Mirat ül Haremeyn Kitabının İran baskısı Vehhabilerin Müslüman değil, Müşrik olduklarını bu kitap ile kanıtlıyor |
VEHHABİLER ve VEHHABİ TÜRKİYE
Dili ağır olduğundan biraz sadeleştirdim. Alıntılara Tek
kelime yorum, ekleme yok. İyi okumalar.
Kaynak;
Abdülhakim Arvasi Saadeti Ebediyye/Tam İlmihal 1967 basımı 2
F26 Sayfa 401 427
Aşağıdaki bilgilerin çoğu “Mirat ül Haremeyn” Kitabından
alınmıştır.;
Vehhabiliği kuran Mehmet bin Abdülvehhabdır. 1111 (1694’de)
Necd’de Hureymile kasabasında dünyaya gelmiş, 1206 (1787’de ölmüştür. Önceleri
seyahat ve ticaret için Basra, Bağdat, İran,Hind ve Şam taraflarına gitmiş,
oralarda eline geçirdiği Ahmet İbni Teynmiye’nin ehli sünnete uymayan
kitaplarını okumuş,zeki, kurnaz, çenesi kuvvetli olduğundan (Şeyhi Necdi) diye
meşhur olmuştur. Şöhretini arttırmak için Medine i münevvere’de ve sonra Şam’da
Hanbeli mezhebi alimlerinden de okuyup
Necd’e dönünce kitap yazmıştır. Bozuk düşünceleri, köylüleri, Deriye ahalisi
ile reisleri Muhammed bin Suud’u aldatmıştır. Vehhabilik adını verdiği
fikirlerini kabul edenlere Vehhabi, ve Necdi denilmiştir. Cahilleri aldatmak
kolay olduğundan, Vehhabiler çoğalınca kendini “kadı”i Muhammet bin Suud’u da
emir ve hakim olarak tanıtmıştır. Kendilerinden sonra bu makama çocuklarının da
geçmesini kabul ettirmişlerdi. Mirat ül Haremeyn kitabının basıldığın1306
senesinde Necd emiri Abdullah bin Faysal’dı.
Mehmet’in babası Abdülvehhap iyi bir Müslüman idi. Bu ve
Medine’deki alimler Abdülvehhap oğlunun sözlerinden bozuk bir yol tutacağını
anlamış, herkese bununla konuşulmamasını nasihat etmişlerdi. Fakat 1150’de
Vehhabiliği ilan etti. Yazdığı kitaplarda ve bunların en kötüsü olan Kitab üt
Tevhid de de torunu Abdurrahman bin Hasen’in buna yaptığı Feth ül Mecid
adındaki şerh de sayılamayacak kadar çok yanlış fikirler varsa da dinlerinin
temeli üç meseledir;
1 Amel ve ibadet imanın parçasıdır diyor. Bir farzı
yapmayan, örneğin farz olduğuna inandığı halde namaz kılmayan kafir olur,
diyor. Bunu ÖLDÜRMELİ, MALLARINI VEHHABİLERE TAKSİM ETMELİDİR diyorlar. Bunlar
Feth ül Mecid’in 17i 48, 93, 111, 273, 337, ve 348. sayfalarında yazılıdır.
2 Peygamberlerin (aleyhimüsselam) ve evliyanın ruhlarından
şefaat isteyen, bunların mezarını ziyaret edip , bunları aracı ederek dua eden
kafir olur diyorlar.Fethül Mecid Vehhabi kitabının 503. sayfasında diyor ki,
Reülullah sağ iken dua etmesini istemek uygundur. Hatta diri olan her iyi kimsenin
dua etmesi istenir. Nitekim Hz. Ömer Mekke’ye umreye gideceği zaman, Resülullah
“ Ya Ömer, bizi de duandan unutma” dedi. Dirilerin cenazeye ve kabirde olanlara
dua etmesi uygundur. Fakat kabirde olanın dua etmesini istemek uygun
değildir.... 70. sayfasında diyor ki, “ölüden ve yanında bulunmayandan dua
istemek onu Allah’a şerik koşmak olur.”...
3 Mezarlar üzerine türbe yapmak ve türbelerde namaz kılmak
ve orada hizmet ve ibadet edenlere kandil yakmak ve ölülerin ruhlarına sadaka
adamak caiz değil imiş.... Haremeyn ahalisi şimdiye kadar kubbelere, duvarlara
tapınıyor imiş. (Ehli Sünnet) olan ve Şii (Alevi) olan Müslümanlar bunun için
müşrik oluyorlarmış. BUNLARI ÖLDÜRMEK, MALLARINI YAĞMALAMAK HELAL İMİŞ.
Kestikleri hayvanlar LEŞ olurmuş. Bunun için “hacıların kestirdikleri
kurbanları yemiyorlar, toprağa gömüyorlar”
Türbe, oda demektir. Türbe yasak olsaydı Eshab ı
Kiram,Resülullah efendimizi ve Hz. Ebu bekir’i, Hz. Ömer’i oda içine
gömmezlerdi. Türbe ölüye tapınmak için yapılmaz. Ona sevgi ve saygı göstermek,
ona okumağa, dua etmeye gelenleri yağmurdan, güneşten korumak için yapılır.
Salihleri, alimleri sevmemizi dinimiz bize emretmektedir. (Mecma ül Enhur) 2.
cilt 552.sayfasında diyor ki; Muhammed bin Hanefiyye,Abdullah bin Abbas’ı defn
edince kabri üzerine çadır kurdu.Ziyaretçiler üç gün bu çadırda
oturdular..Görülüyor ki Eshab ı Kiram’ın yolunda olanlar türbe yıkmaz, türbe
yaparlar.
Vehhabilerin Eshab ı Kiram’ın yolunda olmadıkları bundan da
anlaşılmaktadır.
Keşfin Nur’da diyor ki, Alimlerin, Velilerin kabirleri
üstüne türbe yapmak onları cahillerin hakaretlerinden korumak içindir. Cami ül
Fetva’da ve Tenvir’de diyor ki, kabir üzerine kubbe yapmak mekruh değildir.
Vehhabilerin, “evliyayı yaratıcı sanmalarından korktuğumuz
için türbeleri yıkıyoruz” sözü küfürdür...
İslam alimlerinin hiç biri türbeleri puta benzetmemiş, en
aşırı yazanı haram olacağını bildirmiştir. Türbe ziyaret ederek evliyalara
eğilim gösteren Müslümanlara Vehhabilerden başka hiçbir alim kötü zan ile bakmamıştır.
Vehhabilerin Feth ül Mecid kitaplarının 242.sayfasında, İbni
Hacer i Mekki Zevacir kitabında kabirler üzerine kubbeler yapmak büyük
günahtır.Müslüman valilerin, meliklerin bunları yıkmaları vaciptir. Önce İmam ı
Şafi’nin kabrini yıkmak gerekir diyor.
Halbuki İbni Haceri Mekki hazretleri Zevacir kitabında “kab
irler üzerine kubbe yapmak büyük günahtır” demiyor, halkın gömüldüğü
mezarlıklarda yer kaplayarak ölen Müslümanların gömülecek yer bulmalarına engel
olanları yıkın diyor. Yoksa türbe yapmaya, türba ziyaretine haramdır, küfürdür
demiyor.
Vehhabilerin, Ayeti kerimelerin ve hadisi şeriflerin
anlamlarını değiştirerek Müslümanları aldattıklarını delillerinden birisi de bu
örnektir.
İbni Haceri Mekki hazretleri Fetava i Fıkhiyye kitabı
125.sayfada buyuruyor ki, “peygamberlerin türbelerinde namaz kılmak sahihdir,
mekruh dahi değildir. Peygamberler mezarlarında diridirler. Fakat onların
yaşamları her bakımdan bizim gibi değildir. Yemeleri, içmeleri, ibadet etmeleri
gerekli değildir.Meleklerin yaşamlarına benzer. Lezzet almak için ibadet
yaparlar...
(Sayfa 414)
Hicri 1381’de İstanbul’dan hacca giden bir Müslüman Hücrei
Seadet önünde “Ya Resülullah,SAV, günahım çok, bana şefaat eyle” diye dua
ederken, bir Vehhabi hocası gelip “O ölüdür,bir şey duymaz” gibi şeyler söyler,
yakasından çeker. Bu Sünni Müslüman da “Kuran ı Kerim Bakara suresi
154.ayetinde “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz! Onlar diridir. Fakat
siz bunu anlamıyorsunuz!” buyuruldu. Bu büyük peygamberin ümmetinden birine ölü
denilmesiyasak olunca, sen insanlarınen üstününe nasıl ölüdür diyorsun” der.
Vehhabi cevap veremeyip rezil olmuş şekilde oradan kaçmıştır.
Mekke i Mükerreme alimleri, Vehhabilerin “KAFİR”
olduklarınıispat eden bir karar yazıp her tarafa gönderdi. Vehhabi
hacılarını Mekke’ye sokmadılar.
İlk olarak 1205 (1791’de Vehhabiler ile Mekkeliler arasında
harb oldu. Sonuç alınamadı. Vehhabilerin zulüm ve işkencesinden kurtulmak için
kabileler, köylüler Vehhabi oldu. Böylece kuvvetlenerek 1217’de Taif şehrini
aldılar. Kadın, çoluk, çocuk demeyip bütün müminleri kılıçtan geçirdiler.
1218’de Mekke i Mükerremeyi üç ay işgal ettiler. Mekke halkı, kedi, köpek eti,
ot, yaprak yedi. Sonunda bunları da bulamayıp teslim oldu. Vehhabiler ahaliye
hakaret ve eziyet edip, “H.500” senesinden sonra ölenler Kafir oldu. Sizi
imana getireceğiz” deyip Vehhabiliği kabul etmeyen Müslümanları şehit
ettiler.
Sonra Cidde’ye gittilerse de mağlup oldular. Çoğu öldürüldü
ve Deriye’ye döndüler. 1220’de Medine i Münevvere’ye saldırıp peygambere
ayrılmış hazineyi yağmaladılar. Bütün mübarek türbeleri yıktılar, ahaliye
işkence edip çok çirkin şeyler yaptılar. Teisleri olan Suud,halkı Mescid i
saadete toplayıp; “Ey Medine halkı, bu gün dininiz tamam oldu,Müslüman olup
Allah’ı hoşnut eylediniz. Artık, babalarınızın, dedelerinizin batıl dinine itibar
etmeyiniz, onları rahmetle anmayınız. Onların hepsi şirk üzerine kafir olarak
öldüler. Sizin nasıl ibadet edeceğinizi kitaplarımız bildiriyor. ULEMAMIZIN
SÖZLERİNİ DİNLEMEYENLERİN MALLARININ,
EŞYALARININ,EVLATLARININ,AİLESİNİN,ASKERİM İÇİN MÜBAH OLDUĞUNU BİLİNİZ.
HEPİNİZİ ZİNCİRE BAĞLAYIP İŞKENCE EDECEKLERDİR.
ARTIK ĞEYGAMBERİMİZ S.A.V’nin TÜRBESİ ÖNÜNDE DURUP ‘ESSELAMÜ
ALEYKE YA RESÜLULLAH’ DEMEYECEKSİNİZ!” dedi.
Buraya yazamayacağımız daha çok çirkin şeyler söyledi.
Vehhabiler, Ehli Sünnet hacılarını “7” yıl Mekke’ye sokmadı.
Bu senelerde, Osmanlı ordusu dış düşmanlarla harp
halindeydi, içeride de karışıklık vardı.
Şöyle ki;
Fransa ile senelerden beri dost iken, Napolyon Bonapart 1213
(1799’da,Mısır’a 50.000 askerle saldırdı.Denizden ve karadan muharebelerle
1216’da Mısır Düşmandan temizlendi.
1221’de Rusya sınırlarımıza saldırıp savaş ilan etti.
İngiliz donanması Çanakkale’den girip, Yedikule’ye kadar geldi. Başta padişah
III.Selim han olmak üzere, bütün memur, asker, halk,büyük gayretle üç günde
sahillere 1000’den fazla top yerleştirdi, harp olmadan düşmanı kaçırdı.
Rusya barış istediyse de 1224’de tekrar saldırarak Tuna’yı
geçti. Uzun savaşlardan sonra 1227’de Bükreş anlaşması yapıldı. İçeride ise yer
yer dinsizler türeyip halka zulüm ediyor,ve devleti dinlemiyorlardı. O zaman
Halife 3. Selim han, bir yandan eğitimliasker yetiştiriyor, bir yandan da top
fabrikası yaptırıp çalıştırıyordu. Eğitimli yeni askeri gören, yeni çerilerden
Karadeniz tabyalarında bulunanlar Kabakçı Mustafa kumandasında isyan ettiler.
Padişah Müslüman kanı dökülmesin diye üstlerine gitmeyince
isyan da büyüdü. Bütün ilerlemeler durdu.
Selim hanı şehit ettiler.(1223) de tahta çıkan II.Mahmut han
ı Adli, evvela dinsizleri terbiye itaate getirdi, 1227’de Rsuya ile barış
imzaladı.
1226’da Mısır valisine ferman buyrularak Mehmet Ali paşa ve
oğlu Tosun paşaya bir kolordu ile Hicaz’a gönderdi ise de mağlup oldu. 1227’de
Mehmet Ali Paşa bir kolordu, 18 top, 3 humbara ile gidip MEKKE, MEDİNE VE BÜTÜN
HİCAZ’I VEHHABİLERDEN ALDI.
1230’da Mısır’a dönüp oğlu İbrahim paşayı Vehhabilerin
merkezi Deriye üzerine gönderdi. Bir çok savaştan sonra 1233’de Suudilerin
önderi Abdullah bin Suud yakalandı, İstanbul’a getirilip adamları ile birlikte
cezaları verildi. İslam memleketlerinde bir hafta şenlik yapıldı.
Böylece bütün Arabistan Ehli Sünnet’in eline geçti.
Vehhabi DİNSİZLİĞİ Necd çöllerinde vahşilerde kaldı. (Madde
başından buraya kadar yazılanların çoğunu “Hülasat ül Kelam” ve “Mirat ül
Haremeyn” kitaplarından aldım. Kendimin bir fikri katılmamıştır. Bu yazıların
belgelerini isteyen adı geçen iki kitabı ve “Vehhabiye Nasihat” kitaplarımı
okusun A.Hakim Arvasi)
Mekke i Mükerreme ile Medine i Münevvere Osmanlılar
tarafından adalet ve hürmetle idare edilip milyonlar harcanarak kutsal makamlar
tekrar tamir ve tezyin edildi. Harameyn’in mübarek halkı,rahat ve zenginlik
içinde yaşadı. Bu mutluluk süreci I.Dünya savaşına kadar sürdü. I.Dünya Savaşı
1332 (1914) 1336 (1918) sonunda İslam birliğini parçalamak isteklerine kavuşan
düşmanlar Mekke emiri olan Şerif Hüseyin bin Ali’yi ve Ehli Sünnetten ileri
gelenleri Hicaz’dan çıkardılar.
Bütün dünyaya da KAÇTI diye bildirdiler. Necd çöllerinde
yaşayan Suud oğullarını Mekke’ye getirerek bunları Hicaz ülkesine emir ve hakim
yaptılar.
Bu gün Suudi Arabistan’ı idare3 edenler Vehhabilerdir. Kuran
ı Kerimin emirlerini değiştirerek cahil, zalim ve vahşi bir idare sistemi
yürütüyorlar.
Müslüman adını taşıdıkları için İSLAM adını lekeliyorlar.
İslam düşmanlarının ekmeklerine yağ sürüyorlar.Mekkei mükerreme ve Medini
Münevvere’nin Osmanlı idaresinden kalan sünni ve temiz Müslüman halkı,
Vehhabilerin “siyaseten” göz yummaları ile yaşayabiliyorlarsa da, çocukları
Vehhabi okullarında onların bozuk fikirlerine göre yetiştirilmektedir.
Osmanlılar devrinde Vehhabiler, bir kuvvet, bir ordu
kuramadıysalar da kitapları dünyaya yayıldı. Anadolu’da, Bağdat’ta Şii’lik
yerleştiği gibi, Mısır din adamları da Vehhabiliğe kaymaya başladılar.
Ne yazık ki, çok okumuş, çok kitaplar yazmış Muhammed Abduh
(Saidi Kürdi nurculuğunun fikir babasıdır.A.Yavuz), Vehhabiliği benimsemekle
kalmayıp, Masonların İslamiyeti yok etmek için giriştikleri savaşta en tesirli
silahları olan “İslam ülkelerinde çağdaşlık, modernlik adları altında
dinsizliği sokmak” için propagandalarına da kapılarak, Ehli Sünnet Vel Cemaati
tamamen bıraktı.
Ayeti kerimelere, hadisi şeriflere kendi aklı ile
batılılaşmaya uyacak anlamlar vererek Selefi Salihin yolundan ayrıldı.
Kitaplarının bir kısmı o yıllarda olanlar tarafından
Türkçe’ye çevrilmiş, “Büyük İslam Alimi Abduh’un Eserleri” diye gençliğin önüne
sürülmüşlerdir.
Abdüh’un ve Cemalettin Efgani’nin Mason oldukları, kitabımın
sonundaki “Abduh” kelimesinde yazılıdır.
Muhammet Arabi’nin Mekke’de basılan “İfadet ül Ahyar”
kitabında,Şeyh ül İslam Mustafa Sabri efendinin Mevkıf ül Akl vel ilm vel âlem
kitabında ve Cami ül Ezher medresesiyüksek ilim kurulu üyesi Yusuf i Decvi’nin
(1966) da Mısır’da çıkan “Cami ül Ezher Mecellesi”ndeki yazılarında bunların
İslamiyete uymayan fikirleri kuvvetli delillerle red edilmişti. Zamanında İbni
Teymiye de ilminin çokluğuna aldanarak delalete düşmüştü. Fakat bu kadar
taşkınlık yapmamıştı.
Ehli Sünnet alimleri, Kuranı Kerimin ve hadisi şeriflerin
anlamlarını iyi anlamış ve binlerle kitap yazarak açıklamışlardır.
Kuran ı Kerimin ve Hadis i Şeriflerin anlamlarını yani
İslamiyeti doğru öğrenmek için Ehli Sünnet alimlerinin kitapları okunmalıdır.
Millete Vehhabiliği ve mezhepsizliği aşılamak isteyenler DİN
ADAMI ŞEKLİNE GİREREK Kuran tefsirleri, hadis tercümeleri uyduruyorlar. Ayeti
kerimelere, hadisi şeriflere kendi görüşlerine göre yanlış manalar veriyorlar.
Vehhabilerin bozuk sözlerini İslam Alimlerinin Fetvası diye diyerek yazıyor ve
Müslümanları aldatıyorlar.
Alusi tefsirinin de İbni Teymiye’nin fikirlerine göre
yazılmış olduğunu ve Ehli Sünnete muhalif düşünceleri savunduğunu Şevahid ül
Hak291.sayfada bildirmektedir.
İslam Sosyalizmi adı altında şeriatı değiştirmeye kalkan
Seyit Kutbun “Fı zilal ül Kur’an” tefsirine gelince kendi sapık fikirlerine
Kahire Mason Locası başkanı, dinde reformcu Muhammed Abduh’un muhalif
yazılarını da karıştırdığını bir çok yerinde övünerek yazmakta, böylece
İslamiyet’e ihanetinin kat kat fazla olduğunu şahsen yazarak itiraf
etmektedir...
...Dört mezhebin derin inceliklerine sahip, derin alim,
veliyyül Kamil Seyyid Abdülhakim Arvasi “Kuddise sirruh” buyurdu ki; Hanefi
mezhebinde en kıymetli ve en mükemmel fıkıh kitabı İbni Abidi’nin Dürr ül
Muhtar haşiyesidir. Şafi’de Tuhfet ül Muhtac kitabıdır.En kıymetli, en mükemmel
tasavvuf kitabı İmam ı Rabbani’nin Mektubat’ıdır. Dürr ül Muhtar, Tenvir ül
ebsar’ın şerhidir.
Vehhabilerin bazıları Müslümanları aldatmak için “Biz
Hanbeli mezhebindeyiz, sünnet ehliyiz” diyorlar. Oysa, ehli sünnet alimlerinin
yazılarından işlerine gelenleri alıp, gelmeyenleri ise örtbas ediyorlar. Ehli
sünnet alimlerinin ayeti kerimelere vermiş oldukları doğru anlamları
değiştirerek bozuyorlar.
Ehli sünnet alimleri ayeti kerimelere kendi anlayışlarına
göre değil, peygamberin hadislerine, eshab ı kiramdan öğrendiklerine göre anlam
verdiler. Vehhabiler ise resülullah’tan gelen bu anlamları beğenmiyorlar. Kendi
cahil, ahmak kafalarına göre mana veriyorlar.
Din bilgilerinden, fen ve ahlak bilgilerinden ve mantık
kurallarından haberdar olmayan cahiller oldukları için Kuranı Kerimin yüksek,
kutsal inceliklerini anlayamıyorlar, bunları bildiren hadisler uydurmadır,
geçersizdir diyorlar.....
Son Osmanlı Şeyhülislamlarından Abdülhakim Arvasi’nin
yazdığı ve 1967’de oğlu Kadıköy Mühtüsü A.Mekki Üçışık tarafından yeniden
düzenlemiş Saadet i Ebediyye Tam İlmihal kitabı “Vehhabilik” konusunda alıntı
burada bitmiyor, merak eden kitabı okusun.
Ben, buraya kadar alıntıyı uygun buldum. Gerisi Vehhabiligi çürütmek için eleştirilerle geçiyor. Son padişah 6.Mehmet Vahdettin'e kadar, hiç bir Osmanli padişahı Vehhsbileri; "Türkler Islam'a halifelik edemezler, hilâfet onlardan alınmalıdır" ilkesi ile başta Ingiltere, Haçlı Avrupa Kutsal Ittifak Ülkeleri ve ABD misyoner örgütü ABCFM (American Board Comission for Foreign Mission) örgütü ile 1815den itibaren çalışarak, hilafetin açtığı bütün "Cihat Çağrılarına" katılmadıkları ,dusman yaninda saf tuttuklari icin "Kafir, Müşrik" ilan etmişler , Müslüman saymamışlardır. 1924'de Suudi Arabistan devletini zoraki tanıma dışında Islam sayılmamış, 03 Mart 2924 de Hilâfet kaldırılınca Halifelik yetkisi Tbmm ye geçmiş ve Tbmm de bunları 1950 Adnan Menderes hükümetine kadar Müslüman saymamıştır. Adnan Menderes ile Kürt Vehhabileri olan Müslüman kılıklı Hristiyanlık siyasi, cemaat örgütleri bunları kutsamış, 178 yıl Müslüman ve Türk askeri kanı dökmüş bu Islam düşmanlarını baş tacı etmişlerdir Bu gün Akp hükümeti de gene Ingiliz örgütü olan Ihvan'i Müslimin yani Müslüman Kardeşler Örgütü gibi Ingiltere'nin Mısırda kurduğu Islam düşmanı örgütle çalışmaktadır. Libya'da asker göndermeyi Tbmmden Ermeni Devlet Bahçeli desteği ile geçiren Pontuslu Rum R.T.Erdogan hükümeti Libya Ihvan hareketini iktidar etmek için bunu yapmıştır. Omanlıyı yıkanların “Osmanlıcılık ve Millicilik siyasetleriyle Müslümanları aldatarak", dinlerini ve imanlarını değiştirdiklerini gösterebilmek,Müslümanları Korede olduğu gibi bu gün de Arap çöllerinde sömürgeci emperyslis haçlılara ve Vehhabi Beni Temim Yahudilerine nasıl köle yaptıklarını anlatabilmek, düşmanınızı gösterebilmek için bu alıntıyı yararlı gördüm.
1950 yılında Adnan Menderes hükümetinin din adamı Bitlis’li
Said i Kürdi denilen, tarikatını Muhammed Efgani Masonundan öğrendiğini
“Tarihçe i Hayatım” adlı saçmalıklarında yazan, Bitlis Nors(Nur=Nur Yezidilerin
ve Ermeni Gregoryen Hristiyanların Güneş tanrısına verdikleri addır, şeytandır,
İsa’dır...) adlı Ermeni köyünden olan, Nasturi vey Süryani Ermeni, Yahudi
birinin 1961 yılına kadar devletin ordusu başta bütün kurumlarına İslamcılık,
Nurculuk adlarıyla dinleri bozduklarını, bu kitaptaki samimi Osmanlı devlet
İslam kavramını savunan Arvasi’nin yolunda Işık Tarikatı mensubu Fetullah
Gülen’in de 1967’de ölen Saidi Kürdi yerine Nurculuğun başına geçerek, Osmanlı
devlet siyasetine uygun Hanefi İslam dışına çıkarak ülkemizi bu hale
getirdiklerini anlayabilmeniz için bu alıntı tarih gerekliydi.
Veya ben öyle olabileceğini düşündüm.
1961’de ölen Bitlis Ermeni’si Saidi Kürdi’nin Hristiyanların
ruhani merkezi olan İtalya’nın başkenti Roma’da bulunan yedi tepe üzerine
kurulu Vatikan devletinde gömülü olduğunu, Fetullah Gülen’in de buraya gömülmek
için açıkça beyanı olduğunu bilmeyen öğrensin.
18 yıldır devleti yöneten Tayyip Erdoğan ve AKP’sinin de
Vehhabi Suud ailesinin babaları olan Şeyh Halid’in torunlarının yönettiği BAE,
Suudi Arabistan, Libya, Ürdün, Filistin gibi Osmanlı’ya 178 yıl kurşun sıkmış,
Haçlılarla bir olup Müslüman Osmanlı askerlerini ve kendilerinden olmayan
Arapları da nasıl katlettiklerini okudunuz.
Arabistan’da Vehhabiler, Suriye’de Dürziler, Irak’da,
güneydoğu Anadolu’da Yezidiler, Süryaniler, Nasturi Hrsityanlar, güney
Kafkasya’da Bagratuni Ermeni ve Gürcü Yahudiler, Osmanlı ordusuna Haçlılarla
bir olup 1760 yılından itibaren sürekli isyanlar çıkardırlar.
Osmanlı bastırınca Yezidiler, Süryaniler Gürcistan Tiflis,
Bagata,, Batum bölgelerinde satın aldıkları Rus korumasındaki bölgelere
kaçtılar.
Osmanlı Rusya ve haçlı ülkelerince bozguna uğratıldıkça da
içeri girip Müslüman katliamı yaptılar.
1917’de Süveyş Kanal savşını kaybeden Cemal paşa ile Osmanlı
yenildi ve 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes anlaşmasını imzalayarak teslim oldu.
O tarihten itibaren, Osmanlıya isyan etmiş, sürgünden
kurtulmak için Müslüman olmuşların kurdukları cemaatler o zamandan beri
Kurtuluş savaşına, cumhuriyete karşı haçlılarla birlikte oldular, Kurtuluş
savaşına karşı cahil insanlarımızı kışkırttılar. Din ve siyasetle aldattılar.
Osmanlı’nın demokratik devamı olan Türkiye Cumhuriyetine ve
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e “kendi gayrimüslüm şeriatlarını” yaşamak için,
İslami tarikat ve cemaatler adı altında “26” kere isyan ettiler Atatürk’e “41”
kere suikast yaptılar.
Sonunda onu da öldürüp devleti ele geçirdiler.
1924’den itibaren bütün Müslüman ülkeleri bunlar gibi
Müslüman görünen işbirlikçilerin ellerine teslim edildiler. Sayısız Müslüman
öldürüldü.
Bizde de “Allah, Kuran, Muhammet diyerek Müslümanları İslam
çağındaki kafir ve müşriklerin dinlerine döndürmekle görevliler.
Aralarındaki bazı samimi devşirmeler bunu itiraf ediyorlar
artık.
Kendisini halife ilan ettirme derdine düşmüş R.T.Erdoğan’ın
ABD,AB, Vatikan Papalığı ile nasıl sıkı fıkı görüşmeler yaptığını, Yunanlı
siyaset bilimci profesör Dimitri Kitsikis, İsrail’i siyaset bilimci prof.
Amikam Nachmani’nin hazırladıkları “Türk Yunan İSRAİL Konfederasyonu adlı Babil
Talmud’una inanan İslam adlı sapkın tarikatların anlayışında bir Yahudi,
Ortodoks Hristiyan şeriatına dayalı Bizans kurmakla görevli olduklarını, bunu
Müslüman görünerek, din ve siyasetle halkı aldatarak yaptıklarını anlayınız.
“Gelecek olan Mesih’e hazırlık yaptıklarını söyleyen Adnan Tanrıverdi
(R.T.Erdoğan’In baş danışmanı ve SADAT ordusu komutanı), okuduğunuz Vehhabi
kıyımının ülkemizdeki 21.yy. uyarlaması için işaret vermektedir.
Anlamıyorsanız araştırıp sorgulayınız.
Benden bu kadar uyarı yeter. Gerisi, Müslüman deyip bu
partilere oy verenlerin sorundur. Kimse “biz uyarılmadık” demesin.
Takdir sizindir.
Alaeddin Yavuz