28 Nisan 2016 Perşembe

KUR'AN NE KADAR KUTSAL? SİZ KARAR VERİNİZ.

Dokuzuncu yıllara gelindiğinde, Roma İmparatoru Herakles'in desteğiyle hızla yayılan İslam 630'da Mekke'nin fethinden sonra 11 yıl içinde 641'lerde bütün Arap yarımadasını, İran'ı, Afganistan'ı, Azerbaycan'a kadar Kafkasya'yı, Libya'ya kadar Kuzey Afrikayı içine alan bir coğrafyaya yayılmıştı.
Bu bölgelerde yaşayan İran kökenli kripto uyuyan İrani kavimler, Yahudi, Musevi, Ortodoks Hristiyan mezheplerinden Süryaniler, Nasturiler, Kıptiler ile Yezidiler, Zervaniler, Zerdüştler gibi henüz Hristiyanlaştırılamamış milletlerin yaşadıkları coğrafyayı içine almaktadır.

Bu kavimler her İran-Roma savaşında toplam 721 yıl boyunca bir şekilde İran'ın yanında olmuşlar ya da İran lehine isyanlar çıkartmışlardır.
Herakles ile zamanın papalığı Vatikan'ın İslam'ı desteklemesinin sebebi bu kavimlerin kıyıma uğratılmasını sağlamak içindi. Türkler de Roma'nın başına bela olduklarından bundan nasiplerini almışlardır.

Müslümanlar gibi ibadet eden ve Kabe'yi de kutsal "Beytül Şems=Güneş Evi" sayan, beş vakit namaz kılan, 30 gün ramazanda oruç tutan Lev Tahor ve benzeri Yahudi Mezhepleri, onların dinlerinin babası olan Sabiler, Süryani, Nasturi, Keldaniler de bu kıyımdan kurtulamayanlar içinde yer alırlar.
Maide 69, Bakara 62, Hac 17. ayetlerde, Sabiler, Yahudiler ve Zerdüştlerin iyilerinin cennete gidecekleri belirtildiğinden bunların bazıları kıyımdan kurtuldularsa sonradan, Muhammet'e Şeytan Bizbat, Mars'ın kılıcı, Kan dökücü Arap Ahmet gibi hakaretleri din kitaplarına yazdıklarından kıyıma uğratıldılar.

Onlar da kılıcı görünce Müslüman olduk dediler ve zaman içinde İslam'ı dört mezhep, 1000 kadar tarikata böldüler.
635 yılında Bağdat'ta kurulan İslam Halifeliği kurumu özellikle Ermenistan, Kafkas halkları arasında Kur'an'ın okunuşu ve çevirilerinde çok fazla yorum farklılığı görmeleri üzerine Arap alfabesinde devrim yaparak üstün, esire, hemze gibi noktalama işaretlerini alfabelerine ekleyerek anlam ve ses uyumsuzluklarını kısmen ortadan kaldırdılar.
Buna rağmen çevirilerde hataların çok olması yüzünden Arap dili konuşmayan milletlere Kur'an'ın Arap dilinde okutulması, Arap dilini iyi bilen ulemalarınca yapılmış meal açıklamalarına dayalı eğitim verilmesi fetvası verildiğinde Abbasilerin çöküşe geçtiği 800'lü yıllardı. Özellikle Fatiha suresi ayetlerinin Arap dilinde hatasız okunması hadisi gereğince iranlılar bundan şikayet etmişler ve daha Muhammet zamanında İran'lı Zerdüştken Nasturi papazı daha sonra da Müslüman olan Salmanı Farisi Fatiha suresini Fars diline çevirmiş ondan sonra fatihayı İranlılar Arapça okumuşlardır diye bilinmektedir. O zamandan beri uygulanan bir gelenek ile  Arap dilinde okunması şart koşuldu ise başta Sünnilik mezhebinin kurucusu imam Ebu Hanefi Türklerin Kur'anı Türkçe, Farsça okumasında sakınca görmemiştir.

Hoca Ahmet Yesevi'ye ait olduğu yazılan bir dörtlük de dilimizin Arap kültür emperyalistlerinin iddia ettikleri gibi pek de zayıf bir dil olmadığı görülmektedir. Öyle olsa İslam'a kadar devlet kuramamış Mısır, İran ve Roma sömürgesi olarak Muhammet çağına kadar gelmiş, cüce cin ve şeytanlara tapınan Arapların deve sidiği içip çekirge, fare, yılan yedikleri peygamber zamanından 3000 yıl önce İskit İmparatorluğu gibi yeryüzüne hükmeden devlet kurabilirler miydi?
İşte bu büyük farkı gösteren Hoca Ahmet Yesevi'nin dörtlüğü;


"Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini

Erenlerden işitsen açar gönül dilini

Ayet-Hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar

Anlamına erenler başı eğip uyarlar

Miskin hafız hoca Ahmet yedi atana rahmet

Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe’yi"

850'lerde, Romalıların Abbasileri ve İranlıları büyük yenilgiye uğratarak bütün Müslümanları bu günkü İran Urumiye gölüne atarak öldürdükten sonra Urumiye adını alan bu soykırım gölü olayından sonra Romalıları oradan çıkartan Selçuklu Türkleridir.
O gün bu gündür yaklaşık 1200 yıldır İslam'ın bekçiliği tartışmasız Türklerin elindedir. Oysa peygamberin Mekke'li kendi kavmi olan Ezd kabilesi M.S.1000 yıllarında Lübnan'a göç ederek İslam'dan çıkmış, Fatimi padişahı İnsan Allah'a tapınan Dürzilerin dinlerine girmişler ve hala onların reisliklerini yapmaktadırlar.

Halifeliği "Mecüc soyu Türk" dedikleri Osmanlı halifesinden alma temeli üzerine 1739'da İngiliz rahip ajanı Hemper ile, Muhammet'e kılıç zoruyla boyun eğerek Müslüman olmuş Necd Çölü kabilesinden Mehmet Abdülvehhap'ın kurduğu Vehhabilik akımını "İslam'a uygundur" Hilafet kaldırılıncaya kadar hiç bir Osmanlı halifesi ve şeyhülislamı kabul etmemiştir, onaylamamıştır.
Bu dinin onayını İngiltere, Vatikan papalığı vermiştir.
Roma'nın kurduğu yeni İslam olarak da tanımlamak mümkündür. Çünkü, bana "Mevali Türk sen Müslüman değilsin, Mevalisin (Müslüman olduğundan azad edilmiş Kölesin) demeleri üzerine onları bir çok sapkınlıklarınla suçladığımda verdikleri cevap şuydu;
"Ey mevali, Allah bizim, Arabın, Kuran bize, Araba, peygamber de (onlar Nebi derler) bize, siz kim oluyorsunuz ki?"
İşte bunların İslam'a verdikleri değer. Arapların İslam öncesi de kutsal saydıkları, Kabe'de bulunan 360 putlarından sadece yarısının (180 ve Allah'ın kızı El Uzza'nın da dahil) bulunduğu kutsal mekanları Taif'e bağlı Al Salama şehrinde kanalizasyondan çıkartılan Kur'anları görünüz.
Arap illerinde ciğeri beş para etmeyen, Kur'anı düzgün okusun diye kıtlık çeken Arap çöllerinden kopup gelmiş Arapları imam edip başımıza din alimi eden dedelerimizin iyiliklerine, onları ve bizi Arapça yazılı Kur'an veya Kur'an sanabileceğimiz herhangi bir kitap, dergi (risale) veya kağıda tapar hale getiren, Arap Alfabe putperesti ederek karşılık vermişlerdir.

Ben, Kur'an-ı göbekten aşağı indirmeyi, abdestsiz ele almayı günah sayan bir ailede yetiştim. Oysa bu ilke Sabilerde ve Sabilikten doğan Hristiyanlık mezhepleri ile Zerdüştlükte vardır. İslam'a da bunlardan girmiştir.
Ama, Allah'ın peygamber gönderdiği Taif Arapı bakın neler yapmış Kuran'a;


یا رسول الله جایز نیست ولی قرآن سوزاندن !!!






 یا رسول الله جایز نیست ولی قرآن سوزاندن !!!
04 Eylül 2015 günlü İnternet gazetesi haberinde Taif Al Salama şehrinde
kanalizasyondan çıkan Kur'anların haberini veren sitede yayınlanan resimler

Arapça yazılı gazete gördüğünde kaldırıp öpen, asırlardır dinin aslı öğretilmeden Arap harflerine taptırılmış Arap olmayan Müslümanlar nasıl uyutulduğunuzu hala anlamıyorsanız daha da anlayabileceğiniz bir şey olduğunu sanmıyorum.
Kur'anın Muhammet zamanından kalan dört kopyası da halife Osman zamanında yani "asrı saadet devrinde" halife Osman'ın emirleriyle yakılmıştır. Bazılarına göre yıkanıp kurutulup yakılmıştır ama o Kur'anlardan bir tane kalmamıştır. Onların yerine yazdırdığı Kur'anı çoğaltıp Müslüman ülkeler dağıtan halife Osman, bunun karşılığını halk tarafından linç edilerek öldürülerek ödemiştir. Adı da "Kuranlar yakan Osman" a çıkmıştır.
Onun bu işi yapmaktaki cesareti imansızlığından değil, Kur'an'ın Arapların inandıkları, Sabilik ve mezheplerine verilen "Yıldız Dinleri/Yıldızlara tapınma" geleneklerine uygun olarak Nasturi Hristiyan İncil'ine göre Arapları Hristiyanlaştırmak üzere yazılmış bir derleme kitaptır. Arapça bilenler Youtube girerek "Arabian Ginze d Rbba" yazarak Arapça bu Nasturi İncilini dinlediklerinde Adem-Hava'nın bilmedikleri efsanelerini, Kur'an surelerinin Duhan, Şems, Kamer gibi aynı adla sureleri dinleyeceklerdir.

Bilmeyenlerin bu şansı yoktur. Ben Suriyeli bir arkadaşıma Türk diline çevirttim birazını.
Bu yüzden Kur'an'ın ilahi bir vasfı yoktur benim tespitlerime göre. Araplar için de öyle değil mi?

Araplar, dünyada Efrasyab Masalları, Bin Bir Gece Masalları gibi ünlü masalları yanında, Sabilik, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam gibi dinlerden oluşan masallar yazmış, kitapların için e de "Dinlerin eskilerin masallarıdır, derler" diye ayetler de koyup sırlarını ifşa etmiş, bunu herkese satmış tüccar kavimlerdir.
Onlar yazar inanmak bizlere mi düşer?
Yeryüzünde Türkler ile Arap olmayanlardan başka Müslüman kalmamış diyorum kabul edin artık.
Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

Arapça Ginza d Rabba (Cin Ze di Rabba = Öğretmen Ze cin'i) kitabının okunması;

Bu resimlerin yayınlandığı haberin Arapça ve İngilizce dillerindeki gazetelerin linkleri
1- Blogger haber linki http://s-baran310.blogfa.com/9209.aspx

2-Riyad Connect haber ajansının linkinde "50 tane Kuran'ın bulunduğu, Taif polisinin tahkikat başlattığı haberi http://riyadhconnect.com/copies-of-holy-quran-found-in-street-drains-in-saudi-city/
Copies of Holy Quran found in street drains in Saudi city (Türkçesi;Kutsal Kuran'ın kopyaları Suudi şehrinde kanalizasyonda bulundu)
on Total Views : 28636  Daily Views : 74 

Police authorities, in collaboration with the Commission for the Promotion of Virtue and Prevention of Vice in Taif have uncovered over fifty copies of the Holy Quran discarded in the street drainage system in Al-Salama district of Taif.

The service of a company that specializes in opening grated drainage inlets was availed, and dozens of copies of the Holy Scripture were retrieved from the drain water.

Akhbaar24 reported that close to several copies of the scared book were found from within different storm water inlets in the area. While authorities are conducting further search and recovery, Taif police has launched an investigation into the incident.

16 Nisan 2016 Cumartesi

ESKİ MISIR'DA KADIN VE ALLAH'IN KARILIĞI MESLEĞİ

ESKİ MISIR DİNLERİNDE KADIN
YENİ KRALLIK DÖNEMİ
BÖLÜM I.Marie Parsons

Eski Mısır din, kadın ver erkeklerde yaşamın ayrılmaz parçasıdır. Atalar dini kültürü üzerine inşa edilmiş ev halkının dini yaşamında ev tapınmalarında kadın, Tanrıça Tawaret ile çarpık bacaklı cüce tanrı Bes tarafından gözetilirdi. Bu iki tanrı, kadınları hamileliklerindei doğumlarında koruyanlardı.

Bes

Cüce tanrı Bes. Kadınların, çocukların,
fahişe ve tüccarların koruyucusu
Ev halkı ibadetleri gözlendiğinde, seçkin sınıfta sayılan, dini yaşama katılan bir çok kadın vardı eski Krallık boyunca tapınaklarda da hizmet ettiler. Bu kadınların kocaları toplumda yüksek resmi mevkiler işgal ediyorlardı. Kadınlar bazı mesleklere de sahiptiler ve tapınak dışında da yani tapınak hizmetlerinden ayrıldıktan sonra bu mesleklerini yapabiliyorlardı. Aylık tapınak görevlerini tamamladıktan sona bir kadın kraliyet gözetiminde mektup yazabiliyor, bir stüdyoda dokuma yapabiliyordu.

Kraliyet mensubu olmayan bir çok kadın da Hathor, Neith gibi tanrıçaların dinlerinde “hmt-ntjr” ya da rahibelik olarak bilinen görevler alabiliyorlardı. Eski krallıkta kadın Tut ve Ptah dinlerinde peygamber olarak da görev alabiliyordu. Kralların karıları Hathor dininde sıklıkla rahibelerdi.  Hathor rahibesinin rütbesi Orta Krallık döneminde genel olarak bir kadın üzerinde kaldı. Bazı Hathor rahibeleri, erken dönemlerde kadına atfedilmiş olan “Mrt” rütbesine sahiptiler. Görevleri tapınakta müzik aletleri çalarak, ilahi okuyarak kralı ve tanrıyı selamlamak, bazı rahibelerin de görevleri dini merkezin mali harcamalarının, binaların idarelerinin en yüksek düzeyde idareciliğini yapıyorlardı.

Kusae vilayeti kayıtlarında, Hathor dininde peygamberliğin ne kadar zenginlik ve itibarlı bir görev olduğu hakkında bize fikir veren bilgiler vardır.  Yerel tapınağın önderleri üç nesil boyunca bir aileden seçilmişlerdi. Vali, tapınağın rahibeleri olan ailelerinin ve rahibelerinde gözlemcileriydiler. Hathor dininde tapınaklarda görev alan ruhbanlar arasında cinsiyet ayrımı yoktu ve bunların ekonomik konumları da açıktı. Aslında Hathor dininde Hathor peygamberi olan ruhbanlığın egemeni kadınlardı.

18.Hanedan dönemi
Erkek Allah'ın 
şarkıcılarından biri
Sadece yüzü açık her 
yeri örtülü.

Hathor dininde bir kadın, birden fazla tapınakta rahibe olabiliyordu ve konumu da miras bırakılamıyordu. Analık-Kız evlatlık bağlantılarına dair hukuki kanıtlar vardır. Bir kadın “X” olarak tanımlanmışsa, kız evlatlığı da “Y” olara tanımlanıyordu. Yaşlı bir kadın hizmet ettiği tapınağın dışındaki tapınaklardan seçtiği daha genç oğullar ve kızları tayin edebiliyordu.
Kadınlar, tapınak hiyerarşisi içinde, Khonsu, Wepwavet gibi tanrılar ile Hathor dinlerinde “wbt rahibeleri” olarak da hizmet edebiliyorlardı. “Wbt (arı-temiz olan)” rütbesine sahip bir rahibe bu hizmetinden dolayı ödeme alıyordu. Orta krallık döneminde “wbt” rütbesine sahip bir kaç rahibe bilinmektedir.

Orta Krallık döneminde büro şarkıcılarına dair kanıtlar da vardır. Şarkıcılar, doğrudan kralın işaret ettiği önemli milli günlerde ve kendisinin görevini terk ettiği ayinlerde görevlendiriliyorlardı. Erkeklerin olduğu kadar kadınlar da “Ka hizmetçileriolarak ölüm ayinlerinde yıkama, adaklar sunma gibi ibadetlerde yardımcılık, önderlik ve özel ilahiler okuyabiliyorlardı.
Orta Krallık döneminde başta tanrıça olmak şartıyla tanrıya ibadetten cenaze işlerine kadar görevli tapınağın dişi müzisyenlerinden oluşan birliklere “Khener” adı verildiği görülmektedir. Khener, dini ve dünyevi işlerle de ilişkiliydi. 5. Hanedan döneminden kalma resmi adı Tİ olan bir lahitte erkek müzisyenler, kadın dansçılar ve el çırpan/alkışlayan üç kadından ibaret bir müzisyen birliği resmi görülmüştür. “Orta Krallığa ait bir mektupta, tapınağın eğitimci olan yazıcısına/katibine, bir müzik grubu olan “şemayet (Shemayet)  Sattepihu” getirmesi bildirilmiştir. Müzisyenler daima ellerinde “sistrum denilen çocuk çıngırağını andıran, (oval çift halkanın içinden geçirilmiş hareketli metal parçaları tutan bir gövde elle tutulabilecek bir sap olarak düşünülebilir, sapanı da andırır) bir çalgı taşırlardı.
Bu aletin şekli tanrıça Anhai’nin bir resminde elinde görüğlmektedir. “Seshesht” adlı bu çıngırak Hathor için kutsaldı.Bu çıngıraklar çoğunlukla ağaçtan, taştan veya fayanstan yapılırdı. Grek-Roma dönemlerinde ise bronzdan yapılmıştır. Rahibeler onu yanlarında taşır ve sallayarak çıngırdatırlardı.
Müzisyen rahibeler, bir ipe dizilmiş boncuklardan oluşan bir kolye de takıyorlardı. Bu kolyelerin enseden kaymaması için, tespihlerdeki imamelere benzer sabitleyici parçalar da eklenirdi. Luksor tapınağındaki Hatshepsut’un Kızıl mescidinde, Karnak’ta III.Tutmosis’in bayuram tapınağındaki 18. Hanedan dönemi resimlerinde elinde çıngırak sallayan rahibelerinresimlerine rastlanımıştır.

22. Hanedan Firavun II. Osorkon'un
kızı Karomama Karomama Merimut
Yüksek rahibe Amon'un karısı.
Kısa kollu giyinmiş başında saç
desenli baş örtüsü.

Orta Krallık döneminde Kusae’deki Hathor tapınağında, Abidos’taki Osiris tapınağında “khenywt” ile ilişkili veya müzisyen rahibeler vardı. Yeni Krallıkta “khenywt”, Osiris, İsis, Mut, Hapi, Nubiye’deki Anibeh’te Horus, Dendera’da Hathor, Krnak’ın dokuzlu tanrılarında, Wepwavet ve Amun Ra ile ilişkilendirildi.
Yeni krallıkta bu kadın birlikler,”weret khener” veya “musiki icracılarının büyük olanı” rütbesini aldılar. Büyük olan, sıklıkla tapınaktaki yüksek rütbeli rahibin eşi oluyordu ve müziği bu sayede en iyi şekilde öğretiyordu ya da en yüksek rütbeli memurun eşi de olabiliyordu. Montu, Khons ve Thoth’un rahiplerinin eşleri dini musiki birliğinde görevliydiler bazen de IV. Tutmosis dönemindeki Sobek dinin “weret khener’i “Faiyum belediyesinin eşi gibiler de olabiliyorlardı.

“Büyük Olan”, olasılıkla musiki birliğini çalıştırmakla, ayin sırasında uygulamanın mükemmel olmasını sağlamakla görevliydi.
Khener” üyelerinde erkekler olsa da önderlik kadınlarda bulunuyordu.

18. Hanedan döneminde kadınlar rahibelik rütbelerini artık taşımıyorlardı. Eski ve orta Krallıklarda rahipler, memurlar günlerinin bir kısmında yerel dinlerine hizmet ile meşgul oluyorlardı. Ama Yeni Krallıkta bürokraside ve memuriyette yerlerini alabilmek için insanlar tam gün ruhbanlıkla meşgul olmak zorundaydılar. Tapınaklarda kadınlar için en uygun rütbe “shemayet/şimayet” veya müzisyenlikti. 
Oski ve Orta Krallık dönemlerinde Şemayet tapınak görevleri içinde olsa da Yeni Krallık dönemine kadar anıtlar üzerinde bir rütbe olarak görülmemiştir. Seçkin bir kadın için,”evin hanımefendisi”nden sonra en yaygın rütbeydi.

Yeni Krallık döneminde kadınlar ikonlarda ve stelelerde sıklıkla tanrılara adak sunan, ölen aile yakınlarına ilahiler okuyan olarak gösterilmiştir. Çeşitli Ramessside mektuplarında kadın, tapınağın idaresine katılımcı olarak gösterilmiştir.
Amun Re şarkıcılarından bir kadın, ölen kocası için Ölüler Şehrine yazdığı uzun mektubunda, tapınağa tahılların nakliyesinin ne kadar zor olduğunu, yiyeceklerin tapınağa getirilmesinden ve sunakta sunulmasından sorumlu olduğunu yazmıştır. Amun Ra tapınağının Khener’i olan Herere adlı bir başka kadın da musiki birliğinin yöneticisi olduğunu, nekropolis çalışanlarına hakları oranında dağıtım yaptığını belirtmiştir.

Tutmosis ve annesi Tiaa
Tanrının Dininde en yüksek kadın rütbelerinden birisi de “Allah’ın Karısı” olarak bilinmektedir. Orta Krallık döneminde biri Akhmim’deki tanrı Min’e hi,zmet eden diğeri Tebes’te Amun’a hzimet eden bu rütbede iki kadın bulunmuştur. “Tanrı Amun’un Karısı” rütbesi, Yeni krallığın başlangıç dönemlerine aittir. Teban’dan gelen Hiksoslu işgalcilere karşı kazanılan zaferi Amun’un araya girmesina bağladıklarından dolayı bu rütbeyi icat etmişlerdir.

Bunu resmi delil olarak gösteren hiç bir delile rastlanılmamıştır. VI. Ramses döneminde Ramses’in kızı Allah’ın Karısı olarak ilan edilmiş, kırık piramitte kicenza stelası ona aittir.
Mescitteki üç resim Allah’ın Karısı’na aittir. Birisinde tapınağın avlusuna Allah’ın Karı’sı  yanındaki öteki dişi figürler ile girerken, biri erkek diğeri de rahip figürüdür.

Avluda, Allah’ın Karısı ve erkek rahip yüzyüzedir, ellerinde yayan bir meşale tutarlar. Sonra Allah’ın Karısı ve rahip tekrar yüz yüze gelirler ve meşale ile bir mangalı ateşlemektedirler.

Bir diğerinde de Allah’ın Karı’sı ile rahip yüzyüzedirler, ikisi de ellerinde uzun yelpazeler tutmaktadırlar, yüzlerini kapatan bir imaj vardır. Tahminen, Allah’ın karısı rahip ile Mısır’ın düşmanlarını yakmaktadırlar.
Yeni Krallıkta, “Tanrı Amun’un Karısı” rütbesi kraliyet kadınlarınca ele geçirildi. Bu rütbe kralın eşi, anası veya büyük kızlarından birine ödül olarak verilir oldu. İlk kez kraliçe Ahhotep ve kraliçe Ahmose Nefertari tarafından ele geçirildi. 
Allah'In karısı olarak Nefertari baş tanrı 

Ra ile.M.Ö.1300'ler. Örtünme bu günkü 
gibi çağdaş şekildedir.
Nefertari, Kral Ahmose’nin eşi ve I.Amenhotep’in de annesiydi. Amun rahipleriyle birlikte katıldığı tören alaylarında halkın önünde çok sayıda dini ayinde resmedilmiştir.
Sonraki rütbe de Hatshepsut tarafından ele geçirildi. O da onu Ahmose Nefertari’nin kızı Meritamun’dan almıştı ve o da onu kızı Neferure’ye geçirdi. III.Tutmosis yalnı yönettiği zaman, saltanatının sonunda kızı Meritamun rütbeyi aldı ve sonra II.Amenhotep’in saltanatında annesi Meritra’ya verildi, ondan da IV. Tutmosis’in annesi Tiaa’ya geçti.

Amun kültü (Dini) Akhenaten ve Nefertiti tarafından kaldırılınca, kadınlar yeni devlet dinine ibadet etmelerine rağmen rütbe de kayboldu. 19.Hanedan döneminde “Allah’ın Karısı” rütbesi tekrar ortaya çıkarıldı. 

18. Hanedan döneminde ise yeni bir rütbe ortaya çıkarıldı, “duat netjer” veya “İlahi Sevgi/Tapınma”. Hatshepshut döneminde rütbe baş Amun rahibinin kızı tarafından alındı. II.Tutmosis’in baş eşinin annesi tarafından da sahiplenildi.
Bu sahiplenme 20. hanedan dönemlerine kadar sürdü. Yüksek rahiplerin kızları bu rütbeyi Allah’ın Karısı ve İki Ülkenin Hanımefendisi adlarıyla taşıdılar.
Bu inanışta, tanrı Amun, Tanrının Karısı sıfatını taşıyan kadının toprağında bedenleniyordu ama çocukları olmuyordu.

Karnak’ta ve yukarı Mısır’da yüksek rahiplerin karıları veya, kralın kızlarınca yerine getirilen bu görev görev kitabelerine yazılmıştır. Aileden diğer kadınlar bu görevi “Mut’un peygamberi” sıfatıyla yürütmüşlerdir.

Zaman içinde Mısır, Nubiyeli ve Libya’lı Kuşilerin ve Asurluların girerse de bu rütbe ufak tadilatlarla değişmeden kalır.   En son M.Ö. 535’lerde İran Mısır’ı işgal ettiğinde bu rütbe kaldırılır. Ardından gelen Grek ve Roma dönemlerinde de bir daha ortaya çıkmaz. Bunlardan sonra zaten Hristiyanlık ve İslam çağları başlayan Mısır dini unutulur.

Kaynaklar;
  • The Remarkable Women of Ancient Egypt by Barbara S. Lesko
  • Position of Women in the Egyptian Hierarchy by Aylward Blackman, JEA 7
  • Women in Ancient Egypt by Gay Robins
  • Women in Ancient Egypt by Barbara Watterson
  • Daughters of Isis by Joyce Tyldesley
  • Dictionary of Ancient Egypt by Ian Shaw and Paul Nicholson
 Dilimize çeviren ve yayınlayan;

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

Tapınaklarda sürdürülen kadınlı erkekli 
çilekeş ruhban yaşamı da "Allah'In Karılığı"
ibadeti kalıntısıdır. Hristiyanlar hala bunlara 
"Allah'ın karıları" derler. 
İstanbul Fener patriği Barto Rahibeler ile. 
Kara çarşaf örtüsü de şeytan ibadeti kalıntısıdır.
Not:Görüldüğü gibi "burka, çarşaf peçe "güneşi erkek sayan" eski Mısır dininde yoktur. Çarşaf-peçe, burka kıyafetleri, Mısır'dan darbe, hastalık, iktidar çekişmesi, işgal gibi nedenlerle bir şekilde sürülmüş en eski kavim olan bu günkü Etiyopya-Sudan kökenli Nubiyalılar olan Sebe/Sabi kavmi, "güneş tanrısı bizi korumuyor, şeytanın (Sin) askeri olduk" inancına dayalı dini gelenek gereği Sin şeytanına ve kızına tapınmaya başlamışlardır. Şeytan ibadetine Allah'ın karısının sıradan insanlara tırnağının dahi gösterilmesi yasak olduğundan burka veya çarşaf peçe giyme geleneği vardı. Sonradan rahibelere ait olan bu gelenek halka da uygulandı.