Siyaset, din, vatan-millet davalarında bazen mevcut kurum ve kuruluşlar bazen de devlet ile kurumların duyarsızlaştırıldığı, elden çıktığı "örtülü-açık işgal dönemlerinde", halktan insanların kendilerine görev vererek başlattıkları mücadelelerde halkın ilgisizliği, duyarsızlığı, nemelazımcılığı, korkaklığı, bu kahraman insanları yılgınlığa düşürür.
Bu yılgınlığa örnek en başta kendimi gösterebilirim.
Sekiz yıldır yazdığım her yazımdan sonra blogum engellenmiş, giremediğim bloguma üzülürken ücretsiz blog hizmeti veren sitelerden birilerinde bir yenisi açtığımda aynı saldırıya o da uğramış hatta 2010 referandumundan önce silinmiş, aynı adla açtığım blogumdan sonra Google'ın siyaset değiştirmesi sonucu (adilyargic.blogspot.com) iade edilmiştir.
Bütün bu engellemelere rağmen yazılarımın toplumun yönünü belirleyenlerce yeterli ilgiyi görmemesi, başta aile fertlerim olmak üzere herkesin "boş ver, sana mı kaldı" şeklindeki kayıtsızlıkları öyle bir umutsuzluk yaratmıştı ki, bunu yazılarımda görebilirsiniz. Buna rağmen, tek blogda yazmak istememe rağmen, yapılan engellemeler sayesinde, birisi hala kapalı (keykubat.blogcu.com) beş blogum oldu.
Lise mezunu Sümeroloğumuz Hilmiye Ninemiz. AKP hükumetinin ilk işi onu, 86 yaşında, "Çarşaf-peçe tapınak fahişesi kıyafetidir" diye yazdığı için Ağır Ceza mahkemesinde yargılamak oldu. Kesin cezayı yiyecekti. Her aklı selim bir kampanya başlattı. Ben de Tevrat'ta "Yahuda ile Tamara" bölümünde bunu aynen söyleyen ayeti tespit edip bir yazı yayınladım. "ÇARŞAF-PEÇE TAPINAK FAHİŞESİ KIYAFETİDİR, AYET TEVRAT'TAN" Bu yazımın yayınlanmasından sonra okuma istatistiklerinden onu yargılayan mahkemenin bilgisayarından bloguma girilerek sekiz kez yazımın kopyalandığını tespit ettim. Bunu da yazdım. Sonra Haberkürt blogu satın aldı ve engellenmeye başlandım. Ama Hilmiye ninem beraat etti. Benim de bu yazımın katkısı olduğunu sanıyorum. Çünkü, Hilmiye ninemi bilimine dayalı tespitiyle yargılayabilirlerdi ama, özünde kripto Yahudi ve Hristiyan olan AKP iktidarı kendi kitapları olan Tevrat'ı yargılayamazlardı. Bu da umutsuzluğa düşmemek gerektiğini, yardımın nereden geleceğini kimsenin bilemeyeceğini, ama mücadele haklıysa yürünmesi gerektiğini göstermek açısından bence önemli bir örnektir. Hilmiye ninem ömrü uzun olsun yaşı yüze geldi, dalya dedi diyecek ama TBMM önünde protestodan mahkemelerde yargılanmaya kadar her türlü ciddi mücadelenin içinde, halkının yanındadır.
Tarih boyunca haksızlığa, zulme, işgale, sömürgeciliğe karşı verilen özgürlük ve bağımsızlık savaşlarında katılım daima az olmuştur.
Gerçekleri bilip korkudan sinenler, hele bekleyelim diyenler, bunlar macera arıyor diyenler hep çoğunlukta olmuştur.
Kurtuluş savaşında bile askere alınanlar içinde gönüllülerden çok sopayla askere alınanlar vardır. Dava kazanılınca da bu korkaklar, tırsıklar aynı Atatürk'e, Lenin'e, peygamber Muhammed'e yaptıkları gibi yapıp, kazanımların üstüne oturmayı, devrimi de piç etmeyi başarmışlardır.
Bu defa halkın katılım oranı tarihteki örneklerin tümünden fazladır ve umut vericidir. Bunu bozmamak yılgınlığa düşmeden yürümek gerekir.
Allah,Din adına yapılan siyasetlerin gerçek yüzlerini sergiliyoruz. Bu resmi çeken yoldaşım kimse sonsuz teşekkürler.
Bakınız sosyal medya , sokaklar mücadele insanlarıyla dolu. Her zaman mücadele edenler azınlıkta, korkaklar, tırsıklar, çıkarcılar, işbirlikçiler, "sonucu gözleyenler" çoğunluktadır.
Bunları bilerek çıktık bu yola. Umutsuzluk artık yok, örnek bu günkü sosyal, görsel ve yazılı medya ile halkın büyük çoğunluğu, tarihte rastlanmamış biçimde sokaklara taşar hale gelmiş uyanış büyümektedir.
En umutsuz zamanlarımda, gazeteci Halil Nebiler'in Ulusal kanal'dan yaptığı çağrı beni yüreklendirmiştir;
"Yılgınlığa düşmeye gerek yok, devrimci her zaman umutludur, mücadeleye devam taaa ki kazanıncaya kadar!"
Bunun doğruluğunu da büyüyen devrimci direnişin Gezi olayları ile kendisini ispatlamasıdır. Bu olaydan sonra zaten yazdığım bir kaç yazımda halkıma bir teşekkür ettim ve bir daha umutsuz olmayacağımı söyledim.
Ki bunu söylediğimde 18 yaşında kızımı toprağa vereli dört ay olmuş, karım evi terk etmiş, yuvam yıkılmış, yalnızlığımı içkim, sigaram ile paylaştığım zamandı.
Umutsuzluğa düşenler beni örnek alabilirler. Tüm umutsuzluğuma, yalnızlığıma rağmen, hiç bir kazanç gözetmeksizin, gece gündüz çabalayarak yine mücadele ettim.
Kim bilir benim o umutsuzluğumun da büyüyen davaya biraz tuzu biberi olmuştur diye avunuyorum. Ki gelen tepkiler de bana öyle demektedirler.
Dava artık halkın gözünde yerini bulmuş, zalimler korkuya düşmüş, aydınlık görünmüştür.
Dikkat edilecek en önemli husus, "yılgınlıktan zafer serhoşluğuna" geçişimizi akıllıca değerlendirip, bencilleşmeden, emperyalist, işbirlikçi, feodal-köktendinci-gerici- teslimiyetçi yapılanma ile sahiplerinin tezgahlarına düşmemektir.
Umutsuzluk devri geride kaldı. Güzel günler önümüzde dostlar.
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Not=(Bu yazımı umutsuzluğa düşmüş bir arkadaşımızın içini ferahlatmak için yazdım. Ama başkaları da vcarsa belki onlara da faydalı olabilir.)
Bu defa halkın katılım oranı tarihteki örneklerin tümünden fazladır ve umut vericidir. Bunu bozmamak yılgınlığa düşmeden yürümek gerekir.
Allah,Din adına yapılan siyasetlerin gerçek yüzlerini sergiliyoruz. Bu resmi çeken yoldaşım kimse sonsuz teşekkürler.
Bakınız sosyal medya , sokaklar mücadele insanlarıyla dolu. Her zaman mücadele edenler azınlıkta, korkaklar, tırsıklar, çıkarcılar, işbirlikçiler, "sonucu gözleyenler" çoğunluktadır.
Bunları bilerek çıktık bu yola. Umutsuzluk artık yok, örnek bu günkü sosyal, görsel ve yazılı medya ile halkın büyük çoğunluğu, tarihte rastlanmamış biçimde sokaklara taşar hale gelmiş uyanış büyümektedir.
En umutsuz zamanlarımda, gazeteci Halil Nebiler'in Ulusal kanal'dan yaptığı çağrı beni yüreklendirmiştir;
"Yılgınlığa düşmeye gerek yok, devrimci her zaman umutludur, mücadeleye devam taaa ki kazanıncaya kadar!"
Bunun doğruluğunu da büyüyen devrimci direnişin Gezi olayları ile kendisini ispatlamasıdır. Bu olaydan sonra zaten yazdığım bir kaç yazımda halkıma bir teşekkür ettim ve bir daha umutsuz olmayacağımı söyledim.
Ki bunu söylediğimde 18 yaşında kızımı toprağa vereli dört ay olmuş, karım evi terk etmiş, yuvam yıkılmış, yalnızlığımı içkim, sigaram ile paylaştığım zamandı.
Umutsuzluğa düşenler beni örnek alabilirler. Tüm umutsuzluğuma, yalnızlığıma rağmen, hiç bir kazanç gözetmeksizin, gece gündüz çabalayarak yine mücadele ettim.
Kim bilir benim o umutsuzluğumun da büyüyen davaya biraz tuzu biberi olmuştur diye avunuyorum. Ki gelen tepkiler de bana öyle demektedirler.
Dava artık halkın gözünde yerini bulmuş, zalimler korkuya düşmüş, aydınlık görünmüştür.
Dikkat edilecek en önemli husus, "yılgınlıktan zafer serhoşluğuna" geçişimizi akıllıca değerlendirip, bencilleşmeden, emperyalist, işbirlikçi, feodal-köktendinci-gerici- teslimiyetçi yapılanma ile sahiplerinin tezgahlarına düşmemektir.
Umutsuzluk devri geride kaldı. Güzel günler önümüzde dostlar.
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Not=(Bu yazımı umutsuzluğa düşmüş bir arkadaşımızın içini ferahlatmak için yazdım. Ama başkaları da vcarsa belki onlara da faydalı olabilir.)