YSK, YANDAŞ SEÇİM KURULU ÇIKTI.
30 Mart 2014 günü yapılan yerel seçimleri yapıldı. Üzerinden
geçen üç güne rağmen açıklanan seçim sonuçlarıyla, sandık başlarında görevli
siyasi parti temsilcilerinin tuttukları raporlar arasında uçurum sayılacak
farklar yüzünden YSK’ya yapılan itirazlar sürmektedir.
CHP, YSK’nın açıkladığı bütün seçim sonuçlarına itiraz etme
kararı aldığını açıkladı.
Seçim sonrası Hatay'dan bir duvar yazısı. |
Bazıları “CHP’nin her zaman yaptığı iş bunda şaşıracak bir
şey yok” diyebilirler. Ama işin aslı öyle değildir.
Bu gün yani, 02.4.2014 günü Sokak Tv’de yayınlanan Mirgün
CABAS’ın tekrar programında dinlediğim CHP milletvekili sayın Salıcı, yalnız
İstanbul seçim sonuçları hakkında yaptıkları çalışmayı “65” sayfalık bir
raporla sonuçlandırdıklarını, bu raporda, yalnız CHP’nin değil öteki partilerin
oylarında da ciddi oynamalar yapıldığını tespit ettiklerini açıklamıştır.
Verdiği örnekler arasında sandık başında görevli memurların
tuttukları raporlarda, CHP’nin “142” olan oyunun “42”, AKP’nin “45” olan oyunun
“193” olması gibi çok sayıda örnekler vermiştir.
Bu tür rakam oyunlarıyla vatandaşın oylarını yok saymanın ya
da iktidar partisine kaydırmanın olduğu da CHP’nin bu çalışmasıyla gözlerimizin
önüne serilmiştir.
30 Mart 2014 günü saat 19:00 itibarıyla kalkan seçim
sonuçlarının ardından başlayan oy sandıklarının sonuçlarının yazıldığı
tutnakların, oyların AKP’lilerden korunması için facebbok, twitter gibi sosyal
paylaşım sitelerinden görevliğ memurlar sürekli AKP’lilerin saldırılarına karşı
parti merkezlerinden gruplar halinde yardım çağrıları yaptılar.
Sayılan oyların sonuçlarının yazıldığı tutanaklarıyla
birlikte İlçe Seçim Kurullarına selametle ulaştırılması olayı meydan
muharebelerine dönüştürüldü.
Seçim sonrası oy sayımı süresinde büyük şehirlerdeki elektrik kesintileri böyle alay konusu oldu. |
Her oy kullanma merkezinden İlçe Seçim Kurulu merkezine
doğal olarak, sandık başkanlarınca teslim edilerek götürülmesi, ve bu
merkezlerde “tarafsız” yargıç ve savcılardan oluşan kurullarca “tarafsızca”
sayılıp açıklanması gereken sonuçlar, bu kurulların “taraflılıkları” yüzünden
halkı iç savaşın eşiğine getirmiştir.
İnsanlar İlçe ve Yüksek Seçim Kurulları önünde gruplar
halinde, silahlı, silahsız, kadınlı erkekli her an birbirine saldırmaya hazır
savaşçılar haline getirilmiştir.
Bunun tek sorumlusu, hükumet olan AKP ve onun hırsız
başçalanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. 03 Kasım 2002 seçimlerinden bu güne kadar
iktidarını ayrılıkçı Kürtler, Süryaniler, Ermeniler ve Lazistan kurmak isteyen
kripto Rumlardan aldığı oylar üzerine kurmuş ve söylemlerini de “kendinden
olanlar ile olmayanlar” üzerine şekillendirmiştir.
Başbakan, başbakanı olduğu devleti tasfiye sürecine sokmuş,
tasfiye gerçekleşinceye kadar da kendi dindaşları (Süryaniler), yandaşları
köktendinci Yezidi, Yahudi Kürtler, Gregoryen, Ortodoks Ermeniler ile Rumlar
ile birlikte yağmalamaya girişmiş havasında her türlü hırsızlığı, yolsuzluğu,
yağmacılığın olağanlığını topluma kanıksatmıştır.
Başbakan, halkı, dini ve ırki kökenlerine göre bölmek,
ayırımcılık, bölücülük yapmak, B.O.P projesi gibi varlığı tartışılmayan
empeyalist bir projede, yabancı devletler ile gizli işbirliği yaparak
“eşbaşkan” olduğunu açıklamasıyla da “anayasal” bir suç işlemektedir.
Başbakanın işlediği suçlar artık adliye raflarına sığmayacak
kadar artmıştır. Halkın dini duygularını istismar ederek,
“çarşaf-peçe/başörtüsü” siyasetinden, Kur’an’ın Bakara Suresine “makara diye
alay eden (Egemen Bağış), başbakanı “Allah’ın sıfatlarının çoğunu
barındırdığını” söyleyerek (Fevai Aslan) tanrılaştıran putperestlikleri
kanıksatarak, dini değerleri alay konusu haline getirmesi de sosyal medyaya
girmeyen, hükumet yanlısı Tv kanallarından başkasını dinlemeyen, eğitim düzeyi
toplumun en alt kesimi olan halk kesimlerinin gözlerinden de kaçırılmıştır.
Demokratik rejimlerde, halkın verdiği oyların itina ile korunup, tarafsızca sayılıp, siyasi iktidarları belirleyecek Yüksek Seçim Kurulları (YSK) başbakanın diktatörlüğü döneminde “yalnızca başbakan ve siyasi partisi AKP’yi koruyan “Yandaş Seçim Kuruluna” dönüşmüştür.
Ankara YSK önünde bekleyen gruplar |
Bu konuda ilgili yargı mercilerinden hala başbakan ve
partisinden emir almadan mevcut yasalara göre dava açabilecek yargı mensupları
varsa, bunların “intihar edercesine” göerevlerini, yapmaları gerekmektedir.
“İntihar edercesine” dedim, çünkü böyle bir işe kalkışan
yargı mensubu, bu görevini yapmaya kalktığında, başbakan ve partisinin
saldırıları, tehditleri sonucu başına geleceklerin yanında intihar etmesi, onun için daha az sıkıntı
verici olacaktır.
Ülkemiz, bizzat başbakan ve partisi AKP tarafından 12 yıllık
hükumetleri boyunca, dini, ırki olarak bölünmüş, kutuplaştırılmış, birbirine
düşman edilmiştir.
Devletin bütün kurum ve kuruluşları onların idaresine
sokulmuş, devletin tasfiye sürecine sokulmasıyla da “batan geminin malları”
misali devlet hükumet ve yandaşlarınca “yağmalama sürecine” sokulmuştur.
Ortada devleti koruyacak ne ordu-polis ne de yargı kurumu
kalmamıştır. YSK’nın açıkladığı seçim sonuçlarıyla, sandık başı tutanakları
arasındaki uçurumlar, hükumetin hesabına geçirilen halkın oyları, bunun
yarattığı çatışma ortamının Ankara, İstanbul ve öteki illerde sürmesi de bu
çürümüşlüğün delilidir.
Devletin varlığının sürdürülmesi ve korunması sadece
vatandaşa kalmıştır.
Herkes üzerine düşen görevi yapmak zorundadır.
Takdir okuyucularındır.
Alaeddin Yavuz