9 Şubat 2012 Perşembe

CİN ve ŞEYTAN KÜLTÜ CİNLER YECÜC MECÜC


CİN ŞEYTAN YECÜC MECÜC

a-Cinler ve Şeytanlar
İnsan şekilli Lillit/ Cin/ Şeytan




Binlerce yıllık insanlık tarihinde “din”  olarak bilinen ve günümüzde terk edilmiş veya taraftarı azaldığı için ya da çoğunluk tarafından Kabul görmediği için “mit” adı verieln dinlerden yeryüzünde en yaygın ve “tek tanrılı” olan dinlere kadar her türlü inançta “iyi-kötü” zıtlaşmasından doğan bir çatışma vardır.
Çatışan tarafların kendi türlerinden halkları ve orduları da vardır. Bu varlıkların hepsi bize gore çok üstün doğa üstü güçlere sahip, her kılığa giren her cisme geçebilen, tabiata, canlı cansız her nesneye hükmedebilen, yaratma gücüne sahip varlıklardır.
Biz insanların yaratılışlarında her ikisi de bir şekilde kimisinde hazır olarak bulunmaktadırlar. Bunlardan kötü olanı, biz insanlara zarar veren, kötü ahlaka, kötü olan herşeye yönelten ve tabiatı da ışıksız, karanlık, güneşsiz görmek isteyen, bizleri “köle ve yiyecek” olarak kullananan bazen de aklımızı kazanmamıza yardım edip bizi hayvanlıktan kurtaran “yasak meyveyi” yediren bir yılan olarak karşımıza çıkar.
İyi ile kötü arasında yeryüzünde toplum yapılarına gore farklılıklar vardır. “Köle emeğine” ihtiyaç duymayan Yörük/ Göçer/ Çoban toplumlarda iyi ve kötü ruhlar veya cinler vardırlar ve bunların kötüleri insanlara zarar verir, iyileri de insanları kötülerin zararlarından korur. Halkları arasında şaman veya rahip olarak Kabul ettikleri ve kendilerinden “üstün vasıfları” olduğuna inandıkları bu kişiler de bu çoban halkları kötü ruhlardan korumak için bir takım ayinler yapar ve bazılarında başarılı olur.

Ancak hiç bir göçer toplum dininde “tanrının insanı kendisine kul/ köle” olarak yarattığı geçmez.

Bunlar insanlardan insan ve hayvan kurbanları, tahıl ve yemek adaklar istemelerine ragmen insanlar bunların baskılarından kurtulmak için yol bulmakta serbesttirler ve bu konuda şamanların olağan üstü efsaneleri vardır.
Özünde “çoban” kavim olan biz Türkler de biraz sopayla biraz da şartların zoruyla bu yerleşik kavimlerin köleci dinlerine yaklaşık 4.000 yıldır bir şekilde girmişsek de “köleciliği” halen benimseyememiş bir toplumuz.
Bu iki toplumun inançlarını kısaca özetlediğimizde, yeryüzünde başlangıçta “kölecilik” kavramı olmadığı, zamanla yerleşik yaşamı seçen toplumların göçerleri veya komşularını köleleştirerek “köle emeğiyle zenginliğe kavuşma” hırsları yüzünden ayrılık çıktığı herkesçe kabul edilebilecek bir gerçektir.
Sonunda yerleşik toplumlar güçlü çıkmışlar ve yeryüznün idaresini ellerine almışlar bu sapık, adaletsiz tanrı kavramlarıyla zenginleşmişlerdir. İşte onların “köleci tanrılarının “ yapılarına gore bu “iyi-kötü” kavgasını buradan itibaren işlemeye başlayalım.

Kötü veya iyi olan ve çatışan bu iki göksel varlığın tek hedefi aslında bizlerizdir. Çünkü her ikisi de bizi köle olarak görmektedir. Bizi yaratma nedenleri onlara “kulluk/ kölelik” etmemiz içindir. İslam peygamberi Muhammed’in babasının adı bile “Abdullah” tır. “Abd” “kul, köle” , “Al/El” belirteçtir ve adın başına konur ve bazen “-onun” anlamını verir, “lah” da Kabe’nin en büyük şeytanı/ Cin’i öteki bilinen adıyla Hubel’dir ve Abdullah- Abd-el-lah ta, “El Lah’ın kölesi” Türkçe haliyle Allah’ın kölesi demektir.

Yerleşik toplum dinlerine göre, bu göksel yaratıcı veya kolonici varlıklar bu dünyaya gelmişler ve uzun yıllar kendi halklarını çalıştırmışlardır. Sümer’de İgigi veya Anunnaki İsyanı diye bilinen olay sonrasında kendi işçileri çalışma şartlarına isyan etmişlerdir. Onların sırtlarındaki yükleri hafifletmek ve hatta tümüyle yüklenmek için de bizleri kendilerine köle/ kul olarak yaratmışlardır.

İlk din olarak da Kabul edilen Sümer’in Enuma Eliş Yaratılış destanında şu ifade sadece “cin” farkıyla aynıdır;
“Enuma Eliş Destanında” insanın yaratılış amacı şöyle anlatılır;
-“Biz insanları tanrılara hizmet etsinler diye yarattık!”

Kuran Zariyat Suresi 56.ayet;
“-Biz, insanları ve cinleri bize kulluk etsinler diye yarattık!”
Birisi ilk dinse İslam da son dindir ve iki ayet arasındaki farktan “köle cinlerin” insandan sonra yaratılmış olduğunun açıklanmasından başka fark yoktur.

Nefil- cupidler- İnsanlarla evlenenler. 
 İlk insanlar da onlar gibi devlerdi

Ancak, tanrılar ve melekler de cinlerden üstün yaratılıştadırlar. Sümer mitinde şeytan olan tanrı Ea, Enki, baş tanrının oğludur ve insanı Adapa/ Adamo’yu yaratan da odur.

Gene Sümer metinlerinde yeraltında suların tatlı-acı şeklinde ayrılmasından, nehirlerin, derelerin akışından volkanların hareketine, Kur adını verdikleri cehenneme/yeraltı dünyasına gidenlere veya kaçırılanlara kölelik ettiren ve orayı koruyan dev ve cüce cinler de vardır.
Tek tanrılı dinlerin Şeytan’ı veya İblis’i işte bu rütbesi yüksek “tanrı şeytanlardandır”. Öteki cinler ise halkı veya bizim gibi köleleridir.
Zamanla özellikle yerleşik kavimlerden olup da “o toplumun kurallarına karşı geldiklerinden veya savaşta yenildiklerinden yada başak bir şekilde toplumdan atılanlar çöllere, ormanlara, buzullara doğru sürülmüşlerdir. İşte bu terk edilmişlikleri yüzünden eski tanrılarının da kendilerine yardım etmeyeceği korkusuyla bulundukları yerlerde var olduğuna inandırıldıkları bu varlıklara “iyi- kötü” demeden sarılmış, tapınmışlardır. Bu sığınmada “güvenlik” duygusu önde görünse de işin aslı geri dönüp kvulduğu toprağı ele geçirmek, öcünü almak için kendisine güç verecek kendinden üstün bir varlığa sığınma duygusu bu inanç sapkınlığının temelidir.
Jainism/ Caynacılık/ Cincilik adlı Hin dininde her şeyi yaratan tek bir yaratıcı ve onun karşıtı olan kötü/şeytan kavramı yoktur. Bu din göklerde tabiatın yarattığı üstün varlıklar olduğunu kabul eder ve bunların hepsine “Fatih” anlamına gelen “Jin/Cin” adını verir. Bu dine göre bu varlıklar evrenin fatihleri ünlü gök savaşçılarıdırlar.

Aynı tanımı Tevrat Yaratılış Yar.6: 4 “İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.” Demektedir.
Bu göksel varlıklara “CİN” adı dışında, kullanılan “kahramanlık/ fatih” sıfatı değişmemektedir.
Çevirmenin Notu 6:4 "Nefiller": İbranici sözcük "Düşmüş kişiler" anlamına gelir. Septuaginta bunu "Devler" diye çevirir. Aynı sözcük Say.13:32-33 ayetlerinde de geçer
Tevrat’ın Cin dinindeki bu tanımı doğruladığını görmek şaşırtıcı gelmesin.


b-İslam’a Göre Cin ve Şeytanların Özellikleri;

Müslüman topluma yazdığımıza göre Kur’an ve Hadislerde tanımlanan ortak tanımlamalarına bakarak “dinlere göre var olduklarına inanılan” bu ruhani varlıkların tespit edilen ortak özellikleri aşağıdaki gibidir;

Cinlerin Özellikleri;

Grek İşgali döneminde Mısır'da çıkmış olan
Serafim Dininin Cin'i/Şeytanı Serap!
 



1.  Ateşten yaratılmışlardır.


2.  Duyu organlarıyla algılanamayan ruhâni varlıklardır.

3.  Çeşitli şekillere girebilirler

4.  Cinlerde insanlar gibi  ilahi emirlere itaat etmekle mükelleftirler.

5.  Hz. Peygamberin peygamberliği cinleri de kapsamaktadır. Bunun için Rasülüllah (s.a.v.) İslamı cinlere de anlatmıştır.

6.  Cinlerin bazıları müslüman olsa da ekserisi kafirdir. Mü’min olanları cennete, kafir olanları da cehenneme girecektir.

7.  Cinler gaybi bilmezler. Ancak uzun süre yaşadıkları için   insanların  bilemedikleri bazı bilgileri bilme imkanları vardır. Bu durum onların insanlardan daha üstün olduklarını ifade etmez.

8.  Hadislere göre Cinler tıpkı insanlar gibi yerler içerler, evlenirler ve çoğalırlar, erkeklik ve dişilikleri vardır, doğar büyür ve ölürler. Cinlerin ömrü insanlara göre çok uzundur.

9.  Cahiliye döneminde Sabiiler, Süryaniler, Eski Yunan ve Romalılar cinleri ilah derecesine çıkarmış ve dev, peri, şeytan adlarıyla anılan bu varlıklara tapınmışlardır.

10. Bunlarla sihir ve tılsım yapmışlardır.

11. Cinler bazı durumlarda insanlara zarar verseler de (bazan çok basit varlıklar da insana zarar verebilmektedir)  müslüman kimsenin bunlardan korkmaması ve bunların şerlerinden Allah’a sığınması gerekir. İnsanın bunlardan çok üstün olduğuna gönülden inanması lazımdır.

12. Bunların tuzağına düşmemek veya düşen kimsenin  kurtulması için  Hz. Peygamber Ayet’el- Kürsi ve Nas-Felak surelerinin okunmasını tavsiye etmiştir.


Şeytanların Özellikleri;
 Şeytan temsili resmi



1.  Cinler gibi bunlar da ateşten yaratılmış ruhani varlıklardır.


2.  Kur’an-ı Kerim’de şeytandan iblis diye bahsedilir.

3.  Bunlar gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan kibirli ve âsi bir varlıktır.

4.  Hz. Adem’e secde etmeyip isyanı nedeniyle Allah’ın rahmetinden kovulmuştur.

5.  Araf suresinde ifade edildiği gibi Cenab-ı Hakk onun cezasını ertelemiş ve kıyamete kadar insanları saptırmak için ona imkan tanımıştır.
6.  Şeytan ilk iş olarak Hz. Adem ile eşi Hz. Havva’yı yanıltarak cennetten çıkarılmalarına sebeb olmuştur.


7.  Allah yolundan ayrılan, sapıklık ve azgınlık yapan insanlar şeytanın esiri olmaya ve şeytanın kendilerini çepeçevre sarmalarına vesile olurlar.
8.  Kur’an-ı Kerim’ de Allah’a hakkıyla inanan  ve O’na  ibadet eden kimseye şeytanın hiç etkisi olmayacağı bildirilmektedir.

Elmalılı H.Yazır Nas Suresi tefsirinden;

Bahru'l- Muhit'de Ebu Hayyan der ki: "el-Vesvâs, şeytanın ismi demişlerdir, bununla beraber vesvas şehvetlerin fısıldadığı vesveseye de denilir ki yasaklanmış olan nefsin arzularıdır." "el-Hannâs, "İzi üzere geri dönen, zaman zaman gizlenendir." Ve bu vasıf, şeytanda yerleşmiştir. Kul Allah Teâlâ'yı zikrettiği zaman şeytan geriler, çekinir. Şehvetlere gelince: Bu da imân ile ve meleğin ilham iyle, hayâ ile siner, çekinir. Şu halde bu iki mânâ "vesvas"ta mevcuttur, da "Şeytanlardan ve insanların nefislerinden" demek olur.”
Yani o vesvese veren vesveseci şeytan iki türlüdür: Biri fizik ötesi sahada gizli takımdan, cinnîler soyundan, biri de normal düzeyde açık ilgi kurulan, bilinen insanlar soyundandır. Bu mânâ En'âm Sûresi'nde geçtiği üzere "Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar), aldatmak içi n birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar."

Nitekim şu Farsça beyit de bu mânâda söylenmiştir:
"Evvel ü âhir-i Kur'ân niye , sîn geldi?
Yani rehber iki âlemde bize Kur'ân bes."
Bunu, bizde bilinen "Allah bes, bâki heves" (Allah yeterlidir, geri kalan hevesdir.)

c-Yahudi melezi Hicaz Araplarında “Cinlere Tapınmanın “ Başlangıcı;
Şekil 142- Umman'da Meclis El Cin/ Cinler Meclisi Mağarası
Cin Suresi 72:6. Burada cinlerin öyle yalan ve saçmalıklara cesaret edebilmelerinin nedeni ve insanlar üzerinde otorite kurabilmelerinin sebebi anlatılmış oluyor ki şudur: “İnsanlardan bazı kişiler cinlerden bazı kişilere sığınıyorlardı. Böyle sığınma dualarına tılsım ve efsûn adı verilir.”
Bazıları şöyle der: "Bir adam ıssız bir vadide yatmak veya konup geçmek istediği ve başına bir tehlike gelmesinden korktuğu zaman yüksek sesle, "Ey bu vadinin azizi!* Ben senin itaatinde bulunan beyinsizlerden sana sığınıyorum." der ve böylece o vadideki cinnin kendisini koruyacağına inanırdı.
Kuşkusuz bu inançtaki kişiler başı sıkıldıkça veya herhangi bir amaca ermek istedikçe, işi, önce cinne sığınmak olur.
Ebu Hayyan'ın zikrettiği gibi Mukatil şöyle demiştir: Araplar'da cinne sığınmak Yemen'de bir kavimden başladı, sonra Beni Hanife'ye geçti, sonra Araplar'da yaygın hale geldi.
*Aziz kelimesinin cinler için kullanıldığına dikkat edelim. Elmalılı hoca da bir (!) ile bunu yapmış.
Cin Suresi 19-19. "Allah'ın kulu (Abdullah) kalkıp ona yalvarınca" Burada lâfzı, Nâfi ve Asım'dan Ebubekir kırâetlerinde şeklinde; Hafs'ta ve diğer kırâetlerin hepsinde şeklinde okunur. Şeklinde okunması, başındaki vav ile cinnin sözlerine bağlanmasından deniliyor. Bu surette fiilindeki "onlar" mânâsına gelen zamir cinlerin yerini tutmaz. Lakin buradan bir tek âyet arada cinlerin sözlerine bağlanınca yukarıdaki hoşluk ve incelik görünmez. Onun için şeklinde okuyuşta baştaki vav atıf (bağlaç) olmayıp Allah tarafından yeni bir cümle başlangıcı olması daha uygundur, şeklinde okunması ise, "bana vahyedildi" diye başlayan cümlelere bağlanmasındandır. Bu şekillerde fiilindeki "onlar" mânâsına gelen zamir "cinlerin" veya "cinlerin ve insanların" yerini tutar.

"Abdullah," Allah'ın kulu. Bu, vahiy kendisine indirilmiş olan Hz. Peygamberin kendisidir. Allah'a kulluğunu yerine getirmede kendine özgü niteliği ile beraber alçak gönüllülüğünü de göstermek için bu ünvan ile nitelenmiştir. Yani, bana şu da vahyedildi ki: "O Allah'ın kulu, Muhammed, kalkmış ona dua ederken" ibadet ederken o kulun üzerine keçeleneceklerdi, yani o dinleyen cinler aceleciliklerinden çoğalıp kalabalıklaşarak etrafına öyle toplandılar ki, az daha keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi. Zira hiç görmedikleri bir ibadet görüyor ve işitmedikleri bir dua dinliyorlardı.

(Elmalılı burada abartmış. Muhammed’in Sabi olduğu bilinen bir halidir. Sabilerin yedi gezegen için yedi vakit namazlarını Muhammed gece namazları ile kendisi sürdürmüştür ve beş vakit namazdan akşam namazına üç rekât ve yatsı namazına da üç rekat vitir namazı ekleyerek yedi vakit ibadeti beşe bağlamış görünmektedir. Kureyşliler de sabah gün ışığını öpmek, selamlamak ve akşam batışını selamlamak için günde iki vakit namaz zaten kılıyorlardı. Kureyşliler Muhammed’İn namaz kılmasına değil onlarca çok günah olan öğle ve ikindi namazları kılmasına deli oluyorlardı.
Yukarıdaki bilgilerden sonra biz önce Tevrat’tan türeme dinlerin sonuncusu olan İslam’ın “İblis’i ile başlayalım;

d-İblis
İblis, Kur’an’da şeytanın adıdır.Grek dilinde “diabolos”  şeytan demektir ve Arap dilindeki “Balasa- Umutsuzluğa düştü” kelimesinden türemiştir, ve “Tanrının merhametinden yoksun kaldı” anlamında yorumlanabileceği gibi “El Şairan, Şatan” yani “Tanrının/Allah’ın düşmanı” olarak da yorumlamak mümkündür. Kelimenin bu son anlamı Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında ortak olan bir yorumdur.
Allah bütün meleklere yarattığı insanın /Adem’in önünde secde etmeyi emrettiği zaman sadece İblis “kendisinin ateşten ve Adem’in  ise topraktan yaratıldığını öne sürerek” büyüklenmiş, secde etmeyi ret etmiştir. Bu yüzden de cennetten kovulmuştur. Arapça “vesvese eden-fısıldayandır ve bu yolla insanları tanrının yolundan saptırmayı halen sürdüren bir melektir. Haliyle de yerinin cehennem olduğuna inanılmaktadır. Her iki dinde de paylaşılan bir inanış da evrensel bir varlık olan “kötü” kavramının şahsi kişiliğiyle insanın casusu olan Şeytan’dır (Devil/ Demon).
Şeytan ve El Şairan her ikisi de şahsi olarak bireyi yoldan çıkmaya teşvik eden yapıdadırlar ve Şairan da Caan/Cinlerin başı olarak da düşünülmektedir. Bu durumda tanrıya karşı olan iki varlıktan şeytan insanı iyiye karşı getiren ve şairan da kötüye doğru teşvik edendir.
e-Seraphim (Serafim/Sarap/
Serap

)


"Yanan" demektir.Tevrat Sayılar

(21:6-8)

,Çıkış-(8:15), İşaya Kitabında dört kez (6:26,14:29,30:6) da geçer.Çıkış bölşümünde yılanlar- Seraphim/Serafim adıyla "yanan" zehrin yakması anlamında geçer.
İşaya 14:29'da "nahaş" yılanlar adıyla ve engerek yılanı anlamında kullanır.Kudüs'teki tapınakta İşaya onu

tanrıya eşlik eden kanatlı serafim adıyla göksel varlık olarak tarif eder."Tanrıyı tapınakta yükseltilmiş

tahtında otururken ve üstünde altı kanatlı , iki yüzü de ayaklarına kadar örtülü, Serafim dururken gördüm" demektedir.

M.S. II.yy.da Book of Enoch (Enoş'un Kitabı"nda " tanrının tahtının yanında duran göksel drakones (yılanlar)

olarak Cherubim (Çerubim) ler ile ilişkilendirilmiş olarak anlatılır. Vahiyler bölümünde de Ejderha Şekilli Melekler" olarak geçmektedir.

Thrones-Tronlar-Tahtçılar

(Lat-Thronus-çoğ-Throni
)
;

İncil (Yeni Ahit) Tarsus'lu Paul'un Kolosyalılar  bölümünde 1:16'da tanrının tahtı ile ilişkilendirilerek geçer.

Tanrının otoritesinin ve adaletinin sembolleri olan göksel meleklerdir.

İnvil tanrısı İsa'nın hizmetçileridirler. Matthew Bunsın'a göre Yahudilikte "abalim, arelim, erelim adlarıyla bilinirler. İbrani sözü "Erelim" "tahtçılar" anlamında değil kahramanlar, savaşçılar" anlamındadır.

"İşaya 33:7'de Yahudi folkloründe tahtı çevreleyen ilmi ile değildir şeklinde tarif edilmiştir.

Bence bu tam Türkçe'dir ve "yüksekte olana ulaşmak" anlamında bir kelime olan "ermek" kök kelimsinden türetilmiştir. Sayıları birden fazla olduğundan bu melekler "erelim" yüksekte olana erişelim" anlamında adlandırılmışlardır. Yüksekte olan nedir? Elbette tanrının tahtı ve cennet yüksektedir.
e- Ofalimler-
Bu meleklerin öteki adları olan "Ophalim- Ofalim
de "Tekerlekler 
" anlamına geldiğinden bunlar uçan gök araçlarını kullanan ve çok yükseklere eren meleklerdir. Tevrat Danyal 7:9'da "Thrones- Tahtçılar" olarak geçerler. Hıristiyan hiyerarşisinde yüksek özgürlüğe sahip göksel varlıklardır.

Bu yüzden onlar "Tanrının tahtını taşıyan melekler" denir.
Hezekyel bölümünde "Gözlerin içinde örtülü büyük tekerlekler olduğu söylenir"(Hez:1;18)Üçüncü sıradaki
Tahtçı melekler (gökyüzü birinici katmanda) büyük kuvvet ve hareket sahibidirler. Çok büyük kuvvete sahip olup büyük enerji yaymaktadırlar
.
Francesco Maria Guazzo ile Michael Psellus'un "şeytanlar" üzerine birlikte yaptıkları

bir çalışma "Compendium Maleficarum" adıyla 1608'de yayınlandı.

Bu kitapta şeytanlar özetle şöyle sınıflandırılmışlardır;


İşte Göklerde yaşayan Şeytan !
Mihail ile Şeytan


Havada yaşayan üstün şeytanlar-
Asla insanlarla bağ kurmazlar.


Havada yaşayan ast derecede bulunan şeytanlar-fırtınalardan sorumludurlar


Mağarlarda, ormanlarda ve tarlalarda oturan şeytanlar- Yeryüzünün- toprağın şeytanlarıdır.


Su hayvanlarını yok eden dişi şeytanlar sularda yaşayan şeytanlardır.

Toprağın yeraltındaki parçasında oturan şeytanlar, gizli hazineleri saklayan şeytanlardır.
Karanlık ve kötü şeytanlar gecelerin şeytanlarıdır. Bunlar gün ışığından uzak dururlar.
1801'de francis barret "the magus" (zerdüşt rahibi-astronom),peter binsfield de 1589'da "seven deadly sins" yedi ölümcül günah) adlı kitabında şeytanlari özelliklerine göre siniflandirmişlardir.

İkisini birleştirerek şöyle yazdim
Lu
cifer
-gurur


Memun-hirsli-aç gözlü-baştan çikarir ve kapana kistirir


Asmodeus-şehvetli-alçak ve intikamcı


Leviathan-kiskanç

Beelzebub-hevesli doymaz, obur, aç gözlü- purperesliğe yöneltir


Satan/şeytan/amon-kizgin,öfkeli,hiddetli, gazapli- sihirbaz ve büyücü


Belphegor(belfegur)-tembel, uyuşuk-
Pythius-yalanci ve yalnci ruhlar
Belial-kötü olan her şeyin yaraticisi

Merihemsalgin hastalik ve salgin hastaliğa sebep olan ruhlar

Abaddon-savaş çikaran ve tahribatçı

Astaroth-sorgucu ve suçlayıcı


16.yy.da her şeytanin bir ayi etkilediği inanci yaygin olduğundan, yildiz falciliğinda da aylara adlari verilmiştir.


Belial-Ocak


Leviathan-Şubat

Şeytan-Mart

Belfegur-Nisan


Lusifer-Mayis
Beris-Haziran

Beelzebub-Temmuz


Astaros-Ağustos


Tahmmuz-Eylül


Baal-Ekim


Asmoday-Kasım

Moloç-Aralık

Kaynak-bunson, matthew. 
Angels a to z. New york:crown trade paperbacks, 1996. 
 louis ginzberg: legends of the jews 5:23, n. 64; 5:417, n. 117

[1]

f-Tevrat ve Kur’an’da Cin/İblis/Şeytan;
Şekil 145-Yahudilerin Yahweh'i yani Allah'ı. Yılan kuyruğuyla bir Leviliyi boğmuş kanını içecek, kalbini ve beynini yiyecek
Peygamber Muhammed'İn halkı olan Hicaz Araplarına yüzünü göstermeyen Tahweh/ El Lah, Allah,
Yahudilere bin yıl koruyuculuk eder. Onlarda onu böyle "insan yiyen şeytan, vampir gibi resmetmişler


İslam’ın doğuşunda, Hicret yıllarında Medine’li (Yesrib) Yahudi ve Hıristiyanlar başlangıçta Muhammed ve Müslümanlara saygılı davranmışlarsa da hareketin gelişmesi üzerine onunla, “Muhammed, Tevrat ve İncil okumuş onları anlatıyor” diyerek alaya almışlardır. Bundan başka Bedir ve Uhud savaşlarında da Kureyşlilere istihbarat sağladıkları tespit edilince Muhammed onları cezalandırmış ve şöyle bir hadiste bulunmuştur. “Tevrat ve İncil okumasanız da olur” İşte bu hadisten sonra Müslümanlar Kur’an’ın emri olmasına rağmen bu kitapları okumamışlardır. Aslında Kur’an’ın geliş amacı önceki kitaplardaki bozulmuş ve değiştirilmiş bölümleri düzeltmek ve değişmemiş olanlarını doğrulamaktır (A.İmran-3:2). Bu durumu “Bakara 2:106” gayet kesin açıklamaktadır. Diğerleri de Tevrat ve İncil okunmadıkça Müslümanların “hiçbir şey olamayacaklarını” söylemektedir. Bakara 2:136. Ayet Tevrat ve İncil’de geçen peygamberlere ve onlara verilen emirlere Müslümanların iman ettiklerini ve peygamberler arasında ayırım yapmadıklarını anlatır. Bunlar da “Müslüman dört kitabı okumalıdır” anlamına gelir (Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an). ;

Bakara-2:106-Biz bir yenisini,ya da benzerini getirmedikçe  veya unutturmadıkça, bir ayeti yürürlükten kaldırmayız.Allah’ın her şeye gücü yeter."
Bakara 2:136-Ve deyin ki: "Biz Allah'a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına ne indirildiyse; Musa'ya, İsa'ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere Rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. O'nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. Ve biz, ancak O'nun için boyun eğen Müslümanlarız.
Maide Suresi 5:68/2 – “De ki; Ey kitap verilenler, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Diyerek emrinin geçerliliğini bu gün de sürdürmektedir.
Ali İmran Suresi 3:2/2;
3:2/2 “Allah O Allah’tır ki kendisinden başka hiçbir Tanrı yoktur. Diridir. Allah her an yarattıklarını gözetip durandır. Ya Muhammed, O sana kitabı öncekileri onaylayıcı  olarak indirdi. Bundan önce insanlara kurtuluş yolunu öğretmek için Tevrat ve İncil’i indirmişti.”

Yukarıdaki ayetlerin ışığında Allah’ın “yaşayan ve diri tanrı” olduğunu (A.İ.3:2) ve işinin gücünün bizleri “gözetlemek” olduğunu öğrendik. Şimdi şu “şeytan/cin” denen varlıkların tanrı ve bizimle bağlarının neler olduklarını anlamaya çalışalım;

Önce bu şeytan ve cinlerin nasıl varlıklar olduğunu Kur’an bize açıklasın;
Kehf 18:50-51;
50. “Hani, biz meleklere "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!”
A’raf Suresi 7:11-12;
7:11-“And olsun ki sizi yarattık, şekil verdik sonra da Meleklere “Âdem’e secde edin diye emrettik.” İblisten başka hepsi secde ettiler.”
Cennetten Kovuluş;
7:13-“Ve Allah buyurdu; ”Cennetten meleklerin içinden in öyleyse. Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın.”
Adem ve Havva Şeytan'In elinden
Yasak meyvayı/ Ayvayı yerken

Bu konu Tevrat Yaratılış 3. Bölümde de vardır;
Yar.3: 14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, "Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın" dedi, "Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin."

Kehf 18:50. Ayete göre İblis, tanrının “beri yanındandır” yani onun soyundan veya soyuna yakındır. Bu tespit tanrı ve cinlerin soylara, nesillere sahip olduklarına değinmektedir. Şeytan/İblis’in cinlerden olduğunu anlatmaktadır. Cinler ve şeytanlar meleklerdir. Buna geleceğiz.
Tanrı onlarla kendi arasındaki ilişkiyi aşağıda açıklar;
18:51.” Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne kendilerinin yaratılmasına tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek değilim.”
Bu ayetle, cinleri/şeytanları da yarattığını ve onları “yaratırken, yaratılışlarını onlara göstermediğini” açıklamaktadır. Ayrıca “yardımcıya”  ihtiyaç duyduğunu ama “yoldan çıkmışlardan” yardımcı” edinmediğini de son ifadeden anlıyoruz.

Aşağıdaki ayet ile yalnız olmadığını ve “yardımcıları” olduğunu “biz” ifadesinde görüyoruz . Şeytan/cinlerin bize “tanrı gibi görünecek” üstün yaratılışta olduklarını, tanrının yaratılışına yakın sıfatlara sahip olduklarını” da  öğreniyoruz;

Enbiya 21;29
21;29. “İçlerinden her kim, "Ben O'nun berisinden/alt mertebesinden bir ilahım!" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri iste böyle cezalandırırız biz.”
Onun berisinden, alt mertebesinden” ifadesi, şeytan ve cinlerin yaratılışlarının tanrıya yakın olduğunu ve “ben tanrıya yakın veya aynı hatta daha üstün yaratılıştayım ve tanrıyım” diyerek “tanrılık” iddiasında bulunabileceklerini ve de cezalandırılacaklarını anlatmaktadır.
Ancak “her varlığa geçebildikleri için belli şekilleri de yoktur, görelim. Elmalı’lı Hamdi Yazır’ın Kuran/Şaffat Suresi tefsirinden;

Saffat Suresi 37/64-66-O cehennemin kökünde, dibinde çıkar da dalları tabakalarına dağılır. Tomurcuğu, meyvesinin doğum noktaları, sanki şeytanların başları gibidir”. Buna üç mânâ verilmiştir:
1- Son derece çirkinlikten kinaye olmak üzere hayalî bir benzetme.
2- Şeytanlar, çirkin suratlı korkunç yılanlar demektir.

3- " Ruûsü'ş-Şeyâtîn" (Şeytanların başları), çirkin manzaralı (görünüşlü), bilinen bir otun meyvesiymiş ki Yemen'de Esten denilirmiş.
Biz de dördüncü bir mânâ anlamak istiyoruz ki, zalimleri en çok aldatan, meftun eden nokta, onun çiçek açıp meyvesini verecek olan noktalarıdır. Gelir kaynakları gibi görünen o noktalar öyle iğfal edicidir ki, sanki şeytanların başları yahut reisleri gibi.”
Şeytan’ın “Yılan” oluşu Âdem ile Havva’nın cennetten kovulmasının anlatıldığı Tevrat Yaratılış 3.Bölümde açıktır;

Yar.3: 1 RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, "Tanrı gerçekten, 'Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?" diye sordu.”
Yukarıdaki ayet tefsirlerde cinlerin “yılan/kertenkele” temelli vücut yapıları olduğunu gördük. Bu bize İbranilik, İsevilik ve İslam’ın temeli Pers dini olan Zerdüştlük’te tanrı /iyi cin Ahura Mazda ya da Hürmüz’ün görünüşünün “kapkara bir kertenkeleydi” ifadesiyle açıklanmasını hatırlatmaktadır.
Başka bir örnek Rahman Suresi 55:76. Ayetin tefsirinden; “Ve güzel abkarîler ve döşekler üzerine (dayanırlar)”. Abkarî, esasen abkare mensup demektir. Ebu's-Suud ve diğer müfessirlerin beyanına göre abkar, Arapların itikadına göre Çin beldelerinden birinin ismidir ki, onlar acayip gördükleri her şeyi abkara nisbetle tavsif ederek abkarî derler.

Mu'cemu'l-Büldân'da şu izah vardır: "Abkar”, dolu yani buluttan inen donmuş sudur. Ayrıca abkara, cinlerin sakin olduğu bir yer anlamı da verilmiştir. Mesela "sanki abkar cinni gibi" denilir.
Rahman “55:76” da cinleri çok iyi dokumacı olduklarını ve cennette onların dokudukları kumaşlar üzerinde uzanılacağını da öğrenmiş olduk. Yani bunlar yiyip, içen, konutta oturan, lüks yaşam süren varlıklardır.
 Enbiya Suresi 21:81-82-Süleyman ve Şeytan
21:81. Ve Süleyman'a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz!
21:82. Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş te yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.

Enbiya 21:81-82’de “dalgıçlık” ve başka işler de yapan şeytanlar ve cinlerin Sülayman’ın emrinde çalıştırıldıklarını görüyoruz. Bu melekler “sopaya gelebilen” özelliklere de sahipler. Devam edelim;
Tanrı öyle bir patrondur ki, yaratıklarının aralarında “işbirliği” yapmalarına asla izin vermez. Sorunu anında çözer. Şeytan Âdem ile Havva’nın yasak meyveyi yemelerini sağlayıp “akıllanmalarını” sağlayınca, tanrı “Âdem ile şeytanın soyunu birbirine düşman” eder;
Yar.3: 15 “ Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın."

Tanrının melekleri de bu cin/şeytan soyundandırlar. Onun lanetledikleri yukarıda geçtiği gibi sadece “yoldan çıkmış” olanlardır. Üstelik bu cin/şeytan/melekler  “tecavüz edilebilir” varlıklardır.Lut kavminin Allah’ın meleklerine “tecavüz” etmeye kalktıklarını bakın Kur’an ayeti nasıl açıklıyor;
Kamer Suresi 54:37;
54:37-Ve Lut’un konukları olan meleklere tecavüz etmeye kalkıştılar. Biz de onların gözlerini silme kör ederek “Şimdi tadın azabımı ve uyarılarımı tadın dedik”.
Mesela dedik:))

Grek kültündeki gibi bunlar belki de “Hermafrodit’tirler”. Böyle olunca yani hem erkek hem de dişilik organlarıyla “tam takım” olunca Lut kavmi eşcinsel olduğu için bunlara bayılmışlardır.
Kuran Necm Suresi meleklere yani, Hicaz- Mekke/Medine/Taif bölgesi Araplarının “Allah’ın Kızları” adıyla tapındıkları üç putun “melek” olduğunu ve onlara “erkek/dişi” denilemeyeceğini söylüyor. Bunu söyleyen Kur’an’dır, peygamberdir;

Necm Suresi 53:19,20,21,22,23.;
53:19. “Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı?
53:20. Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı?
53:21. Size erkek O'na dişi öyle mi?
53:22. Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim”.
53:23. Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığı (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.”
Özellikle Mekke’lilerin tapınmayı en çok tercih ettiği put olan Uzza’yı da, insanlar ona tapmayı bırakıp Allah’a tapsın diye peygamberin emriyle Halid Bin Velid, Nahle Ovasındaki Semüre ağacını kestikten sonra vampir dişlerini ortaya çıkararak üstüne gelirken öldürür. Elmalı’lı H.Y. Kuran Nur Suresi Tefsirinde bu olay genişçe anlatılmaktadır.
Şimdi, Tevrat ayetlerinde Allah/Yahweh’in ve meleklerinin yani cin ve şeytanlarının özelliklerine bakalım. Aslında “aklı olanlar için”  bu kadarı fazla bile ama, din tüccarlarının “inkâr ve yalanlamaları” sınırsız olacağından örnekleri daha çok uzatacağım;
Âdem yaratıldığında bu günkü bizlerin boyutunda olmadığı dini kayanklarda tartışılmaz bir gerçektir. Okuyalım;
 
 Tevrat 5. Ve 6. Bölüm Yaratılış;
Yar.5: 5 “Adem toplam 930 yıl yaşadıktan sonra öldü.”
Yar.6: 1 “Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.”
Yar.6: 2 ”İlahi varlıklar(Nefilimler)insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.”
Yar.6: 4 “İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.
Açıklama "Nefiller": İbranice sözcük "Düşmüş kişiler" anlamına gelir. Septuaginta bunu "Devler" diye çevirir. Aynı sözcük Say.13:32-33 ayetlerinde de geçer.

Bu ayette Nefil veya Anak adıyla anılan bu “düşmüş kişilerin”  kişilikleri “eski çağ kahramanları ünlü kişilerdi” ifadesiyle tanımlanması Hint Cin dininde “Cin” adının karşılığının “Fatih” olduğunu hatırlatmaktadır. Cin tanımlamasındaki bu ortak tespit her iki dinin akrabalığını göstermektedir.

148- Filistin bölgesinde Devlere ait ülkeler Refaim, Anakim! Tevrat Araştırmacılarının hazırladığı harita.
Âdem’in ömrü dokuz yüz otuz yıl. Hiç de az değil değil mi?


İlahi varlıklar olan Nefiller/ Anakları biraz tanıyalım. Bu konuda değişme/yenileme olmadığından (Bakara 2:106) Kur’an tekrar etmemiş;

Âdem zamanında yeryüzündeki cinler ve şeytanlar devlerdi ve bütün mitolojik dinlerde tanrılar daima devlerdir ve insanlar yanlarında çekirge gibi kalır. Âdem soyu da bunlar gibi iri ve güçlü yaratılmıştı. Yoksa 10 metreden uzun bir devle 175 cm uzunluğunda bir kadın evlenebilir mi ki? İşte Tevrat bize bu devlerin bayağı kalabalık halklar olduklarını anlatıyor. Ancak bunlar da “melez olduklarından” göklere götürülmezler ve burada kalırlar.
Tevrat Yasa 2.Bölüm;
Yas.2: 10 -Daha önce orada Anaklılar kadar uzun boylu, güçlü ve kalabalık olan Emliler yaşıyordu.
Yas.2: 11 Emliler Anaklılar gibi Refalılar'dan sayılırdı. Ama Moavlılar onlara Emliler adını takmıştı.
Yas.2: 20 -Bu bölge Refalılar ülkesi diye bilinir. Refalılar önceden orada yaşıyordu. Ammonlular onlara Zamzumlular adını takmıştı.
Yas.2: 21 Zamzumlular Anaklılar kadar uzun boylu, güçlü ve kalabalıktılar. Ama RAB onları Ammonlular'ın önünde yok etti. Ammonlular Zamzumlular'ın topraklarını alıp yerlerine yerleştiler.

Çölde Sayım 13.Bölüm
149- Davut peygamber sapanla 3m.lik Filistinli dev asker Golyat'a saldırırken
Say.13: 31 Ne var ki, kendisiyle oraya giden adamlar, "Bu halka saldıramayız, onlar bizden daha güçlü" dediler.
Say.13: 32 Araştırdıkları ülke hakkında İsrailliler arasında kötü haber yayarak, "Boydan boya araştırdığımız ülke, içinde yaşayanları yiyip bitiren bir ülkedir" dediler, "Üstelik orada gördüğümüz herkes uzun boyluydu.
Say.13: 33 Nefiller'i, Nefiller'in soyundan gelen Anaklılar'ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük."

Meryem Suresi 19:74- Biz onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki onlar varlıkta ve gösterişte bunlardan daha üstündüler.”

Görüldüğü gibi yeryüzünde Âdem soyu ve tufan sonrası yaşayan Nuh soyu hep “Yecüc/Magog/ devlerden” ibaretti. Allah ve meleklerin “şeklinde” yaratıldıklarından görünüş farkı yoktu sadece “yetenek ve akıl farkı” vardı.
Tevrat bu konuda “UFO” kitabı gibidir. Ondan okuyacağınız örnekler aklınızdan hiç çıkmayacaktır.

ALLAH HEZEKYEL’İN İÇİNE GİRİYOR
Tevrat Hezekyel Peygamber 3.Bölüm;
Hez.3: 24 “Ruh içime girdi, beni ayaklarımın üzerinde durdurdu. Benimle şöyle konuştu: "Git, evine kapan.”
Şimdi Allah ve meleklerin şeklini okumadan önce “Oğuz Kağan Destanını şimdiden hatırlayın. Oğuz Kağan’ın görünüşü, Öküz başlı, kurt göğüslü, dana bacaklı vb. idi. Acaba Yahudiler ondan mı aldılar;
Tevrat Hezekyel Peygamber 3.Bölüm;
Hez.1: 2 Kral Yehoyakin'in sürgünlüğünün beşinci yılında, ayın beşinci günü,
Hez.1: 3 Kildan* ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu
Kâhin* Hezekiel'e seslendi. RAB'bin eli orada onun üzerindeydi.
Hez.1: 4 Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
Hez.1: 5 En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;
Hez.1: 6 her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.
Hez.1: 7 Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.
Hez.1: 8 Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı.
Hez.1: 9 Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.
150- Tevrat'ta keçi kurban edilemesi Yahweh tarafından istenen çöl tanrısı Azazel Tanrı ve melek tanımlartından sonra resme iyi bakın.
Hez.1: 10 Her yaratığın dört yüzü vardı:
Önde dördünün yüzü insan yüzüne,
sağda dördünün aslan yüzüne,
solda dördünün öküz yüzüne,
arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.
Hez.1: 11 Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu.”

İnanmadınız değil mi? Bunca örnekten sonra, Kur’an, âli İmran Suresinde geçtiği gibi “öncekileri doğrulayan” kitaptı ve doğrulama işini de öyle Tevrat/İncil ayetlerine “bir- iki cümle” ile atıf yaparak yapar. Kur’an’da yazmaz böyle şeyler, diyebiliyor musunuz hala?
Öyleyse Kur’an konuşsun;

4 Kanatlı, Ateşten Serafim Melekleri
Fatir Suresi-35:1-“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri, ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd olsun. O  yaratmada ne dilerse onu arttırır. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir.”

Evet, bu kanatlar Tavrat ve İncil’de “6” altı’ya kadar çıkmaktadır. Şeytan’a Cebrail’e karşılık gelen ve “ateşten yaratılmış” olduğu geçen Serapim adlı “6” altı kanatlıdır ve “yanan ateş” içinde gezer ve ondan bir çok vardır. Bu melek Mısır kültünde de Tevrat öncesi bilinen bir melektir.


Şimdi de Allah ve “yazıcı melekleri” Yahudileri öldürüyorlar, onu okuyalım;

Yeruşalim Cezalandırılıyor
Tevrat Hezekyel Blm 9;

Hez.9: 1 Sonra yüksek sesle, "Kenti cezalandıracak olanlar, ellerinde
yok edici silahlarıyla buraya gelsin
" diye seslendiğini duydum.
Hez.9: 2 Kuzeye bakan yukarı kapı yolundan altı kişinin geldiğini
gördüm. Her birinin elinde ölümcül bir silah vardı.
Aralarında
keten giysili, belinde yazı takımı olan bir adam vardı. İçeriye
girip tunç sunağın yanında durdular.
Hez.9: 3 İsrail Tanrısının görkemi bulunduğu yerden, Keruvlar'ın
üzerinden ayrılıp tapınağın eşiğine gitti. RAB keten giysili,
belinde yazı takımı olan adama
seslendi:

Peki böyle yazıcı, cezalandırıcı melekler Kuran’da var mı?

İnfitar (Yarılmak) Suresi 82:10,11,12;

10-Oysa üzerinizde gözetleyici melekler var.

11-Değerli katip melekler.

12-Her ne yaparsanız bilirler.
” Okuduğunuz gibi varmış.

Rab/Allah/Yahweh aslında bir “Uçan Dairedir”.  Peygamber onun aracına da “melek ve tanrının görkemi/keybeti” der. Yukarıdaki Hez.1:4 ayeti hatırlayalım;
Hez.11: 23 “RAB'bin görkemi kentin ortasından yükselip kentin
doğusundaki dağa kondu.”

Bu Oğuz Kağan’a (Öküz Kağan’dır) benzeyen “Öküz tanrı sadece Hezekyel’e mi görünmüştür?
Yok bakın Danyal (Daniel) peygamber de görmüş ödü kopmuş;
Tevrat Danyal 10.Bölüm;
Dan 10: 4 Birinci ayın* yirmi dördüncü günü, Büyük Irmak'ın, yani
Dicle'nin kıyısındayken,
Dan 10: 5 gözlerimi kaldırıp bakınca keten giysi giyinmiş, beline Ufaz
altınından kemer kuşanmış bir adam
gördüm.
Dan 10: 6 Bedeni sarı yakut gibiydi. Yüzü şimşek gibi parlıyordu.
Gözleri alevli meşalelere benziyordu. Kollarıyla bacakları cilalı
tunç gibi parlıyor,
sesi büyük bir kalabalığın çıkardığı gürültüyü andırıyordu.”

Bir çeşit yarı organik transformer gibi bir şey, sesi de kalabalığı andırıyor yani hoparlör hışırtısı olduğuna göre hatta tam o işte. Daha örnek çok ama bu kadar yeter merak eden Tevra, İncil  ve Kuran okusun hiç UFO yayınlarına gerek yok.
Şekil 151- Yahudiler tanrılarının ayetteki gibi resmini yapmamışlar ama, Greklerin Promoteus'u bu tarife çok uygundur.

Şimdi Oğuz Kağan Destanından Türk tanrısı Oğuz Kağan’ın şeklini öğrenelim;
“Oğuz Kağan Destanının İslâmiyet Öncesi Rivayeti Ay Kağan’ın yüzü gök , ağzı ateş, gözleri elâ ,saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu. Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi. Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü.
Ayakları öküz ayağı , beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylüydü…
Şekil 152- Çin'de Beyaz Piramitlerde Kazım Mirşan'In tespit ettiği Oğuz Kağan heykelciği. Mısır tanrılarının başında görülen Çift Tavus Kuşu tüyü şeklindeki Buhar'ı andıran başlığı da vardır.



Tevratın tanrısı Yahweh ve melekleri ile aynı soydan Türk tanrısı. Tevrat biraz dasha açıklamalı tanımlamalar yapmış. Sonunda hepimiz aynı varlıklara veya aynı soydan göksel varlıklara tapıyoruz. Oğuz Kağan’ın da Rumlarla savaşı vardır ve çocuklarının Suriye bölgesine de hükmettikleri efsanede geçer. Hiçbir Türk büyüğü, Yahudi atası olduğu iddia edilen İbrahim gibi, tanrısı soyuna Fırat ile Akdeniz arasındaki küçücük Kenan topraklarını verecek diye yüz yaşında bulunduğu biricik oğlunu tanrısına kurban etmeye kalkmamıştır ve hiçbir Türk tanrısı da Türklerden böyle istekte bulunmadan bütün dünyayı ayaklarının altına sermiştir. Hiçbir Türk efsanesinde “insan kurbanı” işlenmez. Çünkü yoktur.
Türkler, Yahudiler tarih sahnesine çıkmadan önce de tarihte her zaman vardılar ve var olacaklardır. İki din arasındaki tek fark Türklerin efsaneleri kendilerine aittir Yahudi ve Ortadoğu bölgesi halklarının efsaneleri ise başka yerlerden derleme dinlerdir. Bunları göreceğiz.

Tahtçı melek/ Uçan daire havada,
ilkel insanı eğiten uzaylı Melek yerde.
Uzaylı kavramının kaynağının dinler olduğunu
gördük! 
Buraya kadar İblis/Cin/ Şeytanların, etten- kemikten bedenlere sahip, yiyip içen, giyinen, uçan, yürüyen tekerlekli, göklere çıkan dağlara konan araçlara binen ve bizleri kendilerine “köle yaratan” ve emeğimize ihtyaç duyan göksel kavimler olduklarını, başlangıçta Âdem ve soyunu da kendi beden yapılarına uygun boyda ama yetenekleri kısıtlı biçimde yarattıklarını gördük. Âdem soyundan başka Cin ve Şeytanlardan da kendilerine köleler yarattıklarını öğrendik.

Şekil 153- Sümer'in Gök Tanrısı Enlil (Dana Bacaklı) Yaşam Ağacının yanında. Yanındaki karısı Ninlil olabilir.

Sümer bölümünde Ea’nın cehenneme girip de çıkamayan İnanna’yı kurtarmaları için cinsiyetsiz cüce ve dev cin/şeytanlar yarattığını, onun yaratmasından önce de yeraltında/cehennemde görevli cinler ve şeytanlar olduğunu da okuduk. Kur’an’da karşılıklarını da öğrendik.
Bunlar tapınılıp şefât umulacak varlıklar değil aksine güvenliğimiz için tedbir alınması gereken varlıklardır.
Kesinlikle de bu gün yeryüzünde yaşayan hiçbir insan ırkı ile de ilişkileri yoktur. Buraya kadar okuduklarımızdan başka sonuç çıkaramıyoruz.

g-İnsanın Yaratılışı ve Lanetlenişi;

Çünkü, Müslümanların kitabı Kur’an ve ondan önceki İncil de Tevrat’a dayalı kitaplardır. Tevrat “Yaratılış” Bölümünde “İKİ İNSAN YARATILIŞI” vardır. Birisi buraya kadar işlediğimiz Devler ve Cüceler olan göksel kavimlerdir. “İNSAN” olan bunlardır, ve yaratıcı tanrı onları “kendi görüntüsünde” yaratmıştır. Okuyalım;
Tevrat Yaratılış- 1. Bölüm-1:26,27,28.ayetler;
Yar.1: 26 Tanrı, "İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun."
Yar.1: 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
Yar.1: 28 Onları kutsayarak, "Verimli olun, çoğalın" dedi, "Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun”.

Şimdi Âdem’in yaratılışını okuyalım. Tevrat Yaratılış 5.Bölüm;
Adem'den Nuh'a
Yar.5: 1 Adem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı.
Yar.5: 2 Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara "İnsan" adını verdi”.
Kutsal kitap, Adem ve soyuna da kendilerine benzer olduklarından “insan” adı verildiğini yazıyor .
Şimdi de Tevrat-Sümer Tabletleri ve Kuran bağlantıları üzerine yoğunlaşalım;

Tevrat-Tekvin-Yaratılış
Kayin ile Habil
 BÖLÜM 4
Yar.4: 1 “Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu. "RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi.”
Yar.4: 2 “Daha sonra Kayin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi.”
Uzun bir zaman sonra insanlar çoğalırlar ve tanrı rahatsız olur, tümünü yok etmeye karar verir. Önce bunun Sümer sonra Tevrat ve Kur’an kaynaklarına inelim;
Sümer;
Kararı veren de savaşçı tanrı sembolü “Hilâl” olan  Gök Tanrısı olan Enlil’dir. Adem soyunun gökyüzünde pay istemeleri sonucu,dışlanıp terslenirler ve ölümlü hale getirilmeleri,üzerine de yaşamlarını zevkli geçirmek için cinsel ilişkilerle kendilerini avuturlar.
Cinsel sapıklığın her türlü sınırını aşmış olsalar gerek ki,Enlil’den atalarımız için “İmha Kararı” çıkar.
Sonunda Ölüm fermanı yazılır;

”Diyar genişledi, halk çoğaldı
Diyarda vahşi boğalar gibi yayıldılar
Tanrı onların çiftleşmelerinden rahatsız oldu
Tanrı Enlil onların seslerini duydu.
Ve büyük Tanrılara dedi ki;
İnsanoğlunun sesleri artık bunaltıcı hale geldi.
Çiftleşmeleri beni uykumdan etti.”

İnsanlık için ceza isteyen Enlil’in bu isteğinin ardından, insanları ve davarlarını etkileyen hastalıklar görülmeye başlar. Veba, diğer salgınlar, baş ağrıları ve baş dönmeleri, titremeler, yüksek ateş baş gösterir.

Mezopotamya metinleri kıtlık döneminin uzunluğunu anlatırken “Şa at tam”’ dan söz ederler.
Yazar, Zacharıa Sitchin bunun “1” Anu Yılına yani 3600 dünya yılına eşit olduğunu tespit ettiğini yazar.
“Yukarıdan sıcaklık ...... değildi,

Aşağıda sular kaynaklarından yükselmediler,
Toprağın rahmi doğurmadı,
Bitkiler filiz vermedi,
Kara tarlalar beyaza döndü,
Geniş düzlük tuza boğuldu.”
“Bir şa-at-tam boyunca toprağın otlarını yediler
İkinci şa-at-tam boyunca intikamdan dolayı ızdırap çektiler
Üçüncü şa-at-tam geldi,
Görüntüleri açlıktan değişmişti,
Yüzleri kabuk bağlamıştı.,
Ölümün sınırında yaşıyorlardı.
Dördüncü şa-at-tam geldiğinde ,
Yüzleri yeşil görünmeye başladı,
Sokaklarda kamburu çıkık yürüdüler.
Geniş omuzları darlaştı.
*Tam olarak 14.400 yıl
Beşinci şa-at-tam geldiğinde insanlar bozunmaya başladılar.
Anneler kendi aç kızlarına karşı kapılarını sürgülediler.
Kız evlatlar, yiyecek sakladı mı görelim diye annelerin gözetlemeye başladılar.
Altıncı geçişte yamyamlık başladı.
Altıncı şa-at-tam geldiğinde kız evlatlarını yiyecek diye hazırladılar,
Çocukları besin diye hazırladılar.
Bir ev diğerini yedi bitirdi.

Metinler Atra Hasis’in adaklar hazırlayarak sürekli Tanrı Enki’yi ziyaret ettiğini yazar.
Enki, diğer İlahların kararları ile elinin kolunun bağlandığını bir şey yapamayacağını söyler.
Sonunda Enki Atra Hasis’i görmemek için bir yelkenli ile bataklıklara yelken açar.

Yedinci geçiş dönemi geldiğinde yani 25.200 yıl sonra İnsanların vücutları ölülerinin gölgesi gibi göründüğü ve gücü yetenin diğerini yediği bir zamanda, yani insanları kurtarmak için bu yaptıkları ve sonra yapacakları ile “daha sonra kendi ırkı, babası ve kardeşleri tarafından “ŞEYTAN” ilan edilecek olan “BABA ENKİ”den insanlara bir mesaj gelir;
Enki sağda, sulardan hayvan türlerini yaratıyor
 solda kanatlı ejder köpeği.
Dikkat edin hepsi ÖKÜZ BAŞLI-Boynuzlu.

“Diyarda büyük gürültüler çıkarın”
“Tanrılarınıza saygı göstermeyin”
“Tanrıçalarınıza dua etmeyin,”
Tam bir saygısızlık olmalıydı.
Gizlice evinde büyük tanrılarla toplantılar yapar
Gizlice alt dünyada çalışan su savaşçılarını yeryüzüne çıkarır, ilkel işçilerden bir kısmını bir takım düzenlere sokar.

Enlil durumu öğrenince çavuşunu ağabeyini yani Enki’yi çağırmaya gönderir. Onu planları bozmakla suçlar: Şeytanlık suçlamaları bunun ardından gelecektir.
Sürgüyü, denizin parmaklığını
Roketlerinle sen korumalıydın(Enki’ye)
Ama sen insanlar için önlemlerini gevşettin.”
Şeytanın Suçlanmasının en açık halini okuduk.
Enki bunun kendi isteği ile olmadığını söyleyerek inkâr eder.
“Sürgü, denizin parmaklıklarını roketlerimle korudum,
Ama,....benden kaçtığında
Bir balık sürüsü gözden kayboldu,
Sürgüyü kırdılar, Denizin muhafızlarını da öldürmüşler.”

Der. Ama buna da kimse inanmaz.

Sonra yaklaşan tufana terk edilirler. Gene Enki, insanı yuvarlanan bir gemi inşa ettirip, Attra Hasis  ya da Utnapiştum ve her şeyin tohumundan yükleyerek insanı kurtarır.
Enki’nin Emirlerine göre, gemiye binmek ve mühürlemek için dışarıda kalıp işareti beklemesi gereken Atra Hasis herkesi gemiye bindirmesine rağmen yerinde duramıyordu.
İnsanla İlgili” bir ayrıntı sağlayan eski metin bizlere “Atra Hasis’in sürekli girip çıktığını, safra çıkardığını ve çok üzgün olduğunu anlatır.
Utnapiştum tüm akrabalarını ve ailesini gemiye bindirdi. Yanları sıra canlı yaratıklardan bulabildiklerimin hepsini ve tarlalardaki evcil ve vahşi hayvanlardan bulduklarını da yükledi.
Uzay gemilerinin motorlarının çalışması, geminin kapatılması için beklenen işaretti. Geminin tüm kapakları kapatılır ve içeri binenlerle birlikte Utnapiştum gemiyi Enki’ni görevlendirdiği Gemici Puzur Amuri”ye devreder.
(*Hud Suresi: 41-Nuh,"Gemiye binin, onun yürümesi ve durması Allah izniyledir. Allah acır ve bağışlar" dedi.—
-Kamer-Suresi:14-Hakkında nankörlük edilmiş olan Nuh'a mükâfat olarak gemi gözetimimiz altında akıp gidiyordu.)

Tufan günü tanrıların dünyadan kaçtıkları gündü.
“Şafak vakti bir titreme emreden Şamaş, bir patlamalar sağanağını indirdiğinde gemiye bin, girişi de kapa” Şamaş Şippar’daki uzay üssünün komutanıydı. Şuruppak, Şippar’ın 18 Beru güneyinde idi.(180 km)
Roketler göklere yükselmeye başladıklarında Utnapiştum da gereğini aynen yapar.
Gılgamış metinlerine göre;
Uzay araçlarına sıkışan tanrılar önce dünyada bıraktıkları insanları görmeye çalışırlar. İnsancıkların tufana terk edilmeleri, bütün tanrı ve tanrıça soyunu mutlu etmez. Ama emir demiri onlarda da kesmektedir.”

Ana Tanrıça Ninhursag bizzat sarsılmıştı:
“Tanrıça gördü ve ağladı;
Dudakları ateş gibi yanıyordu;
Yaratıklarım sinekler gibi oldu;
Yusufçuklar gibi nehirleri doldurdular;
Yuvarlanan deniz babalıklarını aldı.”

h-Ardından Tufan olayı;
Din bilginlerinin ve diğer araştırmacı bilim adamlarının son 200 yıldır yapılagelen arkeolojik kazılardan elde edilen bilgiler ışığında günümüzden yaklaşık 13.000.yıl önce Dünyamızın yakınından geçen büyük bir gezegenin neden olduğu büyük su baskını olayına Tufan denir.
Gerek Sümer-Akad tabletlerinden gerekse din kitaplarında bahsedilen öğretilerden hiçbir canlının yaşayamayacağı kadar yüksekliğe ulaşan su yeryüzünü tümüyle silip süpürmüş, tek bir canlıyı dahi sağ bırakmamıştır.
Şekil 154- Enki'nin Tufandan kurtarmasını anlatan tablet resmi.

Sümer-Akad tabletlerinde ölümsüzlüğü arayan ve insanları ölümsüzlüğe kavuşturmak için savaşan yarı tanrı Gılgamış gökyüzünde suların başlangıcında görevlendirilen ve Tanrılar arasına kabul edilen Ziusudra'ya (Utnapiştum'a ulaşır-Sümer'in Nuh'u) ve Ziusudra Tufan sonrası insanlığın hayatta kalış sırrını Gılgamış'a açıklar. 
Ona açıklanan sır şudur:

Tufanın gerçekleşeceğini önceden bilen Tanrılar, insanlardan gizli olarak aralarında toplanırlar ve insanlığın yok edilmesine karar verirler.Bu karar aralarında oy birliğiyle alınır. Her şey gizli yapılır. Tufana yedi gün vardır.

Enlil tanrıları toplar;
“Gelin hepimiz öldürücü tufanla ilgili bir yemin edelim
İlk önce Anu yemin etti.
Enlil de yemin etti. Oğulları da onunla yemin ettiler.
Enki başlangıçta ret eder ama sonunda o da yemin eder.
Artık İnsanların mahvı kesindi.”

Ancak, insanı kendi kanından ve kırmızı topraktan yaratan Tanrı Enki bu yasayı delmek için uygun bir yol bulur.
Şuruppak bölgesinin hükümdarı olan Ziusudra'yı çağırır. Hasırdan bir perdenin arkasından ona yaklaşan felaketi anlatır ve olayın gelişimi hakkında bilgilendirir.

Şu şekilde öğüt verir:
"Şuruppaklı adam,Ubar Tutu'nun oğlu.Evini yık, bir gemi yap.
Malı mülkü bırak,canını kurtar.
Mallarını düşünme hayatını kurtar.
Gemiye tüm canlı şeylerin tohumunu yükle,
Yapacağın geminin ölçüleri şöyle olacaktır...

Ziusudra, yapacağı garip şekilli gemiyi, saltanatını, mallarını terk edişini nasıl açıklayacağını sorar.
-Onlara diyeceksin ki: "Gök Tanrısı Enilil'in bana düşmanca olduğunu öğrendim,demek ki şehrinizde kalamam ayağımı Enlil'in toprağına basamam.
-Öyleyse Absu'ya (Aşağı dünyaya-Afrika-Habeşistan cıvarı) gideceğim,Efendim Ea (Enki) ile birlikte oturmaya.

- Efendim Ea ayrıca diyarı zengin hasadıyla bereketli kılacağını söyledi ,deyince herkes yardımına koşar.Geminin kalafatlanması için ziftlerin eritilmesine çocuklar bile yardım eder.Ziusudra da her gün kurbanlar keserek,şarap ikram ederek, ziyafetler vererek çalışanları teşvik eder.Yedinci günüde gemi hazır olur.Güç bela kalaslar da iterek gemiyi Fırat Nehrine indirirler.Utnapiştim gemiye,tüm ailesini ve akrabalarını bindirir.Tarlalardaki hayvanlardan da alabildikleri kadar numune alırlar.Ayrıca geminin yapımında çalışan tüm zanaatkarları da gemiye bindirir.

Artık Tanrısı Ea'nın bahsettiği işareti bekliyordu. O işaret de:

Şafak vakti Tanrı Şamaşın emredeceği patlamaları duyduğunda gemiye bin ve girişi de kapa! İdi.
Ve şafağın ilk ışıkları parlarken patlamalar başlar, yani tanrılar dünyayı araçları ile terk etmeye başladıklarında o da gemisini gemici Puzur Amurri'ye devreder. Aynı anda korkunç gök gürültüleri ile başlayan fırtına ile birlikte ufuktan beliren kara bulutlar yükselerek gökyüzünü kaplar. Her yer kararır, fırtına iskeleleri, evleri ve büyük yapıları uçurmaya başlar.
Diyar çömlek gibi kırılır, parçalanır. Dağlar sular altında kalır, insanlar suların içinde çığlıklar atarak boğulurlar ve sele kapılmış saman tanesi gibi dönerler.

Fırtına altı gün ve altı gece sürer. Sonra deniz durulur, sel durur, rüzgâr susar. Her taraf kille kaplanmış, içlerinde hayvan ve insan cesetleri görülmektedir. Enlil ve Tanrılar meclisinin isteği olmuştu. Enki'nin de isteği olmuştu.
Etrafın sakin olduğunu keşfeden Ziusudra gemiden bir lomboz açarak dışarı çıkar ve geminin üstüne çıkarak oturur. Yaşananlardan çok etkilenmiş ve korkmuştur. Gözyaşları yüzünden aşağı akmaya başlar. Etrafına bakar ve hiç bir kara parçası göremez. Uzun bir zaman sonra bir dağlık bölge ortaya çıkar ve gemi Kurtuluş dağına oturur.

Dağ gemiyi sımsıkı tutar ve hareketine izin vermez.
Bir dinlenme yeri bakması için bir kuş gönderir ama kuş geri gelir. Bir serçe gönderir ve o da geri gelir. Sonra bir Kuzgun (Leş Kargası) gönderir o geri gelmez. Bir yer bulmuştur. Ziusudra bunun üzerine tüm kuşları salar ve kendisi de dışarı çıkar Bir sunak kurar ve sunakta bir kurban keser.

Kokuyu alan Tanrılar sinekler gibi Ziusudranın çevresine üşüşürler. Kurban'dan yiyerek karınlarını doyururlar.
Sıra hesap sormaya gelir. İnsanlar nasıl kurtulmuşlardı? Kim aralarındaki anlaşmaya ihanet etmişti. Enlil'in oğlu Ninurta Ea'yı göstererek "" Ea'dan başka kim plan yapabilir?Her meseleyi bilen sadece Ea'dır.

Ea' da " Tanrıların sırrını açığa vuran ben değildim. Sadece tek bir insanın son derece akıllı olan bir insanın kendi bilgeliği ile tanrılarının sırrını anlamasına izin verdim.”
Gerçekten bu insan bu kadar akıllı ise onun yeteneklerini görmezlikten gelmeyelim ve onun hakkında bir karar alalım" der.
Ea'nın konuşmasından etkilenen Enlil, Ziusudra'nın gemisine biner Ziusudra'nın ve karısının arasına girerek ikisine de diz çöktürerek alınlarına dokunarak onları kutsar ve:
- " Ziusudra, ve karısı şimdiye kadar insan idi, Bundan sonra biz tanrılar gibi olacaklar .Ziusudra, çok uzakta suların ağzında oturacaktır." der.
Götürüldüğü yerde Tanrıların En büyüğü olan Anu oğlu Gök Tanrısı Enlil ona hayat vererek bir Tanrı gibi ebedi hayata yükseltir.
Tabletlerin sonunda insanoğlunun üremesiyle ilgili düzenlemeler vardır. "İnsanlar arasında üçüncü bir sınıf olsun. Doğuran kadınlar ve doğuramayan kadınlar olsun. Erkek genç bakireye, genç bakire genç erkeğe ilgi duysun. Yatak serildiğinde eşi ve kocası birlikte yatsınlar"
İnsanlığın yok olmasını isteyen gök tanrısı Enlil artık kalan insanların yaşamasına izin vermiştir.
Şimdi Tevrat’a bakalım;
Tevrat-Tekvin-BÖLÜM 6
Şekil 155- Sümer tablet resimlerinde ilk insan türleri gösterilmiş.
Yar.6: 1 Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu.
Yar.6: 2 İlahi varlıklar insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.
D Not 6:2,4 "İlahi varlıklar": İbranice "Tanrı oğulları". Bunların melek ya da Şit soyundan gelen insanlar olduğu sanılıyor.
Yar.6: 3 RAB, "Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür" dedi, "İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak."
Yar.6: 4 İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.
D Not 6:4 "Nefiller": İbranice sözcük "Düşmüş kişiler" anlamına gelir. Septuaginta bunu "Devler" diye çevirir. Aynı sözcük Say.13:32-33 ayetlerinde de geçer.
Yar.6: 5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte.
Yar.6: 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı.
Yar.6: 7 "Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım" dedi, "Çünkü onları yarattığıma pişman oldum."
Yar.6: 8 Ama Nuh RAB'bin gözünde lütuf buldu.
Yar.6: 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek.“
Ancak Kur’an Tevrat’ın “Tufan” hikâyesini doğru bulmaz ve değişiklikleri düzelterek bildirir ki Sümer kaynaklarına daha uygundur;
Kur'an-ı Kerim göre Tufan:
Kur'an-ı Kerim'de Nuh ve Hud Surelerinde Nuh Tufanı olayı biraz farklı anlatılır. Ben ayetlerin bir kısmını aldım. Merak eden Türkçe Kur'an’ı Kerim alarak tamamını okuyabilir.:
Nuh Suresi 71:1,2,3,4,23,..27;
“ “ 1- Can yakıcı bir azap gelmeden önce onları uyar diye Nuh'u kavmine gönderdik.
" " 2-Nuh,"Ey milletim, şüphesiz ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım." dedi.
156- Tufan sonrası dağa oturan gemi- temsili resim
" " 3- "Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun, bana itaat edin"
" " 4- "Bu takdirde Allah günahlarınızdan bir kısmını bağışlar ve sizi bir vakte kadar erteler. Şüphesiz ki Allah'ın belirttiği süre gelince geri bırakılmaz, keşke bilseniz."
" " 23- "İnsanlara sakın ilahlarınızı bırakmayın, hele Vedd, Suva, Yegüs, Yeük ve Nesr'den asla vazgeçmeyin dediler."
" " 24-Böylece birçoğunu sapıttılar. Ya Rabbim sen bu zalimlerin sadece şaşkınlığını arttır.
" " 25- Onlar günahları yüzünden suda boğuldular. Ateşe sokuldular. Kendilerine, Allah'a karşı yardımcı da bulamadılar.
" " 26-Nuh şöyle dua etti. "Ya Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma"
" " 27-"Çünkü onları bırakırsan kullarını sapıtırlar, yalnız ahlaksız ve nankör insanlar doğururlar ve yetiştirirler. Ya Rabbim, beni, anamı ve babamı iman etmiş olarak evime girenleri inanan erkek ve kadınları bağışla. Yalnız zalimleri yok et."
Hud Suresi 11:25…48;
“  “25-Biz Nuh'u kavmine gönderdik. Nuh dedi ki: Şüphesiz, ben size apaçık bir uyarıcıyım."
" " 26-"Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Gerçekten ben başınıza acıklı bir günün azabının gelmesinden çekiniyorum."
" " 27- Kâfirlerin elebaşları " Biz seni kendimiz gibi bir insan görüyoruz. Aramızdan, ayak takımından başka sana uyan yok. Bize üstünlüğünü de görmüyoruz. Aksine sizi yalancı sanıyoruz." dediler.
" " 32-Dediler ki "Ey Nuh, bizimle çok uğraştın ve tartışmalarda çok ileri gittin. Gerçekçi isen tehdit edip durduğun azaba uğrat bizi."
" " 36- Nuh'a şu vahiy indi :" Kavminden sana iman edenlerden başkası inanmayacaktır. Onlar için tasalanma"
" " 37- Gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda gemiyi yap. Zalimler için başvurma. Onlar suda boğulacaktır.
" " 38- Nuh gemiyi yaparken inkârcılar alaya kalkıştılar. Nuh dedi ki ,"Bizimle alay ediyorsunuz, Sonra biz de sizinle alay edeceğiz."
" " 39-"Artık rezil edici ve sürekli azabın kime ineceğini göreceksiniz."
" " 40-Buyruğumuzla sular kaynamaya başlayınca, "Her cinsten birer dişi ve erkek çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve de inananları gemiye bindir." dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı.
" " 41-Nuh,"Gemiye binin, onun yürümesi ve durması Allah izniyledir. Allah acır ve bağışlar" dedi.
157-Tufan öncesi hayvanlar ve insanlar gemi inşasında çalışırlarken
" " 42-Gemi dağ gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh oğluna, "Ey oğulcuğum, bizimle birlikte gel, kâfirlerle bir olma" diye seslendi.
" " 43-Oğlu, "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım" deyince Nuh, "Bugün, Allah'ın gazabından bağışlananlar dışında kurtulacak yoktur" dedi. O sırada aralarına dalgalar girdi, oğlu da boğulanlara karıştı.
" " 44- Yere "suyunu tut", göğe de Suyunu tut" denildi. Su çekildi. İş de bitti. Gemi Cudi dağına oturdu. Zalimlere de "Rahmetten uzak olun denildi.
" " 45-Nuh Rabbine dua etti. "Rabbim, oğlum, ailemdendi. Şüphesiz senin takdirin haktır ve sen de hükmedenlerin hâkimisin"
" " 46 -Allah buyurdu: "Ey Nuh, o senin ailenden sayılmaz. Çünkü yaptığı iyi bir iş değildi. Artık bilmediğin şeyi benden isteme. Bilgisizlerden olmayasın diye sana öğüt veriliyor ."
" " 47-Nuh,"Ya Rabbim, bilmediğimi istemekten sana sığınırım, Acı ve bağışla" dedi.
" " 48-Ey Nuh, selamet ve bereketle gemiden in, aralarında inkârcılar da bulunan bir çok millet de nimetimizden yararlanacak. Sonra, onlara yakıcı bir azap vereceğiz." denildi.
Nuh gemiyi inşa ederken

Kamer Suresi54:11,12,13,,14,15;
54: 11-Biz de boşalan sularla gök kapılarını açtık
54:12-Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su belirtilen ölçüye göre birleşti.
54:13-Nuh'u tahtadan yapılmış mıhlarla da çakılmış bir gemiye yükledik.
54:14-Hakkında nankörlük edilmiş olan Nuh'a mükâfat olarak gemi gözetimimiz altında akıp gidiyordu.
54:15-And olsun ki biz o gemiyi ibret olarak bıraktık. Öğüt alan yok mudur?”
Tufan sonrası insanlığın Nuh veya Ziusudra'nın neslinden üremiş olduğu inancı ilkel ve çağdaş dinlerce de kabul edilen bir gerçektir. Suriye Araplarının İslâm öncesi taptıkları tanrılar arasında “Nuha” adında insanken “tanrı” düzeyine yükselmiş bir tanrı kayıtlarda vardır.
Üstelik Kur'an-Kerimde:
158- Gemi inşası tamamlanırken. Temsili
"Hud Suresi 11:37,41;
11:37- Gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda gemiyi yap.",
11:41-Nuh,"Gemiye binin, onun yürümesi ve durması Allah izniyledir.";
Kamer Suresi 54:13,15;
54:13- Nuh'u tahtadan yapılmış mıhlarla da çakılmış bir gemiye yükledik.
54:15-And olsun ki biz o gemiyi ibret olarak bıraktık. Öğüt alan yok mudur?”
Sümer Tabletindeki anlatım:
"Şuruppaklı adam, Ubar Tutu'nun oğlu. Evini yık, bir gemi yap.(Muhtemelen büyük, tahtadan bir ev)
Malı mülkü bırak, canını kurtar.
Mallarını düşünme hayatını kurtar.
Gemiye tüm canlı şeylerin tohumunu yükle,
Yapacağın geminin ölçüleri şöyle olacaktır...
Anlatımları, Sümer'li Ziusudra'nın Tanrısı Enki'den yapacağı geminin ölçülerini alması, gemisine bir kaptan vermesi, gemiye binenlerin, Ziusudra'ya yardım eden halkından insanlar, zanaatkârlar, eşi ve tarlalardan bulabildikleri hayvanlar olması ile Nuh'un da gemisine her hayvandan Allah’ın bildirmesi ile her tür hayvanın çift çift binmesi ve Nuh'a inananların binmesi de denk düşmektedir. Olayı ile de tam olarak uymaktadır. Her iki anlatımda da Nuh veya Ziusudra'nın yanlarına çocuklarını aldığına dair bir kayıt yoktur. Nuh'un gemiyi yaparken yanına katılan inananların inşaata yardım ettiği de düşünülebilir.

Hud-Suresi-40 "Buyruğumuzla sular kaynamaya başlayınca, "Her cinsten birer dişi ve erkek çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve de inananları gemiye bindir." dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı"

Hikâyedeki ifade de :"Utnapiştim gemiye, tüm ailesini ve akrabalarını bindirir. Tarlalardaki hayvanlardan da alabildikleri kadar numune alırlar. Ayrıca geminin yapımında çalışan tüm zanaatkârları da gemiye bindirir." görüldüğü gibi benzerlik içindedir. Ayrıca tüm canlıların tohumlarını alır.
Yerden suların kaynaması ise tamamen kıtaların yüzmesi teorisini doğruladığını göstermektedir. Ayın hareketleri ile bir Med-Cezir denilen gel-git olayı olmaktadır. Dünyanın yakının dört büyük uyduya sahip, dünyadan da büyük bir gezegenin geçmesi ise anlatımlara göre suyu tüm yeryüzünü kaplayacak kadar kabartmış, hava olaylarını tetiklemiş, fırtınalar, kasırgalar doğurmuş ayrıca da dünyanın merkezinde erimiş bulunan lavların da yaklaşan gezegenin çekimine kapılarak yanardağların ağzından fışkırmasına sebep olduğunu yine Kur'an-ı Kerimden öğreniyoruz.



Bu kitabın telif hakları ©/ adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz'a aittir. Copyright © of this article is belong to adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz.


KİTABI  SIRAYLA OKUMAK İÇİN TIKLA
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16-17-18-19