MUHAMMET’İN
ESKİ DİNİ YEZİDİLİK, BU GÜN KÜRT YEZİDİLİĞİDİR.
İslam
öncesi peygamber Muhammet’in kavminin dini İram Zervaniliği-Zerdüştlüğü ile Arap yıldız dinleri harmanı din olan Yezidilikti, ki kendisi de Ezdi
kabilesinden olduğunu söylediği “Hüküm Ezd’edir” hadisine bağlayarak siyer
yazarları yazmaktadırlar.
Bu dine Mecusilik te denilir. "Mecüc" yani Cüce Şeytanlara tapınılan bir dindi. Ama peygamber, kabilesinin dininde yetişmedi Dedesi Abdülmutallip onu amcası Mekke'nin Nasturi kilisesi baş keşişi Nevfel b. Varaka himayesinde yetiştirdi. Nasturi ve Süryaniler Sabiler olarak ta bilinirler.
Nasturiler, Sabilerin hanif kolu olup şeytana tapınan Sin mezhebinden ayrıdırlar. Eşi Hz. Hatice'nin de Yahudi kökenli olduğu yazılıp çizilse de, Muhammet'i peygamberliğe alıştıran, Hira mağarasına çekilmeye teşvik eden, ilk rüyalarını amcası Nevfel b. Varaka'ya haber verip peygamberliğine dair işaret olduğuna Muhammet'i ikna eden kişi olması bakımından Yahudi olmadığı, amcası gibi Nasturi olduğu açıktır. Hatta, cinler ve melekler hakkında peygamberi ilk vahiy almaya başladığında yönlendirmesine bakılırsa Nasturi rahibeliğinden azad edilmiş bir kadın ruhban olması muhtemeldir.
Muhammet'e karşı çıkan amcaları Ebu Leheb, Ebu Süfyan Mecusiydiler, yani Ezdiydiler. Bu Hicaz Yezdiliği üzerine kurulu aşağıdaki Teke Şeytan Tavus/Azazil'in kitabı Mushafı Reş (Kara Kitap), Kâbe'nin teke şeytanı Hubel'i Azazel olarak anan, Ebu Süfyan'ı, oğlu Muaviye'yi ve Muaviyenin oğlu Yezid'i TANRI/AZAZEL ŞEYTANI olarka kabul eden dindir. Bunlar Osmanlı zamanınd Müslüman olduklarını beyan etmişlerdir. Urfa Cizre'de İslam-Yezidilik ortası dini öğreten Mushaf-ı Reş Camisi hala faaliyettedir.
Bunların Müslüman olmadıkları, her " Euzubesmelede" de tanrıları şeytan Azazel'e küfür ettikleri için Müslümanlara düşman oldukları, bu gün de PKK'nın en büyük askeri kanadını oluşturmaları yanında, "Şafi mezhebinden görünerek de İslam'da olmayan "100" yılda bir dini düzenleyen önder geleceği, şıh ve pirlere bağlılık, anne, kızkardeş,kız evlatları ile evlilikler yaptıklarını aşağıdaki kitaplarında okuyacaksınız.
Diyanet başta olmak üzere her yerde örgütlenmişlerdir.
Günümğzde tartışılan bütü sapık dini beyanatlar bunların Müslüman görünenlerinden çıkmaktadır. İslam'ı dönme Ortodoks Hristiyanlar, Yahuidler ile birlikte dönüştürmektedirler.
Tevrat araştırmacılarının çizdiği Teke çöl
şeytanı Azazel/Azazil. Ebu Süfyan'In torunu
Halife I.Yezid olarak Yezidilerce kabul
edilir.
|
Ezdiler
ve diğer Çöl Araplarının “Azazel” adlı “Teke/Keçi”
tanrılara tapındığını, M.Ö.VI.yy.da yani günümüzden “2.600” yıl, Hz.
Muhammet’ten”1100” yıl kadar önce, Üzeyir peygamber, (Katip Ezra) tarafından
yazılmış Tevrat’ın Levililer kitabında görüyoruz;
Lev.16:
10 Azazel'e düşen tekeyi ise halkın günahlarını
bağışlatmak için canlı olarak RAB'be sunacak. Onu çöle salıp Azazel'e gönderecek.
Lev.17:
7 İsrail halkı taptığı teke
ilahlara artık kurban kesmeyecek. Bu yasa kuşaklar boyunca geçerli
olacak.
D
Not 17:7 "Teke ilahlar" ya da "Teke görünümlü cinler."
Okuduğunuz
ayetlerin kitabı Tevrat’ta “Teke Tanrı” ya tapınma kesindir.
Hica
Mecusiliği/Yezidiliğinden, Emevi Halifelerinden Mervan’ın soyundan Şeyh Adi
tarafından üretilen Kürt Yezidilik dininde de tanrı bu “TEKE TANRI AZAZEL” dir
ve adı “Azazil ve Tavus” olarak geçmektedir;
“İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin
başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir.” Kitapları
Mushafı Reş’in ayeti böyle demektedir. Aşağıda da okuyacağız.
İslam
öncesi Kâbe’nin Hubel putu yani Allah da “Kadın memeleri olan keçi başlı
bir tanrıydı.” Anadolu Rumları buna “Bafomet” adıyla tapınıyorlardı.
Paflagonya, Bafra, Bafa Gölü, Kıbrıs Baf şehirleri adını bu şeytandan alırlar.
Bunlar, namaz, oruç, kurban her şeyi günümüz Müslümanları gibi yapıyorlardı.
Bazılar iki, üç, bazıları beş vakit namaz kılıyorlardı.Günümüz Yezidi Kürtleri
işte bu tanrıya yani Keçi Şeytan Azazel’e tapındıklarını kitaplarıyla ifade
ediyorlar. Hem de , Yahudiler, Hristiyanlar ile Müslümanların tanrılarına
“küfür ettiklerini” de belirtiyorlar. Burada biraz düşmanlık yok mu sizce?
Şimdi
kitaplarından konu ile ilgili ayet alıntılarını okuyalım;
3-ŞEYH
HADİ BİN MUSAFİR EL HEKKARİ EL EMEVİYYE
Bu da kendisini şeytan Azazil'in babası Allaholarak ilan etmiştir. |
Şeyh
Hadi İbn Musafir El Hekkari El Emeviye (1070 Beka Vadisi (Lübnan)- 1162). Emevi
Halifesi Mervan İbn El Hakim’in soyundandır. İran’ın eski dini olan
Mecusilik-Zerdüştlük-Yezidilik olarak bilinen inancın Kürtlere has
uygulamasını İslam öncesi Hicaz Yezidliği ile birleştirerek Kürt Yahudiliği de
denilen Kürt Yezidiliğini kurmuştur. En eski inanışlardan olan Sufiliği
incelediğinden Sufi olarak da bilinir. Mezarı Irak Sincar
bölgesinde Laleş şehrindedir. Bu yer Yezidlerin hac yeridir. Yezidilerin Tavus
Melek-Şeytan diye taptıkları, Kürt olmayan Emevi kökenli şeyhleridir.
Uyanık Emevi şeyhi Hadi, kendi soyu olan I. Halife Hz. Ebubekir,
Hz.Muhammed’in düşmanı amcası Ebu Süfyan’ın oğlu Şam Valisi Muaviye ve oğlu
Halife Yezid’i de Kürtlerin TANRISI ilan etmiştir.
Daha
sonraları Hakkari’ye gelerek yerleşmiş ve “El Hekkari” lakabını adına
eklediğinden Şeyh Hadi Bin Musafir El
Hekkari El Emevi adı ile anılmıştır. 1111’de
yerleştiği Laleş şehrinde kurduğu tekkeye kendi adından türetilen “Adeviye Tekkesi”
ve tarikatına da “Adeviye Tarikatı” denilmiştir.
Aslında
kutsal kitap olarak yazdığı Mushaf-ı Reş (Kara Kitap’ta) ” Hz.Muhammed’i
tanrısı şeytan Tavus’un “ Nurlandırdığını” onun nuruyla peygamberlik ettiğini,
aslında kötü birisi olduğunu, Muaviye’nin onun kölesi olduğunu ve onun soyundan
gelenlerin Muhammed’in neslini kurutacağına dayanan kehanetin anlatılmasına ve
hatta Allah’ın Kızları olarak bilinen El Uzza’nin Halid Bin Velid tarafından
öldürülmesinin intikamını, Muaviye’yle evlenen 80
yaşında bir kadının sabahında 20’lik bakireye dönüşmesi ve Halife Yezid ve
babası Muaviye tarafından da Muhammed soyunun kurutulması nı anlatır.Bu durumda Müslümanlığının
kabulünün olanaksız olmasına rağmen, Şeyh Hadi’nin gerek Emevi soyuna dayanması
,gerek namaz ibadetlerinin olması ve gerekse de Kürtlerin kaybedilmemesi
için olsa gerek Sünni Müslüman tarikatı olarak kabul edildiğini görüyoruz.
Kynk1-Kreyenbroek,
Philip G; Jindy Rashow, Khalil (2005), God and Sheikh Adi are
Perfect: Sacred Poems and Religious Narratives from the Yezidi Tradition, Iranica, 9, Wiesbaden: Harrassowitz Verlag
2-Spät,
Eszter (1985), The Yezidis (2 ed.), London: Saqi (published 2005)
3-Mushaf-ı
Reş'in aşağıdaki tercümesi.
Yezidi
(Şeytani) Kürtlerin Kutsal Kitabı;
4-MUSHAF-I
REŞ (KARA KİTAP)
Cizre Mushafı Reş camisinde 1915'te Türk askerlerince yakılmış şeytanın kitabı Mushafı Reş'in yanmış deri sayfalarından kalıntılar. |
Başlangıçta
Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci'yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı Angar’dı.
Ve İnci'yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu.
İlk
gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o,
hepsinin başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir.
Pazartesi
günü Tanrı, Darda'il adlı meleği yarattı, ki o, Şeyh Hasan'dır.
Salı
günü, İsrafil'i yarattı ki, Şeyh Şems'tir (Şemseddin) .
Çarşamba
günü, Cebrail adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr'dir.
Perşembe
günü, Azra’ili yarattı ki, Secaeddin'dir.
Cuma
günü, Şemna’il adlı meleği yarattı; o da Nasir'ed-Dindir.
Cumartesi
günü, Nura’il adlı meleği yarattı, ki o [.Yedin-Fahr-ed-din’dir.] .
Ve,
Melek Ta'us (Melek Tavus)'u onların başkanı yaptı.
Ondan
sonra Tanrı, yedi göğü, yeryüzünü, ve güneşi ve ayı yarattı
Fakat,Fahreddin İnsanı, kuşları ve canavarları ve tüm hayvanları yarattı.
Ve
onları kumaştan elbisesinin cebine yerleştirdi, ve meleklerin eşlik ettiği
İnci'nin üzerinden çıktı.Sonra yüksek sesle İnci'ye doğru haykırdı, bunun üzerine
o da düşüp dört parçaya ayrıldı, içinden su fışkırdı ve okyanus oldu. Dünya
yuvarlaktı ve bölünmemişti. Sonra Tanrı, bir kuş biçiminde Cebrail'i yarattı,
ve evrenin dört bucağının yönetimini ona emanet etti. Sonra bir tekne yarattı
ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleş'e geldi ve orada oturdu.
Dünyanın içinde haykırdı, ve deniz katılaştı ve kara ortaya çıktı ama
sallanmaya başladı.Bu esnada Cebrail'e, Beyaz İnci'nin iki parçasını
getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi, öbürünü
de Göklere kapı olarak kaldı. Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi,
onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı, ve onları göğe süs olarak,
astı. Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyveleri olan ağaçları, bitkileri
ve dağları yarattı. Halı'nın üzerine Taht'ı yarattı.
Sonra,
büyük tanrı dedi ki Ulu Tanrı: «Ey Melekler, Adem'le Havva'yı yaratacağım,
onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem'in özünden Şehar bin Cebr olacak; ve
ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil'in, yani Ta'us Melek’in
Yezidi soyu olacak.
Sonra,Laleş
dağında oturmak için gelmiş olan Şeyh Hadi Bin Musafir’i gönderdi.
Sonra
Tanrı, Kara Dağ’a indi ve 30 bin melek yarattı.Onları üç sınıfa ayırdı.Melek
Tavus’a teslim edilip ,onlarla göğe yükselinceye kadar kırk bin yıl ona ibadet ettiler.
Bu
sırada tanrı kutsal şehir Kudüs’e indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bucağından
toprak,yani dört temel element olan toprak, hava, ateş ve su getirmesini
buyurdu:. Onu yarattı ve kendinden içine bir ruh koydu. Sonra Cebrail'e, Adem'
Cennet'e kadar eşlik etmesini,orada meyveyle bütün yeşil bitkileri
yiyebilmesini,ancak buğday yememesini söylemesini emretti.Adem burada yüzyıl
kaldı.
Mushafı Reş'in İngilizce baskısından bir sayfa resmi |
Bunun
üzerine Tavus Melek, Tanrıya “-Adem’e tahıl yemesi yasaklanırsa nasıl
üreyip çoğalacak ve nesilleri olacak diye sordu? Tanrı ona “-Bütün meseleyi
senin ellerine bırakıyorum” dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem'e sordu:
“-Hiç buğday yedin mi?
O
da yanıtladı: “-Hayır; Tanrı bana yasakladı!” dedi.
Melek
Tavus onu cevapladı.”-Buğdaydan yersen her şey senin için çok daha iyi
gidecek.!”
Adem
yedi ancak karnı yedikten hemen sonra şişti, ve Ta'us Melek onu Cennet'ten
çıkarıp, bıraktı, ve göğe çıktı. Adem, vücudunda çıkış yeri olmadığından
karnının şişkinliğinden rahatsız oldu ve acı çekti.Bu yüzden Tanrı bir
kuş gönderdi, anüsünü gagalayarak bir çıkış deliği açtı, böylece Adem
içindekini salıverdi.
Böylelikle
Cebrail yüz yıl uzak kaldı,ve Adem üzüldü,ağlıyordu. O zaman Tanrı; Cebrail'e
Adem'in sol koltuk altından Havva'yı yaratmasını emretti.
Havva
ve bütün hayvanların yaratılışından sonra Adem ile Havva,insan neslinin
hangisinden geldiği konusunda anlaşamayıp tartıştılar durdular.Her birisi
insanların kendinden ürediğine inanmak istiyordu.Bu tartışma hayvanların
çiftleşerek saygın soylarını üretmelerine tanık olmalarından
kaynaklanmıyordu.Bu tartışmaların sonunda Adem ve Havva tohumlarını bir
kavanozun içine boşaltmaya,üstünü kendi mühürleriyle kapatıp, ve dokuz ay
beklemeye karar verdiler.Sürenin tamamlanmasından sonra kavanozu açtıklarında
biri erkek biri kız iki çocuk buldular.
Bu
iki kişiden Yezidiler türemişlerdir.
Havva’nın
memelerinde çürümüş pis koku yayan kurtlardan başka hiçbir şey yoktu.Ve tanrı
çocukların uzanarak emebilmeleri için Adem’de büyüyen meme uçları
bitirdi.Erkekte meme ucu olmasının sebebi budur.
Bundan
sonra Adem Havva’yı bildi (Cinsel İlişkiye girdi) ve biri erkek diğeri
kız iki çocukları oldu.
Yahudiler,Hıristiyanlar
ve Müslümanlar ve diğer milletler bu ikisinden oldu.
Adem’den
olan ilk babalarımız,Set,Nuh ve Enoş’tu (Adil olan).
Aynı baskıdan bir başka sayfa |
Kadının
kocasının-erkeğin bir parçası olmasının inkâr edilmesi üzerine tekrar bir
tartışma çıktı.Erkek kadının karısı olduğunda ısrar ediyordu.Her nasılsa
tartışma yatıştı ve soyumuzun “Adil Bir’i” yasal olarak yapılan her evliliğe şahitlik
için boru ve davul çalınmasını ferman buyurdu.
Sonunda
melek Tavus,yarattığı soyumuz (Yezidiler ) için yeryüzüne indi ve
birilerini bizler için kral ilan etti.
Bu
krallar eski Asur Kralı Nisruç (ki o Nasır-ed-din’dir) ve Kamuş (o da, Sultan
Fahr-ed-Din'dir) ve Artemus (ki, Sultan Şems-üd- Din'dir) adını taşıyorlardı.
Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci (224-272) ve ikinci Şapur
(309-379) adlı. bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve onların soyundan
gelen Amir'lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir. Ama biz dört tanesinden
nefret ettik.
İsa
yeryüzüne indiğinde dinimiz “paganizm’di” (Çoktanrıcılığa dayalı putperest
inanışlar).
Kral
Ahab aramızdaydı.Ahab’ın tanrısı Baalzebub adıyla anılıyordu.Günümüzde biz onu
“Pir Bap” olarak anıyoruz.Babil’de Bahtunasar adında bir kralımız vardı,diğeri
olan Ahşuraş da İran’daydı bir diğeri de İstanbul^’da Agrikalus
adındaydı.
Yahudiler,Hıristiyanlar
ve Müslümanlar bize karşı savaştılar ve tanrının izniyle de boyun eğdiremediler
ve onlara galip geldik.O bize ilk ilmi öğretti.Bu öğretinin ilki;
Yeryüzü
ve cennet yokken resmen size yazdığımız gibi tanrı denizin üstündeydi.Kendisine
bir tekne yaptı ve onun içinde Kunsiniyatta (Sır söz, muhtemelen
sulardan olan evren),kendi kendisinden hoşlanarak seyahat etti.
Sonra
bir Beyaz İnci yarattı ve onun üzerinde “kırk yıl” hükümranlık etti.Zamanla
inciye kızdı ve onu tekmeledi ve onun çığlığından dağlar şekillendi,tepeler
onun harikalarından, gökler ise dumanındandır.Tanrı göklere indi ve onu
sağlamlaştırdı,sütunsuz inşa etti.Sonra yere tükürdü,eline bir kalem aldı ve
bütün yaratılışı yazmaya başladı.
Başlangıçta,kendisinden
ve kendi ışığından altı tanrı yarattı,yaratılışları bir ışıktan bir ışığın
doğması gibiydi.Ve tanrı dedi ki;-“Ben,şimdi gökleri yarattım ve sizler de
kalkın içinde bir şeyler yaratın!”
SÜRYANİ, YEZİDİKARDEŞLİĞİ |
Ve
bildiklerimizin ötesinde Nuh tufanından önce dünyada bir başka tufan daha
vardı.Şimdiki soyumuz barışın kralı,onurlu bir kişi olan Naumi’den gelir.Onu
Melek Miran diye çağırırız.Diğer bir soyumuz,babası tarafından horlanan Ham’dan
gelir.
Gemi
Musul’a beş fersah (30 km) mesafedeki Ayn Sifni köyünde durdu.İlk tufan
Adem,Havva ve diğerlerinin soyundan olan Yahudiler,Hıristiyanlar ve
Müslümanlar tarafından alaya alındı.
Diğer
yandan önceden de söylendiği gibi biz de yalnız Adem soyundandık.İkinci
tufan soyumuz olan Yezidilerin üzerine gelmiştir.Sular kabarıp gemi
yüzdüğünde,karaya doğru gitti ve bir kaya tarafından delindiği
Sincar dağı üzerine geldi.Yılan,bir kek gibi şekil alarak deliği kapattı.Sonra
gemi hareket ederek Cudi dağı üzerinde durdu.
Derhal
yılan türleri arttı,insan ve hayvanları sokmaya başladılar.Sonunda yakalandı ve
yakıldı. Küllerinden pireler oluştular.Tufandan bu güne kadar yedi bin yıl
geçmiştir. Her bin yılda bir tanrının oturduğu yerden yedi tanrıdan biri
dünyaya inerek devletler,yasalar ve kurallar koydular,sahip olduğumuz her
kutsal yerde bizimle kısa süreli olarak kaldılar.
Son
kez olacak bu gelişinde,önceki gelen tanrıların kaldığından çok daha uzun süre
tanrı bizimle kalacak.Azizleri takdis edecek ve Kürt diliyle konuşacak.
Hatta
O,Muaviye adlı hizmetçisi olan İsmail oğullarının peygamberi
Muhammed’i,aydınlattı, O geldiğinde Muhammed doğru biri değildi ve ona baş
ağrısı ile eziyet etti.Sonra peygamber, tıraş etmesini iyi bilen kölesi Muaviye’den
başını tıraş etmesini istedi.O da aceleyle zorlanarak onu tıraş etti.Sonuç
olarak tıraş ederken başını kesti ve kanattı,yere düşeceğinden korkan
Muaviye,kanı diliyle yaladı.
Bunun
üzerine Muhammed ;
“-Ne
yapıyorsun Muaviye?” diye sordu.O da,”-Yere düşeceğinden korkarak kanı yaladım”
dedi.
O
da;
-“-Günah
işledin Muaviye,senden sonra benim soyuma karşı çıkacak bir millete sahip
olacaksın.”
Muaviye
cevapladı;
“-Öyleyse
dünya evine girmeyeceğim ve evlenmeyeceğim!”
Bir
süre sonra tanrı Muaviye’ye bir akrep gönderdi ve onu ısırttı,yüzü yerinden
çıkacak gibi şişti ve doktorlar ona “ölmesin” diye evlenmesini söylediler.Bunu
işitince rıza gösterdi.
Ona
çocuğu olmasın diye seksen yaşında bir kadın getirdiler.Muaviye karısını bildi
ve sabahleyin bu kadın tanrının gücüyle yirmi beş yaşında bir kadın olarak
ortaya çıktı.Sonra hamile kaldı ve tanrımız Yezid doğdu.
Fakat
yabancı soylar,bu gerçekten habersiz olup,tanrımızın büyük tanrı tarafından
horlanıp sürüldüğüne ve cennetten geldiğine inanırlar. Ona bu nedenle
küfretmektedirler. (Küfür dediği, Müslümanların Euzubesmelesidir)
Evren doğumu ile ilgili bir sayfa |
Bunda hatalıdırlar. Ama biz Yezidi soyu,yukarıdaki yedi
tanrıdan biri olduğunu bildiğimiz için öyle olmadığına inanıyoruz.Bu kişinin
görüntüsünde ve biçiminde olduğunu biliyoruz.O sahip olduğumuz bir horoz
şeklindedir.
Hiç
birimizin onun adını,adını andıran Şeytan,Kaytan,Şer (kötü),Seth*ve
benzeri sözleri ağzımıza almaya izni yoktur.
* (Şit peygamberin adı/nehir)
Ne
de küfür anlamında Melun,Lanet,Nal (at nalı) ve benzeri sesleri veren
kelimeleri,sözleri telaffuz etmemiz,tanrıya olan saygımız yüzünden yasaklanmıştır.
Bize
hass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Hasiye’nin adını
anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır;
Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır;
Ceylanları da yemeyiz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü
olmuşlardır. Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için,
horoz da yemeyiz; çünkü tavus kuşu daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir
ve biçimi horozu andırır.
Yine,
Şeyh ve müritleri, helvacıkabağı yemekten sakınırız. Bundan başka, ayakta
işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi
helada taharetlenmek, ya da onların hamamlarında gusül etmek, bize
yasaklanmıştır. Her kim bu yasaklara uymazsa kafir ilan edilir.
Ba'elzebub.(Nahl) Yezidi Şeytanı |
Fakat
O aramızda oturur,(Şeyh kılığında) öğretilerini,kurallarını ve babadan
oğula sürüp giden gelenekleri bize
Teslim
etti.Sonra Melek Tavus göklere döndü.
Yedi
tanrıdan birisi bilge Süleyman’a bir sancak yaptı.Ölümünden sonra krallarımız
onu teslim aldılar.
Tanrımız
barbar Yezid (Emevi Halifesi Yezid) doğduğunda bu sancağı büyük bir
saygı ile aldı ve soyumuza bağışladı.
Bundan
başka çok eski ve kabul edilebilir olan sancaktan önceki bir dilde
söylenilen Kürt dilinde iki şarkı besteledi.
Bu
şarkının anlamı;
“Elhamdülillah
kıskanç tanrı” dır.
Onu
söylerken yürümeden önce zilli tef eşliğinde zurna çalınır.Sancak Yezid’in
tahtında oturan emirimizde kalır.Uzağa gönderildiklerinde Kavvallar,eski Asur
tanrısı Nisruç-Şeyh Nasıreddin’i temsilen şey,büyük general ve emirin
yanında kalır.
Sancakları
kendi yöresinden olan Kavval eşliğinde biri Halataneye,biri Halep’e,biri
Rusya’ya ve birisi de Sincar’a gönderilir.
Said-i Kürdi Ermeni'si de aslında Yezitti ve Şafilik adına dediği her şey bu kitapta karşılık bulmaktadır. |
Bu
sancaklar,kavvallara antlaşma yapılarak teslim edilir.Sancaklar gönderilmeden
önce Şeyh Hadi’nin türbesine,ilahiler ve danslar eşliğinde vaftiz edilmek üzere
gönderilirler.Sancağı teslim alan herkes Şeyh Hadi’nin türbesinden bir miktar
toz alır.
Onu nohut büyüklüğünde yuvarlak parçalar haline getirerek yolculuk esnasında karşılaştığı insanları kutsamak için onlara verir.
Onu nohut büyüklüğünde yuvarlak parçalar haline getirerek yolculuk esnasında karşılaştığı insanları kutsamak için onlara verir.
Bir
kasabaya yaklaşıldığında kavval ve sancağı karşılayarak onurlandırmak için
önden bir çığırtkan gönderir, iyi elbiseler içinde buhurlar taşıyarak hepsi
etrafında dönerler.Kadınlar hep birlikte hoşa giden şarkılar söylerler.Kavval
onu durduran kimseler tarafından eğlendirilir. Geri kalanları durumlarına göre
gümüş hediyeler verirler.
Bu
dört sancağın dışında tümünü yediye tamamlayan diğer üç sancak daha
vardır.Bunlar kutsal yerde iyileştirmek amacıyla tutulurlar.Bunlardan ikisi
Şeyh Hadi ve üçüncüsü de Musul’dan dört saat kadar uzakta olan Bahazeni
köyünde kalır.Her dört ayda bir bu kavvallar seyahate çıkarlar.Birisi emirin
nezaretinde seyahat eder.Her yıl birbirine benzemeyen bir düzen içinde seyahat
ederler.
Her
dışarı çıktıklarında gezginler kendilerini sumakla ekşitilmiş bir su ile
yıkayıp yağ ile vücutlarını yağlarlar. Kendisine ait bir odası bulunan her put
için bir lamba yakılır.Bu sancağa yakışan bir yasadır.
Yeni
yılımızın ilk günü olan Sersalie yılın başlangıcıdır.Nisan ayının ilk
haftasının ilk Çarşambasına denk gelir.O gün her evde et bulunmalıdır.Zengin
olanlar öküz veya kuzu keserken fakir olanlar bir piliç veya benzerini
kesebilirler.Bu etler yeni yılın ilk günü olan Çarşamba gününün akşamı
pişirilmelidir.Gün bozulursa yiyecek kutsanmalıdır.
Yılın
ilk günü ölmüşlerin ruhuna mezarları başında sadakalar verilir.
Bu
günlerde küçük ve yetişkin kızlar toplanarak kırlardan kırmızı renk
içeren çiçekler toplarlar.Üç gün boyunca evdeki insanların kutsandıklarını
göstermek amacıyla kapılarına asarlar.Sabahları bütün kapılar kırmızı
zambaklarla süslenmiş görünür.Kadınlar kapılarının önlerinden geçen ihtiyaç
içindeki insanları mezar başında yapıldığı gibi doyurur. Kavvallar,ellerinde
teflerle Kürtçe şarkılar söyleyerek mezarlığa giderler.Böyle yaparak para kazanırlar.
M.S.325 öncesi Araplar, Anadolu, Rusya, Almanya bu şeytana tapınırdı. |
Tanrı
onları kendi mührüyle mühürler.Ve büyük tanrı,aşağıya inen tanrıya mühürlü
kararını verir.Bundan sonra ona takdir ettiği kadarıyla güçlerini
bahşeder.Tanrı,ibadet,oruç ve yardımseverlik gibi şeyleri tercih
eder.Seyideddin gibi putlardan birisine ibadet etmek oruçtan daha iyidir.Oruca
uygun olmayanlar, kış veya bahar aylarında oruçtan kırk gün sonra bir Köçeğe
(*1) ziyafet verirler.Eğer köçek,”bu eğlence,sancağa verilen bir zekattır”
derse, ona oruçtan muafiyet verilmez.
Eğer,herhangi
bir vergi mükellefi yıllık aşar vergisini zamanında ödemezse, hasta oluncaya
veya ölünceye kadar kamçılanır.Halk,köçeğin parasını,Yezidilerin soylarını
korumaya yemin etmiş yılın adamının Roma ordusuyla savaşması için
ödeyeceklerdir.
Her
Cuma günü bir puta sunar gibi hediyelerini getireceklerdir.Bir hizmetçi,köçeğin evinin çatısından “Peygamberin oruca
çağrısıdır” diye zamanında bağıracaktır.Herkes çağrıyı işittikleri an saygı ve hürmetle ve saygıyla dinleyecek,oldukları yerdeki toprağı veya taşı öpeceklerdir(Secde).
(Çatıdan
yapılan çağrı-Bilal-ı Habeşi’nin çatıdan okuduğu ilk Ezan ve onu hürmetle
dinleme ve secde ile toprağı öperek ibadet.Hepsi İslam’ın şartlarıdır.)
Kavvalın
yüzünden jilet geçirmemesi için bu bizim yasamızdır.Evlenme çağında olanların,
Koçağın (Köçeğin) evinden alınan bir somun ekmeği gelin ve damat arasında tam
ortasından kesilerek bölünüp paylaşılmasıyla yapılan evlilik
geleneğimizdir.
Polis ve askerlere etekle saldıran PKK Köçekleri(Koçak)
Kendilerince cihat yapmaktadırlar. Dinlerini bilmeyenler
teröristlerin kadın kılığına girdiklerini sanıyorlar.
|
Çift,evliliklerinin
kutsanması için ekmek yerine Şeyh Adi’nin türbesinden bir parça toz yerler. Yılın ilk ayı olan
Nisan ayında evlilik yasaklanmıştır.
Bu
kural kavvallara uygulanmaz.
Uygun
olmayan kişi kavvalın kızıyla evlenemez.(Kast sistemi)
Herkes
kendi sınıfından olanla evlenmek zorundadır.
Fakat
emirimiz istediği sınıftan sevdiği herhangi birisiyle evlenebilir.
Uygun
olmayan kişiler 10 ile 80 yaşları arasında evlenebilirler.Bir yıl bir
kadınla evlenen gelen yıl bir başka kadınla evlenebilir.Damat ve gelin
arzularına göre geçtikleri yerlerde kutsal
emanetlerin bulunduğu bir yeri,herhangi bir putu,eğer Hıristiyan kilisesinden geçerlerse orayı ziyaret edebilirler.
Damadın
evine gelindiğinde,damat hakimiyeti altında olan kadına küçük bir taşla vurmalıdır.
Bundan
başka bir somun ekmek gelinin başı üzerinde kırılmalı,yoksulluğu ve düşkünlüğü
sevebilmesi için azar azar yemelidir.
Hiçbir
Yezidi Cuma ve Çarşamba akşam ve sabahlarında eşiyle yatamaz.
Bu
emre karşı gelen herkim olursa olsun kafirdir.
Bir
adam komşusunun karısını,veya eski kendi karısını veya kız kardeşini veya annesini çalarsa ona başlık ödemek zorunda
değildir.Çünkü o bir ganimet sayılır.
Kızlar
babalarının miraslarından yararlanamazlar.
Genç
bir kadın bir dönüm arazi fiyatına satılabilir.
Eğer
evliliği ret ederse,kendi emeğiyle
kazandığı bir miktar parayı babasına fidye olarak ödemek zorundadır.
Aslında
bir çok gizli-açık anlatılan hikayelerle sürüp giden . Kitab-ı Reş’in burada
sonu gelmiştir.
Türkçe’ye
Çeviren:
Alaeddin
Yavuz.
Sacred
Books and Traditions of the Yezidiz, by Isya Joseph, [1919], at sacred-texts.com
5-Destanla
İlgili Açıklamalar;
Önce
kitabın adından başlayalım.
”Mushaf” sayfalar halinde yazılmış kitap” demektir.Önceden kitaplar rulo halinde
yazılırdı.Adının Kara Mushaf olması da diğer dinlerce lanetli olan “şeytanın”
Yezidilerce tanrı edinilmesi ile bağıntısı ortadadır.Ayrıca Talmud gibi sır
öğretiler barındırdığı inancı da yaygındır.Okuduğunuz bölüm Yezidilerin
öğrenilmesine izin verdikleri kadarıdır.
MELE İMAMLAR denilen bu Yezidi imamlardır.
İmam,Müezzin, Hoca gibi sıfatlar İslam öncesi
Mecusiliğine aittir.İslam bunların dinini
kaldırmıştır.
|
Şimdi
de Köçekler ve halk oyunları üzerine olan görüşlerimizden sonra içeriğini biraz
didikleyeceğiz.;
(1*)Kôchaks (Köçekler)-(Çevirmenin notu)=Destan metninin İngiliz dilinde yazılmasından
dolayı,bu dilde “Ö,Ü,Ç,Ş” sesleri bulunmaz. Bu yüzden tercüme sırasında
Türkçe’yi iyi bilmeyen veya Anadolu kültürlerini iyi tanımayan
tercümanların çevirilerinde ve bunların anlaşılmasında zorluklar ortaya
çıkmaktadır.Yezidi kültüründe geçen bir çok olay eski Şaman,Gök Türk dini gibi
Türk ve diğer kavimlerin kültürlerinde de vardır.
Örnek
olarak Sibirya boyunca,Kazak Türklerinden Yakut Türklerine, oradan Hindistan’a
kadar sabahın ilk ışıklarının yayılmaya başladığı tan vaktinde
insanların,kapalı yerlerde veya çoğunlukla tabiata çıkarak,namazda olduğu gibi
veya yüzükoyun yere uzanarak secdeye varmak suretiyle “ışık öpme” ardından
göklere avuç açarak yardım dileme merasimlerine tanık
olursunuz.Kızılderililerden Eskimolara kadar bu inanç her yerde vardır.
Yezidilikte
“Kôchaks” olarak yazılan bu kelimenin seslendirilmesi “Köçeks “
şeklindedir.Ancak bazı çevirmen arkadaşlar bunu “Kochaks” şeklinde
yazılmasından etkilenerek “Koçak” olarak çevirmişlerdir.Bu adın ifade ettiği
dini kişilikler aslında Zonguldak,Bolu,Kastamonu,Sinop dolaylarında
düğünlerde,ellerinde tefle,zille kadın eteği giyip oynayan “Köçeklerle” aynı
işi yapmaktadır.
Yezidiler
her ne kadar Kürt’seler,Kürt dilinin Fars-İran dilinin bir kolu olması,Türkçe
kökenli kelimelerin,dilin %60’nı geçmesi göz önüne alındığında destanda geçen
ifadeleri Türk dilinde düşünmemiz yerinde olacaktır. Yani,Koçak yerine “Köçek”
demek doğru ifade olacaktır. Destandaki Sancak adı da Türkçe’den geçmedir.
ӂingene
çalar Kürt oynar” deyişimizin kökeni de Kürt Yezidileri
tanımlamaktadır.Bunların ibadeti de,eğlencesi de her şeyi “çalıp oynamak”
üzerinedir.
Çalıp
oynamak her millette olduğu gibi Türklerde de yaygındır.Örneğin Atatürk’ün
sevdiği türkülerden biri olan “Manastırın* Ortasında “ türküsüne bir göz
atalım;
“Manastırın
ortasında,
Var
bir havuz,canım havuz,
Bu
yurdun kızları hepside yavuz,
Biz
çalar oynarız.!!!”
*Manastır,Atatürk’ün
askeri okula başladığı Trakya’da, Makedonya’nın ikinci büyük şehrinin adıdır.
Memleketimizin hangi yöresine giderseniz
gidin ilk göreceğiniz “Halk oyunları” ile ilgili tasvirlerdir.
Bu
gün “Mit” olarak adlandırılmış bütün kültürler aslında birer dindiler ve
neredeyse hepsinde ibadet “günlük yapılan işlerin” müzik eşliğinde taklit
edilmesine veya tanrıyı temsil eden dört kutsal hayvanın (Öküz,kartal,Aslan ve
İnsan) davranışlarını andıran hareketleri taklit etmek üzerinedir.
Günümüzün
halk oyunları İslamiyet öncesinin “ibadet şekilleriydi.”.Bu yüzden bir onur,
asalet,yücelik içermektedirler.Günümüzde çıkarılan,Hip-hop disko
kültüründen türeme, breakdanslar,Kolbastı gibi saçmalıklar kültür erozyonunu
açıkça ortaya koymaktadır.
Ama
Kürt Yezidiler,büyük devletlerin destekleri ile “Kürtçülük” konusunda terör
örgütü ve destekçileri olan sivil toplum örgütleri ile iç içe girdiler.
Okuduğunuz
mit,destan veya kutsal kitap “Kürtçülüğün İlmihali” dir.
Televizyonlardan
sinemaya bütün eğlence kültür boşuna mı onların ellerine geçti?
Şeytan Yezid'in babası Allah kapıdaki SİYAH ÇINGIRAKLI YILANDIR. Kürt ve Arapların LÖLÖLERİ zılgıtları bu yılanın kuruk sesidir |
1915’e
kadar Osmanlı’yı sadece Ermeniler arkadan vurmamış.Suudi Vehhabiler bile iyi
kötü öğretilirken bu Yezitler ve Süryaniler hiçbir şekilde bizlere öğretilmedi
ya da biz görmedik.
Çünkü,bunlar
bu gün “Sünni-Nakşibendi Kürtlerin arasına “Nurculuk” ile karışmış,devletin başındadırlar.Arkalarında
İngiltere-Rusya Osmanlıya resmen meydan okuyorlar.
6-1650'lerde Sultan Ahmet zamanında İsyancı
Yezidi Kürtlerin Gürcistan Bağları;
Ayrıca Gürcistan beylerinin de Bitlis Hanı ile
pazarlık edip anlaşmalarına rağmen Osmanlı ordusuna katılmaları da şüphe
uyandırmıştır. Gürcü- Bitlis işbirliğinin 1650’lerde de var olduğunu görmek
bana şaşırtıcı gelmemiştir.
Kuşatma
esnasında Melek Ahmet paşa bir suikasttan Evliya Çelebi’nin uyanıklığı
sayesinde kurtulur. Gelen bir padişah fermanında da Van’dan orduya katılan
Sekban ve Sarıca askerlerinin Abdal Han yanında oldukları ve hemen “öldürülmelerini
isteyen” ferman da gelir.
Savaşa
başlamadan önce iki rekât namaz kılan Melek Ahmet paşanın, gözlerinden akan
yaşlarla ettiği zafer duasında da Bitlislilerin Yezidi oldukları vurgulanır;
“-İlahi!
Kuvvet ve kudret, yardım ve fesat senindir. Verme, koruma ve doğruluk, iyilik
ve büyüklük yine senindir. Dini Mübin gayretine bir fırka Muhammed ümmetini
başıma topladım. Elimi yüzüme alıp, kapına dilenmeye geldim. Onu hiç boş
döndürmedin. Yine eşsiz padişahımdan dilerim ki, Ahmed’in bu ricasını da kabul
edip bu kadar insanı acındırma. BU YEZİDİ HAŞERATINI SEVİNDİRME!”
Savaş
başlar, Evliya’nın anlattıkları yürekleri parçalar da ben sadece savaşın “barut
kokan kısmından” bir kısmı aktarayım;
“…Her
iki taraftan binlerce top ve tüfek atıldı. İki tarafın askeri de Nemrut ateşi
içinde kaldılar. O an Mahşer gününe döndü. Siyah barut dumanı göğe yükselip
dost düşman yerleri seçilince Dihdivan dağlarının tepelerinde olan Çaker Ağa
gördü ki, Osmanlı askeri metrisler içinden kılıç vurup geliyor. Kendisi
tabyasında kalıp bir hayli cenk etti ise de sonunda Malazgirt ve Mahmudi
beyleri onu yerinden çıkardıklarında aşağı Bitlis şehrine kaçtı. Paşa
tarafından bütün Van askerine paye verildi…”
Bu
savaşta Vanlıların, Malazgirtlilerin, Cilo aşiretinden Hakkârililerin Abdal
Han’a özel düşmanlıkları olduğundan çok gönüllü, cansiperane savaştıkları ve
zafer sonrasında paşa tarafından da memnun kalacakları şekilde
ödüllendirildikleri anlatılır. Abdal Han ise yükte hafif, pahada ağır ne varsa
beş altı yüz askeriyle savaşın kızıştığı anda sinsice kaçmayı başarır.
AMERİKA NEBRASKA'DA YEZİDİLER İLE SÜRYANİLERE YARDIM TOPLAYAN YEZİDİ-SÜRYANİKARDEŞLİK DERNEĞİ |
“Kale
Hanındır, Osmanlının olsa içinde Osmanlı askeri olurdu. Osmanlının kale ile ne
ilgisi var? Biz hepimiz Han kuluyuz!” Cevabını gönderince, gösterilen bu asilik
üzerine fetih kararı alınır.
Hazırlıklar
tamamlanıp kale hisarı kuşatılıp ordular yerini aldıklarında bir alay Yezidi
gece toplanıp meşaleler, çıralar yakarak kale içini aydınlatırlar ve;
-“
Allah birdir, bir!*” Diye feryada başlarlar.
*(Urfa-Harran, Siirt, Hakkari,
Mardin, Irak Sabileri, şeytan El Ruha'dan türediklerine ve "saf-arı
millet" olduklarına inanırlar, Allah'ta "Dişi Şeytan Roha/ Ruha'yı
cennetten kovan babasıdır. Sabiler ilk yedi gezegen ve güneşe "Tanrıların
bedenleri" diye tapınırlar. Kur'an ise bunların "Allah'ın tayin
ettiği gök cisimleri olduğunu vurgulaması" iki din arasındaki farkı
belirler. Günde yedi vakit namaz, otuz gün oruç gibi bütün İslami ibadet
şekilleri ile Yahudi ve Hristiyan ibadet şekilleri bu dinden türemiştir.
yaklaşık 4.000 yıldır "La İlahe İllallah!" Derler. Urfa'nın da dı
"El Roha/Ruha" dır Yani RUH'tur ve kovulmuş şeytanın adıdır. Yazıyı
okuduktan sonra geniş bilgi için;http://adilyargicc.blogspot.com/2012/02/cin-ve-seytan-kultu-zerdustluk-sabilik.html ve "El Ruha- Allah konusu için; http://adilyargic.blogspot.com /2012/04/
tapinakfahiseliginden-tarikat.html#axzz1vhNn0w89 ve Allah hakkında geniş bilgi için; http://keykubat.blogspot.com/2011/10/islam-oncesi-arap-tanrilari.html#axzz1vmhR7T5V)
M.
1652(H. 1065) yılının Ramazan ayında Bitlis Kalesi Osmanlı veziri Melek Ahmet
Paşa tarafından teslim alınır. Melek Ahmet paşa, Abdal Han’a yandaşlık
yapanların büyük çoğunluğunu affeder, bir kısmını da Vanlılar ve savaşa destek
veren öteki Kürtler ile birazını da Evliya Çelebinin aracılığı ile afları
gerçekleşir. Gerçekten “Müslüman olmayan Yezidilerden Kürtçülük” yapanlar
cezalandırılır.
7-OSMANLI
ORDUSUNA KATILMAYAN YEZİDİLERİN GEREKÇELERİ
Batıda
vicdani redde öncülük eden dini tarikatların çıkışlarına benzer bir çıkışı
Osmanlı döneminde Sincar (Musul-antik Ninova bölgesinde bir kasaba)
bölgesinde yaşayan Yezidi Kürtler yapmıştır. Türkiye topraklarında vicdani ret
konusunun ilk kez gündeme gelmesi Kore savaşı sırasında olduğu söylense de,
yeni bulgular ışığında dinsel nedenlerden dolayı Osmanlı ordusuna hizmet etmeyi
ret eden ve gerekirse bunun karşılığında vergi ödemeyi kabul eden ilk Kürt
Yezidilerdir. Osmanlı hükümeti Yezidileri ilk defa 1847 yılında askere almak
istemiştir. Ama Osmanlıların bu girişimleri İngiliz büyükelçisi Sr. Stratford
Canning tarafından engellenmiş ve Yezidilere inanç özgürlüğü bir fermanla
tanınmıştır. 1847 yılında tanınan inanç özgürlüğüne rağmen Osmanlı Sultanı II.
Abdülaziz, ordu kumandanı Muhammed Tahir Beyi İstanbul’dan Musul’a gönderip,
Yezidilerden 15.000 askerlik takviye gücü sağlamasını emretmiştir.
Berlin
Kraliyet Kütüphanesi[1]nde bulunan bir elyazmasında[2], Yezidi Kürtler, Osmanlı
ordusuna hizmet etmeyeceklerini 14 maddelik bir deklarasyonla açıklamışlardır.
El yazması, 1873 tarihinde yazılmış. O dönemde Osmanlı toprakları içerisinde
bulunan Laleş vadisinde yaşamlarını sürdüren Yezidi Kürtler, Osmanlı Sultanına
iletilmek üzere kaleme aldıkları ve kendilerinin neden askerlik
yap(a)mayacaklarını açıklayan 14 maddelik yazılı deklârasyonu; Jeramias
Schamir, Kürtçeden Arapça çevirisini yaparak Berlin’e göndermiş. Jaramias
Schamir el yazmasında, 1861 yılında, 31 yaşında Osmanlı tahtının başına geçen,
Mahmut’un ikinci oğlu II. Abdülaziz tarafından, Osmanlı ordusunun
komutanlarından Muhammet Tâhir Beyi, Yezidi Kürtlerin askere alınması için
görevlendirdiğini belirtikten sonra olayı şöyle anlatır;
1861
yılında Osmanlı tahtına oturan II. Abdulaziz , komutanlarından Muhammet Tâhir
Beyi İstanbul’dan Musul’a gönderdi. Musul’a yakın bir yer olan Sincar Dağlarında
yaşayan Yezidi Kürtlerin Osmanlı ordusuna askerlik yapmaları için bir ferman
hazırlamıştı. Sultan II. Abdülaziz tarafından görevlendirilen Tahir Bey, bu
fermanı Musul’a çağırdığı Yezidi ileri gelenlerine okudu. Askere alınacak
olanların sayısı 15 bini bulmaktaydı. Tahir Bey, Yezidi ileri gelenlerine
10 günlük bir süre tanırken bu süre zarfında 15 bin Yezidi vatandaşın Osmanlı
ordusuna katılmasını emretti. Yezidi ileri gelenleri bunun üzerine kendilerine
tanınan süre zarfında kendilerinin neden Osmanlı ordusuna askerlik hizmeti
yapamayacaklarını bir deklârasyon hazırlayarak Tahir Beye ilettiler. Yezidi
Kürtlerin hazırladığı 14 maddelik deklârasyonda şunlar yazılıydı:
Biz,
Yezidiler aşağıda sıralanan dini nedenlerden dolayı Osmanlı ordusuna hizmet
edemeyeceğimizi bildirmek istiyoruz! Bizler, Süryani ve Yahudiler gibi,
orduya asker vermek yerine vergi ödemek istiyoruz. Bunun dışında birçok
neden askerlik yapmamızı engellemektedir. Bunların bir kaçını size 14
madde halinde sıralıyoruz.
Madde
1.
Dinimize
göre, yediden yetmişe, büyükten küçüğe her üyemiz, ister genç olsun, yaşlı
olsun, kadın olsun, kız olsun yılda üç kere Jülyen[3] takvimine göre; ilk
olarak nisan ayının başından sonuna değin, ikinci kez eylül ayının başından
sonuna değin, üçüncü kez de ekim ayının başından sonuna değin kutsal
varlıklarımızdan Melek Tavusu[4] ziyaret etmez zorundadır. Eğer bu
gerçekleşmezse dinsiz sayılmaktadır.
Madde
2.
Jülyen
takvimine göre 15-20 Eylül tarihleri arasında yediden yetmişe, küçükten büyüğe,
genç olsun, yaşlı olsun her üyemiz, kutsal Laleş’de bulunan kerameti bol
ilahımız Şeyh Adi İbn Musafir [5] türbesini ziyaret etmek zorundadır.
Dinimize göre bu kutsal görev gerçekleşmezse kim olursa olsun dinsiz
sayılır.
Madde
3.
Yezidi
olan her kimse, her gün güneşin doğuşunda[6] ve batımında Müslüman’ın,
Hıristiyan’ın, Yahudi’nin veya her hangi dine bağlı olan birinin olmadığı
bir yer bulup ona ibadet etmelidir. Bu olmazsa kafir sayılır.
Madde
4.
Yezidilerin
dini bir vecibesi de her ferdin, biri erkek iki ahret kardeşi(ahretlik)
seçmesidir. Ahret kardeşleri birbirine her bakımdan yardımcı olurken, her gün
birbirini ziyaret etmek zorundadır. Her kişi Mehdinin hizmetkarının ve şeyhinin
ya da pirinin elini öpmek zorundadır Bunu gerçekleştiremeyen her Yezidi
dinsiz sayılır.
Madde
5.
Dinimize
göre kabul görmeyen ve hemen cezalandırılan olaylardan biride; bir Müslüman
sabahleyin kalkıp namaza başlamadan önce De ki: “Sığınırım ben ,
insanların Rabbine - olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım”*[7]
demesidir. Bizlerden biri bunu duyar, hemen onunla beraber kendi
canına kıymazsa, bizden biri değil, dinsiz sayılır.
*(Bahsettiği
ayet, her Müslümanın her Kur’an ve namaz suresine ve de her işe başlarken
zikrettiği Euzubesmeledir. Euzubesmele çeken Müslümanı öldürmeleri
gerekiyormuş. Zaten Euzubesmelenin aslında “Huzurdan kovulan şeytanın şerrinden
Allah’a sığınırım” dır.Bu cümlede “şeytan” diyemediklerinden “vesevesecilerin”
ifadesini tercih etmişlerdir. Vesevese veren de şeytandır.Bu Yezidilerin ilkesi
her Müslümanı gördüğü yerde öldürmektir. Gerisi size kalmıştır. )
Madde
6.
Dinimizden
biri ölmekte iken yanında ahret kardeşi ya da şeyhi ya da piri ya da
kavallardan biri olmazsa ve ona şu üç cümleyi, Ey Tavusu Meleğin
hizmetkarı, sen inandığımız din, saygıdeğer Tavus-u Meleğin dinine
bağlı olarak öleceksin.; bundan başka bir inanca bağlı olarak de il. Eğer
Müslüman dininden, Hıristiyan dininden, Yahudi dininden ya da Melek dininin
dışında herhangi bir dinden birisi yanına gelirse, doğruyu söyleyeceklerini
sanma, onlara sakın inanma. Eğer onlara inanırsan ve inandığımız yüce Tavus-u
Meleğin dininden başka bir dine inanarak ölürsen kafir olarak ölmüş olursun
söylemezse, kafir olarak ölür.
Madde
7.
Bizden
herkes, Şeyh Adinin kutsal ve gizemli türbesinin bulunduğu yerdeki topraktan
biraz alıp her sabah yemelidir. Yoksa dinsiz sayılır. Eğer ölen birinin
yanında bu kutsal topraktan yoksa ve ölmeden önce bu topraktan biraz yemezse
bizden de ildir.
Madde
8.
Bu
madde oruç ile ilgilidir. Dinimize bağlı herkes, oruç tutmak isterse, evinde
oruç tutar. Bizde, aralık ayında üç gün tutulan oruç[8] yabancı yerlerde de il,
kendi toprakları üzerinde tutulmalıdır. Bizden herkes, oruca her sabah şeyhinin
ve ya pirinin evinde başlar. Orucun sonunda pir veya şeyh tarafından sunulan kutsanmış
şarabı içerek orucunu bozar. Eğer bu şaraptan iki-üç bardak içmezse orucu kabul
edilmez ve kafir sayılır.
Madde
9.
Eğer
bizden biri başka bir ülkeye gider ve orada bir yılı aşkın bir süre kalıp
tekrar geriye dönerse tekrar eşiyle birlikte yaşayamaz. Bizden olan biri de ona
kızını vermez. Eğer buna karşı gelip kim kızını verirse dinsizliği seçmiş olur.
Dördüncü
madde de belirttiğimiz gibi her Yezidi dini vecibeleri nedeniyle bu dünyada iki
ahret kardeşi seçer. Bunlardan biri erkek kardeşi, di eri ise kız kardeşi olur.
E er bizden biri yeni bir gömlek diktirmek isterse bu gömleğin yakasını ilk
olarak ahret kardeşi olarak seçtiği kız kardeşi açmak zorundadır. Bunun aksi
bir durumda gelişmesi halinde o kişi bizden değildir.
Madde
11.
Eğer
bizden biri yeni bir gömlek diktirmek veya yeni bir elbise giymek isterse
onları kutsal Şeyh Adi türbesinde bulunan kutsanmış suda yıkaması gerekir, aksi
taktirde bu suda yıkanmadan giyilirse, giyen dinsizleşir.
Madde
12.
Bizler,
dini vecibelerimiz yüzünden rengi koyu mavi olan elbiseler kesinlikle giymeyiz.
Biz, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan veya başka dinlerden olan insanların tarağı
ile saçlarımızı asla taramayız. Asla kendimizden olmayan birisinin tıraş bıçağı
ile tıraş olmayız. Ancak Şeyh Adinin türbesinin yanındaki kutsanmış suda
yıkarsak kullanabiliriz. Ancak o zaman aynı tıraş bıçağını kullanabiliriz. Eğer
bunu yapmadan kullanırsak dinsiz oluruz.
Madde
13.
Biz
Yezidiler, kendi dinimizin dışında kalan insanların kullandığı helayı, hamamı
veya buna benzer ortak kullanılan umumi yerleri kullanamayız. Onlara ait
kaşıkla yemek yiyemeyiz. Onlara ait bardaktan içemeyiz. Aksi halde dinimize
ihanet etmiş oluruz.
Madde
14.
Diğer
dinlerdeki yiyeceklerle bizim dinimizin yemeye müsaade ettiği yiyecekler[9]
arasında büyük farklılıklar vardır. Mesela; biz et, balık, kabak, bamya,
lahana, marul yemeyiz. Hatta marulun yetiştirildiği yerde bile kalmamıza
müsaade edilmez.
Yukarıda
sıraladığımız ve buna benzer nedenlerden dolayı askerlik hizmeti
yapamayacağımızı bildirmek istiyoruz.
İmzalayanlar:
Sincan
Yezidi Şeyhi Hüseyin Bey,
Mâm
Reşân Köyünün ruhani reisi Pir Süleymân
Hatârah
Köyünün ruhani reisi Eyüp,
Beybân
Köyünün ruhani reisi Hüseyin,
Dahkan
Köyünün ruhani reisi Hasan,
Huzran
Köyünün ruhani reisi Numo,
Bakasra
Köyünün ruhani reisi Ali,
Basika
Köyünün ruhani reisi Gamo,
Kasaba
Köyünün ruhani reisi İlyas
Türklerin ve Müslümanların kendilerine gizli-açık düşmanlık eden kripto kavimleri tanıma hakları vardır. Her gün verilen şehitler, özerklik direnişleri altında yürütülen bölücü terör olaylarında asker ve polislerimizi tanınmayacak hale sokan, orduda bile bulunmayan silahlarla cinayetleri işleyenleri teşhir etmek insanlık ve vatandaşlık görevidir. Yazı bu görevin gereği yazılmıştır.
Kendilerine de komşuları olan bizlere ve diğer bölge milletlerine de faydası olmayacak bu Kürdistan mücadelesinin arkasında şatanist dinleri, bu dinlerin bağlantılı olduğu bazı gizli açık cemaatleri sahte Müslüman gayrimüslüm azınlık yapılanmaları vardır.
Her vatandaş bunları bilmek ve öğrenmek ayrıca da öğretmek zorundadır. Yoksa başımız gelecekleri çekinmeden söylemektedirler.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
http://www.aleviweb.com/forum/archive/index.php/t-4771.html
Türklerin ve Müslümanların kendilerine gizli-açık düşmanlık eden kripto kavimleri tanıma hakları vardır. Her gün verilen şehitler, özerklik direnişleri altında yürütülen bölücü terör olaylarında asker ve polislerimizi tanınmayacak hale sokan, orduda bile bulunmayan silahlarla cinayetleri işleyenleri teşhir etmek insanlık ve vatandaşlık görevidir. Yazı bu görevin gereği yazılmıştır.
Kendilerine de komşuları olan bizlere ve diğer bölge milletlerine de faydası olmayacak bu Kürdistan mücadelesinin arkasında şatanist dinleri, bu dinlerin bağlantılı olduğu bazı gizli açık cemaatleri sahte Müslüman gayrimüslüm azınlık yapılanmaları vardır.
Her vatandaş bunları bilmek ve öğrenmek ayrıca da öğretmek zorundadır. Yoksa başımız gelecekleri çekinmeden söylemektedirler.
İşte Müslüman adı kullanan bir kripto Ermeni.
Gizlemeden söylüyor. Daha ne desin?
|
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
http://www.aleviweb.com/forum/archive/index.php/t-4771.html
1860'TA SULTAN ABDÜLAZİZ TARAFINDAN KIBRIS'A SÜRÜLEN GREGORYEN ERMENİLERDEN HÜSEYİN FEYZULLAH=ALPASLAN TÜRKEŞ |
Bu
linklerden de faydalanabilirsiniz.;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder