9 Şubat 2012 Perşembe

CİN ve ŞEYTAN KÜLTÜ CİN DİNİ İLE MİTRACILIK


İRAN DİNLERİ MİTRA/ MİHR VE ZERDÜŞTLÜK DİNLERİ

1-MİHR veya MİTRA DİNİ
a-Mitra Tauroctonus;
(Boğa Öldüren Mitra)

Mitra ve Zerdüşt Kültünün İmha Edilmesi ve Gün Işığına Çıkarılması;

Mitra ve Zerdüşt kültünün imhası, onlardan doğan ve onların yerini alan Hıristiyanlık ve Müslümanlık dönemleri olarak iki aşamada gerçekleşmiştir.

78-Mitra Boğa Öldürme sahnesi, Resmin sağ ve solunda bizim gibi küçük insanlar yer almaktadır. Boyut farkına dikkat edin!
Birinci aşama, M.S. 325’de Roma’nın Hıristiyanlığa geçmesini takiben yeni dini halka kabul ettirmek için Roma ve Doğu Roma çok ağır yaptırımlarda bulundular. Öyle ki Joseph Cambell’in Batı Mitolojisi” adlı kitabında belirttiğine göre, yeni dini kabul etmeyenlerin cestleri yüzlerce yıl kiliselerin kapılarında “inanmazsanız sonunuz böyle olur” gibisinden korkutma amacıyla halka teşhir edildi, yeni dini kabul etmeyenler korkunç işkencelerle ölüme mahkûm edildi, bazı yerleşim yerleri büyüklüklerine bakılmaksızın soykırıma uğratıldı, yakıldı ve yıkıldı. Eskiye ait neleri varsa her şeyleri tahrip edildi.
Özellikle Mitra dini kalıntılarına inanan Anadolu, Balkanlar ve imparatorluk sınırlarında yaşayan benzeri inançta olanlar bu vahşi sondan nasiplerini bolca aldılar.

Bunu VII. yy. da peygamber Muhammed’in başlattığı İslam dininin, yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayarak, VIII. yy. içinde bölgeyi işgali takip etti.

M.S. VII. Ve VIII. yüzyıllarda Emevi İslam İmparatorluğu idaresine giren İran’da Mecüslik, Yezidilik, Mitra dini ve öteki dinlere ait bütün dini belgeler, kitaplar, kayalar, taşlar yazılı olan her şey ve bütün tapınaklar yakıldı, yıkıldı bir daha ortaya çıkmayacak halde yok edildi.

Tapınaklarda bulunan değerli altın vb. gibi madenler, el yazmaları, yazı işlemeli kumaşlar, örtüler yağmalandı. İnsanlık tarihi binlerce yılda oluşturduğu kültürü Arap vandalizmi ile kaybetti. Bazı dindar rahipler henüz işgal edilmemiş komşu ülkelere ve daha çok din kardeşi oldukları Hindistan’a kaçarken götürebildikleri kadarını yanlarında götürdüler bir kısmı da gömebildikleri kadarını toprağa gömdüler.
İranlı yazar R. Keyhüsrevi’ye göre, İran’daki Zerdüşt Tisfun kütüphanesi Said İbn Abi Vakkas ile Susa’lı Ramhurmüz ve Kavrazm tarafından yakılmıştır.

12.yy.da Cengizhan akınları ülkeyi bir uçtan öbür ucuna kadar yaktı, kül etti.
15.yy. keşiflerini takiben Hindistan önce Portekiz işgaline uğradı. 17. Ve 18. Yüzyıllarda İngiliz/ Hollanda ve Fransız işgaline uğrayan Hindistan ve İran’a haliyle eğitimli görevliler de gönderiliyordu.
Fransız ordusuna katılan Abraham Hyacinte Anqetil- Duperron (1773-1805) eğitimini tamamladıktan sonra İran’daki görevine gitmek üzere Kasım 1754’de yola çıktı. Görevi esnasında halkın arasında Zerdüştlüğün kalıntılarından bulabildiklerini topladı ve 1771’de Zend Avesta’yı yayınladı.
Zerdüştlüğü batı dünyasına yaklaşık 1100 yıl sonra yeniden tanıtmayı başarmıştı.

Türkiye kuzey Anadolu platosunda eski Hititlerin başkenti olan Boğazköy’de 1907’de yapılan kazılarda çıkan saray arşivlerinde çok sayıda kil tablet elde edilmiştir. Bu tabletlerde ilk kez, “Cennetin Efendisi”, Hatti (Hititler) ile komşuları Mitanniler arasında yapılan anlaşmaların koruyucusu olarak yalvarılan tanrı olan Mitra adının kaydına rastlanıyordu. Anlaşmanın tarihi M.Ö. 1400 yıllarına dayanmasına rağmen batıda Mitra adının ortaya çıkması ise M.S. 5.yy olarak bilinmesine rağmen tabletler Mitra’ya iki bin yıl öncesinden tapınıldığına işaret ediyordu.
Artık Mitra’ya tapınılmasa da arkeologlar, din tarihçileri, tasavvufçular ve dil bilimcileri gibiler üzerine çullandılar ve dinin doğasının sırlarını çözerek Hıristiyanlığın köklerine ulaşmayı denediler.

79-Mitra Avda

Baş edilemeyen zorluklardan birisi de Mitra’ya ait sırların ortaya çıkarılabilmesi için öğrencilerinin yüzleştirilememeleriydi. Mitra inancının doğu kökenleri belgesel metinler hariç hiçbir şeydi, böyleyken, Roma dünyasının Mitra’sı bizce edebi olmayan eserlere dayalı olarak bilinen bir şeydi. Parlak bir bilim insanı olan Franz Cumontki 1947’de öldü,”Die Misterien des Mitra- Mitra’nın Ölü Sırları” adlı eserinde,” Hıristiyanlığı sadece eski ahitten ve orta çağ katedral kayıtlarından çalışabilmek mümkündü.  Bu büyük yarık yüzünden, mutlaka tamamlanmamış ve çarpıtılmış olan Mitra’nın hikâyesi, yıldan yıla yapılan taze keşiflerle Hıristiyanlık içinde eritilmeliydi.” Diye yazmaktadır.
Erken Hititlilerin Boğazköy anlaşması, bazı Hint/ Avrupa kavimlerinin Mitra inancını kendi dinleri içine aldıklarını kanıtlıyordu bu yüzden Mitra’ya, İranlılarda olduğu kadar erken Hint belgelerine rastlamak sürpriz değildi.
Hintlilerin kutsal yazıtları olan Vedalarda sık sık “Mitra” adı “edebi olarak “antlaşma” anlamında, İranlıların kutsal kitapları olan Avesta’da onu yüceltmek için söylenmiş özel ilahileri olan yaştlarda “Mitra” adıyla anılıyordu. Vedalarda ve Avesta’da, Mitra üstün varlık olan Varuna ya da Ahura Mazda ile birleşiyordu ve daha sonra ortaya çıkmış olan çok sayıda güzide antik materyallerde farklı doğal kavramlarda olsa da aynı özellikleri paylaşıyordu.
Sonuç olarak Mitra, zamandan zamana farklı şekillerde yorumlanmış olduğundan aynı karakterde karşımıza çıkmıyordu. Bilginler, doğu metinlerinin Mitra’nın erken dönemlerinde “Cennetin Efendisi” ünvanını elinde tutmak için yarıştığında anlaştıklarına yabancı değillerdi.

İran’da Mitra’nın yerini anlamak için, Pers tanrılar meclisinin esas iki gruba ayrıldığını akılda tutmak gerekir. Bir yanda kötü güçlerin birleştirildiği karanlıklar tanrısı olan Ehriman, diğer yanda da ulu ışık krallığını yöneten bütün bilgilere sahip Ahura Mazda karakterinde bütün tanrılar birleştirilmiştir.
Bu iki grup sürekli çekişme halindedir ve inanca göre bir gün “iyi güçler”  kötü güçlere galip gelecektir. Bu çekişmede Mitra’nın konumu  “birlik, ittifak” anlamına gelen “Yazata” dır. Adalet ve iyiliğin derecelerine uygun olarak savaşmaktadır. Işığın tanrısıdır, Hindistan’da ise güneş olarak hürmet edilir. Homeros’un Helios’unda da görüldüğü gibi, evrenin takdir edilmiş ilkelerine muhalefet eden her türlü haksızlığa, adaletsizliğe karşı “öç alıcıdır”.
Bir anlamda Mitra ışığın tanrısıdır diğer anlamda ise, gerçek varlık olarak üstün tanrı Ahura Mazda’nın fikrinin bir uzantısıdır. Yalnız üstün bir tanrı olarak etrafı, mutlak olanı konuşan ve varlığını oluşturan Ameşa Spentalar olan daimi güçlerce çevrilmiştir. Hint Mitra’sı ise daha az tanrısal özelliklere sahip olup etrafında sadece talih dağıtan ve her şeyi takdir eden Baga ve Aryanların kaderlerinin koruyucusu Aryaman vardır.
Eski İran’da bu iki daimi figür, Mitra’nın daha ileride belirecek, Mitra’nın takipçileri olan esrarlı Kûtileri (Cautes) ve Kûtibaşlıları Cautopates) tanımlayan Sraoşa ve Aşi’lerdir.

80-Mitra Taştan Doğum/ Bakireden doğma Miti
İman edenleri Mitra’ya 4000 yıl önce bu sıfatları atfettiler; “Dünyanın Işığı”, Doğrunun Timsali, Adalet ve sadakat. O kutsal teslisin (üçlemenin) bir üyesi olarak yeryüzü ve cennet arasında arabulucuydu. İran mitolojisine göre bir bakireden doğduğu için ona “Tanrının Annesi” ünvanı verildi. Tanrı ömrü boyunca bekârlık çekerek yaşadı, iman edenleri arasında duygulara karşı direnmeyi, feragat etmeyi ve kendi kendisini değerlendirmeyi başardı. Mitralar, kötüye karşı birleşmek için kardeşliğin cesaretlendirildiği ahlak düzenini temsil etti.
Mitra inananları, ilahi cennete ve ateşli yakıcı cehenneme olan inançlarını kuvvetle muhafaza ettiler. Onlar, tanrının iyiliksever güçlerinin, bu dünyada çektiklerine karşılık olarak dünyada gelecek olan ebedi kurtuluşlarına ve ölümsüzlüğün adaletinin onlara bahşedileceğine inandılar. Onlar, son kargaşada var olan bütün her şeyi yok ettikten sonra karanlığın üstüne ışığın zaferinin gerçekleşeceğine ve son kıyamet gününden sonra dirilecekleri güne doğru baktılar. İmanlı olmanın gereği olarak ayinlere dayalı vaftiz ile arınmayı, katıldıkları ayinlerde tanrının kanını ve bedenini temsil eden ekmeği yiyip şarabı içtiler. Pazar günü kutsal kabul edildi ve tanrının doğum günü 25. Aralıkta kutlanıldı. Tanrı, yeryüzündeki görevini tamamladıktan sonra sonsuza dek imanı koruyacağı yer olan cennete gitmeden önce arkadaşları ile son yemeğe katıldı.

b-Mitra Dininde Kadın;
De Abstinenta’da mermer üzerinde bulunan karışık bir satırda der ki; “Ayinlere katılan Mitra dininin üyelerinden erkek olanlara “Aslan” kadınlara da “Hyenas” denirdi. Ancak bu metin çürümüş veya değiştirilmiş olabileceğinden “Hyena” derecesinin ne olduğundan bahsetmemektedir.
“Hyaina” sözü “Laeina” ya dönmüş olsa bile anlamını çıkarmak oldukça zordur. Bu dereceden öteki dereceler listesinde de bahsedilmemektedir. Trablus’un beş km batısındaki Guigariche adlı küçük bir kasabada kayanın dışına yan yana kazılmış iki mezar odası bulundu. Oda resimlerle süslenmiş ve ölüye yataklık eden bir niş/oyukla döşenmişti ve lâhitin kapağında bulunan yazılar mezardaki adam ve eşinin adlarının “Aelius Magnus ve Aelia Arisuth burada gömülüdür “ diyerek bildiriyordu. Kapaktaki yazılar bize adamdan “Leo” aslan ve kadından da “Lea” dişi aslan olduklarını vurguluyorlardı. Yani İngilizce çok yaygın adlarıyla “Lions- Aslanlar”  ve “Lioness- Dişi Aslanlar” olarak çevirdiğimizde ülkemizde yaygın olan mason kulüplerinin de adlarının kökenlerine ulaşırız.
81-Mitra Büstü
Bu mezarda yatanın Mitra dininde “aslan” derecesinde bir inanan mı yatıyordu? Bunu bize bildirmek için başka hiçbir kanıta rastlanamadı.
İran’lı yazar Raşit Keyhüsrevi’nin yazdığı “A Period of Unawareness'- Bir Gaflet Dönemi”  adlı kitapta, İran’da, Dez Nebeşt ve Azer Goşab ya da Tisfun Kütüphanesi kazılarında ortaya çıkan tabletlerin tercümelerinden elde edilen bazı bilgilere göre yaptığı tespitlere göre,”İlk Tektanrıcı Peygamber” olarak yorumladığı Mitra dini ve Mitra’nın doğum tarihini görelim;


“…1997’den geriye dönüşümlü olarak “11.697” yıl önce veya İsa’dan “9700” yıl önce, Zerdüşt’ün doğumundan “3593” yıl önceydi.
Bu peygamber, dünyada İranoviç* olarak bilinen ülkede/vilayette peçeli olarak yaşayan,  peçeli, eski zamanların “tek tanrıcı” dinini kuran Mehr/Mihr (Mitra) dır.
*Tarih boyunca İran etki bölgesi Hint, Ortadoğu ve Avrupa.

Bu yüzden, kurucusunun aşağıda tanıtacağımız üzere, İran’da Guştab’ın krallığı döneminden “40” yıl önce Zerdüşt’ün kralın imanına çevirdiği Mihr/Mitra dininin insanlığın “ilk tek tanrılı dini” olduğunun kesin olduğunu belirtiyoruz.
Bu ünlü peygamber sadece böyle ilahi bir dinin kurucusu değildi ama insan medeniyetinin büyük Abad ve Mehabadıydı. Mehabad, Zerdüşt’ün doğumundan 3593 yıl önce İranoviç’in sofu yöneticisiydi.

Hindistan’da geçen yüzyıllarda geç keşfedilmiş bir peygamberin öğretileri, peygamber Mehabad’ın gerçek kişiliğinin bilinmemesi nedeniyle, ön yargılı çok sayıda insan tarafından Dessatir inancına dayandırılmıştır. Halbûki Mehabad, Mehr dininin kurucusudur. Bu nedenle Firdevsi Mehabad’ı aşağıdaki dizeleriyle tanıtmaktadır;

“Onun atası soyağacı köklerinde dokuzuncudur,
Doğruyu söyleyen ve peygamber olan Mehabadın.”

Bu yüzden biz, Kiyani kralı Guştab’ın 40. Saltanat yılında Zerdüşt’ün onaylamasına kadar Pişadi kralı Hûşhang’ın zamanında Mehr dininin İran’ın ilk sevilen milli dini olduğundan eminiz.
Pişdadi ya da Peşdadi terimlerine sahip olmadan önce başlangıçta, Hûşhang’ın doğuştan Acem/ İranlı olduğuna dair belgelerimiz vardır. Hûşhang tahta çıktığında komutanları ve yaşlılarından oluşan Mahistan Senatosunca Mehr Anayasasının veya Mitradat/Mitraizm’in kabulünü görüşmüştür. Sonunda eski yasalar ve Mehri dinine ait bütün önerileri kabul edilmiştir.  Bu da “pişdadi” adının neden verildiğini açıklamaktadır, çünkü “piş” yasa- kanun- bilgi” yani“ adalet anlamına gelmektedir.

Dünyadaki araştırmacıların peygamber Meşir (Mehr /Mihr/Mitra)  adlı bu peygamberi ve Mehr dinini tanımlamakta başarısız olmalarından beri, bütün araştırmacılar onun ve dininin güneş tanrısına ibadet eden “tek tanrılı” bir din olduğunu söylemeyi yeterli buldular.

Şans eseri olarak Meşir peygamberin doğum tarihi İran’lı bilim adamı Sabih Behruz tarafından M.S.25 Aralık.271 olarak keşfedildi. Oysa bu bize (İranlılara) inmemiş olan Mehr’in Mitraizm’in kutsal kitabı Atrank’ta geçen ikinci peygamberdi ve 25 yaşında olduğu, 40’ında takipçilerini Mehr’e (Güneş 
Ancak biz biliyoruz ki, Mehr veya Mitra dini sadece Part dönemiyle alakalı olmayıp Zerdüşt tarafından İran’da uygulanan dinin onayladığı bir dindi. Zerdüşt’ün tanrıyla buluştuğu bölgede “7. Dereceye” ilerlemiş olduğu onaylanmadan önce Zerdüşt’ün “sıkı bir Mehr destekçisi olduğu” kanıtlanmıştı…”
Diyerek Zerdüşt’ün Mitra/ Mihr dinini yenileyen, düzenleyen bir peygamber olduğunu ve Zerdüştlüğün de Mihr dininin yenilenmiş şekli olduğunu öne sürmektedir. Bu iddiası batılı araştırmacılar ve tarihçilerce de doğrulanmaktadır. Zerdüşt’ün ölümünden sonra Mitra inancı tekrar geri gelecektir.
Ayrıca Mitra dininin askeri temele dayalı bir din olduğu ve bu dinde ilerleme derecelerine göre tapınaklardan mezun olanların toplumdaki mesleki kişiliklerinin de belirlendiğini bizlere anlatmaktadır;

 “...Din takipçileri, iman derecelerine göre yedi emek bölümüne ayrılmıştı, ilk üç derecesi zorunluydu. Kalan dört derecesiyse nasılsa gönüllülüğe dayalıydı.

Zorunlu evrelerine veya rütbelerine geçiş yaşı “5- ile 15” arasıydı. Günümüz hesaplama yöntemine göre eskinin evrelerini hesaplarsak bu evreleri, ilk/acemi evre, ilk orta/ çırak (İlk aşamaya kadar) evre, son orta evre ve sonunda çok zor olan mezuniyet sınavı aşamalarına bölebiliriz. Bu evrelerin son ikisi tek aşamada, kalan üçü ise “karga/sevinç çığlığı, nişanlanma ve dövüş” adlarını taşıyordu.
İlk aşamada takipçi, okuryazarlık ve dinin temelini, alt yapısını öğreniyordu. Bundan sonra eğitim, vücut geliştirmeye ve dirence dayalı fiziki spor eğitimi (Bahadırlık)  ile sonuna kadar ilerleyebileceği sosyal bilimler olarak ikiye bölünüyordu.
Bedeni idmanların ötesinde öğretmenler öğrencilerine sert açlık, cehennemi andıran çok sıcak bölgelerde susuzluk ve kutupları andıran soğuk bölgelerde iklim şartlarına direnmesi öğretiliyordu. Öte yandan yüzmek ve geniş ovaları yürüyerek geçmek ve zorluklarına katlanmak ta eğitimin içindeydi. Ata binme, polo oynama, arkadaş kazanma ve sadakat, insanların sevgisini kazanma, atların sahiplerine itaat ettirilmesi (terbiye) eğitimin temel öğeleriydi.

Sosyal bilimlerde öğrenciye doğru düşünme, günlük abdest alma ve anlaşmalara doğru olarak uymak, adalet ve doğruluk öğretilmekteydi. Örnek olarak adaletle ilgili konularda, ödüllendirme ve cezalandırmanın ilkeleri, doğruyu destekleme ve yanlışla savaşma, dinin yedinci derecesine erişmek, tanrının görkemini kavramak için bilgi biriktirme öğrenciye belletilen temel ilkelerdi.

82-II.Derece Ayini

Dövüş eğitimi üç temel savaş evresine ayrılmıştı. Bu dönem 10 yıldan oluşuyordu ve 3/10 yani 3.5 yıl zor sınavlardan oluşan nazari ve uygulamalı dövüş, savaş tekniklerinden oluşuyor ve mezuniyetinde, tarihe geçmiş Behram Gür’ün Bican’ı Zaloğlu Rüstem gibi büyük savaşçı ve ordu komutanlarını yetiştiriyordu. Nizami’nin Gencavi’sinde Behram Gür hakkında İran topraklarına girmiş Çin ordusunun üzerine 100 savaşçı askeriyle saldırarak dağıttığını ve bozguna uğrattığını ve Rüstem’i de hiçbir yabancı işgalcinin yenemediğini okuruz.

Üç aşamalı eğitimini tamamlayan öğrenci çok zor bir sınavdan geçirildikten sonra mezun ediliyor ve ona bir “deri kemer” veriliyordu. Sonraları Zerdüşt tarafından bu kemer güreşçiler için mezuniyet belgesine dönüştürüldü.
Eğitimini tamamlayan öğrenci, Mehr/ Mihr dininde herkesçe gıptayla bakılan kemerini aldıktan sonra topluma girmesine izin veriliyordu.

83--Roma tanrıçası Diana omuzunda Kuzgun- Ferri İzadi ile
Diğer dört evreye Mitra takipçileri sorunlu değillerdi, ancak ileriki aşamadaki eğitimi almaya onları çekecek oldukça etkileyici nedenler de vardı.
Örnek olarak “küçük şahlar- paşalar”  dördüncü dereceden, valiler beşinci dereceden, Ordu komutanları ve Mahistan Meclisinin seçkin üyeleri altıncı dereceden mezun olmayı gerektiriyordu.
Altıncı dereceden mezun olan birisi, sahibinin sağ omuzunda duran ilahi bir kuş olan Ferri İzadi’yi almış sayılıyordu ve öyle saygı görüyordu. Tanrı tarafından ona adil bir savaşçının şöhreti bağışlanmış sayılıyordu. Altıncı dereceyi öğrenmiş olan birisi eğer valiyse bir bölgeye savaş açabiliyordu. Tanrı kuşunu geri çağırırsa paşa bütün güçlerini kaybediyordu.  Cemşid de Mehistan meclisinde rütbesini böyle kaybetmişti.
Ferri İzadi eğitimsiz kişilerce görülemezdi. Kuş, sahibine bir insanın sahip olabileceğinden fazla güçler bahşetmekteydi. Rüstem, Zal, Giv, Gûdarz, Tûs, Bizhan, Kişvad ve Gurgin/Gürcan gibi Keykavus döneminin Mehistan Meclisinde biçimlenmiş ünlü kralların hepsi öğrendiler.

Yedinci dereceye ulaşmak, dinin hükümran olduğu zamanlarda çok az sayıda insana nasip olmaktaydı. Yedinci derece dinde en yüksek dereceydi ve tanrı ile iletişime geçebilecek her şeye sahip olan demekti. Pişdadi kralı Cemşid, Kiyani hanedanı Keyhüsrev, Mehr dininde yedinci dereceye ulaşmış olan peygamber Zerdüşt’ün derecesine cennette ulaşmış kimselerdi.

84-Mitra askeri eğitim- Sunu Ayini
(Kışlanın peygamber ocağı olmasının kökeni bu inançta da olduğu gibi öbür dinlerde de “her milletin tanrısının gök ordularına ve üstün silahlara sahip, göklerin ve yeryüzünün fatihleri olmalarına ve zamanla bu tanrıların “aksakallı dervişler, ermişler ve peygamberler” konumuna indirilmeleri yatmaktadır.Mitra/ Mihr dinini onaran Zerdüşt bu örneğin en mükemmelidir.Hıristiyan ve İslam kültüründeki ermiş, derviş ve misyoner azizlerin aynı zamanda birer “savaşçı” olmalarının nedeni eski dinlerinin Mitra dini olmasından başka bir şey değildir.)

Adının peygamberliğe yazılmasından önce Zerdüşt, Mehr dininin çok sadık bir uygulayıcısıydı. E’tekaf mağarasında 10 yıl altıncı dereceye onu tamamladıktan sonra oruç gibi bedeni kefareti içeren uygulamalardan oluşan yedinci dereceye de 10 yıl devam ettikten sonra, Zerdüşt’e peygamberliğin gelmesi pek de şaşırtıcı olmadı.

Mehr/ Mitra dinindeki Yedinci dereceyi Zerdüşt elde ettikten sonra tanrı ile iletişime geçti ve eski Mehr dinini onarmayı kararlaştırdı. Zerdüşt’ün peygamberliğinin onaylanmasından önce Mehr dininde Tanrı “Ahura” olarak biliniyordu ve sonra Zerdüşt onu “Ahura Mazda” olarak değiştirecekti.

85-Mitra'nın cennete inmeden sönceki son yemeği

Dinin onarılmasından önce Mitra yeryüzünün koruyucusu olarak biliniyordu ve yeryüzüne indiğinde ona bir inek kurban ediliyordu (İsa’nın son yemeği Mehr dininin taklididir.) Sonra gene cennete iniyordu.
Bu anlamda aynı tanrı Zerdüşt’ün yasasında tanrılardan birisi olarak yaşadı. Her nasılsa Zerdüşt, kurban törenini kaldırdı ve Mitra Zerdüştlük imanında diğer bir yer görevine getirildi (Yeminlerin kayıtlarının tutulup korunması, gerçek ve adalet için savaşılması görevleri- Grek Hermesi).

Şimdiye kadar batılı araştırmacılar, Mehr dini hakkındaki zayıf bilgiler yüzünden sesiz kaldıklarından, Mitra dinini, Aşu Zertoşt’un bir tarikatı olarak gördüler.

İran’da Zerdüşt’ten önce belirli bir din vardı demekle yetindiler. Sabih Behruz gibi öne çıkan İran’lı ulemalardan Muhammed Mokadam ve mühendis Hami bu dine atıf yapmaya cesaret gösterdiler.
Profesör Behruz, İbn’i Sina’Nın öğrencileri olan Bircandi ve Behmanyar gibi astronomların raporlarına dayanarak, Partlar döneminde M.S. 25. Aralık 271’de Pazar günü akşamı, Mehr dininin peygamberinin doğduğunun belirlendiğini ilan ettiler.

Partlar döneminde peygamber Mihr/ Mehr, Mihr dininin mevcut imanını M.Ö. 67’lerden itibaren Avrupa’ya yaymayı başardı ve M.S.356’lara kadar bu din Roma’nın resmi dini olarak kaldı.

c-Dindeki yedi derecenin dördü, “Müşir, Parsa, Mehrpuya ve Pedar” dereceleri veya katları adlarıyla biliniyordu. Mehr dinini bilmeyen birçok batılı cahil araştırmacının yazılarına veya kayıtlarına göre artık Mitra ibadeti kaldırılmış ve hiçbir inananı kalmamıştır.

Bütün insanlık da şunu bilmelidir ki, Mihr dini, İran halkı tarafından kurulmuş ilk tektanrıcı dindir ve kaldırılmamıştır ama Avrupa ve Amerika’ya yayılarak buraları fethetmektedir.

Evet, Hıristiyanlık, Avrupalıların ona, görkemli ayinler, yasalar ve dinin yedi geçiş derecesini geçmek gibi dinden ayrılmış  “Semitik” bir zemini ile Mihr dininin yeni bir uyarlamasıdır ve inananlarını teslim olmuşlar ve işgalciler/ fatihler olarak sıralamaktadırlar.

Pazar gününün, Hıristiyan çam ağacının, vaftizin, papaya/ pater’e (babaya) uymanın kutsallıkları hep Hıristiyanlık tarafından Mihr dininden emilmiş özelliklerdir.

86-İskoç Mason Locası'nın Sembolü
O kadar korkutucu olan İngilizlerce kurulmuş dehşet “özgür masonluk” mafya çetesinin temel ilkeleri Mihr dinine dayanmaktadır.
Mihr dininin “yedi derecesine” karşılık masonlar “otuz üç derece” oluşturmuşlardır. Bu korkunç mafya çetesi, “Üç yüzler Meclisi”  adı altında, insanlık üzerinde İngiliz hâkimiyetini tesis etmiş, bu aynı çete 2000’li yılların yenidünya düzenini de tanıtmaya karar vermiştir.
Korkunç mason çetesinin Waşington’da C.I.A ve İngiltere’de Scotland Yard gibi dalları İran milletine onarılmaz yaralar açmışlardır.
Evet, İranoviç’te İngiliz göçmenlerine medeniyeti, doğruyu, bahadırlığı ve ilahi ibadeti içeren “tek tanrıcı” Mihr dinini propagandalarla yayarak bahşeden İranlılardı. Şimdi ise, Mitra ibadetinin bu nankör çocuklarının, atalarının dinlerini “özgür masonluk” ile değiştirerek yaptıkları adalet midir?”
Demektedir.

Yazar, Mitra/ Mihr veya Ahura Mazda’nın sadece “tek tanrı” olması üzerinde durmuştur. Oysa bunca yazı içinde hiçbir yerde, Ahura Mazda/ Mitra/ Mihr adı her ne olursa olsun bu tanrının özünde “su ve topraktan oluşan, ihtiyaçları olan, insan veya başka varlıkların köle olarak bedava emeğine ihtiyaç duyan, onlardan tahıl adakları, hayvan ve insan kurbanı isteyen” göksel sömürgeci yapısı üzerinde hiç durmamıştır. Ardılı olan Grek, Yahudi, Hıristiyan ve Yahudi melezi Hicaz Arapları gibi köleciliği kutsallaştırmıştır.
Ataları olan kitle uyutucusu rahipler gibi halkı ninnilerle avutup, milletçiliği körükleyen ve “köleliği özendiren” anlatımı sürdürmüştür. Kötü Ehriman’ın her yaptığını karşılıksız bırakan, yarattığı eserleri bozmasını engelleyemeyen, ama insan kendisini, soyunu korumaya kalktığında “kâfir” ilan edip kavimleri yok eden köleci bir tanrı ne kadar övülürse övülsün kıymetsizdir. Çünkü bütün köleci dinler, eskiden var olan ve köleciliği benimsemeyen gerçek dini bozan, köle emeğine ihtiyaç duyan, ırkçı, şoven, özgürlük düşmanı, tabiatı yok eden birkaç sabık bozuk kavimlerden türetilmiştir.
Aslolan bireyin özgürlüğüdür ve insanı “kul/ köle” konumuna sokan bütün dinler özünden saptırılmış dinlerdir ve tümü de “ekvator bölgesinde” yaşayan kavimlerden kaynaklanmaktadır. İran da bu bölgeye ait olduğundan yadırganmamalıdır.

Kuzey kavimlerine baktığımızda tanrılar/ cinler/ şamanlar insana daha yakın, koruyucudurlar ve köle emeğine ihtiyaç duymazlar. Bunları hatırlatan her şey ise “kötü ruh/ kötü cin” olarak nitelendirilmektedir ve dini ayinlerle kovulmaları şarttır. Örneğin Türk yaratılış destanlarının hiç birisinde “köleci tanrı” imajı bulamazsınız. Hatta köleci kültürün egemen olduğu Çin’de tanrıya inanan bir Lao Szu veya bilinen adıyla Tao bile şöyle demektedir; “Su temelli, topraktan, sudan yaratılmış yiyen, içen, bedeni olan tanrılara tapmayınız. Onlar insanlar için kötüdür. İnsanlar için iyi olan ışık tanrılarıdır” . Demektedir. Konfiçyüs ise başlı başına bir özgürlük hayranıdır. Ama o da köleci hanedana karşı koyamaz ve sonunda onu da şövalye yaparlar.
Göçer kavimlerin dinleri bundan uzaktır. Kuzey Amerika Kızılderililerin dinleri de böyledir. Ama ekvatora doğru inip Maya ve İnka dinleriyle tanıştığınızda onların kertenkele ve yılan kökenli tanrılarının tiksindirecek derecede insan ve hayvan kurbanlarına ve insan emeğine ihtiyaç duyduklarına tanık olursunuz. Aynen Sümer, Hint, İran, Arap, Mısır, Grek ve Çin’de olduğu gibi. Ancak siyahi Afrika ve göçer Bedevilerden de bazı kabilelerin dinleri gene kölecilik barındırmazlar hatta yamyam olsalar bile.
İran’lı yazar Raşit Keyhüsrevi’nin yazısını buraya koymamın sebebi ise, her konuda daima batı merkezli bilgilerin yanıltıcı yönlerine karşılık, kültürün ülkesinden bir insanın verdiği bilgiler arasındaki farkları ortaya koymak içindir.

Türkçeye çeviren Alaeddin Yavuz

87-Taştan doğan Mitra (Bakire Doğum) heykellerinden bir başkası
d-Mitra- Hint akıl ve doğru sözün sahibi, yaratıcı, evrenin efendisi, “her şeye gücü yeten tanrı”, yapılan akitlerin, yeminlerin koruyucusu, “yüksekte oturan”, ahret gününün ve evrenin tarafsız, adil yargıcı, anlaşmaların ve verilen sözlerin koruyucusu ”Adalet Tanrısı” olarak tapınılan Mitra, Hint kültürünün İran kültüründen daha eski olduğu iddiasına dayandırıldığında, Hint  Mitra –Varuna ikili tanrı kavramından İranlılarca çalınmış bir şeytan/cin tanrıdır. Ya da İranlıların iddialarına göre Hintliler, İran’lı göçmen Mehr/ Mihr rahiplerinden Mitra kültünü öğrendikleri iddiasına göre de Hintlilerce İranlılardan çalınmış, millileştirilmiş bir tanrıdır. Ardından bütün Ortadoğu ve Avrupa’ya yayılmıştır.
Sonunda bütün araştırmacılar Mitra kültünün bir İran Kültü olduğunda birleşmektedirler.



88-Mitra Grek Atlas'ına ilham olmuştur. Dünyayı taşıyan Mitra!

Mitra, karşıtı Gayomart gibi kutsal bir ağacın altında, kutsal bir ırmağın başında doğmuştur. Sanat eserlerinde “doğuş kayasından- petra generix”  çıkan çıplak bir çocuk olarak görünür. Frig başlığı, bıçak ve meşale taşımaktadır. Doğumu “libido- yaratıcı ısı”  nun ısısı” solo aestu libidinis” ile olmuştur. Doğan çocuk bıçağı ile ağaçtan kopardığı yaprağıyla örtünmüş, meyveyi kesip yemiştir, . Bir başka resimde ise kayaya ok atarken görülür. Bir başka resimde gene bir kayanın önünde diz çökmüş halde iken kayadan ona doğru su aktığı resmedilmiştir. Bu resim Musa’nın kayadan su çıkartmasına karşılık gelse de hakkında mitos bulunamamıştır.
Kaya’dan su çıkarma ritüeli öncesinde Musa’nın, içme suyu olmadığından yakınan Yahudilerin duygularına kapılarak Allah’a “keşke biz de ölseydik” diye (Çölde Sayım 20;3)  çıkışmaları yüzünden lanetlenip (Ç.Sayım 20;12)vat edilen ülkeye Harun’la ikisinin girmeleri yasaklanmıştır. İlk olarak da Yahve’nin önünde çocuğunu sünnet ettirmeden çıktığında, Yahve/Allah tarafından öldürülmekten onu, karısı Sipora bir taş ile çocuğu sünnet ederek ölümden kurtarmıştır.(Çıkış 4;25-4;26) Şeytana ve karısına uyup Âdem yasak meyveyi yemiş cennetten sepetlenmiştir.
Oysa Mitra yasak meyveyi yemiş, kayadan su çıkartmış ama hiçbir şey olmamıştır.

Dr. Carl G.Jung’un sayısız tartışmalarında işaret ettiği gibi bu doğum ile “dört temel element” olan toprak (kaya) ağaç (orman) ve su (ırmak) birleşmiştir.
Toprak arketip insanı doğurmuştur (bakire doğum). Bu olayda doğum simgeseldir yani Gayomart veya Âdem’in gibi tarih öncesi değildir. Noel’in doğallık sahnelerinde olduğu gibi çobanlar doğuma tanıklık ederler, sürüleriyle gelip kurtarıcıya bağlılıklarını bildirirler.

İsa ikinci Âdem’i simgelemektedir Mitra’da ise “iki Âdem” birleşmiştir.
Mitra adına tarihte ilk kez M.Ö. 1400’lerde,Van Gölü çevresinden başlayarak Güneydoğu Anadolu-Kuzey Irak- Suriye üzerinde Hurrilerce kurulmuş, kısa ömürlü İndo-aryan kökenli olduğu sanılan, iki tekerlekli savaş arabalı orduları ilk kurdukları sanılan, aristokrat sınıfça yönetilen Mittani Krallığı ile Hititliler arasında yapılan antlaşma metinlerinde geçmektedir.

Bu metinde antlaşmaya hazır bulunarak şahitlik eden Mittanilerin “Beş Veda Tanrısından”  bahsedilmiştir. Bunlar, İndra, Varuna, Mitra ve iki Aşvin’lerdir.
Bu Mitra Vedik Mitra olarak geçmektedir. Eski Aryan Mitra ise Hint tanrıları olan Mitra-Varuna, canavar kesen İndra, ikiz süvariler Aşvinler ile Nasatya ile birlikte anılır. Bunlar Zerdüşt ayetleri olan Gatha (Gada) larında anılmamışlardır. M.Ö.VI.yy . Avesta Yaştlarında Mitra adı Pers biçiminde ortaya çıkar ve “Yazatas- Tapınılanlar*” olarak bilinen melekler düzeyinde saygı görür.

 “Geniş otlakların efendisi” adıyla yaratıcının kendisi tarafından övülür. Vedik (Hint Vedalarında geçen) canavar öldürücüsü İndra gibi  “on bin gözü” olduğu söylenir. Ahura Mazda’nın peygamberi Zerdüşt’e “Onu ben yarattım” dediği söylenir.. (Kyn. J.Camp.Batı Mit.S.106)
*Günümüzün Mason İslam’ı olan Nurculuk/ Fethullahçılık dininde de “Yazatas/Yazıcılar ve Soferimler/okuyucular” ayrı bir grupturlar ve diğer tarikat mensuplarından üstün tutulurlar. Köklerinin Mitra dinine dayandığı böylece ispatlanmıştır.

Taştan doğduğuna inanılır (bakire doğum) ve bazı taş duvar resimlerinde elinde kırbacı, baltası ile dikilir halde bir kayanın önünde resmedilmiştir.

Zerdüşt 'ün ölümünden (M.Ö.600) sonra insanlar, onun karşı çıktığı eski Cinlere tapan bu inanış, Helenik çağda (M.Ö.400-200) Zerdüştçü bir sapkınlık olarak ortaya çıktı. İnsanlar tekrar Hint kökenli Mitra, Anahita gibi tanrılara tekrar tapınmaya başladılar.
M.Ö325’lerden sonra Makedonya’lı İskenderin idaresine giren İranlılar Greklerin şeytana tapan Hermetik inanışları ile inançlarını karıştırdılar.
Yedi görülebilen gök küresinin yörüngeleri, Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, ve Satürn, dünya çevresindeki ruhun doğmak üzere indiği zarflar olarak kavranılmıştır.

89-Ölümün Kara Kuşu Kuzgun/ Sol
Ayinlerde Tanrı Mitra’yı temsilen, Ölümün Kara Kuşu olan Kuzgun (Leş Kargası-Sol) kişiyi simgesel olarak Ay küresinin ötesine taşıyordu. Sırsıyla ibadetlerde birey bütün yedi küreyi temsilen geçişlerine devam ederdi. İkinci Merküre geçtiğinde “sihir/büyü/gizli güçlere kavuşur, Venüs’te ruhu mistik/dini istekleri hayal eder asker/Miles  olup güneşe geçer, orada zeka, kibir, güç bulur  ve ona taç ile kılıç sunulur ve başına geçirilen tacı ille de Mitra geçirsin istediğinden tersler ve aslan/leo olup katıldığı kutsal yemekte şarapla karıştırılmış ekmek ve suyla karnını doyurur. Bu yüksek bir derecedir. Güneşten Mars’a geçince cesaret ve küstahlığa kavuşur ve Frig başlığı ile bol İran elbisesi giyer ve “kurtarıcı Mitra’nın giyimiyle “Pers/Perses (Üstün Irk iddiası.)-İranlı” adını alır.  Küstahlığın/cüretin aceleciliğini bastıracak akıl iradesini almak için Jüpiter’e geçerek “Güneşin Koşucusu-maratoncusu/heliodromus” adını alır, son olarak Satürn’e geçerek “Baba/pater” olarak kutsanır.

90-Mitra'nın Kutsal Boğa'yı öldürmesinden sonra cennete gitmeden önceki Son Yemeği İsa'nın Son Yemeğine İlham olmuştur.
Mitra ile Sol kutsal yemekte
Mecusiler, kötü yer altı ruhlarına kurban keserek onların açlıklarını ve öfkelerini yatıştırmak zorundaydılar. Zerdüşt sonrası geri gelen Mitra inancı, Kutsal boğayı boynunu keserek öldürmekle, insanların Kurban kesme zorunluluğunu kaldıran Mitra ile geri dönüyordu. İnsanlar böylece evlatlarını, esirlerini, hayvanlarını kurban etmekten bu “dost, arkadaş” tanrı ile kurtuluyorlardı. Dev şeytan tanrı-ça Mitra'nın, başında Frigyalı başlığı, üzerinde bol İran elbisesi ile Angra Mainyu/ Ehrimen/Kötülüğün temsilcisi kutsal boğayı (Transitus) diz çöktürmüş ve sol ayağı ile boğayı omuzlarından bastırarak, başı yukarı kalkmış boğanın boynuna kılıcını saplar haldeki boğayı öldürme sahnesinde bir yılanında boğanın boynundan akan kanları içmek için boynuna tırmanmaya başladığını aynı anda da bir aslanın da kanları içmekte olduğu, boğanın kuyruğundan tutan küçük kullardan bir asker arkasında başsız bir asker ayakta eşlik eder görülmektedir.
Mağaraya kurban boğa getirilip parçalandığında omuriliğinden buğday ve kanından şarap fışkırır. Kutsal yemeğin ekmeği ve şarabı. İsa’nın son yemeğinde yediği yemek.

Bu sayede yeryüzünde hayat yenilenmiştir.
Zerdüşt görüşünde dünyadaki bütün kötülükleryalan Cinine” bağlıdır. Günü geldiğinde Mesih Saoşyant gelince onun işi bitecektir.
Bu resimdeki “acıma” ifadesi “suçu üstüne alma” ifadesi olarak yorumlanmış ve Hıristiyanlığa da İsa’nın, Yahuda’nın ihanetine uğramasına dayalı Haçı taşıma, suçu üstlenme ayininde tekrar edilmiştir.
Mitra İlahi ışıkla insanları ve doğayı aydınlatan “parlayan Bir” olarak da anılır..
Mitra (
Hint dilinde Dost, Yaren, Arkadaş demektir). Aşık Veysel'in aradığı "dost" tanrıdır, belki de Mitra'dır.”
 Yaren Mitra erkeklere baş örtmeyi de kaldırmıştı. Ancak, Ra’dan beri devam eden “okuryazarlık yasağı” sürmekteydi. Hintli Jainist/ Canncı-Cinci rahipler ile gene cinlere tapan Irak, Suriye, Mısır, Arabistan yarımadasının “Şatanist” yani Şeytancı/ Cinci ruhbanları da “köleciliği” korumakta ısrarlıydılar. Onlardan böyle bir şey gelmeyince, ekonomisi “köle ticareti ve emeğine dayanan” İran’da da köleciliğin esası olan “okuryazarlık yasağı”  böylece sürmek zorunda kalmıştı.
92-Meşalenin aşağı tutulmasını gösteren kabartma.
Mitra'nın evrenin dört kutsal yönünde oturan koruyucu cinlerin yerlerini işaret eden Haçı da vardır. Malum Haç çok çok eskilere uzanır. İsa'nın gelmesine daha 400 yıl vardır ya Mitra cininin geri dönüşü İsa cinini üretecek kültü de hazırlamaya başlamıştır.

91-Mitra Haçı-
25 Aralık Mitra’nın Doğum Gününün Açıklaması;
 Astrolojik ikonografinin kurulduğu yıllarda (M.Ö-4300-2150) Zodyak işareti Taurus/Boğa ilkbahar noktasında dururken,
Akrep/Scorpio son bahar noktasında durur.
Aslan/Leo yaz ortasının güneşidir ve kışa dönüldüğünde,
Aquarius/Su taşıyıcı “kış gündönümündedir”
 Güneş tanrı/Sol invictus  her yıl 25. Aralık’ta bu noktada yeniden doğar.
Helenci Grek Mitra kültü ayinlerinin yapıldığı mağaralarda güneşin dolaşımı başlangıç ritleriyle, maskeli ritlerle süren bayramlarla kutlanır.

Ayrıca ayinlerde gerçek boğa kurban edilir ve istekli olanlar “tanrı kutsal boğanın kanıyla yıkanırmışçasına”  kanın akıtıldığı çukurda kanla vaftiz edilirler. Birisi yukarı diğeri aşağıya doğru iki kişi ellerinde meşale tutarak güneşin ışıklarının yukarı ve aşağı dünyaya yönelmesi, doğuş ve batışı, ilkbahar ve sonbahar gün dönüm noktaları (ekinoks), doğum/ölüm ve kurban eylemi ile yaşam enerjisini, dolaşımı tasvir edilmiş olur. Dadafor adı verilen bu kişiler boğa veya akrep başları taşıyabilirler. Bu ritüelin ortaçağ Hıristiyan uygulamasında “iki aptal bakire” adı verilen bakireler bu işi lambaları ile yaparlar. Biri yanık lambasını “yukarı” tutarken diğeri “sönük” lambasını “aşağı” tutar.
Bunun nedeni, Hıristiyan ikiciliğinde (Düzalizm) günah mutlaka kötüdür, cehennem sonsuzdur ve onun ruhları sonsuza kadar lanetlenmiştir.

e-Batıda Mitra’nın Düşüşü;

M.S. III. yy.da İran’ın Roma’ya rakip olarak ortaya çıkıp bunu sürdürmeye devam etmesine kadar geçen zaman içinde Mitra dini Roma imparatorluğu içinde her bölgeye yayılmıştı. Doğu tanrılarına olan ilgi, Suriye hanedanları ve Roma imparatorlarınca desteklenmişti.
Esrarlı kültün cazibeli tarafı, kişinin seçtiği şahsi tanrısı ile şahsi ilişki kurmasını işleyen başlangıç ayinleriydi. Doğu kültleri, kişinin yaşamı ve ölümü sonrasındaki bireysel kurtuluşu üzerine yoğunlaşıyordu. Bu tarz doğu düşünce şeklinin cazibesini herkes hisseder fakat daha çok yabancı görünen Mitra’nın dikkatinin çekecek yakarılarda bulunmayı gerektiren öğretilerini de sevmez.

94-Roma Ostica Antica ’da  Mitra mağara tapınağı

Tek tanrıcı dinlerin araştırılmasının daha çok felsefi doktrinlerce teşvik edilmiş olması, kaçınılmaz olarak yenilemeyen güneş tanrısının kucaklanmasıyla son bulmuştu.
Güneş ibadetinin mevcut olması, M.S. 210’da genç Suriye imparatoru Heliogabalus’un tanrı Baal’ın bir heykelini alarak Emesa’dan Roma’ya götürmesi düşmanca karşılanmış görünse de, “kara taş” şeklindeki Baa’la Romalılar güneşin geleneksel kavramı olarak çok ilgi göstermişlerdi.
Aurelian, Campus Martius’ta, bir ucu bu günkü Piazza San Silvestro’da olan geniş bir güneş tapınağı inşa ettirdi. Her şeye gücü yeten, göksel/ ilahi güneş tanrısı olarak ibadet edildi. Her dört yılda bir yeni devlet tanrısının onuruna kutlamalar yapılmasına ve adına rahiplik okulu açılmasına ferman çıkarıldı. Bu güneş tanrısının da doğum günü 25 Aralık’tı.
Anlaşıldığı gibi Mitra kültü kendi adına avantaj sağlamıştı. M.S.307 ve 308’de Diocletian’ın öteki imparatorluk yöneticileriyle birlikte, Roma imparatorluğunun sınırları içinde Carnuntum’da bir konferans sırasında  “imparatorluğun velinimeti” olarak Mitra’ya bir mihrap/kurban sunağı adamıştı. Mitralar hakkındaki gerçek, Aurelius’un güneş kültünden daha genel olarak öne çıkarılan bir adla bahsedilirdi.

95-Roma'da yeraltı Mitra tapınağı içi.
Bu devirde Mitra kültü etkisinin doruğundaydı ve kısa bir süre daha üstün bir gücün egemenliği gibi görünecekti. Jüpiter tapınağında (Capitol) Mitra’nın onur yerinin ayrılmasının ayarlanmasına teşebbüs edilmişti. Doğal olarak olup olmadığını söylemek imkânsızdır, eğer olduysa karşı ilerleme Hıristiyanlık tarafından değilse de Mitra dini hakimiyet süresini doldurmuştu. Sık sık Renan’ın Marcus Aurelius kitabındaki çok radikal düşüncesine atıf yapıldığı gibi;” 'Si le christianisme eut ete arrete dans sa croissance par quelque maladie mortelle, le monde eut ete mithraiste.”
M.S 312’de Tiber nehri üstündeki Milvian köprüsündeki savaş, sadece Konstantin için değil Mitra kültü için de aldatıcıydı. Haç sembolünün görüntüsü Konstantin’i zafere götürmüştü, önceki fırsatta güneş tanrısının ortaya çıkarak, Aurelius’u  Zenobya’ya karşı götüren, vaat gibiydi.

O Aurelius’un güneş kültünün Roma’nın resmi devlet dini olduğunun ilan edilmesi yüzündendi, şimdi benzer olarak Haç’ın Roma toprakları üstüne yerleştiğine ikna olunuyordu.
Bayet gibilerinin çok doğru olarak işaret ettikleri gibi Roma’nın dini daima onların politikalarının sistemlerine göre gelişti, gelişmesinin özünde şaşırtıcı şekilde yalanlar yatıyordu.

Konstantin’in biyograficisi H.Doerries, Hıristiyanlığın kabul edilmesinin faydası sorulduğunda, kendi düşünce ve duygularına göre tarihi olayların sıralamasından kaynaklanan bir hata olduğunu düşündüğünü söyler.
Ona göre, “siyaset din tarafından belirlenmiştir ve din de politikanın sonucudur.”
Mitra güneşti ve Apollo, Phaeton(fayton), Hiperyon ve Promoteus gibi tekti. Öteki tanrılar güneşin daha çok güneşin farklı özelliklerini temsil ediyorlardı. İmp. Julyan, kendi rolünün çobanlık ve ahlaki yasasının da Mitra tarafından kurulduğuna inanıyordu; “İyilik”, yönetmekte olduğu halka, dindarlığa, tanrıya karşı ılımlılık içinde yönetmekti.

96-Pers İmparatoru
Şapur.

Bu andan sonra İstanbul’da bir Mitraeum (Mitra tapınak inşaatı) başlattı ve kültün en yüksek derecesine girdi, Mitra kültünün zaferini n gücüyle her şeyi yaptı ama hayatı, Pers kralı Şapur ile yaptığı bir savaşta saplanan bir okla kısa kesiliverdi.
M.S.363’te ölümünden sonra hoşgörüsü kıyaslanabilir bir dönem başladıysa da imp. Gratyan’ın M.S.382’deki fermanıyla bu dönem de kısa kesildi. Senato’daki zafer mihrabı kaldırılıyordu ve Roma kültünün kaldırılmasının masrafını destekliyordu. Gratian, (M.S.379) Maksimus’un başpiskoposluk görevini ret eden ilk imparatordu.

Bundan kısa bir süre önce (M.S.377’de) şehir mükemmeldi ve Hiyeronimus’a göre Mitra’nın mağarasının içi canavarlarla dolu imajlarla doldurularak imha edildi. Ama bunun hangi Mitra tapınağı olduğunu bilmiyoruz. De Rossi’ye göre San Silvestro’daki mabet olabilirmiş. Santa Prisca’daki tapınakta ikonlardaki izler görülebilir. Gratian, birden kendisini zamanın öne çıkan entellerinin karşısında buldu. Bunlar ikiye bölünmüşlerdi, Altheim’!e göre,  bir kısmı Jülyen örneğini destekliyordu ötekileri de kendilerinin olmayan tanrıları değil de kendilerinden, Roma’nın olan tanrıları destekliyorlardı. Sonunda iki grup ta birleşerek Gratian’a karşı çalıştılar. Önderleri olan Vettius Praetextatus, Forum’daki Porticus Deorum Consentium’u içindeki “12” tanrı heykeli ile birlikte onarmıştı. Mitra kültündeki “Babaların babası” olan çeşitli rahip bürolarını da işgal etmişti. Praetextatus, Jülyen’in sadık bir takipçisi ve veliahtıydı. Q.Aurelyus Simmaçus sıkı bir muhafazakârdı. 

Yetenekli bir diplomat olmasına rağmen nankör bir göreve verilmesinden dolayı Gratian’a kararından dolayı üzgün olduğundan şikâyet etti. Bunun üzerine Milan’lı piskopos Ambrose genç imparatoru aforoz etmekle tehdit etti. Hareketin elebaşıları Gratian ve Simmaçus yanlısı değillerdi ama Ambrosa ve Preatextatus’a saygıları vardı, sonradan Pretextaus M.S. 385’de ölerek partisini başsız bıraktı. Ayaklanma Teosidiyus’un tahta geçmesine kadar sürdü. Suriye’de Hıristiyanlar Sinegogları yakıp yağmaladıklarında, gnostik Valentiyanusçulara karşı rahipler tapınakları ateşe verdi. Teosidiyus zararın telafisini ve cezalandırılma istedi. Ama tekrar Ambrose araya girdi ve Teosidiyus boyun eğmek zorunda kaldı. Teosidiyus bağımsızlık için çok uğraştıysa da sonunda Abrose onu aforoz etti ama Herbert  Bloch’a göre daha sonradan M.S. 390’da piskopos tapınağa devam edebileceğini bildirdi.

37. yılında M.S.391’in Şubat ayında yayınladığı bir fermanla Roma’da bütün pagan tapınaklara ziyaretin ve ibadetin yasaklandığını bildirdi ve kısa bir süre sonra çok güzel inşa edilmiş olan İskenderiye’deki Serapeum tapınağı tahrip edildi. Ertesi yılın (M.S.392) 8. Kasımında bütün pagan ibadetleri ve özel bağlılıkları yasaklandı ve uymayanlar çok ağır ve sert cezalara çarptırıldılar.
Fakat bu gün bile muhalefet yenilgiyi kabul etmiş görünmemektedir. Flavianus, Eugenus’a karşı direnişin başı oldu, Teodisiyus’a karşı İtalya’nın kuzeyinde bir savaşa hazırlanıyordu. Eski din konusunda yapılan yarışma “olmak veya olmamak” konusuna gelip düğümlenmişti. Başlangıçta Frigidius’un Jüpiter’e zafer getirmesi bekleniyordu. Sonradan ertesi gün Teosidiyus diz çöktü ve ibadet etti. Adriyatik üzerinde esen bir fırtına, kendilerine yönelen pagan oklarını ve kendilerine karşı olan bütün her şeyi süpürdü. Sonuç olarak bir mucize kararlaştırıldı. Eugenius öldürüldü ve Flavianus intihar etti. Augustine’nin “Şehrin Tanrısı- The God of the Cıty” adlı eserini yazmaya neden olan bu ruhani gayretler, Roma tanrılarına yapılan hakaretler ve aşağılamalar, varlıklarının çürütülmeleri çabaları Roma’nın Gotlarca yakılıp yağmalanmasına kadar uzun yıllar boyunca sürdü.
Mitra dini ibadetinin izole edilmiş bölgelerde hayatta kaldığı söylenebilir fakat yenilemeyen güneş tanrısı parçalanmıştır. Yeniçağın ruhu ile fethedildi ve kültü mahvedildi. Günümüz bilim adamlarına ışığı kesilen tanrıların sırlarını araştırmak, onları ortaya çıkarmak ve çözmek gibi bir görev bıraktı.
Mithras, the Secret God, M.J. Vermaseren, London, 1963-“Mitras, The Secret God- Mitralar, Gizli Tanrı” M.J.Vermaseren-London-1963


adilyargiccadilyargic/ Keykubat/ AlaeddinYavuz




Bu kitabın telif hakları ©/ adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz'a aittir. Copyright © of this article is belong to adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz.


KİTABI  SIRAYLA OKUMAK İÇİN TIKLA
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16-17-18-19

Hiç yorum yok: