Gök Ana Kültü
Gök Ana, Tevrat merkezli Yaratılış efsanesine sahip olan Kur'an'da yer almaz. Ancak, Grek İncil'i dışındaki nerdeyse tüm Hristiyan mezheplerinin İncillerinde yer alır. İslam öncesi, Sabi Yahudileri olan Ortodoks Yahudiler, Ortodoks Hristiyan Sabiler, Nasturiler, İran Mecusiliğine inanan Kureyş Arapları dahi bütün Arap yarımadası halkı ortak adları "Yıldız Dinleri "olarak bilinen, Hint, İran, Sabi temelli dinlere ve onlardan türemiş sayısız mezheplere bağlıydılar.
Hint, Mısır, Arami dinlerinde evrenin yaratılışını anlatan kosmoceni (cosmogony) ve tanrıların yaratılmasını işleyen teogoni (theogony) kavramları vardır.
Bu dinlerden doğan dinlerde ise bu bilgiler ya değiştirilimiş ya kısaltılmış veya bir cümle ile Kur'an Hud Suresi 7.Ayeti gibi atıf yaparak bahsetmişlerdir.
Sümer dininde olduğu gibi bu dinlerde de ilk önce sular vardır, sulardan tanrıların ruhları ve çamur oluşur, onlar da maddeleşir ve madde alemini, güneşleri, gezegenleri ve aralarında bilmediklerimizi doğurmak suretiyle ve elleriyle, bakışlarıyla, dilemeleriyle yaratırlar.
Ama, sulardan sonra ortaya çıkan gök ana ile toprak baba (güneş veya ay olabilir) çiftleşir, bu ilişkiden rahimde varlıklar oluşur ve döl yolundan doğumları gerçekleşir.
Bu temel ilke "erkeklik ve dişilik organlarının kutsal sayılmasını" sağlamıştır.
Yeryüzünde bütün dinlerde bir şekilde bu kutsallığı görmek mümkündür.
Erkeklik ve dişilik, insan, hayvan ve bitkilerde üremenin, bereketin, bolluğun,zenginliğin temeli olarak görülmüştür ve kutsal sayılmıştır.
İnsan ve hayvanların çinsel ilişkileri, bitkilerin tozlaşma yoluyla üremeleri "Bereket Tanrısı Dinlerini" yaratmıştır.
Hint dininde evrende bulunan bütün güneşler (yıldızlar) ve gezegenler ile üzerlerinde yaşayan, fiziksel veya fizik ötesi varlıkları doğuran kutsal anadır.
İSLAM'IN TEMELİ BESMELE'DE RAHİM VE RAHMAN TANRI KAVRAMI;
İSLAM'IN TEMELİ BESMELE'DE RAHİM VE RAHMAN TANRI KAVRAMI;
Araplar,
ölen biri için “sine-i rahme döndü” deyimini kullanıyorlardı. Yani ölenin
ruhunun gittiği yer “cennet” değil, “RAHİM” di, rahmin sinesiydi.
Her
şey, her tanrı da bu rahimden doğduğu içinde tek tanrı o olmalıydı.
İşte,
İslamın temeli Besmeledeki “Rahman ve Rahim Tanrı” da böylece anlaşılır hale
gelebilmektedir.
Bilindiği
gibi Arap dilinde “B=İle”; “İsm=İsim”; “El Lah=İlah/Tanrı”;” Er
Rahman=Koruyan”; “Er Rahim=yaşamı içinde barındıran ve koruyan” anlamındadır. Gerçekten de yaşam, “Rahim”,
döl yatağından yapılan cinsel birleşme ile bırakılan erkek dölünün kadın
yumurtasıyla birleşerek rahime geçip orada bir yere tutunması ile
yaşamı başlatır. Kur’an Alak/İkra suresi bunu açıklamaktadır;
Alak
Suresi 96:2;
”İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/husûmetten
yarattı.”(Y.Nuri Öztürk meali)
Embriyo’nun
oluştuğu yer Rahimdir.
Rahim,
her türlü mikrop, virüs, darbe gibi fiziki saldırılara karşı içindeki yaşamı
korur ve beslediğinden dolayı “yaşamı barındıran ve koruyan yer”dir. İnsan veya
diğer memeli varlıkların da yaşam bulduğu, yaşamlarının korunarak bağımsız
yaşayabilecek canlı haline geldiği ilk yer rahimdir.
Müslümanların
her işten önce söyledikleri “B’ism’el lah-er Rahman-Er Rahim” yani
“Yaşamı içinde barındıran ve Koruyan Tanrının Adı ile” şeklinde Türkçe'mize Arap
ırkçısı din adamlarımızın bir türlü çeviremediklerinden anlaşılabilmiş
değildir. Oysa olay budur.
Din adamlarının çevirdikleri “Rahman ve Rahim
olan Allah’ın adıyla” çevirisi topu Arapça kelimeler olup hiç bir Türk’ün veya
Arap olmayanın anlayabileceği bir ifade değildir.
“Yaşamı
içinde barındıran” yani “Rahim; “Koruyan” yani "Rahman Tanrı" ifadesi kısaca “Her
zaman diri, genç ve yaşlanmayan Baki Tanrı/Allah” kavramını bize vermektedir.
Mezar taşlarına bile bir Kur’an ayetini
yazarız hep “Hüvvel Baki” yani “Ezel/Ebed/Kalıcı olan Allah’tır”
Rahman ve Rahim Tanrı da, bu Allah’ın “yaşamı
içinde barındırıp koruduğundan her zaman genç ve diri” kaldığını açıklamış
olmaktadır.
Alak
Suresi 96:2. ayette insanın embriyodan (Alak/Yapışan sulu şeyden/Dölden)
yarattığını okuduk. Aynı surenin 96:8.”Oysaki, dönüş yalnız Rabbinedir”
demektedir. Yani Dönüş yeri Rahim midir?
O mu kast edilmektedir? Bakacağız.
Kur’an’ın Hac Suresinde Alak 96:2.ayetindeki “Rahim Tanrı” sıfatını
tekrarlamaktadır;
Hac
Suresi 22; 5. “Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde
olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir
spermden, sonra bir embriyodan/döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen
belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size
açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye
kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk
olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı
sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor yine
içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve
düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün.
Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli
çiftten bir şeyler bitirir.”
Hac
22:5. ayet, Alak 96:’. Ayet ile tam bir uyum içindedir. Önce insanın embriyodan
yaratılışı rahimlerde saklanmamız, bir çocuk olarak çıkarılmamız, tam kuvvetimize
kavuşmamız apaçık anlatılıyor.
Bu
ayette “rahimlerde” ifadesi, her doğan insanın ayrı bir ananın rahminde
doğmasına karşılık gelir. Ama, devam eden ayette;
“Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor,
yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en
basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde
görürsün“
“ömrün
en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor” derken, adeta Hindu
dininde yaşamın magmadan çıkan küllerden başlamasına işaret etmektedir. Bu
durumda “ilk yaşam şekli olan küllerden başlatılan yaşam ile, yeryüzünün de bir
RAHİM olarak tanımlandığına tanık oluyoruz.
Ayetin
devamında da “Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve
her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir.” İfadesiyle de yaşamın
tekrar “SU” ile ortaya çıkması şüphe bırakmayacak kadar açıktır.
Bu
ayet, Rahim tanrı/Allah’ın, yaşamı su ile başlattığını, sonra küle kadar geriye
döndürüp, üzerine su temas ettirdiğinde yeniden başlattığını bildirmektedir. Bu
evrim teorisine dahi uygun bir tanımdır. Yeryüzü de bir rahimdir ve üzerinde,
içinde bilim bilmediğimiz, toprağın üstünde veya içinde yürüyen, bitkiler gibi
sabit olabilen yaşam biçimlerini yaratmaktadır. Üzerindeki Atmosfer tabakası
ile de yaşamı sürdürmekte, korumaktadır.. Güneş ile de ısı, ışık, atmosfer
olayları ile de su ve yaşam vermektedir.
Aslında
Rahim ve Rahman Tanrı tabiatın kendisidir. Kabe, zigguratlar, piramitler,
oturduğumuz binalar da bu RAHİM’in temsilleridir. Buralarda ibadet ile, eğitim
ile, doğal felaketler ve göçler sonucu barınmakla korunuruz.
Bana bunları düşündüren mitolojik rahme geçiş yapalım artık.
Hint Dinlerinde Gök Ana; Aditi;
Gök Ana Aditi |
Büyük Hindu
tanrıçasıdır.
Horoz üstünde bütün uçsuz bucaksız gökyüzü boyunca uçan
tanrıçadır.
Horoz gücü ve onuru temsil eder.
Güneşi giyen Güneş tanrıçası,
Göklerin/Cennetin bütün ışıklarının, bütün tanrıların anasıdır(divamatar).
12
burcun ruhunu doğurandır.
Göklerde var olan şekilli şekilsiz her türlü
varlığı,sırlı sözleriyle doğuran göksel rahimdir.
İlk yaratılan varlıklarla
ilişkilendirilen ve Brahma’nın dişili olarak görülebilir.
Rigveda’da 80 kez adı geçmiştir.
Vedalarda,
Surya (Güneş)nın ve Adityaların (Aditi’nin oğullarının) annesi olarak
bahsedilmektedir. . Silahları üç uçlu
mızrak ve kılıçtır.
Solda "Üçlü Mızrak", Şiva-Aditi yerde Lingam (Şiva ile Aditi cinsel ilişkisi sembolüdür), sağda Ganişa. |
Rigvedalara ilk kez M.Ö. 1700-1100 yılları arasında adı
geçtiği tespit edilmiştir.
Adları, Vivasvan, Aryama, Puşa, Yvaşta, Savita, Bhaga,
Dhata, Vidhata, Varuna, Mitra, Sakra ve Urukrama’nın (Vişnu, beşinci ay olan
Şravana ayında, Nebi ve Meru’nun oğlu Urukrama olarak, doğmuştur.) annesidir.
Vişnu’nun avatarı olan Vamana’nın da annesidir.
Bütün göksel yaratıcıların ve
yaratıkların anası olarak tanımlanır.
Sadece bir ilahide, hırsızlıkla bağı olan
duacıyı azad edebileceği belirtilmiştir.(Mandala 8.67.14)
Eski mitolojide,en yüksek yeri olan Sephirah in Zohar’da;
Gnostik Sofya-Achamoth, Koronos ile evlenerek, Hestia, Poseidon, Hades,
Demeter, Hera ve Zeus’un anası olan, sonradan yeraltı cehennemi Tartarus’ta
yaşamaya mahkum edilen altı yaratıcı tanrının annesi, gök ana Rea,
Büyük derin’in Bythos’u,Amba, Surarani, Kaos, Uzayın suları, ilkel ışığın ve
yedi Mısır göğünün kaynağı ile ilişkilendirilebilir.
Hint Gök Ana Sembolü;
Sembolün resmedilişi "yanlara açılmış kadın bacaklarının ortasındaki rahmi ve dişilik organıdır.
Gök Ana Tanrıçasının remzi, güneşleri
ve gezegenleri doğuran dış cinsel organ olduğundan "oval" şekilde çizilmiştir. |
Misir mitolojisinde Nuit veya Nut, Gök
tanrıçasıdır, Şu ve Tefnut’un kızıdır, Osiris’in dokuzlu tanrılar grubundandır.
Güneş tanrısı Re, onun ağzından içeri girdi ve güneş battı, akşam oldu
ve vulvasından (döl yatağından) doğduğunda ertesi gün oldu. ;
Hatta o gökyüzündeki yıldızları da yutandır.
Hatta o gökyüzündeki yıldızları da yutandır.
Ölümün tanrıçasıdır, bütün lahitlerin içinde resmi
bulunmaktadır.
Öldükten sonra firavun onun bedenine girdi ve tekrar
dirildi. Sanatta, elbise giymeyen, yıldızlarla kaplı bir ürtüyle örtülü
olan, Şu tarafından desteklenen bir kadın olarak gösterilmektedir.
Yeryüzü/Toprak olan Geb kocasıdır, çocukları Osiris, Horus,
Isıs(Aysis), Set (Şit) ve Neftis’tir.
Kendisini gizlemek için giydiği yıldızlarla kaplı siyah elbise, tapınak rahip ve rahibelerinin dindar kadınların kıyafeti olmuştur. Gökyüzünü tutan direkler, sütunlar olarak kabul görmüştür. |
Gündüzleri Nut ve Geb ayrıdır ama her akşam Nut aşağı
iner Geb ile buluşur bu buluşma karanlığı yaratır. Gün esnasında fırtınalar
olursa Nut’un kayarak toprağa yaklaştığına inanılır.
Nut, düzemli evrenin güçlerini dünyadakilerden ayıran bir
engeldir.
El ve ayak parmaklarının dört baş noktaya temas ettiğine
inanılır.
Güneş tanrısı Re’nin onun ağzına girerek akşamı
kurduğuna, bedeni içinde seyahat ederek geceyi, dişilik organından her sabah
doğarak yeniden dirildiğine ve sabahı yarattığına inanılırdı.
Mısır sanatında siyah/karanlık ve yıldız kaplı,
kemer-köprü şeklinde, el ve ayak parmakları üzerinde duran, yüzü yere bakan
çıplak kadın olarak gösterilmiştir.
Gök Ana Nut Geb'in (Toprak) üzerine abanmış öteki tanrılar da güneşin doğumuna yardım ediyorlar |
El ve ayaklarının evreni tutan dört sütun
olduğuna, el ve ayak parmaklarının evreni tutan dört sütunun ufkuna dokunduğuna
inanılırdı. Altında uzanan eşi Toprak Geb, bazen erkeklik organı ona
doğrulmuş halde de “kızkardeşi ve eşine” bakar şekilde resmedilmiştir.
Burada Geb/Toprak, Gök Ana'yı dölleme öncesinde. Bu tanrıların "kardeş evlilikleri" yüzünden hala insanlar "ensest evlilikler" yapmaktadırlar. |
Nut ve Geb cinsel ilişki hazırlığında. Böylecek evrene bereketin gelmesi sağlanıyordu. |
Hathor’un şekillerinden olan İnek ile de resmedilmiştir.
Piramit içindeki metinlerde Geb, Nut’un boğası olarak
tanımlanmıştır.
Büyük güneş ineğinin, yeryüzündeki görevinden emekli
oduktan sonra Re’yi sırtında göklere
çıkardığı düşünülürdü. Osiris, erkek kardeşi Şit tarafından öldürülüp,
bedeni “14 parçaya ayrılıp dünyanın “14” ayrı bölgesine etleri dağıtılıp
saklandığında, etlerini kızkardeşi/karısı Aysis bir araya getirmiş ve Osiris,
annesi Nut’a ulaşmak güvenliğinin
sağlanmasını ve ölüler dünyasının kralı olmak için merdivene tırmanmıştı.
Nut, Güneş doğduğunda onu doğuran, battığında da yutandır.
Bu Lahit papirüsünde "doğum olayı" işlenmiştir. |
Osiris’in cennet göklerine tırmanmakta kullandığı merdivendir.
Bu resme bazı mezarlarda rastlanılmıştır ve “maket” denilmektedir. Ölünün
ruhunun tanrısına yalvarması ve korunması için mezara konulurdu.
Bir tabut/lahit içi resminde ölenin ruhu "Osiris" şeklinde Re'nin kayığında. Gök Ana içinde yolculukta. |
Bütün ruhları
tutandır. Çünkü, gün boyunca Nut’un vücudu boyunca seyir eden güneş ve ay
alacakaranlıkta yutulurlar Re kayığıyla getirdiği ölülerin ruhlarını onun
içinde bırakmakta, şafakta yeniden doğmaktadır.
Nut’a bazen ölüleri koruyucu ve arkadaş görevi
verilmiştir, bir çocuğun annesine yalvarması gibi yalvarılırdı; “Ey annem
Nut, kendini üzerime ger, ölmemem içiniçindeki ölmemiş yıldızların arasında
bana yer ver. “
Nut’un ölünün ruhunu yıldızlarının arasına çektiği,
yiyecek ve şarapla onları tazelediğine de inanılırdı. Ölüler Kitabı Ani
Papirüslerinde geçen bir metinde; “Ben, Nut, bütün kötülüklerden sizleri
korumak için öylece geldim” ifadesi vardır.
Tabutun veya lahitin kubbesinde koyu mavi yıldızlarla tesmil
edilen Nut resmine rastlanılmaktadır.
Re'nin kayığına binerek sabaha kadar cennete gitme sırası bekleyen insan ve Tanrı ruhları. |
Re, daha fazla çocuğu olursa saltanatını kaybedeceği
korkusuyla, Nut’a “yılın hiç bir gününde çocuk yapmamasını” büyük bir
kızgınlıkla emreder. Nut, Bilgelik tanrısı Tut ile konuşarak plan yapar.
Gökyüzü boyunca seyahat eden, ışığı Re ile rekabet eden Ay Tanrısı Khonsu
(Kansu okunabilir) ile kumar oynar. Her defasında Kansu kaybeder ve ay ışıklarından bazılarını Tut’a vermek
zorunda kalır. Kansu’nun kaybettikleri, “beş gün" fazladan gündüz yapmaya
yetecek kadar olunca Tut, 360 günlük yıla “beş gün” eklemiştir. Bu beş günde
Osiris, Büyük Horus,, Şit, Aysis ve Neftis yaratılır. Re, bunun farkına
vardığında çok kızar ve Nut’u ebediyen kocası Geb’ten aralarına “havayı”
koyarak ayırır. Nut ise kararından pişman olmamıştır.
Güneşin, Nut'un ağzından girmesi, tan vakti doğmasıyla esen seher yelinin doğaya canlılık getirmesi işlenen bir lahit resmi. |
Dokuz ayrı kopyası olan çeşitli tarihleri,göklerin,
tanrıların yaratılış efsanelerini içeren bir kitap olan “Nut’un Kitabı”,
İskenderiye’de Von Lieven tarafından keşfedilmiş ve 2007’de “The Fundamentals
of the Vourse of Stars” adıyla yayınlanmıştır.
SABİ GÖK ANASI PİRA
(RAHİM)
Bu iki dinden doğduğunu düşündüğüm ve Yahudilerin kitabı Tevrat'tan 1500 yıl kadar önce yazılmaya başlanmış Sabilerin din kitaplarındaki. yaratılışa geçelim.
Bu kitap, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'ın temel mitolojisidir ve Adem, Havva, Şit, Anuş/Enok, şeytan, Nuh, İbrahim, Yahya adlarının aynen bulunduğu en eski tek kitaptır.
Mısır dinlerinde yaratıcı, bereketin kaynağı Nil nehridir ve bütün nehirler "Nil"ise, Sabi dininde de Ürdün (Nehir demektir) nehri bereketin kaynağıdır ve bütün nehirlere de Ürdün adını verirler.
Nil nehri, Kızıldenize uzanan Sina (Sin'in) yarımadası. |
Bu da M.Ö. IV.yy.da yaşamış Mısırlı tarihçi Maneto'nun, Grek kökenli firavunu I.Ptolome için yazdığı Mısır Tarihi kitabında, Yahudilerin, Mısır'dan sürülmüş cüzzamlı, asi toplulukları olduğunu,
Kızıldeniz kıyısında bataklıklara sürülerek ölüme zorlandıklarını, 40 yıl da arınmışlarının Ürdün tarafına geçmeleri için çölde beklemelerini anlattığı kitabını kaynak aldığımızda,
Sina Yarımadasının apaçık bir temerküz kampı olduğu, burada, "hastalıksız, sağlıklı çocukların" Ürdün nehri tarafına geçmelerine izin verildiği anlamını çıkartmak zor değildir.
Sina Yarımadasının apaçık bir temerküz kampı olduğu, burada, "hastalıksız, sağlıklı çocukların" Ürdün nehri tarafına geçmelerine izin verildiği anlamını çıkartmak zor değildir.
Musa'nın sağ elinin Allah taraından gömleğinin altına göğsüne sokulmasıyla "beyazlaması" mucizesinin de temelinin cüzzam hastalığı olduğu açıktır.
O çağlarda, günümüzdeki gibi çağdaş tedavi olanakları olmadığından, her türlü hastalığa tutulanlar, gebe kadınlar bile doğum öncesi Güneş Tapınaklarına Re'nin şefaatine nail olmak için terk edilirlerdi.
Re'nin soyundan sayılan Firavunlar, onların çocukları olan rahip ve rahibeler de şifaacıydılar.
Buna rağmen, kardeş/evlat evlilikleri yapan Mısırlılar arasında bu yüzden cüzzam ve her türlü hastalık da eksik olmuyordu. Tapınağa terk edildiği halde iyileşmeyenler önce Nil kıyısında Avaris taş ocaklarına, piramit, şehir inşaatlarına taş çıkarmak için gönderiliyorlardı.
Galile Göçlünden doğup, Ölü Deniz'e dökülen Ürdün Nehri. Sabilerin yaşam buldupu yer. |
Kaderlerine razı olmayanlar, tanrılarının şefaatini istemek üzere isyan edince sürülüyorlardı.
Bu defa, tanrılarınca terk edilenin, şeytanın (Ay Tanrısı) askeri oldukları inancı yüzünden eski inanışlarını Şeytana tapınmaya göre değiştiriyorlardı.
Bunun da başlangıcı, Güneş'in yerini Ay'ın, Nil'in yerini Ürdün nehrinin almasıyla oluyordu. Diğer yaratılış efsaneleri de sürülen kavim içindeki cüzzamlı asillerin bilgelikleri ile orantılıydı.
Tanrıların Yaratılışı (Theogony);
Metinde geçen kelimelerin anlamları;
“Bütün işlerin üstünde olan Işık (Nur) ın sayısız dünyalarından,
kavranamayan bir yaratık olan büyük Hay (Yaşam) Nukrayya’nın adıyla. Bu kitap,
zaman öncesindeki, İlk Yaşam Doktrininin İlk Kitabı ve sırrıdır.”
Yaratılış efsanesinde olaylarda geçen önemli kelimeleri ve
ifadeleri şöyle açıklayabiliriz;
Başlangıçta Pira (meyve/Amcık) pira içindeydi,
Ayar (Gökyüzü) ayar içindeydi.
Büyük Mana (Sır/Zeka/Akıl) uyandı
ve sayısız Mana’lar üretti.
Büyük ve sayısız Pira’lar, Şekinalar
(Göklerde oturanlar) büyük piradan çıktı.
Büyük Mana’nın isteğiyle
Yardina/Jordan/Ürdün nehri meydana geldi ve
ondan başka Yordanlar (İordan) var oldu.”
Ayar (Gökyüzü) ayar içindeydi.
Büyük Mana (Sır/Zeka/Akıl) uyandı
ve sayısız Mana’lar üretti.
Büyük ve sayısız Pira’lar, Şekinalar
(Göklerde oturanlar) büyük piradan çıktı.
Büyük Mana’nın isteğiyle
Yardina/Jordan/Ürdün nehri meydana geldi ve
ondan başka Yordanlar (İordan) var oldu.”
Tanrı Yaratılış metninde göze çarpan sıfatlar sırasıyla;
Nukraiia(Nukrayya)=Yaratık/Varlık (Alien-İng),
tanımlanamayan (Undefinable-ing), uzak(Remote-ing), kavranamayan
(unconceivable-ing)
Pira=Meyve, am/Vagina(Lat)/Matrix
(rahim),Evreni her şeyiyle doğuran Gök Ana/Ak Ana.
Ayar=Gök yüzü/Ether (İng)/Sema (Arap), İlk
suların üstündeki gökyüzü.
Mana=Sır, zeka, akıl (İntelligence-ing), Pira,
Ayar ile aynı anda var olan yaratıcı güç, sır.
Sekina (Şekina)=Göklerde oturanlar,
melekler veya göksel varlıklar, güneşler, gezegenler v.b.
Yardina/ Jordan= Nehir demektir. Ürdün nehri. Sabilere göre yeryüzünde ve
gökyüzündeki bütün nehirlerin adı Ürdün’dür.
*Büyük ağız= Evreni, güneşleri, gezegenleri,
barındırdıkları görünen ve görünmeyen varlıklarıyla doğuran “Gök Ana’”nın ağzı.
Sabiliğe göre, güneşin bu ağzından girmesiyle gece, döl yatağından doğup
çıkmasıyla gündüz olur. Sabaha kadar geçen güneş tanrıçasının yolculuğunda, Gök
Ananın ağzından döl yatağına kadar güneşi yutabilecek tanrılardan kurtularak
doğması için namaz kılınır. Bu inanış İran, Hint, Mısır, Grek dinlerinde de
aynıydı ve tek farkı bu dinlerde Güneş’in cinsiyetinin “Erkek” olmasıdır.
Ay Tanrısı Dinlerinde güneş “Dişi”dir.
Ay Tanrısı Dinlerinde güneş “Dişi”dir.
Bu bakır heykelcik de Keltlerin Gök anasıdır. Klet dini Sabilik temelli veya çok akraba olan bir dindir. |
Evren ve Büyük Yaratıcı Sır’ın (Mana) Yaratılışı;
“Pira, pira içindeyken, .........(Rahim, Rahim içindeydi.)
Ayar, ayar içindeyken, ..........(Gök, gök içindeydi)
Azametli ulu Mana oradayken,
Işınları genişliklere uzanırken,
Aydınlığı uluyken,
Büyük Pira’nın (Rahmin) içinde sınırsız,
Sayısız miktarda hiç kimse yokken ve
Işıması Büyük Ağızın sözlerinden, ......(Gök Ana’nın ağzı)
Anlatabileceğinden daha büyükken,
Büyük ve Güçlü Mana meydana geldi.
Gök Ana'nın gökj cizimlerini doğurması temsil edilmiş. |
O Pira’nın içindeyken, (Rahimdeyken)
Sınırsız sayıda binlerce ve,
Binlerce sayıda Piralar(Rahimler),
Çok defa sayısızca miktarda
Şekinalar(Gök varlıkları) onun içinden çıktılar.
Büyük Mana’dan coşarak doğan
Ürdün nehrinin beyaz suları içinde olan
Hay’ın Ulu Gökyüzünde azametiyle var olan
Büyük Mana’nın önünde,
Hepsi durup ona şükür ederler.
Meydana gelen Büyük Ürdün’den,
Başka büyük Ürdün,
Ondan da sayısız başka
Büyük Ürdün nehirleri çıkmaya başladılar.”
"Büyük Mana" denilen şey, maddi olmayan, metafizik dünya ya da evrendir. Mana Alemi olarak İslam kültürüne de geçmiş bu cennet evreni bile Gök Ana'nın rahminde oluşuyor, sonra, doğuyor.
Bundan sonra da Gök Ana yeni evrenler doğuracak rahimleri, yani Piraları doğuruyor. Onlarda kendilerine göre evrenler, galaksiler ve yıldız kümeleri doğurup düzenliyorlar.
Sabilerin "dört aşamalı yaratılış" efsanelerine göre, dördüncü yaratılışı gerçekleştiren Ptahil adlı Mısır'dan çalıntı tanrıları, oldukça sakardır. Çünkü, yaratıldığında, doğuşunda sahip olduğu, ona güç veren elbisesi babası Abatur (Mısır'ın Thtoth/Tut/Lah'ından çalıntı) uyandırmadan sırtından alır ve ona işe yaramaz " beyaz elbiseler" verir.
Şimdi, son gök anamız Ruha şeytanının yaratılışının Ptahil tarafından gerçekleştirilmesini okuyalım;
""İlk denemede başaramasa da Ptahil elbiselerin ve yaşayan
alevin gücüyle suları karıştırınca maddi yaratılışı meydana getirmeyi başardı.
Ptahil, karanlık suları sertleştirdi,gökleri ölçtü ve dünyaların sınırlarını
tespit etti.
Gök yüzünü ölçtü, yer yüzünün merkezini cennetin merkezine
bağladı.435 Ptahil, dünyayı yaratmak için yedi qalia (Kalya)/ses
kullandı;
İlk sesiyle toprak sertleşti ve göklerini ölçtü.
İkinci sesiyle Ürdünün/nehirlerin kanallarını
dağıttı.
Üçüncü sesiyle denizlerin balıklarını,her türden,
cinsten kuşları yarattı.
Dördüncüyle tohumları, bitkileri meydana getirdi.
Beşinciyle kertenkeleleri yarattı.
Altıncıyla karanlığın bütün yapıları meydana geldi.
Yedinciyle, Ruha ve yedi gezegen var oldu. 436
Ptahil dünyanın yaratılmasıyla uğraşırken Yedi (Gezegen) ve 12 burç
takımyıldızı, Beşi (gezegenler güneşsiz ve aysızdılar) sinsice yukarı tırmandı
ve kubbede yerini aldılar"
Sabi tanrıları da Mısır ve öteki milletlerin Öküzbaşlı tanrıları gibi birbirine düşman evlatlar doğurup yarattıklarından her biri ardından gelene kazık atarlar. Böyle olunca da henüz yarattığı Ruha şeytanının, yedi gök cismi ve 12 burç takım yıldızını yarattığını ark etmez bile.
İşte Ruha şeytanı, kendisini yaratan tanrısını bile işleten böyle mahir bir şeytandır.
Güneş sistemi etrafında bulunan 12 Burç takımyıldızları. Ruha'nın çocukları |
Bu arada Adem de Ptahil yarafından yaratılmıştır ama, ona can verip ayağa kaldırıncaya kadar, başta Ruha bütün ilk yaratılan tanrıların topu seferber olmuşlardır.
Neyse hapşırarak ayağa kalkan Adem'e "Çok yaşa" diyen tanrıları, zavallıyı her biri sinsice kendisine köle yapmak istemektedir.
Çünkü, hepsi de Ruha şeytanının doğurduğu gök cisimlerinin nimetlerine mahkum olmuş garibanlardır.
Ruha'yı Cin Ze Rabba kitabından tanıyalım;
""Ruha; Karanlığın Kraliçesi;
Ruha (Namrus veya Hiwat’a atfen) 63?
Karanlığın kraliçesi,
Baş Dişi Şeytandır.638
Karanlığın hanımefendisi, üçüncü matsarta (gözlem evi)
nın yöneticisi, ilk yaratılan yer altı dünyasında oturan Qin’in kızıdır.639
–640
Ruha Karanlığın kralı Ur’un annesidir 641 yedi gezegenin, 12 burç
takımyıldızının ve beş gezegenin de annesidir.
“Düşmüş Akıl Figürü (şahsiyet)”
olarak kabul edilir, diğer Gnostik dinlerdeki Sofya’ya banzer. 642 Aynı zamanda
farklı krallıklarda savaşır, acı çeker halde görünür.643
Ruha, yeraltı dünyasının güçlerinin önderidir ve fethetmek zorunda
oldukları aydınlık dünyayı fethedecek karanlık güçlerle işbirliği
halindedir.644
Kendisini tanımlarken pek dikkatliydi. Bileği bükülmeyen tanrıça varsa budur işte;
Cinze’nin altıncı kitabı Dinanukt’ta, Ruha, kendisini “ışık
ve karanlık”,”yanlış ve gerçek”,”inşaa ve yıkım” gibi açık , ikilemli
ifadelerle tanımlar.
Ben,ezelden beri var olan yaşamım.
Başlangıçtan önce var olan “kuşta” gerçeğim,
Başlangıçtan önce var olan “kuşta” gerçeğim,
Ben, ışıyanım (nur saçan),
Ben ışığım,
Ben ölümüm,
Ben
yaşamım,
Ben karanlığım,
Ben aydınlığım,
Ben yanlışım,
Ben gerçeğim,
Ben inşa
eden ve yıkanım.
Ben saldıran ve arıtanım.
Ben, yeryüzü ve gökleri inşa edenden
önce var olan,
seçkin olanım.649
Güneş tanrıçası El Lat |
İbni İshak'ın Kitabül Asnam'ında uzun uzun anlattığı gibi, Irak ve Harran Sabilerinin "Er Ruha" adıyla saydıkları "Dişi Şeytan", diğer Sabi/Arami/Sebe kavimlerinde Er Ruda (Yemen) İştar (Irak Şubbaları), Aştarte Filistin, El Uzza, El Lat ve Menat olarak değişik Arap kabilelerince tapınıldığı anlatılmaktadır.,
Her ne kadar İbni İshak, bu tanrıçaların Güneş Tanrıçası olarak tağınıldığından bahsetmese de, günümüzdeki, Sudan-Etiyopya kökenli Lev Tahor, Beyt Şemeş Yahudileri Kabe'ye "Beyt-ül Şems /Güneş Evi" adıyla tapınan, namaz kılıp Müslüman gibi ibadet eden, kara çarşaf ve peçe Yahudilerdir.Sin mezhebinde Ay tanrısı Sin, kızı Güneş Tanrıçası İnanna'dır, kovulmuş şeytandır, sayılan adlar bu kökenden gelirler.
Bu durumda, Kabe de güneş tanrıçası yani, El Lat'ın, Er Ruha'nın rahmidir.
Sayıları 180'i bulan, El Uzza'nın doğurduğu gök cisimleriyle tanımlanmış putlarıyla Kabe resmi. Fetih öncesi |
Kabe'nin İslam döneminde bile çevresinin güneşi temsilen beyaz bir çember ile çevrelenmesi, bu çemberden yayılan ışınları temsilen rahme ulaşan yolları ile güneş tanrıçası, güneş sistemi dahil 48 takım yıldızın anası Er Ruha'nın rahmi olarak görüldüğü açıktır.
Aynen Mısır gök anası Nut'un siyah yıldızlı gök elbisesinin benzeri siyah elbise giydirilmesi, kim ne derse desin putperestliğin sürdürülmesidir.
Yoksa, "mahrem" gayrimüslümlerin girmesi yasak olan Mescid-i Haram olması, siyah örtüyle örtülmesi başka nasıl açıklanabilir.
Aynen Mısır gök anası Nut'un siyah yıldızlı gök elbisesinin benzeri siyah elbise giydirilmesi, kim ne derse desin putperestliğin sürdürülmesidir.
Yoksa, "mahrem" gayrimüslümlerin girmesi yasak olan Mescid-i Haram olması, siyah örtüyle örtülmesi başka nasıl açıklanabilir.
Siyah Gök ana örtüsü ile örtülmüş, güneşi temsilen çember ile çevrilmiş, etrafına ışınlar yayan GÜNEŞ EVİ, GÖK ANA EL UZZA' NIN RAHMİ |
Gök Ana El Uzza veya Er Ruha'nın mahrem rahmi "Gök Elbisesi" olan siyah örtü ile örtülürken. |
Sabi dini mitolojisinde de Hint mitolojisinde de ölüm sonrası ruhların dönecekleri yer "Mana Alemi" ve onu içinde barındıran "Gök Ana'nın rahmidir".
Sabilik dinin mezhebi sayılan Baal dinine göre de tanrılar arasından kovulan Baal, çöle giderek, "Gök Ana'nın Rahmini" temsilen Kâbe'yi inşa eder ve kızları El Lat, Astarte ile oturur.
Ebedi huzur, cennet, mana alemi, Alma di Nura (Nur evreni/alemi) yani cennet, gök ananın rahmindedir. Ebedi huzuru temsilen insanların tanrılara yaptıkları evler olan tapınaklar, insanlar tarafından da yapılmaktadır. Bu mantığa göre hepimizin evi bir rahimdir ve orada huzur buluruz.
Öyle olsun veya olmasın ama evimizden başka da huzur bulacak yerimiz yoktur.
Besmeledeki "Rahim=Yaşam veren, yaşamı içinde barındıran" ve "Rahman=Koruyan" adları Allah'ın adı olarak boşuna seçilmemiştir.
Sabilik dinin mezhebi sayılan Baal dinine göre de tanrılar arasından kovulan Baal, çöle giderek, "Gök Ana'nın Rahmini" temsilen Kâbe'yi inşa eder ve kızları El Lat, Astarte ile oturur.
Ebedi huzur, cennet, mana alemi, Alma di Nura (Nur evreni/alemi) yani cennet, gök ananın rahmindedir. Ebedi huzuru temsilen insanların tanrılara yaptıkları evler olan tapınaklar, insanlar tarafından da yapılmaktadır. Bu mantığa göre hepimizin evi bir rahimdir ve orada huzur buluruz.
Öyle olsun veya olmasın ama evimizden başka da huzur bulacak yerimiz yoktur.
Besmeledeki "Rahim=Yaşam veren, yaşamı içinde barındıran" ve "Rahman=Koruyan" adları Allah'ın adı olarak boşuna seçilmemiştir.
Gök Ananın rahminin önüne yapıştırılmış amını öpmek için Suudi Polislerin izin vermesini bekleyen mal Müslüman güruhu. |
Bir çok İslam kaynağında Eyüp peygamber gibi sabırlı bir insanın da eşinin adının "Rahmiye" olması Gök Ana Dininin İslam'ın temeli olduğunu ispatlamaktadır.
Biraz da tarihçilerden yaptığım çevirilere bakalım;
Kabe ve Kara taş;
Mekke’de İskit
Amazonlarında olduğu gibi, “Karataş”, resmi, putu yapılmayan bir ana tanrıça
olarak Şeybah veya Şeba adıyla tapınıldı. Kabe, Mekke’de “dişil sembol” olarak,
peçe ile örtülü eski bir ana olarak tapınıldı.
Haremde duran Kara Taş, Harem’in eş anlamlısı olan mabet,
Babillerde “Kadınlar Tapınağı” olarak kullanılırdı.
Kabe, çevresinde güneş tanrıçasının çocuklarını temsil eden putlarıyla resmedilmiş. |
Haremde duran Kara Taş, Harem’in eş anlamlısı olan mabet,
Babillerde “Kadınlar Tapınağı” olarak kullanılırdı.
Allah'ın Üç Kızı (Kuğuları) El Uzza, El Lat, Menat |
Babilliler, fahişelerin annesi olan (Harlots) , tanrıça Har’a tapınırlardı.
Mirasyedi olarak Kureyşliler (Koreshites) Harem’in
koruyucularıydılar ve Koreshite/Kureyş, Kore/Kure’nin çocukları
demekti ve bu kabile Muhammed’in kabilesiydi.
Kutsal büro, adının anlamı “Yaşlı kadının çocukları” anlamına
gelen adla çağıran Beni Şeyban kabilesinin erkek rahiplerince ele geçirilmeden
önce
Aslında bir kadın
tarafından kurulmuştu. Bu külte göre Kara Taş, “Tanrıçanın Göbeği” ’ydi.
Üçlü Tanrılar;
İslam öncesi Kabe’de tapınılan tanrıçaların başında adı
basitça “Tanrıça” anlamına gelen “El Lat”, Greklerin “Kore, Demeter, Hekate”
adlarıyla bilinen üçlü Ay Tanrıçalarına benziyordu. Bu tanrıçaların adlarını n
her birisi de ayın fazlarının anlamlarıydı.İnananları için El Lat’ın üç adı
olduğu biliniyor Kore (Q’re) Hilal Ay ve bakire, El Uzza edebi olarak “Güçlü
Olan” dolunay demekti ve görünüşü anne idi. El Menat ise gittikçe silikleşen
ama kehaneti, ilahiliği temsil ediyordu.
Edward Rice’a göre, El Uzza özellikle Kâbe’de “yedi rahibesiyle” hizmet ve ibadet edilendi,
ibadetçileri kutsal taşın etrafında yedi kez “çıplak olarak” dönerlerdi.
Kâbe’nin çok yakınlarındaki, hacıların gırtlaklarını
serinleten Zemzem kuyusu vardır. Yaşam (Hay) veren tanrıçanın
kıyaslanamayan görüntüsünde, onun dağında , her zamanki akarsuların
vahasındadır. Hint karşıtı olan “erkek-dişi üretici kuvvetler”in sembolü Lingam
ve yoniye yapılan ibadetin ateşli uygulamasının sürmesidir.
Hint Lingam'ı |
Kabe ve Zemzem suyunun efsanesi de zaten İbrahim’in
buraya karısı Hacer ile oğlu İsmail’i terk etmeye geldiğinde, Kâbe’yi yeniden
inşa etmiş, içecek su bulamadığında,Zemzem suyunun kaynağını İsmail ayağıyla
bulmuştu. Kabe, gök ananın rahmini, yeniden doğumu ve güneşin de yendien
doğuşunu temsil eden doğu köşesine koyduğu Kara taşı da “gök ananın vajinası”
nı temsilen koymuştu.
Gök Analarının vajinasını okşayan Müslümanlar. |
Böylece göklerde ve yeryüzünde “üretici güç” olan Gök
Ana’nın üretici timsali Rahim (Kabe),
döl yatağı (Kara Taş) yerini bulmuş, zemzem suyu ile de bereket tamamlanmıştı.
Artık, “Bereket Tanrıları ve tanrıçalarına” ibadet etmek
için her şey tamamlanmıştı ve Hacer, oğlu ve gelecek nesilleri İbrahim’in
dininde ibadet edebileceklerdi.
“Yaşlı Kadının Çocukları“ anlamına gelen Beni
Şeyba Kabilesinin de Süleyman
Peygamber zamanında Sebe kavmi ile
dostluğun işareti olarak, Sebe Melikesi Belkıs’ın ülkesinde yaşamaları
emredilen 12 Yahudi Kabilesinden olan, Kâbe’ye güneş tanrıçasının (El Uzza)
evi olarak Beyt-ül Şems (Güneş Evi) Yahudileriydiler.
Ba’al mitine göre,
Kâbe’nin ilk Güneş tanrıçası El Lat’tır. Sonra’dan El Uzza’ya dönüşmüştür.
Bazıları da en yaşlıları olarak Menat’ı saymaktadır. Bu ululama işi İbni İshak
tarafından belirtilmişse de onun zamanında eski putperest dinine göre “Beyt-ül
Şems/Güneş Evi” dini kalıntıları ya unutulduğundan ya da putperestliği
unutturmak amacıyla açıklama yapılmasından kaçınılmıştır. Oysa Habeşistan
(Etiyopya-Sudan) kökenli Lev Tahor-Beytül Şems Yahudileri bu dini hala
uygulamaktadırlar.
1974’te Yahudileri toplama kampanyası ile İsrail’e getirilen
bu Yahudi kavmi, kendilerini “Beyt-ül Şems Yahudileri” olarak adlandırıyorlar,
kara çarşaf-peçe giyiyorlar, sarığı çarığı, cübbeyi kutsuyorlar, namaz
kılıyor, Kâbe’ye tazim ediyorlar, ama, ensest yaşamları ve çocuklarını cinsel
ilişkiye işkenceyle zorlamaları yüzünden İsrail’den sürülüyorlar. En son iki
yıl önce Kanada da bunların ellerinden çocuklarını alıp sürdü. Bu konuyu
“Sabetay Sevi’den Burkalı Yahudiliğe” başlıklı yazımda,
“adilyargic.blogspot.com” blogumda yayınlamıştım. Bazıları da ülkemizde
Müslüman pozunda, sarık, cübbe, çarşaf-peçe ve haremlik-selamlık otobüsler
(İsrail’de Mehadrin otobüsleri) istemektedirler. Milli eğitimin de içine
etmişlerdir.
Tanrı demeyin, Allah
deyin, Allahuakbar naraları atanlar da bunlardır. Bizim cahiller de bunları
Müslüman sanmaktadırlar. Evet çok benzerler. Hele dört kitabı bir sayıp
Müslümanlık edenleri Sünnilerden ayırt edemezsiniz.
Bu kaçınma hala
Müslümanlar arasında “Tanrı demeyeceksin, Allah diyeceksin” yok “Allahüekber”
sloganlarıyla sürmektedir. Oysa “Bismillah” derken bile “İlah=Tanrı” dediğini
bilmemektedirler.
Sakınan göze çöp batar
örneğindeki gibi Müslümanlar da uydurma dinlerini sakındıkça dindarlıktan
hoşlanmayanları dinleri incelemeye itmişler ve dine bağlılık ve İslam değer
kaybetmeye başlamıştır.
Bu yeni değil, geçen
1400 yılda dört mezhep ve birbirinin camisine girmeyen 1000 kadar tarikat bu
sakınmadan doğmuştur. Bunlar da ben çıkartmadım ya. En iyisi dini insanların
vicdanlarına bırakmak, zorlamadan, baskıdan kaçınmaktır.
Ama nerdeee, kim
yapacak ki bunu?
Lev Tahor/Beytül Şems Yahudileri Yedi gezegenin Gök Anası El Uzza/Er Ruha/El Lat'ın "gök örtüsü gece" yi örtünmüşlerdir. |
Beytülşems Yahudileri İsrail'de bile çarşaf-peçe,sarık-cübbe- harem-selamlık Mehadrin otobüsleri ve her türlü şiddetve sapkınlık bunlara aittir. |
El Uzza’nın eşiti olan bereket, güneş tanrıçası
Fenikelilerde Astarte, Frigyalılarda Kibele, Babillerde İştar, Trakyalılarda
Bendis, Giritlilerde Rea, Efeslilerde
Artemis, Kenanda Atargatis, İranlılarda Anahita, Kapadokya’da Ma, Harran
Sabilerinde Ruha olarak adı her ne kadar değişse de yaptığı iş aynıydı. O
daima, çocuklarının yardımına koşan, yardım eden ve bereket bahşedendi.
Lingam-Sol K^^abe,Sağ Üst Yunanistan Delfi mabedi Orta Mısır Güneş mabedi (H.Polis) Alt, Easter Adası Lingam Rahim (Yaşam bulma) ve doğum organı. |
Çıktığı yere girmeye meraklı bilinçsiz Müslüman çocuğu polis yardımıyla, herkesin kirlettiğ ve asla temizlemediği vajina temsilinde mikroplara bulanırken. |
Gök Ana'sının amını koruyan bir Suudi Polis |
Kibele adının en erken biçimi olan Gılgamış destanındaki
(M.Ö.2500 Asur) ormanın koruyucu bekçisi dev Humbaba veya Kumbaba ya da Kubaba
olduğu sanılmaktadır. Neolitik çağ Anadolusunda “Küp şekilli taş” ile temsil
edilen tanrıça ibadeti dinleri referans kabul edildiğinde “Kubaba” adının “Küp
veya “kuba” olabilir. (Tahmin edin neden?)
Kubaba, alternatif olarak, tanrıçanın üstün görüntüsü
sayılan boşluk, tekne, gemi, kap
anlamına gelebilir. Hitit alfabesinde Kubaba ideogramı (sembolü) “eşkenar
dörtgen, baklava şekli, küp, çift yüzlü balta, kumru kuşu, vazo, kapı veya
büyük yapı kapısı şekillerinde neolitik avrupa’da görünmektedir.
Vatikan şehri Kibele tapınağının üstüne kurulmuştur.
Gök Ana'nın rahmi olarak inşa edilen Vatikan Şehri Aziz Peter meydanı. (Peter=Taş demektir) |
Afrodit’in şehri Kıbrıs Pafos şehridir. Farklı klasik
yazarlar, onun onuruna yapılan ayinlerin, her ne kadar aşağılansa da da
“tapınak fahişeliği” olarak tanımlarlar. Bu tapınakta kara taşa ibadetin,
taşın müzeye taşınmış olmasına rağmen hala sürdüğünü işittim.
Kibele’nin başında
tac, Nuh tufanından sonra ilk peygamberliğin sahnesi Babil kulesini
hatırlatmaktadır.
Anadolu'nun Gök Ana'sı Kibele |
Kıbrıs’ın İslami tarafında da, Mekke ve Medine’den sonra
üçüncü derecede yüksek hürmet gören “Hala Sultan Tekkesi” vardır. Kutsal bir kadın adına yapılmıştır. Türbenin
üstünde üçlü kolonun bir parçası gökten düşmüş siyah bir meteorittir.
Hala Sultan, Peygamberin analığı ve halasıdır. Bu Mekke’deki gibi orjinal
tanrıça türbesi olabilir mi? Ne yazık ki daha fazla bilgi elde etmek
olanaklı değildir.
Kara Çarşafa-peçeye girmiş Afrodit. Hala Sultan Tekkesi. Meteroit |
Varro, Bergamalılar çağında Truva İda dağı yakınlarında
Ovid annesinin evini kurduğu, Bergama’da Megalesion adlı bir türbeden getirilen
tanrıça olduğunu ifade eder. Livy, Romalılar ile Begama kralı I.Attalos’un
Pessinous’tan elde ettiklerini taramış görünür. Özellikle Romalıların
farklı kaynaklarda taş; “Herhangi bir ikon şeklinde olmayan, küçük, kara,
kutsal, gökyüzünden Pessinious türbesine düşmüş bir taştır.” Şeklinde
tanımlanır. (Roller, İn Search of The God the Mother=Ana Tanrıçanın
Araştırılmasında Silindir)
Lingam- Erkeklik-Dişilik organı birlikteliğinin İslam'a yanısması |
Hint dilinde kutsal olan OM (solda) ve İslamda kutsal olan "Allah" yazıları arasında da benzerlik kuran Hintli araştırmacılar yanılıyorlar mı? |
Son olarak, Müslümanların her işe başlarken söyledikleri söz;
Bismillaherrahmanerrahim;"Rahman ve Rahim olan tanrının adıyla"
Bu ifadede geçen;
"Rahim" Yaşam, Yaşam veren (Hay/Hayat) ve koruyan anlamlarına gelir.
Rahman da "koruyan" demektir. İki kelime "yanyana "koruyan" olamayacağına göre, "Rahim", Türkçe dilimize de geçtiği gibi, bal gibi, insanın yaşam bulduğu üreme organıdır.
Her ne kadar Müslümanlar her yemekte, her su içmede, her duada tekrar ettikleri "Rahim" adının, aslında evreni içinde yaratıp, hayat veren "kutsal gök ananın rahmi" olduğunu bilmeseler de, Hindu dininden başlayarak bütün dinleri birleştiren Masonlar bu işi sıkı takip ediyorlar.
Apple Bilgisayar şirketinin "Kabe projesi" Rahim temsilidir. Aynen Kâbe gibi karedir. |
Avustralya'da Rahim |
Rahim Santaana'da |
Rahim, Danimarka'da |
Rahim New York'ta. |
Eğer Rahim, am/vajina, penis/sik putperestlik kalıntısı iseler İslam gibi en son olan bir dinde nasıl kaldılar?
Neden bırakıldılar?
İslam'dan 600 yıl kadar önce inen İncil ile Hac görevi, insan ve hayvan kurbanı kaldırılmıştı. Zerdüştler, insan ve hayvan kurbanını M.Ö 600-400 yıllarında kaldırmışlardı. Ancak Hicaz Araplarına Yasin 6. ayette belirtlidiği gibi "Babaları uyarılmamış" kavimdiler ve onlar kurban kanlarıyla putlarını yıkama, hayvan ve insan kurbanını sürdürmekteydiler.
Peygamber Muhammet'İn babası Abdullah da Allah'a adanmış bir kurbandı ve annesi Fatma'nın tek çocuğu olduğundan, Kabe'nin kahini Margayın gördüğü rüyaya istinaden attığı fal okları ile 130 deve karşılığında kurban edilmekten kurtarılmıştı.
Hayvan kurbanı, Yemenli dine teni girmiş birisinin camide kurban konusu konuşulduğunda "Putperestler kanla ibadet ediyorlar, biz onlardan aşağı mı kalalım" demesine kimseden itiraz gelmeyince, inen Kurban ayetleri gibi, Hac da Kureyşlilerin "Muhammet, putlarımızı kırdın, haccı da kaldırırırsan biz aç ölürüz, kısa sürede herkes putperestliğe döner" kaygısı üzerine Hac suresi ve ayetleri gelmiştir.
1970'lı yıllarda din derslerinde öğretilen bu konu bıu gün bütün kayıtlardan kaldırılmış olsa da hafızalarda yer etmiştir.
Dinin temeli sayılan ve eski şeytana tapınmayı ret eden "Euzubillahimineşşeytanirracim" yani "Huzurdan recm edilerek kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım" diyen bir Müslüman olacaksın, sonra da, yezdi gezegen, 12 burç ve güneşi-ayı olmayan diğer beş gezegenin anası olan şeytan Er Ruha/İştar/El Uzza/El Lat adlarıyla anılan güneş sistemi ve bu takımyıldızları doğuran "göksel Ana" şeytanın rahmi etrafında, "7" oğlunun hakkı için, "7" kez tavaf edip, döneceksin. Hem de rahim olan binayı da "Gök Ana'nın SİYAH ÖRTÜSÜ" ile örteceksin.
Oradan Mina'ya gidip, El Şükra cemresi (Küçük Şeytan), El Vüsta cemresi (Ortanca şeytan) ve El Akabe cemresi (Büyük Şeytan) adlarıyla bilinen üç şeytanın her birisine, şeytanın yedi oğlu-yedi gezegen hakkı için "7"şerden "21" taş atacaksın, bunu, üç gün sürdürüp toplam "63" taş atacaksın ve şeytan ruhanın doğurduğu toplam "61" gök cismi, güneş (şeytan) ve ay ekleyerek "63"'e bağlayacaksın ve putperest olmayacaksın.
Kur'anda yüzlerce "aklını kullan" diyen ayet demek boşuna inmiş. Gerçek inanan siyasi ile rahmani olanı ayırt etmelidir.
Şeytanın rahmini yedi kez tavafla kutsayıp, döl yatağını/amını/vajinasını öpeceksin ve purperest olmayacaksın?
Bu yaptığın da "Euzubesmele" ile çelişmeyecek öyle mi?
Bir düşünün derim.
Eğer Allah varsa ve her gün Müslüman kanının döküldüğü ve bütün Müslüman devletlerin Hristiyan ve diğer gayrimüslümlerin kölesi olmalarında bu "riyakârlık" belki de esas sebeptir.
Kim bilir?
İslam'dan 600 yıl kadar önce inen İncil ile Hac görevi, insan ve hayvan kurbanı kaldırılmıştı. Zerdüştler, insan ve hayvan kurbanını M.Ö 600-400 yıllarında kaldırmışlardı. Ancak Hicaz Araplarına Yasin 6. ayette belirtlidiği gibi "Babaları uyarılmamış" kavimdiler ve onlar kurban kanlarıyla putlarını yıkama, hayvan ve insan kurbanını sürdürmekteydiler.
Peygamber Muhammet'İn babası Abdullah da Allah'a adanmış bir kurbandı ve annesi Fatma'nın tek çocuğu olduğundan, Kabe'nin kahini Margayın gördüğü rüyaya istinaden attığı fal okları ile 130 deve karşılığında kurban edilmekten kurtarılmıştı.
Hayvan kurbanı, Yemenli dine teni girmiş birisinin camide kurban konusu konuşulduğunda "Putperestler kanla ibadet ediyorlar, biz onlardan aşağı mı kalalım" demesine kimseden itiraz gelmeyince, inen Kurban ayetleri gibi, Hac da Kureyşlilerin "Muhammet, putlarımızı kırdın, haccı da kaldırırırsan biz aç ölürüz, kısa sürede herkes putperestliğe döner" kaygısı üzerine Hac suresi ve ayetleri gelmiştir.
1970'lı yıllarda din derslerinde öğretilen bu konu bıu gün bütün kayıtlardan kaldırılmış olsa da hafızalarda yer etmiştir.
Kimbilir belki de doğru olanı yapıyorlar |
Dinin temeli sayılan ve eski şeytana tapınmayı ret eden "Euzubillahimineşşeytanirracim" yani "Huzurdan recm edilerek kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım" diyen bir Müslüman olacaksın, sonra da, yezdi gezegen, 12 burç ve güneşi-ayı olmayan diğer beş gezegenin anası olan şeytan Er Ruha/İştar/El Uzza/El Lat adlarıyla anılan güneş sistemi ve bu takımyıldızları doğuran "göksel Ana" şeytanın rahmi etrafında, "7" oğlunun hakkı için, "7" kez tavaf edip, döneceksin. Hem de rahim olan binayı da "Gök Ana'nın SİYAH ÖRTÜSÜ" ile örteceksin.
Kur'anda yüzlerce "aklını kullan" diyen ayet demek boşuna inmiş. Gerçek inanan siyasi ile rahmani olanı ayırt etmelidir.
El Şükra, El Vüsta ve El Akabe cemreleri |
Şeytan heykelleri kırıldığından yerlerine enli sütunlar dikilmiştir. Bu sütun duvarlara küçük taşlar atılır. |
Şeytanın rahmini yedi kez tavafla kutsayıp, döl yatağını/amını/vajinasını öpeceksin ve purperest olmayacaksın?
Hacer-ül Esved, Gök Ana El Lat'ın Er Ruha'nın veya El Uzza'nın Vajina'sı na bunca hürmet, Allah'a şirk değil mi? Uğraş biraz daha, girebilirsin :) |
Bir düşünün derim.
Eğer Allah varsa ve her gün Müslüman kanının döküldüğü ve bütün Müslüman devletlerin Hristiyan ve diğer gayrimüslümlerin kölesi olmalarında bu "riyakârlık" belki de esas sebeptir.
Kim bilir?
Bu putperestliklerden başka daha dinde bırakılmış, kurban, recm, kırbaç, kelle kesme,çocuk evlilikleri/pedofili, çok eşlilik, türbe ve yatırlardan medet umma, muska, büyü, büyü ile bağcılık,şeyh, emir, pir (rahim/am)lerden medet umma ve niceleri gibi.
Günümüzde Hindular, güneş tanrıları Şiva ve diğerlerine kurban keserek yaklaşırlar ve putlarını islam öncesi olduüu gibi kanla yıkarlar. |
Hamile olduğuna bile bakmadan kurban keserek Allah'a yaklaşacağına inanan Müslümanların yaptıkları ibadet mi zulüm mü? Hindulardan ne farkınız var ki? |
Tevrat'tan İslam'a geçmiş putperest ibadetlerinden Recm, taşlayarak öldürme elan dinde vardır. |
Günümüz Müslümanlarının aydınlarının yaşadığı Türkiye'de bu inançta olmadıklarını biliyoruz. Ama, ilk emri "İkra=Oku" olan dinin mensupları, en cahil ve köle milletler ise, bir şeylerin sorugulanma zamanı gelmemiş midir?
Geçmişte "Müslüman olduk" deyip, bu gün Haçlı ordusunun Müslümanları ve masumları katleden, İNSAN KAFASI KAYNATAN, Müslüman ülkelere HAÇLI SALDIRILARINA GEREKÇE ÜRETEN VEHHABİ, NAMAZ KILAN ŞEMSİ YAHUDİ" DÖNMESİ IŞİD'E KATILARAK DA MÜSLÜMAN OLUNABİLİYOR. |
850 yılında Bizans'ın Abbasileri bozguna uğratarak İran'da urumumiye gölünü Müslüman cesetleriyle doldurmasıyla başlayan İslam'da değişim, tarikatların artması,16.yüzyılda
Portekizlilerin Ümit Burnunu dolaşarak Hindistan'da koloni kurmaları ve Hint okyanusuna kıyıları olan Müslümanları köleleştirmelerinden beri devam etmektedir.
Birbirinin camisine girmeyen 600 kadar diyanetin kabul ettiği tarikattan ibaret bir "köle İslam" size bir şey düşündürmüyorsa, rahatınızı bozmayın bence.
Hani derler ya "girsin çıksın kalbini bozma" diye. Siz kalbinizi rahat tutun...
Portekizlilerin Ümit Burnunu dolaşarak Hindistan'da koloni kurmaları ve Hint okyanusuna kıyıları olan Müslümanları köleleştirmelerinden beri devam etmektedir.
Birbirinin camisine girmeyen 600 kadar diyanetin kabul ettiği tarikattan ibaret bir "köle İslam" size bir şey düşündürmüyorsa, rahatınızı bozmayın bence.
İslam'ın Yahudileştirildiğinden endişe eden başka Müslümanlar da bu şekilde dertlerini dile getirmişler. |
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Kabe, Haceri Esved ve şeytan taşlama ile Arapların Türk hacıları öldürüp köle olarak satmaları konuları Evliye Çelebi Seyahatnamesinden alıntılarla verilmiştir.
http://adilyargic.blogspot.com.tr/2010/11/kabe-ve-seytan-taslama-hakkinda-bazi.html
Not; (Sabilerin kutsal din kitaplarının çevirebildiğim kadarı ile çok sayıda dilimize çevirdiğim çalışmayı yakında PDF veya bu şekilde yayınlayacağım.)