Bu okuyacağınız alıntı yazı, daha Recep Tayyip Erdoğan iktidar edilmeden önce "TAĞUT" ilan edilerek özenle belirli Müslüman görünen, gayrimüslüm azınlığın intikamcı önderi olarak seçildiğini göstermektedir;
""BEKİ, ERDOĞAN İLE MUSA PEYGAMBER'İN HAYATLARINI KARŞILAŞTIRDI
""BEKİ, ERDOĞAN İLE MUSA PEYGAMBER'İN HAYATLARINI KARŞILAŞTIRDI
İnanılmaz paralellik
Ankara Kulisi
Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a en yakın isimlerden biri. Son günlerde aslında 2003 yılında yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitabıyla da gündeme geliyor.
Kitap, yayımlandığında Kanal 7'de gazetecilik yapmakta olan Beki'nin dilbilimi tutkusundan derin izler taşıyor. Beki, kitabındaki bir bölüm için, "Düzyazı-epik anlatım karışımı bir kurgu ve simgesel bir dille kaleme alınan bir tür fantastik öykü bu..." nitelemesinde bulunmuş. Bu fantastik öykünün kahramanı tabii ki Recep Tayyip Erdoğan...
Beki, kitabının ilk bölümünde, Hurufilik, yani Muhyiddin İbn Arabi'nin harfler çizelgesine göre Erdoğan'ın hayatıyla ilgili tahlillerde bulunuyor ve Başbakan'ın durumunu şöyle saptıyor:
"Yıldızı Müşteri, harfi Dad. Harfler hiyerarşisinde bu mertebeye tekabül eden ilahi isim, Alim. Bu mertebenin peygamberiyse Musa. Günü perşembe, yaradılışın beşinci günü, göklerde ikinci kat. Madeni ise su, harflerden Sin. Bu mertebede tecelli eden ilahi isimse Muhyi."
Halk, Erdoğan'ı kurtarıcı olarak görüyor"Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi şahsiyetlerinden biri, Necmettin Erbakan'ın yanında yetişiyor. Onu liderliğe götüren süreç, kazara işlediği bir suç, iyi niyetle okuduğu bir şiirle başlıyor. Ceza evine gidiyor, halkın umudu olarak geri geliyor. Siyasi yasağı önce büyük bir kötülük gibi gözüküyor, sonra Erdoğan için yeni bir başlangıca dönüşüyor. Kendi yolunu çiziyor. Kaderin garip cilvesine bakın ki (böylesine Hurufiler ancak tevafuk (birbirine uyma) diyebiliyor) yasakları başladığı yerde, Siirt'te bitiyor.
Yasaklandığı yerden başbakan olarak çıkıyor. En çok oligarşinin korkularından çekiyor, öcü gibi gösteriliyor, siyasi yaşamı boyunca bununla mücadele ediyor. Ve oligarşinin korkuları (bu anlamda kehanet) gerçek oluyor. Erdoğan iktidara geliyor. Ama onu son umut ve kurtarıcı olarak gören halkının oylarıyla."
Beki, kitabında İbn Arabi'nin Musa Peygamber'in kardeşi Harun ile olan ilişkisini nasıl anlattığını da aktarıyor. Peygamber, kardeşi Harun'u, konunun aslını anlamadan insanlar önünde küçük düşürerek suçluyor. Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün dava arkadaşlıklarını Musa Peygamber ile kardeşi Harun'un ilişkisine benzeten Beki şu uyarıyı yapıyor:
"Ve Musa Peygamber'le Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki en inanılmaz paralellik tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan iktidarını Abdullah Gül'le, en az 30 yıllık bir geçmişe dayanan yol arkadaşıyla paylaşıyor. Bu yorumdan yola çıkan bir Hurufi, Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül'ün de aralarındaki iktidar paylaşımında benzer sorunlar yaşayabileceklerini söyleyip Erdoğan'a fitneciler karşısında sabır tavsiye edebilir."
Arapça da kullanılıyor
"Erdoğan'ın zihin serüveni 1928 harf devrimiyle başlıyor. Sadece Arap elifba'sının 28 harfi Latin abc'siyle değiştirilmedi, aynı zamanda Arap-Müslüman aklın zihin süreçlerine kendi şeklini verecek olan yeni gramer mantığı getirilmiş oldu. İkinci dil zihne asıl şeklini veren anadilin mantık şablonunu etkileyebiliyor. Erdoğan örneğinde bunu görmek mümkün. Bilindiği gibi Erdoğan Rizeli ve anadili Türkçe. Zihin mekanizmaları Türkçe gramere göre çalışıyor. Erdoğan bir imam hatip liseli. Temel düzeyde de olsa Arapça eğitimi gördü ve Kuran'ı Arapçasından okuyabiliyor. Muhafazakâr bir çevrede yetiştiği için de dini terminolojiye hâkim. Erdoğan'ın konuşma dilinde kendini açığa vuran mantık, Arapçanın dünya görüşünden ne tür emareler ya da izler taşıyor?"
Erdoğan'ın bazı konuşmalarını aktararak analiz eden Beki, "Erdoğan olaylara siyah-beyaz olarak bakmıyor. Gri tonları görebiliyor. Vermek istediği mesajı güçlendirmek için her iki dilin (Arapça ve Türkçe) gramatik imkânlarından yararlanıyor."
Beki'ye göre, Erdoğan, konuşmalarında Arapça'nın mübalağa yeteneğinden yararlanıyor. Mesela, "Bizim bu anlayışta olmayacağımızı söylüyorum" yerine Arapça düşünme tarzına uygun olarak, "Şunu söylüyorum ki, katiyen bu anlayışın içinde olmayacağız" diyor.
Göklerden beklenen kurtarıcı
"Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. Göksel değil dünyevi bir kurtarıcı, bir siyasi lider olarak. Mucizelerle gönderilen göksel bir varlık yerine oylarla sandıktan çıkarılan bir kurtarıcı. Büyük bir kitlenin umudu. Seçilmiş biri ama, seçmenleri tarafından..."
Türk siyaseti, yakınındaki isimlerin, liderlerine yaptıkları övgülere alışıktır. Beki, sadece bu geleneğin devamı olarak değil, "siyasette simgesel anlatıma dayalı övgü" türünün de yaratıcısı olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.
Son dört yılın, yaşlandığını söyleyen Başbakan Erdoğan'da bıraktığı izlerden en somut olanı son günlerde sıkça objektiflere yansıyor...
Yıllar, bütün omuzlara aynı ağırlıkta çökmezmiş. 14 Mart 2003'te başbakanlığı Abdullah Gül'den devralan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu özdeyişin işaret ettiği isimlerin başında geliyor. Siyasi yaşamında kendisini hapse kadar götüren çalkantılı bir dönemin ardından Başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan'ın son dört yıldaki mesaisinin izlerinin görünümüne de yansıması kaçınılmazdı.
AKP'nin tek başına iktidarıyla yeniden alevlenen rejim tartışmaları ve Irak, AB gibi devasa sorunlarla geçen bu sürede, yurtiçi ve yurtdışında çok yoğun bir gezi trafiği yaşayan Erdoğan, zaman zaman sağlık sorunlarıyla da gündem yarattı.
17 Nisan 2006'da kas spazmı geçiren ve bir hafta evinde dinlenmek zorunda kalan Erdoğan, 17 Ekim 2006'da da makam arabasından "balyoz" operasyonuyla kurtarılarak müşahede altına alındı. Başbakan'ın kan şekerinin düştüğü açıklandı. Peşini bırakmayan bel rahatsızlığı geçen günlerde nükseden Başbakan, bir hafta evinde istirahate çekilmek zorunda kaldı.
Sağlığına özen gösteriyor
Erdoğan'ı çok mutlu eden, ancak yaşlandığını hissettiren olay ise 2 ay önce dede olmasıydı. Başbakan, "İnşallah dede söylemine de alışacağız. Tabii biraz daha da yaşlandığımızı anlıyoruz bu vesileyle" demişti.
Baykal'ın defne sırrı
Başbakanlığının ilk dönemlerinde gür saçlarıyla dikkati çeken Erdoğan'ın seyrekleşen saç telleri, aslında söze gerek bırakmıyor. Üstelik seyrekleşen saçlarının nasıl kırlaştığı da açıkça görülüyor.
Erdoğan'ın bundan sonrası için alabileceği önlemlerden biri, CHP lideri Deniz Baykal'ın yıllardır uyguladığı yöntem olabilir. İlerleyen yaşına rağmen hâlâ canlılığını koruyan saçlarını "defne sabununa" borçlu olduğunu söyleyen Baykal, saç telleri zarar görmesin diye cebinde "kemik tarak" taşıyor.
Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, 2003'te yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" kitabında Musa Peygamber ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki inanılmaz paralelliklere dikkat çekiyor.
Beki, bu saptamanın ardından şu analizi yapıyor:
Beki, kitabın diğer bölümlerinde, Erdoğan'nın zihin serüvenini dil-zihin ilişkileri açısından ele alırken şu tespitleri yapıyor:
Erdoğan'ı, yukarıdaki okuduğunuz tespitlerdeki yakıştırma sıfatlar ile, Tevrat'ın Musa'yı yarı tanrı put ilan eden bozuk ayetleri, tamamen İslamın yasakladığı, Sümer, Babil, Asur ve Aramilerin Ay Tanrısı Sin'in sembol hayvanı olan "kara çıngıraklı yılanı" olan mahlukun şekillerinden üretildiği mitolojisne dayalı Sabi ve Kabala huruf ilimlerindeki harf karakterleriyle yarı tanrı put ilan etmişlerdir.
Çünkü bunlar İslam'dan çıkmış ya da asırlardır İslam görünen, haçlılar Müslümanları 1919'da mağlup ettikten sonra yavaş yavaş niyetlerin i açığa vuran müşrikler olup, Erdoğan'dan TAĞUT yaratmış, ona tapınmakta olan, dinedört mezhep bin kadar tarikat sokarak bölen sahte Müslümanlardır.
Ankara Kulisi
Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a en yakın isimlerden biri. Son günlerde aslında 2003 yılında yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitabıyla da gündeme geliyor.
Kitap, yayımlandığında Kanal 7'de gazetecilik yapmakta olan Beki'nin dilbilimi tutkusundan derin izler taşıyor. Beki, kitabındaki bir bölüm için, "Düzyazı-epik anlatım karışımı bir kurgu ve simgesel bir dille kaleme alınan bir tür fantastik öykü bu..." nitelemesinde bulunmuş. Bu fantastik öykünün kahramanı tabii ki Recep Tayyip Erdoğan...
Beki, kitabının ilk bölümünde, Hurufilik, yani Muhyiddin İbn Arabi'nin harfler çizelgesine göre Erdoğan'ın hayatıyla ilgili tahlillerde bulunuyor ve Başbakan'ın durumunu şöyle saptıyor:
"Yıldızı Müşteri, harfi Dad. Harfler hiyerarşisinde bu mertebeye tekabül eden ilahi isim, Alim. Bu mertebenin peygamberiyse Musa. Günü perşembe, yaradılışın beşinci günü, göklerde ikinci kat. Madeni ise su, harflerden Sin. Bu mertebede tecelli eden ilahi isimse Muhyi."
Halk, Erdoğan'ı kurtarıcı olarak görüyor"Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi şahsiyetlerinden biri, Necmettin Erbakan'ın yanında yetişiyor. Onu liderliğe götüren süreç, kazara işlediği bir suç, iyi niyetle okuduğu bir şiirle başlıyor. Ceza evine gidiyor, halkın umudu olarak geri geliyor. Siyasi yasağı önce büyük bir kötülük gibi gözüküyor, sonra Erdoğan için yeni bir başlangıca dönüşüyor. Kendi yolunu çiziyor. Kaderin garip cilvesine bakın ki (böylesine Hurufiler ancak tevafuk (birbirine uyma) diyebiliyor) yasakları başladığı yerde, Siirt'te bitiyor.
Yasaklandığı yerden başbakan olarak çıkıyor. En çok oligarşinin korkularından çekiyor, öcü gibi gösteriliyor, siyasi yaşamı boyunca bununla mücadele ediyor. Ve oligarşinin korkuları (bu anlamda kehanet) gerçek oluyor. Erdoğan iktidara geliyor. Ama onu son umut ve kurtarıcı olarak gören halkının oylarıyla."
Beki, kitabında İbn Arabi'nin Musa Peygamber'in kardeşi Harun ile olan ilişkisini nasıl anlattığını da aktarıyor. Peygamber, kardeşi Harun'u, konunun aslını anlamadan insanlar önünde küçük düşürerek suçluyor. Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün dava arkadaşlıklarını Musa Peygamber ile kardeşi Harun'un ilişkisine benzeten Beki şu uyarıyı yapıyor:
"Ve Musa Peygamber'le Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki en inanılmaz paralellik tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan iktidarını Abdullah Gül'le, en az 30 yıllık bir geçmişe dayanan yol arkadaşıyla paylaşıyor. Bu yorumdan yola çıkan bir Hurufi, Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül'ün de aralarındaki iktidar paylaşımında benzer sorunlar yaşayabileceklerini söyleyip Erdoğan'a fitneciler karşısında sabır tavsiye edebilir."
Arapça da kullanılıyor
"Erdoğan'ın zihin serüveni 1928 harf devrimiyle başlıyor. Sadece Arap elifba'sının 28 harfi Latin abc'siyle değiştirilmedi, aynı zamanda Arap-Müslüman aklın zihin süreçlerine kendi şeklini verecek olan yeni gramer mantığı getirilmiş oldu. İkinci dil zihne asıl şeklini veren anadilin mantık şablonunu etkileyebiliyor. Erdoğan örneğinde bunu görmek mümkün. Bilindiği gibi Erdoğan Rizeli ve anadili Türkçe. Zihin mekanizmaları Türkçe gramere göre çalışıyor. Erdoğan bir imam hatip liseli. Temel düzeyde de olsa Arapça eğitimi gördü ve Kuran'ı Arapçasından okuyabiliyor. Muhafazakâr bir çevrede yetiştiği için de dini terminolojiye hâkim. Erdoğan'ın konuşma dilinde kendini açığa vuran mantık, Arapçanın dünya görüşünden ne tür emareler ya da izler taşıyor?"
Erdoğan'ın bazı konuşmalarını aktararak analiz eden Beki, "Erdoğan olaylara siyah-beyaz olarak bakmıyor. Gri tonları görebiliyor. Vermek istediği mesajı güçlendirmek için her iki dilin (Arapça ve Türkçe) gramatik imkânlarından yararlanıyor."
Beki'ye göre, Erdoğan, konuşmalarında Arapça'nın mübalağa yeteneğinden yararlanıyor. Mesela, "Bizim bu anlayışta olmayacağımızı söylüyorum" yerine Arapça düşünme tarzına uygun olarak, "Şunu söylüyorum ki, katiyen bu anlayışın içinde olmayacağız" diyor.
Göklerden beklenen kurtarıcı
"Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. Göksel değil dünyevi bir kurtarıcı, bir siyasi lider olarak. Mucizelerle gönderilen göksel bir varlık yerine oylarla sandıktan çıkarılan bir kurtarıcı. Büyük bir kitlenin umudu. Seçilmiş biri ama, seçmenleri tarafından..."
Türk siyaseti, yakınındaki isimlerin, liderlerine yaptıkları övgülere alışıktır. Beki, sadece bu geleneğin devamı olarak değil, "siyasette simgesel anlatıma dayalı övgü" türünün de yaratıcısı olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.
Son dört yılın, yaşlandığını söyleyen Başbakan Erdoğan'da bıraktığı izlerden en somut olanı son günlerde sıkça objektiflere yansıyor...
Yıllar, bütün omuzlara aynı ağırlıkta çökmezmiş. 14 Mart 2003'te başbakanlığı Abdullah Gül'den devralan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bu özdeyişin işaret ettiği isimlerin başında geliyor. Siyasi yaşamında kendisini hapse kadar götüren çalkantılı bir dönemin ardından Başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan'ın son dört yıldaki mesaisinin izlerinin görünümüne de yansıması kaçınılmazdı.
AKP'nin tek başına iktidarıyla yeniden alevlenen rejim tartışmaları ve Irak, AB gibi devasa sorunlarla geçen bu sürede, yurtiçi ve yurtdışında çok yoğun bir gezi trafiği yaşayan Erdoğan, zaman zaman sağlık sorunlarıyla da gündem yarattı.
17 Nisan 2006'da kas spazmı geçiren ve bir hafta evinde dinlenmek zorunda kalan Erdoğan, 17 Ekim 2006'da da makam arabasından "balyoz" operasyonuyla kurtarılarak müşahede altına alındı. Başbakan'ın kan şekerinin düştüğü açıklandı. Peşini bırakmayan bel rahatsızlığı geçen günlerde nükseden Başbakan, bir hafta evinde istirahate çekilmek zorunda kaldı.
Sağlığına özen gösteriyor
Erdoğan'ı çok mutlu eden, ancak yaşlandığını hissettiren olay ise 2 ay önce dede olmasıydı. Başbakan, "İnşallah dede söylemine de alışacağız. Tabii biraz daha da yaşlandığımızı anlıyoruz bu vesileyle" demişti.
Baykal'ın defne sırrı
Başbakanlığının ilk dönemlerinde gür saçlarıyla dikkati çeken Erdoğan'ın seyrekleşen saç telleri, aslında söze gerek bırakmıyor. Üstelik seyrekleşen saçlarının nasıl kırlaştığı da açıkça görülüyor.
Erdoğan'ın bundan sonrası için alabileceği önlemlerden biri, CHP lideri Deniz Baykal'ın yıllardır uyguladığı yöntem olabilir. İlerleyen yaşına rağmen hâlâ canlılığını koruyan saçlarını "defne sabununa" borçlu olduğunu söyleyen Baykal, saç telleri zarar görmesin diye cebinde "kemik tarak" taşıyor.
Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, 2003'te yayımladığı "Erdoğan'ın Harfleri" kitabında Musa Peygamber ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaşamındaki inanılmaz paralelliklere dikkat çekiyor.
Beki, bu saptamanın ardından şu analizi yapıyor:
Beki, kitabın diğer bölümlerinde, Erdoğan'nın zihin serüvenini dil-zihin ilişkileri açısından ele alırken şu tespitleri yapıyor:
Kitabın ilginç bölümlerinden biri de, "Beklenen Kurtarıcı: Göksel Değil Dünyalı" adını taşıyor. Bu bölümün başında, Erdoğan'ın gelişerek değişiminin 1994 yılından itibaren başladığını anlatan Beki, AKP hareketinin projesiyle, dindar kitlenin kurucu düzenle barıştığı tespitinde bulunuyor. "Deccal ve Mehdi" örneklerini vererek kurtarıcı inanışını anlatan Beki, Erdoğan'ın siyasi öyküsünü bu inanışın sembolleri üzerinden şöyle özetliyor:
Son dört yılın, yaşlandığını söyleyen Erdoğan'da bıraktığı izlerden en somut olanı son günlerde sıkça objektiflere yansıyor."" (Buraya kadar alıntıdır)
Dede Erdoğan'ın saçları 4 yılda böyle seyrekleşti
Sigara içmeyen, sağlıklı besinler, özel çaylar tükettiği bilinen Erdoğan'ın sağlığına özen gösterdiği kesin. Buna rağmen, geçen yıl 14 Mart'ta Meclis'de başlatılan sağlıklı yaşam kampanyası sırasında vücut analizi yapan bir aletle kontrol edilen Erdoğan'ın biyolojik yaşı 57 çıkmıştı. Geçen yıl 52 yaşında olan Başbakan, vücudunun 5 yıl erken yaşlanmasına üzülmüş, "Tehlikeli bir şey var mı?" diye sormuştu.
Sigara içmeyen, sağlıklı besinler, özel çaylar tükettiği bilinen Erdoğan'ın sağlığına özen gösterdiği kesin. Buna rağmen, geçen yıl 14 Mart'ta Meclis'de başlatılan sağlıklı yaşam kampanyası sırasında vücut analizi yapan bir aletle kontrol edilen Erdoğan'ın biyolojik yaşı 57 çıkmıştı. Geçen yıl 52 yaşında olan Başbakan, vücudunun 5 yıl erken yaşlanmasına üzülmüş, "Tehlikeli bir şey var mı?" diye sormuştu.
Son dört yılın, yaşlandığını söyleyen Erdoğan'da bıraktığı izlerden en somut olanı son günlerde sıkça objektiflere yansıyor."" (Buraya kadar alıntıdır)
Erdoğan'ı, yukarıdaki okuduğunuz tespitlerdeki yakıştırma sıfatlar ile, Tevrat'ın Musa'yı yarı tanrı put ilan eden bozuk ayetleri, tamamen İslamın yasakladığı, Sümer, Babil, Asur ve Aramilerin Ay Tanrısı Sin'in sembol hayvanı olan "kara çıngıraklı yılanı" olan mahlukun şekillerinden üretildiği mitolojisne dayalı Sabi ve Kabala huruf ilimlerindeki harf karakterleriyle yarı tanrı put ilan etmişlerdir.
Çünkü bunlar İslam'dan çıkmış ya da asırlardır İslam görünen, haçlılar Müslümanları 1919'da mağlup ettikten sonra yavaş yavaş niyetlerin i açığa vuran müşrikler olup, Erdoğan'dan TAĞUT yaratmış, ona tapınmakta olan, dinedört mezhep bin kadar tarikat sokarak bölen sahte Müslümanlardır.
Tağut yaratmak, daha Tevrat'ın başında işlenen bir olaydır ve kekeme olduğundan, halka hitap etmekten korkan Musa, tanrısı Yahweh'ten, konuşmacısı, sözcüsü olarak, hitabet yeteneği iyi olan kardeşi Harun'u tayin etmesini, ona da peygamberlik vermesini ister. Yahweh, bana güvenmiyor musun, onu ben hallederim dese de güvensizliği tavan yapmış Musa Harun'da diretince, ayetler ve Harun'a verilen değnek ile olaylar başlar;
"RAB Musa'ya "Ağabeyin Harun var ya!", "Bilirim, o iyi konuşur. "Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım" dedi, "Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak. (Mısır'dan Çıkış)"
İşte yarı tanrı peygamber" kavramı burada başlar. Oysa peygamberlerin mucizeleri, Allah dilemedikçe olmaz ve mucizeleri sürekli değildir. Oysa gelişen olaylarda Harun'un değneği ilahi mucizelerin kaynağıdır, okuyalım;
"Harun değneğini firavunla görevlilerinin önüne attı. Her biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onların değneklerini yuttu. Harun firavunla görevlilerin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü. İnsanlarda ve hayvanlarda irinli çıbanlar çıktı. Mısır'da yerin bütün tozu sivrisineğe dönüştü. Böylece Harun elini Mısır'ın suları üzerine uzattı; kurbağalar çıkıp Mısır'ı kapladı. Firavun Musa'yla Harun'u çağırtıp, "RAB'be dua edin, benim ve halkımın üzerinden kurbağaları uzaklaştırsın" dedi, "O zaman halkınızı salıvereceğim."
Ancak firavun ülkenin rahatladığını görünce, inatçılık etti. Büyücüler firavuna, "Bu işte Tanrı'nın parmağı var" dediler. Firavun "Kalkın!" dedi, "Siz ve İsrailliler halkımın arasından çıkıp gidin, istediğiniz gibi RAB'be tapın."",
Şimdi kısaca TAĞUT nedir onu okuyalım. Kısaca Tağut "kendini tanrı gibi gösterip insanları kendisine taptıran demektir.
İslami bir siteden aldığım Tağut tanımını okuyalım;
TAĞUT
Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. ALLAH'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça "Teğa" kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan "Tuğyan" ALLAH Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir.
ALLAH'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.
Tağut, ALLAH (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten dolayı bir insanın Müslüman olabilmesi için Tağut'u reddetmesi gerekmektedir.
Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü ALLAH (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176)
Yukarıdaki yorumlar Kur'an'daki Tağut'u tanıtan ayetlere göre yapılmıştır;
Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "ALLAH'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler ALLAH yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76)
Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, ALLAH Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler.
Dolayısıyla ALLAH Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. ALLAH Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "ALLAH'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, kâfirlerdir." (el-Maide, 5/44) buyurmaktadır.
Tağut tanımı şu linkten alınmıştır; http://www.frmtr.com/islam-ve-insan/2988450-tagut-nedir-mutlaka-okuyun-cok-onemli.html
Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din ALLAH'ın oluncaya, ALLAH'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar.
Şimdi videoyu seyredin TAĞUT kimdir? Görünüz;
Tağut tanımı şu linkten alınmıştır; http://www.frmtr.com/islam-ve-insan/2988450-tagut-nedir-mutlaka-okuyun-cok-onemli.html
Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din ALLAH'ın oluncaya, ALLAH'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar.
Şimdi videoyu seyredin TAĞUT kimdir? Görünüz;
Bu videoyu kopyalama sebebim, yazılarımın etkisini düşürmek için önceki yazılarımda verdiğim Youtube videolarının linklerinin köreltilmesi yüzündendir. Video sahibinin durumu anlayacağını umuyorum. Saygılar.
Recep Tayyip Erdoğan, Türk milletine hizmet etmekle görevli bir siyasi parti önderi, cumhurbaşkanı mıdır yoksa, kendisini, sırasıyla başbakan, cumhurbaşkanı, başkan ve padişah ilan ettirmeyi hedeflemiş, ilahi sıfatlar yakıştırılan, gayrimüslüm putperest cemaati, "Türk ve İslam hakimiyetinden kurtaracak, Müslüman takiyesi yapan, hileci tanrı" mdır bunu artık Türk milleti başındakinin devlet adamı mı yoksa bin yılın TAĞUT'U mudur merak etmektedir.
Son sözü gene Kur'an-ı Kerim söylesin;
İSRA SURESİ 17/16. Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz." (Yaşar Nuri Meali)
Ve yazar da hakkını kullansın;
Empeyalizm, köleleştirdiği milletlerine küfür ettirinceye kadar kültürel baskı uygular. Taaki o milletler, tarihlerini yazan ulularına küfür etmeye başlayıncaya kadar sürdürür. İlki, İslamiyet ile atalarına ve soydaşlarına "putperest kafirler" dedirterek başlayan kültürel saldırılar, 11.Kasım 1938'den beri artarak sürmektedir. Son AKP döneminde, bütün Türk tarihi inkar edilmiş, Osmanlıcılık siyasetiyle Osmanlı ve Cumhuriyetin kazanımlarına küfür edilmesi hükumet eliyle desteklenmiş ve desteklenmektedir. Hükumetin ortağı da bütün Türk ve Müslüman devletlerini yıkan "din elden gidiyor" diyen dinci-kinci kripto Müslüman ve Türkçü görünen sahtekarlardır.
"Kutsallarına küfreden bir millet erimiş, millet özelliğini yitirmiş demektir" (Alaeddin Yavuz)
Takdir ibret alması gerekenler ile okuyanlarındır
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Son sözü gene Kur'an-ı Kerim söylesin;
İSRA SURESİ 17/16. Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz." (Yaşar Nuri Meali)
Ve yazar da hakkını kullansın;
Empeyalizm, köleleştirdiği milletlerine küfür ettirinceye kadar kültürel baskı uygular. Taaki o milletler, tarihlerini yazan ulularına küfür etmeye başlayıncaya kadar sürdürür. İlki, İslamiyet ile atalarına ve soydaşlarına "putperest kafirler" dedirterek başlayan kültürel saldırılar, 11.Kasım 1938'den beri artarak sürmektedir. Son AKP döneminde, bütün Türk tarihi inkar edilmiş, Osmanlıcılık siyasetiyle Osmanlı ve Cumhuriyetin kazanımlarına küfür edilmesi hükumet eliyle desteklenmiş ve desteklenmektedir. Hükumetin ortağı da bütün Türk ve Müslüman devletlerini yıkan "din elden gidiyor" diyen dinci-kinci kripto Müslüman ve Türkçü görünen sahtekarlardır.
"Kutsallarına küfreden bir millet erimiş, millet özelliğini yitirmiş demektir" (Alaeddin Yavuz)
Takdir ibret alması gerekenler ile okuyanlarındır
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder