TAYYAR, AYYAR BAŞBAKANA HAŞLAMA
Bu gün Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıldönümü nedeniyle
verilen resepsiyonda konuşan AYM başkanı Haşim Kılıç, göreve geldiğinden beri
belki de en hayırlı konuşmasını yaptı.
Hürriyet'in dikkat çektiği nokta |
''İddia edilen kayıt dışı yapılanma, korku, endişe, belirsizliklerin doğmasına, mesleki ilişkinin çok olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Yargının karşı karşıya kaldığı bu iddianın adı vicdan yolsuzluğudur''
Kılıç, 2010 yılına kadar AYM'den "mağdur" olanların, şimdi aynı mahkemenin kararlarından rahatsızlık duymalarını "çelişki" olarak nitelendirdi ve "Bizler, adil olmayı kutsal bir görev kabul eden bir medeniyetin mensupları olarak, gücün ve şartların etkisiyle gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız" dedi.
Başbakanın dört bakanı ve aileleriyle birlikte yürüttükleri
yolsuzluk, rüşvet, nüfuz ticareti gibi ne hukuka ne de dini ahlaka uyan
hırsızlıklarının telefon kayıtlarını yayınlayan “Başçalan” ile “Haramzadeler”
adlı Twitter hesaplarının kapatılmasını emreden ve başbakanın talimatıyla
hazırlanmış, bütünüyle “hukuk ve ahlak dışı” olan yasayı, AYM heyetinin iptal
etmeleriyle ortaya çıkan çekişme bu güne kadar başbakanın emriyle Anayasa
Mahkemesinin kaldırılacağına kadar varan dedikodularla sürdü.
Sonunda bu gün yıllar önce “hukukçu olmadığı halde” AYM’nin
başına kendisinin tayin ettiği, bu güne kadar başbakanın bütün “tayyar”
işlerini aklayan başkan Haşim Kılıç’ın konuşma yaptığı kürsüden resmen
başbakanı ve hükumetini haşlamasıyla yeni bir aşamaya geldi.
Aynı toplantıdan görüntüler. |
Adalet(sizlik) bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesini yeni
muhalefet partisi olarak nitelendirdi.
Yargı mensuplarının bu şekilde konuşmalarının görevleri
olmadığını,aksi halde gerekenin yapılacağını söyleyerek açıktan tehdit etti.
Şamil Tayyar, twitter mesajında AYM başkanı Haşim Kılıç’ı,
hareketten yıllar önce kopup muhalefete geçen Abdüllatif Şenerleşmekle itham
etti.
Şimdi gelelim şu “tayyar başbakan” konusuna ve bir Osmanlı fıkrası ile açıklayalım;
Osmanlı zamanında eyaletin birisinde Karakuşi adlı bir kadı
varmış.
(Karakuş, hala Irak'ta Musul'a bağlı bir ilçenin adıdır ve Süryanilerin yaşadığı bir yerdir. Yani başbakanın kendi milletidir. Osmanlıyı da bu Müslüman görünen Sabiler ve Süryaniler böyle yıktılar zaten. Okuyunuz, göreceksiniz.)
Zamanın şartlarında kendisine verilen fayton tarzı bir makam arabasıyla gezerken bir fırının önünden burnuna kadar ulaşan enfes bir yemek kokusuyla aklı başından gitmiş. Hemen arabayı durdurmuş, doğrudan fırına girmiş. Kokunun kaynağını sormuş.
(Karakuş, hala Irak'ta Musul'a bağlı bir ilçenin adıdır ve Süryanilerin yaşadığı bir yerdir. Yani başbakanın kendi milletidir. Osmanlıyı da bu Müslüman görünen Sabiler ve Süryaniler böyle yıktılar zaten. Okuyunuz, göreceksiniz.)
Zamanın şartlarında kendisine verilen fayton tarzı bir makam arabasıyla gezerken bir fırının önünden burnuna kadar ulaşan enfes bir yemek kokusuyla aklı başından gitmiş. Hemen arabayı durdurmuş, doğrudan fırına girmiş. Kokunun kaynağını sormuş.
Fırıncı da, bir vatandaşın verdiği bir sini dolusu ördek
yemeğini göstermiş ve sahibinin de namazdan çıkınca gelip alacağını söylemiş.
Kadı buna dayanabilir mi?
Bu millet boşuna dememiştir; “Anamı beceren kadı kimi
kime şikayet edeyim?”
Kadı, hemen ördek tepsisini kaptığı gibi arabasına binmiş,
atı dehletmiş makamına doğru yol almış.
Yol almış almasına da ardından ördeğin sahibi gelmiş, ördeği
isteyince fırıncı da ne desin?
Tutmuş, “Ördek uçtu” demiş.
Ardından kavga dövüş, zincirleme suçlar, kabahatler
işlenmiş, olay bir sürü daha mağdur-sanık yaratmış, neyse kısaltalım, fırncıyla
ördeğin sahibi kadının önüne çıkartılmış.
Olay taze olduğundan Kadı fırıncıyı tanımış. Onları getiren
zaptiyelere de olayı sormuş, öğrenmiş.
Ördeğin sahibine sormuş;
-Şikayetin nedir?
-Bu fırıncıya pişirmesi için ördek verdim. Namaz çıkışında
almaya geldiğimde bana “ördek uçtu” dedi. Sonra olaylar oldu
buraya geldik.
Şimdi iş kadıya kalmış. Ördeğin sahibini haklı çıkarsa
kendisi güme gidecek, Hemen klasik yola başvurmuş.
-Tamam anladım, haklısın ama bakalım karakaplı defter ne
diyor?
-Hımm, burada “Ördek tayyardır, tayyar da, uçar
demektir. Fırıncı ördek uçtu diyorsa doğrudur, ördek
uçmuştur!”
Tayyip Erdoğan yolsuzluklarının ses kayıtları yayınlayan
twitter hesaplarını yasaklayarak, resmen, yargıçları Karakuşi kadıya
çevirmiştir. Devletin malını uçurmuştur.
Başbakan, Suudi Arabistan’dan, Katar’dan, Rıza Sarraf ile
İran’dan getirttiği tırlarla, uçaklarla dolu paraları çocuklarının adlarına
kurdurduğu vakıflara bağışlar yaptırarak, kuyumculuk ,gemi nakliyat şirketleri kurarak,
İsviçre bankaları dahil Malezya’ya kadar bankalarda gizli hesaplara aktarmış,
yetmemiş, kendisinin, bakanlarının evlerinde çelik kasalara doldurmuş gene
yetmemiş, odaları tavanlarına kadar doldurmuş ve milletin malını zimmetine
geçirip adını “tayyar” koymuştur.
Gerçekten de, fıkrada olduğu gibi halk arasında böyle haksız
elde edilen kazançların bir adı da “ördeklemek” olarak tabir edilir.
İki kişi ortak iş yaparlar, işi bağlayan, diğerinin haberi
olmadan paranın kendince uygun gördüğü miktarını cebine indirdiğinde buna
“ördekleme” denilir.
Başbakanın bu yolsuzluk, rüşvet, nüfus ticareti ile
“ördeklediği” paraları 12 yıldır tayin ettiği yargıçlara “aklatmıştır.”
Yani, “tayyar” etmiştir.
Bundan böyle “Başçalan” olan adına “Ördekçi ve Tayyar” adlarını da eklemek gerekecektir.
Bir de yalakası, gazeteci müsveddesi Şamil Tayyar da
milletin, yoksulun, yetimin hakkını ördekleyen başbakanın çaldıklarını
“tayyar-Uçar” aklayan bir başka
ördekçidir.
Çünkü ilk adı olan “Şamil” de “kapsamlı- hacimli” demektir.
Bu durumda Şamil Tayyar, tayyar başbakanın “hacimli uçurmasının” da sembol
adını temsil etmektedir.
Bunlar kısaca “hacimli uçuran” bir çetedir.
Bir zamanlar bayan başbakanımız Tansu Çiller vardı. Onun da
eşinin soy adı “Uçuran” olduğundan Tansu hanımın tam adı, “Tansu Uçuran
Çiler’di
Tansu Uçuran hanımdan Şamil Tayyar’lı, Tayyar başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’a memleket hep “uçar/uçuran/tayyar” ların eline kaldı.
Bekir Bozdağ da adı itibarıyla Bekir, Arap dilinde “deve
yavrusu” demektir. “Deveyi hörgücüyle götürmek” deyimi de “hacimli uçurma”
eyleminin dilimizdeki diğer adıdır.
Körler sağırla birbirini ağırlar. Başbakan ve
“uçuran-tayyar” şürekası, milletin, basının önünde çocuk gibi azarlanmalarının
ardından istifa edeceklerine yüzleri kızarmadan “yavuz hırsız ev sahibini
bastırır” yüzsüzlüğü içinde çıkıp İmam Hatip Okullarında her yılın 14 Nisanında
kutlattığı, Hrisityanların İsa’nın diriliş günü olarka andıkları “Paskalya
bayramının” Selefi Nurcu ve Gilencilerce dinimize soktukları “Kutlu Doğum
Haftası” etkinliklerinde hiçbir şey olmamışçasına gene işkembesinde
biriktirdiği bütün gazı kullanarak böğürmeleriyle konuşmasını yapmıştır.
Başbakanın gücüne, nüfuzuna güvenerek yaptığı ama kendisine
yakışmayan konuşmaları da tamamıyla “Ayyar”dır.
Hani deriz
ya “Ne ayyar adam yaaa!”
Ayyar, peygamber zamanında yaşamış, ağzında eksik birkaç
dişi olan bir sahabenin adıdır. Bir gün yanında arkadaşlarıyla kırda
bulunduğunda, otların üzerinde gezinen çekirgelerden bir avuç yakalamış ve
ağzına atmış ve ağzını kapatmış.
Çiğnemeye başladığı
anda eksik dişlerinin arasından bir çekirge dışarı kaçıvermiş. Ağzını
kapattığında hepsinin öldüğünü sandığından şaşkınlıkla;
-Aaaa bu ölmemiş! Deyince arkadaşlarının alay konusu
olmuştur. Bu örneği peygamber çok defalar kullanmıştır.
Başbakan da aslında tam olarak “Ayyar’ın” durumundadır ve
devlet gücünün verdiği serhoşluğun şaşkınlığıyla resmen saçmalamaktadır.
-“Yasama benim, yürütme benim, yargı benim, polis benim!
Diyen, saçmalıklarını bile ertesi gün yasalaştıran, artık
gerçekten mi yoksa
nükte olsun diye mi olduğu belirsiz bir şekilde Düzce miletvekili Fevai bey
onun “Allah’ın sıfatrlarının çoğuna sahip olduğunu” ifade etmiş, arkasından
birkaç gün sonra yardımcısı Bülent Arınç, Twitter kapatıldığında “Allah isterse
Twitter’ı açar” demiştir.
Başbakan, devletin verdiği gücün serhoşluğunda, bütün
insani ve ahlaki değerlerini unutmuş, olmuş bir Karakuşi kadı. Kadı devlet,
kadı millet, kadı padişah, kadı şeriat, kadı kanun demek. Kim hesap sorabilir
ki?
Bu millet boşuna dememiştir;
“Anamı beceren kadı kimi kime şikayet edeyim?”
“Adam olana lafın tamamı söylenmez” derler, söyledik te ne
oldu?
Abdüllatif Şener’in dediği gibi devlet erkinin verdiği güç
ile deliren siyasilerin analizini yapan Vamık Volkan mı çağırılıp, başbakanın
ruh sağlığına bir analiz yaptırılmalı yoksa Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi
psikiyatri uzmanına mı?
Yoksa işimiz tayyar, uçuran başbakanlara kalmış ki vah bize
vahlar bize.
TBMM’nin kukla başkanı Cemil Çiçek’in “Kimse oraya
haşlanmak, azarlanmak, tokatlanmak için gitmedi” ifadesindeki gibi Haşim
Kılıç’ın uyarısı eğer bir “adam haşlama” ise, başta başbakan
olmak üzere hükumet, AYM başkanının ve mahkemenin üstüne topyekün saldırmak
yerine;
-“Biz, gerekli uyarıyı aldık, bundan sonra
davranışlarımızı uyarılar doğrultusunda düzeltme gayreti içine gireceğiz”
gibi bir olgunluk göstermektir.
Yoksa;
Tayyar, Ayyar başbakan’ı haşlayan Haşim Kılıç, başına bir iş
gelmezse yakında emekli olacak. Tayyar, Ayyar başbakanın “minnet borcu”
olmadığı yeni başkan olacak birisi, nasıl çıkıp da ona bu sözleri söyleyebilir,
“Kral Çıplak” diyebilir?
“Hukuk Devleti” ve “Güçten serhoş olup gömlek
değiştirenlerin sahipliğini yapamayız” ifadeleri ile azarlayabilir?
Allah bu milleti, tayyarlardan, ayyarlardan, uçuranlardan,
kaçıranlardan, kesicilerden, öcalanlardan, hıncalanlardan,"İnsan şeklinde, başbakanlık eden Allah putlarından" korusun!
Yoksa “tayyar, ayyar başbakan ve şürekasından” çekeceğimiz
var.
keykubat /adilyargic/ adilyargicc