9 Şubat 2012 Perşembe

CİN ve ŞEYTAN KÜLTÜ ZERDÜŞTLÜK BÜYÜ



2-ZERDÜŞTLÜK
97-Zerdüşt
Zerdüşt kelimesi (Zoroaster), Zarathustra 'nın Yunanca karşılığıdır (Zarath: Yaşlı, cılız;  üstra: develer demektir. Yaşlı ve cılız develere sahip olan anlamını ifade eder. Daha sonradan, Zarath (Zarad) Altın renkli, altın gibi sarı olarak düşünülmüştür. Altın sarısı, güzel develere sahip olan, ya da altın rengi ilahi nurlar saçan anlamında kullanılmıştır. Halk dilinde Zerdüşt, yaşayan yıldız olarak nitelendirilir.


İran’lı yazar Raşit Keyhüsrevi’nin yazdığı “A Period of Unawareness'- Bir Gaflet Dönemi”  adlı kitabında geçtiğine göre, İran peygamberi Zerdüşt’ün doğum tarihi hakkında iki teori vardır.

İlk teoriye göre, peygamber İsa’dan 660 yıl önce doğmuştur.

İkinci teoriye göre de, İbn’i Sina’nın öğrencileri olan astronomlar, Bircandi ve Bahmanyar’ın, çağdaşımız olan profosör Sabih Behruz’un da desteklediği bu görüşe göre Zerdüşt, M.Ö.1768 yılında, İbrahim peygamberin doğumundan 47 yıl sonradır. İbnî Sina’nın öğrencisi, ünlü bilim adamı Behruz’a göre de bu doğru değildir. Bu hüküm batıya vardığında onlara dev bir kültürü kurma ehliyetini de vermişti. Zerdüşt’ün kurduğunu beyan ettiği bu hükme dayanarak Zerdüşt’ün İbrahim peygamberin öğrencisi olduğu ve Zerdüşt dininin de “Tek Tanrılı/Monoteist”  Yahudi dininin bir mezhebi olduğunu çıkarabiliriz.

Üçüncü bir teoriye göre de Hint-Fars araştırmacılarından Prof. Cemşid Kavus Ceykatrak ise Zerdüşt’ün İsa’dan 6600 yıl önce yaşadığına dair birçok kuvvetli yargıda bulunmuştur….

…Grek kronograflarına (tarihi olayları sıralama bilimiyle uğraşan)  göre Zerdüşt’ün doğum tarihi kayıtlarında yanlışlıklar olmasına rağmen, öteki elyazmalarının peygamberin doğumunu M.Ö.6000 olarak belirlerken Lertius’un üçüncü el yazma metni buna sonradan esas bir kaynak olarak sınırlama getirmektedir. Zerdüşt, Truva savaşından “5.000” yıl önce doğdu diyen yazar, Plato’nun öğrencisi Hermodoros’un kitabında geçmektedir. Zerkses Yunanistan’ı M.Ö 480’de feth etti, Truva savaşı, M.Ö. 1184’de olduğuna göre, Zerdüşt’ün doğum yılı Lertius’un ki ile bağlantılı olarak M.Ö. 6184 olmalıdır…

Önceden söz verdiğim gibi okuyucularıma ve ikinci sınıf araştırmacılara Zerdüşt hakkında sıkıntıya düşmemelerini, bana kanıtlandığına göre, Zerdüşt “İlk tek tanrıcı” değil, ikinciydi…”  Tespitini yapmıştır.

98-İran Taki Bostan'da Sol tanrı Anahita, orta Kral Hüsrev sağ Ahura Mazda
Zerdüşt dininin Tanrısı Ahura Mazda (Pehlevice : Ohrmazd,  Farsça: اهورامزدا, Ohrmazd, Ahuramazda, Hourmazd, Hormazd, Hürmüz, Aramazd ve Azzandara);

Altını çizdiğim gibi, “Azd” eki bileşik isim olan Mazda adına yapılan bir eklemedir. “Ezd” köken olarak Sümer tanrısı Enki’nin Borsipa’daki büyük evinin adı olan “E-zida” adından gelmektedir. Enki’nin oğlu Marduk ve Marduk’un oğlu Nabu da bu evde oturandır.
İran’da halen Zerdüşt inancının merkezi durumunda olan bir vilayet Yezd (Frs-Jaezd یزد,) adıyla anılmaktadır. İran kaynaklarına göre İran şahları olan İzdekerti (Frs- یزدگرد یکم; ),( Grk- σδιγέρδης, Isdigerdēs) / Yezdigirt (M.S. 399-420) (Ezd’in (Tanrının) yaptığı anlamında) adında da ortaya çıkmaktadır.

Gene bu dinden türeme Harran, Yemen ve Hicaz Sabilerinin de “Yezidi” olarak bilindiklerini bildiğimize göre Mitra ve Zerdüşt dinlerinin tanrısı, bu dinlerde geçen “Yazata”  sıfatı ile aynı kökten gelen Yezdan (İbadete değer) adıyla da anılan tanrısıyla Yezdanilik/ Yezidilik olarak da bildiğimiz bu dinler şeytana tapınılan dinlerdir.
İslam peygamberi Muhammed’in amcasının oğlu Muaviye’nin oğlu ve torunlarının adları Yezid’tir. Ve Hicaz bölgesinde peygambere ilk inanan Arap kabileleri arasında “Ezd” kabilesinin olduğu Kuran tefsirlerinde geçmektedir. Bu da bize “Yezidilik inancının, peygamber Muhammed zamanında bir İran vilayeti olan Hicaz Araplarının dinlerinin de İran dini olan Zerdüştlük /Mecüsillik/ Yezidilik adlarıyla bilinen şeytan ve cinlere tapınma kültü olduğu ortadadır.

Kuzey Irak ve komşu Türkiye sınırlarındaki Yezidi Kürtlerin de dini olan Kürt Yezidliğinin 12. yy.da Emevi halifelerinden, I. Mervan’ın soyundan Şeyh Hadi Bin Emevi El Hekkari adlı sapık tarafından Kürtleri Yahudi ve Hıristiyanların safına çekmek için kurulmasından bu yana, İslamiyet ile ortadan kaldırılmış bulunan Yezidilik günümüzde bu bölgede Kürt Yezidiliği olarak ta sürmektedir.

Bu dinin yandaşları arasında, Alevilik ve Ehl-i Hak yani Tanrı Ehli olarak da bilinen bu inanç sahipleri arasında Arapları, Anadolu Türkmen Türklerini, Azeri Türklerini, İsrail, Lübnan, Suriye, İran Mazenderani Kürtleri ve Farsileri saymak mümkündür. Harran Sabilerini de asla unutmamak gerekir.
1739’da  güney Arabistan’da Necd kabilesinden Mehmet Abdülvehhab’ı kandırarak, İslam öncesi ArapYezidi dinini Masonluk ilkeleriyle süsleyen İngiliz mason Cizvit rahipleri Vehhabilik adlı, Sünni İslam ayinleriyle süslenmiş yeni bir dini anlayış oluşturdular

19.yy. boyunca bu çalışmaları sürdüren mason Cizvit rahipleri Vehhabilik dininin yayılmasından cesaret alarak, Hindistan’da Kadıyanilik, İran’da Bahailik, Mısır’da Efganilik adlı benzer dinleri oluşturdular. 19.yy. sonunda da kuzey Irak Kürt Yezidi dinini de öncekilerle birleştirerek Nurculuk adlı, Sünni İslam ayinleriyle süslenmiş daha geliştirilmiş bir dini anlayışı başta Osmanlı ve diğer Müslüman ülkelerde yaymaya başladılar. Bu eylemi 1950’de Demokrat Parti iktidarıyla devletin inancı haline getirmeyi başardılar.
Bundaki amaç, Müslümanların bu yeni Mason dinini benimseyerek küresel sermayenin işgaline “tepkisiz” kalmalarını ve direnişsiz teslim olmalarını sağlamaktı. Böylece bir buçuk milyarlık Müslüman dünyası Yahudi /Hıristiyan dünyasının kölesi edilecekti.

Zaten Harran Sabileri ile Kürt Yezidilerinin imanı doğru olanlarının “namaz kıldıkları” için, Kuran’da Hac, Meryem surelerinde aşağıda okuyacağınız ayetlerde “cennete girecekleri” belirtildiğinden bunlar “Sünni eğilimli azınlıklar” olarak kabul edilmişti. Hatta Mehter Marşına bile Yezidi tanrısı Yezdan şu mısralarla girmişti;
“Allah adına cenk edelim, şan alalım şan,
Kur’an’da zafer vât ediyor Hazreti Yezdan!”

Ahura Mazda adının benim yaptığımın dışında yapılan yorumlarında da aşağıdaki bilgilerle karşılaşıyoruz;

Mani dininde Mazda,”Ohrmazd Bay- Tanrı Ahura Mazda”  dır ve dinde baş karakterdir. Sogd Budizminde , “Xwrmzt- Hurmuzd (bu dilde “sesli harfler yazılmaz)” adıyla Ahura Mazda’nın yerindedir.
Uygur Türklerinden Sogd adı öteki Türklerce alınarak Moğollara “Kormuşt(d)a Tengri” adıyla, taşınmıştır. Öne çıkan Budist metinlerinde “Kormuşta Tengri” adı çok kullanılan bir addır.
Uratuların baş tanrısı Aramazd, Urartu karakteri “Ara” ile Zerdüşt Ahura Mazda’nın birleşmesiyle ortya çıkmıştır.

Avesta’da geçtiği şekliyle Mazda (Mazdā) adı ilkel İran dilindeki dişil “Mazdāh” halinin yansımasıdır.
Sanskrit dilindeki “medhā,” (zekâ, akıl) kelimesiyle aynı kökten gelen tanrının özel adıdır.
Ahura” adı, Hint- İran kültündeki kutsal özel varlıklardan (cinler) olan “As(ş)ura” adından türeyerek “Ahurik” sıfatından türetilmiştir. Akameniş hanedanı döneminde konuşulan eski Farça’da “Hormazd/  Aramazd, orta Farslar ve Part döneminde “Ohrmazd” ve yeni Fars/ Sasaniler döneminde de “Hürmüz” olarak geçmektedir. Birleştirdiğimizde, “Ahura” kutsal varlıklar olan cin/ şeytan yani biz insanlardan yukarı kalitede göksel varlıklar, sömürgecilerimiz olduğuna göre,“Mazda”  da bilge, zeki, akıllı anlamındaydı. Bu da “Bilge tanrı, Bilge göksel varlık” ve benzeri anlamlara geliyordu.

Bu da, gökleri ve yeryüzündeki kıtaları, bütün nebatat ve hayvanatı yaratan, düzenleyen, yüksekte oturan, dölleri biçimlendiren Sümer’in “Bilge Tanrısı Enki’yi” çağrıştırıyordu. “E-zida” da zaten onun /yüksekte/ göklerde olan ikametinin adıydı.
Sümer’in küçük tanrıları olan Annunalar Dulkug veya Du-ku, "Kutsal Tepe’de" yaşadılar. Yani, tanrılar insanların arasına karışmamış “Yüksekte Oturanlardı”. Ayrıca “Anunna” ile “Ahura” anlam olarak aynıdır, yukarıda yazdığı gibi “kutsal varlıklar” olarak geçtiğine göre kelimedeki harf farklılıkları geçen zaman içinde oluşan şive ve dil farkı değişimleri olarak kabul edilmelidir. Çünkü Sümer tanrıları ve Anunnalar da taş, toprak, ağaç, hayvan, insan bedenlerine geçerek yaşayabiliyorlardı. Yani hepsi cinler ve şeytanlardı ve “Kutsal Tepe’de, “yüksekte oturanlardı”.

Mitra’nın adlarından birisinin de “Yüksekte Oturan/ High Dwelling” olduğunu yazmıştık. Bu Yahudi, Hıristiyan ve İslam kültlerine “Göklerdeki Kudüs” olarak girmişti. Tevrat’ta tanrının sonradan Kudüs’ü seçtiği geçmektedir.

Ayrıca eski İran dininde yine Ahura Mazda adına “yaratılmamış Tanrı” ya da “ilk olan Tanrı” yani “ezel-ebed” tanrı da deniliyordu. Bunun yanında da “yaşayan tanrıydı” ve gökleri, yeryüzünü yönetiyordu. Ayrıca, sadece insandan arkadaş edinen, “Arta- doğruyu üstün tutan”, adaletin koruyucusu ve destekçisi olarak da tanımlandı.

Zerdüştlüğün temel ilkesi, İngilizceye çevrilmiş şekliyle “No God but Ahura Mazda” yani İslam’ın da temel ilkesi olan “Allah’tan başka tanrı yoktur” ilkesinin kökeni olan,“Ahura Mazda’dan başka tanrı yoktur.” ilkesine dayanmaktadır.

Zerdüşt, Ulu, tek Tanrı olarak telkin ettiği Ahura Mazda’nın ilahi nuruyla vahiy yoluyla bağlantı kurduğunu ve aydınlandığını ifade etti. Ona göre âlemlerde mücadele eden, İyilik ve Kötülük diye adlandırılan iki asli ruh/Cin  (ilkine Spenta Mainyu”, ikincisineAngra Mainyu” ) var idi.

Yasna ve Gatha 'lar diye adlandırılan kutsal metinler ona dayandırılır.

Ahura Mazda'nın bu iki ruhla alakasını bugün pekiyi bilemesek de O, iyilikle beraberdir. İnsanoğlu, bu iki ruh arasından birini seçmeye mecburdur ve seçimi onun kaderini etkileyecektir.

Ruh, yeryüzünde beden olmadan da, tek tanrı Ahura Mazda (Akıl Tanrısı) ile birleşinceye kadar, yani,”Fraşo Kereti” haline gelinceye kadar bir şekilde yeryüzünde yaşamına devam etmektedir.
Zerdüşt peygamberlerinin sözleri “Yasna” adıyla bilinen ayinler kitabında bulunuyordu.

Kelime olarak Yasna, “Sunuşlar Kitabı” anlamına gelmekte ve duaların “kahince (gelecekten haber verecek şekilde)” değerlendirmesi yapılırdı. Yani Hurufulik gibi harf ilminin kaynakları da bunlardı.

Yasna ayinlerinin yazıldığı kitap üç bölümdü;
1.Bölüm (1-27.Sayfalar) “Kâhince Münacaatlar (Dualar-yakarışlar);
2.Bölüm,(28-34.Say) Bölümler;

100-Ahura Mazda veya Faravahar/
Cebrail DARA'yı aslan avında izliyorlar. Dara Mühründen!
3-Bölüm,(43-51.say.) Bölümler ve 53.Bölüm Gathalar (Gatsalar- tören, ilahiler ve vahiyler, eserin yazıldığı tarihten eski dilde yazılmışlardır.).35.-42.-52. Ve 54.-72. Bölümler de kâhince vecizelerdir (özdeyişler). Gatsalardan daha yüksek kâhince daha yüksek sistemli bir teoloji (ilahiyat) içerirler.

Pers İmp.Daryus’u (Darius) aslan avında “Gergin kanatlı gök kuşundan” takip eden tanrıları. Helikopter ayaklarının ortasında bulunan küre üzerine bacakları uzanmaktadır. Pervane hareketi gayet güzel tasvir edilmiştir. Muhtemelen,  Ahura Mazda ve Angra Mainyu/ Ehriman. Bu şekil Daryus’un mühründen elde edilmiştir. Araçta “iki kişi/iki cin”  vardır. (M.Ö.6.yy.)

Yasna kitabının yazılış tarihi konusunda, Prof.L.H.Miles M.Ö.1500-900, Prof Eduard Meyer M.Ö.1000, prof. Henrich Schnaeder ise M.Ö.VII.yy.daki Zerdüştlüğün yükseliş yılını önerir. Ona göre Gatsalarda anlatına toplum düzeni büyük bir egemene değil de yöresel bir küçük egemene/beyliklere aittir.
Gatsalarda adı geçen kral Vihtaspa ile Büyük Daryus’un çağdaş olduklarını iddia ederek Zerdüşt’ün tarihini M.Ö. 550’lere getiren bir okul da mevcuttur. Bu tarih karmaşası da bize gene bu Zerdüştlük işinde bir “Yahudi Hilesi” olduğuna işaret etmektedir.

Bu da Sümer’in yalvaran amfibik tanrılarını gergin kanatlı aracından gözleyen Sümer’in An’ı (Anu). (M.Ö.4000’ler) Aracın altında “Hilal Ay”, solunda “16” ışınlı-uydulu, Neberu gezegeni, onun solunda da “7” güneş- “Yedi Kandilli Süreyya” , Yedi kandilli Yahudi Şamdanı. Büyük Köpek Takımyıldızının görünen “7” güneşi. Aracın altında gökleri kaplayan ve aydınlatan “17” dallı/ ışınlı/ Galaksili Sidre- Yaşam Ağacı.
101-Bu sümer mühür resmi de Perslerden en az 2000 yıl önceye ait.  Solda “9” gezegen, yanında Neberu, iki tanrı arasında Hayat Ağacı- Sidret-ül Münteha, yukarıda Anu, Enlil tanrıları uçan kürsülerinde Ayın da üstünden gözlüyorlar.
Zerdüşt getirdiği öğretinin temeli olarak teolojisini kısaca şöyle özetlemektedir;

Dünya yozdur, doğası gereği böyle değildir ama kazara olmuştur. İnsan ameliyle yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Yenilik şarttır. Zekâ, erdem ve gerçek bundan bağımsız değil, bağımlı olmaktadır. Son varlık ile yokluk arasındaki can alıcı çizgi de ahlaktır. Yaratmanın ana nitelikleri zekâ, doğruluktur. Işığa karanlık aldanma ve yalan sızdığı için insan kendi imanı, ona uygun işleri ve sözleriyle bunu düzeltmelidir.
Dünya ikicil/düalist bir temel üzerine kurulmuştur. İyi- kötü; aydınlık- karanlık ya da “Yaşamın efendisi/tanrısı olan Ahura Mazda ışık ve doğru düzenin yaratıcısıdır, iyidir. Onun karşıtı olan kötü/karanlık veya Angra Mainyu- Yalan Cin’i dünyanın yaratılışında her şeye karışarak kötülüklerini sokmuştur.
102-Faravahar- Zerdüşt'ün vahiy meleği. Cibil/ Cebrail
Zerdüşt, tanrısı Ahura Mazda’nın halen “herşeye gücü yeten- Omnipotent”  bir tanrı olmadığını ve “Omniscient- Her şeyi bilen” tanrı olduğunu vurgulamaktadır.

Bu iki güç eşittir, akrandır ve yaratılışın başından beri vardır. Yalnız ebedi/sonsuz değildir ve belirli bir zamanın sonunda “kötünün- Yalan Cin’inin” işi bitecek ve aydınlık karanlığa galip gelecektir.

Yani, ”iyilik” isteyen, yüzünü “kötülükten” çevirecekti.


Faravahar veya Farohar, ruh-el Kudüs, Cibril/Cebrail, Zerdüşt kökenli Ay Tanrısı kültüne inanan Arap kültürüne “ruh/ can/ cin” olarak geçen, insanın doğumundan önce ve ölümü sonrası da yaşayan maddi olmayan varlığı anlamına gelmektedir.

Farohar, aynı zamanda, Zerdüşt’e vahiyler getiren, insan yüzlü, sakallı, beline kadar insan olan, belden aşağısı 180 derecelik açıyla gergin olarak ikiye ayrılmış kanatları ve gergin olarak açılmış kuyruğuyla bir kuş adamdı. Özünde temsil ettiği de “insan ruhuydu
İslam öncesi Mecusi/Zerdüşt/Sabi/ Yezidi Hicaz Araplarının, Yahudilerin ve Hıristiyanların “Cibril/ Cebrail/ Gabriel” adıyla bildikleri tanrının haberci meleği/ Ciniydi.

Muhammed’in halkı olan Kureyşliler /Hicaz Arapları da zaten/Zerdüşt/ Mecusi’ydiler ve Faroha’ya Cibril diyorlardı.
Cibril/ Farohar, belinden kuyruk sokumuna kadar metal bir daire, daireyle kuyruk sokumundan bağlantılı öküz boynuzu şeklinde aşağıya doğru açılmış helikopter ayağını andıran ayakları vardı.

Kanatlarının her biri üç sıra-kat- tüy dizilişine sahipti. Her sırası da ruhun üç temel ilkesini belirtmekteydi;
Sümer’in “Kanatlı Gezegen” Neberu/Nibiru/Marduk sembolü.
Farohar’ın kökeninin oluşturur.
1-“iyi niyet ,
2-“İyi Söz”,
3-“İyi İş-Amel“di.

Cibril/ Ruhun bedeninin kuyruk sokumunda bulunan daire, insan ruhunun başlangıcının ve sonunun olmadığını temsil ediyordu.
Sol elinin yukarıyı işaret etmesi de “insanoğlunun gelişmek, dallanıp, budaklanarak çoğalma” isteğinin temsiliydi.
Kanatlarının üzerine değen sağ elinde tuttuğu halka da, Zerdüşt’ün imanına olan sadakatini temsil eden “akit halkasıydı”.
Yani, insan tanrısına ve emirlerine bağlı kalacağını vaat ediyordu. Bu vaadi de o halkada kayıtlıydı.
Bir çeşit “hard disk” yani.

İslamiyet’te de , Hz. Muhammed’e vahiy getiren ve “uçan kürsüden” seslenen ,haberci melek Cebrail ile eşleşmektedir.
Bu da Mısır’ın Neberu/ Nibiru/Marduk sembolü.
a-Zerdüştlük’te Ateş’in Yeri;
Ateş Zerdüşt dini inancı tarafından kutsal olarak kabul edilmektedir. Ateş Zerdüştlükte 'de çok önemli bir yere sahiptir.
 Avesta 'ya göre ateş tanrı Ahura Mazda 'nın ruhu ve oğludur.
(İsa’nın teslis kavramı Baba, Kutsal ruh ve oğul. Müslümanlarda ateşe tükürmek, işemek, su dökerek söndürmek gibi şeyler günah sayılır.)
Esas olarak ateşe üç anlam veriliyordu veya bu anlamlarda ateş kutsanıyordu. Ateşin başlangıcı olarak ev ateşi yani ocak ateşi kabul ediliyordu. İkincisi kurbat ateşi olup, bu ateş devamlı yanan ve kötülükleri uzaklaştırandır.
Üçüncüsü ise halk topluluklarınca meydanlarda yakılan ve etrafında eğlenilen, aynı zamanda ateşle temasa gelerek veya bu ateşin içinden geçerek suç ve günah işlemiş olanlar, kime karşı suç veya günah işlemişse onun yakacağı ateşin içinden yürüyerek kendini temize çıkarması günahını veya suçunu affettirmesi, yani kendisinin suçsuz ve günahsız olduğunu ispatlaması geleneği bakımından önemliydi.  
Ticari ocaklarca işletilen “Ölü Yakma Ateşi”, kalpten kaynaklanan ve tapınaklarda yakılan ateş olan “Adaran Ateşi”, “Behram (Zafer) Ateşi” yanında rahiplerin ayinlere katılanların bireysel veya alilece imanlarını kutsadığı “Dadgah Ateşi’ne” ek olarak yılın tamamlanmasında yapılan “Kutsama Törenlerinde” yakılan “Niyaşes Ateşi’inin” etrafında da “32” rahibin bulunması gerekir.

(Aleviler ateşten atlarlar, Hıristiyanlar, İsa’ya inanmayanları ruhlarını günahtan temizlesin diye topluca yakarlar. Kaynağı bu dindir. “32” rahip Mitra inancından kalan “dinde ilerleme derecelerine” işaret etmektedir. Bu da Masonların 33. Derecesinin 32’si buradan alınmış demektir.)

İran Yezd Şehrindeki Ateş Behram
(Zafer Ateşi) adlı baş Ateşgede.
Zerdüştlüğe göre esasta yeryüzündeki her türlü canlı ve cansızda ateş vardır. İnsanda, hayvanda, bitkilerde gökte ve yerde bu ateşi değişik zaman ve durumlarda açık görmek mümkündür. Bunlarda insanda bulunan ve insanların ilişkilerini sağlayan ve aynı zamanda Tanrı ile ilişkide olan ateşin en kutsal ateş olduğu belirlenir.
Bu ateşin 215-216 değişik ateşten meydana geldiği ve her bir ateşin ise çalışan bir meslek grubuna ait olduğu belirtilir. Aynı zamanda insanların değişik şeylerden yaktığı ateşin, insanları kötülükten ve günahlardan arındırdığına inanılır. Ateşin, dünyanın yaratılışında altı unsurda karışık varlığı ile ateşten yaratıldıkları belirtilir. Bu unsurlar gökyüzü, yeryüzü veya toprak, su, bitkiler, hayvanlar ve insanlardır. Bunların bünyesindeki ateşi değişik şekillerde ve olaylarda gözle dahi görmek mümkündür diye belirlenir.
Zerdüştlükte sabah güneşinin öğleye kadar geçen zamanda bereket getirdiğine inanılırdı.
Bu inanca göre ateş, sadece günah ve suçlardan arındırıp temizleyen yetkisinin dışında aynı zamanda ilahi güç, kuvvet ve kudret veren bir kaynak olarak da görülür.
Çünkü ateşin tanrı Ahura Mazda 'nın oğlu olduğuna inanılmasının yanında, insanların ruhlarının da ateşten geldiği ve ölümden sonrada ruhun yapılmış olduğu gökteki ateşe çekileceği ve onunla birleşeceğine inanılmaktadır.

Hindistan’da yaşayan Parsiler, İran Yezd şehrindeki Zerdüştler günde “beş defa “ boy abdesti aldıktan sonra (Müslümanlarda 5 vakit namaz) ateşin temizliğini korumak için temizleme ayinleri yapılır. Bu ayinler, rahiplerin nezaretinde yürütülür. Ayinlerde Avesta 'dan ilahiler, parçalar okunur.

Mecusi- Zervani Hicaz Araplarında Ateş; (Elmalılı – Tebbet Suresi tefsirinden;

Ateş ve Ebu Leheb; 111-Tebbet
”…Ebu Leheb, şahsı gösteren bir künye olmakla beraber lugat itibarıyla asıl mânâsı, alev babası demektir.
Asıl ismi, Abdüluzza b. Abdilmuttalib iken yanaklarının pek kırmızı olmasından dolayı ateşe benzetilerek, Ebu Leheb denilmiş ve bu künye ile meşhur olmuştur. Çok ateşli mânâsına gelen "alev babası" künyesi ona başlangıçta, yüzünün parlaklığı veya canlılığı, yahut hiddet ve şiddeti itibarıyla övgü mânâsı düşünülerek verilmişti. Ancak bu vasfın hakikatinde "ateş kaynağı olmak" veya "ateşi sevmek" mânâsının bulunması ve en şiddetli ateşin de cehennem ateşi olması dolayısıyla Ebu Leheb ismi, kendisini ateşe sürükleyen "cehennemlik" ünvanına dönüştürülmüş, fiil ve hareketleri itibarıyla da "cehennemin babası" mânâsına darb-ı mesel olarak kullanılmıştır. Burada söz konusu nüktenin kastedildiğine özellikle "(o) alevli bir ateşe girecektir" âyetiyle işaret edilmiştir.
Yani Hz. Peygamber (s.a.v.)'in amcası olmak gibi yüksek bir neseb, yakınlık, soy ve şerefe sahip olduğu halde, iman etmeyip de ona düşmanlık ve küfürde ısrar ettiğinden dolayı Ebu Leheb böyle helâk oldu. O soy ve şeref Ebu Leheb'i kurtarmazsa Peygamber (s.a.v.)'e buğz edip de tevbe etmeyen diğer insanların ne kadar bedbaht olacakları ibret nazarıyla düşünülmelidir…”

Ayrıca, Hz. Muhammed'in doğumundan önce Kâbe’nin duvarlarının yeniden inşası sırasında temelin üzerinde beliren "dev yeşil yılanı" alan "kartal"ı da anımsatmaktadır.
Zerdüşt inancı Pers İmparatoru Büyük Darius-Daryus-Krus’un (550–486 İ.Ö)“Tek Tanrı” inancında taviz vermeyen tutumu sayesinde Pers sınırları ve yakınlarında, Tuna’dan Afrika’da Moritanya’ya, İngiltere’den Çin’e, Kırım’dan Yemen’e kadar,o zamanın dünyasının her yerinde yayıldı.

b-Zerdüştlükte Yaratılış Efsanesi;
Bundehiş’te yazdığına göre, her şeyin bilgisiyle tüm sonsuzlukta Angra Mainyu’nun var olduğunu fakat ilkel bilgisiyle onun ışığın var olduğunu bilmediğini biliyordu. Yaratılış Ahura Mazda ruhsal bakımdan otuz bin yıl mükemmel durumda kalan belli ruhsal varlıkları yarattığında başladı.
Bunlar hareketsiz düşüncesiz, fiziksel varlığı olmayan varlıklardı. Bu zamanın sonunda karanlıklar gücü yükselerek haşmeti kavradı, yalnızca yıkıma istekli bedbaht doğası nedeniyle ışığı bozmaya koştu.
Onun gücünü kendisinden fazla buldu. Ama kırgınlık içinde gayyasına (çukuruna) dönerek orada şeytanlar yarattı. Onlarla ışığa karşı çıktı. Sonra ışığın ve gerçeğin efendisi sonun ne olacağını her şeyi bilen bilgisiyle bilerek yalan canavarıyla buluşmaya gitti.
 Barış önerdi. Öbürü düşündü;
-“Ahura Mazda güçsüz olduğundan barış istiyor, ama Ahura Mazda sen her şeyi bilen ve her şeyi yapabilecek güçte değilsin bu nedenle beni ne yok edebilir ne yarattıklarımı kandırabilirsin. Dokuz bin yıllık karışık çelişkili dönemi saptayalım!” dedi.
Çünkü üç bin yıl her şeyin kendi istediği gibi olacağını biliyordu. Üç bin yıl iki isteğin karşılığı olacaktı.
Son üç bin yılda Zerdüşt’ün doğumuyla ötekinin iradesi kırılacaktı. İlk üç binin durağan durumuyla bu dokuz bin, on iki bin yıl yapıyordu. Ve Angra Mainyu köksüz bilgisiyle bilmediğinden bu düzenlemeden hoşnut oldu. Gayyasına döndü ve oyun oynandı.
Ahura Mazda ilk adım olarak “iyi akıl ve gökyüzünü” yarattı. Sonra kötüyü ve yalanı. İyi akıl dünya ışığını, iyi dini, doğru düzeni, mükemmel yönetimi, kutsal dindarlığı, mükemmellik ve ölümsüzlüğü üretti.
İkinci adım olarak Efendi Mazda köşelerindeki dört kaptanla* teselli ordusunu yarattı, ay, güneş sonra su, toprak, bitkiler, hayvanlar ve insan.
*(Yeryüzünü, gökleri ve insanları koruyan dört yönde oturan melekler. İslam’da Azrail, Cebrail, Mihail ve İsrafil.)
103-Melek Mikail. Elinde adalaetin terazisi ve güç-kılıcıyla. Kafa eziyor!

Angra Mainyubu arada uykusuna döndü. Fakat bu üç bin yılın sonunda dişi bir şeytan Jahi (aybaşı) göründü ve ona seslendi;
-Kalk!
-Hepimizin babası! Artık ben dünyada Ahura Mazda ve baş meleklerinin çekeceği zarar ve hasara neden olacağım. Doğru insanı, çalışan öküzü, suyu, bitkileri, bütün yaratıkları zehirleyeceğim.
Angra Mainyu bunun üzerine kalktı, onu alnından öptü ve aybaşı denilen bu toz cinin üstünde göründü.
-Benden istediğin nedir? Diye sordu.
-Bir erkek istiyorum! Diye yanıt verdi.
-Bana onu ver!
Angra Mainyu’nun üzeri “kütük gibi kertenkele*” iken o anda on beş yaşında genç bir insana dönüştü. Bu ona Jahi’nin gayretini verdi.
*(Hint, Sümer, Babil, Asur, Mısır, Grek, Kızılderili, Yahudi tanrılarının, öküz başlı kertenkele/ yılan/ kurbağa olmaları dikkat çekicidir.)
Angra Mainyu sonra bedbahtlıkla öfkelenip burçlarda dolaşan gezegenlere yılan gibi sarıldı, uzayın belirlenmiş düzenini bozdu.
104-İnka Kızılderili tanrısı- Tüylü yılan Ketzalkoal- Kızılderili reisine talimat veriyor.
İkinci cüreti suya karşıydı. Ona da karanlık indi. Sonra toprağa yılan, akrep, kurbağa ve kertenkele döktü. Öyle ki topluiğne başı kadar bir yer bile bu haşarattan kurtulamadı.
Toprak sallandı ve dağ sıraları yükseldi. Angra Mainyu onu deldi, merkezine indi. Şimdi bu delik cehenneme yol oldu.
Dördüncüsü bitkileri kuruttu, fakat bitki meleği onları bir parça suyla karıştırdı, yağmur meleği onları yağmurla yere döktü. Bütün dünyada insanın başındaki saç gibi bitki fırladı. Bu bitkilerin tohumlarından dalsız, kökü tatlı suyu ile kabuksuz, bütün tohumların ağacı dünya okyanusunun ortasından yükseldi. Griffon kuşları ona kondu, sinekler ondan çıktı, suya tohum attılar ve yağmurla dünyaya yağdılar.
Dahası ilk ağacın çevresinde ikincisi yaşlıları kaldıran, ölüleri canlandıran, ölümsüzlüğü ihsan eden Gaokerena, Beyaz Haoma (Sanskritçe Soma) ağacı yükseldi. Onun kökünde Angra Mainyu kökünü yaralasın diye bir kertenkele yarattı. Bu kertenkeleyi uzak tutmak için on tane karabalık yaratıldı. Bunlar her zaman onun kökünün çevresinde birinin başı kertenkeleye dönük olarak yüzerler. Bu iki ağacın arasında dokuz milyon dokuz yüz doksan dokuz bin (=9.999.000=*) mağaralı dağlar yükseldi. Bunların işlevi suları korumaktı, bu mağaralardan sular bütün ülkeye aktı.
*( Dokuz “9” sayısının önemine dikkat!)

Angra Mainyu’nun gelişinden önce bitkilerin hiçbirinin üzerinde diken yoktu. Bütün tohumların ağacı gibi hepsi tatlı ve yumuşaktı. Sonra Angra Mainyu beşinci işi ”yalnız yaratılan öküz’e” karşıydı. İlk yabanıl, Daiti ırmağının kıyısında “Eran Vej’de*” dünyanın yedi ülkesinin merkezinde inek biçiminde otluyordu. Ay kadar beyaz ve parlaktı.

105-Japonların kutsal Öküz tanrısı Nundi
*(Eran Vej. Kaynaklara göre, Eski bir İran terimi olan “airyanəm vaējah” (Avesta’da) airya ve “vaējah” (sıklıkla vaējah yalın olarak kullanılır.)”in” halinin çoğulundan türemedir.”Vaējah” “belirsiz” demektir. Eski Hint Vedalarında geçen ve “hızlı akan nehir” anlamına gelen “vej/vij” ile ilişkili olduğu sanılır. Bazı hallerde de “tohum/döl” ya da “mikrop” olarak da tercüme edilir. Avesta’nın Airya’sı kelime kökeni olartak eski Farsçadaki “ariya” ile ilişkilidir.
Eski terim olan “"*aryānām xšaθra-"  Orta Pers döneminde kullanılan İran dilindeki “Ērān-shahr (Şahr) ve eninde sonunda Sasani İmparatorluğu dönemindeki “Ērān” adından türemedir. Bu kaynak her nekadar İran- Hint kültürü arasındaki “eskilik” yarışına göre açıklamışsa da bence Hint kültürü İran’dan eski olarak görünmektedir.
Yahudilerin atalarının çıkış yeri olan Keşmir’deki şehri adı da Eran’dır. Yahudilerin ait olduğu öne sürülen Hititli Yadu kabilesi muhtemelen, dünya malına değer vermeyen Cin dinine “tüccarlıklarına” hile hurda karıştırdıkları için kovulmuş olabilirler”.)  

Düşmanı sinek gibi uçarak geldi. Hırs, istek, acı, açlık, hastalık, şehvet ve uyuşukluk hayvana sokuldu. “Yalnız yaratılmış öküz” öte yana geçti, sağa düştü, ruhu çıktı ve önünde durdu.
Ahura Mazda’yı çağırdı.
On bin insanın aynı anda çıkaracağı sesle;
-“Bu kadar yıkım dünyaya geldiğine göre yaratıkların koruyuculuğu kime kaldı?
-“Bir zamanlar açıkladığın insan nerede?
-“Onu ben yaratacağım ki koruma öğretisini öğretsin!*
*(Evrendeki insanları sütüyle besleyen Mısır’ın Maat’ı, kutsal öküz, Ak ana, tanrıların ilk anasından alınmadır. Öküz bile bu adaletsizliğe isyan ediyor ama insan bundan bile aciz bırakılmış olsa gerek ki köleliğe bile alışabiliyor ve benimseyebiliyor.)

 Işığın efendisi yanıtladı;
-Sen hastasın, Öküz ruhu!
Angra Mainyu hastalığıyla hastalandın. Eğer dünyada bu insanı yaratma zamanı şimdi gelseydi Angra Mainyu’nun hiç etkisi olmazdı. Öküzün ruhu ay katına yükseldi ve ay ve güneş katına seslendi. Ona Zerdüşt peygamberin yolunun ruhu ona gösterildi ve o da yatıştı.
Dünyanın yaratıklarını besleyeceğim! Dedi ve onlara rızasını gösterdi, yeniledi.
(Resmen öküzü engellemiş. Bu işi öküz yapsa ondan iyi yapardı ama bütünü yaratıcı gücüne rağmen sonunda o da öküz işte.)
Bu arada, yalnız yaratılan öküzün gövdesi sağa düşünce, onun tohumu aya götürüldü, ay ışığında temizlendi. Bu temizlenmiş tohumdan” erkek ve dişi” çıktı, sonra dünyada 282 tür çift göründü.

Havada kuşlar, yerde dört ayaklılar, suda balıklar ve öküzün iliğinin geldiği yerde 55 cins tohum ve 12 cins iyileştirici bitki büyüdü.
Boynuzlarından bezelye, burnundan pırasa, karnından şarap yapılan asma, ciğerlerinden sedef otu benzeri otlar, yüreğinin ortasından kekik.
Angra Mainyu’nun altıncı saldırısı insan Gayomart’a karşıydı. Ruhsal biçimiyle Yalnız Yaratılmış Öküzle Eran Vej’de yedi ülkenin ortasındaki ülkede yaşıyordu.

Ahura Mazda- ışığın efendisi öncelikle Gayomart’ın üstünde bir ter çıkardı. Bir duanın bir kıtasının okunması için geçecek kadar zaman içinde bu terden on beş yaşında uzun ve ışık yayan bir insan gövdesi yarattı. Gayomart’ın gövdesinden çıkan beden gözleriyle ulu varlığa bakındı. Fakat dünyayı gece kadar karanlık gördü. Toprakta toplu iğne başı kadar bir yer bile haşarattan kurtulamamıştı.
Büyük cennet katları dönüşümdeydi. Güneş ve ay hareket ediyordu, gezegenler yıldızlarla savaşıyordu.*
*(Gök cisimleri arasında yörüngeler düzenli olmadığından bir birleriyle çarpışıyorlardı anlamında düşünülmeli.)
Angra Mainyu Gayomart’a ölüm cinini (Azrail) yolladı ama onun ölüm zamanı gelmemişti. Daha otuz yıl yaşayacaktı. Tamah, hastalık, uyuşukluk, şehvet o zaman Gayomarrt’a bulaştı. Ölünce sola düştü ( kusurlu yaratılış) ve tohum verdi. Öküzün ruhu ayda temizlenmişti. Gayomart’ın ki ise güneşte temizlendi. Dahası ölünce orada organlarından sekiz cins metal çıktı. Bunlar, altın, gümüş, demir, pirinç (alaşımdır, doğal değildir), teneke (teneke madeni yoktur, ince çekilmiş demir saçtan yapılır. Bu da o zamanlar demir-çelik tesisleri olduğuna işarettir.), kurşun, cıva ve adamant (İng.Elmas özelliklerine sahip bir tür taş).*

*(Adamı o kadarlık ömründe sadece madenlerde çalıştırdıkları ne kadar açık değil mi? Ölüsünden bile maden çıkıyor. Ne işe yaradığını bilmediğinden tanrılar işitiyor diye yutmuş olabilir mi?
Yoksa yaşamı boyunca ürettikleri bu cümleyle mi özetlenmiştir? Bilemiyoruz, ama;
Tapınakların altınla süslenmesi ve tanrı heykelleri ile kutsal emanetlerin altından yapılması ya da ikonaların, duvarların altın varakla kaplanması, Sinegoglarda altın kandillikte mumlar yakılması, Allah’ın oturması için yapılan Süleyman mabedinden Vatikan’daki katedral’a kadar birçok büyük tapınaklarda, onlarca, yüzlerce ton altın kullanılması ve nice örnekler bu göksel köleci şeytan/ cin kavimlerinin insanı “maden işçiliğinde kullanmak için” yarattıklarını ispatlamaktadır.)

106-Göttingen Lehm'de Manasa tanrıça
Altın dünyada kırk yıl kaldı, mükemmel tefekkür meleğince saklandı. Ondan on beş yapraklı bitki büyüdü. Her yıl bir yaprak ve ilk insan çifti birbirlerinin kollarını ve gövdelerini öyle sıkı sardılar ki, hangisi dişi hangisi erkek anlaşılamadı, görülemedi. Ayrı yaşayan ruhlar oldukları anlaşılamadı. Bitkinin şeklinde insan oldular (ağaç tanrıçalar). Maşya ve Maşyoi adlarını aldılar. Onlara soluk verildi bu ruhtu. Ahura Mazda;
-Siz insansınız, dünyanın atası, mükemmel bağlılıkla yaratıldınız. Yasal görevlerinizi yerine getirin, iyi şeyler düşünün, iyi sözler konuşun, iyi işler yapın ve cinlere tapmayın!* Dedi.
*(İyi de Ahura Mazda cinin eylemlerine seyirci kaldıkça kendisi de onun işbirlikçisi şeytan olmaktadır! Tapmayacak ta ne yapacak? Cinden kurtar, koru o zaman! O da yok. Kıyamette kurtulacaksınız demek adamı salak yerine koymak değil midir? Şeytan/ Cin el ele vermiş bizi kandırıyorlar. Yoksa aldatan din adamları mı?
Bakın Kuran Enbiya Suresi 21: 22. “Eğer yerde-gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arsın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.” Diyor.)

Her birisinin ilk düşüncesi ötekini memnun etmekti. İlk işleri gidip baştan aşağı yıkanmak oldu. İlk sözleri “-Ahura Mazda, su, toprak, bitki hayvan yıldızları, ay ve güneşi, bütün refahı yarattı”, Oldu. Fakat sonraları düşman çelişki *zihinlerine doldu.

*(Çelişki/  Bilgi ağacı meyvesi/ Yasak meyve-Düşünme/kıyaslama yeteneği olmadan tanrıların düşünmediği şeyleri düşünerek bilinmeyen şeyleri üretmeleri ve tanrıların da eksikliklerini onlar sayesinde görebilmeleri olanaksız olduğundan “yasak meyve kültü” yaratılmıştır. Mısır’ın Ra’sının bir özelliği de bütün ölmüş ve yaşayan insanların bildiklerine sahip olma özelliğidir. Ahura Mazda da Ra ile aynı yolda. Şeytan da muhalif partiyi oynuyor, ayartıyor ve böylece biz köleler dünya yok oluncaya kadar üreteceğiz ve dünya ile yok olacağız. Onlar da “her şeyin gerisinde kalacaklarından, insanlığın ürettiği her şeye sahip olacaklardır. Ayda veya başka gezegende işçi ihtiyacını karşılamak için biyolojik robotlar/ DNA klonlamasıyla kendinizden saymayacağınız köle işçiler yaratarak böyle bir hayat başlattığınızı düşünün. Siz nasıl yol izlersiniz?)

Onlar da her şeyi Angra Mainyu’nun yarattığını söylediler. (Özgürlüğü elde etmek için muhalefeti kazanıyorlar.)
Otuz günü yemeksiz geçirdiler. Yaprak kırıntılarıyla örtündüler, bir keçiye rastladılar ağızlarını dayayarak memelerinden sütünü içtiler.

Maşya;
-Bu sütü içmeden önce mutluydum! Dedi.
- Fakat şimdi aşağılık gövdem içti, neşem daha da arttı.
Bu kötü konuşmanın etkisi cinlerin gücünü daha da arttırdı. Onlar da yiyeceklerin tadını daha da azalttılar. Öyle ki yüz parçadan sadece biri kaldı.*

*(Kölenin bedeni güçlerinin kısıtlanması, aşağılanması. İstenilen işi yapabilecek kadar güç veriyorlar. Yarattıklarından korkuyorlar.)

Otuz gün sonra şişman ve beyaz dişli bir koyuna rastladılar ve kesip yediler. Melekler(cinler) onlara tahtadan ateş yakmayı öğretti. Eti kızarttılar.

Üç parçasını ateşe atıp “-Bu ateşin payı!” dediler. Bir başkasını göğe fırlattılar, “-Bu meleklerin payı!” dediler. Bir parçasını akbaba bir parçasını da bir köpek kapıp yedi. Şimdi deriden elbise giydiler, bir çukur kazdılar demir elde ettiler ve taşlarla vurup ucunu sivrilttiler, odun kesip gölgelik yaptılar.
Angra Mainyu çifti ağız kavgasına soktu, böylece birbirlerinin saçlarını başlarını, ağızlarını yoldular, yanaklarını kopardılar.
Cinler;
-Siz insansınız! Cine tapın! Bedbaht cininiz boyun eğebilir! Diye bağırdılar.*

*(Sizi köle yarattık, köle gibi davranın, secde edin, diz çökün, boyun eğin diyorlar. Bağırarak korkuturken, cinlere boyun eğdirmek gibi boş hayalle avutuyorlar. Dinler hep böyle değil mi?)

Maşya bir inek öldürdü ve sütünü kuzeye döktü (Kurban ritüeli). Cinler öyle güç kazandılar ki, sonraki elli yıl çift birleşmek için istek duymadı. Sonraları ilk Meşyada ardından Maşyoi’de istek uyandı. Kadını görünce;
-Sana cinsel isteğim uyanıyor! dedi. Kadın da ;

-Ben de sana kapılıyorum! dedi.
Bu onların ikisinin isteği oldu ve-“elli yıl da bu bizim görevimiz”* diye konuştular.

*(Cinlere köleler üretmeye başladılar. Azgınlıkları köleliklerini unutturdu. Zerdüşt aslında çok önemli bir konuya dikkat çekmektedir. Yapılacak çocuk senin yerini alacak bir köle adayıdır ve asla senden daha iyi bir yaşamı olmayacaktır. Düzen kurulmuş, evren bile paylaşılmışken bize kalan köleliktir! Diyor ve çaktırmadan “çocuk yapmayın! “ çağrısı yapıyor. Bu dünyaya çocuk mu yapılır?)

Bir erkek ve kızları doğdu, soyları için duydukları şefkat borcuyla* anne birini baba da öbürünü yediler.

*(Çocuklarının kendileri gibi şeytanlara, cinlere, kertenkele tanrılara oyuncak- köle olmasını istemediler ve yediler, aptalca soy derdine düşmediler, özgürlüğü keşfettiler. Vahşice görünen bu eylem aslında köleliğe ilk direniştir.)

Ahura Mazda bu şefkati kaldırdı* ki bu iki çocuk kalsın!

*( Yenilen çocuğa acıdığı yok. Onun derdi Köle derdi. İyi polis/kötü polis oyunu oynuyorlar. Mazda ile Cin’in işbirlikçiliği ortada! Oyun tutmadığı zaman da ilahi müdahele geliyor ve “kölelik” kaldığı yerden devam ediyor. Dinlerde bütün vaatler hava cıva anlayacağınız. Dine inanmak “köleliğini onaylamaktır.”)
Ve yedi ikizleri oldu, yedisi erkek yedisi kız kardeş-eş*
*(Kardeş-eş= Ensest üreme, akraba evlilikleri)

107- Sümer tanrçası İnanna- Anadolu'nun Kibelesi Kutsal ana tanrıça
Yaratılış mitinin bitişindeki son cümle (KARDEŞ-EŞ) tamamıyla Sümer tanrılarının yaşam şekillerini tekrar etmektedir. Örnek olarak;
Sümer tanrıçası İnanna Enki’nin ay tanrısı Sin/ Nanna’dan olan torunudur, İnanna, büyük dedesi An’ın ikinci karısı, dedesinin analığı ve sevgilisidir. Hatta babası Sin’in de karısıdır.

İnanna’nın büyük dedesi An’dan olan çocukları, babası Sin’in amcası/halası, dedesi Enki’nin kardeşi ve torunun torunu olmaktadır.
Sümer’in gök halkı Anunnalar, Nefiller Sümer kil tabletlerinden çevrilen mitlerde de anlatıldığı gibi kardeş, ana, baba, torunlar arasında akraba evlilikleri (ensest/ incest) ile üremişlerdir. Bir ebeveynden türeme göksel bir kavimdirler. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in yaygınlaşmasına kadar geçen sürede Hindistan Mısır ve Roma’ya kadar heryerde insanlar bu tanrılar gibi evleniyorlar, ürüyorlardı. O zamanın dünyasında herkes böyleydi.

Tanrılar insanların göklerden pay istemelerine kızıp onları yok ettikten sonra gök ordularının her bir komutanının kanından yok ettikleri insan köle türlerini yeniden genetik çaprazlama yoluyla ürettiler.
Bu olay Sümer’de Enlil’in insanların cinsel ilişkileri sırasında çıkardıkları seslere sinir olarak onları tufana terk etmesi, Tevrat’ta da insanların cinsel sapıklık ve ahlaksızlık içine düştüklerinden dolayı tanrı Yahweh onları tufana ter etmiş olarak anlatılır.

Tevrat Yaratılış/ Genesis 11. Bölüm’de “Babil’in Yıkılışı” başlığında anlatılmıştır. Tanrılarca insanlara “yerleşim izni” verilmediğinden başıboş dolaşırlarken Şinar/ Güneş diyarına geldiklerinde, şartları uygun görerek Babil’i kurmaları ve göklere ulaşan kule/ roket yapmaları sonucu tanrı yere iner olayı görür ve gökteki tanrıları yere davet eder, insanları yok edip yeniden ırklarını ve dillerini ayırarak birbirine düşman yaratırlar.
Genetik çaprazlamaya en açık örnek ise Tevrat’n İbrahimi, oğlu İshak, torunu Yakup, her ne kadar “karıları kısır” olarak gösterilse deaslında kendileri kısırdırlar ve çocukları olmasını tanrı belirler.

Müslümanların Kuran’ı da Tevrat, Zebur, İncil ve öncekileri de doğrulayan bir kitap olması yüzünden aşağıdaki ayetlerinde bu olayları doğrulamaktadır;

Tanrı insanları asla sevmez ve onlara karşı peşin hükümlüdür.
Abese Suresi 80;80:17-“O KAHROLASI İNSAN NE DE NANKÖRDÜR.
80:23-Hayır ,insan  Allah’ın emrini yerine getirmemişti.
.
Bu ayet de yok edilmiş atalarımızın bizlere göre daha üstün yaratılışta olduklarını vurgulamaktadır;
Meryem-19:74- “Biz onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki onlar varlıkta ve gösterişte bunlardan daha üstündüler.”
İzahat, büyüklenilerek sürmektedir.
Enbiya Suresi 21:11- Biz inkarcı nice ülke halkını kırıp geçirdik, ardından başka milletler yarattık.”
Aşağıdaki ayet de farklı ırk ve dil gruplarına bölünerek aramızda düşmanlık için düşürüldüğümüz anlatılır.
Rum Suresi-30.;22- O’NUN DELİLLERİNDEN BİRİ DE GÖKLERİ VE YERİ YARATMASI,AYRI AYRI DİLLERİNİZİN  ve renklerinizin olmasıdır...”

Bu ayetler de genetik müdahaleyi açıklamaktadır;
İnfitar Suresi 82.;82:7-O Rab ki; seni yarattı,insan düzenine soktu,uygun bir biçim verdi.

82:8-Dilediği en güzel şekli verdi

Genetik çaprazlama olayı “insan düzenine soktu, uygun biçim verdi” ifadesinde kesin olarak belirtilir. Demek ki önceden “insan düzeninde ve biçiminde” değildik.

Ve tanrı üstümüze bizleri yoldan çıkaracak şeytanları salmıştır bizi sapıttırmaktadırlar;
Meryem S.19:83. “Görmedin mi biz, şeytanları inkârcıların üzerine salmısız da onları oynatıp kıvırttırıyorlar.”
Şeytanlardan başka ileri gelenlerimizi de sapıttırmışlardır;

Enam Suresi 6: 123-“Her şehirde şehrin günahkârlarını hileler, düzenler kursunlar diye büyülttük, öne geçirdik. Aslında onlar kendilerine karşı hilekârlık yaparlar da bilmezler.”
Ayetlerin açıkladığı bu şartlar altında bu tanrı hiç birimizi cennetine kabul etmek istemediğini açıklamaktadır.
Savaşları çıkartan, felaketleri getiren, insanları cehenneme kaçıran, geceleri sinsice dolaşıp insanlarla beslenen, Sümer tanrısı Nergal, Sümer’in azraili Namtar, Lamaştu, Enmeşera, Martu gibi bir çok tanrının adlarının “kaos, karmaşa” olması yanında tablet metinleri de onların bu işleri yaptıklarını anlatmaktadır.

Mısır, Hint, Akad, Babil, Grek, İran, Çin kültürlerinde krallar, imparatorlar, Lordlar, Çar’lar, Kayserler, Han’lar, Don’lar, Beyler bu yüzden kendi halklarının en büyük ebeveyni sayılırdı. Her millet krallarından, beylerinden üremiş kabul edilirdi. Belirtilen coğrafyada bütün krallar ve takip eden aristokrat kesimlerin tümü aynı ilişkiler sonucu üremiş kavimlerdir.

Efsane de “yaratılmışların kendilerine kul/ köle yarattığı” dünyamızın kölelerinin bu kavimler olduğunu vurgulamaktadır.

c-İyi-Kötü Tanrı kavramı;

Angra Mainyu kötülük cin’i ise, iyilik cini Ahura Mazda da şeytanın ta kendisidir. Her canlı türüyle arkadaş olur!
109- Sümer tabletinde Neberu/ Marduk'un + ve
 uzay üssünün gökte görünüşü

İkisi bir olup bizleri kendilerine köle yaratmışlar ve iyi polis/ kötü polis oyunuyla da köleliğimize devam etmemizi sağlamaktadırlar. İlk öğrettikleri işler daima “madencilik ve çiftçiliktir”.  Sümer’in Adapa/Adamo’sunun Anunnakilerin madenlerinde görevlendirilmeleri ve isyanlarının İnanna tarafından çok üstün silahlarla vahşice bastırılması olayı Sümer metinlerinde yazılıdır. Zekeriya Zitçin bunu 12.Gezegen adlı kitabında çok açıkça ortaya koymaktadır.
Karakter olarak İgigi (Anunnaki) isyanından sonra Sümer’in Ân’ının Enki’ye Adapa’yı yaratma görevi vermesine ve Adapa’yı yasak meyve dümeniyle yeryüzü toprağını işlemeye göndermesine ve Adapa soyunun Anunnakilerin görevlerini üstlenmesinin sağlaması olayındaki rollerine benzemektedir.
Ahura mazda Bilge tanrı olarak Enki’yi andırmasına rağmen görev olarak Ân’a benzemektedir. Ehriman/ Angra Mainyu da onu yaratan ve cennet/Dilmundan çıkaran Enki’yi işaret etmektedir.
Adapa/Adamo/ Adem ve soyu da Zerdüşt’ün tanımlamasında Goyamart’tan çok Maşyo ve Maşyoi birbirine sarmaşık gibi sarılmış olarak yaşayan ağaç insanlar motifiyle Enki’nin kızı Uttu’dan olan sekiz ağaç tanrıçasını Enki’nin yemesi ve tekrar sekiz ağaç tanrıça çocuğa sahip olması, her iki sekiz çocuğun da bütün tanrıların anası ve Enki’nin de karısı olan olan Ninhursag/ Ki’nin lanetiyle kusurlu olmaları kavramından türetilmiş görünmektedir.

Maşyo ve Maşyoi’ nin, “Bu da “ateşin ve meleklerin payı” diye kestikleri koyunun etin 1/3’ünü ayırmalarında gördüğümüz gibi, kendilerini yaratan sahiplerine de “kurbandan pay ayırarak”  tanrılarına vergilerini ödeme olayı anlatılmaktadır. Dikkat edilirse kestikleri kurbanı/koyunu esas olarak “üç parçaya” bölmektedirler. Ateşe (baş tanrıya), meleklere ve kendilerine.  Ateş/güneş Mısır Ra dininde de tanrı Ra’nın kendisi değildir. Onun arada bir içinde kaldığı, bedeninin ölüme yaklaştığı zamanda gittiği yerdir. Onun evreni aydınlatmak (kandil) için ve yarattığı, gezegenleri- toprağı kurutmak için kullandığı araç, toprağa da hayat verdiğinden, yaşam veren tanrının sıfatı olduğundan kutsaldır. Yoksa hiçbir Mısırlı hiçbir zaman güneşe, koça veya bokböceğine tapmamıştır. Bunlar bütün dinlerde tanrının sıfatları olan remz/sembol/ işaretlerdir.

Kökeni İran Zerdüştlüğü/ Yezidiliği ve aynı kökten gelen Yahudilik olan İslam’a (Hac-22;17) inanan Müslümanlar da halen kestikleri kurbanı “üç parçaya” bölmektedirler. İki parçası kurban kesemeyenlere dağıtılır ve bir parçasını kesen ailesi ve misafirleriyle yer.
Koyunun derisinden elbise yapıp giymeleri, Tevrat’ta, yasak meyveden yedikten sonra “utanmayı öğrenen ve incir yapraklarıyla örtünen” cennetten kovulan Âdem ve Hava’ya Allah/ Yahweh’in deriden elbise yapıp giydirmesine karşılık gelmektedir.

İnsanlar işi ayınca, direnince tanrılar insanları yok ediyorlar. Genlerinden yarattıklarını da DNA’larındaki bazı çivileri çıkartarak cinlere/meleklere yani kendilerine “karşı koyamayacak kadar güçsüz” yaratıyorlar. Onlar da işi uyanırsa yok edip daha da akıl ve bden olarak yetenekleri kırpılmış olarak yaratıp,  “kültürel baskıyı korumak” için kullandıkları peygamber ve din denen aracıları devreye sokuyorlar.

Ya da bütün bunlar bazı kavimlerin önderlerinin köleciliğe duydukları ilgiden kaynaklanmıştır;
Bütün bunları başımızdaki devlet adamları halklarını daha kolay sağmak, sömürmek,  itirazsız hükmetmek için uydur(t)muşlardır.

Hint, İran, Arap, Grek= Yahudi kökenli “kölecilik esasına dayalı” dinlerinin, “cin/ şeytanlara” tapınan kavimlerin dinleri oldukları açıkça ortadır. Göçer dinlerde bulunan “kötü ruhlar” insan yaşamında bu kadar etkin değillerdir.

Şimdi İsevilik ve İslam’a kaynaklık eden “Mehdilik- kıyamet”  fantezisinin Zerdüşt kaynağını da yazalım ki eksiğimiz olmasın!

d-Efsane Zerdüşt’ün kişiliğini överek başlar;

“ O şeriate göre düşündü, şeriate göre konuştu ve şeriate göre yaptı, öyle ki dünyada yaşayan kutsalın en kutsalıydı. Gerçekten dünyada en iyi yöneticiydi. Parlaklıkta en parlak, ihtişamda en ihtişamlıydı. Zaferde en muzafferiydi. Onun görünmesiyle cinler kaçıştılar!*
*(Cinlerin yenilebileceği, iyi olanın mutlak egemenliği elde edeceği umudu pompalanıyor.)
Onun dünyaya gelmesi ve öğretisini yayması on iki bin yıllık dünya süresinde son üç bin yıllık sürenin başlangıcıydı.*
*(Zerdüşt zamanı bile tarihte kesin değilken geçmiş tufan sonrası altı “6” bin yılın tarihi hakkında ortada hiç bir şey yoktur.)
Sonunda manevi oğlu Saoşyant gelecek, kurtarıcı dünya Mesihi görünecek, gerçeğin yalan üstünde zaferini tamamlayacak ve tanrının bozulmamış yaradılışı dünyada sonsuza kadar yeniden kurulacak.*
*(İyi umut veriyor, gaza devam.)
Efsane Zerdüşt’ün doğum yerinin ilk insan Gayomart ve Yalnız Yaratılan Öküz’ün (Koca Öküz) ki olduğunu söyler. Daiti ırmağının kıyısında yedi ülkenin ortasındaki Eran Vej’de. (Gene Yahudilerin çıkış yeri)
Doğunca güldü. Doğumunda, büyümesinde sular ve ağaçlar neşelendi. Doğumundan büyümesine sular ve ağaçlar arttı. Doğumunda ve büyümesinde sular ve ağaçlar neşeyle bağırdı. (At yalanı öpeyim inananı)
Cinler ise başka durumdaydılar. Angra Mainyu kuzeydeki yerinden koştu;

110- Tevrat peygamberi Hezekyel tanrısı Yahweh/ Allah tahtında otururken ve Serafim/ Ateş melekleriyle resmedilmiş.
Tevrat’ın Hezekyel peygamberi ile konuşan Yahweh
ona yemesi için kitap vermesi tasvir edilmiş.Ve Cinler/Melekler

-Sürüsüyle yok edin onu! Diye bağırdı. Fakat kutsal bebek Aşi Vanguhi diye bilinen duayı okudu ve cinler dağıldılar. (Ne bebek ama!)
-“Efendimizin istediği kutsal şeriattır!” diye dua etti. (Köle işte!) İyi aklın zenginliği bu dünyadaki Ahura Mazda’nın işaretidir. Onun şeriatına göre onun gücünü kullanarak bağışta bulunun ve fakirlere yardım edin! (Gene fakir edebiyatıyla aldatmaca! Oysa kölelik oldukça fakirlik te olacaktır. Köle sahiplerine;”- Köleleri besleyin ki daima daha ucuza köleleriniz olsun!” Diyor açıkça. Kömür, makarna poşet siyaseti yeni değilmiş.)
Peygamber üç karısından (çok eşlilik şartlaması.) en sevdiği karısına gitti. Adı Hovov’du. Üç kez ilişkiye girdi, her seferinde tohum yere geçti*.
*Bu olayda tohumu eşinin rahmine değil yere boşalttığını ve cinlere köle çocuk üretmek istemediklerini anlıyoruz. Bu insanın “kul/köle” yaratılış mentalitesine terstir ve günahtır. Bu yüzden alttaki cümlede aşağılama olayına tanık olacağız. Aynı olay Tevrat Yahuda/Tamara bölümünde, Yakup/İsrail’in oğlu Yahuda’nın oğlu Er’i tanrı sevmez ve öldürür. Karısı tamara kardeşi ile evlendirilir. Kardeşi de tohumunu yere boşaltır. Tanrı onu da öldürür. (Yar/Genesis-38:7,8,9,10.)

Bu onun toprak olduğunu gösterir ki ilk yaratılan insan Gayomart’ın tohumunu alan melek/ cin bu tohumun kuvvet ve parlaklığını* aldı.

*(Yani DNA özelliklerini değiştirdi, aşağıladı Aşağılama işlemi melek ve cin tarafından birlikte yapılmıştır. Bunlar, emirlerine itiraz edecek kadar beyni olan insan istememektedirler.)

Bu tohumlar kozmik yenilenme zamanında üç oğul olacaktı. Ukşyat- Nemangh, Ukşyat- ereta ve sonuncusu Mesih Saoşyant.

e-İşte kâhince vecizeler/Kıyamet Alametleri;

Bir kız Eredat-erata, Kansava gölünde yıkanırken, on iki bin yıllık dünya süresinin sonunda bu tohumdan gebe kalacak ve kurtarıcı Saoşyant’ı doğuracaktı. (Kurtaracaksan şimdi kurtarsana dandik şeytan! Demek ki Angra Mainyu’nun dediği gibi güçsüz veya şu an için teknolojisi yetersiz ya da “köleliğimize” daha çok ihtiyaçları var.)

Önceki ikisi de böyle doğmuştu, “iki bakireden” Srutad Fedri ve Vanghu Fedri.’den.

111- Huble telekopundan elde edilen bir "
gezegen çarpışması" resmi-Kıyamet
Topraktan bitki gibi büyüyen Maşya ve Maşyoi önce su sonra bitki sonra süt ve sonunda etle beslendiler. Ölme zamanları geldiğinde önce etten sonra sütten sonra ekmekten vazgeçtiler. Ölene kadar suyla beslendiler. Aynı son bin yılda tat gücü azalacağı gibi.
Bir kutsanmış ekmeğin tadı üç gün ve geceden fazlası için yeterli olacak, insanlar etten vazgeçecek, sebze ve süt yiyecekler. Sonra sütten kaçıp sebze ve suyla beslenecekler. Saoşyant’ın gelişinden on yıl önce “yiyeceksiz” kalacaklar ve ölmeyecekler.

Ölülerin dirilişi Saoşyant’ın gelişini izleyecek. Önce Gayomart’ın kemikleri canlandırılacak. Sonra Maşya ve Maşyoi’nin sonra öteki insanların. Hepsi gövdesine kavuşunca herkes annesini, babasını, kardeşlerini, karısını ve cinsinden ötekileri bilecek. (Bilmek cinsel ilişkiye girmek anlamını da içerir)

 Bunu tüm insanların katıldığı bir toplantı takip edecek, herkes kendi iyi ve kötü işlerini görecek. Bu toplantıda bir adam sürüdeki kara koyun gibi belirecek ve doğru olan iyi arkadaşlarını “kendisini o zaman uyarmadıkları için” şikâyet edecek. Eğer iyi adam onu uyarmadıysa o da utanacak.
 Ardından iyi ile kötü ayrılacak. İyiler doğrudan cennete giderken kötüler cehenneme gönderilecekler.
Üç gün iç gece gövdesi hak ettiği cezaya çarptırılacak ve kötüler üç gün üç gece cennetin mutluluğunu tadacaklar.
Doğrunun kötüden ayrıldığı gün insanların gözyaşları bacaklarından aşağıya akacak. Baba eşinden, kardeş kardeşinden, arkadaş arkadaşından ayrılınca hepsi kendi işinden ceza görecek. Doğrula kötüler için, kötüler kendileri için ağlayacak, çünkü kendi iyi, oğlu kötü bir baba olabilir, kendi iyi kardeşi kötü olabilir.

 Bir meteor düşecek ve dünyanın sıkıntısı koyunlara kurt düşmüş gibi olacak. Ateş ve ateş meleği cehennem ve dağlardaki metali eritecek, bu dünyada ırmak gibi akacak. (Hani cennet?)
Bütün insanlar bu ırmaktan geçip temizlenecek. (Yanacaklar, yok olacaklar.)
Doğru birine bu ateş “ılık sütte” yürümek” gibi gelecek. (At yalanı!)
Kötüye erimiş metalde yürüyor gibi gelecek. (Zaten dağlardaki metaller erimiyor muydu?)
Sonunda en büyük sevgiyle hepsi bir araya gelecek. (Yani beyin meyin kalmayacak, tam köle olacaklar. Sevmeye bile karar veremeyecekler.)
Baba ile oğul, kardeş ile arkadaş birbirlerine sarılacaklar.
-Yıllardır neredeydin?
-Ruhun nasıl yargılandı?
-Doğru muydu, kötü müydü? (Hani sonsuz sevgi? Gene sorgulama başladı!)
Gövde gördüğü ilk ruhu bu sözlerle sorgulayacak. (Beden yok ruh olacağız yani!)
Bütün insanlar, Ahura Mazda ve meleklerine övgüyle yükselen bir ses olacak. Saoşyant yardımcıları ile bir törenle öküzü kesecek, yağından beyaz Haoma’dan ölümsüzlük içeceği hazırlanacak. Bütün insanlara verilecek ve hepsi ölümsüz olacak.
(Mitra ve İsa’nın “Kanımı içmeyen, etimden yemeyen ölümsüzlüğü tadamayacaktır” ifadelerinin kaynağı Zerdüştlükmüş. Ruhî ölümsüzlük üstüne acayip kafa patlatan aldatmacalar dizisi.)

Ve bu dünyada yaşamış olan herkes kırk yaşında olacak, daha erken ölmüş olanlar on beş yaşında olacaklar. Herkese kendi karısı verilecek, herkes karısı ve çocukları ile yaşayacak.
 (İşimiz var. O zamanlar İran’da herkesin karısı, anası, kızı, kız kardeşi, torunu, ablası. Din halkça tutulsun diye böyle yazmış kurnaz Yahudi Zerdüşt. Bu gün kimse bunu istemez. Neyse İslam’da bu emir değişecek!)
Dünyadaki gibi olacaklar ama çocukları olmayacak. Bu dünyada tapınmayanlar ve elbiseyi doğru bir hediye olarak bağışlamayanlar çıplak olacaklar. Ama tapınacaklar ve melekler onlara elbise verecek.

Sonra Ahura Mazda, Angra Mainyu’yu ve her melek kendi karşıtını yakalar.(Göksel kaos) Düşen meteor yılanı yakıp kül eder, cehennemin kokusu ve tozu bu metalle yanar ta ki cehennem temizlenene kadar.
Ahura Mazda cehennemin arazisini dünyayı genişletmek için getirecek, evrenin yenilenmesi gerçekleşecek ve her şey ölümsüz olacak.
Bu dünya buzsuz, dağsız, tepesiz bir ova olacak, hatta zirvesi Çinvat Köprüsü (Himalayalar) olan dağ bile yıkılacak ve yok olacak!..” *
(Bu konu İncil’de Yuhanna “Her şeyi yeniden yapıyorum” bölümünde 144.000 Yahudi’ye verilecek yepyeni dünya olarak yer almıştır. Dinler hep bir birini biraz değiştirerek tekrar ederler, doğrularlar.)
Kynk. Joseph Campbell Batı Mitolojisi. S.172,173,174,175,176-178,179,180



Zerdüşt öğrencilerine ders verirken.
 İsa karakterin Zerdüştten alıntıdır.

İkisi bir olup bizleri kendilerine köle yaratmışlar ve iyi polis/ kötü polis oyunuyla da köleliğimize devam etmemizi sağlamaktadırlar. İlk öğrettikleri işler daima “madencilik ve çiftçiliktir”.  Sümer’in Adapa/Adamo’sunun Anunnakilerin madenlerinde görevlendirilmeleri ve isyanlarının İnanna tarafından çok üstün silahlarla vahşice bastırılması olayı Sümer metinlerinde yazılıdır. Zekeriya Zitçin bunu 12.Gezegen adlı kitabında çok açıkça ortaya koymaktadır.


Karakter olarak İgigi (Anunnaki) isyanından sonra Sümer’in Ân’ının Enki’ye Adapa’yı yaratma görevi vermesine ve Adapa’yı yasak meyve dümeniyle yeryüzü toprağını işlemeye göndermesine ve Adapa soyunun Anunnakilerin görevlerini üstlenmesinin sağlaması olayındaki rollerine benzemektedir.
Ahura mazda Bilge tanrı olarak Enki’yi andırmasına rağmen görev olarak Ân’a benzemektedir. Ehriman/ Angra Mainyu da onu yaratan ve cennet/Dilmundan çıkaran Enki’yi işaret etmektedir.

Adapa/Adamo/ Adem ve soyu da Zerdüşt’ün tanımlamasında Goyamart’tan çok Maşyo ve Maşyoi birbirine sarmaşık gibi sarılmış olarak yaşayan ağaç insanlar motifiyle Enki’nin kızı Uttu’dan olan sekiz ağaç tanrıçasını Enki’nin yemesi ve tekrar sekiz ağaç tanrıça çocuğa sahip olması, her iki sekiz çocuğun da bütün tanrıların anası ve Enki’nin de karısı olan olan Ninhursag/ Ki’nin lanetiyle kusurlu olmaları kavramından türetilmiş görünmektedir.

Maşyo ve Maşyoi’ nin, “Bu da “ateşin ve meleklerin payı” diye kestikleri koyunun etin 1/3’ünü ayırmalarında gördüğümüz gibi, kendilerini yaratan sahiplerine de “kurbandan pay ayırarak”  tanrılarına vergilerini ödeme olayı anlatılmaktadır. Dikkat edilirse kestikleri kurbanı/koyunu esas olarak “üç parçaya” bölmektedirler. Ateşe (baş tanrıya), meleklere ve kendilerine.  Ateş/güneş Mısır Ra dininde de tanrı Ra’nın kendisi değildir. Onun arada bir içinde kaldığı, bedeninin ölüme yaklaştığı zamanda gittiği yerdir. Onun evreni aydınlatmak (kandil) için ve yarattığı, gezegenleri- toprağı kurutmak için kullandığı araç, toprağa da hayat verdiğinden, yaşam veren tanrının sıfatı olduğundan kutsaldır. Yoksa hiçbir Mısırlı hiçbir zaman güneşe, koça veya bokböceğine tapmamıştır. Bunlar bütün dinlerde tanrının sıfatları olan remz/sembol/ işaretlerdir.

Kökeni İran Zerdüştlüğü/ Yezidiliği ve aynı kökten gelen Yahudilik olan İslam’a (Hac-22;17) inanan Müslümanlar da halen kestikleri kurbanı “üç parçaya” bölmektedirler. İki parçası kurban kesemeyenlere dağıtılır ve bir parçasını kesen ailesi ve misafirleriyle yer.
Koyunun derisinden elbise yapıp giymeleri, Tevrat’ta, yasak meyveden yedikten sonra “utanmayı öğrenen ve incir yapraklarıyla örtünen” cennetten kovulan Âdem ve Hava’ya Allah/ Yahweh’in deriden elbise yapıp giydirmesine karşılık gelmektedir.

İnsanlar işi ayınca, direnince tanrılar insanları yok ediyorlar. Genlerinden yarattıklarını da DNA’larındaki bazı çivileri çıkartarak cinlere/meleklere yani kendilerine “karşı koyamayacak kadar güçsüz” yaratıyorlar. Onlar da işi uyanırsa yok edip daha da akıl ve bden olarak yetenekleri kırpılmış olarak yaratıp,  “kültürel baskıyı korumak” için kullandıkları peygamber ve din denen aracıları devreye sokuyorlar.

Ya da bütün bunlar bazı kavimlerin önderlerinin köleciliğe duydukları ilgiden kaynaklanmıştır;
Bütün bunları başımızdaki devlet adamları halklarını daha kolay sağmak, sömürmek,  itirazsız hükmetmek için uydur(t)muşlardır.

Hint, İran, Arap, Grek= Yahudi kökenli “kölecilik esasına dayalı” dinlerinin, “cin/ şeytanlara” tapınan kavimlerin dinleri oldukları açıkça ortadır. Göçer dinlerde bulunan “kötü ruhlar” insan yaşamında bu kadar etkin değillerdir.

f-Zerdüştlük’te Büyü

Akamenişler ve Büyü


Bu güne kadar özellikle, Pers İmparatorluğunun doğusunda Zerdüşt’ün ölümünden sonra gelişen din ile ve Avesta’nın dini ile ilgilendik. Avesta’da bir çok yer adı geçmektedir ancak Rhages’in batısında yer alan günümüz Tehran şehri bölgesinden ise hiç bahsedilmemektedir bu da Avesta inancının sadece doğuda doğmadığı ayrıca doğu İran topraklarında geliştiği anlamına gelir. İran dininin batıdaki gelişmesi Akamenişler ile Greklerin İran dini kayıtlarına ve özellikle Heredot’un kaynaklarına dayanarak açıklayabiliriz. Zerdüştlüğün gelişmesinde kısmen büyü ile oynayan Akameniş krallarının dinlerini dalgalandırdıkları Zerdüşt çalışmalarında muhtemelen iki sorun yoktur. Gene de Daryus ve Zerkses ikisi bizlere kendi dinlerinin ne olduğunu açıklayan güzel kitabeler bıraktılar ve bu yüzden sorun bizi şu soruya sevk etmektedir; Zerdüştlük demekle gerçekte biz ne yapabiliriz?


g-İlkel ve Katolik (Özgürlükçü/her şeyi kapsayan) Zerdüştlük;
Zerdüştlerin dinlerini tanımlamak için dört terim kullandıklarını görüyoruz;
1-      Ahura’nın doktrinini tutan ‘Ahura-tkaesha(Keyşa)’ veya ‘ahuralar,
2-      ‘Daeva’ lara (Diva) karşı olan ‘Vidaeya’lar,
3-      Zerdüşt’ün takipçisi olan ‘Zerdüştiler,
4-      Ahura Mazda’nın ibadet edenleri olan ‘Mazdayasni’ler.

Son terim dinin resmi şekillenmesinde değişmez hale gelmiştir. Akameniş krallarından en azından Daryus Ahura Mazda’nın ibadet edenleri olduklarından dolayı kesinlikle ‘ahura-tkesha’ ve ‘mazdayasni’ydi, ne Daryus ne de Zerkses başka tanrıdan bahsetmemişlerdir.

Zerkses kesinlikle ‘vidaeya’ydı ve o imparatorluğun her yanında ‘daeva’lardan mahrum edildiği görülmektedir. Bütün bunlara rağmen peygamber Zerdüşt’ün öğretisini itiraf eden Zerdüşti olup olmadıkları şüphelidir. Hint imparatoru Aşoka’nın Budist dindarlığında Buda’dan bir kez olsun bahsedilmediği gibi Zerdüşt’ten bahseden bir tek yazıt bile yoktur.

Bundan hareketle, ilkel Zerdüştlüğün daha sonra genişleyerek Katolik Zerdüştlüğe ayrıldığından kesin olarak emin olabiliriz ve peygamberin gerçek öğretisinin Akameniş krallarınca uygulanan ve halka hatırı sayılır bir şekilde baskıyla yukarıdan dayatılan yaygın din ile kökten değiştirildiğini hissetmemek elden gelmemektedir. Emin olabileceğimiz tek neden sadece M.Ö.441’de kral I. Artakzerkses zamanında Katolik Zerdüştlüğün tanrılarının öne çıkanları ile ayların yazıldığı takvimin yapıldığı takvim reformu hariçtir. 
Bu yüzden I.Artakzerkses’in (M.Ö.465-425) zamanında, imparatorluğun resmi dininin ‘katolik Zerdüştlük’ olduğu ve Avesta’da Zerdüşt’ün ilkelerine uyularak ‘daeva’lara tapınılmasının yasaklandığı bilindiğinden bu dönemde Zerdüşt’e saygı gösterildiğinden emin olabiliriz.

Bu kitabın telif hakları ©/ adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz'a aittir. Copyright © of this article is belong to adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz.


KİTABI  SIRAYLA OKUMAK İÇİN TIKLA
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16-17-18-19

Hiç yorum yok: