16 Nisan 2012 Pazartesi

EMPERYALİZMİN HİZMETİNDE İLERLERKEN

Emperyalizmin Hizmetinde İlerlerken!

Siyaset durmadan yol alıyor, her gün beynimizin işleme hacmini aşan bilgileri, özel sorunlarımızı bir kenara bırakarak vatan millet tehlikede, insanları uyaralım, şer güçleriyle daha iyi mücadele edelim diye beynimize pompalayıp duruyoruz.
Yetmiyor, yazılanları okuyor, inceliyor, yazılmayanları yazabilmek için de derin araştırmalar içinde uğraşarak kendimizi helak edip duruyoruz.

Oysa her şey, 10.Kasım 1938 İngiliz- Amerikan işbirlikçi darbesi ile hayatı sonlandırılan ulu önder Mustafa KEMAL’in ardından geçen altı ay sonunda iktidarı darbe ile teslim alan “İngiliz hayranı” İsmet İnönü yaklaşan İkinci Dünya Savaşının ayak sesleri arasında imzaladığı İngiltere- Türkiye Ticaret Antlaşmasını, Amerika, Fransa, İtalya ve Almanya ile tazeleyerek ülkenin teslimiyetini sürdürmüş, bu kara yazı, 1946’da İngiltere’nin isteği üzerine “Dörtlü Takrir Senaryosu” ile  Demokrat Partinin kurulmasını, içine gelmiş geçmiş bütün işbirlikçilerin ve soylarının doldurulmasını, 1947’de NATO’ya müraccatı, 1950’de NATOýa Kabul edilmeden önce Kore’ye asker gönderilerek Müslüman ve Türk askerinin “Haçlı Askeri” edilmesini sağlamıştır.

Bu dönemde devletin bütün kurumları başta ABD olmak üzere bütün batılı devletlerin eline geçmiş, Osmanlı’nın yıkılışından Atatürk’ün devrimlerinin engellenmesine kadar çıkartılan her ne kadar isyan ve işbirlikçilik yapanlar varsa bunların yaşayanları, ölmüşlerinin soyları devletin içine doldurulmuş ve devlet bu azınlıklara, asilere teslim edilmiştir.

Devletin içine çöreklenen bu ihanet yapılanması önce kapıyı açan İsmet İnönü’yü “muhalefete” çekmiş, 27 Mayıs 1960’da da onlara bu saltanatı teslim eden Adnan Menderes’in boynuna ipi, “SSCB’ye yaklaşma cezası” olarak geçirmiştir.

Bu işbirlikçiler, Lozan Antlaşması ile 1924’de “İngiliz toprağı” olduğunu onayladığımız sonu gelmez “Kıbrıs labirentine”  devleti bulaştırmış, 1967’de devletimizin bölünmesini hedef alan ASALA yapılanmasını görmezden gelmiş, akıtılan onca kana rağmen bir tek kurşun atılmadan bu örgütün icraatları seyredilmiş, halkımız arasında bölücülük akımları serbest bırakılmış, birleştirici olan Sosyalist ve Atatürkçü yapılanmalar” jiletle kazınamayacak şekilde” toprağa geçirilmiş, binlerce vatan evladı sağ-sol, Kürt-Türk çatışmaları ve Ermeni örgütün saldırıları ile toprağa verilmiş ama bütün bunlardan hep batılı ülkeler kârlı çıkmıştır.
Bu ihanet yapılanması 12 Eylül 1980 darbesinin ardından ABD-AB işbirliği ile günümüzde bizden istenilen Türk ve Müslüman ülkelerinin ve ezilen öteki milletlerin işgallerinde “parasız askerliklerini yapacak olan” ordunun eğitilmesi için “Ordunun Modernizasyhonu ve Gerilla Tarzı Savaş Şartlarında Eğitimi projeleri” kapsamında PKK’yı kurmuş, bunu 1984’ten 1989’da kadar TRT kanallarında marifetmiş gibi açık oturumlarda tartıştırmıştır.

1989’lara gelindiğinde bu işin devleti tasfiye edecek bir proje olduğunu gören bazı onurlu subaylar, aydınlar ve siyasetçiler bir şekilde tasfiye edilmiş ya da istifa ettirilmiştir.

28 Şubat 1997 düzmece operasyonuyla özünde işbirlikçi ama “az çok milliyetçi eğilimi” olan Refahyol iktidarı korkutularak hükümetten düşürülmüş, ardından görevi teslim alan hükümetler de “rüşvet iddiaları ve ekonomik krizlerle” halkın gözünden düşürülmüş, özellikle “Çevik Bir” adlı Ermeni veya Yahudi dönmesince ordu halka “Din Düşmanı” olarak gösterilmiş ve tek çıkar yolun da bu operasyonlar sırasında 1998’de kurulan AKP olduğu millet şırınga edilmiştir.

Gün gelmiş, 50 yıllık sosyopsikolojik kitle operasyonlar ile “sözde” eğitilen NSK (Nato Silahlı Kuvvetleri, buna TSK demek yanlış olur) emperyalizme “eğitim borcunu ödemekle” yüzyüze gelmiştir.
Bu borç ödeme, Haçlı İşgali altındaki Afganistan’a  2001’de, 2003’de komşumuz Irak’In işgaline sessiz kalmak ve yataklık etmek, Kızıldeniz- Hint Okyanusunda gene derin NATO düzmecesi olan “Somali Korsanlarını” engellemek için devriye gezme bahanesiyle üç yıl önce denizcilerimizn gönderilmesi, Libya işgaline kuzukuzu, yeni gelinin, “hem ağlarım hem giderim’i” tarzında deniz ve hava kuvvetlerimizi gönderilmesi, ve Müslüman ülkelerinin “Haçlı Seferi” korkusuyla birleşebileceği endişesiyle üstümüze yıkılmaya çalışılan Suriye ve İran işgallerine zorlanmamız şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Bütün bu ihanet ve fesat çemberini halka “şirin göstermek” amacıyla, dünün ABD ve DERİN NATO yapılanmasının “emekli ve işe az yarayan” maşaları, “AKP Devrimci Parti” imajı yaratmak uğruna yazılmış bir tiyatro senaryosu ile Silivri Koloni Mahkemesine şutlanmışlardır.

Zaman öyle bir hale gelmiştir ki artık “ak iplik ile kara iplik” gün ışığında ayırt edilemez hale gelmiştir.
Son günlerde Amerika’nın Koloni Partisinin icraacı başbakanının M.İ.T’in başına getirdiği Hakan Fidan adlı toy istihbaratçı gencin yargılanması için söylediği  ve nice ihanet delillerinden birisi olan, “Sır Küpümü Yargılatmam” ifadesi de gündeme oturtulanlar arasındadır.

Kim ne derse desin, bu ülkenin gerçeği apaçık ortadadır. Sır küpüm diyen RE.T.E ne kadar Amerikan işbirlikçisiyse, "Darbe yapılacak!" Denilince darbe yapan, "Silivri'de yatılacak, yargılanılacak!" Denilince kuzukuzu gidip teslim olan ve mahkemeyi de “yasal Kabul edip ifade bile veren” ve yargılanan, personelini de bu durumlara düşürüp verilen talimatlar gereğince Suriye hudutlarında “tehdit turları” atan generallerden ibaret kukla bir ordu da bu ülkenin bir gerçeğidir.

Gerçeklere alıştık, başbakanın “hazmettireceğiz” dediği gibi hazım da ettik ve şimdi, sonunu bildiğimiz olayların gerçekleşmesini de acıma duygunuz yitirmiş bir ceylanın, etlerini düşleri arasında parçalayan yırtıcı hayvanı seyrettiği gibi seyrediyoruz.

Diyecek başka laf kaldı mı?

Kaldıysa gerisini siz söyleyiniz!