27 Mayıs 2024 Pazartesi

#KEDİ VE KÖPEK DÜŞMANLIĞI VATİKAN MERKEZLİDİR

 AKP'NİN KEDİ VE KÖPEK DÜŞMANLIĞI VATİKAN MERKEZLİDİR.

KEDİ KÖPEK DÜŞMANLIĞI MİTOLOJİSİ


Köpek, Sümer'de ve Karahan Türk destanında başı, kuyruğu, kanatları tüylü, vücudu tüysüzdür. Ilk yaratılan erkeğin koruyucusudur.

Kedi, Mısır tanrıları Güneş sistemi,12 burç, 126 gök cisminde,fetihlerde kullandıkları Cinlerin tanrılara zarar vermesini önlemek için yaratıldı.




Zamanla, tanrıların vefasızlığına kızan insanlar kedi ve köpeklerden kendilerine yardım edenlere ibadet etti. Cin'lerden Armazd'a ibadet eden Zerdüştler bu hayvanları LANETLİ ilan etti.
 
Avesta köpek düşmanıdır. Barnaba İncili köpeği aşağılar, Yahudi olmayanı ondan da aşağı sayar.

Cinler kendilerine düşman olan bu hayvanları sevmezler.
Cinlere ibadet edenler de hâliyle onlara düşmandır.

Geçmişi boklu uydurma dinler yüzünden,
 lütfen KÖPEK ve KEDİ katliamı yapmayın.
Dinler eskidikçe sapıklık artar.

Bu yüzden bu hayvanlara kinliler.

Hz Muhammet zamanı kabilesi olan Ezd'in Siyah Köpeklere kutsiyet vermeleri.
Bir çok sahabe ve Muhammed sonrası İslâm ileri gelenlerinin adlarında KELB= KÖPEK, KELBİ= ĶÖPEKTEN GELEN, KÖPEKLE İLİŞKİLİ anlamına gelen adları vardır.


KELBÎ, Muhammed b. Sâib
محمد بن السائب الكلبي
Ebü’n-Nadr Muhammed b. Sâib b. Bişr el-Kelbî el-Kûfî (ö. 146/763)




Tefsir ve nesep âlimi olan bu kişinin Hz Muhammet'ten 50 yıl sonra bile bu adı taşıması Köpek sevgisinin terk edilmediğini kanıtlıyor.
Başkaları da var;






Kediler için de öyle 


Ebu Hüreyre 
En çok hadis bildiren kişi. 
Bu onun lakabıdır. Aynı Ebubekir= Deve yavrusunun babası demek olan lakap gibi.



Adının anlamı;
Ebu=Babası 
Hüreyre= Kediler
Ebu Hüreyre= Kedilerin babası. 
Bu ad bile, İslâm öncesi Arapların KARA KEDİ KARA KÖPEKLERE ibadet ettiklerinin kanıtıdır.



Evliya Çelebi, 1658'de Mardin anılarında Yezidilerin siyah köpeğe kutsiyet verdiklerini yazar.

Hz Muhammet'in kabilesi de Mecusi Ezd  kabilesidir.
Hüküm Ezd'dedir, diye kendisinden sonra kabilesini idareci ilan etmiştir.
Hadislerde de peygamber'in Köpek katliamı yaptırdığı geçmektedir.

Alttaki resim yazıda şimdiki Almanya'da siyah kedi ve köpeklere ibadet olduğunu öğrenip, terk ettiklerini göstermeleri için fetva yayınlatan Papa IX. Gregory, 1227'de papa olmuştur. 1248 yılına kadar 178.papa olarak görev yapmıştır.

Hz Muhammet'ten 546 yıl sonra yaşamıştır.
Bu durumda Vatikan tarihinde 9.Gregory'den çok önce kedi ve köpek katliamı yapılmış olması gerekir.



İslâm ile bunlar yasaklanınca, bu sapıklar, Müslüman olduklarını göstermek için kedi ve köpek öldürmeye başladılar.

Roma imparatoru Herakles desteğiyle, Suriye Büşra şehrindeki Arabistan kiliselerinden sorumlu Büşra şehri episkoposu rahip Bahira, onun ölümünden sonra Nastura'nın ve peygamberin dedesi Abdulmutallip'in kardeşi Nevfel'in oğlu Mekke Nasturi Hıristiyan kilisesi baş keşişi olan Varaka bin Nevfel ile bu kilisenin azadlı rahibesi ve Varaka ve Muhammet'in amca kızı olan Hz. Hatice'nin yardımlarıyla peygamber olan Muhammet'in Siyah Köpeklere kutsiyet veren Ezdi geleneğini yıkması doğaldır.

Roma'nın vergi tarhı bile koymadığı sefil Hicaz çöl Araplarını Üç Kıtada Egemen Millet yapmak için ödenecek basit bir fedakarlıktı bu.


Şimdi Hz Muhammet sonrası Ezdi Yahudi geleneklerine göre ibadet eden Almanya'daki (O zamanlar Prusya) kedi ve köpeklere ibadet eden Almanları vaz geçirmek için Papalık Fetvasını konu alan Google ceviris bir Kilise rahibinin makalesini okuyalım;


Aşağıda kedilere ibadet edilmesi yüzünden Papalığın verdiği Kedi Katliamı fetvasını ve Ukrayna'da da bizimle eş zamanlı kedilerin uyutulmasına ait haberi okuyacaksınız.

AKP, kripto Ortodoks Hıristiyan ve Yahudi bir partidir, okuyunuz.


13. YÜZYILDA PAPA 9.GREGORY KARA KEDİ KATLİAMI YAPTIRDI.


IX. Gegory'inin Köpek katliamı resmi.

Papa Gregory IX'un Rama'da Vox adında bir papalık duyurusu yayınlamasıyla kötüleşti . Hikayeye göre bu rahip, kedileri Şeytan'ın aracı olarak ilan etti ve özellikle Luciferian olan kara kedilere özel ilgi göstererek Orta Çağ Avrupa'sını büyük bir kedi tasfiyesine soktu.


2. Dünya Savaşı sırasında Almanya, Fransa, İngiltere'de kedi ve köpek katliamları yapıldı.


Akp'nin elinde Kur'an, fiilinde Hıristiyan Vatikan geleneklerinin çirkin uygulamaları var.

Ukrayna ile eş zamanlı uyutma yöntemini AKP'nin uygulamak  istemesi aklın yolu mu din kardeşliği mi? 




1970'lerden beri HELÂL ET dediler, Sırbistan, Fransa ve Güney Amerika ülkelerinden yapılan hayvan ithalatları ile 'nu tartışma da ülkemizde hayvancılık da bitti.





Şimdi de yıllardır cemaatlere ve tarikatlara yaptırdıkları, Zerdüştlük, Mitracılık dinlerine uzanan, Hıristiyan dünyasında kalmış ilkel kedi ve köpek düşmanlığını gündeme soktular.


Akp, elinde Kuran, fiiliyatinda İncil geleneklerini uygulayan bir işgal hükümetidir.







Papa 9. Gregory'nin Kara Kedi Katliamı fetvasını işleyen Google çevirisi bir yazıdan alıntı ekliyorum;



Papa Gregory IX, Kara Ölüme Neden Olan Kara Kedilerin Orta Çağ'da Tasfiye Edilmesini Emretti mi?




Alex Johnson

İçerik yazarı

Hikayeler

25 Şubat 2020

İnsanlar, özellikle çevredeki Klasik ve Rönesans dönemleriyle karşılaştırıldığında, Avrupa'nın kültürel ve teknolojik açıdan en düşük noktası olduğu için Orta Çağ'ı bir kenara atmayı seviyorlar. Pek çok insan için, Orta Çağ hakkında bilmeniz gereken her şeyi Braveheart veya Monty Python'da bulabilirsiniz; batıl inançların ülkeyi yönettiği, her gün kafaların karıştığı ve insanların saçmalıklarla kaplandığı basit, aptal bir dönemdi zaman. Aynı zamanda pek çok kişinin inandığı gibi, Papa Gregory IX'un kedilerden nefret ettiği bir dönemdi .



Hayatta kalmak için harika bir zaman olduğunu söylemiyorum ama insanların sandığından daha karmaşık bir zamandı. Mesela Oxford Üniversitesi'ni hiç duydunuz mu? İngiltere'de 1096 yılında kurulmuş küçük bir okul. Kabul ediyorum, o zamanlar oraya girmek daha kolaydı ama bu Orta Çağ döneminde de geçerli. O noktada kolektif insan bilgisinin meşhur özeti şu ankinden kesinlikle daha kısa ve erişilmesi daha zordu, ancak o zamanlar insanlar hâlâ beyinlerini kullanıyordu.

Orta çağ insanlarının yapmayı alışkanlık haline getirdiği ters şeyler hakkında pek çok zayıf bilgi var. Bunun bir örneği, Katolik korkusunun, Papa Gregory de dahil olmak üzere insanları kedileri yok etmeye ittiği, bunun da vebayla enfekte kemirgenler arasında nüfus patlamasına neden olduğu ve dolayısıyla Kara Ölüm'e yol açtığı fikridir. Bazı nedenlerden dolayı atalarımızın aptal olduğu fikrini oldukça çekici buluyoruz. Eğer onlar aptalsa, bu bizim nispeten akıllı olduğumuz anlamına gelir. Tek sorun bu hikayenin muhtemelen doğru olmamasıdır.


Papa Gregory IX'un Büyük Kedi Tasfiyesinin Popüler Hikayesi

Popüler tarih makalelerinde bulmanız muhtemel olan hikaye şuna benzer:


Kediler Avrupa'ya Romalılar tarafından Mısır'dan getirildi ve uzun süre iyi bir üne sahip oldular; bunun nedeni muhtemelen tarım toplumları için büyük bir nimet olmalarıydı. Haşereler hasat konusunda çok şey yaptı, ancak kediler doğanın mükemmel çözümüydü: Kelimenin tam anlamıyla et olmayan hiçbir şeyi yiyemezler, bu da mahsuller için hiçbir risk oluşturmadıkları anlamına gelir. Bu arada, o ete düzenli olarak ihtiyaçları var ve onu nasıl elde edeceklerini biliyorlar, bu yüzden haşarat öldürme ve yeme konusunda harikalar. Benim tahminime göre bunun Mısır gibi Nil çevresindeki verimli topraklarda tarım yaparak istiridye yapan antik kedi tapınmasıyla bir ilgisi var.1


Ancak kedi-insan ilişkileri, 1230'ların başında (MS) Papa Gregory IX'un Rama'da Vox adında bir papalık duyurusu yayınlamasıyla kötüleşti . Hikayeye göre bu boğa, kedileri Şeytan'ın aracı olarak ilan etti ve özellikle Luciferian olan kara kedilere özel ilgi göstererek Orta Çağ Avrupa'sını büyük bir kedi tasfiyesine soktu.


Böylece kediler, pagan ibadetinin hedefi olmaktan, şeytanla algılanan bu benzerlikler nedeniyle Katoliklerin küçümsemesine dönüştü. Bu, modern okuyucu için geçerli gibi görünüyor. Ortaçağ insanları gerçekten batıl inançlıydı (ama modern insanlar da öyle) ve kediler harikadır ama kabul edelim, onlar pisliktir. 


Tanrı'nın doğal dünyayı ve canlılarını insanlığın yararı için buraya koyduğu yönündeki Hıristiyan düşüncesine karşı çıkıyorlar. İnsanlar her türden hayvana istediğimizi yaptırabilir; öküzlere saban sürmeyi, köpeklere av getirmeyi, fillere resim yapmayı ve kuzgunlara kin tutmayı öğretebiliriz.2 Ama bir kediye hiçbir şey yaptıramazsınız. Ve bunun nedeni, bedeninin Sabah Yıldızı'nın ruhuyla donatılmış olmasıdır.


Buradan itibaren Kara Ölüm ile bağlantıya ulaşmak için sadece birkaç mantıklı adım var: Papa Greg IX'un boğasından esinlenerek, Avrupa'daki herkes tüm kedileri öldürdü. Daha sonra, fareler Vebayı taşımaya başladığında, hastalığı kontrol altında tutacak fareler kalmamıştı.3..."




İnsanlık tarihi boyunca köpekler insanların mallarının, canlarının sadık koruyucuları olmuştur.

Hz Muhammet sonunda isin aslını çözmüş.
Şeytan olarak ibadet edilen Kara Köpekleri hedef almış.


Kediler,  veba üreten fare neslininin ve çeşitli haşaratın aşırı üremelerinin önünü kesmiş, insanlığın bu güne gelmesinde büyük hizmetler vermişlerdir.
Yeryüzünde canlı veya cansız hiç bir varlık gereksiz değildir.

Gerek olumsuz deneyimler, gerek ilkel dini yasaklara bağlı olarak bazı hayvanların tümüyle yok edilmesi tabiatın dengesini bozacaktır.

Bütün canlılar yaşamayı hak eder.
Şehir yaşamında yer alan sahipsiz hayvanların insanlara zarar vermelerini önlemek icin, kısırlaştırma, barınaklarda koruma, buradan ihtiyaç sahiplerine dağıtma gibi uygulamalar vardır.

Bu konuda halkın görüşleri de alınabilir. Ancak tümüyle yok etme akıl vicdan işi değildir.

Sokaklarda gezerek korku yaratmalarını önlemek için belli noktalara, karınlarını doyuracak, halktan artan yemeklerin toplanmasıyla veya belediye destekli yiyeceklerin verildiği barınaklar yapılabilir.

Hayvan eğitimcileri teşvik edilerek bu hayvanlara çocukları eğlendirecek gösteriler yaptırılabilir, yangın, deprem, sel, savaş gibi felaketlerde, toplumsal barışı tehdit edenlere karşı müdahele şekilleri öğretilere halka  yardım etmeleri öğretilebilir.

Yok edip kurtulmak en kolayı, yaşatmak ise kendi haline bırakmak olabilir. 

Ama insanlık ailesi olarak ilk insandan bu güne gelmiş sadık dostlarını yaşatmak için çaba göstermemiz bize yakışan davranıştır.

Beyaz sarıklı, cübbeli, şalvarlı Yezidi Hıristiyan Yahudi Mele imamlarıyla Rize'de gösteri yapan AKP, Hz Muhammet'in yaptığını, Hıristiyan ve Vatikan'a SADIK TEBAA olduğunu göstermek mı istemektedir?

Mısırlı bilim kadını Hypatia'yı kedi ve köpek ibadetçisi diye recm ederek öldüren rahip Cryl'in başlattığı insan ve hayvan soykırımı, Muhammet, papa 9. Gregory ve bilmediğimiz sayısız dinci yobaz, ruhbanlar tarafından yapılmıştır. Gunumuzde de bir çok ülkede sürmektedir.

Ama köpeklere ibadet edenler, İslâm cağında da adlarını Kelb, Hüreyre olarak taşımaya devam edenleri, Büyük İslâm Alimi diye övdüğünüzü gördüğümüzde insanların inançlarını değiştirmedikleri görülmektedir.

Bunca katliamlarla inançlarını değiştirmeyen insanları siz mi değiştireceksiniz?

Bunlara Büyük İslâm Alimi diyen sizler de öylesiniz. 

Takdir aklı vicdanı olanındır.

Alaeddin Yavuz 
Yazının linki: https://museumhack.com/black-cats-black-death/

26 Mayıs 2024 Pazar

#TÜRK DİLİ CENNET DİLİDİR

 #TÜRK DİLİ CEHENNEMİN DEĞİL TANRININ DİLİDİR.


2007 yılında ölen İran’ın önemli din ulemalarından kabul edilen Ayetullah Müctehidi, Youtube’ta da yer alan bir konuşmasında Türk dilinin “cehennemin dili”, Fars ve Arap dilinin ise “cennetin dili” olduğunu söylemiş.

Sözünü de peygamber Muhammet’in bir hadisine dayandırmış. Bu hadisin sözde iddiasının kaynağı olduğunu söylemiş.

Oysa, Kuran'ın defalarca Tevrat ve İncil'in doğrulayıcısı olduğunu, bu kitaplarla birlikte Kuran'ı da okuyun diyen Maide 69, Bakara 106-136( Bu ayetler değişti artık). ayetlerinin ışığında, İncil Korintliler 14. Bölümde İsa yabancı diller konusunu derince işlemiştir, bazılarını okuyalım;

Korintliler 14. Bölüm

14
Diller ve Peygamberlik


Ayet 1-Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. 
2-Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı'yla konuşur. Kimse onu anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. 

3-Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir. 

4-Bilmediği dilde konuşan kendi kendini geliştirir; ama peygamberlikte bulunan, inanlılar topluluğunu geliştirir.

13-Bunun için, bilmediği dili konuşan, kendi söylediklerini çevirebilmek için dua etsin. 

14-Bilmediğim dille dua edersem ruhum dua eder, ama zihnimin buna katkısı olmaz. 

15-Öyleyse ne yapmalıyım? Ruhumla da zihnimle de dua edeceğim. Ruhumla da zihnimle de ilahi söyleyeceğim. 

16-Tanrı'yı yalnız ruhunla översen, yeni katılanlar senin ne söylediğini bilmediğinden, ettiğin şükran duasına nasıl “Amin!” desin? 

17-Uygun biçimde şükrediyor olabilirsin, ama bu başkasını geliştirmez. 

18-Dillerle hepinizden çok konuştuğum için Tanrı'ya şükrediyorum. 

19-Ama inanlılar topluluğunda dillerle on bin söz söylemektense, başkalarını eğitmek için zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim."

Bu ayetlerin sonucu bir cümle ile şudur;
Yabancı dille dua eden, kendi anlamaz, ama tanrıya, ruhunu katmadığı, kitapta yazılmış olan duasını iletir, ama kendi dilinde dua eden, ruhunu da katarak duasını tanrısına yapmış, olur.

Peki, "Kuran Arapça okunsun, başka dile çevrilemesin" diyen, "Arapça konuşmayan milletlerin dualarını Tanrıya, ruhları ile hissederek yamalarını" engelleyerek, onlara düşmanlık etmiş olmuyorlar mı?

Böyle düşmanlık karşısında bildirilen dine ve o dinin tanrısına inanmayan insan günahkâr mıdır?

Hayır, nedeni, dini tebliğ eden, kendi dilini zorla dayattığı için, o milleti inanmamaya kendisi davet etmiştir de ondan günahkâr olamaz.
Yukarıdaki, Korinliler 14; 19. ayetin son . çok açık;
"...zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim." Yani kendi dili ve ruhu ile 5 söz on binlerce yabancı dildeki sözden kıymetlidir, diyor. 

Azerbaycan’ın Araz News haber sitesinde 08 Nisan 2014 tarihinde bu DİL dayatan, DİL ve Millet aşağılayan bir konu işlenmiştir.

Asırlardır "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye çevrilmesinde demek bu yüzden karşı çıkmış bu şerefsizler." 

Yani biz zaten cennete giremeyeceğiz okumasak da olur. Bu şeytanın döllerine köle yaratıldık öyle mi? Vay sizin dininize de kitabınıza da inananın aklına sıçayım sizinde elbette, ölmüş de olsanız.

Ayetullah Müctehidi Tehrani.
İddiasının kaynaklarını ben veriyorum.
Bütün dinciler gibi "kulaktan dolma konuşan"
cehalet timsali, "yarı tanrı sıfatlı hödük"tür.
İran’ın I. Dünya savaşından sonra İngiltere’nin yaptığı yeni dünya düzeni gereğince İran’ın başına sözde “Fars” olduğu iddia edilen Şah Rıza’yı getiren ve Türk katliamı yaptıran ırkçı İran kültüründe büyüyen bu şeytan Ehrimanın oğlu, ırkçılıkte epey ileri gitmiş.

Çünkü peygamber Muhammet’in hadislerinde özellikle Yecüc-Mecüc konusunda Türklerin kast edildiği, “çekik gözlü, yüzleri kalkan derisi gibi kırmızı, savaşçı, çevik, asla bulaşılmaması gereken kavim” şeklindeki ifadesinden ve diğer hadis kaynaklarında da “Türk” adının Muhammet tarafından kullanılmadığını tespit ettiğimize göre Ayetullah Müctehidi Tehrani adlı kendisini “Allah’ın kelamı=Ayetullah” ilan etmiş sapığın iftirası kesinlikle hadislere dayanmamaktadır.

Ama böyle bir inanış var mıdır, varsa nerede geçmektedir ki bu şeytan Ehriman’ın dölü bunu öğrensin ve bu terbiyesizliği yapsın?

Evet, böyle bir ifadeye yakın zamanda, “google kitaplar” da rastladığım, ABD’li profesör Justin Perkins’in 1843 yılında ABD’de yayınladığı “Eight Years in Persia=İran’da Sekiz Yıl” adlı araştırma kitabında, kendisinin İran Urumiye’de Türkçe öğrenirken öğrendiğini anlattığı yazısında gördüm. Ve o konuyu dilimize çevirdim;

Eight Years in Persia- 1843 Justişn Perkins. S.223;
İranlıların en eski ve son peygamberleri
Zerdüşt
“.......Nasturi rahibimiz, baş rahip, ve vaiz Haziranın ortalarında, Tebriz'de çıkan veba salgını yüzünden evlerine gittiler. Urumiye'den yakında ayrılma ihtimali içinde Tebriz'e dönmelerinin uygun olacağını düşünmemiştim. 
Bizi terk etmelerinden sonra dikkatimi Türkçe öğrenmeye vermiştim. Azerbaycan Türkçesi, yazılı bir dil değildir ve öğrenme olanakları sağlamak da sınırlıdır.

Bu dilden, Türkçe-İngilizce on bin kelimelik bir sözlüğü Alman misyonerlerin hazırladıkları küçük dil bilgisi sözlüklerinden yararlanarak düzenledim. 

Bunlar, mükemmel olmasalar da görevimiz esnasında zaman zaman gerektiğinde yardımcı olmaktadırlar.

Burada konuşulan yaygın Türkçe, farsça ve Arapça ile zenginleştirilmiş, parlatılmış Osmanlı Türkçesinden farklıdır ve bölgenin şartlarına göre halkın biçimlendirdiği karakterleri içerir.

"...Türk dili,doğal haliyle otoriteye ve komuta etmeye olanak tanıyan çok güçlü bir dildir. Kendi anahtarı üzerinde yuvarlanarak, bizim Sakson dillerimizden daha görkemli olarak inip çıkan ses tonu değişikliği dönüşümlerine olanak sağlar. 

"Yılan, üç doğu dilinde karakteri belirlenmiş hayvan efsanesinde olduğu gibi, tartışmacı ve ikna edici dil olan Arapça ile Hava'yı (Eve) baştan çıkartmak istemektedir.

Hava, sevecenlik, ayartma ve aşk diyalektine sahip olan Farsça Adem'i işaret etmiştir.

Melek Cebrail, Arap dili ve Farsça ile onları cennetten kovmakla görevlendirilmişti ama sonunda tehdit, yıldırımın mırıldanması olan Türkçeyi kullanmak zorunda kalmıştı. 

Sertçe Türkçe konuşmaya başladığında yüreklerini korku sarmıştı ve düşüncesizce mutluluk ikametini terk ettiler."

Bu karakteristik özelliğini hala barındıran Türkçe, İstanbul ve Küçük Asya'da hakim bir dildir. Fakat uzak doğuda öne çıkan büyüklerini, Muhammedi Türkçe olarak işaret edenlerin dillerinde,alçalan, yükselen, dileyen ses tonlarıyla bükülebilen ve galibiyeti ifade eden, konuşanlarının hürmet ettiği bir dildir.

Kuzey İran'da bütün sosyal sınıflar arasında konuşulan tek dil Türkçedir ve bölgeye gelen misyonerlerin ilk dikkatlerini çeken şey budur....””

Resimdeki kitap sayfası bize, Türk dilinin daha Adem Hava yaratılmadan göklerde/cennette konuşulduğunu kendi dini kaynaklarına dayanarak bildirmektedir.
İşte bu bilgi gereğince peygamberin hadislerinde de Tevrat, İncil, Kuran Kehf Suresi ayetlerinde de Türk milleti "Mecüc soyu göksel kavim" olarak tanımlanmıştır. 325'de Hristiyan olan Romalılarca düzenlenen Tevrat, İncil metinlerinde de bu konu işlenmiştir. 611'de başlayan Kuran'ın yazılmasına da aynı şekilde eklenmiştir. Ben bunu, Türklerle asırlar boyu iyi geçinen Roma'nın, 451'de Atilla ile Roma'yı fethine ve ardından Roma'nın Atilla'nın müttefiki olan, Ukraynalı Astrogot ve Vizigot işgallerinin kini olarak kasıtlı konulmuş olarak görüyorum. Bu ayetler gereğince, İslam Araplarının Türk katliamları açıklanabilmektedir.






Daha sonra da “Peygamberlere vahiyleri Cebrail’in Farsi ve Arabi dillerde fısıldadığına inanılırsa da bu inanış yaygındır. Cebrail bütün peygamberlere vahiyleri Türkçe olarak fısıldamiştir.” Şeklinde konuyu bağlayan Justin Perkins’e bu tespitinden dolayı, “173” yıl sonra da olsa bir teşekkürü borç biliyorum.

Justin Perkins'i doğrulayan, Justin Perkins'den yüzyıllar önce yaşamış bir başka kaynak, bir Türk ve Müslüman şair ise yeterince doyurucu bilgiler vermektedir;

Türk Alp Ereni Kaygusuz Abdal ve Onun maalesef ne Okullarımızda nede başka bir yerde hiç söylenmeyen ve söyletilmeyen şiiri Gülüstan;
Kaygusuz Abdal temsili resim.


GÜLÜSTAN 

Tanrı teala çün yarattı Ademi, 
İşte ol dem Türkde dünyaya geldi. 
Ademi Cennete koydu yaradan, Caytgan(şeytan) çıkdı karşısına, 
Çok geçmeden aradan. 
Adem ata uymadı emirlere, 
Ve ceza olarak atıldı yerlere. 
Hak buyurdı Cebraile var didi 
Ademi cennet içinden sür didi


Geldi Cebrail Ademe söyledi 
Hak buyurdıgın ıyan eyledi 
Cebrail didi çıkgıl uçmakdan 
Adem Tanrının buyrugı budur işte bu dem Niçe ki söyledi hergiz gitmedi 
Cebrailün sözini işitmedi 
Türk dilin Tanrı buyurdı 
Cebrail Türk dilince söylegil dur git digil


Türk dilince Cebrail hey dur didi 
Durı gel uçmağın terkin ur didi 
Ve Adem Cenneti terk eyledi...


(Kaygusuzun bu şiirini günümüz Türkçesine uyarlayan Mustafa Koç, şiiri şöyle açıklamıştır. İnsanlığın ana dilinin Türkçe olduğu tezini savunan Feraizczade Mehmed Şakire göre, Tanrı emriyle Hz. Ademi cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Ademe cennetten çık dediyse de Cebrailin dilini anlamayan Adem cennetten çıkmaz. 

Tanrı, Cebraile, Ademe Türkçe hitap et der. Adem kendisiyle Türkçe konuşan Cebraili anlar ve cennetten çıkar.)

Alıntılar T.Can 
(14 Mayıs 2024'de ekledim. Alaeddin Yavuz)

Bu metin kitabın internet basımından iki saat içinde çıkartıldı. Ben bulamadığımı düşünüp yurt dışında yaşayan arkadaşımdan rica ettim. Merak edip koca kitabı okumasına rağmen bu metinleri internet google kitaplar yayınında bulamadığını söylemiştir.

Buraya kadar İngilizce dilinden dilimize çeviren;
Alaeddin Yavuz

Hint-Aryan kavimlerinin, güçlendiklerinde kendilerinden olmayan kavimlerin "BÜTÜN KADIN VE ERKEKLERİNİ ÖLDÜRÜP, BAKİRELERİNİN IRZLARINA GEÇEREK SOY ÜRETME GELENEKLERİ İLE BASKINLARLA SOYKIRIM YAPIP ÇOCUK KAÇIRMA GELENEKLERİ"nden illallah diyen atalarımızın bunlara diz çöktürdüklerinde haklı olarak bunları suçlayıp hakaret etmelerini de bahane ederek, kendilerini de haklı göstermek için sürekli attıkları iftiraların ürününden başka bir şey değildir bu iftira.

Kendi kitaplarından örnekler vereyim;





Oysa, İranlılar M.Ö.325'de İskender'e, M.S.628'de Roma'ya, 635'te İslam ordularına teslim olduğunda sığındığı kardeş kavim Türklerdi. Türkler de zaman zaman Çin, Moğol istilalarından İranlılara sığındığından iki kavim düşman olmamış en eski kavimdir. Bu Ayetullah şeytanisinin amacı binlerce yıllık Türk-Pers kardeşliğinin köküne kibrit suyu dökmektir.

Bu desteksiz atışlar yapan sapık şeytanın imamını çürütecek öteki kaynaklardan birisi de, Mu kitapları serisini yazan araştırmacı yazar James Churchward da şu tespitleri yapmıştır ve Güneş Dil teorisini de bu tespitinden yola çıkarak Naacal tabletlerinden çeviriyle elde ettiği bilgiler ile geliştirmiştir.

En eski Hinta yaratılış efsanelerinde geçen tanrı Atman, bakar ki evrende tek başınadır başkası yok ve Ben” der ve “Sadece BEN varım” der. Böylece “BEN” olur” şeklinde yazar.

Bakara 136, Maide 68/2  ayette ge geçtiği üzere Müslümanların kitabı Kuran-ı Kerim’in temel kitaplarından sayılan Tevrattır ve Kur'an Tevratı, ondan doğan İncil’i okuyanları da “Kitap ehli” yani “Kitap okuyanlar” sayar. 

Bu da Tevrat öncesi dinlerde “okuryazarlık yasağına” işaret eder. Tevrat okuryazarlığı, “tanrıların bilip okuyabildiği alfabeyi karelere bölerek Hiyeroglif yazısını keşfeden ve bunu insanlara öğreten eski Mısır Ay Tanrısı Lah'tan sonra kaldıran ilk kitaptır.

Bu kitapta, “yanan çalıdan Musa’ya konuşan tanrısına Musa adını sorduğunda o da “Ben, adı BEN olan tanrıyım” diye tanıtır.

İran Cebraili Faravahar. İslam kaynakları, Sabi,
Süryani Nasturi kaynakları da Cebrailin
Faravahar olduğunda uzlaşırlar
Arami, Fars, Arap ve Greklerin soylarını, dini ve dil kökenlerini kuzey Hindistan İndus Vadisi medeniyetine dayandırdıkları günümüz Yahudi ve Hristiyanlarının yetiştirdiği Tevrat-İncil araştırmacılarının tümünce kabul edilmektedir.

Bu bilgiler ışığında bile hala göz göre göre yalan söyleyen, yalanı, hileyi zekanın esası sayan bu şeytan Ehrimanın çocuğunun da sözlerinin sadece fesatlıktan başka şey içermediği açıktır.

Haa, madem öyle de Türkler neden eski kavim olmalarına rağmen yazılı edebiyatları yerleşik medeniyetleri yok denilirse bunun cevabını dinler vermektedir.

“İnsanlığın Yıldız Savaşları” başlığıyla iki bölümde “alaeddinkeykubat.blogspot.com” blogumda yayınladığım yazımda bunun gerekçesini gene dini gerekçeleriyle yazdım.

Türkler, “insanın günahkar doğuşuna ve bu yüzden vaftiz edilmesi inancının” temeli olan, göklerde tanrı ve orduları ile savaşmış, medeniyetler kurmuş ama göklerden pay isteyince tanrı kavmini üstüne saldırtıp yok etmiş, sonunda Kuranda da geçtiği gibi “kırmızı balçık” ile başlayan “insanın aşağılanmış yaratılış efsanesi” nin, “kuru kara çamur” ile son bulmasıyla ifade edilen, “aşağılanmış yaratılış ile tanrının ordularına meydan okuyamayacak Kuran Tin Suresi 4.ve 5. ayetlerde “Biz insanı üstün yarattık, sonra aşağının aşağısına kaktık” (.Y.Nuri Öztürk meali) ifadesiyle “belli bir süreye kadar bu şekilde yaşamakla cezalandırılmış eski millettir. 

Bu ceza çok uzun olduğundan, “yerleşik yaşama geçmek, okuryazarlığı yaymak suçtur.” 

Bu “unutulmuş yenilgi anlaşma maddesi”, şeytanın yeryüzünde yarattığı Adem’in oğullarından Şit’in soyundan olduğunu iddia eden Yahudilerce kaldırılmıştır.

Benim çıkarımlarım bu yöndedir.
Mevcut tarih biliminde ise böyle bir kaynak veya tespit yoktur. Bu durum “insanlığın kayıp tarihlerini yazan” dinlere göredir.

Türklerin, Zencilerin, Aborijinlerin, Maya, Aztek gibi “ekvator kuşağı Kızılderililerinin dışında olan Kızlderili kavimlerinin “okuryazarlık ve yerleşik yaşam yasaklarına bağlılıkları” bu yüzdendir. Bu dinlerin hepsinde bunu görmek mümkündür.

Çünkü yer yüzünde okuryazarlığı Hindular, Farsiler, Aramiler, Mısırlılar, Grekler dahi kaldıramamıştır ve sadece “ruhban ve ruhban olan aristokrat sınıfı” için bu yasak uygulanmamıştır. Türkler gibi eski kavimlerde ise aristokrasi zaten yoktur ve yasağa herkes uymaktadır.

Bu cevap “teoloji bilimi” araştırmacılarınca bile dile getirilmemiş bir konudur ve ilk kez benim dikkatimi çekmiştir.



CEBRAİL VEYA TANRI TÜRKÇE DİLİYLE ADEM-HAVVA'YI
CENNETTEN KOVARKEN.

HRİSTİYANLARIN DA BU RESİMLE ONAYLADIKLARINA GÖRE, ,
TÜRKÇE "EMRETME DİLİ" OLARAK,CENNETTE DE
KULLANILMIŞTIR. ADEM İLE HAVVA'NIN YÜZSÜZLÜKLERİNDEN
DOLAYI KABA KISMI KULLANILDIYSA BU TÜRKÇE'NİN DE TÜRK-
LERİN DE KABAHATİ DEĞİLDİR. BU DA TÜRKLERİN
"SEÇKİN KAVİM" OLDUKLARININ KANITIDIR.

Bu iftiralara bir de Türkler ne demiş, onlar nasıl inanmış aynı dine değil mi?
Buna çok iyi bir örnek buldum.

Türk Alp Ereni görüyorsunuz Kaygusuz Abdal ve Onun maalesef ne Okullarımızda nede başka bir yerde hiç söylenmeyen ve söyletilmeyen şiiri Gülüstan.
Yeni bulduğum ve yukarıya da eklediğim bu şiiri tekrar veriyorum;


GÜLÜSTAN 

Tanrı teala çün yarattı Ademi, 
İşte ol dem Türkde dünyaya geldi. 
Ademi Cennete koydu yaradan, Caytgan(şeytan) çıkdı karşısına, 
Çok geçmeden aradan. 
Adem ata uymadı emirlere
Ve ceza olarak atıldı yerlere. 
Hak buyurdı Cebraile var didi 
Ademi cennet içinden sür didi


Geldi Cebrail Ademe söyledi 
Hak buyurdıgın ıyan eyledi 
Cebrail didi çıkgıl uçmakdan 
Adem Tanrının buyrugı budur işte bu dem Niçe ki söyledi hergiz gitmedi 
Cebrailün sözini işitmedi 
Türk dilin Tanrı buyurdı 
Cebrail Türk dilince söylegil dur git digil


Türk dilince Cebrail hey dur didi 
Durı gel uçmağın terkin ur didi 
Ve Adem Cenneti terk eyledi...


Kaygusuzun bu şiirini günümüz Türkçesine uyarlayan Mustafa Koç, şiiri şöyle açıklamıştır. 

İnsanlığın ana dilinin Türkçe olduğu tezini savunan Feraizczade Mehmed Şakire göre, Tanrı emriyle Hz. Ademi cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Ademe cennetten çık dediyse de Cebrailin dilini anlamayan Adem cennetten çıkmaz. 

Tanrı, Cebraile, Ademe Türkçe hitap et der. Adem kendisiyle Türkçe konuşan Cebraili anlar ve cennetten çıkar.)

Alıntılar T.Can

Demek ki İran Güney Azerbaycan Azeri Türkleri bu konuyu biliyordu, cevaplari da hazırdı.
Ama şerefsiz Hıristiyan Farsların din adına, ülkelerini Roma işgaline açmışlar, Türk soykırımına ve TEJ KUTUPLU DÜNYA DÜZENİNE yol açmışlardır.

İhanetlerini de Türk düşmanlıkları ile örtmeye de çabaları yetmediği için böyle uydurma iftiralara sığınmaktadırlar.

Bu nedenle bazı batılı tarihçi ve dil bilimcilerin, Sümer, Hint, Fars, Asur, Mısır, Grek medeniyetlerini incelediklerinde bunların tanrılarından, dini ritüellerine, ilahilerine, efsanerine kadar yazılı kaynaklarında “Türkçe” diline rastladıklarını görmekte, “Ey Dünya İnsanları Hepimiz Türküz” diye kitap yazan ABD’li yazar Gene D. Matlock boşuna mı yazıyor dersiniz?


Bütün insanlığa, “kaynağını dinlerden alan aptallıktan, yeryüzündeki bütün savaşların, fitnelerin sebebi olan DİNİ IRKÇILIK” saçmalığından vazgeçmelerini öneriyorum.

Bu dünya hepimizi besleyecek kadar bereketlidir ve cömerttir.

Kendini farklı, güçlü gören sapkınlar bu tamahkarlıklarından vazgeçtiklerinde yeryüzü bir barış, adalet cenneti olabilir.


Elbette biraz da, “çok eşliliğe inanan, 12’den aşağı çocuk yapmayan Arami, Yahudi, Yezidilerden başlayarak” nüfus planlaması yapmak gerekir.


Çünkü sokaklarda dilenenler ülkemizde bunların “ülkemizi ve yeryüzünü soylarıyla doldurmak için şeyhleri, pirlerince yürütülen işgal süreci planlarını gerçekleştirmek için yapıldığını” dinlerinden öğrendik ve önceki yazılarımda da yayınladım.


Türk diline ve Müslümanlığına aşağılayarak hakaret eden Arap ve Fars ırkçılarına İncil Korintliler 14:6. ayeti son noktayı koysun;


14-6 Şimdi kardeşlerim, yanınıza gelip dillerle konuşsam, ama size bir vahiy, bir bilgi, bir peygamberlik sözü ya da bir öğreti getirmesem, size ne yararım olur?


7-Kaval ya da lir gibi ses veren cansız nesneler bile değişik sesler çıkarmasa, kaval mı, lir mi çalındığını kim anlar?


8-Borazan belirgin bir ses çıkarmasa, kim savaşa hazırlanır?


9-Bunun gibi, siz de anlaşılır bir dil konuşmazsanız, söyledikleriniz nasıl anlaşılır? Havaya konuşmuş olursunuz!"


Kendini Müslüman, Türkleri mevali= Köle sayan bu Fars-Arap zihniyeti, Dinini tüm insanlığa yaymak için peygamberler gönderdiğine inandıkları tanrıları Allah'ın bu emrine karşı gelmekle Türklerden çok İslâm düşmanlığı yaptıklarını anlarlar mı?


Takdir aklı olan okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz


Sasani devleti, Ortodoks Hıristiyan mezhebini bozdu diye düşman olup Roma ile iş tutan ve Sasani 628'de yenilince, Roma destekli İslâm Çapulcuları istila için hazırlanırken, Salman-ı Farsi Muhammed'e gelir, " Farsları Arap sayarsanız (soykırım yapmazsaniz) size yardım ederiz" der.
Muhammed biraz düşünür ve;
"- Evet, Farslar Araptır ama ben daha Arap'ım" der.


Kaynak İbni İshak Siret ül Resulullah kitabı.


Bu anlama üzerine, Arap işgalciler Sasani ülkesine gelince Araplar Türklerin zayıf noktalarını Farslardan öğrenirler ve sürekli yenilgiler alarak Talkan ve Cürcan katliamlarına maaruz kalmaları Gars ihanetleri sonucudur.


Farslar, binlerce yıllık köleleri olan Arap işgalini hazım ettiyse de dinlerini hazmedemediler ve Şia'yı kurdular.
Hâlâ da aralarında bu kapışma sürüyor.








Ve ikisi bir olup Türkleri suçluyor. Haydi Türkler hem Roma hem Sasani ile ortaktı.
İki devletin ordularının bel kemiği Türklerdi.


Iki devlet de Türk ordularıyla Arapları dövüp haraca kesmiştir.

İki devlet de Türklerden her zaman çekinmiştir.


Ama Türk birliğini bozan İslam kadar başarılı bir din olmamıştır.


Farslar da Türkler olmadan 628'den beri ayağa kalkamamıştır. Türklerin kurduğu devletler idaresinde yaşamıştır. Hâlâ da öyledir.
Mekke ve Medine'nin bulunduğu Hicaz bölgesi Doğu Roma imparatorluğu idaresindeydi ve Hz. Muhammed de Roma vatandaşıydı.













Türkçülükle ve eski yeryüzü kavimleriyle ilgilenenler bunları okuyabilirler;

Türkçülükle ilgili en eski bilgiler Masonlarca üretilmektedir. İslamın VII.yy.da İranı,işgal ettiğinde Türklere çok işkenceler ve soykırımlar yapıldığından, doğan nefret, Türklerin İslamın sevmediği Yahudiliğe geçmesiyle sonuçlanmıştır. Mason localarının çoğu zaten Musevilerce kurulmuştur. Yalnız Museviliğe girenlerin Yahudilerden çok Yahudiliğe düşkün olmaları yüzünden "köleci zihniyete" sahip olduklarından, kendilerinden olmayan bizleri köleleştirme amacı gütmektedir. En azından ben öyle şüphelere sahibim.

Bu nedenle bu yazıdaki tespitleri iyice hazmetmeden öteki Türkçülük araştırmalarına pek itibar etmemenizi öneririm. Sonucunda onlar da bu bilgileri dinlerden sağlıyorlar ben de.

Türklerin ve onlar gibi eski kavimlerin dinlerinde, insanlığı göklerden göçle dünyamıza gelip yerleştiklerine, daha sonra dünyamıza gelen köleci kavimlerin dünyamızdaki eski kavimleri yok etmek, onları göklerdeki hakimiyetlerinden etmek için savaştıklarına, ve savaşı kazandıklarına, bundan sonra da bütün eski kavimlerin yok edilip, ölümlü, hastalıklı varlıklar şeklinde yaşamak üzere belli bir süre cezalandırıldıklarına, bu cezanın dolmasından sonra eski kavimlerin yeniden eski üstün hallerinde yaratılacaklarına dair mitler vardır. Bu mitlerin izlerini Tevrat, Kurandan başlayarak Kızılderili, Mu Kıtası efsanelerine uzanan bir araştırma ile tespit ettiğim yazıyı okumak isteyenler alttaki linki tıklayabilirler;

22 Mayıs 2024 Çarşamba

#KARŞILIKSIZ VİZE SORUNUMUZ

 NE DE OLSA RUM MEVLANA ÜLKESI BURASI.




İran'ın Belh, Yunan Krallığı Baktriya'ya adını veren Büyük İskender'in kurduğu Baktriya şehrinden Hıristiyan Selçuklu başkenti İconia/İkonya/Konya'ya göç gelen Yunan soylu MEVLANA ne demişti;

Gel, ister Mecusi, İster Hıristiyan, ister Yahudi kim olursan ol gel.

Rum Mevlana'nın yolunda olan Rize Rumu RTE de Üç Kıtadan bütün aç, sefil, anarşist, terorist 17 milyon insanı bu kafayla doldurdu.



Şimdi de eski Osmanlı tebaası ve A.B üyesi, sırat köprüsünden geçmekle eş olan Şengen Vizesi almadan giremediğimiz, Romanya, önceden Bulgaristan, Sırbistan ve AB-D ülkeleri bize vize almadan, ülkesinde şehirler arası seyahat eder gibi gelebiliyorlar.


Neden?

Burası Mevlana ülkesi.

Biz onlara giderken, Sırat Köprüsü Şengen Vizesi sınavını geçmek gerekiyor.


Çünkü onların, devlet kurmak için düşmana taş bile atmamış, " karısının kılığında gelen Allah'ı bile beceren Şemsi Tebrizi'nin öğrencisi, cinsi sapık Mevlana'sı yok.

Kaynak Ariflerin Menkıbeleri
kitabı 



Gelin annnam gelin, burası g.tveren Mevlana ülkesi, herkes de bir Mevlâna burada.

Keyfinize bakın.

Alaeddin Yavuz 


18 Mayıs 2024 Cumartesi

#SİYASAL PARTİ MEZARLIĞI TÜRKIYENİN AÇMAZLARI

 Siyasal Parti Mezarlığı Türkiye'nin Açmazları.



2024 yılı itibarıyla 138 siyasal parti var.

Nihat Genç,

Yusuf Halaçoğlu,

Yavuz Ağıralioglu parti kuruyor.

Toplam 141 partimiz olacak.

Bu üç parti, 138 partinin söylemediği neyi söyleyecek?

Kurulacak üç parti de MHP artığı görüş partileri olacak.

Milliyetçilik akımları 19.yy sonunda Almanya- Avusturya Macaristan imparatorlukları ile Polonya'dan çıkan akademisyenlerce yazıldı.

Bunları inceleyip, NASYONALİZM MİLLİYETÇİLİK başlıklı çeviri yazımda bu akademisyenlerin yazılarımdan çeviriler derledim.

Bu yazıların aklımda kalan özeti şudur;

1- Avrupa toplumları için " Demokratik Milliyetçilik

2- Edirne'nin doğusunda kalan toplumlar için Dinci Milliyetçilik.

Bizde 1945, 1967'lerden beri egemen kılınan TÜRK İSLÂM SENTEZİ milliyetçilik ve Doğu Türkistan, Güney Azerbaycan, Kürt Milliyetçiliği.

Bunlar ABD ve CIA malı köleci milliyetçiliklerdir.

Avrupa,'ya biçilen Demokratik Milliyetçilik kavramını Hınçak ve Taşnak partilerinin devamı olan Hdpkk yapılanması savunuyor.

Yani Türklere bir nane yok.

Türkiye Cumhuriyeti, 12 Mayıs 1939 İngiltere- Türkiye Kredi Anlaşması ile Ingiliz sömürgesi, 1947 Nato müracatı ile Amerikan sömürgesi oldu.

1947'de İsrail terör devleti kuruldu. AB-D'nin sürekli el altında bulundurmak istediği Filistin- Mezopotamya arası coğrafyada kurulacak bir İsrail terör devletinde üslenecek AB-D askeri ve siyasî güçleri buradan Ortadoğu ve Asya ülkelerine her an ASKERİ OPERASYONLARA hazır ordularını bulunduracaktır.

1947'den beri bütün çabalarını bu amaçlarına hizmet edecek hükümetleri Türkiye başta bütün Ortadoğu ülkelerinde iktidar ettiler.

Buna engel olacak tek güç Sscb'ydi. Ona 1992'de son verdiler.

2011 Suriye işgalinde Rusya devlet başkanı Viladimir Putin ülkesini tekrar 2.Kutup olarak dünya siyasetine koydu.

Buna Avrasya Blogu, Şangay Beşlisi ve Brics oluşumları destek verdi.

Bunu çökertmek için Joe Biden Ukrayna-Rusya ve Israil- Hamas tiyatrolarını devreye soktu.

Filistinlilerden boşalan Gazze'ye bir Amerikan askeri limanı inşa ederek Suriye Lazkiye'deki Rusya askeri üssünü ve İran'ı tehdit etti.

1947'den beri 77 yıldır, Osmanlıyı yıkan, Atatürk Cumhuriyetine isyan eden Süryani ve Yezidi Hıristiyanların dincilerini iktidar, solcularını muhalefet eden ABD'nin ONAYINI ALMAYAN hiç bir parti iktidar olmadı.

Dinci Süryani ve Yezidi Hıristiyanları bu gün temsil eden AKP ve ortakları, onları iktidarda tutmak için destek olanların oyları %60'tır.

Bu 138 partiye ek olarak kurulacak veya kurulmuş olma ihtimali olan bu 3 üç parti ile Tbmm dışı kalan 120 parti bu denklemi neyle çözecek?

22 yıldır tüm genel ve yerel seçimlerde oyları dağıtan RTE'yi hangi güç engelleyecektir?

Diyelim, başardınız.

Halkımız içinizden bir partiyi kurtarıcı olarak gördü, %100 oy aldınız, iktidar oldunuz.

Sözünüzün eri oldunuz, AB-D VE NATO ÇETESIni ülkemizden attınız.

Leninist Komunizm, Sosyalizm gibi bir hedefiniz de yok.

Bu hedeflerin dışındaki bütün MİLLİYETÇİLİK AKIMLARI zaten Amerikancı'dır.

O zaman, siz ülkeyi daha da batıracaksınız.

Bu da olmadı, Tam Bağımsız Türkiye'de inat ettiniz.

Olacaklar;

-Asla ekonomik ambargoya gerek görmeyecekler,

- Doğrudan Nato'nun 5. maddesi geregince "SAKINCALI ÜLKE" ilan edip işgal edecekler.

Veya;

1947'de Yunanistan devrimcilerine yaptıkları gibi Abd- Ingiltere, 12 Mayıs 1939 Kredi Anlaşmasından bu güne imzalanan GİZLİ İKİLİ ANLAŞMALARA dayanarak veya hiç bir yere dayanmadan İŞGAL edecekler.

Bu durumda ülkeyi neyle savunacaksınız?


%60 AB-D onayı olmayan partiye oy vermiyor bu ülkede.

Bu halkla ülkeyi nasıl savunacaksınız?


1. Dünya Savaşına girmeden önce ABD Başkanı Woodrow Wilson'un 13 maddelik şartlarından birisinde "Toprak İşgali Olmayacak" maddesinde, Wilson diretmeseydi, aralarında anlaşmazlık çıkmayacaktı ve Atatürk Türkiye Cumhuriyetini KURAMAYACAKTI.

Meşhur 14. Madde;
14-Tüm devletlerin siyasi bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü karşılıklı bir şekilde garanti altına almak amacıyla, Uluslararası Milletler Teşkilatı kurulacak."

Bu maddeyi, savaş sonucu degistirebileceklerini uman Batı'lı devletler, savaş sonrası Woodrow Wilson'un bu maddede diretmesi üzerine dağıldılar.
Atatürk de Sevr Haritasındaki Türklere verilen topraklara razı olmayınca, ABD ve Ingiltere Yunan ordusunu takviye ederek Anadolu işgali başlattılar.


Özet olarak;
Başta SSCB önderi Lenin'in askeri, siyasî destekleri ile kurtuluş savaşı başladı. Fransa, İtalya bize destek verdi, Yunan orduları topraklarımızdan atıldı.
İngiltere ve ABD onayladı.

Ama ABD kırıldı, üzüldü ve Lozan Anlaşmasını TANIMADI.
1924'de Lenin zehirlenerek öldürüldü. Türk ve Müslüman düşmanı Gürcü Stalin Çar yapıldı ve Turkiye'yi aynı yıl İngiliz idaresine bırakarak SSCB korumasına son verdi.
Atatürk'ün 1938'de Lenin'e benzer yöntemlerle zehirlenerek öldürülmesi ve sonrası İngiliz ve Amerikan sömürge cağı başladı. 
Bu gün de bu devleti tasfiye edecek TBMM hükümetleri ve muhalefetleri iktidar edildi.

Bu günün dünyasında BAĞIMSIZ TÜRKIYE CUMHURİYETİ siyasetini yaşatmak için Avrasya Blogu, Şangay Beşlisi, Brics oluşumlarında yer almamız gerekir.
Deriz ya; 
Ya herro ya Metro!
Ya varsın ya da yoksun.
Ya sizce nedir?

Haydi çıkın bu işin içinden çıkabilirseniz.

Takdir aklı, bilgisi, beyni olanındır.


Alaeddin Yavuz

14 Mayıs 2024 Salı

#ADEM CENNETTE TÜRKÇE KONUŞURDU

 TÜRK DİLİ CEHENNEMİN DEĞİL TANRININ DİLİDİR.


2007 yılında ölen İran’ın önemli din ulemalarından kabul edilen Ayetullah Müctehidi, Youtube’ta da yer alan bir konuşmasında Türk dilinin “cehennemin dili”, Fars ve Arap dilinin ise “cennetin dili” olduğunu söylemiş.

Sözünü de peygamber Muhammet’in bir hadisine dayandırmış. Bu hadisin sözde iddiasının kaynağı olduğunu söylemiş.

Oysa, Kuran'ın defalarca Tevrat ve İncil'in doğrulayıcısı olduğunu, bu kitaplarla birlikte Kuran'ı da okuyun diyen Maide 69, Bakara 106-136. ayetlerinin ışığında, İncil Korintliler 14. Bölümde İsa yabancı diller konusunu derince işlemiştir, bazılarını okuyalım;

Korintliler 14. Bölüm

14
Diller ve Peygamberlik


Ayet 1-Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. 
2-Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı'yla konuşur. Kimse onu anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. 

3-Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir. 

4-Bilmediği dilde konuşan kendi kendini geliştirir; ama peygamberlikte bulunan, inanlılar topluluğunu geliştirir.

13-Bunun için, bilmediği dili konuşan, kendi söylediklerini çevirebilmek için dua etsin. 

14-Bilmediğim dille dua edersem ruhum dua eder, ama zihnimin buna katkısı olmaz. 

15-Öyleyse ne yapmalıyım? Ruhumla da zihnimle de dua edeceğim. Ruhumla da zihnimle de ilahi söyleyeceğim. 

16-Tanrı'yı yalnız ruhunla översen, yeni katılanlar senin ne söylediğini bilmediğinden, ettiğin şükran duasına nasıl “Amin!” desin? 

17-Uygun biçimde şükrediyor olabilirsin, ama bu başkasını geliştirmez. 

18-Dillerle hepinizden çok konuştuğum için Tanrı'ya şükrediyorum. 

19-Ama inanlılar topluluğunda dillerle on bin söz söylemektense, başkalarını eğitmek için zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim."

Bu ayetlerin sonucu bir cümle ile şudur;
Yabancı dille dua eden, kendi anlamaz, ama tanrıya, ruhunu katmadığı, kitapta yazılmış olan duasını iletir, ama kendi dilinde dua eden, ruhunu da katarak duasını tanrısına yapmış, olur.

Peki, "Kuran Arapça okunsun, başka dile çevrilemesin" diyen, "Arapça konuşmayan milletlerin dualarını Tanrıya, ruhları ile hissederek yamalarını" engelleyerek, onlara düşmanlık etmiş olmuyorlar mı?

Böyle düşmanlık karşısında bildirilen dine ve o dinin tanrısına inanmayan insan günahkâr mıdır?

Hayır, nedeni, dini tebliğ eden, kendi dilini zorla dayattığı için, o milleti inanmamaya kendisi davet etmiştir de ondan günahkâr olamaz.
Yukarıdaki, Korinliler 14; 19. ayetin son . çok açık;
"...zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim." Yani kendi dili ve ruhu ile 5 söz on binlerce yabancı dildeki sözden kıymetlidir, diyor. 

Azerbaycan’ın Araz News haber sitesinde 08 Nisan 2014 tarihinde bu DİL dayatan, DİL ve Millet aşağılayan bir konu işlenmiştir.

Asırlardır "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye çevrilmesinde demek bu yüzden karşı çıkmış bu şerefsizler." 

Yani biz zaten cennete giremeyeceğiz okumasak da olur. Bu şeytanın döllerine köle yaratıldık öyle mi? Vay sizin dininize de kitabınıza da inananın aklına sıçayım sizinde elbette, ölmüş de olsanız.

Ayetullah Müctehidi Tehrani.
İddiasının kaynaklarını ben veriyorum.
Bütün dinciler gibi "kulaktan dolma konuşan"
cehalet timsali, "yarı tanrı sıfatlı hödük"tür.
İran’ın I. Dünya savaşından sonra İngiltere’nin yaptığı yeni dünya düzeni gereğince İran’ın başına sözde “Fars” olduğu iddia edilen Şah Rıza’yı getiren ve Türk katliamı yaptıran ırkçı İran kültüründe büyüyen bu şeytan Ehrimanın oğlu, ırkçılıkte epey ileri gitmiş.

Çünkü peygamber Muhammet’in hadislerinde özellikle Yecüc-Mecüc konusunda Türklerin kast edildiği, “çekik gözlü, yüzleri kalkan derisi gibi kırmızı, savaşçı, çevik, asla bulaşılmaması gereken kavim” şeklindeki ifadesinden ve diğer hadis kaynaklarında da “Türk” adının Muhammet tarafından kullanılmadığını tespit ettiğimize göre Ayetullah Müctehidi Tehrani adlı kendisini “Allah’ın kelamı=Ayetullah” ilan etmiş sapığın iftirası kesinlikle hadislere dayanmamaktadır.

Ama böyle bir inanış var mıdır, varsa nerede geçmektedir ki bu şeytan Ehriman’ın dölü bunu öğrensin ve bu terbiyesizliği yapsın?

Evet, böyle bir ifadeye yakın zamanda, “google kitaplar” da rastladığım, ABD’li profesör Justin Perkins’in 1843 yılında ABD’de yayınladığı “Eight Years in Persia=İran’da Sekiz Yıl” adlı araştırma kitabında, kendisinin İran Urumiye’de Türkçe öğrenirken öğrendiğini anlattığı yazısında gördüm. Ve o konuyu dilimize çevirdim;

Eight Years in Persia- 1843 Justişn Perkins. S.223;
İranlıların en eski ve son peygamberleri
Zerdüşt
“.......Nasturi rahibimiz, baş rahip, ve vaiz Haziranın ortalarında, Tebriz'de çıkan veba salgını yüzünden evlerine gittiler. Urumiye'den yakında ayrılma ihtimali içinde Tebriz'e dönmelerinin uygun olacağını düşünmemiştim. 
Bizi terk etmelerinden sonra dikkatimi Türkçe öğrenmeye vermiştim. Azerbaycan Türkçesi, yazılı bir dil değildir ve öğrenme olanakları sağlamak da sınırlıdır.

Bu dilden, Türkçe-İngilizce on bin kelimelik bir sözlüğü Alman misyonerlerin hazırladıkları küçük dil bilgisi sözlüklerinden yararlanarak düzenledim. 

Bunlar, mükemmel olmasalar da görevimiz esnasında zaman zaman gerektiğinde yardımcı olmaktadırlar.

Burada konuşulan yaygın Türkçe, farsça ve Arapça ile zenginleştirilmiş, parlatılmış Osmanlı Türkçesinden farklıdır ve bölgenin şartlarına göre halkın biçimlendirdiği karakterleri içerir.

"...Türk dili,doğal haliyle otoriteye ve komuta etmeye olanak tanıyan çok güçlü bir dildir. Kendi anahtarı üzerinde yuvarlanarak, bizim Sakson dillerimizden daha görkemli olarak inip çıkan ses tonu değişikliği dönüşümlerine olanak sağlar. 

"Yılan, üç doğu dilinde karakteri belirlenmiş hayvan efsanesinde olduğu gibi, tartışmacı ve ikna edici dil olan Arapça ile Hava'yı (Eve) baştan çıkartmak istemektedir.

Hava, sevecenlik, ayartma ve aşk diyalektine sahip olan Farsça Adem'i işaret etmiştir.

Melek Cebrail, Arap dili ve Farsça ile onları cennetten kovmakla görevlendirilmişti ama sonunda tehdit, yıldırımın mırıldanması olan Türkçeyi kullanmak zorunda kalmıştı. 

Sertçe Türkçe konuşmaya başladığında yüreklerini korku sarmıştı ve düşüncesizce mutluluk ikametini terk ettiler."

Bu karakteristik özelliğini hala barındıran Türkçe, İstanbul ve Küçük Asya'da hakim bir dildir. Fakat uzak doğuda öne çıkan büyüklerini, Muhammedi Türkçe olarak işaret edenlerin dillerinde,alçalan, yükselen, dileyen ses tonlarıyla bükülebilen ve galibiyeti ifade eden, konuşanlarının hürmet ettiği bir dildir.

Kuzey İran'da bütün sosyal sınıflar arasında konuşulan tek dil Türkçedir ve bölgeye gelen misyonerlerin ilk dikkatlerini çeken şey budur....””

Resimdeki kitap sayfası bize, Türk dilinin daha Adem Hava yaratılmadan göklerde/cennette konuşulduğunu kendi dini kaynaklarına dayanarak bildirmektedir.
İşte bu bilgi gereğince peygamberin hadislerinde de Tevrat, İncil, Kuran Kehf Suresi ayetlerinde de Türk milleti "Mecüc soyu göksel kavim" olarak tanımlanmıştır. 325'de Hristiyan olan Romalılarca düzenlenen Tevrat, İncil metinlerinde de bu konu işlenmiştir. 611'de başlayan Kuran'ın yazılmasına da aynı şekilde eklenmiştir. Ben bunu, Türklerle asırlar boyu iyi geçinen Roma'nın, 451'de Atilla ile Roma'yı fethine ve ardından Roma'nın Atilla'nın müttefiki olan, Ukraynalı Astrogot ve Vizigot işgallerinin kini olarak kasıtlı konulmuş olarak görüyorum. Bu ayetler gereğince, İslam Araplarının Türk katliamları açıklanabilmektedir.






Daha sonra da “Peygamberlere vahiyleri Cebrail’in Farsi ve Arabi dillerde fısıldadığına inanılırsa da bu inanış yaygındır. Cebrail bütün peygamberlere vahiyleri Türkçe olarak fısıldamiştir.” Şeklinde konuyu bağlayan Justin Perkins’e bu tespitinden dolayı, “173” yıl sonra da olsa bir teşekkürü borç biliyorum.

Justin Perkins'i doğrulayan, Justin Perkins'den yüzyıllar önce yaşamış bir başka kaynak, bir Türk ve Müslüman şair ise yeterince doyurucu bilgiler vermektedir;

Türk Alp Ereni Kaygusuz Abdal ve Onun maalesef ne Okullarımızda nede başka bir yerde hiç söylenmeyen ve söyletilmeyen şiiri Gülüstan;
Kaygusuz Abdal temsili resim.


GÜLÜSTAN 

Tanrı teala çün yarattı Ademi, 
İşte ol dem Türkde dünyaya geldi. 
Ademi Cennete koydu yaradan, Caytgan(şeytan) çıkdı karşısına, 
Çok geçmeden aradan. 
Adem ata uymadı emirlere, 
Ve ceza olarak atıldı yerlere. 
Hak buyurdı Cebraile var didi 
Ademi cennet içinden sür didi


Geldi Cebrail Ademe söyledi 
Hak buyurdıgın ıyan eyledi 
Cebrail didi çıkgıl uçmakdan 
Adem Tanrının buyrugı budur işte bu dem Niçe ki söyledi hergiz gitmedi 
Cebrailün sözini işitmedi 
Türk dilin Tanrı buyurdı 
Cebrail Türk dilince söylegil dur git digil


Türk dilince Cebrail hey dur didi 
Durı gel uçmağın terkin ur didi 
Ve Adem Cenneti terk eyledi...


(Kaygusuzun bu şiirini günümüz Türkçesine uyarlayan Mustafa Koç, şiiri şöyle açıklamıştır. İnsanlığın ana dilinin Türkçe olduğu tezini savunan Feraizczade Mehmed Şakire göre, Tanrı emriyle Hz. Ademi cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Ademe cennetten çık dediyse de Cebrailin dilini anlamayan Adem cennetten çıkmaz. 

Tanrı, Cebraile, Ademe Türkçe hitap et der. Adem kendisiyle Türkçe konuşan Cebraili anlar ve cennetten çıkar.)

Alıntılar T.Can 
(14 Mayıs 2024'de ekledim. Alaeddin Yavuz)

Bu metin kitabın internet basımından iki saat içinde çıkartıldı. Ben bulamadığımı düşünüp yurt dışında yaşayan arkadaşımdan rica ettim. Merak edip koca kitabı okumasına rağmen bu metinleri internet google kitaplar yayınında bulamadığını söylemiştir.

Buraya kadar İngilizce dilinden dilimize çeviren;
Alaeddin Yavuz

Hint-Aryan kavimlerinin, güçlendiklerinde kendilerinden olmayan kavimlerin "BÜTÜN KADIN VE ERKEKLERİNİ ÖLDÜRÜP, BAKİRELERİNİN IRZLARINA GEÇEREK SOY ÜRETME GELENEKLERİ İLE BASKINLARLA SOYKIRIM YAPIP ÇOCUK KAÇIRMA GELENEKLERİ"nden illallah diyen atalarımızın bunlara diz çöktürdüklerinde haklı olarak bunları suçlayıp hakaret etmelerini de bahane ederek, kendilerini de haklı göstermek için sürekli attıkları iftiraların ürününden başka bir şey değildir bu iftira.

Kendi kitaplarından örnekler vereyim;





Oysa, İranlılar M.Ö.325'de İskender'e, M.S.628'de Roma'ya, 635'te İslam ordularına teslim olduğunda sığındığı kardeş kavim Türklerdi. Türkler de zaman zaman Çin, Moğol istilalarından İranlılara sığındığından iki kavim düşman olmamış en eski kavimdir. Bu Ayetullah şeytanisinin amacı binlerce yıllık Türk-Pers kardeşliğinin köküne kibrit suyu dökmektir.

Bu desteksiz atışlar yapan sapık şeytanın imamını çürütecek öteki kaynaklardan birisi de, Mu kitapları serisini yazan araştırmacı yazar James Churchward da şu tespitleri yapmıştır ve Güneş Dil teorisini de bu tespitinden yola çıkarak Naacal tabletlerinden çeviriyle elde ettiği bilgiler ile geliştirmiştir.

En eski Hinta yaratılış efsanelerinde geçen tanrı Atman, bakar ki evrende tek başınadır başkası yok ve Ben” der ve “Sadece BEN varım” der. Böylece “BEN” olur” şeklinde yazar.

Bakara 136, Maide 68/2  ayette ge geçtiği üzere Müslümanların kitabı Kuran-ı Kerim’in temel kitaplarından sayılan Tevrattır ve Kur'an Tevratı, ondan doğan İncil’i okuyanları da “Kitap ehli” yani “Kitap okuyanlar” sayar. 

Bu da Tevrat öncesi dinlerde “okuryazarlık yasağına” işaret eder. Tevrat okuryazarlığı, “tanrıların bilip okuyabildiği alfabeyi karelere bölerek Hiyeroglif yazısını keşfeden ve bunu insanlara öğreten eski Mısır Ay Tanrısı Lah'tan sonra kaldıran ilk kitaptır.

Bu kitapta, “yanan çalıdan Musa’ya konuşan tanrısına Musa adını sorduğunda o da “Ben, adı BEN olan tanrıyım” diye tanıtır.

İran Cebraili Faravahar. İslam kaynakları, Sabi,
Süryani Nasturi kaynakları da Cebrailin
Faravahar olduğunda uzlaşırlar
Arami, Fars, Arap ve Greklerin soylarını, dini ve dil kökenlerini kuzey Hindistan İndus Vadisi medeniyetine dayandırdıkları günümüz Yahudi ve Hristiyanlarının yetiştirdiği Tevrat-İncil araştırmacılarının tümünce kabul edilmektedir.

Bu bilgiler ışığında bile hala göz göre göre yalan söyleyen, yalanı, hileyi zekanın esası sayan bu şeytan Ehrimanın çocuğunun da sözlerinin sadece fesatlıktan başka şey içermediği açıktır.

Haa, madem öyle de Türkler neden eski kavim olmalarına rağmen yazılı edebiyatları yerleşik medeniyetleri yok denilirse bunun cevabını dinler vermektedir.

“İnsanlığın Yıldız Savaşları” başlığıyla iki bölümde “alaeddinkeykubat.blogspot.com” blogumda yayınladığım yazımda bunun gerekçesini gene dini gerekçeleriyle yazdım.

Türkler, “insanın günahkar doğuşuna ve bu yüzden vaftiz edilmesi inancının” temeli olan, göklerde tanrı ve orduları ile savaşmış, medeniyetler kurmuş ama göklerden pay isteyince tanrı kavmini üstüne saldırtıp yok etmiş, sonunda Kuranda da geçtiği gibi “kırmızı balçık” ile başlayan “insanın aşağılanmış yaratılış efsanesi” nin, “kuru kara çamur” ile son bulmasıyla ifade edilen, “aşağılanmış yaratılış ile tanrının ordularına meydan okuyamayacak Kuran Tin Suresi 4.ve 5. ayetlerde “Biz insanı üstün yarattık, sonra aşağının aşağısına kaktık” (.Y.Nuri Öztürk meali) ifadesiyle “belli bir süreye kadar bu şekilde yaşamakla cezalandırılmış eski millettir. 

Bu ceza çok uzun olduğundan, “yerleşik yaşama geçmek, okuryazarlığı yaymak suçtur.” 

Bu “unutulmuş yenilgi anlaşma maddesi”, şeytanın yeryüzünde yarattığı Adem’in oğullarından Şit’in soyundan olduğunu iddia eden Yahudilerce kaldırılmıştır.

Benim çıkarımlarım bu yöndedir.
Mevcut tarih biliminde ise böyle bir kaynak veya tespit yoktur. Bu durum “insanlığın kayıp tarihlerini yazan” dinlere göredir.

Türklerin, Zencilerin, Aborijinlerin, Maya, Aztek gibi “ekvator kuşağı Kızılderililerinin dışında olan Kızlderili kavimlerinin “okuryazarlık ve yerleşik yaşam yasaklarına bağlılıkları” bu yüzdendir. Bu dinlerin hepsinde bunu görmek mümkündür.

Çünkü yer yüzünde okuryazarlığı Hindular, Farsiler, Aramiler, Mısırlılar, Grekler dahi kaldıramamıştır ve sadece “ruhban ve ruhban olan aristokrat sınıfı” için bu yasak uygulanmamıştır. Türkler gibi eski kavimlerde ise aristokrasi zaten yoktur ve yasağa herkes uymaktadır.

Bu cevap “teoloji bilimi” araştırmacılarınca bile dile getirilmemiş bir konudur ve ilk kez benim dikkatimi çekmiştir.



CEBRAİL VEYA TANRI TÜRKÇE DİLİYLE ADEM-HAVVA'YI
CENNETTEN KOVARKEN.

HRİSTİYANLARIN DA BU RESİMLE ONAYLADIKLARINA GÖRE, ,
TÜRKÇE "EMRETME DİLİ" OLARAK,CENNETTE DE
KULLANILMIŞTIR. ADEM İLE HAVVA'NIN YÜZSÜZLÜKLERİNDEN
DOLAYI KABA KISMI KULLANILDIYSA BU TÜRKÇE'NİN DE TÜRK-
LERİN DE KABAHATİ DEĞİLDİR. BU DA TÜRKLERİN
"SEÇKİN KAVİM" OLDUKLARININ KANITIDIR.

Bu iftiralara bir de Türkler ne demiş, onlar nasıl inanmış aynı dine değil mi?
Buna çok iyi bir örnek buldum.

Türk Alp Ereni görüyorsunuz Kaygusuz Abdal ve Onun maalesef ne Okullarımızda nede başka bir yerde hiç söylenmeyen ve söyletilmeyen şiiri Gülüstan.
Yeni bulduğum ve yukarıya da eklediğim bu şiiri tekrar veriyorum;


GÜLÜSTAN 

Tanrı teala çün yarattı Ademi, 
İşte ol dem Türkde dünyaya geldi. 
Ademi Cennete koydu yaradan, Caytgan(şeytan) çıkdı karşısına, 
Çok geçmeden aradan. 
Adem ata uymadı emirlere
Ve ceza olarak atıldı yerlere. 
Hak buyurdı Cebraile var didi 
Ademi cennet içinden sür didi


Geldi Cebrail Ademe söyledi 
Hak buyurdıgın ıyan eyledi 
Cebrail didi çıkgıl uçmakdan 
Adem Tanrının buyrugı budur işte bu dem Niçe ki söyledi hergiz gitmedi 
Cebrailün sözini işitmedi 
Türk dilin Tanrı buyurdı 
Cebrail Türk dilince söylegil dur git digil


Türk dilince Cebrail hey dur didi 
Durı gel uçmağın terkin ur didi 
Ve Adem Cenneti terk eyledi...


Kaygusuzun bu şiirini günümüz Türkçesine uyarlayan Mustafa Koç, şiiri şöyle açıklamıştır. 

İnsanlığın ana dilinin Türkçe olduğu tezini savunan Feraizczade Mehmed Şakire göre, Tanrı emriyle Hz. Ademi cennetten çıkarmak isteyen Cebrail, Ademe cennetten çık dediyse de Cebrailin dilini anlamayan Adem cennetten çıkmaz. 

Tanrı, Cebraile, Ademe Türkçe hitap et der. Adem kendisiyle Türkçe konuşan Cebraili anlar ve cennetten çıkar.)

Alıntılar T.Can

Demek ki İran Güney Azerbaycan Azeri Türkleri bu konuyu biliyordu, cevaplari da hazırdı.
Ama şerefsiz Hıristiyan Farsların din adına, ülkelerini Roma işgaline açmışlar, Türk soykırımına ve TEJ KUTUPLU DÜNYA DÜZENİNE yol açmışlardır.

İhanetlerini de Türk düşmanlıkları ile örtmeye de çabaları yetmediği için böyle uydurma iftiralara sığınmaktadırlar.

Bu nedenle bazı batılı tarihçi ve dil bilimcilerin, Sümer, Hint, Fars, Asur, Mısır, Grek medeniyetlerini incelediklerinde bunların tanrılarından, dini ritüellerine, ilahilerine, efsanerine kadar yazılı kaynaklarında “Türkçe” diline rastladıklarını görmekte, “Ey Dünya İnsanları Hepimiz Türküz” diye kitap yazan ABD’li yazar Gene D. Matlock boşuna mı yazıyor dersiniz?


Bütün insanlığa, “kaynağını dinlerden alan aptallıktan, yeryüzündeki bütün savaşların, fitnelerin sebebi olan DİNİ IRKÇILIK” saçmalığından vazgeçmelerini öneriyorum.

Bu dünya hepimizi besleyecek kadar bereketlidir ve cömerttir.

Kendini farklı, güçlü gören sapkınlar bu tamahkarlıklarından vazgeçtiklerinde yeryüzü bir barış, adalet cenneti olabilir.


Elbette biraz da, “çok eşliliğe inanan, 12’den aşağı çocuk yapmayan Arami, Yahudi, Yezidilerden başlayarak” nüfus planlaması yapmak gerekir.


Çünkü sokaklarda dilenenler ülkemizde bunların “ülkemizi ve yeryüzünü soylarıyla doldurmak için şeyhleri, pirlerince yürütülen işgal süreci planlarını gerçekleştirmek için yapıldığını” dinlerinden öğrendik ve önceki yazılarımda da yayınladım.


Türk diline ve Müslümanlığına aşağılayarak hakaret eden Arap ve Fars ırkçılarına İncil Korintliler 14:6. ayeti son noktayı koysun;


14-6 Şimdi kardeşlerim, yanınıza gelip dillerle konuşsam, ama size bir vahiy, bir bilgi, bir peygamberlik sözü ya da bir öğreti getirmesem, size ne yararım olur?


7-Kaval ya da lir gibi ses veren cansız nesneler bile değişik sesler çıkarmasa, kaval mı, lir mi çalındığını kim anlar?


8-Borazan belirgin bir ses çıkarmasa, kim savaşa hazırlanır?


9-Bunun gibi, siz de anlaşılır bir dil konuşmazsanız, söyledikleriniz nasıl anlaşılır? Havaya konuşmuş olursunuz!"


Kendini Müslüman, Türkleri mevali= Köle sayan bu Fars-Arap zihniyeti, Dinini tüm insanlığa yaymak için peygamberler gönderdiğine inandıkları tanrıları Allah'ın bu emrine karşı gelmekle Türklerden çok İslâm düşmanlığı yaptıklarını anlarlar mı?


Takdir aklı olan okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz


Sasani devleti, Ortodoks Hıristiyan mezhebini bozdu diye düşman olup Roma ile iş tutan ve Sasani 628'de yenilince, Roma destekli İslâm Çapulcuları istila için hazırlanırken, Salman-ı Farsi Muhammed'e gelir, " Farsları Arap sayarsanız (soykırım yapmazsaniz) size yardım ederiz" der.
Muhammed biraz düşünür ve;
"- Evet, Farslar Araptır ama ben daha Arap'ım" der.


Kaynak İbni İshak Siret ül Resulullah kitabı.


Bu anlama üzerine, Arap işgalciler Sasani ülkesine gelince Araplar Türklerin zayıf noktalarını Farslardan öğrenirler ve sürekli yenilgiler alarak Talkan ve Cürcan katliamlarına maaruz kalmaları Gars ihanetleri sonucudur.


Farslar, binlerce yıllık köleleri olan Arap işgalini hazım ettiyse de dinlerini hazmedemediler ve Şia'yı kurdular.
Hâlâ da aralarında bu kapışma sürüyor.








Ve ikisi bir olup Türkleri suçluyor. Haydi Türkler hem Roma hem Sasani ile ortaktı.
İki devletin ordularının bel kemiği Türklerdi.


Iki devlet de Türk ordularıyla Arapları dövüp haraca kesmiştir.

İki devlet de Türklerden her zaman çekinmiştir.


Ama Türk birliğini bozan İslam kadar başarılı bir din olmamıştır.


Farslar da Türkler olmadan 628'den beri ayağa kalkamamıştır. Türklerin kurduğu devletler idaresinde yaşamıştır. Hâlâ da öyledir.
Mekke ve Medine'nin bulunduğu Hicaz bölgesi Doğu Roma imparatorluğu idaresindeydi ve Hz. Muhammed de Roma vatandaşıydı.













Türkçülükle ve eski yeryüzü kavimleriyle ilgilenenler bunları okuyabilirler;

Türkçülükle ilgili en eski bilgiler Masonlarca üretilmektedir. İslamın VII.yy.da İranı,işgal ettiğinde Türklere çok işkenceler ve soykırımlar yapıldığından, doğan nefret, Türklerin İslamın sevmediği Yahudiliğe geçmesiyle sonuçlanmıştır. Mason localarının çoğu zaten Musevilerce kurulmuştur. Yalnız Museviliğe girenlerin Yahudilerden çok Yahudiliğe düşkün olmaları yüzünden "köleci zihniyete" sahip olduklarından, kendilerinden olmayan bizleri köleleştirme amacı gütmektedir. En azından ben öyle şüphelere sahibim.

Bu nedenle bu yazıdaki tespitleri iyice hazmetmeden öteki Türkçülük araştırmalarına pek itibar etmemenizi öneririm. Sonucunda onlar da bu bilgileri dinlerden sağlıyorlar ben de.

Türklerin ve onlar gibi eski kavimlerin dinlerinde, insanlığı göklerden göçle dünyamıza gelip yerleştiklerine, daha sonra dünyamıza gelen köleci kavimlerin dünyamızdaki eski kavimleri yok etmek, onları göklerdeki hakimiyetlerinden etmek için savaştıklarına, ve savaşı kazandıklarına, bundan sonra da bütün eski kavimlerin yok edilip, ölümlü, hastalıklı varlıklar şeklinde yaşamak üzere belli bir süre cezalandırıldıklarına, bu cezanın dolmasından sonra eski kavimlerin yeniden eski üstün hallerinde yaratılacaklarına dair mitler vardır. Bu mitlerin izlerini Tevrat, Kurandan başlayarak Kızılderili, Mu Kıtası efsanelerine uzanan bir araştırma ile tespit ettiğim yazıyı okumak isteyenler alttaki linki tıklayabilirler;