18 Aralık 2012 Salı

CARLOS SANTANA AMERİKA'YI SALLADI


CARLOS SANTANA AMERİKAYI SALLADI

Geçtiğimiz günlerde Amerika’da Connecticut eyaletinde meydana gelen ilkokul cinayetleri olayının ardından Amerika’da başlayan “şiddet” konulu tartışmalar bizim ülkemizin basınında da kendi sorunumuzmuşçasına tartışıldı.

Ancak birçok televizyon kanalında, Amerika’da, 20’li yaşlarda gençliğini eve kapanarak geçirmiş, bilgisayar oyunlarından hayatı öğrenmiş ve beyninde nasıl bir yaşam tarzı kişilik geliştiyse bir gün çıkarak eski okuluna gitmiş, önce geçici öğretmenlik yapan annesinden başlayarak yaşları 5-6 arasında değişen 20 çocuğu ve altı yetişkin eğitim görevlisini öldürmüş olan Adam Lanza’nın cinayetleri tartışıldı.
26 kişinin katişli Adam Lanza'nın 2005'teki resmi

Amerika’da bu olay elbette yeni değildi. Bize ulaşabildiği kadarıyla bazen yılda birden fazla benzer olayların bu ülkede yaşandığına şahit olmaya alıştık.

21.’nci yüzyılın başlarında yeryüzünde tırmandırılan terör, öğrenci olayları, adi suçlar, aile içi şiddet, askeri ve eğitim kurumlarında uygulanan örtülü şiddet, tehdit olaylarına bir de maddi sıkıntılar nedeniyle isteklerini gerçekleştirememenin yarattığı hayal kırıklıkları da eklenince bir yerlerde patlamaya neden oluyor.

Ben, Amerika’daki okul cinayetlerinin şahsi geçimsizlikten ziyade cinayeti işleyenin, işsizlik ya da iş beğenmeme gibi nedenlerin yanında ekonomik olarak anne-babasına bağlı olan yaşam biçiminin sonucunda eve kapanmışlığın yarattığı “ruhsal bunalımların” çocuk denilecek yaşta hayata küsmesine ve “bunlar da benim gibi olacaklarına ölsünler daha iyi” fikrine sabitlenmiş olabileceğine bağlıyorum.

1980’li yıllarda ülkemizdeki Kürtçü terör örgütünün kendisine eleman olarak çocuklarını vermeyen mezra halkını toptan kurşuna dizdikten sonra kundaktaki çocukları da “sahipsiz perişan olacaklarına ölsünler daha iyi” düşüncesiyle öldürdük savunmalarıyla ilişkilendiriyorum.
Çünkü Amerikan toplumu her ne kadar zıtlıklar içinde yaşayan bir toplum olsa da bir şekilde sosyal konulara duyarlı bir toplumdur. 
Kendisinin ve yaşıtlarının çoğunu benzer yaşam biçimi içinde gören bir gencin yaşama bağlılığını yitirmesinin verdiği umutsuzluğun toplumsal bağlılığın verdiği endişelerin ve bunlara bağlı olarak bilinçaltında büyümüş, umutsuzluklarla beslenmiş çaresizliklerin eklenmesi ancak böyle bir canavar yaratabilir diyorum.
Çocuk denilecek yaşta insanları canavara dönüştüren şartları oluşturn şey başka ne olabilir sizce?
Elbette Amerika’da olan ve kolonisi olan ülkemizde de devlet ve sermaye kurumlarınca yaratılan ağır yaşam koşulları ile devletlerin siyasetlerine uygun vatandaş yetiştirme teknikleridir!
Cinayetin işlendiği Newtown- Sandy Hook ilkokulunda bekleşen öğrenciler.

Nedir bunlar?

Devleti oluşturan bürokratların ve siyasilerin sermaye gruplarınca belirlenmesidir. Sermaye grupları daima daha çok para, daha çok üretim, daha geniş Pazar, daha ucuz işçilik, daha ucuz hammadde üretimi-temini istemektedirler.

Bunları gerçekleştirebilmek için de daha güçlü ordu, daha çok silah satışı gerekir. Daha çok silah satmak için daha çok terör, daha çok iç savaş, daha çok anarşi, karmaşa çıkartmak gerekir.
Bunları oluşturmak için hedef ülkeler ve toplumlar ya işgal edilir ve ardından birbirine düşürülmüş etnik-dini gruplar kendileriyle savaştırılarak bunlara başta silah, mühimmat, askeri malzeme, lojistik ve her şeyin sınırsızca ve sorumsuzca dayatılması da mümkün hale gelir.

Devlet kurumları dağıtılan veya işbirlikçilerinin ellerine teslim edilmiş kukla devletlere her türlü terör, anarşi, etnik, dini mezhep savaşları aşılamakla birbirine düşürülen insanlardan ibaret kendi halini göremeyecek duruma getirilmiş bu toplumları sömürmek, soymak, dinlerini değiştirtmek, köleleştirmek ise çocuk oyuncağıdır.

Asırlar boyunca Asya içlerine uzanan uzun ömürlü egemenlik kurmayı başaramayan batılı devletler, topun ordularda yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte gelişen “keşifler çağında” Asya kıtasını doğudan da çevirmeyi başarmıştır.

Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu olarak topyekûn hareket etmiş, her kâşif ülke, ele geçirdiği sömürgesine öteki Avrupa ülkelerini de ortak etmiş böylece yeryüzünde “Avrupa Egemenliği” ortaya çıkmıştır.

Avrupalı böyle köle kırbaçlayarak, beleş emekle modern (!) oldu.
Sömürgeleştirdikleri devletlerde kendileri ile işbirliği yapan azınlıkları iktidara taşımışlar, onların aracılıklarıyla halkları uyuşturucu müptelası ederek daha kolay soymuşlardır. Bu da yetmemiş, küçük ırki, dini ve mezhep azınlıklarını silahlandırarak sürekli isyanlarla işbirlikçilerine teslim ettikleri devletlerin milliyetçi duygulara kapılarak beklenmedik başkaldırılarını da önlemişlerdir.

Altı kıtaya beş yüz yıldır, ölüm, bulaşıcı hastalıklar, iç savaşlar ihraç eden, halkları uyuşturucuya alıştırıp soyan, köleleştiren batılı koalisyon devletleri (NATO-AB) hâkimiyetlerini baki kılmak için kendi halklarına da rahat vermediler elbette.
Keşifler çağında Afrika yerlileri kendi ülkelerindeyken

Onları da sürekli çıkabilecek karışıklıklarda gönüllü olarak savaştırabilecek siyasetler güttüler. İçlerinden uyguladıkları siyasetlere karşı olanları susturacak, ortadan kaldıracak şekilde hem zorlayıcı hem de eğitim yoluyla ikna edici toplum idare-uyutma bilimleri geliştirdiler ve buna sosyoloji adını verdiler.
Direnen işçilerini, savaşlara çocuklarını vermek istemeyen ailelerini sindirmek için her yolu denediler. Öyle ki, her kim hakkını arasa ya da haklı olarak hükümetlerini eleştirip suçlasa hemen “komünist, vatan haini” gibi suçlamalarla onları hapsettiler, sürdüler veya öldürdüler.

Bu yüzden emperyalist ülkelerin halkları sıradan sosyal olaylarda bile görüşlerini belirtmeye başlamadan önce yaygın olarak şu tabiri kullanırlar. Müslümanların bir işe başlarken çektikleri “Besmelenin” yerini almış olan bu tekerleme ise “Ben devlete vergi ödeyen bir vatandaşım. Vergi ödüyorsam nereye harcandığını sorma hakkım vardır!” dedikten sonra görüşlerini yazabilmektedirler. Hatta Amerika’nın en ünlü kişilerinden bile olsanız bu “besmele” tarzı düsturu söylemeden konuşmak size pahalıya patlayabilir.
Hatta bunu söyleseniz de yazdığınız veya söylediğiniz, küresel sermayeyi ve onun sadık hizmetkârlarını hedef alıyorsa size pek faydası da dokunmaz.

1947 doğumlu Meksika kökenli Amerikalı gitar ustası, Amerika’nın dünyaca ünlü müzik guruplarından birinin solisti ve gitaristi olan Carlos Santana da aşağıdaki son Connecticut Newtown okul cinayeti ile ilgili olarak facebook sitesinde yayınladığı yazısı nedeniyle birden bire, küresel sermayenin taşeronluğunu yaparak Amerikan halkını artlarından sürükleyen, Amerikalıları dünyanın en zalim insanları olarak tanıtan G.W.Bush yanlılarından Obama savunucularına kadar herkesin hedefi olmuştur.

Gelen ağır suçlamalar ve eleştiriler karşısında yazısını facebook sitesinden kaldırmak zorunda kalmıştır. Ancak zamanında paylaşanlar bu yazıyı çoğaltarak dağıtımını yapmaktadırlar.

İşte sömürgeci, işçi, emek düşmanı Amerika’nın “vergi ödeyen” bir vatandaşının, müzisyen gitar ustası, bluuz sanatçısı, kırk yılını müziğe vermiş namı Amerika’dan altı kıtaya yayılmış, ezilen dünya halklarının çocuklarına destek çıkmayı da ihmal etmemiş idealist sanatçı Carlos Santana’nın, yazımın başında belirttiğim Connecticut eyaletindeki Newtown’daki (Yeni şehir) okul cinayeti ile başlayan ve Amerika’nın kıtalararası cinayetlerini de çaktırmadan eleştiren çok beğendiğim 14.Aralık. 2012 tarihli yazısını okuyalım;

““Biz sert bir ülkeyiz; bu bizim varlığımız ve tarihimizdir. Hepimizce benimsenmiştir. Para için, güç için, nüfuz için, dikkat çekmek için öldürüyoruz. “Biz” diyorum çünkü ben de bir vergi ödeyenim ve param dışardaki savaşlara olduğu kadar yoğun şekilde ev içine hapsedilmeyi desteklemektedir.
Kendi ülkemizdeki Amerikalılar çocukları öldürdükleri zaman şaşırmış görünmeyi bırakma zamanıdır. Bunu “terörizm karşıtlığı”, “dış yardımlar”, “demokrasi adına her gün yurt dışında yapıyoruz. Her kıtada, yerli çocuklar, varlıkları Amerika’nın üstünlüğüne meydan okuduğu için sıklıkla saldırı altındadır.
Kültürümüz, insan hayatının güçten, dövizden üstün olduğunu öğreninceye, bunun bizim gerçeğimiz olduğunu kavrayıncaya kadar.
Gerçek, bir ülke şiddet çemberini döndürmek, insanlıktan çıkarmak üzerine kurulmuştur. Kültür taşa işlemese bile gene de bir ümit vardır.
Buna bağlıyız ve bunu şekillendiriyoruz. Silahları yasaklamak kültürü şekillendirmek değildir sadece hukuktur.
Amerika'da dilenen bir kız çocuğu
Kültürü şekillendirmek ise anavatanda, kendi yerimizde topluma nasıl davranacağımıza, gençliğimizi nasıl eğiteceğimize karar vermek ile başlar.
Ve kendi tarihimiz hakkında gerçekleri konuşmalıyız. Umudumuzu kaybetmemeliyiz. Şiddete neden olan konularda eğitilelim.
Obama’nın “terörist bölgeler” ve çevrelerinde orduya, onlu yaş gruplarındaki gençlerin, yetişkin erkeklerin öldürülerek temizlenmeleri, imha edilmeleri için yasak çıkarttığını biliyor muydunuz?
Yurt içinde bile daha okumayı öğrenmeden, boyları bir buçuk metreye erişmeden gençlerimizi suçluyoruz ve kaderlerini belirliyoruz.
Yaşam boyu aynı değeri veriyor muyuz?
Nesnelerin eşya değeri dışında değeri olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Ölmeyi hak sayan Amerika’nın şiddet politikalarını anne-babaların sevmediklerini mi düşünüyorsunuz?
Haydi, gelecek nesillerimize öğreteceklerimizi değiştirelim böylece her sabah birçok yeni savaşın ortasında uyanmak zorunda kalmayalım.
Bütün hepsi birbirimize nasıl davranacağımız ile kendimizi nasıl algıladığımıza bağlıdır. Yaşam, çocuklarımızın geleceklerini soyup durmaktan çok daha güzeldir.
Barış!
Carlos Santana!”” Türkçeye Çeviren- Alaeddin Yavuz

Bu yazı bana, emperyalizmin merkezinde büyük çatırtılar olduğunu, aşağı yukarı 450.000.000 nüfusa sahip Amerika Birleşik Devletlerinde 50.000 kadar okuryazar olmayan, 2.800.000 evsiz insan olduğunu, dünyaya hükmeden büyük sermayenin sadece 100.000 kişi arasında paylaştırıldığını, gerisi olan halkın günlük yaşayanlar, orta halli küçük esnaf ile çiftçilerdir.
Amerika'da sokaklarda yaşayan 10'lu yaşlarda çocuklar

Vizesiz kaçak işçi-göçmenlerin yasa dışı istihdamları yüzünden, sokaklarda işsiz, evsiz aç Amerikalılara her gün yüzbinlerce memnuniyetsizlerin eklendiği de apaçık ortadadır.

Yeni yetişen gençlik atalarına dayatılan kültürü benimsememekte, direnmekte, isyan etmektedir. Bu gün anne babalarına, öğretmenlerine, arkadaşlarına isyanla başlayan sert tepkiler, sert Amerikaların yakında kendileriniz ezen, sömüren, aşağılayan küresel Yahudi sermayesine karşı “örgütlü direnişe” dönüşecektir.

Böyle yazıların yazıldığı bir Amerika her an kendisini bir iç isyanın içinde bulabilir. 

Amerika'da iş arayan Meksikalı işçiler

Uyguladığı ekonomik tasarruf siyasetleriyle de Avrupa Birliği ülkelerinde yaygın halk hareketlerine sebep olmuş, Amerikan sermayedarlarının Avrupa halklarını karşılarına aldıkları ortadadır. Yüzyıllardır, vahşi kapitalizme dayalı sömürgeci siyasetlerden oldukça iyi bir refah payı alarak zenginlik içinde yaşayan batılı halklar sermaye gruplarının idaresindeki küresel yapılanmaya posta koymaya başlamışlardır. Böylece 1000 yıldır süren Roma-Cermen ittifakının ABD başkanlığındaki son yapılanması çatırdamaya başlamıştır.

Ayrıca Sudan, Libya, Tunus, Mısır’da kurdukları “sahte demokrasi” rejimlerinin diktatörlükleri de şimdiden kendisini gösterdiğinden önceki diktatörlerini deviren Arap halkları yeni diktatörlerine karşı direnişe geçmiştir.
Bitlisli büyücü Said-i Kürdi Deliüzzaman’a, İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew tarafından yazdırdıkları ve kaldırılmış halifeliğin emirleri olarak kendi matbaalarında basıp dağıttıkları teslimiyeti öğütleyen sahte hilafet fetvalarının etkilerinin geçen 70 yılsonunda Araplardan kalktığı görülmektedir.
Tersine dönen Arap Baharı

Ortadoğu ve Afrika sömürü projelerinde Rusya, Çin, Vietnam, İran, Suriye koalisyonunun karşı durması ile sıkıntılar yaşayan ABD-AB koalisyonu her gün karşılarına dikilen devletlerin, halkların kalabalıklaştığını görmektedirler. Buna kendi halkları da dâhil olduğunda varın gerisini siz düşünün!

Bu şartlarda beklenmedik bir anda Amerikan imparatorluğunun çökebileceğini de kabul etmek gerekmektedir.
Asırlar boyunca yeryüzüne kan ve ölüm ekenlerin ektiklerini biçme zamanı gelmiştir.

Ne derler?
 ”Rüzgâr eken fırtına biçer!”
Dünyaya demokrasi dağıtan Amerika bir gitaristin iki satır yazısından korkmuştur. Nerde bu demokrat Amerika?

Gericiliğin, köktendinciliğin, adaletsizliğin, sömürgeciliğin merkezi Amerika nasıl demokrasi havarisi olabilir?
Gördük ki olamıyor. Tapındıkları şeytanı yalancılıkta geçmişler ve şeytana utancından yeryüzünü terk ettirmişlerdir.

Amerika varken şeytana ne gerek var ki?

Amerika kiiim demokrasi getirmek kim?

Carlos’un yeli biraz buralara da essin dedik işte.

Takdir okuyucunundur!

Carlos Santana’nın hayatı; https://www.facebook.com/carlossantana/info

3 Aralık 2012 Pazartesi

FETHULLAH GULEN OLDU MU

FETHULLAH GÜLEN ÖLDÜ MÜ?

Son zamanlarda Facebook medyasında ülkemizde yetişmiş Süryani Ermeni dönmesi olduğu yazılıp çizilen, Kenan Evren-Turgut Özal ikilisinin bütün dünyaya tanıttıkları, en büyük Vatikan ve Amerikan işbirlikçisi olan bu zatın öldüğü yazılıp çiziliyor.
Gülen öldü mü?

Ben de biraz yabancı basına çıkayım dedim. Dolaşırken Amerikan hükumetinin C.I.A,F.B.I gibi istihbarat örgütlerinden tutun da Afganistan operasyonlarından Irak, İran gizli operasyonlarına kadar birçok projede görev aldığını gururla yazmış olan bir zatın yazısının bulunduğu “Commentary” adlı haftalık bir derginin internet sitesine girdim;

Dünya vatandaşı, makale yazarımız, ABD ajanı türdaşımızın adı Michael Rubin’miş. O6 Haziran 2012 tarihinde bu haberi yazmış.
Haberde kesin olarak öldüğü ifade edilmiyor ama delilini ortaya koyuyor,  yazısına; “Çileci* (reclusive)  İslâm filozofu Fethullah Gülen’in yaşamına yakınlarda ışık tutuluyordu…” Diye başlıyor ve; 

“- Geçen aylarda Türk Polisi, Fethullah Gülen’in bazı yazılarını ve kitaplarını şakirtlerinin kurduğu hücrelerden toplayarak zapt etmiştir. Bazı Gülen takipçileriyle yaptığı görüşmelerde Gülen’in Sufi tarikatına ait olmadığından yerine şeyh bildiremediğini, ölümü halinde Gülen’in üstüne kayıtlı olan milyarlarca ABD Dolarlık servetin nasıl paylaşılacağının hareket içinde büyük sorun olduğunu açıkladıklarını, ancak Semitizm karşıtı görüşleri yüzünden kendisine yeterli bilgiyi vermediklerini dile getirmiştir. Bu yüzden Gülenin ölümünden sonra yerini alacak kişinin de adını vermediğinden bu kişinin kim olacağının da tartışmalıdır!” Diye yazmıştır. http://www.commentarymagazine.com/topic/fethullah-gulen/

Bundan sonra aklımda kalan bir haberi araştırıyorum ve onu buluyorum. Gülen’in ölüm haberinden beş ay sonra 17 Ekim 2012 tarihli “Başbakan Erdoğan Gülen’i neden aradı?” başlıklı haberde, Gülen’in kardeşi Hasbi Nidai Gülen’in ölümü nedeniyle cenazesine katılamadığını da ifade eden taziyelerini ilettiği geçmektedir.

Hatta Fethullah Gülen’in başbakan ve  Abdullah Gül’e verdiği cevabın metni de bu yazıda yer almaktadır;
Erdoğan-Gülen

“En başta devlet işlerinin onca mükellefiyetine rağmen lütfedip taziyelerini ileten Cumhurbaşkanı’mız Abdullah Gül Beyefendi’ye” ifadelerine yer verdi. Gülen, Başbakan Erdoğan’a teşekkür ederken, “En başta yoğun gündemleri ve yorucu programlarına rağmen bizzat telefon ederek yaralı gönlümü teselli eden ve o berrak sedasıyla kadim dostluğumuzun sarsılmaz olduğunu bana bir defa daha hatırlatan vefa insanı Başbakan’ımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’ye” http://www.haberturk.com/gundem/haber/786069-basbakan-erdogan-fethullah-guleni-neden-aradi

Gülen cemaatinin servetleri sayılamayacak kadar büyük olduğundan ortaya çıkan tepkileri, gizlice sürdürülen cinayetlere uzanacak sinsi kavgaları bastırmak için mi bu haber üretildi? Sorusunu da sormadan edemiyorum.

Buna bir başka neden de HOCA'NIN ÜÇ YIL ÖNCE ÖLDÜĞÜ  ve yerine Hollywood'dan dublör getirtildiği iddiaları da vardır.

Neyse, ölene rahmet kalana ömür dilenir. 

Öldüyse insanlık bir işbirlikçiden kurtulmuş demektir. Bunun da arkasından çıkacak gürültü yakında hepimizin gözlerini ve kulaklarını usandıracak kadar aratacaktır.

Takdir sizlerindir!

keykubat /adilyargic/ adilyargicc


*(Çilecilik, Sabi, Hıristiyan ve Yahudi tarikatları ile Hindular arasında yaygın olan “bekâr yaşamayı” öğütleyen dindarlık şeklidir. Muhammed, damadı Osman’a bunu yasaklamıştır. Ancak Emeviler bu kuralı çiğnemişler ve Yezidiliği İslâm diye uygulamış olduklarından özellikle Irak, Suriye ve Arabistan’da bekâr dervişler çoktur. Bana sorarsanız Müslümanlıkları da tartışılır!)


31 Ekim 2012 Çarşamba

BAŞBAKAN RE.T.E VE PARTİSİ SUÇLUDUR



BAŞBAKAN RE.T.E VE PARTİSİ SUÇLUDUR!


Önce, 29 Ekim 2012 günü Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılan bir buçuk milyon halkımıza, onları örgütleyen TGB, Ulusal Kanal, DİSK gibi 40 kadar sendika, Atatürkçü Düşünce Derneklerine, yıllardır ulusal gazetelerden internet medyasına kadar emeği geçen bütün vatanseverlere teşekkürü bir borç bilirim. 

20 Ekim 2012 kutlamaları bana bu ülkenin kolay lokma olmadığını, halkımızın üzerinde oynanan işbirlikçi küresel siyasi ve ekonomik oyunların farkına vardığını ispat etmiştir.

Yetmiş yıldır sindirilen bu halk üzerindeki tüm baskılara rağmen yumurtanın kabuğunu kırıp gerçek tabiatla kucaklaşan bir kuş gibi özgürlüğün ışığına kavuşmuştur.

Halkımız kendisine bağımsızlığını, özgürlüklerini verecek doğru yolu görmüş ve o yola koyulmuştur.
 
Şimdi, bayram kutlamasına katılan Türk Milletinin gösterdiği coşku, halkımızın üzerinden küresel sermaye ve onun emrindeki emperyalist ülkelerle işbirliği içinde olan başımızdaki “emperyalistlerce atanmış siyasi, ekonomik, medya mensupları, üniversite üyeleri ve nice işbirlikçilerin” korkularını depreştirmiştir.

Korkusu depreşen başta başbakan RE.T.E ve hükumeti AKP’dir. Emperyalizmin talimatları ile “Silivri Esir Kampına” doldurulan asker, siyasi, basın, sendika, bürokrasi kökenli mağdurlardan İşçi Partisi ile bağlantısı nedeniyle yasal bir örgüt olan TGB’yi kasten “İllegal Örgüt” tanımlaması yapma ahlaksızlığına düşmüşlerdir.

Şimdi okuyalım bakalım gerçek “İllegal (Yaşa dışı) İşleri” kimlerin marifetleriymiş;
 
12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan “Amerika’nın bizim çocuğu” Kenan Evren ve onun izinden yürüyen generaller ile, bu günkü B.O.P projesinin gerçek mimarı olan Turgut Özal* dönemlerinden beri yürütülen ihanet projeleri gereğince oynanan sayısız siyasi entrikaların sonucunda devleti tasfiye sürecine sokacak AKP iktidara getirilmiştir.

*(Kenan Evren, “Bu güne kadar hep Amerika’nın hazır projelerini uyguladık ilk defa bizden biri bir proje yaptı. O da Turgut Özal’dı”  diyerek bunu dile getirmiştir)

Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı sırasında, Anayasa’dan “Vatana İhanet Kanunu’nu” çıkartan da, vatana ihaneti serbest eden Turgut Özal’dır.

İşte sonunda kapılar RE.T.E Masonuna açılır. Ama kapıları daha kolay aralayabileceği ortamı hazırlamak için onun da yapması gereken işler kalmıştır. Sonra aşağıdaki suçları işlemiştir;

Anayasal düzeni, dış güçlerle gizli-açık işbirliği yaparak değiştirmek, yabancı devlet adamlarından iktidara gelmek için yardım dilenmek (Wolfovitz mektubu) ve onların destekleriyle iktidara gelmek;
TBMM kararı alınmadan, ABD ile kendi arasında hazırlanmış, ülkemizin bölünmesine sebep olacak haritaları barındıran “B.O.P” adlı sömürgecilerce dayatılmış projenin eş başkanı olmak ve onu televizyon kanallarından açıklamak; 
Kürt, Ermeni, Arap açılımları saçmalıklarıyla, Cem evi cümbüş evi; Yezidiler, Zerdüştler gibi dini farklılıkları öne sürmek, “Önemli olan boy değil soydur soy!” ifadelerle halk arasında ırk, din, mezhep ayrımcılığı yapmak ve bunu teşvik etmek;

Osmanlı’nın çöküşüne sebep olan Ermeni, Sabi Süryani, Yezidi Kürt isyanlarını çıkartan ve bu isyanları Cumhuriyeti yıkmak için Atatürk döneminde 15 yıl sürdüren, İngiltere, Rusya, Vatikan ve Amerika ile ortak çalışarak, 500.000 vatan evladının şehit olmasına neden olmuş vatan hainleri olan Şeyh Saitleri, Said-i Kürdi Deliüzzaman’ları aklamak, yüceltmek;




Cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ü karalamak, ona her türlü hakareti serbest bırakmak, yayınlar yapılmasına destek vermek;
Evren'in Sekiz Eyaletli Türkiye haritası. Buna AKP'nin bölünme yasası eklendiTıkla;
AKP'nin bölünme haritası

Haberin linki
Ülkemizde “36 etnik/ırki farklılık” olduğunu öne sürmek ve “36 parçaya bölünmekten” bahsetmek;
Kenan Evren-ABD arasında hazırlanmış “sekiz eyaletli Türkiye haritasına” uygun olarak, hatta ilerisine giderek 01 Ekim 2012 günü TBMM açılışında “12 eyaletli Türkiye haritasını” gerçekleştirmek için TBMM’ye yasa önergesi vermek;

Orta ve Lise ders kitaplarında yaklaşım 1500 yıl önce var olduğu sanılan Pontus Rum Devleti haritaları koyarak milli eğitime bölücülüğü sokmak;

Cumhuriyetin kurucuları olan diğer şahıslara her türlü hakaret ve aşağılamaları “siyasi düstur” edinmek (On yılda nereyi ördün bak ben neler yaptım! beyanları), her hizmet açılışında cumhuriyeti kuran Atatürk ve onun iktidar dönemini hedef alan şerefsiz aşağılık saldırılarda bulunmak;

Devletin bütün kurum ve kuruluşlarını ve toprağını kendi malıymış gibi yabancılara "mütekabiliyet gözetmeden" satmak ve satışta %51'i yabancılara vermek” ve diğer nice suçları yüzünden hakkında tek bir dava açmayan adları "Cumhuriyet Savcısı" olan yargı kurumları da onun bu suçlarına ortaklık etmektedirler.

Limanları Yunanlılar ile Barzani kapatmış! Buyur burdan yak!

B.O.P  projesine bağlı olarak;

Bitmiş terörü "Kürt Açılımı" ve öteki saçma açılımlarla hortlatmak;

Terör örgütünü ve Irak KÜRTLERİNİ Irak, Suriye işgallerinde işgal güçlerine destek olarak kullanmak;
Ülkemizin bölünmesine sebep olacak Irak’ta “Güney Kürdistan” kurulmasını sömürgeci AB-D NATO ülkeleriyle işbirliği yaparak sağlamak;
Komşu ülkelerde “terörist” oldukları tespit edilen örgütlere ülkemizde eğitim ve barınma sağlamak. Bu teröristlerin pasaport ve yabancıların ikametlerini düzenleyen “Yabancılar Yasası” hükümleri dışında tutularak serbest dolaşımlarına ve “hiçbir diploma, tasdikname sorulmaksızın” üniversitelere sınavsız alınmalarına izin vermek ve bu konuda yasalar çıkartmak.


Bu icraatları ile uluslararası savaş çığırtkanlığı ve ortam hazırlayıcılığı yaparak savaş suçu işlemektedir.
Oysa halen bu ülkenin çocukları herhangi bir üniversiteye girebilmek için yıllarca eğitim görmek, dershanelere soyulmak ve sırat köprüsünden beter sınavlardan geçmek zorundadırlar. Bu yasa ile hükumet yabancı teröristleri ülkemizin vatandaşlarının üstünde bir hak ile yücelterek kendi vatandaşını aşağılamış, köle muamelesi yapar hale düşmüştür.

Anayasa’da vatandaşlar arasındaki eşitlik ilkesini çiğnediği yetmez gibi yabancı teröristleri üstün ırk konumuna sokarak anayasal suç işlemiş ve Türk Milletine resmen hakaret etmiştir.

Aynı şekilde komşu devletlerin ve NATO-AB-D ülkelerinin muhalifi ülkelerce ülkemizde 30 yıldır faaliyet gösteren terör örgütünün desteklenmesine sebep olmak;
Stockhol görüşmesini başbakan adına yapmıştı.

İsveç’in başkenti Stokholm’de, İngiltere’nin hakemliğinde terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesine sebep olacak anlaşmalar yapmak ve imzalamak! Bu yönde yeni idari yapılanma haritası ve yasaları mecliste görüşmeye açmak;

Üçüncü dünya savaşına neden olabilecek şekilde dış güçlerle birlikte savaş ortamı hazırlamak ve savaş çığırtkanlığı yapmak;

Halen adı "Türkiye Cumhuriyeti" olan bu ülkede halka "Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarında" engel çıkartmak, halktan çıkmış polis teşkilatını halkın üzerine sürmek, devleti anarşi, bölünme, savaş ortamı yaratmak;

Başbakan 29 Ekim 2012 Cumhuriyet bayramı kutlamalarına katılmak için yaşadıkları şehirlerden Ankara’ya gitmek isteyen halka polis teşkilatı vasıtasıyla baskı kurmuş, halkı yolundan etmiş, katılanların bir teki eline ne bir taş ne bir sopa almamış, ellerinde bu devletin bayrağından başka bir şey bulundurmayan her yaştan insanın üzerine biber gazı, tazyikli su ile polis kuvvetlerini saldırtmıştır. 

 

HAİN VE İLLEGAL OLAN KİM? 

Asker, Polisini yetkilerinin kısytlayarak 

bu hallere düşüren AKP ve başbakan mı?

Sınırda terörsitlere mahkeme kurup, berat ettirip otobüsle şeref turu attıran, bayrağı alıp bayrama gelenlere polisi saldırtan başbakan mı?

Hakkâri'de Ordu panzerleri PKK bayrağı ile göreve çıkmaya AKP iktidarında başlamışlardır!

 

YOKSA BUNLAR MI "İLLEGAL"

Cumhuriyet bayramına katılan "İllegal Örgüt üyeleri" UTAN BAŞBAKAN!



 BU DA BİR BAŞKA İLLEGAL ÖRGÜT ÜYESİ
İşte teröristin başı (!) RE.T.E'^ye göre.


Canı yanan insanların gösterdiği tepki yüzünden 11 kadar polis memuru ile çok sayıda vatansever darp edilmiştir. Bu olayların tek sorumlusu AKP hükumeti ve başbakandır. 

Vatan sevgisi, cumhuriyet düzenini, bu düzenle kazanılmış haklarını korumak için Ankara sokaklarında darp edilen, yaralanan kahraman vatandaşlarımıza, AKP emirlerini yerine getirmekle vicdanını dinlemek arasında boğuşan ve küçük tatsızlıklarla kutlamaların sonlanmasına hizmeti geçen polis meslektaşlarıma da geçmiş olsun diyorum.
Ancak kendini kontrol edemeyip, vatansever yaşlı başlı insanları hakaret edip üzen, darp ederek zarar veren genç polislerimize de bu konuda daha sağduyulu olmalarını öneriyorum.

Unutmayınız ki, hükumetler geçip giderler, sizin göreviniz esnasında aldığınız yaralar, size karşı açılan davalarla sizleri baş başa bırakıverirler. Yani top sizde kalır. Her tayin edildiğiniz yeni görev yerinizde kiralık evini sizlere verecek olan, başınızı soktuğunuz evinizin ihtiyaçlarını temin etmenizde, okulda okuyan çocuklarınıza ders verecek öğretmenlerinden kırtasiyecilerine ve eşyanızı taşıyan hamallara kadar sizlere saygı ile kolaylık sağlayan halk sizlerin gerçek amiridir.

Hiçbir siyasetçi ve sıralı amiriniz halkın üzerinde değildir. Gün gelir sizi tek başınıza bırakıverirler. Suç işlersiniz, iftiraya gidersiniz, meslekten atılırsınız. Size iş verecek olan gene bu milletttir. Bu yüzden halkın yanında olunuz! Halka karşı olmayınız.

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılan bir buçuk milyonun üzerinde insanı “illegal" (yasadışı) örgüt üyesi diye tanımlayan, Hakkâri’de Türk bayrağı ile dolaşılamadığını itiraf eden, dağlara operasyonlara giden askeri ve polis kuvvetlerinin araçlarına “terör örgütü bayrağı astırmadan” geçmelerine izin verilemeyen bir ülke haline getiren ve bunu şerefsizce muhalefet partisini suçlamakta kullanan, cumhuriyet bayramını kutlamak için elinde bayrağı, yanında eşi ve çocuklarıyla sokaklara dökülen halka polisi saldırtan bir başbakan sade ve sadece vatan hainidir!

Dün 30 Ekim 2012 günü yani Cumhuriyet bayramı kutlamalarının ardından Almanya’da yeni inşa edilen Türkiye Büyükelçiliği binası açılışına giden başbakanı Alman medyası resmen “Hastiiiiir” çekerek karşılamış ve “Savaşçığırtkanı olmakla suçlayarak” yerden yere vurmuştur.
Berlin Brandenburg meydanında açılan pankart
Bu başlık başbakanın son kullanma tarihine işarettir!

Cumhuriyet bayramı kutlamalarına bir hafta kala İngiltere’den “askeri üs” istemek için İngiltere’ye giden ABD genelkurmay başkanı başbakan RE.T.E’nin “Ortadoğu’da liderliğinin yara aldığını “açıklamış olması, kredisinin tükendiğine işaret etmektedir.
Yıllardır yazılarımda dile getirdiğim için zaman içinde muhalefet partilerinin konuşmalarına da geçmiş olan “Her işbirlikçinin bir son kullanma tarihi vardır!” tespitimi zaman doğrulamıştır.

Başbakan RE.T.E ve partisi AKP Cumhuriyet bayramında yürüttükleri siyaset yüzünden başta kendi medyaları tarafından “huşu” (yarı korku yarı saygıya dayalı davranış) içinde eleştirilmeye çalışılmıştır.

Yıllardır başbakanın her yaptığını göklere çıkartan Nazlı Ilıcak bile, Cumhuriyet kutlamalarında çıkan küçük darp olaylarının sebebinin “polisin müdahale tahriki ile çıktığını” yazması dikkat çekicidir.

Bayram kutlamaları sırasında olayları yorumlamaya çalışan bir çok kanalın spikerlerinin söyledikleri sözleri, yorumları düzeltmekten helak olduklarına tanık olmak medya üzerindeki baskının apaçık göstergesidir.
“İleri demokrasi, dinimizi yaşamak istiyoruz, başörtüsüne özgürlük” gibi masum, mağduriyet ekseninde masum sloganlarla iktidara getirilen AKP hükumeti ve başbakan geçen on yıl içinde cumhuriyet tarihinde askeri darbelerin bile baskılarını aratır hale gelmiştir.

Amerika’nın Koloni Partisi’nin başbakanı Mason RE.T.E,  artık hem kendi halkının hem de işvereni olan küresel sermayenin nazarında sıfır tüketmiştir.

Bir şeyi çok istersen olmaz!” diye bir deyim vardır. Başbakan çok istediği başkanlığı ve padişahlığı yaşayamayacağına artık kanaat etmediyse halk ona bu kanaati vermeye devam edecektir.

Kimse boyundan büyük işlere kalkışmamalı, kendisi asker kaçağı olup, çıkardığı kişiye özel yasalarla kendi ve yandaşlarının çocuklarını askerlikten kaçıran bir başbakanın yaptığı savaş çığırtkanlığına halkının destek vermesi olanaksızdır. Başbakan bu konuda hem dünyada hem ülkesinde yalnız kalmıştır.
HERKES AKLINI BAŞINA DEVŞİRSİN! BURASI TÜRKİYE CUMHURİYETİ! NİCE İŞBİRLİKÇİLER, VATAN HAİNLERİ, NİCE İŞGALLER BU MİLLETİ YIKAMAMIŞTIR! HEPSİ DERSİNİ ALMIŞTIR VE BU HALK DERS VERMEYE DEVAM EDECEKTİR!

HAKKÂRİ’DE BİR TERÖRİST CENAZESİNE KATILAN 50-YÜZ KİŞİNİN RESMİNİ  YOLUN KÖŞESİNİ DÖNERKEN ÇEKİP “ON BİNLER YÜRÜDÜ” DİYEN AMA 29 EKİM 2012 KUTLAMALARINA KATILAN BİR BUÇUK MİLYON VATANSEVERİ, BU MİTİNGE SON ANDA KATILIP PARTİSİNE MAL ETMEYE ÇALIŞAN VE  ARDINDAN PARTİ KONGRESİNDE “ONBİNLER” DİYE TANIMLAYAN KEMAL KILIÇDAROĞLU DA PARTİSİ DE HÜKUMET VE BAŞBAKANI HAKKINDA GEREKLİ DAVALARI AÇMAYAN CHP DE SUÇLUDUR! (CHP bu işte gene en dik duran partidir. AKP’li bakan, Milletvekilleri ve başbakan hakkında CHP’li vekillerce verilen sayısız gensoru önergesi TBMM’de AKP hükumetince işleme konulmadan bekletilmektedir.)

BU KADAR SUÇ ORTADAYKEN HÜKÜMET HAKKINDA ANAYASA MAHKEMESİNE VEYA YARGITAYA DAVA AÇMAYAN MUHALEFET PARTİLERİ, AKP’YE HER SIKIŞTIĞINDA CAN SİMİDİ OLAN VE BU YÜZDEN ÜLKÜCÜLERİ BİLE KAYBEDEN DEVLET BAHÇELİ’NİN MHP’Sİ, HÜKÜMETİN İCRAATLARINI YÜCELETEN, KUSURLARINI ÖRTEN MEDYA, İŞADAMLARI ÖRGÜTLERİ, SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, ÜNİVERSİTELER, BU  SUÇLAR HAKKINDA DAVA AÇMAKLA YÜKÜMLÜ OLAN YARGITAY BAŞ SAVCILIĞI VE HERKES SUÇU ÖRTMEKLE, ORTAK OLMAKLA SUÇLUDUR!

Takdir okuyanındır!

keykubat /adilyargic/ adilyargicc