#TÜRK DİLİ CEHENNEMİN DEĞİL TANRININ DİLİDİR.
2007 yılında ölen İran’ın önemli din ulemalarından kabul edilen Ayetullah Müctehidi, Youtube’ta da yer alan bir konuşmasında Türk dilinin “cehennemin dili”, Fars ve Arap dilinin ise “cennetin dili” olduğunu söylemiş.
Sözünü de peygamber Muhammet’in bir hadisine dayandırmış. Bu hadisin sözde iddiasının kaynağı olduğunu söylemiş.
Oysa, Kuran'ın defalarca Tevrat ve İncil'in doğrulayıcısı olduğunu, bu kitaplarla birlikte Kuran'ı da okuyun diyen Maide 69, Bakara 106-136( Bu ayetler değişti artık). ayetlerinin ışığında, İncil Korintliler 14. Bölümde İsa yabancı diller konusunu derince işlemiştir, bazılarını okuyalım;
Korintliler 14. Bölüm
Diller ve Peygamberlik
Ayet 1-Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin.
2-Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı'yla konuşur. Kimse onu anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler.
3-Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir.
4-Bilmediği dilde konuşan kendi kendini geliştirir; ama peygamberlikte bulunan, inanlılar topluluğunu geliştirir.
13-Bunun için, bilmediği dili konuşan, kendi söylediklerini çevirebilmek için dua etsin.
Melek Cebrail, Arap dili ve Farsça ile onları cennetten kovmakla görevlendirilmişti ama sonunda tehdit, yıldırımın mırıldanması olan Türkçeyi kullanmak zorunda kalmıştı.
Justin Perkins'i doğrulayan, Justin Perkins'den yüzyıllar önce yaşamış bir başka kaynak, bir Türk ve Müslüman şair ise yeterince doyurucu bilgiler vermektedir;
Alıntılar T.Can
Bütün insanlığa, “kaynağını dinlerden alan aptallıktan, yeryüzündeki bütün savaşların, fitnelerin sebebi olan DİNİ IRKÇILIK” saçmalığından vazgeçmelerini öneriyorum.
Bu dünya hepimizi besleyecek kadar bereketlidir ve cömerttir.
Kendini farklı, güçlü gören sapkınlar bu tamahkarlıklarından vazgeçtiklerinde yeryüzü bir barış, adalet cenneti olabilir.
Elbette biraz da, “çok eşliliğe inanan, 12’den aşağı çocuk yapmayan Arami, Yahudi, Yezidilerden başlayarak” nüfus planlaması yapmak gerekir.
Çünkü sokaklarda dilenenler ülkemizde bunların “ülkemizi ve yeryüzünü soylarıyla doldurmak için şeyhleri, pirlerince yürütülen işgal süreci planlarını gerçekleştirmek için yapıldığını” dinlerinden öğrendik ve önceki yazılarımda da yayınladım.
Türk diline ve Müslümanlığına aşağılayarak hakaret eden Arap ve Fars ırkçılarına İncil Korintliler 14:6. ayeti son noktayı koysun;
14-6 Şimdi kardeşlerim, yanınıza gelip dillerle konuşsam, ama size bir vahiy, bir bilgi, bir peygamberlik sözü ya da bir öğreti getirmesem, size ne yararım olur?
7-Kaval ya da lir gibi ses veren cansız nesneler bile değişik sesler çıkarmasa, kaval mı, lir mi çalındığını kim anlar?
8-Borazan belirgin bir ses çıkarmasa, kim savaşa hazırlanır?
9-Bunun gibi, siz de anlaşılır bir dil konuşmazsanız, söyledikleriniz nasıl anlaşılır? Havaya konuşmuş olursunuz!"
Kendini Müslüman, Türkleri mevali= Köle sayan bu Fars-Arap zihniyeti, Dinini tüm insanlığa yaymak için peygamberler gönderdiğine inandıkları tanrıları Allah'ın bu emrine karşı gelmekle Türklerden çok İslâm düşmanlığı yaptıklarını anlarlar mı?
Takdir aklı olan okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz
Sasani devleti, Ortodoks Hıristiyan mezhebini bozdu diye düşman olup Roma ile iş tutan ve Sasani 628'de yenilince, Roma destekli İslâm Çapulcuları istila için hazırlanırken, Salman-ı Farsi Muhammed'e gelir, " Farsları Arap sayarsanız (soykırım yapmazsaniz) size yardım ederiz" der.
Muhammed biraz düşünür ve;
"- Evet, Farslar Araptır ama ben daha Arap'ım" der.
Kaynak İbni İshak Siret ül Resulullah kitabı.
Bu anlama üzerine, Arap işgalciler Sasani ülkesine gelince Araplar Türklerin zayıf noktalarını Farslardan öğrenirler ve sürekli yenilgiler alarak Talkan ve Cürcan katliamlarına maaruz kalmaları Gars ihanetleri sonucudur.
Farslar, binlerce yıllık köleleri olan Arap işgalini hazım ettiyse de dinlerini hazmedemediler ve Şia'yı kurdular.
Hâlâ da aralarında bu kapışma sürüyor.
Ve ikisi bir olup Türkleri suçluyor. Haydi Türkler hem Roma hem Sasani ile ortaktı.
İki devletin ordularının bel kemiği Türklerdi.
Iki devlet de Türk ordularıyla Arapları dövüp haraca kesmiştir.
İki devlet de Türklerden her zaman çekinmiştir.
Ama Türk birliğini bozan İslam kadar başarılı bir din olmamıştır.
Farslar da Türkler olmadan 628'den beri ayağa kalkamamıştır. Türklerin kurduğu devletler idaresinde yaşamıştır. Hâlâ da öyledir.
Mekke ve Medine'nin bulunduğu Hicaz bölgesi Doğu Roma imparatorluğu idaresindeydi ve Hz. Muhammed de Roma vatandaşıydı.
Türkçülükle ve eski yeryüzü kavimleriyle ilgilenenler bunları okuyabilirler;
Türkçülükle ilgili en eski bilgiler Masonlarca üretilmektedir. İslamın VII.yy.da İranı,işgal ettiğinde Türklere çok işkenceler ve soykırımlar yapıldığından, doğan nefret, Türklerin İslamın sevmediği Yahudiliğe geçmesiyle sonuçlanmıştır. Mason localarının çoğu zaten Musevilerce kurulmuştur. Yalnız Museviliğe girenlerin Yahudilerden çok Yahudiliğe düşkün olmaları yüzünden "köleci zihniyete" sahip olduklarından, kendilerinden olmayan bizleri köleleştirme amacı gütmektedir. En azından ben öyle şüphelere sahibim.
Bu nedenle bu yazıdaki tespitleri iyice hazmetmeden öteki Türkçülük araştırmalarına pek itibar etmemenizi öneririm. Sonucunda onlar da bu bilgileri dinlerden sağlıyorlar ben de.
Türklerin ve onlar gibi eski kavimlerin dinlerinde, insanlığı göklerden göçle dünyamıza gelip yerleştiklerine, daha sonra dünyamıza gelen köleci kavimlerin dünyamızdaki eski kavimleri yok etmek, onları göklerdeki hakimiyetlerinden etmek için savaştıklarına, ve savaşı kazandıklarına, bundan sonra da bütün eski kavimlerin yok edilip, ölümlü, hastalıklı varlıklar şeklinde yaşamak üzere belli bir süre cezalandırıldıklarına, bu cezanın dolmasından sonra eski kavimlerin yeniden eski üstün hallerinde yaratılacaklarına dair mitler vardır. Bu mitlerin izlerini Tevrat, Kurandan başlayarak Kızılderili, Mu Kıtası efsanelerine uzanan bir araştırma ile tespit ettiğim yazıyı okumak isteyenler alttaki linki tıklayabilirler;
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Yazının Azerbaycan medyasındaki linki http://araznews.org/en/archives/278
14-Bilmediğim dille dua edersem ruhum dua eder, ama zihnimin buna katkısı olmaz.
15-Öyleyse ne yapmalıyım? Ruhumla da zihnimle de dua edeceğim. Ruhumla da zihnimle de ilahi söyleyeceğim.
16-Tanrı'yı yalnız ruhunla översen, yeni katılanlar senin ne söylediğini bilmediğinden, ettiğin şükran duasına nasıl “Amin!” desin?
17-Uygun biçimde şükrediyor olabilirsin, ama bu başkasını geliştirmez.
18-Dillerle hepinizden çok konuştuğum için Tanrı'ya şükrediyorum.
19-Ama inanlılar topluluğunda dillerle on bin söz söylemektense, başkalarını eğitmek için zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim."
Bu ayetlerin sonucu bir cümle ile şudur;
Yabancı dille dua eden, kendi anlamaz, ama tanrıya, ruhunu katmadığı, kitapta yazılmış olan duasını iletir, ama kendi dilinde dua eden, ruhunu da katarak duasını tanrısına yapmış, olur.
Peki, "Kuran Arapça okunsun, başka dile çevrilemesin" diyen, "Arapça konuşmayan milletlerin dualarını Tanrıya, ruhları ile hissederek yamalarını" engelleyerek, onlara düşmanlık etmiş olmuyorlar mı?
Böyle düşmanlık karşısında bildirilen dine ve o dinin tanrısına inanmayan insan günahkâr mıdır?
Hayır, nedeni, dini tebliğ eden, kendi dilini zorla dayattığı için, o milleti inanmamaya kendisi davet etmiştir de ondan günahkâr olamaz.
Yukarıdaki, Korinliler 14; 19. ayetin son . çok açık;
"...zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim." Yani kendi dili ve ruhu ile 5 söz on binlerce yabancı dildeki sözden kıymetlidir, diyor.
Azerbaycan’ın Araz News haber sitesinde 08 Nisan 2014 tarihinde bu DİL dayatan, DİL ve Millet aşağılayan bir konu işlenmiştir.
Asırlardır "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye çevrilmesinde demek bu yüzden karşı çıkmış bu şerefsizler."
Asırlardır "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye çevrilmesinde demek bu yüzden karşı çıkmış bu şerefsizler."
Yani biz zaten cennete giremeyeceğiz okumasak da olur. Bu şeytanın döllerine köle yaratıldık öyle mi? Vay sizin dininize de kitabınıza da inananın aklına sıçayım sizinde elbette, ölmüş de olsanız.
Ayetullah Müctehidi Tehrani. İddiasının kaynaklarını ben veriyorum. Bütün dinciler gibi "kulaktan dolma konuşan" cehalet timsali, "yarı tanrı sıfatlı hödük"tür. |
İran’ın I. Dünya savaşından sonra İngiltere’nin yaptığı yeni dünya düzeni gereğince İran’ın başına sözde “Fars” olduğu iddia edilen Şah Rıza’yı getiren ve Türk katliamı yaptıran ırkçı İran kültüründe büyüyen bu şeytan Ehrimanın oğlu, ırkçılıkte epey ileri gitmiş.
Çünkü peygamber Muhammet’in hadislerinde özellikle Yecüc-Mecüc konusunda Türklerin kast edildiği, “çekik gözlü, yüzleri kalkan derisi gibi kırmızı, savaşçı, çevik, asla bulaşılmaması gereken kavim” şeklindeki ifadesinden ve diğer hadis kaynaklarında da “Türk” adının Muhammet tarafından kullanılmadığını tespit ettiğimize göre Ayetullah Müctehidi Tehrani adlı kendisini “Allah’ın kelamı=Ayetullah” ilan etmiş sapığın iftirası kesinlikle hadislere dayanmamaktadır.
Ama böyle bir inanış var mıdır, varsa nerede geçmektedir ki bu şeytan Ehriman’ın dölü bunu öğrensin ve bu terbiyesizliği yapsın?
Evet, böyle bir ifadeye yakın zamanda, “google kitaplar” da rastladığım, ABD’li profesör Justin Perkins’in 1843 yılında ABD’de yayınladığı “Eight Years in Persia=İran’da Sekiz Yıl” adlı araştırma kitabında, kendisinin İran Urumiye’de Türkçe öğrenirken öğrendiğini anlattığı yazısında gördüm. Ve o konuyu dilimize çevirdim;
Eight Years in Persia- 1843 Justişn Perkins. S.223;
İranlıların en eski ve son peygamberleri Zerdüşt |
“.......Nasturi rahibimiz, baş rahip, ve vaiz Haziranın ortalarında, Tebriz'de çıkan veba salgını yüzünden evlerine gittiler. Urumiye'den yakında ayrılma ihtimali içinde Tebriz'e dönmelerinin uygun olacağını düşünmemiştim.
Bizi terk etmelerinden sonra dikkatimi Türkçe öğrenmeye vermiştim. Azerbaycan Türkçesi, yazılı bir dil değildir ve öğrenme olanakları sağlamak da sınırlıdır.
Bu dilden, Türkçe-İngilizce on bin kelimelik bir sözlüğü Alman misyonerlerin hazırladıkları küçük dil bilgisi sözlüklerinden yararlanarak düzenledim.
Bunlar, mükemmel olmasalar da görevimiz esnasında zaman zaman gerektiğinde yardımcı olmaktadırlar.
Burada konuşulan yaygın Türkçe, farsça ve Arapça ile zenginleştirilmiş, parlatılmış Osmanlı Türkçesinden farklıdır ve bölgenin şartlarına göre halkın biçimlendirdiği karakterleri içerir.
"...Türk dili,doğal haliyle otoriteye ve komuta etmeye olanak tanıyan çok güçlü bir dildir. Kendi anahtarı üzerinde yuvarlanarak, bizim Sakson dillerimizden daha görkemli olarak inip çıkan ses tonu değişikliği dönüşümlerine olanak sağlar.
"Yılan, üç doğu dilinde karakteri belirlenmiş hayvan efsanesinde olduğu gibi, tartışmacı ve ikna edici dil olan Arapça ile Hava'yı (Eve) baştan çıkartmak istemektedir.
Hava, sevecenlik, ayartma ve aşk diyalektine sahip olan Farsça Adem'i işaret etmiştir.
Melek Cebrail, Arap dili ve Farsça ile onları cennetten kovmakla görevlendirilmişti ama sonunda tehdit, yıldırımın mırıldanması olan Türkçeyi kullanmak zorunda kalmıştı.
Sertçe Türkçe konuşmaya başladığında yüreklerini korku sarmıştı ve düşüncesizce mutluluk ikametini terk ettiler."
Bu karakteristik özelliğini hala barındıran Türkçe, İstanbul ve Küçük Asya'da hakim bir dildir. Fakat uzak doğuda öne çıkan büyüklerini, Muhammedi Türkçe olarak işaret edenlerin dillerinde,alçalan, yükselen, dileyen ses tonlarıyla bükülebilen ve galibiyeti ifade eden, konuşanlarının hürmet ettiği bir dildir.
Kuzey İran'da bütün sosyal sınıflar arasında konuşulan tek dil Türkçedir ve bölgeye gelen misyonerlerin ilk dikkatlerini çeken şey budur....””
Daha sonra da “Peygamberlere vahiyleri Cebrail’in Farsi ve Arabi dillerde fısıldadığına inanılırsa da bu inanış yaygındır. Cebrail bütün peygamberlere vahiyleri Türkçe olarak fısıldamiştir.” Şeklinde konuyu bağlayan Justin Perkins’e bu tespitinden dolayı, “173” yıl sonra da olsa bir teşekkürü borç biliyorum.
Türk Alp Ereni Kaygusuz Abdal ve Onun maalesef ne Okullarımızda nede başka bir yerde hiç söylenmeyen ve söyletilmeyen şiiri Gülüstan;
Kaygusuz Abdal temsili resim. |
GÜLÜSTAN
Tanrı teala çün yarattı Ademi,
İşte ol dem Türkde dünyaya geldi.
Ademi Cennete koydu yaradan, Caytgan(şeytan) çıkdı karşısına,
Çok geçmeden aradan.
Adem ata uymadı emirlere,
Ve ceza olarak atıldı yerlere.
Hak buyurdı Cebraile var didi
Ademi cennet içinden sür didi
Geldi Cebrail Ademe söyledi
Geldi Cebrail Ademe söyledi
Hak buyurdıgın ıyan eyledi
Cebrail didi çıkgıl uçmakdan
Adem Tanrının buyrugı budur işte bu dem Niçe ki söyledi hergiz gitmedi
Cebrailün sözini işitmedi
Türk dilin Tanrı buyurdı
Cebrail Türk dilince söylegil dur git digil
Türk dilince Cebrail hey dur didi
Türk dilince Cebrail hey dur didi
Durı gel uçmağın terkin ur didi
Ve Adem Cenneti terk eyledi...
(Kaygusuzun bu şiirini günümüz Türkçesine uyarlayan Mustafa Koç, şiiri şöyle açıklamıştır. İnsanlığın ana dilinin Türkçe olduğu tezini savunan Feraizczade Mehmed Şakire göre, Tanrı emriyle Hz. Ademi cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Ademe cennetten çık dediyse de Cebrailin dilini anlamayan Adem cennetten çıkmaz.
(Kaygusuzun bu şiirini günümüz Türkçesine uyarlayan Mustafa Koç, şiiri şöyle açıklamıştır. İnsanlığın ana dilinin Türkçe olduğu tezini savunan Feraizczade Mehmed Şakire göre, Tanrı emriyle Hz. Ademi cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Ademe cennetten çık dediyse de Cebrailin dilini anlamayan Adem cennetten çıkmaz.
Tanrı, Cebraile, Ademe Türkçe hitap et der. Adem kendisiyle Türkçe konuşan Cebraili anlar ve cennetten çıkar.)
Alıntılar T.Can
(14 Mayıs 2024'de ekledim. Alaeddin Yavuz)
Bu metin kitabın internet basımından iki saat içinde çıkartıldı. Ben bulamadığımı düşünüp yurt dışında yaşayan arkadaşımdan rica ettim. Merak edip koca kitabı okumasına rağmen bu metinleri internet google kitaplar yayınında bulamadığını söylemiştir.
Buraya kadar İngilizce dilinden dilimize çeviren;
Alaeddin Yavuz
Buraya kadar İngilizce dilinden dilimize çeviren;
Alaeddin Yavuz
Hint-Aryan kavimlerinin, güçlendiklerinde kendilerinden olmayan kavimlerin "BÜTÜN KADIN VE ERKEKLERİNİ ÖLDÜRÜP, BAKİRELERİNİN IRZLARINA GEÇEREK SOY ÜRETME GELENEKLERİ İLE BASKINLARLA SOYKIRIM YAPIP ÇOCUK KAÇIRMA GELENEKLERİ"nden illallah diyen atalarımızın bunlara diz çöktürdüklerinde haklı olarak bunları suçlayıp hakaret etmelerini de bahane ederek, kendilerini de haklı göstermek için sürekli attıkları iftiraların ürününden başka bir şey değildir bu iftira.
Kendi kitaplarından örnekler vereyim;
Oysa, İranlılar M.Ö.325'de İskender'e, M.S.628'de Roma'ya, 635'te İslam ordularına teslim olduğunda sığındığı kardeş kavim Türklerdi. Türkler de zaman zaman Çin, Moğol istilalarından İranlılara sığındığından iki kavim düşman olmamış en eski kavimdir. Bu Ayetullah şeytanisinin amacı binlerce yıllık Türk-Pers kardeşliğinin köküne kibrit suyu dökmektir.
Bu desteksiz atışlar yapan sapık şeytanın imamını çürütecek öteki kaynaklardan birisi de, Mu kitapları serisini yazan araştırmacı yazar James Churchward da şu tespitleri yapmıştır ve Güneş Dil teorisini de bu tespitinden yola çıkarak Naacal tabletlerinden çeviriyle elde ettiği bilgiler ile geliştirmiştir.
En eski Hinta yaratılış efsanelerinde geçen tanrı Atman, bakar ki evrende tek başınadır başkası yok ve “Ben” der ve “Sadece BEN varım” der. Böylece “BEN” olur” şeklinde yazar.
Bakara 136, Maide 68/2 ayette ge geçtiği üzere Müslümanların kitabı Kuran-ı Kerim’in temel kitaplarından sayılan Tevrattır ve Kur'an Tevratı, ondan doğan İncil’i okuyanları da “Kitap ehli” yani “Kitap okuyanlar” sayar.
Bu da Tevrat öncesi dinlerde “okuryazarlık yasağına” işaret eder. Tevrat okuryazarlığı, “tanrıların bilip okuyabildiği alfabeyi karelere bölerek Hiyeroglif yazısını keşfeden ve bunu insanlara öğreten eski Mısır Ay Tanrısı Lah'tan sonra kaldıran ilk kitaptır.
Bu kitapta, “yanan çalıdan Musa’ya konuşan tanrısına Musa adını sorduğunda o da “Ben, adı BEN olan tanrıyım” diye tanıtır.
İran Cebraili Faravahar. İslam kaynakları, Sabi, Süryani Nasturi kaynakları da Cebrailin Faravahar olduğunda uzlaşırlar |
Arami, Fars, Arap ve Greklerin soylarını, dini ve dil kökenlerini kuzey Hindistan İndus Vadisi medeniyetine dayandırdıkları günümüz Yahudi ve Hristiyanlarının yetiştirdiği Tevrat-İncil araştırmacılarının tümünce kabul edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında bile hala göz göre göre yalan söyleyen, yalanı, hileyi zekanın esası sayan bu şeytan Ehrimanın çocuğunun da sözlerinin sadece fesatlıktan başka şey içermediği açıktır.
Haa, madem öyle de Türkler neden eski kavim olmalarına rağmen yazılı edebiyatları yerleşik medeniyetleri yok denilirse bunun cevabını dinler vermektedir.
“İnsanlığın Yıldız Savaşları” başlığıyla iki bölümde “alaeddinkeykubat.blogspot.com” blogumda yayınladığım yazımda bunun gerekçesini gene dini gerekçeleriyle yazdım.
Türkler, “insanın günahkar doğuşuna ve bu yüzden vaftiz edilmesi inancının” temeli olan, göklerde tanrı ve orduları ile savaşmış, medeniyetler kurmuş ama göklerden pay isteyince tanrı kavmini üstüne saldırtıp yok etmiş, sonunda Kuranda da geçtiği gibi “kırmızı balçık” ile başlayan “insanın aşağılanmış yaratılış efsanesi” nin, “kuru kara çamur” ile son bulmasıyla ifade edilen, “aşağılanmış yaratılış ile tanrının ordularına meydan okuyamayacak Kuran Tin Suresi 4.ve 5. ayetlerde “Biz insanı üstün yarattık, sonra aşağının aşağısına kaktık” (.Y.Nuri Öztürk meali) ifadesiyle “belli bir süreye kadar bu şekilde yaşamakla cezalandırılmış eski millettir.
Bu ceza çok uzun olduğundan, “yerleşik yaşama geçmek, okuryazarlığı yaymak suçtur.”
Bu “unutulmuş yenilgi anlaşma maddesi”, şeytanın yeryüzünde yarattığı Adem’in oğullarından Şit’in soyundan olduğunu iddia eden Yahudilerce kaldırılmıştır.
Benim çıkarımlarım bu yöndedir.
Mevcut tarih biliminde ise böyle bir kaynak veya tespit yoktur. Bu durum “insanlığın kayıp tarihlerini yazan” dinlere göredir.
Türklerin, Zencilerin, Aborijinlerin, Maya, Aztek gibi “ekvator kuşağı Kızılderililerinin dışında olan Kızlderili kavimlerinin “okuryazarlık ve yerleşik yaşam yasaklarına bağlılıkları” bu yüzdendir. Bu dinlerin hepsinde bunu görmek mümkündür.
Çünkü yer yüzünde okuryazarlığı Hindular, Farsiler, Aramiler, Mısırlılar, Grekler dahi kaldıramamıştır ve sadece “ruhban ve ruhban olan aristokrat sınıfı” için bu yasak uygulanmamıştır. Türkler gibi eski kavimlerde ise aristokrasi zaten yoktur ve yasağa herkes uymaktadır.
Bu cevap “teoloji bilimi” araştırmacılarınca bile dile getirilmemiş bir konudur ve ilk kez benim dikkatimi çekmiştir.
Bütün insanlığa, “kaynağını dinlerden alan aptallıktan, yeryüzündeki bütün savaşların, fitnelerin sebebi olan DİNİ IRKÇILIK” saçmalığından vazgeçmelerini öneriyorum.
Bu dünya hepimizi besleyecek kadar bereketlidir ve cömerttir.
Kendini farklı, güçlü gören sapkınlar bu tamahkarlıklarından vazgeçtiklerinde yeryüzü bir barış, adalet cenneti olabilir.
Elbette biraz da, “çok eşliliğe inanan, 12’den aşağı çocuk yapmayan Arami, Yahudi, Yezidilerden başlayarak” nüfus planlaması yapmak gerekir.
Çünkü sokaklarda dilenenler ülkemizde bunların “ülkemizi ve yeryüzünü soylarıyla doldurmak için şeyhleri, pirlerince yürütülen işgal süreci planlarını gerçekleştirmek için yapıldığını” dinlerinden öğrendik ve önceki yazılarımda da yayınladım.
Türk diline ve Müslümanlığına aşağılayarak hakaret eden Arap ve Fars ırkçılarına İncil Korintliler 14:6. ayeti son noktayı koysun;
14-6 Şimdi kardeşlerim, yanınıza gelip dillerle konuşsam, ama size bir vahiy, bir bilgi, bir peygamberlik sözü ya da bir öğreti getirmesem, size ne yararım olur?
7-Kaval ya da lir gibi ses veren cansız nesneler bile değişik sesler çıkarmasa, kaval mı, lir mi çalındığını kim anlar?
8-Borazan belirgin bir ses çıkarmasa, kim savaşa hazırlanır?
9-Bunun gibi, siz de anlaşılır bir dil konuşmazsanız, söyledikleriniz nasıl anlaşılır? Havaya konuşmuş olursunuz!"
Kendini Müslüman, Türkleri mevali= Köle sayan bu Fars-Arap zihniyeti, Dinini tüm insanlığa yaymak için peygamberler gönderdiğine inandıkları tanrıları Allah'ın bu emrine karşı gelmekle Türklerden çok İslâm düşmanlığı yaptıklarını anlarlar mı?
Takdir aklı olan okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz
Sasani devleti, Ortodoks Hıristiyan mezhebini bozdu diye düşman olup Roma ile iş tutan ve Sasani 628'de yenilince, Roma destekli İslâm Çapulcuları istila için hazırlanırken, Salman-ı Farsi Muhammed'e gelir, " Farsları Arap sayarsanız (soykırım yapmazsaniz) size yardım ederiz" der.
Muhammed biraz düşünür ve;
"- Evet, Farslar Araptır ama ben daha Arap'ım" der.
Kaynak İbni İshak Siret ül Resulullah kitabı.
Bu anlama üzerine, Arap işgalciler Sasani ülkesine gelince Araplar Türklerin zayıf noktalarını Farslardan öğrenirler ve sürekli yenilgiler alarak Talkan ve Cürcan katliamlarına maaruz kalmaları Gars ihanetleri sonucudur.
Farslar, binlerce yıllık köleleri olan Arap işgalini hazım ettiyse de dinlerini hazmedemediler ve Şia'yı kurdular.
Hâlâ da aralarında bu kapışma sürüyor.
Ve ikisi bir olup Türkleri suçluyor. Haydi Türkler hem Roma hem Sasani ile ortaktı.
İki devletin ordularının bel kemiği Türklerdi.
Iki devlet de Türk ordularıyla Arapları dövüp haraca kesmiştir.
İki devlet de Türklerden her zaman çekinmiştir.
Ama Türk birliğini bozan İslam kadar başarılı bir din olmamıştır.
Farslar da Türkler olmadan 628'den beri ayağa kalkamamıştır. Türklerin kurduğu devletler idaresinde yaşamıştır. Hâlâ da öyledir.
Mekke ve Medine'nin bulunduğu Hicaz bölgesi Doğu Roma imparatorluğu idaresindeydi ve Hz. Muhammed de Roma vatandaşıydı.
Türkçülükle ve eski yeryüzü kavimleriyle ilgilenenler bunları okuyabilirler;
Türkçülükle ilgili en eski bilgiler Masonlarca üretilmektedir. İslamın VII.yy.da İranı,işgal ettiğinde Türklere çok işkenceler ve soykırımlar yapıldığından, doğan nefret, Türklerin İslamın sevmediği Yahudiliğe geçmesiyle sonuçlanmıştır. Mason localarının çoğu zaten Musevilerce kurulmuştur. Yalnız Museviliğe girenlerin Yahudilerden çok Yahudiliğe düşkün olmaları yüzünden "köleci zihniyete" sahip olduklarından, kendilerinden olmayan bizleri köleleştirme amacı gütmektedir. En azından ben öyle şüphelere sahibim.
Bu nedenle bu yazıdaki tespitleri iyice hazmetmeden öteki Türkçülük araştırmalarına pek itibar etmemenizi öneririm. Sonucunda onlar da bu bilgileri dinlerden sağlıyorlar ben de.
Türklerin ve onlar gibi eski kavimlerin dinlerinde, insanlığı göklerden göçle dünyamıza gelip yerleştiklerine, daha sonra dünyamıza gelen köleci kavimlerin dünyamızdaki eski kavimleri yok etmek, onları göklerdeki hakimiyetlerinden etmek için savaştıklarına, ve savaşı kazandıklarına, bundan sonra da bütün eski kavimlerin yok edilip, ölümlü, hastalıklı varlıklar şeklinde yaşamak üzere belli bir süre cezalandırıldıklarına, bu cezanın dolmasından sonra eski kavimlerin yeniden eski üstün hallerinde yaratılacaklarına dair mitler vardır. Bu mitlerin izlerini Tevrat, Kurandan başlayarak Kızılderili, Mu Kıtası efsanelerine uzanan bir araştırma ile tespit ettiğim yazıyı okumak isteyenler alttaki linki tıklayabilirler;
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Yazının Azerbaycan medyasındaki linki http://araznews.org/en/archives/278
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder