23 Ocak 2016 Cumartesi

MUSHAFI REŞ, ŞEYTANIN MİLLETİ EZİDİLERİN KİTABI

MUHAMMET’İN ESKİ DİNİ YEZİDİLİK, BU GÜN KÜRT YEZİDİLİĞİDİR.

İslam öncesi peygamber Muhammet’in kavminin dini İram Zervaniliği-Zerdüştlüğü ile Arap yıldız dinleri harmanı din olan Yezidilikti, ki kendisi de Ezdi kabilesinden olduğunu söylediği “Hüküm Ezd’edir” hadisine bağlayarak siyer yazarları yazmaktadırlar. 
Bu dine Mecusilik te denilir. "Mecüc" yani Cüce Şeytanlara tapınılan bir dindi. Ama peygamber, kabilesinin dininde yetişmedi Dedesi Abdülmutallip onu amcası Mekke'nin Nasturi kilisesi baş keşişi Nevfel b. Varaka himayesinde yetiştirdi. Nasturi ve Süryaniler Sabiler olarak ta bilinirler. 

Nasturiler, Sabilerin hanif kolu olup şeytana tapınan Sin mezhebinden ayrıdırlar. Eşi Hz. Hatice'nin de Yahudi kökenli olduğu yazılıp çizilse de, Muhammet'i peygamberliğe alıştıran, Hira mağarasına çekilmeye teşvik eden, ilk rüyalarını amcası Nevfel b. Varaka'ya haber verip peygamberliğine dair işaret olduğuna Muhammet'i ikna eden kişi olması bakımından Yahudi olmadığı, amcası gibi Nasturi olduğu açıktır. Hatta, cinler ve melekler hakkında peygamberi ilk vahiy almaya başladığında yönlendirmesine bakılırsa Nasturi rahibeliğinden azad edilmiş bir kadın ruhban olması muhtemeldir.

Muhammet'e karşı çıkan amcaları Ebu Leheb, Ebu Süfyan Mecusiydiler, yani Ezdiydiler. Bu Hicaz Yezdiliği üzerine kurulu aşağıdaki Teke Şeytan Tavus/Azazil'in kitabı Mushafı Reş (Kara Kitap), Kâbe'nin teke şeytanı Hubel'i Azazel olarak anan, Ebu Süfyan'ı, oğlu Muaviye'yi ve Muaviyenin oğlu Yezid'i TANRI/AZAZEL ŞEYTANI olarka kabul eden dindir. Bunlar Osmanlı zamanınd Müslüman olduklarını beyan etmişlerdir. Urfa Cizre'de İslam-Yezidilik ortası dini öğreten Mushaf-ı Reş Camisi hala faaliyettedir. 

Bunların Müslüman olmadıkları, her " Euzubesmelede" de tanrıları şeytan Azazel'e küfür ettikleri için Müslümanlara düşman oldukları, bu gün de PKK'nın en büyük askeri kanadını oluşturmaları yanında, "Şafi mezhebinden görünerek de İslam'da olmayan "100" yılda bir dini düzenleyen önder geleceği, şıh ve pirlere bağlılık, anne, kızkardeş,kız evlatları ile evlilikler yaptıklarını aşağıdaki kitaplarında okuyacaksınız.
Diyanet başta olmak üzere her yerde örgütlenmişlerdir.
Günümğzde tartışılan bütü sapık dini beyanatlar bunların Müslüman görünenlerinden çıkmaktadır. İslam'ı dönme Ortodoks Hristiyanlar, Yahuidler ile birlikte dönüştürmektedirler.

Tevrat araştırmacılarının çizdiği Teke çöl

şeytanı Azazel/Azazil. Ebu Süfyan'In torunu

Halife I.Yezid olarak Yezidilerce kabul

edilir.
Ezdiler ve diğer Çöl Araplarının “Azazel” adlı “Teke/Keçi” tanrılara tapındığını, M.Ö.VI.yy.da yani günümüzden “2.600” yıl, Hz. Muhammet’ten”1100” yıl kadar önce, Üzeyir peygamber, (Katip Ezra) tarafından yazılmış Tevrat’ın Levililer kitabında görüyoruz;
Lev.16: 10 Azazel'e düşen tekeyi ise halkın günahlarını bağışlatmak için canlı olarak RAB'be sunacak. Onu çöle salıp Azazel'e gönderecek.
Lev.17: 7 İsrail halkı taptığı teke ilahlara artık kurban kesmeyecek. Bu yasa kuşaklar boyunca geçerli olacak.
D Not 17:7 "Teke ilahlar" ya da "Teke görünümlü cinler."
Okuduğunuz ayetlerin kitabı Tevrat’ta “Teke Tanrı” ya tapınma kesindir.

Hica Mecusiliği/Yezidiliğinden, Emevi Halifelerinden Mervan’ın soyundan Şeyh Adi tarafından üretilen Kürt Yezidilik dininde de tanrı bu “TEKE TANRI AZAZEL” dir ve adı “Azazil ve Tavus” olarak geçmektedir;
İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir.” Kitapları Mushafı Reş’in ayeti böyle demektedir. Aşağıda da okuyacağız.

İslam öncesi Kâbe’nin Hubel putu yani Allah da “Kadın memeleri  olan keçi başlı bir tanrıydı.” Anadolu Rumları buna “Bafomet” adıyla tapınıyorlardı. Paflagonya, Bafra, Bafa Gölü, Kıbrıs Baf şehirleri adını bu şeytandan alırlar. Bunlar, namaz, oruç, kurban her şeyi günümüz Müslümanları gibi yapıyorlardı. Bazılar iki, üç, bazıları beş vakit namaz kılıyorlardı.Günümüz Yezidi Kürtleri işte bu tanrıya yani Keçi Şeytan Azazel’e tapındıklarını kitaplarıyla ifade ediyorlar. Hem de , Yahudiler, Hristiyanlar ile Müslümanların tanrılarına “küfür ettiklerini” de belirtiyorlar. Burada biraz düşmanlık yok mu sizce?
Şimdi kitaplarından konu ile ilgili ayet alıntılarını okuyalım;


3-ŞEYH HADİ BİN MUSAFİR EL HEKKARİ EL EMEVİYYE

Bu da kendisini şeytan Azazil'in babası
Allaholarak ilan etmiştir.
Şeyh Hadi İbn Musafir El Hekkari El Emeviye (1070 Beka Vadisi (Lübnan)- 1162). Emevi Halifesi Mervan İbn El Hakim’in soyundandır. İran’ın eski dini olan Mecusilik-Zerdüştlük-Yezidilik  olarak bilinen inancın Kürtlere has uygulamasını İslam öncesi Hicaz Yezidliği ile birleştirerek Kürt Yahudiliği de denilen  Kürt Yezidiliğini kurmuştur. En eski inanışlardan olan Sufiliği incelediğinden Sufi  olarak da bilinir. Mezarı  Irak Sincar bölgesinde Laleş şehrindedir. Bu yer Yezidlerin hac yeridir. Yezidilerin Tavus Melek-Şeytan diye taptıkları, Kürt olmayan Emevi kökenli şeyhleridir. Uyanık  Emevi şeyhi Hadi, kendi soyu olan I. Halife Hz. Ebubekir, Hz.Muhammed’in düşmanı amcası Ebu Süfyan’ın oğlu Şam Valisi Muaviye ve oğlu Halife Yezid’i de Kürtlerin  TANRISI ilan etmiştir.

Daha sonraları Hakkari’ye gelerek yerleşmiş ve “El Hekkari” lakabını adına eklediğinden  Şeyh Hadi Bin Musafir El Hekkari El Emevi adı ile anılmıştır. 1111’de yerleştiği Laleş şehrinde kurduğu tekkeye kendi adından türetilen “Adeviye Tekkesi” ve tarikatına da “Adeviye Tarikatı” denilmiştir.
Aslında kutsal kitap olarak yazdığı Mushaf-ı Reş (Kara Kitap’ta) ” Hz.Muhammed’i tanrısı şeytan Tavus’un “ Nurlandırdığını” onun nuruyla peygamberlik ettiğini, aslında kötü birisi olduğunu, Muaviye’nin onun kölesi olduğunu ve onun soyundan gelenlerin Muhammed’in neslini kurutacağına dayanan kehanetin anlatılmasına ve hatta Allah’ın Kızları olarak bilinen El Uzza’nin Halid Bin Velid tarafından öldürülmesinin intikamını, Muaviye’yle evlenen 80 yaşında bir kadının sabahında 20’lik bakireye dönüşmesi ve Halife Yezid ve babası Muaviye tarafından da Muhammed soyunun kurutulması nı anlatır.Bu durumda Müslümanlığının kabulünün olanaksız olmasına rağmen, Şeyh Hadi’nin gerek Emevi soyuna dayanması ,gerek namaz ibadetlerinin olması ve gerekse de  Kürtlerin kaybedilmemesi için olsa gerek Sünni Müslüman tarikatı olarak kabul edildiğini görüyoruz.

Kynk1-Kreyenbroek, Philip G; Jindy Rashow, Khalil (2005), God and Sheikh Adi are Perfect: Sacred Poems and Religious Narratives from the Yezidi Tradition, Iranica, 9, Wiesbaden: Harrassowitz Verlag
2-Spät, Eszter (1985), The Yezidis (2 ed.), London: Saqi (published 2005)
3-Mushaf-ı Reş'in aşağıdaki tercümesi.

Yezidi (Şeytani) Kürtlerin Kutsal Kitabı;

4-MUSHAF-I REŞ (KARA KİTAP)

Cizre Mushafı Reş camisinde 1915'te Türk askerlerince
yakılmış şeytanın kitabı Mushafı Reş'in yanmış deri
sayfalarından kalıntılar.
Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci'yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı Angar’dı. Ve İnci'yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu.
İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir.
Pazartesi günü Tanrı, Darda'il adlı meleği yarattı, ki o, Şeyh Hasan'dır.
Salı günü, İsrafil'i yarattı ki, Şeyh Şems'tir (Şemseddin) .
Çarşamba günü, Cebrail adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr'dir.
Perşembe günü, Azra’ili yarattı ki, Secaeddin'dir.
Cuma günü, Şemna’il adlı meleği yarattı; o da Nasir'ed-Dindir.
Cumartesi günü, Nura’il adlı meleği yarattı, ki o [.Yedin-Fahr-ed-din’dir.] .
Ve, Melek Ta'us (Melek Tavus)'u onların başkanı yaptı.
Ondan sonra Tanrı, yedi göğü, yeryüzünü, ve güneşi ve ayı yarattı Fakat,Fahreddin  İnsanı, kuşları ve canavarları ve tüm hayvanları yarattı.

Ve onları kumaştan elbisesinin cebine yerleştirdi, ve meleklerin eşlik ettiği İnci'nin üzerinden çıktı.Sonra yüksek sesle İnci'ye doğru haykırdı, bunun üzerine o da düşüp dört parçaya ayrıldı, içinden su fışkırdı ve okyanus oldu. Dünya yuvarlaktı ve bölünmemişti. Sonra Tanrı, bir kuş biçiminde Cebrail'i yarattı, ve evrenin dört bucağının yönetimini ona emanet etti. Sonra bir tekne yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleş'e geldi ve orada oturdu. Dünyanın içinde haykırdı, ve deniz katılaştı ve kara ortaya çıktı ama sallanmaya başladı.Bu esnada Cebrail'e, Beyaz İnci'nin iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi, öbürünü de Göklere kapı olarak kaldı. Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi, onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı, ve onları göğe süs olarak, astı. Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyveleri olan  ağaçları, bitkileri ve dağları yarattı. Halı'nın üzerine Taht'ı yarattı.
 Sonra, büyük tanrı dedi ki Ulu Tanrı: «Ey Melekler, Adem'le Havva'yı yaratacağım, onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem'in özünden Şehar bin Cebr olacak; ve ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil'in, yani Ta'us Melek’in  Yezidi soyu olacak.

Sonra,Laleş dağında oturmak için gelmiş olan Şeyh Hadi Bin Musafir’i gönderdi.
Sonra Tanrı, Kara Dağ’a indi ve 30 bin melek yarattı.Onları üç sınıfa ayırdı.Melek Tavus’a teslim edilip ,onlarla göğe yükselinceye kadar kırk bin yıl ona ibadet ettiler.

Bu sırada tanrı kutsal şehir Kudüs’e indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bucağından toprak,yani dört temel element olan  toprak, hava, ateş ve su getirmesini buyurdu:. Onu yarattı ve kendinden içine bir ruh koydu. Sonra Cebrail'e, Adem' Cennet'e kadar eşlik etmesini,orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilmesini,ancak buğday yememesini söylemesini emretti.Adem burada yüzyıl kaldı.

Mushafı Reş'in İngilizce baskısından bir
sayfa resmi
Bunun üzerine  Tavus Melek, Tanrıya “-Adem’e tahıl yemesi yasaklanırsa nasıl üreyip çoğalacak ve nesilleri olacak diye sordu? Tanrı ona “-Bütün meseleyi senin ellerine bırakıyorum” dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem'e sordu: “-Hiç buğday yedin mi?
O da yanıtladı: “-Hayır; Tanrı bana yasakladı!” dedi.
Melek Tavus onu cevapladı.”-Buğdaydan yersen her şey senin için çok daha iyi gidecek.!”

Adem yedi ancak karnı yedikten hemen sonra şişti, ve Ta'us Melek onu Cennet'ten çıkarıp, bıraktı, ve göğe çıktı. Adem, vücudunda çıkış yeri olmadığından karnının şişkinliğinden  rahatsız oldu ve acı çekti.Bu yüzden Tanrı bir kuş gönderdi, anüsünü gagalayarak bir çıkış deliği açtı, böylece Adem içindekini salıverdi.

Böylelikle Cebrail yüz yıl uzak kaldı,ve Adem üzüldü,ağlıyordu. O zaman Tanrı; Cebrail'e Adem'in sol koltuk altından Havva'yı yaratmasını emretti.

Havva ve bütün hayvanların yaratılışından sonra  Adem ile Havva,insan neslinin hangisinden geldiği konusunda anlaşamayıp tartıştılar durdular.Her birisi insanların kendinden ürediğine inanmak istiyordu.Bu tartışma hayvanların çiftleşerek saygın soylarını üretmelerine tanık olmalarından kaynaklanmıyordu.Bu tartışmaların sonunda Adem ve Havva tohumlarını bir kavanozun içine boşaltmaya,üstünü kendi mühürleriyle kapatıp, ve dokuz ay beklemeye karar verdiler.Sürenin tamamlanmasından sonra kavanozu açtıklarında biri erkek biri kız iki çocuk buldular.
Bu iki kişiden Yezidiler türemişlerdir.
Havva’nın memelerinde çürümüş pis koku yayan kurtlardan başka hiçbir şey yoktu.Ve tanrı çocukların uzanarak emebilmeleri için Adem’de büyüyen meme uçları bitirdi.Erkekte meme ucu olmasının sebebi budur.

Bundan sonra Adem Havva’yı bildi (Cinsel İlişkiye girdi)  ve biri erkek diğeri kız iki çocukları oldu.
Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar ve diğer milletler bu ikisinden oldu.
Adem’den olan ilk babalarımız,Set,Nuh ve Enoş’tu (Adil olan).

Aynı baskıdan bir başka sayfa
Kadının kocasının-erkeğin bir parçası olmasının inkâr edilmesi üzerine tekrar bir tartışma çıktı.Erkek kadının karısı olduğunda ısrar ediyordu.Her nasılsa tartışma yatıştı ve soyumuzun “Adil Bir’i” yasal olarak yapılan her evliliğe şahitlik için boru ve davul çalınmasını ferman buyurdu.
Sonunda melek Tavus,yarattığı soyumuz (Yezidiler )  için yeryüzüne indi ve birilerini bizler için kral ilan etti.

Bu krallar eski Asur Kralı Nisruç (ki o Nasır-ed-din’dir) ve Kamuş (o da, Sultan Fahr-ed-Din'dir) ve Artemus (ki, Sultan Şems-üd- Din'dir) adını taşıyorlardı. Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci (224-272) ve ikinci Şapur (309-379) adlı. bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve onların soyundan gelen Amir'lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir. Ama biz dört tanesinden nefret ettik.

İsa yeryüzüne indiğinde dinimiz “paganizm’di” (Çoktanrıcılığa dayalı putperest inanışlar).
Kral Ahab aramızdaydı.Ahab’ın tanrısı Baalzebub adıyla anılıyordu.Günümüzde biz onu “Pir Bap” olarak anıyoruz.Babil’de Bahtunasar adında bir kralımız vardı,diğeri olan Ahşuraş da  İran’daydı bir diğeri de İstanbul^’da Agrikalus adındaydı.

Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar bize karşı savaştılar ve tanrının izniyle de boyun eğdiremediler ve onlara galip geldik.O bize ilk ilmi öğretti.Bu öğretinin ilki;
Yeryüzü ve cennet yokken resmen size yazdığımız gibi tanrı denizin üstündeydi.Kendisine bir tekne yaptı ve onun içinde Kunsiniyatta  (Sır söz, muhtemelen  sulardan olan evren),kendi kendisinden hoşlanarak seyahat etti.

Sonra bir Beyaz İnci yarattı ve onun üzerinde “kırk yıl” hükümranlık etti.Zamanla inciye kızdı ve onu tekmeledi ve onun çığlığından dağlar şekillendi,tepeler onun harikalarından, gökler ise dumanındandır.Tanrı göklere indi ve onu sağlamlaştırdı,sütunsuz inşa etti.Sonra yere tükürdü,eline bir kalem aldı ve bütün yaratılışı yazmaya başladı.
Başlangıçta,kendisinden ve kendi ışığından altı tanrı yarattı,yaratılışları bir ışıktan bir ışığın doğması gibiydi.Ve tanrı dedi ki;-“Ben,şimdi gökleri yarattım ve sizler de kalkın içinde bir şeyler yaratın!”

SÜRYANİ, YEZİDİKARDEŞLİĞİ
Bunun üzerine ikinci tanrı,indi ve güneşi,üçüncü ayı,dördüncü, göklerin kubbesini,beşincisi farg’ı (Venüs,sabah yıldızı),altıncı,cenneti,yedinci de cehennemi yarattı.Daha evvel söylediğimiz gibi bundan sonra da Adem ile Havva’yı yarattılar.

Ve bildiklerimizin ötesinde Nuh tufanından önce dünyada bir başka tufan daha vardı.Şimdiki soyumuz barışın kralı,onurlu bir kişi olan Naumi’den gelir.Onu Melek Miran diye çağırırız.Diğer bir soyumuz,babası tarafından horlanan Ham’dan gelir.

Gemi Musul’a beş fersah (30 km) mesafedeki Ayn Sifni köyünde durdu.İlk tufan Adem,Havva ve diğerlerinin soyundan olan Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar  tarafından alaya alındı.

Diğer yandan önceden de söylendiği gibi biz de yalnız Adem soyundandık.İkinci tufan soyumuz olan Yezidilerin üzerine gelmiştir.Sular kabarıp gemi yüzdüğünde,karaya doğru  gitti ve bir kaya tarafından delindiği  Sincar dağı üzerine geldi.Yılan,bir kek gibi şekil alarak deliği kapattı.Sonra gemi hareket ederek Cudi dağı üzerinde durdu.

Derhal yılan türleri arttı,insan ve hayvanları sokmaya başladılar.Sonunda yakalandı ve yakıldı. Küllerinden pireler oluştular.Tufandan bu güne kadar yedi bin yıl geçmiştir. Her bin yılda bir tanrının oturduğu yerden yedi tanrıdan biri dünyaya inerek devletler,yasalar ve kurallar koydular,sahip olduğumuz her kutsal yerde bizimle kısa süreli olarak kaldılar.

Son kez olacak bu gelişinde,önceki gelen tanrıların kaldığından çok daha uzun süre tanrı bizimle kalacak.Azizleri takdis edecek ve Kürt diliyle konuşacak.

Hatta O,Muaviye adlı hizmetçisi olan İsmail oğullarının  peygamberi Muhammed’i,aydınlattı, O geldiğinde Muhammed doğru biri değildi ve ona baş ağrısı ile eziyet etti.Sonra peygamber, tıraş etmesini iyi bilen kölesi Muaviye’den başını tıraş etmesini istedi.O da aceleyle zorlanarak onu tıraş etti.Sonuç olarak tıraş ederken başını kesti ve kanattı,yere düşeceğinden korkan Muaviye,kanı diliyle yaladı.
Bunun üzerine Muhammed ;
“-Ne yapıyorsun Muaviye?” diye sordu.O da,”-Yere düşeceğinden korkarak kanı yaladım” dedi.
O da;
-“-Günah işledin Muaviye,senden sonra benim soyuma karşı çıkacak bir millete sahip olacaksın.”
Muaviye cevapladı;
“-Öyleyse dünya evine girmeyeceğim ve evlenmeyeceğim!”

Bir süre sonra tanrı Muaviye’ye bir akrep gönderdi ve onu ısırttı,yüzü yerinden çıkacak gibi şişti ve doktorlar ona “ölmesin” diye evlenmesini söylediler.Bunu işitince rıza gösterdi.
Ona çocuğu olmasın diye seksen yaşında bir kadın getirdiler.Muaviye karısını bildi ve sabahleyin bu kadın tanrının gücüyle yirmi beş yaşında bir kadın olarak ortaya çıktı.Sonra hamile kaldı ve tanrımız Yezid doğdu.

Fakat yabancı soylar,bu gerçekten habersiz olup,tanrımızın büyük tanrı tarafından horlanıp sürüldüğüne ve cennetten geldiğine inanırlar. Ona bu nedenle küfretmektedirler. (Küfür dediği, Müslümanların Euzubesmelesidir)

Evren doğumu ile 
ilgili bir sayfa
Bunda hatalıdırlar. Ama biz Yezidi soyu,yukarıdaki yedi tanrıdan biri olduğunu bildiğimiz için öyle olmadığına inanıyoruz.Bu kişinin görüntüsünde ve biçiminde olduğunu biliyoruz.O sahip olduğumuz bir horoz şeklindedir.

Hiç birimizin onun adını,adını andıran Şeytan,Kaytan,Şer (kötü),Seth*ve benzeri sözleri ağzımıza almaya izni yoktur.
* (Şit peygamberin adı/nehir) 
Ne de küfür anlamında Melun,Lanet,Nal (at nalı) ve benzeri sesleri veren kelimeleri,sözleri telaffuz etmemiz,tanrıya olan saygımız yüzünden yasaklanmıştır.

Bize hass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Hasiye’nin adını anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır; Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır; Ceylanları da yemeyiz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır. Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiz; çünkü tavus kuşu daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır.

Yine, Şeyh ve müritleri, helvacıkabağı yemekten sakınırız. Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helada taharetlenmek, ya da onların hamamlarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır. Her kim bu yasaklara uymazsa kafir ilan edilir.

Ba'elzebub.(Nahl) Yezidi
Şeytanı
Diğer soylardan gelenler Tavus Melek’i sevmedikleri için bunları bilmezler.Bu nedenle O onları ne eğitir ne de ziyaret eder.
Fakat O aramızda oturur,(Şeyh kılığında) öğretilerini,kurallarını ve babadan oğula sürüp giden gelenekleri bize
Teslim etti.Sonra Melek Tavus göklere döndü.
Yedi tanrıdan birisi bilge Süleyman’a bir sancak yaptı.Ölümünden sonra krallarımız onu teslim aldılar.

Tanrımız barbar Yezid (Emevi Halifesi Yezid) doğduğunda bu sancağı büyük bir saygı ile aldı ve soyumuza bağışladı.
Bundan başka çok eski ve kabul edilebilir olan  sancaktan önceki bir dilde söylenilen Kürt dilinde iki şarkı besteledi.
Bu şarkının anlamı;
“Elhamdülillah kıskanç tanrı” dır.

Onu söylerken yürümeden önce zilli tef eşliğinde zurna çalınır.Sancak Yezid’in tahtında oturan emirimizde kalır.Uzağa gönderildiklerinde Kavvallar,eski Asur tanrısı Nisruç-Şeyh Nasıreddin’i temsilen  şey,büyük general ve emirin yanında kalır.

Sancakları kendi yöresinden olan Kavval eşliğinde biri Halataneye,biri Halep’e,biri Rusya’ya  ve birisi de Sincar’a gönderilir.

Said-i Kürdi Ermeni'si de aslında
Yezitti ve Şafilik adına dediği her
şey bu kitapta karşılık bulmaktadır.
Bu sancaklar,kavvallara antlaşma yapılarak teslim edilir.Sancaklar gönderilmeden önce Şeyh Hadi’nin türbesine,ilahiler ve danslar eşliğinde vaftiz edilmek üzere gönderilirler.Sancağı teslim alan herkes Şeyh Hadi’nin türbesinden bir miktar toz alır.
Onu nohut büyüklüğünde yuvarlak parçalar haline getirerek yolculuk esnasında karşılaştığı insanları kutsamak için onlara verir.
Bir kasabaya yaklaşıldığında kavval ve sancağı karşılayarak onurlandırmak için önden bir çığırtkan gönderir, iyi elbiseler içinde buhurlar taşıyarak hepsi etrafında dönerler.Kadınlar hep birlikte hoşa giden şarkılar söylerler.Kavval onu durduran kimseler tarafından eğlendirilir. Geri kalanları durumlarına göre gümüş hediyeler verirler.

Bu dört sancağın dışında tümünü yediye tamamlayan diğer üç sancak daha vardır.Bunlar kutsal yerde iyileştirmek amacıyla tutulurlar.Bunlardan ikisi Şeyh Hadi ve üçüncüsü de Musul’dan dört saat  kadar uzakta olan Bahazeni köyünde kalır.Her dört ayda bir bu kavvallar seyahate çıkarlar.Birisi emirin nezaretinde seyahat eder.Her yıl birbirine benzemeyen bir düzen içinde seyahat ederler.

Her dışarı çıktıklarında gezginler kendilerini sumakla ekşitilmiş bir su ile yıkayıp yağ ile vücutlarını yağlarlar. Kendisine ait bir odası bulunan her put için bir lamba yakılır.Bu sancağa yakışan bir yasadır.

Yeni yılımızın ilk günü olan Sersalie yılın başlangıcıdır.Nisan ayının ilk haftasının ilk Çarşambasına denk gelir.O gün her evde et bulunmalıdır.Zengin olanlar öküz veya kuzu keserken fakir olanlar bir piliç veya benzerini kesebilirler.Bu etler yeni yılın ilk günü olan Çarşamba gününün akşamı pişirilmelidir.Gün bozulursa yiyecek kutsanmalıdır.

Yılın ilk günü ölmüşlerin  ruhuna mezarları başında  sadakalar verilir.
Bu günlerde küçük ve yetişkin kızlar toplanarak kırlardan kırmızı renk  içeren çiçekler toplarlar.Üç gün boyunca evdeki insanların kutsandıklarını göstermek amacıyla kapılarına asarlar.Sabahları bütün kapılar kırmızı zambaklarla süslenmiş görünür.Kadınlar kapılarının önlerinden geçen ihtiyaç içindeki insanları mezar başında yapıldığı gibi doyurur. Kavvallar,ellerinde teflerle Kürtçe şarkılar söyleyerek mezarlığa giderler.Böyle yaparak para kazanırlar.

M.S.325 öncesi Araplar, Anadolu, Rusya,
Almanya bu şeytana tapınırdı.
Yukarıda bahsedilen Ser Saile gününde (her yıl emirle ayarlanan),tanrıya komşu olacak  kumanda eden bilgelere ilahiler ve şarkılar eşliğinde doğrulacak ondan önce her üzerine kabak fırlatılma bayramından hoşlanacak olan tanrı tahtında oturduğundan müzik aletleri çalınmaz.

Tanrı onları kendi mührüyle mühürler.Ve büyük tanrı,aşağıya inen tanrıya mühürlü kararını verir.Bundan sonra ona takdir ettiği kadarıyla güçlerini bahşeder.Tanrı,ibadet,oruç ve yardımseverlik gibi şeyleri tercih eder.Seyideddin gibi putlardan birisine ibadet etmek oruçtan daha iyidir.Oruca uygun olmayanlar, kış veya bahar aylarında oruçtan kırk gün sonra bir Köçeğe (*1) ziyafet verirler.Eğer köçek,”bu eğlence,sancağa verilen bir zekattır” derse, ona oruçtan muafiyet verilmez.
Eğer,herhangi bir vergi mükellefi yıllık aşar vergisini zamanında ödemezse, hasta oluncaya veya ölünceye kadar kamçılanır.Halk,köçeğin parasını,Yezidilerin soylarını korumaya yemin etmiş yılın adamının Roma ordusuyla savaşması için ödeyeceklerdir.

Her Cuma günü bir puta sunar gibi hediyelerini getireceklerdir.Bir hizmetçi,köçeğin evinin çatısından Peygamberin oruca çağrısıdır” diye zamanında bağıracaktır.Herkes çağrıyı işittikleri an saygı ve hürmetle ve saygıyla dinleyecek,oldukları yerdeki toprağı veya taşı öpeceklerdir(Secde).

(Çatıdan yapılan çağrı-Bilal-ı Habeşi’nin çatıdan okuduğu ilk Ezan ve onu hürmetle dinleme ve secde ile toprağı öperek ibadet.Hepsi İslam’ın şartlarıdır.)

Kavvalın yüzünden jilet geçirmemesi için bu bizim yasamızdır.Evlenme çağında olanların, Koçağın (Köçeğin) evinden alınan bir somun ekmeği gelin ve damat arasında tam ortasından kesilerek bölünüp paylaşılmasıyla yapılan evlilik  geleneğimizdir.

Polis ve askerlere etekle saldıran PKK  Köçekleri(Koçak)

Kendilerince cihat yapmaktadırlar. Dinlerini bilmeyenler

teröristlerin kadın kılığına girdiklerini sanıyorlar.

Çift,evliliklerinin kutsanması için ekmek yerine Şeyh Adi’nin türbesinden bir parça toz yerler. Yılın ilk ayı olan Nisan ayında evlilik yasaklanmıştır.
Bu kural kavvallara uygulanmaz.
Uygun olmayan kişi kavvalın kızıyla evlenemez.(Kast sistemi)
Herkes kendi sınıfından olanla evlenmek zorundadır.
Fakat emirimiz istediği sınıftan sevdiği herhangi birisiyle evlenebilir.

Uygun olmayan kişiler 10 ile 80 yaşları arasında evlenebilirler.Bir yıl bir kadınla evlenen gelen yıl bir başka kadınla evlenebilir.Damat ve gelin arzularına göre geçtikleri yerlerde kutsal emanetlerin bulunduğu bir yeri,herhangi bir putu,eğer Hıristiyan kilisesinden geçerlerse orayı ziyaret edebilirler.
Damadın evine gelindiğinde,damat hakimiyeti altında olan kadına küçük bir taşla vurmalıdır.
Bundan başka bir somun ekmek gelinin başı üzerinde kırılmalı,yoksulluğu ve düşkünlüğü sevebilmesi için azar azar yemelidir.
Hiçbir Yezidi Cuma ve Çarşamba akşam ve sabahlarında eşiyle yatamaz.
Bu emre karşı gelen herkim olursa olsun kafirdir.

Bir adam komşusunun karısını,veya eski kendi karısını veya kız kardeşini veya annesini çalarsa ona başlık ödemek zorunda değildir.Çünkü o bir ganimet sayılır.
Kızlar babalarının miraslarından yararlanamazlar.
Genç bir kadın bir dönüm arazi fiyatına satılabilir.
Eğer evliliği ret ederse,kendi emeğiyle kazandığı bir miktar parayı babasına fidye olarak ödemek zorundadır.

Aslında bir çok gizli-açık anlatılan hikayelerle sürüp giden . Kitab-ı Reş’in burada sonu gelmiştir.

Türkçe’ye Çeviren:
Alaeddin Yavuz.
Sacred Books and Traditions of the Yezidiz, by Isya Joseph, [1919], at sacred-texts.com

5-Destanla İlgili Açıklamalar;
Önce kitabın adından başlayalım.
Mushaf” sayfalar halinde yazılmış kitap” demektir.Önceden kitaplar rulo halinde yazılırdı.Adının Kara Mushaf olması da diğer dinlerce lanetli olan “şeytanın” Yezidilerce tanrı edinilmesi ile bağıntısı ortadadır.Ayrıca Talmud gibi sır öğretiler barındırdığı inancı da yaygındır.Okuduğunuz bölüm Yezidilerin öğrenilmesine izin verdikleri kadarıdır.

MELE İMAMLAR denilen bu Yezidi imamlardır. 

İmam,Müezzin, Hoca gibi sıfatlar İslam öncesi

Mecusiliğine aittir.İslam bunların dinini

 kaldırmıştır.
Şimdi de Köçekler ve halk oyunları üzerine olan görüşlerimizden sonra içeriğini biraz didikleyeceğiz.;

(1*)Kôchaks (Köçekler)-(Çevirmenin notu)=Destan metninin İngiliz dilinde yazılmasından dolayı,bu dilde “Ö,Ü,Ç,Ş” sesleri bulunmaz. Bu yüzden tercüme sırasında Türkçe’yi iyi bilmeyen  veya Anadolu kültürlerini iyi tanımayan tercümanların çevirilerinde ve bunların anlaşılmasında zorluklar ortaya çıkmaktadır.Yezidi kültüründe geçen bir çok olay eski Şaman,Gök Türk dini gibi Türk ve diğer kavimlerin kültürlerinde de vardır.

Örnek olarak Sibirya boyunca,Kazak Türklerinden Yakut Türklerine, oradan Hindistan’a kadar sabahın ilk ışıklarının yayılmaya başladığı tan vaktinde insanların,kapalı yerlerde veya çoğunlukla tabiata çıkarak,namazda olduğu gibi veya yüzükoyun yere uzanarak secdeye varmak suretiyle “ışık öpme” ardından göklere avuç açarak yardım dileme merasimlerine tanık olursunuz.Kızılderililerden Eskimolara kadar bu inanç her yerde vardır.

Yezidilikte “Kôchaks” olarak yazılan bu kelimenin seslendirilmesi “Köçeks “ şeklindedir.Ancak bazı çevirmen arkadaşlar bunu “Kochaks” şeklinde yazılmasından etkilenerek “Koçak” olarak çevirmişlerdir.Bu adın ifade ettiği dini kişilikler aslında Zonguldak,Bolu,Kastamonu,Sinop dolaylarında düğünlerde,ellerinde tefle,zille kadın eteği giyip oynayan “Köçeklerle” aynı işi yapmaktadır.
Yezidiler her ne kadar Kürt’seler,Kürt dilinin Fars-İran dilinin bir kolu olması,Türkçe kökenli kelimelerin,dilin %60’nı geçmesi göz önüne alındığında destanda geçen ifadeleri Türk dilinde düşünmemiz yerinde olacaktır. Yani,Koçak yerine “Köçek” demek doğru ifade olacaktır. Destandaki Sancak adı da Türkçe’den geçmedir.

”Çingene çalar Kürt oynar” deyişimizin kökeni de Kürt Yezidileri tanımlamaktadır.Bunların ibadeti de,eğlencesi de her şeyi “çalıp oynamak” üzerinedir.

Çalıp oynamak her millette olduğu gibi Türklerde de yaygındır.Örneğin Atatürk’ün sevdiği türkülerden biri olan “Manastırın* Ortasında “ türküsüne bir göz atalım;

 “Manastırın ortasında,
Var bir havuz,canım havuz,
Bu yurdun kızları hepside yavuz,
Biz çalar oynarız.!!!”

*Manastır,Atatürk’ün askeri okula başladığı Trakya’da, Makedonya’nın ikinci büyük şehrinin adıdır.
 Memleketimizin hangi yöresine giderseniz gidin ilk göreceğiniz “Halk oyunları” ile ilgili tasvirlerdir.
Bu gün “Mit” olarak adlandırılmış bütün kültürler aslında birer dindiler ve neredeyse hepsinde ibadet “günlük yapılan işlerin” müzik eşliğinde taklit edilmesine veya tanrıyı temsil eden dört kutsal hayvanın (Öküz,kartal,Aslan ve İnsan) davranışlarını andıran hareketleri taklit etmek üzerinedir.

Günümüzün halk oyunları İslamiyet öncesinin “ibadet şekilleriydi.”.Bu yüzden bir onur, asalet,yücelik içermektedirler.Günümüzde çıkarılan,Hip-hop disko  kültüründen türeme, breakdanslar,Kolbastı gibi saçmalıklar kültür erozyonunu açıkça ortaya koymaktadır.

Ama Kürt Yezidiler,büyük devletlerin destekleri ile “Kürtçülük” konusunda terör örgütü ve destekçileri olan sivil toplum örgütleri ile iç içe girdiler.
Okuduğunuz mit,destan veya kutsal kitap “Kürtçülüğün İlmihali” dir.

Televizyonlardan sinemaya bütün eğlence kültür boşuna mı onların ellerine geçti?
 
Şeytan Yezid'in babası Allah kapıdaki
SİYAH ÇINGIRAKLI YILANDIR.
Kürt ve Arapların LÖLÖLERİ
zılgıtları bu yılanın kuruk sesidir
1915’e kadar Osmanlı’yı sadece Ermeniler arkadan vurmamış.Suudi Vehhabiler bile iyi kötü öğretilirken bu Yezitler ve Süryaniler hiçbir şekilde bizlere öğretilmedi ya da biz görmedik.
Çünkü,bunlar bu gün “Sünni-Nakşibendi Kürtlerin arasına “Nurculuk” ile karışmış,devletin başındadırlar.Arkalarında İngiltere-Rusya Osmanlıya resmen meydan okuyorlar.


6-1650'lerde Sultan Ahmet zamanında İsyancı Yezidi Kürtlerin Gürcistan Bağları;

 Ayrıca Gürcistan beylerinin de Bitlis Hanı ile pazarlık edip anlaşmalarına rağmen Osmanlı ordusuna katılmaları da şüphe uyandırmıştır. Gürcü- Bitlis işbirliğinin 1650’lerde de var olduğunu görmek bana şaşırtıcı gelmemiştir.
Kuşatma esnasında Melek Ahmet paşa bir suikasttan Evliya Çelebi’nin uyanıklığı sayesinde kurtulur. Gelen bir padişah fermanında da Van’dan orduya katılan Sekban ve Sarıca askerlerinin Abdal Han yanında oldukları ve hemen “öldürülmelerini isteyen” ferman da gelir.

Savaşa başlamadan önce iki rekât namaz kılan Melek Ahmet paşanın, gözlerinden akan yaşlarla ettiği zafer duasında da Bitlislilerin Yezidi oldukları vurgulanır;

“-İlahi! Kuvvet ve kudret, yardım ve fesat senindir. Verme, koruma ve doğruluk, iyilik ve büyüklük yine senindir. Dini Mübin gayretine bir fırka Muhammed ümmetini başıma topladım. Elimi yüzüme alıp, kapına dilenmeye geldim. Onu hiç boş döndürmedin. Yine eşsiz padişahımdan dilerim ki, Ahmed’in bu ricasını da kabul edip bu kadar insanı acındırma. BU YEZİDİ HAŞERATINI SEVİNDİRME!”
Savaş başlar, Evliya’nın anlattıkları yürekleri parçalar da ben sadece savaşın “barut kokan kısmından” bir kısmı aktarayım;
“…Her iki taraftan binlerce top ve tüfek atıldı. İki tarafın askeri de Nemrut ateşi içinde kaldılar. O an Mahşer gününe döndü. Siyah barut dumanı göğe yükselip dost düşman yerleri seçilince Dihdivan dağlarının tepelerinde olan Çaker Ağa gördü ki, Osmanlı askeri metrisler içinden kılıç vurup geliyor. Kendisi tabyasında kalıp bir hayli cenk etti ise de sonunda Malazgirt ve Mahmudi beyleri onu yerinden çıkardıklarında aşağı Bitlis şehrine kaçtı. Paşa tarafından bütün Van askerine paye verildi…”
Bu savaşta Vanlıların, Malazgirtlilerin, Cilo aşiretinden Hakkârililerin Abdal Han’a özel düşmanlıkları olduğundan çok gönüllü, cansiperane savaştıkları ve zafer sonrasında paşa tarafından da memnun kalacakları şekilde ödüllendirildikleri anlatılır. Abdal Han ise yükte hafif, pahada ağır ne varsa beş altı yüz askeriyle savaşın kızıştığı anda sinsice kaçmayı başarır.

AMERİKA NEBRASKA'DA YEZİDİLER İLE SÜRYANİLERE
YARDIM TOPLAYAN YEZİDİ-SÜRYANİKARDEŞLİK
DERNEĞİ
Bitlis kalesine sıkışan Abdal Han’ın askerleri, kale önünden gelip geçen kendi halkları olan Yezidilere de top tüfek atışları ile zarar, korku verirler. Vanlıların özel teşviki ile durumun değerlendirmesini yapan paşa, kalenin fethine karar verir ve teslim olmalar için ferman gönderir. Kale içindekiler ise;
“Kale Hanındır, Osmanlının olsa içinde Osmanlı askeri olurdu. Osmanlının kale ile ne ilgisi var? Biz hepimiz Han kuluyuz!” Cevabını gönderince, gösterilen bu asilik üzerine fetih kararı alınır.
Hazırlıklar tamamlanıp kale hisarı kuşatılıp ordular yerini aldıklarında bir alay Yezidi gece toplanıp meşaleler, çıralar yakarak kale içini aydınlatırlar ve;
-“ Allah birdir, bir!*” Diye feryada başlarlar.

*(Urfa-Harran, Siirt, Hakkari, Mardin, Irak Sabileri, şeytan El Ruha'dan türediklerine ve "saf-arı millet" olduklarına inanırlar, Allah'ta "Dişi Şeytan Roha/ Ruha'yı cennetten kovan babasıdır. Sabiler ilk yedi gezegen ve güneşe "Tanrıların bedenleri" diye tapınırlar. Kur'an ise bunların "Allah'ın tayin ettiği gök cisimleri olduğunu vurgulaması" iki din arasındaki farkı belirler. Günde yedi vakit namaz, otuz gün oruç gibi bütün İslami ibadet şekilleri ile Yahudi ve Hristiyan ibadet şekilleri bu dinden türemiştir. yaklaşık 4.000 yıldır "La İlahe İllallah!" Derler. Urfa'nın da dı "El Roha/Ruha" dır Yani RUH'tur ve kovulmuş şeytanın adıdır. Yazıyı okuduktan sonra geniş bilgi için;http://adilyargicc.blogspot.com/2012/02/cin-ve-seytan-kultu-zerdustluk-sabilik.html ve "El Ruha- Allah konusu için; http://adilyargic.blogspot.com /2012/04/ tapinakfahiseliginden-tarikat.html#axzz1vhNn0w89 ve Allah hakkında geniş bilgi için; http://keykubat.blogspot.com/2011/10/islam-oncesi-arap-tanrilari.html#axzz1vmhR7T5V


M. 1652(H. 1065) yılının Ramazan ayında Bitlis Kalesi Osmanlı veziri Melek Ahmet Paşa tarafından teslim alınır. Melek Ahmet paşa, Abdal Han’a yandaşlık yapanların büyük çoğunluğunu affeder, bir kısmını da Vanlılar ve savaşa destek veren öteki Kürtler ile birazını da Evliya Çelebinin aracılığı ile afları gerçekleşir. Gerçekten “Müslüman olmayan Yezidilerden Kürtçülük” yapanlar cezalandırılır.


7-OSMANLI ORDUSUNA KATILMAYAN YEZİDİLERİN GEREKÇELERİ

Batıda vicdani redde öncülük eden dini tarikatların çıkışlarına benzer bir çıkışı Osmanlı döneminde Sincar (Musul-antik Ninova bölgesinde bir kasaba) bölgesinde yaşayan Yezidi Kürtler yapmıştır. Türkiye topraklarında vicdani ret konusunun ilk kez gündeme gelmesi Kore savaşı sırasında olduğu söylense de, yeni bulgular ışığında dinsel nedenlerden dolayı Osmanlı ordusuna hizmet etmeyi ret eden ve gerekirse bunun karşılığında vergi ödemeyi kabul eden ilk Kürt Yezidilerdir. Osmanlı hükümeti Yezidileri ilk defa 1847 yılında askere almak istemiştir. Ama Osmanlıların bu girişimleri İngiliz büyükelçisi Sr. Stratford Canning tarafından engellenmiş ve Yezidilere inanç özgürlüğü bir fermanla tanınmıştır. 1847 yılında tanınan inanç özgürlüğüne rağmen Osmanlı Sultanı II. Abdülaziz, ordu kumandanı Muhammed Tahir Beyi İstanbul’dan Musul’a gönderip, Yezidilerden 15.000 askerlik takviye gücü sağlamasını emretmiştir.

Berlin Kraliyet Kütüphanesi[1]nde bulunan bir elyazmasında[2], Yezidi Kürtler, Osmanlı ordusuna hizmet etmeyeceklerini 14 maddelik bir deklarasyonla açıklamışlardır. El yazması, 1873 tarihinde yazılmış. O dönemde Osmanlı toprakları içerisinde bulunan Laleş vadisinde yaşamlarını sürdüren Yezidi Kürtler, Osmanlı Sultanına iletilmek üzere kaleme aldıkları ve kendilerinin neden askerlik yap(a)mayacaklarını açıklayan 14 maddelik yazılı deklârasyonu; Jeramias Schamir, Kürtçeden Arapça çevirisini yaparak Berlin’e göndermiş. Jaramias Schamir el yazmasında, 1861 yılında, 31 yaşında Osmanlı tahtının başına geçen, Mahmut’un ikinci oğlu II. Abdülaziz tarafından, Osmanlı ordusunun komutanlarından Muhammet Tâhir Beyi, Yezidi Kürtlerin askere alınması için görevlendirdiğini belirtikten sonra olayı şöyle anlatır;

1861 yılında Osmanlı tahtına oturan II. Abdulaziz , komutanlarından Muhammet Tâhir Beyi İstanbul’dan Musul’a gönderdi. Musul’a yakın bir yer olan Sincar Dağlarında yaşayan Yezidi Kürtlerin Osmanlı ordusuna askerlik yapmaları için bir ferman hazırlamıştı. Sultan II. Abdülaziz tarafından görevlendirilen Tahir Bey, bu fermanı Musul’a çağırdığı Yezidi ileri gelenlerine okudu. Askere alınacak olanların sayısı 15 bini bulmaktaydı. Tahir Bey, Yezidi ileri gelenlerine 10 günlük bir süre tanırken bu süre zarfında 15 bin Yezidi vatandaşın Osmanlı ordusuna katılmasını emretti. Yezidi ileri gelenleri bunun üzerine kendilerine tanınan süre zarfında kendilerinin neden Osmanlı ordusuna askerlik hizmeti yapamayacaklarını bir deklârasyon hazırlayarak Tahir Beye ilettiler. Yezidi Kürtlerin hazırladığı 14 maddelik deklârasyonda şunlar yazılıydı:

Biz, Yezidiler aşağıda sıralanan dini nedenlerden dolayı Osmanlı ordusuna hizmet edemeyeceğimizi bildirmek istiyoruz! Bizler, Süryani ve Yahudiler gibi, orduya asker vermek yerine vergi ödemek istiyoruz. Bunun dışında birçok neden askerlik yapmamızı engellemektedir. Bunların bir kaçını size 14 madde halinde sıralıyoruz.

Tiflis'te Doğu Anadolu'nun askeri-demografik 
haritasını İn. Ajanı Mr.R.Frew emriyel Rus 
Kafkas Orduları Kom.Nikolay Nikolaviç'e 
teslim eden Yezidi Sai,d'i Kürdi 
1915'de Ermenilerin Türk ve Müslüman 
katliamına neden olmuş, bu ihanetini de 
"Bitlisi savunurken esir düştüm" diye 
yazdırmıştır.
Madde 1.
Dinimize göre, yediden yetmişe, büyükten küçüğe her üyemiz, ister genç olsun, yaşlı olsun, kadın olsun, kız olsun yılda üç kere Jülyen[3] takvimine göre; ilk olarak nisan ayının başından sonuna değin, ikinci kez eylül ayının başından sonuna değin, üçüncü kez de ekim ayının başından sonuna değin kutsal varlıklarımızdan Melek Tavusu[4] ziyaret etmez zorundadır. Eğer bu gerçekleşmezse dinsiz sayılmaktadır.

Madde 2.

Jülyen takvimine göre 15-20 Eylül tarihleri arasında yediden yetmişe, küçükten büyüğe, genç olsun, yaşlı olsun her üyemiz, kutsal Laleş’de bulunan kerameti bol ilahımız Şeyh Adi İbn Musafir [5] türbesini ziyaret etmek zorundadır. Dinimize göre bu kutsal görev gerçekleşmezse kim olursa olsun dinsiz sayılır.

Madde 3.

Yezidi olan her kimse, her gün güneşin doğuşunda[6] ve batımında Müslüman’ın, Hıristiyan’ın, Yahudi’nin veya her hangi dine bağlı olan birinin olmadığı bir yer bulup ona ibadet etmelidir. Bu olmazsa kafir sayılır.

Madde 4.

Yezidilerin dini bir vecibesi de her ferdin, biri erkek iki ahret kardeşi(ahretlik) seçmesidir. Ahret kardeşleri birbirine her bakımdan yardımcı olurken, her gün birbirini ziyaret etmek zorundadır. Her kişi Mehdinin hizmetkarının ve şeyhinin ya da pirinin elini öpmek zorundadır Bunu gerçekleştiremeyen her Yezidi dinsiz sayılır.

Madde 5.

Dinimize göre kabul görmeyen ve hemen cezalandırılan olaylardan biride; bir Müslüman sabahleyin kalkıp namaza başlamadan önce De ki: “Sığınırım ben , insanların Rabbine - olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım”*[7] demesidir. Bizlerden biri bunu duyar, hemen onunla beraber kendi canına kıymazsa, bizden biri değil, dinsiz sayılır.

*(Bahsettiği ayet, her Müslümanın her Kur’an ve namaz suresine ve de her işe başlarken zikrettiği Euzubesmeledir. Euzubesmele çeken Müslümanı öldürmeleri gerekiyormuş. Zaten Euzubesmelenin aslında “Huzurdan kovulan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım” dır.Bu cümlede “şeytan” diyemediklerinden “vesevesecilerin” ifadesini tercih etmişlerdir. Vesevese veren de şeytandır.Bu Yezidilerin ilkesi her Müslümanı gördüğü yerde öldürmektir. Gerisi size kalmıştır. )

YEZİDİ KÜRTLERLE BİRLİKTE OLDUKLARI İÇİN
1915'DE
GÜRCİSTAN'A KAÇAN SÜRYANİLERİN SOYU, BATUM
BAGATA'DAN RUS İŞGALİNDEKİ RİZE POTOMYA
(GÜNEYSU) PİLHOZ KÖYÜNE YERLEŞEN
TEYYUP'UN TORUNU
SÜRYANİ DÖNMESİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Madde 6.
Dinimizden biri ölmekte iken yanında ahret kardeşi ya da şeyhi ya da piri ya da kavallardan biri olmazsa ve ona şu üç cümleyi, Ey Tavusu Meleğin hizmetkarı, sen inandığımız din, saygıdeğer Tavus-u Meleğin dinine bağlı olarak öleceksin.; bundan başka bir inanca bağlı olarak de il. Eğer Müslüman dininden, Hıristiyan dininden, Yahudi dininden ya da Melek dininin dışında herhangi bir dinden birisi yanına gelirse, doğruyu söyleyeceklerini sanma, onlara sakın inanma. Eğer onlara inanırsan ve inandığımız yüce Tavus-u Meleğin dininden başka bir dine inanarak ölürsen kafir olarak ölmüş olursun söylemezse, kafir olarak ölür.

Madde 7.

Bizden herkes, Şeyh Adinin kutsal ve gizemli türbesinin bulunduğu yerdeki topraktan biraz alıp her sabah yemelidir. Yoksa dinsiz sayılır. Eğer ölen birinin yanında bu kutsal topraktan yoksa ve ölmeden önce bu topraktan biraz yemezse bizden de ildir.

Madde 8.

Bu madde oruç ile ilgilidir. Dinimize bağlı herkes, oruç tutmak isterse, evinde oruç tutar. Bizde, aralık ayında üç gün tutulan oruç[8] yabancı yerlerde de il, kendi toprakları üzerinde tutulmalıdır. Bizden herkes, oruca her sabah şeyhinin ve ya pirinin evinde başlar. Orucun sonunda pir veya şeyh tarafından sunulan kutsanmış şarabı içerek orucunu bozar. Eğer bu şaraptan iki-üç bardak içmezse orucu kabul edilmez ve kafir sayılır.

Madde 9.

Eğer bizden biri başka bir ülkeye gider ve orada bir yılı aşkın bir süre kalıp tekrar geriye dönerse tekrar eşiyle birlikte yaşayamaz. Bizden olan biri de ona kızını vermez. Eğer buna karşı gelip kim kızını verirse dinsizliği seçmiş olur.

ADIYAMAN''LI YEZİDİ KÜRTLER.
Madde 10.
Dördüncü madde de belirttiğimiz gibi her Yezidi dini vecibeleri nedeniyle bu dünyada iki ahret kardeşi seçer. Bunlardan biri erkek kardeşi, di eri ise kız kardeşi olur. E er bizden biri yeni bir gömlek diktirmek isterse bu gömleğin yakasını ilk olarak ahret kardeşi olarak seçtiği kız kardeşi açmak zorundadır. Bunun aksi bir durumda gelişmesi halinde o kişi bizden değildir.

Madde 11.

Eğer bizden biri yeni bir gömlek diktirmek veya yeni bir elbise giymek isterse onları kutsal Şeyh Adi türbesinde bulunan kutsanmış suda yıkaması gerekir, aksi taktirde bu suda yıkanmadan giyilirse, giyen dinsizleşir.

Madde 12.

Bizler, dini vecibelerimiz yüzünden rengi koyu mavi olan elbiseler kesinlikle giymeyiz. Biz, Müslüman, Yahudi, Hıristiyan veya başka dinlerden olan insanların tarağı ile saçlarımızı asla taramayız. Asla kendimizden olmayan birisinin tıraş bıçağı ile tıraş olmayız. Ancak Şeyh Adinin türbesinin yanındaki kutsanmış suda yıkarsak kullanabiliriz. Ancak o zaman aynı tıraş bıçağını kullanabiliriz. Eğer bunu yapmadan kullanırsak dinsiz oluruz.

Madde 13.

Biz Yezidiler, kendi dinimizin dışında kalan insanların kullandığı helayı, hamamı veya buna benzer ortak kullanılan umumi yerleri kullanamayız. Onlara ait kaşıkla yemek yiyemeyiz. Onlara ait bardaktan içemeyiz. Aksi halde dinimize ihanet etmiş oluruz.

Madde 14.

Diğer dinlerdeki yiyeceklerle bizim dinimizin yemeye müsaade ettiği yiyecekler[9] arasında büyük farklılıklar vardır. Mesela; biz et, balık, kabak, bamya, lahana, marul yemeyiz. Hatta marulun yetiştirildiği yerde bile kalmamıza müsaade edilmez.

Yukarıda sıraladığımız ve buna benzer nedenlerden dolayı askerlik hizmeti yapamayacağımızı bildirmek istiyoruz.

İmzalayanlar:



Yezidilerin Sincan bölgesi ruhani reisi Şeyh Nâsır,

Sincan Yezidi Şeyhi Hüseyin Bey,

Mâm Reşân Köyünün ruhani reisi Pir Süleymân

Hatârah Köyünün ruhani reisi Eyüp,

Beybân Köyünün ruhani reisi Hüseyin,
Dahkan Köyünün ruhani reisi Hasan,

Huzran Köyünün ruhani reisi Numo,

Bakasra Köyünün ruhani reisi Ali,

Basika Köyünün ruhani reisi Gamo,

Kasaba Köyünün ruhani reisi İlyas

Türklerin ve Müslümanların kendilerine gizli-açık düşmanlık eden kripto kavimleri tanıma hakları vardır. Her gün verilen şehitler, özerklik direnişleri altında yürütülen bölücü terör olaylarında asker ve polislerimizi tanınmayacak hale sokan, orduda bile bulunmayan silahlarla cinayetleri işleyenleri teşhir etmek insanlık ve vatandaşlık görevidir. Yazı bu görevin gereği yazılmıştır.
Kendilerine de komşuları olan bizlere ve diğer bölge milletlerine de faydası olmayacak bu Kürdistan mücadelesinin arkasında şatanist dinleri, bu dinlerin bağlantılı olduğu bazı gizli açık cemaatleri sahte Müslüman gayrimüslüm azınlık yapılanmaları vardır.
Her vatandaş bunları bilmek ve öğrenmek ayrıca da öğretmek zorundadır. Yoksa başımız gelecekleri çekinmeden söylemektedirler.

İşte Müslüman adı kullanan bir kripto Ermeni.
Gizlemeden söylüyor. Daha ne desin?


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc


http://www.aleviweb.com/forum/archive/index.php/t-4771.html
1860'TA SULTAN ABDÜLAZİZ TARAFINDAN KIBRIS'A
SÜRÜLEN GREGORYEN ERMENİLERDEN HÜSEYİN
FEYZULLAH=ALPASLAN TÜRKEŞ

Bu linklerden de faydalanabilirsiniz.;

Hiç yorum yok: