ANAYASA MAHKEMESİNİN SOSYAL MEDYA KARARLARI DOĞRUDUR.
AKPKK koalsiyonu, 600 yıllık Mason dininin misyoneri, başta
ülkemiz olmak üzere “22” Müslüman devletinin siyasi, coğrafi, dini kurum ve
kuruluşarını tasfiye etmekle görevli, Haçlı ordularının askeridir.
Yaşadığımız siyasi, hukuki, dini çatışmaların gerçek nedeni,
AKPKK koalisyonu ile yabancı işbirlikçilerinin, Türk ve Müslüman dünyasını
köleleştirecek, devletlerini yıkacak, dinlerinden çıkartacak olan bu
projelerini gerçekleştirmelerine engel olmak içindir.
Bu projelerin ne olduğunu ve nasıl bu günlere geldiğimizi
görelim.
AKP hükumeti 12 yıl önce iktidar olduğunda ilk işi özellikle
kendi partisine kayıtlı olan halkın en alt tabakasından olan fakir fukaraya
ücretsiz bilgisayar dağıtarak işe başlamıştı.
Karşılık dağıttıkları bu bilgisayarlardan partinin
beklentisi neydi?
Kendisine bağlı bir kitle yaratmak, ki bu kitle Nur ve Gülen cemaatleri başta
olmak üzere kendisine destek veren çok sayıda tarikatlar, azınlık dini ve etnik
gruplar da çatısı altında birleştiğinden zaten mevcuttu.
Çünkü AKP hükumetinin iktidarı 12 Eylül 1980 askeri
darbesinden itibaren kademe kademe bizzat devletin resmi siyaseti olarak
yürütüldü, hazırlandı.
Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliğinin ortak
yürüttükleri 21. yüzyıla yeni bir dünya düzeni getirme siyaseti olan Büyük Orta
Doğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projesinin ilk aşaması 1980’li yılların
sonunda Fas’tan Afganistan’a uzanan Müslüman ülkeleri içine alan Yeşil Hat
Projesiydi.
Yeşil Hat Projesine göre AB-D koalisyonu yani bunun askeri
ve ticari yapılanması olan NATO bu ülkelerden “demokrasi dışına çıkana” askeri
operasyon yapabilecekti.
Önce Yeşil Hat Projesi adını alan bu yeni dünya düzeni
1992’lerde ABD’li Huntington’un el atmasıyla kısa adıyla bildiğimiz B.O.P’a
dönüştürüldü.
AKP hükumeti de B.O.P projesine dahil olan 22 Müslüman
devletten seçilen, Arabistan, Mısır gibi devletlerde Selefi Müslümanlardan
seçilmiş siyasi “eşbaşkan” olduğunu bizzat Recep Tayyip Erdoğan kendi ağzından
daha hükumet olmadan önce açıklamıştı.
Dağıtılan bu bilgisayarlar, 1990’dan itibaren Amerika’da
yaygınlaşan İnternet olanağını hedef Müslüman ülkelere de yayarak, kamuoyu
yaratmada kullanılacaktı. Ama geçen zaman içinde AKP hükumeti ülkemizde verdiği
İnternet savaşını kaybedince ilk önce İnternet erişim ücretlerini ardından cep
telefonu gibi iletişim, benzin, mazot gibi ulaşım araçlarının yakıtlarının
fiyatlarını arttırdı. Öyle arttırdı ki dünyanın en pahalı İnternet, telefon
kullanan, akaryakıt tüketen toplumu olduk.
Büyük umutlarla başlayan İnterneti yaygınlaştırma siyaseti,
bedava dağıtılan bilgisayarlara rağmen ülkemizde neden başarısız olmuştu?
Sebebi halkımızın sorgulama yeteneğinin gelişmiş olması ile
AKPKK Selefi çakma Müslüman siyasetleriyle artan mikro milliyetçilik, mikro köktendincilik
akımları ile bunların toplumda yarattığı “devletin bölünme korkusuydu.”
Bu arada da, 1923’ten 1950’ye kadar kesintisiz olarak devam
etmiş olan Ulusalcılık siyasetiyle halkımızın birleştirilmesi sağlandığından,
AKP’nin getirdiği bölücü ırki ve dini mikro devletlere bölünme siyasetinin
yarattığı tepkiye, AKP’nin temsil ettiği Sünni adıyla maskelediği Selefi,
işbirlikçi, teslimiyetçi Mason islamından duyulan endişe de özellikle Alevi ve
gerçek sünnilerde güvensizliği körüklemiştir. AKPKK koalisyonu, 1950’den beri
Amerikan köktendinci-muhafazakar Neo-concu siyasetin temsilcisi olmuştur. Asla
Sünni/Hanefi İslam’ın değil.
1950’den itibaren ABD’nin Neo-con’cu muhafazakar,
köktendinci siyasetlerini savunan İslam
devletlerinde Selefi sözde Müslüman hükumetler, Hristiyan ülkelerde
Hristiyanlık değerlerini üstte tutan ama “demokratik görünümlü” hükumetler
sayesinde bütün dünyada dincilik beyinlere şırınga edilmişti
.
.
Halklara şırınga edilen dincilik aslında o toplumların
asırlardır inandıkları dinleri değildi ve 16. yy. da Masonların İngiliz
tahtında güç sahibi olmasını takiben 1565 Manş Denizindeki Büyük Armada
(Donanma) savaşında İspanyol donanmasını batırıp dünyanın yeni gücü olmalarının
ardında İngilizlerin başlattığı bütün dinlere “Mason dini esaslı” şekil verme
siyasetinin Amerika tarafından uygulanan haliydi.
Dinlerde yapılan bu
Masonik düzenleme ile alışılagelmiş ibadet şekilleri korunurken biraz
kıyafetlerde, biraz ahlakta ciddi ahlaki bozukluklar da antik çağ dinlerine
dönüştürülerek, dinlerin içi boşaltılıyor, okumak, düşünmek,
sorgulamak,akılcılık kötüleniyor, dogmacılık/ nasçılık, ruhbanlara itikat
güçlendiriliyor, batı emperyalizminin dinin koruyucusu olduğu şartlanıyor ve
kutsanıyor, böylece halklar emperyalizme direnmeden teslim oluyorlardı.
Bunun kültürel zemini de İslam’da peygamberin ölümünden beri
var olan, Kur’an ayetlerinin halktan insanların okuyup anlamasını hoş görmeyen
Selefi anlayışıydı. Bu anlayış, 13. yüzyılda Halçı seferlerinin ardından
kurulan Gazze’li İmam Hanbel’in kurduğu Hanbeli Mezhebi hazırlamıştı.
İlk Mason İslam denemesini İngilizler 18. yüzyılda
1740’larda rahip ajanları Hamper ile Sabilerin dönme İslam ulemalarının yoğun
olduğu Basra’da din eğitimine gelmiş Necd’li Mehmet Abdulvehhap’a kurdurdukları Vehabbilik dini oldu. Bunu,16.
yüzyılda Anadolu’da çıkmış olan Kadıyanilik tarikatını benimsemiş Moğol kökenli
Ahmet Kadıyani’ye kurdurdukları Hint Kadıyaniliği, İran’da kendisini Allah ilan
eden Bahaullah Mazenderani’ye Bahailiği, Mısır’da Afgan kökenli Cemaleddin Efgani’ye
Efganiliği, 20. yy. başlarında Bitlis’li Süryani Said-i Nursi’ye de Kürt
İslam’ı olan Nurculuğu kurdurarak başardılar.
Selefi, Mason, sahte Müslümanlar |
Yıkılan Osmanlının ve İran’ın Safevi hanedanının yerine Mason
Sabetayist Yahudi iktidarı getirildi, her iki ülkede padişahlık kaldırıldı.
Bunu halifeliğin kaldırılması takip etti. Böylece İslam’a yön veren hilafet
kurumu çökertildi.
Mustafa Kemal Atatürk bu açığı kapatmak hem de dini bu
zararlı Mason dinlerinden koruyacak bir kurum olan Diyanet İşleri başkanlığını
kurdu, başına Rıfat Börekçi gibi vatansever bir din adamını getirdi, Kur’an’ı
Türkçe’ye çevirtti, halk kutsal kitabını ilk kez kendi dilinden öğrenme şansını
yakaladı.
Bu yeniliğin sömürgeci batılıların sahte İslam dinlerinin
yayılmasını önleyeceğini, karşılarına daha inatçı, batı karşıtı, “doğu
milliyetçiliğini” yaratacağı korkusu batılıları ve işbirlikçileri olan
Selefileri korkuttu.
Cumhuriyetin
kurulmasından Atatürk’ün ölümüne kadar takiyeci Mason Müslümanları olan
selefilere, Şapka Kanununu bahane ederek çıkarttıkları gerici isyanlarla
demokratikleşme engellendi. Kubilay olayı gibi üzücü olayları yaşattılar,
Bunlara paralel olarak Yahudi ve Yezidi Kürtlerin öne sürüldüğü, Süryani ve
Ermenilerin destekledikleri Kürt isyanları da eklendi. Bu olaylar 500.000
insanımızın canına mal oldu.
Sonunda Atatürk zehirlenerek yatağa düşürüldü. Öldüğü ya da
öldürüldüğü gün 10 Kasım 1938’de Bitlis’li namaz kılan Gregoryen Ermeni İsmet
İnönü ile Arnavut Fahrettin Altay’a askeri darbe yaptırıldı, darbeciler
Dolmabahçe Sarayına girdikten sonra Atatürk’ün ölümü açıklandı.
Bu olayın ardından TBMM, cuntacıların emriyle silahlı
askerlerin eşliğinde toplandı ve İsmet paşa kendisini “Ebedi Başbuğ” ilan etti.
Kendisini Türklerin sözde Başbuğu ilan eden İsmet paşanın
Ermeni'liğini kimse eleştiremedi.
Devletin bütün kademelerine Alevi kimliğine girmiş
Sabetayist Yahudi Ermeni, Rum, Tatar, Kürt, Çerkez, Araplar getirildi ve
Rusya’da 1917 Ekim devrimi ile ortaya çıkan Komünizm’in halk arasında yayılması
engellendi, 1943 sonrası tamamen köktendincilik yani Mason İslamı halk
arasında körüklendi. Buna rağmen Ay Tanrısı Kültünden gelen İngiliz
Masonluğunun ürünü Nurculuğun engellenmesi siyaseti sürdürüldü.
1947’de Amerikanın dünyanın yeni hakimi olarak kendisini
ilan etmesi sonucu, Amerikanın neo-con’cu köktendinci, muhafazakar dini
anlayışının ülkemizde en iyi şekilde yayılmasını sağlayacak Selefi Nurcuların
iktidara getirilmesi şart koşuldu. Bu şart gereğince 1946’da Pembe köşkte İsmet
paşa celal Bayar ile bir toplantı yaptı. İlk siyasi şike imzalandı.
14. Mayıs 1950’de iktidara getirilecek bu Selefi sahte
Müslüman hükumetinin halka sevdirilmesi için çeşitli mağduriyet senaryoları
üretildi. Sonuç başarılı oldu ve büyük umutlarla işbirlikçi Demokrat Parti
hükumeti göreve başlatıldı ise de İsmet paşanın sağlığı boyunca Nurculuğun
yayılma hızı düşürüldüyse de şike gereğince iktidarı sürdürüldü.
1965’de NATO’nun Türkiye’yi, NATO savunma alanında 1. derece
savunulması gereken alan olmaktan çıkartması üzerine İsmet paşa NATO
karşıtlığına başladıysa da 1971’de tasfiye edildi. Yerine ABD’de, iki yıl
gazetecilik eğitimi almış Merzifon Şebinkarahisar kökenli Ermeni Bülent Ecevit
getirildi.
1974’de CHP-MSP yani Selefi Süryani-Ermeni koalisyonu olan
hükumet kuruldu ve İsmet paşanın, Adnan Menderes’in ısrarla kaçındıkları Kıbrıs
batağına ülke sokuldu.
Milli Eğitim Bakanlığını ele geçiren Selefi Nurcu MSP, İmam
Hatip Liselerinde örgütlendi, teslimiyetçi İslam olan Mason İslam’ı Nurculuk
devlet okullarına sokuldu.
Aynı anda devletin olası bir Sosyalist Devrimden korunması
amaçlı sinsi bir NATO projesiyle halk sağ-sol çatışmasına derin devlet-Derin
NATO işbirliğinde itildi, binlerce gencimiz telef edildi. Zamanında
bastırılmayan olayların yayılması, ölümlerin artmasını getirdi ve bir entrika
ile Manisa’ya sürülmüş Tunceli Çemişkezek’li Gregoryen Ermeni kökenli Kenan
Evren’in Genelkurmay başkanı olması sağlandı ve 12 Eylül 1980 darbesi
yaptırıldı. Kökeni aynı şehirden olan Malatyalı bilinen Turgut ÖZAL da başbakan oldu.
İmamhatipler arttırıldı, gerici Mason İlsam’ı Nurculuk ile
onun Gregoryen Ermeni uyarlaması olan Fethullah Gülen’in idaresine verilen
Işıkçılık/Işık Evleri oluşumu devlet eliyle desteklendi. Akılcı, bilimsel
eğitim tümüyle terk edildi. Özel televizyon şirketlerine izin verildi, bu
kanallardan Nurcu ve Gülenci “teslimiyetçi Mason İslamı” halka şırınga edildi.
Ordu-siyaset işbirliği ile ordu din düşmanı, teslimiyetçi İslamcılar da
kurtarıcı olarak halka gösterildi.
Diğer yandan etkili olamayacağı anlaşılan ASALA Ermeni terör
örgütü tasfiye edildi, özünde Ermeni, Süryani, Yezidi Kürtlerinin idaresinde
PKK terör örgütü devlet eliyle kuruldu, cezaevlerinde solcu Kürtlere aşırı
baskılar yapılarak devlete düşman edilip dağlara çıkmaları için gerekli
psikolojik ortam yaratıldı.
Bütün bunlar 1980’lerin sonlarına doğru Yeşil Kuşak hattıyla
başlatılan 1992’lerde B.O.P’a dönüşen projenin uygulanması için kültürel,
siyasi, coğrafi şartları oluşturdu.
Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den toprak alarak kurulacak
kukla bir Kürt devleti bu dört ülkede anarşi çıkartacak, her ülkedeki küçük
dini ve ırki azınlıklar tahrik edilecek, desteklenecek, özerk devlet olma
savaşına sokulacak, böylece, günümüzün bu dört devleti çok sayıda mikro
devletlere bölünecek, orduları, devlet kurumları tasfiye edilerek sadece
silahlı polis güçlerinin baskılarıyla yönetilecekti.
Sonunda, dünyanın en gelişmiş teknolojik silahlarıyla
donatılmış Amerika ve Avrupa Birliği orduları karşısında halkını toplayıp
direnecek bir ordu da kalmamış olacaktı.
Bütün bunlar gerçekleşinceye kadar Türkiye ve seçilmiş diğer
eşbaşkan konumundaki devletlerin orduları görev başında kalacak, projenin
tamamlanması aşamasında da tasfiye edilecekti.
Nurcu AKP hükumeti ve Gülen cemaatinin ilk işleri de
eşbaşkanlığını üstlendikleri bu teslimiyetçi siyasete karşı olan ordu-sivil yapılanmasını
Ergenekon operasyonlarıyla tasfiye etmek oldu.
Yargı ve ordunun başına ordu içlerindeki kripto elemanları,
siyasi terfi oyunlarıyla getirildiler, bunlar bütün halkın gözü önünde oldu.
Özellikle 2011’de Libya’ya yapılan NATO saldırısında AKP-Gülen
cemaati koalisyonunun gerçek yüzü ortaya çıktı. Suriye operasyonunda ise
Rusya-Çin-Hint-İran koalisyonu yeni bir blog olarak ortaya çıktı ve Haçlı
işgali durduruldu. Top, eşbaşkan ülkelere yani Türkiye, Mısır, S. Arabistan ve
Katar’a kaldı.
Takiyeci Müslüman Selefilerden seçilmiş gönüllü-paralı
askerlerden oluşan El Kaide, El Nüsra, İşid gibi örgütler Suriye’de kan dökmeye
başladılar. Gizli-açık haçlı ülkeleri ve eşbaşkan devletlerin mali, mühimmat,
levazım, siyasi destekleriyle Suriye rejimine savaş halen sürdürülmektedir.
Her gün Müslüman kanları dökülmekte, kadın ve genç kızların
ırzlarına geçilmektedir. Selefi olmayan Müslümanlar “Kâfir” ilan edilerek
sekiz, on yaşlarında çocuklara kafaları balta, saldırma gibi kesici aletlerle
kestirilmekte ve İnternet ortamından halklara gösterilip sindirme
yapılmaktadır. Saf genç kızlara cennet vaat edilerek bu haçlı askerlerine
gönüllü fahişelik ettirilmektedir.
Müslüman ve Türk devletlerini zaten asırlar öncesinden “Dar-ül
Harp” yani “Yağmalanacak savaş alanı” ilan etmiş olan bu
Selefi ihanet yapılanması olan AKP hükumeti bir yandan da devleti
yağmalamaktadır. Bu yağmalamada elde ettiği paraları da artık yasal olarak
bankalara bile yatıramayacak kadar çoğaldığından evlerinde saklama yoluna
girmişlerdir.
En son olarak 2010 yılında Nurcu Selefi AKP’nin, Gregoryen
Ermeni Gülen cemaatini tasfiye etme kararı almasının ardından, karşılıklı
eleştirilerle başlayan geçimsizlik, bu günlerde savaşa dönüşünce, Gülen cemaati
Selefi Nurcu hükumetinin bakanları ve başbakanının yolsuzluklarını gözler önüne
seren Twitter, Youtube gibi sosyal medyada yayınlamaya başlamıştır.
Ardından başbakan ve bakanları hakkında yargı takibi
başlayınca, başbakan takibatı başlatan yargı, polis teşkilatını hallaç pamuğu
gibi atmış, bütün tahkikatları durdurmuş, “kendisine darbe girişimi olarak
değerlendirmiş” bu nedenle aleyhine alınan yargı kararlarını iptal ettirmiştir.
Bu da yetmeyince yolsuzlukların yayınlandığı İntenet
sitelerini de emrivaki olarak yasaklamıştır.
Yasağın ilanını takiben başta cumhurbaşkanı ve hükumetin
bakanları yasakları delerek bu sitelere girip üyelerine düşüncelerini ileterek,
ilan edilen yasağın başta hükumet, devlet tarafından akılcı bulunmadığını
göstermişlerdir.
Yasaklanan internet sitelerinin geçmişi zaten iki ile beş
yıl arasındadır. Hepsi 12 yıllık AKP hükumeti döneminde kurulmuş bu siteler
sadece ülkemizde değil bütün dünyada kullanılmaktadır.
Bir ara da Google arama motorunu yasaklamışlardı. Google da
halen hükumet tarafından engellenmektedir ve dünyada en çok kullanılan ve
kazanan şirkettir. Bunu kuran 18 yaşında bir gençtir. Twitter, Facebook,
Youtube da benzer şekildedir. Bunların hepsinden vergi almayı kafaya koyan
hükumet üyeleri evlerinde, cep telefonlarında ve bütün devlet dairelerinde
“google arama motoruna” girmeden bilgi taraması yapamamakta, youtube, twitter,
facebook kullanmadan üyeleriyle iletişim kuramamaktadırlar.
Yok vergi ödemiyorlarmış, yok ülkemizde büro açmıyorlarmış
bunlar bahane, kendilerinin hazırladığı Atatürk’ü aşağılayan videoları bu sitelere
yükleyerek, “Atatürk düşmanlığı yapan görüntüler var” gerekçesiyle bütün sosyal
paylaşım sitelerine erişimi toptan engelleme kararı aldırtmak şahane.
2008’de Gürcü-Rus savaşı, Osetya krizi yüzünden
başladığında, televizyonlara “Kafkasya uzmanı” olarak çıkıp da Osetya’nın
yerini bile bilmediğinden yüzü kızaran, ortadan görünüp, sıkışınca hükumet
yalakalığı yapan, hükumetin maaşlı sözcüsü çakma prof ve hükumet sözcüsü Van’lı
Ermeni Hüseyin Çelik’in, bu profun uydurmalarını esas alarak savunduğu şey, bu
sitelerin ülkemizde büro açmamaları, vergi ödemeyi ret etmeleri gibi yersiz,
dayanaksız gerekçelerle yasakları savunmaları mantıksızdır, hükümsüzdür.
Vergi alacak devlet adamı, üç ile beş yıldır bu sitelerde
hesap açacağına, işine bakar başında gerekli yasal hazırlıkları yapar,
vergisini alabiliyorsa alırdı zaten.
Yolsuzluklarınız, hırsızlıklarınız ortaya dökülünce mi
vergi, büro konuları aklınıza geldi?
Alooo, artık yalanlarınızı yemiyorlar, haberiniz ola.
İster cemaat-AKP çekişmesi ürünü olsun, ister gerçekten
vicdanlı yargıçların verdiği karar olsun başta Anayasa Mahkemesinin ve öteki
yerel mahkemelerin “İnternet yasaklarının kaldırılması kararları”
doğrudur, adildir, yerindedir.
Bu yargıçları yürekten kutluyorum.
Bütün yasakçı zihniyet, “özgürlük getirme vaadiyle” gelen
“dünün mağduru, günümüzün zalimi” AKPKK ihanet koalisyonuysa ona da lanet
olsun!
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc