"+40" uyarısını gördünüz mü?
Önceki blogum 12 Eylül 2010'daki referandumdan 17 gün önce silindiğinden bunu yeni açtım.
Siyaset,Metafizik,ekoloji,tarih ve genel kültür içeriklidir.Türk milletine ve insanlığa hediyemdir.
İslamofobi, Türkofobi yapanlar,Müslümanları ve Türkleri cinsel sapık olarak göstermeyi esas almışlardır.Bu suçlamaları, aynı yöntemle etkisiz kılan ilk ve tek blog yazarıyım. Gerçekleri inkar ederek, hiç bir şeyi savunamazsınız, sadece bir süre avunabilirsiniz.
Bu yazıyı Neden Yazdım?
YOBAZLIĞI ÖNLEMENİN EN ETKİLİ YOLU, TOPLUMUMUZUN ORTAK GENEL KAVRAMLARINA UYMAYAN DİNLERİN CİNSELLİK ZAAFLARINI AÇIK ETMEKTİR.
DİNLER DE SÜMER, MISIR, FARS, HİNT KÖKENLİ OLDUKLARI İÇİN, ÇEKİRDEK AİLE ENSEST GELENEĞİNE GÖRE KENDİ ÇOCUKLARI İLE EVLENEREK ÜREYEN, ÇOCUKLARINI KARISI, KÖLESİ, KÖLE OLARAK, KİRAYA VERİP, SATABİLEN SAMİ TOPLUM KÜLTÜNE AİT OLDUĞU İÇİN, DİNLERDE, VE DİNİ KARAKTERLERDE DE BU GELENEKLER VAR OLDUĞU İÇİN SİYASAL REJİMLER HALİNE GETİRİLMİŞ DİNLERİ KÖTÜLEMEYE BİLE GEREK YOKTUR.
1876 TARIHLI KANUNU ESASIYE ORMANLI ANAYASASININ 11. MADDESİ "GENEL AHLÂKA AYKIRI OLMAMAK ŞARTI ILE DIĞER DINI IBADETLER SERBESTTİR " DER.
YANI ,DINLERDE SAPIKLIK VAR, DER.
ÖZELLİKLERİNİ ORTAYA DÖKMEK YETERLİDİR.
14 YILDIR VEHHABİ, HUMEYNİ ŞERİATIYLA TEHDİT EDİLMESEYDİK BUNLARLA UĞRAŞMAZDIK ELBETTE.
BU YAZIYA BU BAŞLIĞI ATMAMIN ASIL SEBEBİNİ SEVİNÇTEN UNUTMUŞUM VE YAZMAMIŞIM.
TERCÜMANLIK VE MİHMANDARLIK YAPTIĞIM YILLARDA, ÜLKEMİZE GELEN YABANCI DEVLET MİSAFİRLERİNİN ALENEN, İSLAMİ VE TÜRK DEĞERLERİNİ AŞAĞILAMALARINDAN GINA GELMİŞTİ.
DÜNYANIN EN BÜYÜK DEVLETLERİNİN BAŞKANLARINDAN, BAŞBAKANLARINDAN BAKANLARINA, BÜROKRATLARINA KADAR ÇEKİNMEDEN YAPILAN BİR AŞAĞILAMA VARDI.
1990 yılı başları. Kültür Bakanlığının ülkemizi tanıtmak için Fransız Antenne 2 Tv'ye çektirdiği tanıtım filminde oynayan Fransız Lolita, Vanessa Paradise, tiyatro sanatçıları Kültür bakanlığı temsilcisi ve meslektaşlarım İstanbul Hava limanında yolcu ederken, Turizm Şb Md.lüğünde görevim esnasında
TOPKAPI SARAYINA SOKARIZ "PADİŞAHINI HOMOSEKSÜEL, SULTANAHMET CAMİYE SOKARIZ, PEYGAMBERİNİZ PEDOFİLİ VE HEPİNİZ SECDE EDEN HOMOSEKSÜELLERSİNİZ" DİYE SUÇLANIRDIK.
BU ARADA YAPTIĞIM ARAŞTIRMALARDA, 1096'DA BAŞLAYAN HAÇLI SEFERLERİNİ TAKİP EDEN BÜTÜN HAÇLI SEFERLERİNDEN ÖNCE "MÜSLÜMANLARIN VE MÜSLÜMAN TÜRKLERİN HOMOSEKSÜEL SODOM VE GOMORA HALKLARI OLDUKLARINDAN YAKILMALARI, YOK EDİLMELERİ" YÖNÜNDE KİLİSELERCE KAMPANYA YÜRÜTTÜKLERİNE TANIK OLMUŞTUM.
BU YÜZDEN DE LUT KAVMİ GELENEKLERİNİN HALA TEVRAT VE İNCİL'DE OLDUĞUNU AYETLERİYLE YAZDIM.
BU YAZIDAN ÖNCE VATİKAN VE TAYLAND KİLİSELERİNDEN 20'ŞERDEN 40 BİLGİSAYARCA BLOG YAZILARIM 20 GÜN BOYUNCA İNCELENDİKTEN SONRA RESİMDEKİ PAPA RATZİNGER ŞÖYLE BİR AÇIKLAMA YAPMIŞTI;
"EŞCİNSELLİK VE PEDOFİLİ HRİSTİYANLIKTA VARDIR. AMA İSLAM DA GÖZDEN DÜŞMÜŞTÜR."
BU OLAYDAN KISA SÜRE SONRA DA BU PEDOFİLİ ONAYI GELİNCE ARTIK MÜSLÜMANLARIN VE TÜRKLERİN BU İĞRENÇLİKLE SUÇLANMALARINI KALDIRMAKTA YAZILARIMIN ETKİSİ NEDENİYLE KENDİ KENDİME ÇOK MUTLU OLMUŞTUM.
BU ÇOŞKU İLE BAŞLIĞI ATMIŞIM. ANCAK PİŞMAN DA DEĞİLİM VE DİNLERİN HANGİSİ OLURSA OLSUN, HER MİLLETE VE DEVLETE GÖRE FARKLI UYGULAMALARI İÇERİSİNDE SAYISIZ CİNSEL VE GELENEKSEL SAPKINLIKLAR BARINDIRDIĞI KESİNDİR. ANCAK BU YAZI ONLARI TANITMAK İÇİN DEĞİL, SEVİNCİN BAŞLIĞINI TAŞIDIĞINDAN DİNDARLARI KIZDIRMIŞ OLABİLİRİM.
Soldan,Cendral Bedevi,İbn Suud, Şeyh Hüseyin, Mehmet Abdülvehhab (ayakta), İngiliz efendileri Söt Percy Cox
FAKAT, MÜSLÜMAN DİNDARLAR, DİNLERİNİ İYİ BİLMEDİKLERİNDEN, 1739'DA ÇIKARTILAN İLK İNGİLİZ İSLAM'I VEHHABİLİĞİ, HİNDİSTAN'DA AHMEDİ KADIYANİLİĞİ, İRAN'DA BAHAİLİĞİ VE ARDILI HUMEYNİ REJİMİNİ, MISIR'DA MUHAMMET EFGANİLİĞİN DÜRZİ-YEZİDİ, NASRANİ HARMANI NURCULUĞUN AYNI DİN OLDUĞUNU, İSLAM OLMADIĞINI AYIRT ETMEKTEN ACİZDİRLER.
PEYGAMBERİN ÖLÜMÜNDEN SONRA HAKİM OLAN ADALETİ VE EŞİTLİĞİ İLKE EDİNEN VE MÜSLÜMAN TÜRKLERE ÖZGÜRLÜK KAZANDIRAN "MÜRCİE" MEZHEBİNDEN HABERLERİ YOKTUR.
EMEVİ VE ABBASİ DÖNEMLERİNDE BAŞLAYAN HARİCİLİK ANLAYIŞININ YERİNİ KÖLECİ, IRKÇI VE İSLAM İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKMESİNE NEDEN OLAN HANBELİ MEZHEBİNİ AYNI GÖRÜŞTEN OLAN ŞAFİİ, Şİİ MEZHEPLERİYLE YOK EDİLDİĞİNİ KİMSE BİLMEMEKTE BU ADALETTEN UZAK BOZUK MEZHEPLER İLE ONLARIN SON HALKASI OLAN IŞİD TARZI YAHUDİ HRİSTİYAN NASRANİ ESASLI SAPKIN İSLAMA DALIP GİTMEYİ MÜSLÜMANLIK SAYACAK KADAR İSLAMDAN UZAKLAŞMIŞLARDIR. BÖYLECE HEPSİ İNGİLİZ, AMERİKAN, İSRAİL KOALİSYONUNUN KÖLELERİ OLMUŞLARDIR.
MÜSLÜMAN VE İSLAM TÜRK TOPLUMLARI BÖYLE AŞAĞILANACAKLARINA, ONLARI BU DİNLERDEN UZAK TUTACAK BİR ŞEYLER YAPMAK BENCE TEK ÇIKAR YOLDU.
BU YAZI VE DİĞER YAZILARIMIN AMACI, DOĞUŞTAN KAZANDIKLARI DİNİ KİMLİKLERİYLE AŞAĞILANMAKTAN KURTARMAKTIR.
BU GÜN, DEVLETİ İDARE EDEN BU BOZUK TARİKAT MENSUPLARI EFENDİLERİNİ ÜLKEMİZİ VE TÜM MÜSLÜMAN MİLLETLERİ PEŞKEŞ ÇEKMİŞLERDİR.
MÜSLÜMANLAR VE TÜRKLER "ALLAH, ALLAH" DİYEREK BİRBİRLERİNİ KESERKEN, HRİSTİYAN BATILILAR İLE YAHUDİ SERMAYESİ 100 YILLIĞINA SİYASİ, EKONOMİK ÇIKARLARINI 11 EYLÜL 2001'DE BAŞLATTIKLARI HAÇLI SEFERLERİNDEN BU GÜNE KADAR GÜVENCE ALTINA ALMIŞLARDIR.
Terörle savaşa gittim dediğimde, bana inanın!
MÜSLÜMANLAR DA PEYGAMBER MUHAMMET VE İSLAMIN DÜŞMANI NASRANİ YAHUDİ KABİLELERİNİN DİNLERİNİ ESAS ALAN NURCULUK, VEHHABİLİK, HUMEYNİ İRAN İSLAMLARI İLE ÇOK SAYIDA KRİPTO AZINLIKLARIN KURDUKLARI TARİKATLAR İÇİNDE BÖLÜNMÜŞ, ÖTEKİ TARİKATIN CAMİSİNE GİRMEYECEK HALDE BİRBİRİNE DÜŞMAN OLMUŞ, ŞAŞKIN, ÇARESİZ, YALNIZLAŞMIŞTIR.
SONUÇ OLARAK GEÇEN ON DÖRT YÜZ YILDA İSLAM ÖZÜNÜ KAYBETMİŞTİR. PEYGAMBERİN MİRAC'TA GÖRDÜĞÜ VE CEBRAİL'İN AÇIKLADIĞI "BU GÖRDÜĞÜN KALABALIK SENİN GELECEKTEKİ MÜMİNLERİNDİR ANCAK HİÇ BİRİ SENİN DİNİNDE DEĞİLDİR" AÇIKLAMASI ÜZERİNE;
"KIYAMETE YAKIN ÇOĞALACAK MÜSLÜMANLAR HRİSTİYANLARIN ARDINA DÜŞECEK VE ONLAR KERTENKELE ÇUKURUNA GİRSE, ARKALARINDAN TAKİP EDECEKLERİDİR" HADİSİ DOĞRUYSA, BU GÜNKÜ İSLAM ODUR.
BU DURUMDA EN İYİSİ BİR YARADANA BAĞLANIP, MEZHEP VE TARİKAT SAPKINLIĞINDAN UZAKLAŞMAKTIR VEYA DİNLERİ RET ETMEKTİR.
HRİSTİYANLIK DA 300'ÜN ÜZERİNDE MEZHEP KİLİSESİ VE 34000 KADAR TARİKAT VARDIR. BUNLARIN HANGİSİNİN DOĞRU OLDUĞUNU ARAŞTIRMAYA İNSANIN ÖMRÜ YETMEZ. KELİN BERBERE DEDİĞİ GİBİ "BIRAK DAĞINIK KALSIN".
"İNSANLAR DİNSİZ YAŞAYABİLİRLER AMA ADALETSİZ ASLA" İmam Gazali"
TACI HAİNE GİYDİREN MİLLETİN KANI DİNMEZ.
Etiyopya'da bir karikatür, İslam'ın dönüşümünü işlemiş
AKP trolu, İran Azeri Türk'ü maskeli bir Humeyni ajanı, kendisini Facebook da deşifre ettiğimden dolayı "Alaeddin Yavuz, mahkemeye gidince ne yapacaksın?" diye defalarca beni tehdit etmiştir. Ardından da face'de engellemiştir. 20 kadar İranlı arkadaşıyla hakkımda karalama yapmıştır. Nedeni de Humeyni'nin Tahrir El Vesile kitabında evlilik, cinsel ilişkileri düzenleyen maddelerdeki sapıklıkları paylaşmamdır.
Neymiş? İran hakkında karalama kampanyası yürütüyormuşum. Be adam o sapıklıklardan daha büyük karalama kampanyası olamaz ki?
Aşağıda okuyacaksınız. İşte bu algı operasyoncusu beni AKP'nin ispiyon kurumuna şikayet etmiştir. Konu hakkında savcılığın davetine icabet edip gittim, ifademi verdim ve yargılandım. Demogoji ve iftiralar ile yapılan şikayet asılsız çıkmış, yargıç, ifademi yeterli bulup davayı beraatla sonuçlandırmıştır.
Böyle bir zamanda bu kararı veren cesur "adilyargic" Türk hakimine, ifademi alan ve iddianame hazırlayıp dava açan savcılarıma da teşekkürü borç bilirim. Türkiye'de adaletin iftiralara, demogojilere yer vermediğini kanıtladılar. Biz de "Berlinde savcılar, yargıçlar var" diyen Almanlar gibi "Ankara'da, İstanbul'da savcılar, yargıçlar var" diyebileceğiz.
Kendinden olmayanı "kafir, müşrik, zındık" ilan eden, kellelerinin vurulmasını emreden, hatta Barnaba İncilinde "Yahudi olmayan boktur" diyen bir Allah/İsa'ya, "Yahudi olmayanlar konuşanlar topluluklarıdır" diyen Tevrat'a, "3" yaş ve altında çocuklarla cinsel ilişkiyi emreden, "3" yaşında bir kız cinsel ilişki için olgunlaşmıştır" diyen, çocukları "3" yaşına geldiğinde bu sevinçle bayram veren İbrahin peygamberleri yazan Tevrat ve Talmudlara, "6" yaşında çocukla evlenilip gerdeğe girilebilir diyen AKP imamlarına, "Ölmüş karınızla bir hafta sevişebilirsiniz" diyen Selefi imamlarına cevap verenler "halkın bir kesiminin inançalarına hakaret, saygısızlık etmekle" suçlanmayacaklardır.
Çünkü dinlerin kendinden olmayanlara yaptıkları suçlamalar vahşicedir ve insanlık dışıdır.
Yahudi olmayan Bir köpek, "Sünnetsiz bir adamdan daha iyidir" diyen Barnabas İncili Bölüm 20;25 Burada, Atatürk'e de "Sünnetsiz1 denildiğini hatırlayalım ve "Sünnetsiz" ifadesinin bir Tevrat ve İncil deyimi olduğunu asla unutmayalım.
Aynı sayfadan devam;
Gene "Sünnetsiz" yani Yahudi olmayanı anıyor ve "Allah'In kutsal milletine küfreden bu NECİSİ(BOKU) öldürecek diyor. Bu Yahudi tanrısı herkese "Sünnetsiz, Bok, kedi, köpekten aşağı" diyecek, onları eleştirince "Yahudi gelip beni öldürecek" öldürmelerini seyredeceğiz, bizler mahkum olacağız. Ne iyi bir dünya.
Bir facebook paylaşımından alıntı. Dinlere karşı mücadelenin nedeni de bunlar zaten.
Umarım ülkemiz bu karanlık günleri geride bırakmakta tereddüt etmeyecektir, Dini değerleri vicdana bırakıp, Atatürk cumhuriyetinin kazandırdığı demokratik kazanımlara, özgürlüğüne, bastığı vatan toprağına sahip, sömürgeci küresel güçlere ve işbirlikçilerine karşı çıkacaktır. Türk milleti bunu yapacak bilgi ve iradeye sahiptir, tarih böyle göstermiştir ve bir daha tarihe milletimiz her din ve etnik unsurdan oluşan TÜRK MİLLETİ olarak cumhuriyetini koruyacaktır ve daha geniş özgürlükler için umutlara yelken açacaktır.
Şimdi yazıma geçebilirsiniz. Saygılar sunarım.
Alaeddin Yavuz.
Amacımıza uygun olarak gelişmeleri değerlendirmek gerekir.
Papa ve çocuk (28.02.2012'den geçerli istifa etti!)
Hıristiyanlarca
yasak olan ve 2011'de Papalığın pedofili ve çocuk pornosunun (Papa 16.Benedictus) dinen caiz
olduğunu açıklamasından bir yıl sonra AKP'nin "4+4+4 adlı üç parçalı
eğitim sitemini getirerek Sabi, Süryani ve Yezidiler arasında yaygın
olan "pedofili" ve çocuklarla evlilik geleneğine yasal izin vermiş
oluyordu. Bunu takiben getirilen Kürtaj Yasağı ise Papalık genelgelerine
açıkça uyum sağlamaktan başka şey değildi.
Günümüz
Müslüman din adamları Müslüman, Türk devlet adamları Türk değildir. İki
yüzlü dönme, işbirlikçilerdir. Amacım halkı her türlü kültürel saldırılara uyarmaktır.Bu saldırılara kapılarak yeni dini ve ırki etnik azınlıklar yaratmak isteyen sömürgeci büyük devletlerin amaçlarını engelleyebilmek için halkımın bu çarpıtılmış dinlere girmektense dinsiz olmasını ama en azından vatanına sahip birey olarak kalmasını tercih ederim! Sömürgeci karşıtı bütün halklar için de aynı dileğimi paylaşırım. Cinsel SapıklığınTemeli Dinlerdir;
Bu yazıda geçen "Taş Devri(Tıkla)" terimi için çağları bilim insanlarının nasıl tasnif ettiklerine bakalım;
A-Eski Taş Çağı, kendi içinde iki bölüme ayrılır.
1-Yontma Taş Devri
2- Paleolitik çağı.
Bu çağlar 2,5milyon yıl geriden gelerek M.Ö.12.000 yılına kadar dayanmaktadır.
B-Orta TaşÇağı da kendi içinde ikiye ayrılır;
1-Avrupa'da Mezolitik Çağ
2-Ön Asya'da protoneolitik çağ
Bu iki çağ da M.Ö.12.000 yılından M.Ö. 9.000 arasındadır ve "3.000" yıllık bir süreç olarak belirlenmiştir.
Tarihleri 5.500 yıl geçmişe uzanan Sabiler/Aramiler
veya Iraklıları Mandeanlar, M.Ö.3.500'lerde kayıp Harappa
Medeniyeti sellerle yok edildikten sonra İran, Irak coğrafyasına
göç ederek, Ürdün Nehri, Etiyopya, Yemen,Yunanistan,
İtalya ve tüm dünyaya yayılmış, Şiva dini mezhebi Sabilik
dinine bağlı, "7" vakit namaz kılan, 30 gün oruç, üç ayları tam
oruç tutan kavimdir. Fırat kıyısında vaftiz ayinlerindeler.
Türk, Yahudi,İslam geleneklerinin de çoğu bu din kitabı Ginza
kaynaklıdır.
C-Cilalı Taş Devri, Bu devir de kendi içinde ikiye ayrılmıştır;
1-Yeni Taş Çağı
2-Neolitik Kültür Evresi şeklindedir.
Bu çağlar da M.Ö. 9.000 yılı ile M.Ö. 5.000 yılları arasında geçen "4.000"yıllık bir zamanı içerir.
Taş Devrinin son aşaması, Sümer,, Mısır, Arami/Sebe/Sabi, Hint, İran dinlerinin ortaya çıktığı çağlardır.
Sümer, Hint, Mısır, Babil, Keldani, Fars kavimlerinin ve dinlerinin kökenlerini oluşturur. Tevrat'ın da temelini Sabilerin Ginza d Rabba (Cinze di Rabba=Hazine=Öğretmen Ze Cini) kitabı oluşturmaktadır. Tevrat İncil'in, ikisi de Kur'an'ın temelini oluşturur.
Bunu nasıl söyleyebiliyoruz?
Çünkü, Adem, Hava, Habil, Kabil, Enok/Anuş adlı ilk insanın adlarından, insanlığın ikinci babası kabul edilen Nuh,Sam, Ham, Yafes,Kenan'dan üreyen Ortadoğu insanlık tarihinin ardılı olan Yahudi kavminin babası İbrahim, Sara, İshak; Hacer, İsmail adlarına bu din kitabında rastlanmaktadır.
Diğer Ortadoğu dinlerinde bu adlara ne yazık ki rastlanılmamaktadır.
Sebe kavminin kökleri 5,500 yıla kadar uzanmaktadır. Taş devrinin son aşamasından 2000 yıl sonrası olduğu için ben Taş Devri terimini kullanmakta pek sakınca görmedim. Zira günümüzde bile Taş Devri yaşam tarzını sürdüren kabilelere, Afrika, Amazon, Okyanusya bölgelerinde rastlamak hala olasıdır.
Son zamanlarda çıkan bazı batılı yayın organlarında, geçmişte Avrasya kıtasını kapsayan bir Sebe İmparatorluğundan bahsedilmektedir. Bunun tarihi de M.Ö. 5.000'lere yani 7.000 yıl geriye uzanmaktadır. Günümüz çağdaş dinlerinin kökenleri de bu tarihlerde atılmış olmaktadır.
Ürdün (Jordan)/Şeria Nehri
Halkımızın büyük çoğunluğunun sahip olduğu İslam dini inancının temeli olan, tevrat ve İncil kitaplarının kökeni olan Sabilik
dinin temel ilkeleri, yaklaşık 5000 yıl önce Taş Devrinde Ürdün nehri
kenarında oluşturulmuştur.
Mısırlı tarihçi Manetho (M.Ö.4.YY)'nun yazdığına göre, Yahudiler, Allah'ın seçtiği kavimler değillerdi.
Manetho, II.Ramses döneminde, Firavun olmaya aday, sultan Osarsif adlı bir Heliopolis tahibinin de cüzzam hastalığına yakalandığını, ülkedeki cüzzamlıların, kurşun tabutlarla Nilve Akdeniz'e atıldıklarını, yaşama şansı olanların da Nil nehri kıyısında bulunan Avrais vadisi taş ocaklarına götürülerek çalıştırıldıklarını, Osarsif'in çalışanları isyana ikna ederek, isyan çıkarttığı ve 15 yıl Mısır'da saltanaı ele geçirdikleri, isyanın bastırılmasıyla Sina yarımadasına sürüldüklerini, Kızıldeniz'i geçen Osarsif'in de "Sudan geçen-Suyla gelen" anlamında Muşi (Musa" adını aldığınıu yazar.
Sina çölünde "40" kırk yıl dolaşarak Yahudilerin bekletildikten sonra Filistin-Ürdün bölgesine geçtiklerini Tevrat'ta yazmaktadır. Bu durumda, cüzzamlılardan doğan sağlıklı nesiller Sina yarımadasından çıkma izni alarak diğer kavimlere karışmış demektir.
Sabilerinde dinlerinde Ürdün (Nehir demektir) nehrini kutsal yaşam kaynağı almalarıyla, Mısırlılarn Nil'i almaları, ve Sabilerin Ptahil adlı tanrılarının Mısır'ın Ptah'ı ve Ay Tanrısı Lah karakteriyle eşleştirmeleri de bu kavmin Mısır kökenlerini göstermektedir. Zaten Sebe kavminin de ana vatanı Habeşistan (Etiyopya ve Sudan) olduğuna göre, geçmişte Nubiya Krallığı adıyla da bilinen Habeşi Sebe krallığının sık sık Mısır'ı yönettikleri tarihi bir gerçektir.
Sabi ve Yahudi dininde de Adem, Hava ve diğer Tevrat karakterlerinin bulunması, bunu İncil ve Kur'an'a geçmesi de bize Sabiler ile Yahudilerin akrabalıklarını, Sabilerin YAHUDİLERDEN EN AZ 1500 yıl kadar önce benzer sürgüne maruz kaldıklarını düşündürmektedir.
Bu kitaabı hiç bir Sabi'nin eline almasına izin verilmezdi. Benim yazılarımdan Sonra diyaspora Sabilerinin istekleri üzerine tarihlerinde ilk kez sadece Süryani Hıristiyanlarına verilmek üzere basıldı. İbrahim aslında bunların babasıdır.
Mısırdan sürülmüş Cüzzamlı
(Alaten- kapanmayan yara hastalığı), bel soğukluğu (akıntılı olma hali),
uyuz, cilt kuruluğu ve benzeri çok sayıda iyileşmeyen hastalıklıların
oluşturduğu bir topluluk Mısır Firavununun emriyle toplanarak önce Nil
kıyısındaki Piramitler için gerekli taşların çıkartıldığı Avaris taş ocaklarına
sürülmüşler ardından çıkardıkları isyanlar nedeniyle de Ürdün
Nehri bölgesine sürülmüşlerdi.
Bunların aralarında Mısır'ın baş rahipleri, yardımcıları, yüksek rütbeli subayları da vardı.
Aralarından bir rahibin, kendisiyle birlikte sürülmüş öteki hastalıklı
sürgün yoldaşlarının kabuk tutup aşırı acı veren cüzzam
(Alaten=Kapanmayan yara) yaralarını yumuşatmak için nehre batırarak
ıslatıp temizlemek ve kıyıda zeytin yağı ile ovarak yumuşaklık
kazandırarak acıyı hafifletme amaçlı başlattığı tedavi şekli dinin
temeli olan Vaftiz ibadetini şekillendirmişti.
Vaftiz ibadeti
böyle başlamış, diğer kavimlerin aralarına hastalıkları yüzünden kabul
edilmeyip ölüme terk edildiklerinden kaderin sillesini yemiş bu
insanlara acılarını hafifletecek, kovulmuşluklarını unutturacak bir
ideoloji, din gerekiyordu. Çünkü o zamanın geleneklerine göre her
türlü hastalığa tutulan birisi veya doğuracak bir kadın en yakın
tapınağın bahçesine bırakılırdı. Tapınağın rahip ve rahibeleri onlara
okur, üfler, bildikleri tedavileri uygularlar ve bahçeye bırakırlardı.
Toplumdan atılan cüzamlı
İyileşenler "tanrının sevgili kulları" olup kutlu sayılıyor,
iyileşmeyenler ise "tanrının sevgisinden mahrum olmuş, lanetli insanlar"
kabul ediliyorlardı. İyileşmeleri mümkün olmayan ve tapınağa gelen
diğer insanlara da bulaşıcı hastalıklarını yayan bu insanlar da
toplumdaki yerlerine bakılmaksızın ya sürülmeli ya da yakılarak
öldürülmeliydiler.
Bunların yaşaması mümkün olmayanları kurşun
tabutlar içinde denize, nehir yataklarına attıkları (Tevrat Mısırdan Çıkış 4:6 ve Krallar 5:!-5:7) gibi çok yerde geçer) Mısır'lı tarihçi Maneto'nun (M.Ö.IV.yy.TIKLA) Musa'nın peygamber değil cüzzamlı Heliopolis rahibi Osarsif olduğunu yazdığı el yazması metinlerinde geçmektedir.
İşte Taş devrinin cüzzamlı piramit rahiplerinin oluşturduğu arınma ve
ibadete dayalı Sabilik (her dine dönen, kaypak, ya da Mandacı Manda
kılığında da görünen Ay tanrısına tapınanlar) dini ortaya çıktı.
Haliyle bireyin aile içindeki cinsel yaşamından toplumsal yaşamına,
zamanla devlet yaşamına kadar ilkeleri de bu dince belirlenmişti.
Savaşlarda alınan esirleri köle olarak kullanmaya alışık olduklarından,
kölelerinin eşleri ve çocukları da onların köleleri oluyordu ve
bedenleri üzerinde tasarruf hakları yoktu.
Araplar öyle de Hintli farklı mı? "6" yaşında bir gelin!
Hindistan Can (Jain) tapınak duvarında tanrıların eşcinsellikleri
Kölelerini karın
tokluğuna kadar çalıştırmaları, savaşlara sürmeleri dışında her türlü
cinsi ihtiyaçlarını gidermekte de kullandıklarından aralarında pedofili,
bilinen adlarıyla kulamparalık, oğlancılık, sübyancılık, eşcinsellik
(kadın ve erkekler arasında) yaygındı.
Taş devri (beş-altı bin
yıl önce) şartlarındaki alışık oldukları geleneklerine göre
düzenledikleri dini ilkeler yukarıdakilerin dışında hayvanlarla cinsel
ilişkileri dahi düzenliyordu.
Ana-oğul;baba-kız,abi-abla-kardeş
arasında da cinsellik olağan işlerdi. Bunlar da dinin ilkeleriydi.Bütün
Mısır, İran, Hint, Grek kralları hep kız kardeşleriyle, analarıyla
evliydiler. Asırlar sonra Sabilere gönderilen Ur'lu İbrahim peygamberin karısı bile kız kardeşi Sara'ydı.
İbrahim'in eşi Sara adını, Hint bilgelik tanrıçası Saray Svati'den alır.
Çağlar geçtikte, bu din önce Mısırdan bir sonraki cüzzamlı sürgünün
önderi olan Heliopolis şehrinin piramit rahibi Osarsif=Musa peygamber,
aynı dini oluşturduğu Yahudi kavmi üstünde yeniden putperestlik ve
cinsel sapıklıkları çağının şartlarına göre "en aza indiren" biçimde düzenlemişti.
Siyonizm, Sion=Sin Dağı Tur- Sina dağı. Kur'an Tur Suresi
Yahudilere de kendilerinden önce gene Ürdün nehri kıyısına sürülmüş
Sabilerin topraklarını (Kenan/Levant bölgesi) da vaat etmişti (Arz-
Mevut).
Ancak Yahudiler Sabilerin etkisine girerek çok defa döndüler ve dinlerini bozdular.
Bu bozuklular Süryanilik, Gregoryenlik gibi Hıristiyanlık'ın bütün
mezheplerine ve VII. yüzyılda ortaya çıkan İslâmiyet'e de geçmiş oldu.
Bu sapıklıkları "en aza indirmede" peygamber Muhammed büyük başarı
göstermiş ve Sabilik'in taş devri özelliğini örtüp daha çağdaş bir din
yaratmıştır. Ama çocuk evliliğini ancak "Dokuz yaş olsa da Araplar Altı
yaşı kabul ederler. Osmanlı Sekiz yaşa bağlamıştır. (Türkler arasında
14-16 yaşlarıdır.)
Ölümünden sonra düşmanı olan Ebu Süfyan soyu
Muaviye, oğlu Yezid dönemlerinde İslam da Sabileşmiş geriye dönüşe
geçmiş, Muhammet'in öğretileri büyük ölçüde terk edilmiştir. Ancak eçcinsellik cennette Araplara vaat edilmiş ilahi bir ödüldür! Hatta Araplara göre bu dünyada da öyledir ve peygamber Muhammet'in sekiz kadar erkek kölesi vardı. Bunların içinde ilk ezanı okuyan Bilal-i Habeşi de vardır. Altısı peygamberce özgürlüğü verilmiş ve ayrılmışsa da ikisi azad kabul etmeyip ölünceye kadar kölelik etmişlerdir. Bunlarla peygamberin eş cinselliği olduğundan Araplar da bunu hak bellemişlerdi. Ahzab Suresi 33;36'da Zeyd bin Harise olayını Elmalılı Hamdi Yazır çok güzel açıklamıştır. Okuyalım;
33;36- "Hiçbir mümin erkek ve kadın için, Allah ve Resulü bir
ise hüküm verince seçme hakkı yoktur." Resulullah (s.a.v.) halası
"Ümeyye binti Abdulmuttalib"in kızı Zeyneb binti Cahş'i, Zeyd b. Hârise'ye birbirleriyle evlenmek üzere
aday olarak belirlediği zaman, Zeynep ve kardeşi bunu kabul etmemişler, bu
âyet bu yüzden nazil olmuş deniliyor ki, yukarıda geçen
"Peygamber müminlere canlarından
ileridir." (33/6) ayetinin uygulamalarından birisi demektir. Âyetin
burada gelişi Peygamberin hanımlarına yapılan muhayyer bırakma âyeti açısından
bir tamamlama, yani Peygamberi bakış açısını gözetmek gerekliliğine bir işaret
olduğu gibi, bundan sonraki âyete göre de bir ön giriş mahiyetindedir.
37- Hatırla o zamanı ki, diyordun ona, o kendisine Allah'ı nimet verdiği, Allah
ona zeka ve kabiliyet vermiş, senin nezdine sevketmiş, İslam nimeti ile
nimetlendirmişti. Senin de nimet verdiğin kimseye -Allah'ın yardımı ile
kendisine türlü bağışlarda bulunduğun, kısaca azad edip hürriyet nimetine
erdirdiğin kimseye- ki şimdi ismi gelecek olan Zeyd'dir. Yani Zeyd b. Hârise b. Şurahbîl, annesi Su'da
binti Sa'lebe b. Abdi Âmirî, Benî Ma'n b. Tay'dendir.
"El-İsabe fî
Marifeti's-Sahabe" isimli eserde hayat hikayesi şöyle yazılıdır:
Zeyd b. Harise'nin annesi Su'dâ kendi kavmini ziyarete gitmişti. Zeyd de beraberinde
idi. Cahiliye devrinde Benî Kayn b. Cisir süvarileri, Benî Ma'n evlerine baskın
yaptılar. Zeydi kapıp aldılar, anlayışlı bir çocuk idi, Ukaz panayırına getirdiler,
satılığa çıkardılar. Hakîm b. Huzam, halası Hatice hesabına dört yüz dirheme
onu satın aldı.
Eski ABD başkanı G.W.Bush
Hz. Hatice de Resulullah
kendisi ile evlendiği zaman, onu Resulullah'a hibe etti, onu kaybetmiş olan
babası Harise: "Zeyd'e ağladım, bilmem ne yaptı. Sağ mı,
ümid olunur mu? Yoksa ecel önüne mi geçti?" diye başlayan acıklı
beytler söylemiş, sonra Harise'nin
kabilesi olan Kelb(Köpek)
kabilesinden birtakım kimseler hacca gelmişler Zeyd'i görmüşler. Zeyd onlara kendisini tanıtmış, onlar da
tanımışlar ve şu beyti aileme götürün demiş:
"Kavmime özlemlerimi bildiririm.
Gerçi uzağım, çünkü Meşair'in yanında beytin civarında kalanlardanım."
Gitmişler babasına bildirmişler ve yerini tarif etmişler. Bunun üzerine Harise ve kardeşi Ka'b onu kurtarmak için
fidyesini alıp yola çıktılar. Mekke'ye geldiler. Peygamber (s.a.v.)'i
sordular, Mescid'de olduğu söylendi. Yanına gittiler "Ey Muttalib'in oğlu, ey kavminin efendisinin oğlu! Siz Allah'ın şerefli
Harem'inin civarında kalan kimselersiniz. Siz sıkıntı içinde olanları kurtarır,
esirleri doyurursunuz. Biz sana senin yanındaki çocuğumuz için geldik. Bize
lutfet ve ihsan et. Takdim edeceğimiz fidyesini kabul eyle. Serbest kalmasına
yardım buyur" dediler. Resulullah "O
kim" buyurdu. "Zeyd. b.
Harise" dediler, bunun üzerine (yahut da başkası), "Haydin
çağırın onu da muhayyer bırakın, eğer
sizi tercih ederse, fidyesiz sizin olsun; yok eğer beni tercih ederse, vallahi ben, beni tercih edene karşı fidyeyi
tercih etmem" buyurdu.
Kuveyt Emiri Ahmet el Sabah ile G.W.Bush
Bunun üzerine Zeyd b. Harise'yi çağırdılar. Resulullah (s.a.v.) "Bunları tanıyor musun?" buyurdu. Zeyd:
"Evet şu babam, şu amcam" dedi. Resulullah: "Ben de
bildiğinim, sana olan davranışımı ve arkadaşlığımı gördün. Şimdi ya beni tercih et, ya onları." O zaman Zeyd dedi ki:
"Ben sana karşı kimseyi tercih
edemem. Sen benim hem babam, hem amcam yerinesin." Buna karşı babası
ve amcası: "Yazık sana ey Zeyd,
köleliği hürriyete, babana, amcana ve ehli beytine tercih mi ediyorsun?"
dediler. Zeyd de: "Ben bu zattan
öyle şeyler gördüm ki, ona karşı hiçbir kimseyi tercih edemem." diye
cevap verdi. Resulullah bunu görünce, onu Hıcr'e çıkardı. Ve buyurdu ki: "Şahid olun Zeyd benim oğlumdur, bana varis
olacak, ben de ona varis olacağım." Bunu görünce babası ile amcasının
da gönülleri hoş oldu, memnun olarak dönüp gittiler."
Bundan böyle ta İslam'a gelene kadar "Zeyd
b. Muhammed" diye çağırılırdı. Resulullah onu böyle oğul edindiği
zaman halası Ümeyme binti Abdulmuttalib'in kızı Zeyneb binti Cahş'ı de daha
sonra ona nikah etmişti. Ondan önce de azadlı cariyesi Ümmü Eymen'i onunla
evlendirmiş, ondan oğlu Üsame doğmuştu. Sonra Zeyneb'i boşadığı zaman, onu, Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm ile
evlendirdi ki, bu da anası tarafından Abdulmuttalib'in torunundan, yani
Peygamberin hala çocuklarındandı. Bundan da Zeyd b. Zeyd ve Rukuyye doğmuştu,
sonra Ümmü Gülsüm'ü de boşadı. Ebu
Leheb'in kızı Dürey ile evlendi. Sonra onu da boşadı. Hz. Zübeyr'in kızkardeşi
Hind binti Avvam ile evlendi. Buharî'de yer aldığı üzere İbn Ömer (r.anhüma)
"Onları öz babalarına nisbet ederek çağırın" (Ahzab, 33/5) âyeti
ininceye kadar Zeyd b. Harise'ye "Zeyd b. Muhammed" derdik diye haber
vermiştir.
Ölen Suudi Kralı Abdullah
Bera b. Azib'den rivayet olunduğuna göre, Zeyd b. Harise: "Ya Resulullah
Hamza ile aramızda kadeşlik sözleşmesi yaptık." demiştir. Hz. Aişe'den
rivayet olunur ki "Resulullah (s. a.v.) Zeyd b. Harise'yi herhangi bir seriyyede (düşman üzerine gönderilen
küçük süvari müfrezesi) gönderdiği zaman mutlaka onu kumandan yapardı. Ve eğer
sağ kalmış olsaydı, onu halife bırakırdı." Buharî'de rivayet olunduğu
üzere Seleme b. Ekvâ (r.a.) demiştir ki: "Peygamberle birlikte yedi gazâ ettim. Resulullah, onu bize kumandan
yapardı."
Zeyd'in katıldığı seriyyeler: Önce Karede, sonra Hamum, sonra, Iys, sonra
Mutrıf, daha sonra sırasıyla, Hısma, Kurza seriyyeleri olmuş, daha sonra Mute
savaşında kumandan olmuş ve bu savaşta ellibeş yaşında iken şehid olmuştur.
Kur'ân'da ondan başka hiçbir sahabi ismiyle söylenmemiştir. Yine Buharî'de İbn
Ömer (r.anhüma)dan rivayet olunduğu üzere, Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "O, yani Zeyd, gerçekten kumandanlığa
layıktır. Ve gerçekten en çok sevdiklerimdendir."
Tirmizî ve başka muhaddislerin rivayeti ile Hz. Aişe demiştir ki: "Bir sefer Zeyb b. Harise Medine'ye geldi,
Resulullah benim odamdaydı, geldi kapıyı çaldı, Resulullah kalktı, ona sarıldı
ve öptü." Bu da bir başka öpme olayı;
Zeyd’in babası ve kardeşlerinin kendisini almak için geldiklerinde
Zeyd gitme taraftarıdır. Ama şu sözler adeta bir tehdit gibidir;
"Haydin çağırın onu da muhayyer bırakın, eğer sizi tercih ederse, fidyesiz sizin olsun; yok eğer beni tercih ederse, vallahi ben, beni
tercih edene karşı fidyeyi tercih etmem" buyurdu.
Bunun üzerine Zeyd b. Harise'yi çağırdılar. Resulullah (s.a.v.) "Bunları tanıyor musun?" buyurdu. Zeyd:
"Evet şu babam, şu amcam" dedi. Resulullah: "Ben de
bildiğinim, sana olan davranışımı ve arkadaşlığımı gördün. Şimdi ya beni tercih et, ya onları..."
“Şimdi ya beni tercih et ya onları” ifadesini bir de “…Resulullah benim odamdaydı, geldi kapıyı
çaldı, Resulullah kalktı, ona sarıldı ve öptü.”
Elmalı'lı Hamdi Yazır'ın ne kadar tarafsız bir kişi olduğunu bir daha takdir etmemek imkansız.
Hazreti Muhammet gibi bir peygambere eşcinsel diyeni öldürüyorlar bu dünyada. Ama, en genç ve en can yoldaşı Ebubekir'in kızı Ayşe ile yatak odasına kölesini alıyor ve kalkıp öpüyor. Olağan bir öpme olayı olsa Ayşe bunu neden dile getirsin. Bu konu başka siyer kitaplarında da geçmektedir.
Osmanlı minyatür kitabı Savakıbu Menakıb kitabından saraya ait bir eşcinsellik tasviri Bu ilişkileri hilafet, Vakıa 17 ile Tur 24. ayetlerdeki ""sedefte saklı inci gibi oğlanlar" ifadesiyle açıklamaktadırlar.
Şimdi
bunları dikkatle okuyunuz;
“Hârice bin Zeyd, âlim olduğu kadar da âbid (çok ibâdet eden) bir zât idi.
Uzleti (yalnızlığı) tercih ederdi. Onun sözlerinden fazla bir şey
yayılmamıştır. Zeyd bin Sâid, “Onun iki
gözü arasında, hafif secde izi vardı” demektedir.
Zeyd bin Sabit buyurdu ki: “Ben, bir gün Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) yanında
oturuyordum. Bu sırada vahiy geldi. Kendilerini derin bir sekînet (vakar) hâli
kapladı. Mübârek uylukları, uyluklarım
üzerine gelmişti. Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) uylukları o kadar
ağırlaşmıştı ki, daha önce böyle bir ağırlığa rastlamamıştım.” Bunlar da İslami internet sitesinde yazılı uyluk hadisleri;
İyi
düşünün şimdi, yanında oturduğunuz
birisinin uyluk kemikleri nasıl olur da sizin uyluk kemikleriniz üzerine
gelir? Nasıl olur da yanında oturduğunuz
bir insanın ağırlığı sizin uyluk kemiklerinize baskı yapabilir?
Uyluk
kemiği denilen organ, KALÇADAN DİZ KAPAĞINA KADAR OLAN bacağınızın en kalın
kısmıdır. Vahiyin ne şekilde indiğini siz takdir edin.
Uyluk kemikleri kırmızı renkte gösterilmiştir.
Siz hiç
“falancanın uyluk kemiği benim uyluk kemiğim üstündeyken” şeklinde bir ifade
duydunuz mu?
13
yaşımdan beri İslam ve diğer din kitapları hakkında binlerce kitap kaynak
okudum bunun ikincisi bir ifade okumadım. Ne Türkçe ne de İngilizce dilinde
böyle bir ifadeye hiç tanık olmadım.
Ya siz?
Birisi
sizin uyluk kemiğiniz üzerindeyse tek açıklaması vardır. Bu hadisin başka
uyarlaması da olayın deve üstünde geçtiğini anlatır.
Buraya
kadar okuduğunuz Tevrat, İncil ayetlerinde “kadın kirli” sayıldığından “erkekle
cinselliğin tercih edildiğine” tanık olduk. Muhammet de bu toplumun bir
parçasıydı. İşte bu yüzden Ahzab 50.ayet iner, peygamberlik ederken geçmişin
alışkanlıklarını terk ederek kendini sıkıntıya sokmaması içindir. Bu gün de o
zaman da başka toplumlarca sapkınlık kabul edilen eşcinsellik, “40” yaşından
sonra yeni bir din değiştiren birine çok zorluk çıkaracaktır. Yaşam biçimi
kolay değişmez.
İşte
indiyse Kur’an bu yüzden bu sapıklıkları kaldırmak için indi.
Ama peygamber Nisa 15. ve 16 ayetlerdeki eşcinsellik ve birinci derecede akrabası zaten olmadığından ikinci yasaklarından muaftı. Güçlük olmasın diye bu Ahzab 33;50.ayette açıklanmıştır.
Ayet Tefsiri;
Bu sapkınlık olaylarını da hilafet Vakıa ve Tur surelerindeki ayetlere dayandırmaktadırlar. Yoksa İran da Osmanlı da Suudi Arabistan da Şeriat devleti değil miydi?
Ahzab 33;50- 3- Kendisi ile birlikte hicret eden
akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte
bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden
olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının
helal olmasında seninle birlikte hicret edenler, diye kayıtlanmasında
Peygamberin özelliğinin olması ağır basmaktadır.
Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle
evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da
Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona
helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest
bırakılanlardandım." Bunun gibi Ve kendisini Peygambere hibe eden
mümin bir kadın, yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı
olan kadın, fakat bu mutlak değil, Peygamber O'nu nikah etmek istediği
takdirde, böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir.
Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike
binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardıdemiş
ise de, İbn ü Abbas bunun gerçekten
meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini
söylemiştir. Bütün bunlar sırf sana
mahsus olmak üzere helal kılındı müminlere değil, çünkü zikrolunan
kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir..."
Bu ayetin sadece peygambere has olduğu belirtilmesine rağmen, Emevi, Abbasi, Endülüs, İran, Selçuklu, Osmanlı padişahları ve diğer Müslüman ülkeler ayeti yanlış yorumlayarak kendilerini peygamber yerine koymuşlardır.
Hatta Evliya Çelebi Bitlis anılarını anlattığı SEYAHATNAME kitabında, Bitlis Hanı Abdal Han'a karşı savaştan önce Melek Ahmet paşanın şu duasını kaydetmiştir. Melek Ahmet paşa Allah'tan değil, PADİŞAHTAN ilahi yardım dilemektedir.Buyurunuz;
Savaşa başlamadan önce iki rekât namaz kılan Melek Ahmet paşanın, gözlerinden akan yaşlarla ettiği zafer duasında da Bitlislilerin Yezidi oldukları ve padişahın Allah gibi yardım edeceği vurgulanır;
“-İlahi! Kuvvet ve kudret, yardım ve fesat senindir. Verme, koruma ve doğruluk, iyilik ve büyüklük yine senindir. Dini Mübin gayretine bir fırka Muhammed ümmetini başıma topladım. Elimi yüzüme alıp, kapına dilenmeye geldim. Onu hiç boş döndürmedin. Yine eşsiz padişahımdan dilerim ki, Ahmed’in bu ricasını da kabul edip bu kadar insanı acındırma. BU YEZİDİ HAŞERATINI SEVİNDİRME!”Yazının kaynağı bknz Tıkla
İşte devlet adamlarının kendilerini, "yeryüzünde dinin temsilcisi" olarak görmeleri, peygambere tanınan ayrıcalığın kendileri içinde geçerli olduğuna kendilerini inandırmaları etkisini Humeyni Şeriatında da kendisini gösterir;
Aynı bölüm sayfa 56
Çocukla evlilik pedofilide travma geçiren çocuğa tazminat yok;
If a man who has married a girl who has not reached puberty possesses her sexually before her ninth birthday, inflicting traumatisms upon her, he has no right to repeat such an act with her.
TÜRKÇESİ
Tevrat'ta kızın ergenlik ve evlenme yaşı "9"dur. Talmud kitabında "3" yaşında kız ve erkek çocukları cinsel ilişki için olgunlaşmış kabul edilir. Bunlar da Müslüman görünen kripto Yahudiler ve bu geleneğe uyan Nasturi, Süryani, Yezidi, Zerdüşt kalıntılarıdır. Talmud ayetleri için linki tıklayınız
Eğer, bir adam, cinsel yeteneklerini kazanmamış, reşit olmamış dokuzuncu yaş gününden önce bir kız ile evlenirse, bu onda travma yaratırsa evliliği tekrarlamaya hakkı yoktur.
Aile içi ensest homoseksüellik serbest.;
Baba, oğul, kayın peder, dede, torun, valla yok bir sorun!
Girsin çıksın kalbini bozma...
Türkçesi;
II:19
Evlilik Üzerine, Zina ve Karıkocalık ilişkileri
Sayfa 56
If a man sodomizes the son, brother, or father of his wife after their marriage, the marriage remains valid.”
Eğer, bir adam,oğlu, erkek kardeşi veya evlendikten sonra eşinin babası ile homoseksüel ilişkiye girerseevlilik geçerlidir.” Yani boşanma nedeni sayılmaz. Nerde kaldı Nisa 15, 16. ayetler? Tevrat Levililerdeki yasaklar?
Sayfa 58
Gayrimüslüm kadın ve çocukları koruma yok. Aynı maddenin devamı;
“To look upon the faces ad hands of Jewish or Christian women, if this is not done with intention of enjoyment thereof, and if one does not fear temptation, is tolerated.”
Türkçesi;
“Yahudi veya Hristiyan kadınların ellerine ve yüzlerine hoşlanma kastı olmaksızın veya tahrik nedeniyle bakmak hoşgörülebilir.”
İslam adaleti bu mudur?
Facebook'da paylaşan böyle görüş belirtmiş.
Sayfa 58
Erkek çocuklardan da kadınlar gizlenmelidir. Yukarıdaki ayetin devamı
“A woman must hide her body and her hair from the eyes of men. It is highly recommended that she also hide them from those of prepubescent boys, if she suspects that they may look upon her with lust.”
“Bir kadın,vücudunu ve saçlarını erkeklerin bakışlarından gizlemelidir. Cinsel hazla bakmasından şüphelenerek, reşit olmamış erkek çocukların bakışlarından bile gizlenmesi önemle tavsiye edilir.”
Roma Hristiyanlığı kabul ettiğinde, Tevrat'I kendi ilkelerine göre düzenlediğinden Rabbi Bavli, Tavrat Tesniye'den üç kitap okuduklarını,Kutsal kitap olarak, M.Ö.597'den beri EZBERLERİNDE tuttukları TALMUD Kitabını okuduklarını yazar.
Ulen hem saklıyorsunuz hem de her şeyi yapıyorsunuz. Bu nasıl din anlayışıdır?
Tahrir al Vasila
II. 17
On Fasting
Sexual intercourse is a breaking of the fast, even if the penis enters the vagina only as far as the circumcision ring, and even if no
ejaculation results.
"
"Cinsel birleşmede penis vajinaya sünnet halkasına kadar girse, boşalma olmasa da oruç bozulur. "
Burası doğrudur da bunlar ne?
If the penis enters less deeply into the vagina and there is no
ejaculation, the fast has not been broken.
"Penis, derince olarak vajinaya girse ve boşalma olmasa ORUÇ BOZULMAZ."
If the man cannot determine with certainty what length of his penis entered into the vagina, and if he has gone in beyond the circumcision ring, his fast has not been broken."
"Eğer adam penisinin vajinaya ne kadar girdiğini belirleyemiyorsa ve sünnet halkasından ötesi de girmişse ORUÇ BOZULMAMIŞTIR.".
Bu orucu hiç bir şey bozamıyor vallahi. Gerisi boş.
İSLAMIN TEMSİLCİSİ (!) AYETULLAH (ALLAH'IN KELAMI) HUMEYNİ BU MUDUR?
Ayetullah Humeyni, "babasının rızasıyla "4" Dört yaşında kıza tecavüz etmiş.Çocuk sabaha kadar ağlamış çığlık atmış. Metnin İngilizcesi ve linki aşağıdadır.
"When it was time to sleep, the guests had all left, except for the inhabitants of the house. Al-Khomeini laid his eyes on a young girl who, despite being only four or five years of age, was very beautiful."
Türkçesi;
"Uyku vakti geldiğinde, evin sahipleri hariç misafirler ayrıldılar.El Humeyni, gözünü dört beş yaşlarında olmasına rağmen çok güzel olan kız çocuğuna dikti."
So, the Imam requested from her father, Sayyid Sahib, that he spend the night with her in order to enjoy her. Her father happily agreed, and Imam al-Khomeini spent the night with the girl in his arms, and we could hear her crying and screaming [through the night].’”
Türkçesi;
"Sonra, imam babası Seyyid Sahib'e kızıyla geceyi geçirmek istediğini söyledi.Babası mutlulukla ona izin verdi ve İmam El Humeyni kollarında bütün gece ağlayan çığlık atan çocukla geceyi geçirdi" Kaynk- http://www.uncoverage.net/2010/03/the-ayatollah-khomeinis-booksex-with-children-and-animals/ Taciz eden taciz edilmiştir. Bu bir Sami Kültü geleneğidir. ,şte peygamber Muhammet de bir "TACİZ MAĞDURU
İşte Ayetullah Humeyni'nin resmi buna örnektir.
Kur'an'ın ilgili ayetleri aşağıdadır; Kuran Vakıa Suresi-17-“Çevrelerinde ölümsüzlüğe erdirilmiş gençler (vildanlar-oğlanlar) dolaşırlar.”
Veldanun=Vildanlar-genç oğlan erkekler. Tefsiri;56;17.
Daima vildan şeklinde taze kalan genç hizmetçiler, garsonlar, yahut hıle
de denilen bir nevi küpeli uşaklar”
(E.H.Yazır tefsiri) Tur Suresi-24;”Kendilerine ait sedefte saklı inci gibi civanlar dolaşır çevrelerinde”
Tur Suresi 24;"Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum keennehum lu'luum meknun" Ayetin Tefsiri 52;24- “Ve onların
etrafında dönerler. Vâkıa Sûresi'nde de geleceği gibi, kadehler sürahilerle
emre hazır bir vaziyette etraflarında pırıl
pırıl dönüp dolaşırlar, sahibi bulundukları uşaklar, cennet sakîsi genç
hizmetçiler sanki saklı iri inciler,
yani sadeflerinde gizli hiç
kirlenmemiş, el değmemiş, beyaz, saf, temiz ve pırıl pırılinciler gibidirler.
Vakıa 17;Tur 24 ayetleri, Peygamber Muhammet'den 1.100 yıl önceden berivar olan Talmud geleneğinde yer almaktadır. Bu delil ışığında Peygamber zamanında ve ondan binlerce yıl öncesinde böyle gelenekler olduğu açıktır.
Lü'lü, parıldayan büyük inci
demektir. “
Elmalılı hoca buna yazmaya gerek duymamış.
Dehr-İnsan Suresi 76;19. "Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır..."
("Ğılmanil=Gılmanlar-eşcinsel,hizmetçi genç "sübyan" erkekler."Aynı surede) (Bilmiyorsanız açın sözlükleri araştırın ve öğrenin.)
Talmud ayetleri, yukarıdaki ayet tefsirindeki rivayet, bu ayetin devamındaki 8.ve 9.ayetlerin peygamberin ilk karısı Hz.Hatice'nin çocuklarını azarladığı için indiğini de düşündükten sonra aşağıdaki günümüzdeki olay bize peygamberin ve kavminin neden çocuklarına bağırdığını açıklamaktadır. Günümüzde Suudi Arabistan'da bir vaiz, "05 YAŞINDAKİ" kendi öz kızının bekaretinden kuşkulandığı için kemiklerini kırıp, yorttığı kola kutusu ile etlerini parçalayarak işkence ile öldürmekten mahkum edilmiştir.
Süt emen bebekler ve doğal olmayan yoldan ilişkileri düzenleyen İran Şeri hukuku.
Tahrir El Vesile, bizim Anayasamız, ona göre yapılmış bütün yasalarımızın, İran'daki karşılığı olan Şeriat Hukukunun yazıldığı kitabın adıdır. Tahrir el Vesile diye kitap okumadım demek, İran'da yazılı şeriat hukuku olduğunu bilmiyorum demek kadar cehalet içerir. İran Şeriat Hukukunun bu Medeni Hukuk maddeleri 4. ciltte Ticaret ile ilgili hukuku da düzenleyen ciltte yer almaktadır. İran Şeriat hukukunda bizdeki gibi bölünme yoktur. Hepsi bir aradadır. Sadece içeriklerine göre gruplar halindedir
Gene Tevrat’a Dönelim.
EŞCİNSELLİK SUÇU
Lev.20: 13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler.Ölümü hak etmişlerdir.
Hatta Allah'ın Yahudilerden önceki kavimleri terk etme nedeni de eş cinsellik,aile içi,kızı,oğlu,gelini, damadı ve yeğenler ve hatta kan bağı olmayan 2.nci ve daha sonraki evlilikle gelen kadınların getirdikleri çocuklarla,kadın ve erkeklerin hayvanlarla olan cinsel ilişkileridir.Tanrı,Tevrat'ta bunların tümünü yasaklar.;
Unutmayalım ki dinleri düzenleyen Tanrının,paygamberlerin veya tanrı ile korkutarak insanların yaşam düzeyini yükseltmeyi hedefleyen filozofların, bir amacı da insanları daha asil,akli bir yaşam düzeyine yükseltmektir.
Asırlar önce insanlara,sağlıklı toplum oluşumuna engel olan,toplum sağlığına zarar veren adetler tespit edilmiş,tanrı korkusu ve devlet+toplum baskısı ile kabul ettirilmiştir.Bunları yeniden keşfe gerek yoktur.
İnsanlar aşağıdaki yasaklara uysalar sapıklık diye bir şey kalmaz inancındayım.
TEVRAT'TA ÖLÜM CEZALARI GEREKTİREN GÜNAHLAR
Tevrat-Levililer Bölüm 20;
Lev.20: 9 "'Annesine ya da babasına lanet eden herkes kesinlikle öldürülecektir. Annesine ya da babasına lanet ettiği için ölümü hak etmiştir.
Lev.20: 10 "'Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.
Lev.20: 11 Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir.
Lev.20: 12 Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir.
EŞCİNSELLİK SUÇU
Lev.20: 13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.
Lev.20: 14 Bir adam hem bir kızla, hem de kızın annesiyle evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır.
Hayvanla İlişki
Lev.20: 15 Bir hayvanla cinsel ilişki kuran adam kesinlikle öldürülecek, hayvansa kesilecektir.
Lev.20: 16 Bir kadın cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşırsa, kadını da hayvanı da kesinlikle öldüreceksiniz. Ölümü hak etmişlerdir.
TOPLUMDAN ATILMAYI GEREKTİREN GÜNAHLAR
Lev.20: 17 "'Bir adam anne ya da baba tarafından üvey olan kızkardeşiyle evlenir, cinsel ilişki kurarsa, utançtır. Açıkça aşağılanıp halkın arasından atılacaklardır. Adam kız kardeşiyle ilişki kurduğu için suçunun cezasını çekecektir.
Lev.20: 18 Âdet gören bir kadınla yatıp cinsel ilişki kuran adam kadının akıntılı yerini açığa çıkarmış, kadın da buna katılmış olur. İkisi de halkın arasından atılacaktır.
Lev.20: 19 "'Teyzenle ya da halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü yakın akrabanın namusudur. İkiniz de suçunuzun cezasını çekeceksiniz.
Lev.20: 20 "'Amcasının karısıyla cinsel ilişki kuran adam, amcasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de günahlarının cezasını çekecek ve çocuk sahibi olmadan öleceklerdir.
Lev.20: 21 Kardeşinin karısıyla evlenen adam rezillik etmiş olur. Kardeşinin namusunu lekelemiştir. Çocuk sahibi olmayacaklardır. "
Bu yasalar tam Kur'an Nisa suresi 23. ayete uygunlar. Ama kim dinliyor ki? Okuyunuz;
Saraya Gılman alınan Davut, başı ağrıyan
kral Saul a lir çalışıyor
Zebur’un verildiği Davut peygamber tam bir
pasif eşcinseldir;
Tevrat 2Saul’un
Ölümü 18:1
1:Saul’la Davut’un
konuşması sona erdiğinde, Saul oğlu Yonatan’ın
yüreği Davut’a bağlandı. Yonatan onu canı gibi sevdi.
2O günden sonra Saul Davut’u yanında tuttu ve babasının evine dönmesine izin vermedi.
3Yonatan,
Davut’a beslediği derin sevgiden ötürü, onunla bir dostluk antlaşması
yaptı.
Yahudiler tasvir etmişler. Yonatan ile lir çalan Davut peygamber.
Kral Saul’un oğlu
çocuk Davut peygamberle olur ama baba kral rahatsızdır;
1SAMUEL 20:30
30Saul Yonatan’a öfkelenerek, “Seni sapık ve dikbaşlı kadının oğlu!”
diye bağırdı, “İşay’ın oğlunu
desteklediğini bilmiyor muyum? Bu kendin için de, seni doğuran annen için
de utanç verici.
1SAMUEL 20:33Ancak Davut ant içerek, “Senin beni sevdiğini baban çok iyi biliyor”
diye yanıtladı,…”
1Samuel 20:41
20:4141Uşak gider gitmez, Davut taşın güney
yanından ayağa kalktı ve yüzüstü yere
kapanarak üç kez eğildi. İki arkadaş
birbirlerini öpüp ağladılar; ancak Davut daha çok ağladı.
Davut Savaşta Öldürülen Erkek Aşığı Yonatan’a Şiir Yazıyor;
Tevrat 2Saulun
Ölümü 1:26;
Senin için
üzgünüm, kardeşim Yonatan.
Benim için çok
değerliydin.
Sevgin kadın
sevgisinden daha üstündü.
DAVUT VE HALKI ÇIPLAK DANS EDİYOR;
20Davut ailesini kutsamak için eve
döndüğünde, Saul’un kızı Mikal onu karşılamaya çıktı. Davut’a şöyle dedi:
“İsrail Kralı bugün ne güzel bir ün kazandırdı kendine!Değersiz biri gibi,
kullarının cariyeleri önünde soyundun.”
21Davut, “Baban ve bütün soyu yerine
beni seçen ve halkı İsrail’e önder atayanRAB’bin
önünde oynadım!” diye karşılık verdi,“Evet,
RAB’bin önünde oynayacağım.
DAVUT PEYGAMBERİN OĞLU, KIZ KARDEŞİNE TECAVÜZ EDİYOR... Amnon'la Tamar
BÖLÜM 13
2.Sa.13: 1 Davut'un oğlu Avşalom'un Tamar
adında güzel bir kızkardeşivardı. Davut'un başka bir oğlu, Amnon Tamar'a gönül verdi.
2.Sa.13: 11 Yesin diye yemeği ona yaklaştırınca, Amnon Tamar'ıyakalayarak,
"Gel, benimle yat,
kızkardeşim" dedi.
2.Sa.13: 12 Ama Tamar, "Hayır,
kardeşim, beni zorlama!" dedi,"İsrail'de böyle şey yapılmamalıdır! Bu iğrençliği yapma!
2.Sa.13: 13 Sonra ben utancımı nasıl üstümden atarım? Sense İsrail'dealçak biri
durumuna düşersin. Ne olur krala söyle; o beni senden esirgemez."
2.Sa.13: 14 Ne var ki, Amnon Tamar'ı dinlemek istemedi. Daha güçlü olduğu için onunla zorla yattı..
DAVUT PEYGAMBERİN OĞLU SÜLEYMAN DA İBRAHİM PEYGAMBER VE KARDEŞİ AMNON GİBİ KIZ KARDEŞİNE AŞIKTIR.
SÜLEYMAN PEYGAMBERİN EZGİLERİ
Ezg.1: 7 Ey sevgilim, söyle bana, sürünü nerede otlatıyorsun, Öğleyin nerede
yatırıyorsun? Neden arkadaşlarının sürüleri yanında Yüzünü örten bir kadın durumuna düşeyim*fa*?D Not 1:7 Eski çağlarda kadının örtünmesi fahişe
olduğunugösterirdi.
Ezg.1: 12 Kral divandayken*fb*, Hintsümbülümün güzel kokusu yayıldı. D Not 1:12
"Divandayken" ya da "Sofradayken".
Ezg.1: 13 Memelerim arasında yatan
Mür* dolu bir kesedir benim için sevgilim;
Ezg.4: 5 Sanki bir çift geyik yavrusu memelerin
Zambaklar arasında otlayan İkiz ceylan yavrusu.
ENSEST
Ezg.4: 9 Çaldın gönlümü kızkardeşim,
yavuklum, Bir bakışınla, Gerdanlığının tek zinciriyle çaldın gönlümü!
Ezg.4: 10 Aşkın ne güzel, kızkardeşim,
yavuklum, Şaraptan çok daha tatlı; Esansının kokusu her türlü baharattan
güzel!
Ezg.4: 11 Ey yavuklum, bal damlar dudaklarından, Bal ve süt var dilinin
altında, Lübnan'ın kokusu geliyor giysilerinden!
Ezg.4: 12 Kapalı bahçesin sen, kızkardeşim,
yavuklum, Kapalı bir kaynak, mühürlü bir pınar.
Bu daha uzayıp gidiyor da kısa kestim. Süleyman Tanrı'dan Uzaklaşıyor
BÖLÜM 11
1.Kr.11: 1 Kral Süleyman firavunun
kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu,
Edomlu, Saydalı ve Hititli* birçok yabancı kadın sevdi.
1.Kr.11: 2 Bu kadınlar RAB'bin İsrail halkına, "Ne siz onların arasına
girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere
saptıracaklardır" dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman onlara sevgiyle bağlandı.
1.Kr.11: 3 Süleyman'ın kral
kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz
cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar.
1.Kr.11: 4 Süleyman yaşlandıkça,
karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece
Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB'be adayan babası Davut gibi yaşamadı.
1.Kr.11: 6 Böylece RAB'bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB'bin yolunda yürüyen
babası Davut gibi tam anlamıyla RAB'bi izlemedi.
1.Kr.11: 7 Yeruşalim'in doğusundaki tepede Moavlılar'ın
iğrenç ilahı Kemoş'a ve Ammonlular'ın iğrenç ilahı Molek'e tapmak için bir
yer yaptırdı.
1.Kr.11: 8 İlahlarına buhur yakıp kurban
kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.
1.Kr.11: 9-10 İsrail'in Tanrısı RAB,
kendisine iki kez görünüp, "Başka ilahlara tapma!" demesine
karşın, Süleyman RAB'bin yolundan saptı
ve O'nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman'a öfkelenerek,
1.Kr.11: 11 "Seninle yaptığım antlaşmaya
ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım ve
görevlilerinden birine vereceğim" dedi,
1.Kr.11: 12 "Ancak baban Davut'un
hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil, oğlun kral olduktan sonra
yapacağım. "
Her türlü bilgiye sırra, zenginliğe erişen, dünyanın hayranlığını kazanan Süleyman'ın tanrısının yolundan ayrılması putperest Sabi, Asur dinlerine girmesi, Allah için yaptırdığı sarayı putlarla doldurması, yasak olan kız kardeş cinselliğini sürdürmesi umarım biraz kafa yormanıza neden olur.
Şimdi de pedofilik
evlilikler öğütleyen bir tanrı okuyacağız.
Tevrat’ı Yahudiler
vahiy kitabı değil tarih kitabı görürler bu yüzden gizli kitapları denilen
Talmud’da göre ibadetlerini düzenlerler. O da dört kitaptır.
Sanhedrin 55b
R.Joseph said: “Gel ve işit,üç
yaşında bir bakire, istenildiğinde bir günlüğüne cinsel ilişki gerektiren bir
evliliği yapacak, ve kocası ölmüş ise ölenin erkek kardeşi onunla karı koca
olacak ve kız onun olacak.”
Yebamut 57b:Üç yaşında bir kız bir günlüğüne
cinsel ilişkiyle nişanlanacak….,
("Bir günlüğüne" diyor. Bu MUTA NİKAHI"dır. Lanet olsun böyle dine)
Yebamut 69a,69b ve
60’da tartışıldı;Üç yaşında
bir bakire, cinsel ilişkili bir evlilik yapacak ve kocası ölmüşse erkek kardeşi
onunla karıkoca olacak ve kız onun olacak.
Üç yaşında veya daha erken sütten kesilmiş bir çocuğa uçkur çözmeyi emredecek kadar tıynetsiz bir dini hangi vicdan kabul edebilir? Yetmiyor. Kocası ölünce kardeşi ile kardeşi yoksa yeni bir erkek doğurup ona verecekler. Yahudiye gelin giden mezarda kurtulur.
İslam ve Hristiyanlığın Katoliklik mezhebi dışındaki mezhepleri
ile Ortodoks Yahudilik tümüyle bu sapıklıkları içerir, tüm ekvator kuşağı eski
dinlerde vardır
Talmud, dört bölüm, 63 kitap, "8" cilt, 4.000 sayfadan ibarettir. Fazlası vardır. Türkçesi yoktur.
Tevrat Sütten
Kesilince Tapınağa adanma;
Tevrat 1 Samuel
1:21
Hanna Samuel’i
Tanrı’ya Adıyor
21Elkana RAB’be yıllık kurbanını ve
adağını sunmak üzere ev halkıyla birlikte Şilo’ya gitti.
22Ama Hanna gitmedi. Kocasına,“Çocuk sütten kesildikten sonraonu RAB’bin hizmetinde bulunmak üzere
götüreceğim. Yaşamı boyunca orada kalacak” dedi.
23Kocası Elkana, “Nasıl istersen öyle
yap” diye karşılık verdi, “Çocuk sütten kesilinceyedek burada kal. RAB sözünü yerine
getirsin.” Böylece Hannaoğlu
sütten kesilinceyedek evde
kalıp onu emzirdi.
24Küçük çocuk sütten kesildikten sonra
Hanna üç yaşında bir boğa, bir efa un ve bir tulum şarap alarak onu kendisiyle
birlikte RAB’bin Şilo’daki tapınağına götürdü. “”
Yebamut 60b; yasal
İsrail toprağında sakinleriyle görüşülen bir kasaba vardı ve Rabbi, R.Romanos’u
araştırma için gönderdi vebir
dönmenin (Yahudiliğe girenin) üç yaşın altında kızını buldu ve onun bir
günlüğüne rahiple birlikte kalmasının uygun olacağını ilan etti.”
Zavallı çocuk. Kadın görüldüğünden
böyle kapatıldığını işlemediği günahları
için tövbe ettirildiğini bilmeyecek.
Üç yaşında kız bebekle cinselliğin nedeni "aybaşı olmamasıdır" "9" yaşında kız adet görmeye başlar. Yukarıda Davut peygamber olayını tekrar okuyalım;
1Samuel 21:3,4,5,6.
3Şu an elinde ne var? Bana beş somun
ekmek ya da başka ne varsa ver.”
4Kâhin, “Taze ekmeğim yok” diye
karşılık verdi, “Ama adamların kadından
uzak kaldılarsa kutsanmış ekmek var.”
5Davut, “Yola çıktığımızdan her zaman
olduğu gibi,kadından
uzak kaldık” dedi, “Sıradan bir yolculuğa çıktığımızda bileadamlarım kendilerini temiz
tutarlar; özelliklebugün
daha çok temiz olacaklar.”
6Bunun üzerine kâhin ona kutsanmış
ekmek verdi; çünkü orada huzura konan ekmekten başka ekmek yoktu. Bu ekmek
RAB’bin huzurundan alındığı gün yerine sıcak ekmek konurdu.
İncil'de İsa GÜVEY 12 havarisi ve diğer insanlar da GELİN'dir.
İSA/ALLAH GÜVEY, İNANANLAR GELİN
Oruçla ilgili soru (Mat.9:14-17; Luk.5:33-39)
Mar 2:18 Yahya'nın öğrencileriyle Ferisiler oruç tutarken, bazı kişiler İsa'ya gelip, «Yahya'nın ve Ferisilerin öğrencileri oruç tutuyor da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?» diye sordular.
Mar 2:19 İsa şöyle karşılık verdi: «Güvey aralarında olduğu sürece davetliler oruç tutar mı hiç? Güvey aralarında oldukça oruç tutamazlar!
Mar 2:20 Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman, o gün oruç tutacaklar."
Bu da Nasturilerin İncil'i Thomas İncil'inden. İsa İncil'de ALLAH'tır.Bu incil Mısır Nag Hammadi Kütüphanesinden kopyalanmıştır. Allah'ı görmenin yolunu okuyunuz;
(37)
(1) His disciples said: "When will you appear to us, and when will we see you?"
(2) Jesus said: "When you undress without being ashamed and take your clothes (and) put them under your feet like little children (and) trample on them,
(3) then [you] will see the son of the Living One, and you will not be afraid."
1-Öğrencileri ona dediler ki; Bize tekrar ne zaman görüneceksin ve ne zaman seni göreceğiz?
2-İsa dedi; Utanmaksızın soyunup, çamaşırlarının ayaklarının altına alıp, çocuklar gibi üstünde tepindiğinizde,
3-Sonra, Yaşayan Bir’in oğlunu görecek ve korkmayacaksınız.
(Yaşayan Bir Sabi kitabı Cinze'de "Hayya/Hay/Hayat adlı Melki d Nura, Tevrat'ın Işık Kralı'dır. Nurdan olduğundan heykeli hiç bir zaman yapılmamıştır. Bakara 155 Ayet el Kürsi'de Ali İmran 2. ayette "Hayyül kayyüm ve O Haydır, Kayyümdur o" şeklinde geçer. Arapça HAYAT kelimesi onun adından gelmektedir. A.Yavuz)
Ve, HAYAT/HAY kadın sevmiyormuş. MERYEM ANA bile "ERKEK YAPILARAK "cennete girecekmiş;
Thomas İncili son bap. (İlginçtir Kur'an da 114 sure bu da);
(114)
(1) Simon Peter said to them: "Let Mary go away from us, for women are not worthy of life."
(2) Jesus said: "Look, I will draw her in so as to make her male,
so that she too may become a living male spirit, similar to you."
(3) (But I say to you): "Every woman who makes herself male will enter the kingdom of heaven.”
1-Simon Peter onlara dedi ki; Meryem’i bizden uzaklaştıralım, kadınlar *HAYAT’ın değersizleridir.
2-İsa dedi; Bak, onu yeniden böyle erkek yapacağım, böylece, senin benzerliğinde yaşayan bir erkek ruh olacak.
3-(Ama sana diyorum ki); KENDİNİ ERKEK YAPAN HER KADIN cennetin krallığına girecektir.
Kur'an da durum benzerliği vardır ancak yorum farklıdır.
Vakıa Suresi 56;35’de kadınların cennetlikleri “Huri yapılacak” der.
Bu Afganlı çocuk, pedofilinin sembolü oldu yavrucak.
56;35. Şüphesiz biz onları (hûrileri) yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. İbnü Cerir, Tirmizi ve daha başkalarının Enes (r.a.)'den rivayetlerinde, Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Bu yeniden yaratılan kadınlar, dünyada kocamış ve buruşmuş kadınlardır."
Taberânî, İbnü Ebî Hâtim ve daha bazı âlimlerin rivayetlerine göre Selemetü'bnü Mirsed-i Cu'fi (r.a.) demiştir ki: "Resulullah'ı âyeti ile il g ili olarak işittim, şöyle diyordu: "Bunlar, ister dul, ister bekâr olsun dünyadaki kızlar ve kadınlardır."
Tirmizî'nin "Şemâil"de rivayet ettiği üzere Resulullah (s.a.v)'a bir kocakarı geldi ve ona: "Ya Resulullah Allah'a dua et beni cennete koysun." dedi. Resulullah: "Ey falancanın annesi, cennete asla kocakarı girmez." buyurdu. Bunun üzerine kadın ağlayarak döndü.
Resulullah buyurdu ki: "Ona haber verin kocakarı olarak girmez, çünkü Allah Teâlâ buyurmuştur ki: "Şüphesiz biz onları yeni bir yaratılışla yaratmışızdır." (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)
Sonunda "kadın mı erkek mi" sorusu bu tefsirde de muallakta kaldı.
Önce kadın ve erkek eşcinselliğini yasaklayan bir tanrı, sonracennete sadece “eşcinsellerin” alınacağını,kadını kirli, cennet krallığına girmeye layık varlık olmadığını,Meryem’i bile erkek yapacağını söyleyen,Kur'anda da "HURİ" yapacağım diyen bir tanrı okuduk. Sonuç olarak kadının cennet konusunda işi zor. Mutlaka evrim geçirtecekler.
Çünkü adet gördüğü için kirlidir bu Araplara göre. Çünkü bunlar bebekleri bile cinsel isteklerine alet ederler. Çünkü adet görmezler. Sorun bu zihniyettedir.
Muhammet'in Ayşe ile "9" yaşında gerdeğe girmesinin ne büyük bir devrim olduğunu anlayın.
Çünkü tüm Arap yarımadası bu Sabi geleneklerine bağlı Nasrani görünen Süryaniler, Nasrani Hristiyanlar ve Yahudiler ile Mecusilerden ibaretti.
Roma idaresindeki Avrupa bunları 324'de Hristiyanlığın kabulü ile ve M.Ö. 225'den M.S. 545'lere kadar süren "Lex Scatinia eşcinsellik" yasası ile kaldırmıştı. Hicaz Arapları ise dinlerini değiştirmeiyor Hristiyanlığa da girmiyorlardı. Bunları İslam kurtardı.
Misnah Babil
Talmudu Soncine 1961 basımı s 309
Niddah 44b :ÜÇ YAŞINDA BİR KIZ,BİR GÜNLÜĞÜNE,
CİNSEL İLİŞKİ İÇİN NİŞANLANABİLİR. BİRİ CİNSEL İLİŞKİ YAŞINDAN KÜÇÜK İSE KIZIN
GÖZÜNE PARMAĞI BATMIŞ GİBİDİR. Babil Talmudu Ketubi 11b
GEMARA Babil
Talmudu Soncine 1961 basımı s.20,21
…Rabbi Hişda
itiraz eder; Henüzaybaşı kanı
görme çağına gelmemiş bir kız evlendirilebilir. Beth Shamnai der ki; Onadört geceverilir. Hillel in bir öğrencisi
der ki; Yarası iyileşinceye kadar (cinsel organın).Aybaşı kanı gören evlendirilir.Beth Shemnai der ki; Ona bir gece
verilir. Beth Hillel der der ki; Gece takip eden Şabbat/Cumartesi gününe kadar
dört gecedir.”
Talmud’da göre,dokuz yaşın altında bir oğlan,
erkek, üç yaşın altında bir kız, kızdeğildir.
Buraya kadar
sütten kesilmiş “3” üç yaşında bir kızla cinsel ilişkinin dinen uygun olduğunu
yazan vicdansız, insanlıktan, tanrılıktan çıkmış, merhametsiz bir tanrının
ayetlerini okuduk.
Şimdi de “”3” üç
yaşında ve “3” üç yaşın altında bir erkek çocukla kulamparalık etmeyi uygun
gören sapık bir tanrı ile karşılaşıyoruz.
Kulamparalık, Oğlancılık Etmek;
Rabbilerimiz
öğrettiler ki;
Rabbi dedi ki;Dokuz yaşın altında bir çocukla
yapılan oğlancılık, oğlancılık olarak görülmez.
Suudi Evlendirme bakanı Ahmet el Mubi; "Muhammet ,Ayşe "6" yaşındayken evlendi, "9" yaşında onunla gerdeğe girdi. Babası razı olursa "1" YAŞINDA KIZ EVLENDİRİLEBİLİR"
Samuel dedi ki;Üç yaşın altında bir çocukla
oğlancılık etmek, yukarıda anlatılan çocuğa yapılan muamele değildir.
Kendi oğluyla
“kulamparalık-oğlancılık etmek” İbrahim peygamberde de vardır;
Tevrat Yaratılış
21:8,9 Hacer ve İsmail Uzaklaştırılıyor;
21:8 Ve çocuk
büyüdü, İshak’ın sütten kesildiği gün
İbrahim büyük bir yemek verdi.
21:9 Ve Sara,
İbrahim’in üstüne aldığı Mısırlı Hacer’in oğlunu gördü,eğleniyordu.”
Bir baba, oğlu
sütten kesildi diye niye ziyafet verir? Kimin aklına gelebilir böyle bir şey?
13 yaşlarında İsmail, durduk yerde bir bebekle niye alay etsin?
Sadece güldü diye, “90” yaşında Sara ana neden kovulmasını
istesin?
Bu durumda “cinsel” konu ağır basıyor. Çünkü Sabilerin ve Ortodoks
Yahudilerin hala bu gelenekleri sürdürdükleri biliniyor.
İbrahim’in ziyafet vermesi de Sabi geleneklerine göre karı olarak
kullanmasıyla alakalı olduğu kesindir. Bu geleneği İran Humeyni İslamında da
Sabilik ve Zerdüştlük kalıntısı olarak görmekteyiz. Sara’nın olayı takiben
karalı, tavizsiz olarak, al bu kadınla oğlunu götür buradan demesiyle İsmail
ile anası Haceri Mekke’ye götürmesi gerçekleşir.
Gen 21:9 “Perhaps
Ishmael sodomized Isaac as a insult. What ever he did to ‘mock’ him, it was so bad that Sarah
saw it and demanded for Abraham to expel him and Hagar from the house.”
Yaratılış 21:9
Belki İsmail, İshak’ı becerdi, İshak incinmişti, Eğlenmek(mock) için her ne
yaptıysa Sara’nın gördüğü çok kötüydü ve İbrahim’den onu ve Hacer’i evden
kovmasını istedi..”
İslam’ın Putperest Sabilik
Kökenleri;
Kur'an Tevrat, İncil okuyanlara "Ehli Kitap" der. Halkından okuryazarlığı kaldıran ilk kitap Tevrat'tır. Gerisi tüm dinlerde halka okuryazarlık yasaktır.Din kitaplarını Yahudiler ve Hristiyanlar okuyabildikleri için bu adla anılırlar.
Maide Suresi 5;19. Ey Ehli kitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye Kadîr'dir."
Bu ayetle Muhammet'in Kitap Ehline hitap edecek son peygamber olduğu, uyarılarına uyulması emrediliyor.
Maide 5:68. De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık."
Bu ayetle de Yahudi ve Hristiyanların Tevrat ve İncil ile Kur'anı da okuyarak iman ve ibadetleri isteniliyor. Bu Kur'an ile şereflenen Müslümanları da kapsamaktadır inancındayım. Özellikle tanrı ve evrenin nasıl var olduğunun anlatıldığı yaratılış bölümleri önemlidir.
Yine Maide Suresi 5;69. Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar."
Maide Suresi Tefsiri;5;69"SABİ NEDİR?...Şimdi bu tartışmaya sebep olan "sâbiîn" kelimesine gelelim:
"es- SÂBİÎN" : Kırâetlerin çoğunda "hemze" ile (yukarda yazıldığı gibi), Nâfi ve Ebu Ca'fer kırâetlerinde de "hemze"siz "es-sâbîn", "es-sâbûn" okunur ki bunda ya "hemze"nin "yâ"ye kalbi (dönüştürülmesi) ile veya aslında "hemze"siz olarak "sâbî"nin çoğulu olmak üzere iki vecih (şekil) düşünülmüştür.
Arapça hemze ile vezninde meşhur bir dinden diğer bir dine çıkana denilir. "Kâmus"ta der ki, "dininden başka bir dine çıktı" "yıldızlar doğuş yerinden çıktı" demektir. İbnü Esir de "Minhâc"ında der ki: Bir kimse dininden başka bir dine çıktığı zaman denilir. Kureyş, İslâm dinine girenlere yerinde "masbû", müslümanlara "subat" derlerdi ki "kâdî, kudât" gibi "sâbi "nin çoğuludur.
"Sâbi'" ise gençlik, cahillik sevdasıyla bir şeye meyletmek ve sevmek mânâsına "sabv = " ve "sabve= "den ism-i fâildir ki "hevâî" ve "aşüfte" demek gibidir. Bundan başka "sâbiîn" in muhaffefi de olur. Fahruddin er-Râzî demiştir ki, "Hemze ile kırâet (okumak), mânâyı açıklamaya daha yakındır. Çünkü ilim ehli
Hint güneş tanrısı Suryo. Sabilerin Hristiyanları olan Süryaniler adlarını "Suryoyo" dan geldiğini söylerler. Dört kitabın temeli Cinze halkı Sabiler adını bu tanrıdan almış görünmektedriler. Suryo "Güneş" demektir. Sabiler de namazlarını, oruçlarını, sair ibadetlerini güneşin doğması için, yani Güneş tyanrıçaları için yaparlar.
'O, dinden, diğer dine çıkandır' demişlerdir". Ebu Hayyân'ın ifadesine göre de "o, meşhur bir dinden, diğer dine çıkandır". İşte bu mânâ, kelimenin tam Arapça olan mânâsıdır. Tam Arapça olan bu mânâya göre "sâbiîn" ve "sâbiûn", "İslâm, Yahudi ve Hıristiyan dinlerinden hariç olanlar" mânâsına bir genellemeyi ifade etmiş olur ki, "müminler, yahudiler, hıristiyanlar ve diğerleri" demek gibidir...Aynı şekilde Rumlar, Şamlılar ve Cezire'liler Sâbiî idiler. Konstantin
Hıristiyan olunca bunları kılıç ile Hıristiyanlığa sevketti. Ve o zamandan
itibaren puta tapma battı ve bunlar görünürde Hıristiyanların içine karıştılar,
fakat çoğu puta tapıcılığını gizleyerek eski mezheplerinde kaldılar. İslâm dini
ortaya çıkınca da hıristiyan cümlesinden olarak İslâm zamanına dahil oldular.
Müslümanlar bunlarla hıristiyanlar arasını ayırmadılar. Çünkü bunlar putlara taptıklarını
gizliyorlar ve asıl inançlarını açıklamıyorlardı.
Gerçekte bunlar inançlarını
gizlemekte en mahir kimselerdir. Çocuklarının akıllarının esmeye başladığından
itibaren dinlerini gizlemeleri hususunda da birçok işleri ve hileleri vardır.
İsmâîliyye, mezhep gizlemeyi bunlardan almıştır..."
Kısaca Sabi, masum günahsız çocukları ifade ettiği gibi "takiyeci, kendini gizleyen/kripto yaşayan, gerçek kimliği ile dolaşmayandır. Bunu sadece Sabiler yapmıyor. Ermeniler, Yahudiler de yapıyorlar ve böyle yaşıyorlar. "Gizli yaşayan kripto kavimlerin en eskisi Sabilermiş onu da öğrendik.
Tefsir devam ediyor;_ "...Sonra, sâbie, sâbiîn, sâbiûn veya sâbîn ve sâbûn, eski bir din veya özel mezhebe
mensup olan bir gruba, bir millete isim olarak söylenir ki, bu mânâca kelimenin
aslı Arapça olup olmadığı hakkında ihtilaf edilmiştir. Arapça olduğuna göre
zikredilen "sâbî" mânâlarının birinden alınmıştır. Arapça olmayıp Süryâni gibi
diğer bir dilden alınmış olduğuna göre ise aslı sâbidir. Şit Aleyhisselâm'ın
ikinci oğlu veya İdris Aleyhisselâm'ın oğlu olduğu iddia edilmiştir. Bu
ihtilafın özetine göre anlaşılıyor ki bunlar kendilerine sâbiy demişlerdir. Arap
da gerek bunlara ve gerek benzerlerine sapık veya "yıldıza tapan" mânâsına sâbiî
veya sâbî demişlerdir...
Kumbh Mela dedikleri Çıplak hac eden bir Hintli 630'da Kabenin fethiyle çıplak haccı Muhammet yasakladı. Oysa Sabiler, Yahudiler, Kureyşliler içinde böyle hac edenler de vardı.
Dünya nimetlerinden olan erkekliğinden de vazgerçerek kendini kısırlaştıran bir Hindu hacı. Hz. Osman da eşi Rukiye ölünce böyle, kendini eneyip mallarını dağıtıp çilekeş olmak istemiş ama peygamber kızı Ümmü Gülsümü vererek bunu yasaklamıştır. Fethullah Gülen, Devlet Bahçeli gibi devşirme meşhurlar yanında çok sayıda tarikat şeyhi, imamı böyle çılekeş yaşarlar. Bu sadece İslam dininde yasaklanmıştır. Bu haclar esnasında her türlü cinsellik, bereketin temsili olarak yapılmaktaydı. Hindistan bunları yasalarla engellemiştir.
Hac Suresi 22;17. İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şehîd'dir, tanıktır."
Bu üç sureden üç ayette, Kitap Ehli olanlar dışında Sabiler, Mecusiler yani İran Zerdüştleri ile başka dinlerden doğru kimseler de sayılmaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır Tefsirinden;
Hac 22;17- Şüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar),
hıristiyanlar, ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet
günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp
bilendir.
Tefsiri;22;17- Şüphesiz o iman edenler, Allah'ın indirdiği apaçık âyetlerine, ve bunlara
iman etmenin bir gereği olarak, Allah'ın birliği ve Hz. Muhammed'in
peygamberliği gibi iman edilmesi gereken temel esaslara inananlar yahudi olanlar
sabiîler (yıldıza tapanlar), (Maide, 5/69. âyetin tefsirine bkz. Ancak burada
"Sabiîn" sözcüğünün, "Ba k ara sûresinde olduğu gibi, "yahudiler" ile
"hıristiyanlar" sözcükleri arasında mansub olarak zikredilmiş olması, bir de
mecusi ve müşriklere karşılık ayrıca kullanılması, ona burada özel bir anlam
kazandırır. Bunu da gözden kaçırmamak gerekir). ve ateşe tapanlar (Allah'a) eş
koşanlar, birden çok ilâh edinenler...
Bunlar kimlerdir? Ve bu nasıl bir mezhep veya dindir? "Kâmus"ta: "Sâbiûn Nûh
Aleyhisselâm'ın dini üzere bulunduklarını zannederler ve kıbleleri gündüzün
yarısı sırasında kuzey rüzgarının estiği yerdir" diyor. "Tehzib" de ise: "Sâbiûn
bir kavimdir ki, dinleri Hıristiyan dinine benzer. Ancak kıbleleri güney
rüzgarının estiği yerdir. Ve Nûh Aleyhisselâm'ın dininde olduklarını söylerler".
deniliyor....
...Dinlerinin aslının, İdris veya Nuh Peygamberlerin dini olduğu da söylenmiş;
esasında meleklere veya yıldızlara taptıkları ve puta tapıcılar oldukları da
söylenmiştir. Anlaşılıyor ki sâbiîlik esas itibariyle Allah'dan gönderilmiş
olması düşünülen ve fakat zamanın geçmesiyle felsefî ve siyasî etkiler altında
birçok sapmalar ve değişmelere maruz olarak bir gizlilik veya batınîlik kazanmış
eski bir mezhebdir. Ve en az bunları ilk sâbiîler ve son sâbiîler olmak üzere
düşünerek, yerine göre aralarındaki müşterek ve farklı yönleri bulunabilecektir.
Tarihî bakış açısından ilk sâbiîler; Hind'de ve eski Mısırlılarda, Süryânîler ve
Gıldânîlerde az çok bir fark ile devam etmiş bir mezhebtir. Ve bununla beraber
bu mezhebi en çok temsil edenler Süryânî ve
Gıldânîlerdir.
Eski Yunan ve Rum dinleri de bunların bir yansımasıdır. Son
sâbiîler de İsrailoğulları, İran, Yunan, Roma ve diğerleri gibi çeşitli kültür
ve medeniyetler altında kalmış olan Süryânî ve Gıldânî kalıntılarıdır ki,
bunlardan geri kalanları el-Cezire ve Musul taraflarındaki Nabatîler olmuştur.
Abbasiler devrinide Yunan eserlerini Arapça'ya terceme eden Sâbit b. Kurre gibi
filozof ve mütercimler bunlardan idi. da: "Eb u'l- Hasen Sâbit b. Kurre el-
Harrânî, Harran'da oturan sâbi'eden idi. Mezhebiyle ilgili vergiler, farzlar ve
sünnetlere dair; ölülerin kefenlenmesi ve defnedilmesine, inançlarına, temizlik
ve pisliğe dair risaleleri vardır. Oğlu Sinan b. Sâbit, Hürmüs'ün "Nevâmis"ini
Arapçaya çevirmiştir. Ve deniliyor ki, "sâbiûn"un nisbeti (sâb) adır. Bu da
İdris aleyhisselâmın oğlu (Tât) dır diye zikredilmiştir.
Şihâbuddin Ahmed b. Fazlullah el-Ömerî "Mesâlikü'l- Ebsâr" ında ve Ebu'l-Fidâ
Tarihi'nde, Ebu'l-İsâ el-Mağribi'nin kitabında nakledildiğine göre, "Süryân
ümmeti, ümmetlerin ilkidir. Ve bunların milletleri sâbiîn milletidir. Bunlar
dinlerini Şit ve İdris Peygamberlerden aldıklarını söylerler. Şit'e
yakıştırdıkları bir kitapları vardır, buna "Suhuf-i Şit" ( Şit'in sayfaları)
derler....
Müslüman gibi namaz ve Oruç ibadetleri vardır. 30 gün oruç ile yedi vakit namazları vardır;
...Sâbiîlerin bir takım ibadetleri de vardır. Bu cümleden olarak yedi vakit
namazları vardır ki beş vakti müslümanlarınkine uyar. Altıncısı kuşluk,
yedincisi de gecenin tam altıncı saatindedir. Namazları niyet ve bir de başka
bir şey karıştırılmamak itibariyle Müslüman namazına benzer. Rükûsuz ve secdesiz cenaze namazları da vardır. Otuz veya yirmidokuz gün oruç da tutarlar. Oruç
ve fıtırlarında hilale riayet ederlerdi.
O şekilde ki fıtırlarında güneş, hamel (kuzu) burcuna girmiş bulunurdu ve
gecenin son dörtte birinden güneşin kursu (yüzü) batıncaya kadar oruç
tutarlardı ve hamse-i mütehayyire (beş şaşkın) denilen yıldızların şerefli
evlerine inişlerinde bir takım bayramları vardır. Ve hamse-i mütehayyire (beş
şaşkın), Zühal (Satürn), Müşte-ri (Jupiter), Mirrih (Merih), Zühre (Venüs),
Utarit (Merkür) tir.
Mekke'nin Beyti (Kâ'be)ne de hürmet ederler. Fakat Harran
üzerinde bir yerleri vardır ki oraya haccederler ve Mısır ehramlarına da hürmet
ederler. Ve bunların biri Şit b. Âdem'in kabri, diğer biri Uhnuh'un (İdris'in)
kabri, biri de nisbet olundukları Sabi b. İdris'in kabri olduğu
kanaatindedirler. Ve güneşin şeref burcuna giriş gününe hürmet ederler. İbnü
Hazm demiştir ki, sâbîlerin mensub oldukları din, dinlerin en eskisi ve bir
zamana kadar dünyada galip olanıdır. Nihayet birtakım dinde olmayan yeni icatlar ortaya çıkardılar ve bunun üzerine Cenâb-ı Allah
bunlara Hz. İbrahim'i gönderdi". ..""
Sabilerin Sünni Müslümanlar gibi sadece rükusuz namaz kıldıklarını, hac ettiklerini Elmalılı Hamdi yazır belirtmiş. Süryani episkoposluğunun internet sitesinde de kendileri bunu çok güzel açıklamışlardır.Umre de aynı İslami şeklinde ben,zer olarak vardır.
Ve İbrahim peygamber Sabilerin peygamberidir HANİF DİN'in kurandır. Aynı metinden devam;
"İbrahim Aleyhisselâm her iki fırkayı, sözlü ve fiilî olarak kırmak suretiyle
kolaylık ve müsamaha ile bir büyük millet ve büyük şeriat olan ve kıymetli din
ve doğru yol bulunan "hanif"liği yerleştirdi ve yaydı. "İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi, dosdoğru bir Müslümandı.
Müşriklerden de değildi" (Âl-i İmran, 3/67); ...Fakat Peygamberimiz'in (s.a.v) şeriatini kabul etmezler, bunlar Yahudi ve Hıristiyandırlar...Ebu'l-Hasen el- Kerhî demiştir ki: İmam-ı Âzam katında kitap ehli olan Sâbiîler
Mesih dinine geçmiş olan bir kavimdir ki İncil okurlar. Fakat yıldızlara tapan
Sâbiîler yani Harran bölgesindekiler ne İmam-ı Âzam, ne İmameyn hiçbirinin
katında kitap ehli değildirler. Ebu Bekir er-Râzi "Ahkâm-ı Kur'ân"ında bunu
naklettikten sonra der ki: Şu zamanda Sâbiîler ismiyle bilinenlerde kitap ehli
yoktur... "
Sina Yarımadasının Adının Etimolojisi;
SİNA YARIMADASI, SİNA DAĞI, SİNA ÇÖLÜ
Gürcü dini metinlerinde Sina Dağı
Tevrat, Sina yarımadasında, Sina Çölünde, Sina dağında indi.
Peki Sina adı nerden geliyor? İncil araştırmacıların yazdıkları kaynaklara Sina (İng-Sinai) Yahveci rahiplerin kaynaklarında Tevrat içinde kullanılmıştır. Musa’ya inen ilk beş kitapta (Deuteronomi) Horeb Dağı olarak geçmektedir.Harris, J. Rendel (1902). "Sinai, Mount". In James Hastings. A Dictionary of the Bible.
Joseph Jacobs ile M. Seligson’un birlikte yazdıkları Jewish Encyclopedia (Yahudi Ansiklopedisinde yazdıklarına göre Horeb, “kızgın/sıcak” anlamına gelir ve güneşe atıf yapar. Sina adı da Sümer’in ay tanrısı Sin’in adından üretilmiştir. Böylece Sişna ve Horeb tercihen Ay’ın ve Güneşin dağları olmuştur. Joseph Jacobs; M. Seligsohn; Wilhelm Bacher."Mount Horeb". Jewish Encyclopedia.-- ;; D. M. G. Stalker (1963). "Exodus". In Matthew Black and H. H. Rowley. Peake's Commentary on the Bible (second ed.). Thomas Nelson. pp. section 178c.
Amerikalı arkeolog, dil bilimci, Tevrat uzmanı, Tevrat tercümanı, Ohio Üniversitesi akademisyenlerinden William Foxwell Albright (1891-1971) 1957 yılında yazdığı “Taş Devrinden Hristiyanlığa/ From th Stoneage to Christianity” adlı kitabında şöyle der;
…Onun Ay Tanrısı olarak şekillendirildiğini bize açıklamak için hiçbir şey gerekmiyor. Filistin’in Sami göçerleri veya Kenanilerin Sin adını tanrılarında kullandıklarına dair işaretler olmasa bile, Sina adının Sümerin Zen (eskisi Su-en), Akadça da Sinden alındığı tartışılamayacak kadar açıktır, (Nannar şeklinde) Ur’da, Harran’da ay-tanrısı olarak ibadet edilmiştir.
Sina adının Sin adı ile ilgili Sina çöl düzlüğü olan bir yer adı olmasının yanında Suriye’de Kenanlıların bir şehri ile Mısır’ın kuzey doğu deltasında benzer “Seneh” (Aramice Sanya) adıyla alakalı bölgenin adıdır. Burası da Musa’ya tanrısı Yaweh’in”yanan çalı” şeklinde göründüğü yerdir.
Yahudi dini metinlerinden Sina adı İbranice Sin-ah (düşmanlık, kin, nefret) adından üretilmedir. Yahudilerin tanrıdan sözler alanlar olmaları yüzünden öteki milletlerin onlardan kıskanmaksızın nefret etmeleri anlamına gelmektedir. (Breslov- Judaism with Heart,)http://www.breslov.org/land/land_49.html
Sin,Nanna (Sümer Şeş-ki, Nannar)-Suin;Mezopotamya mitolojisinde Ay tanrısıdır.
Sümer tanrısı Enlil ile Ninlil’in oğlu olan Nanna Semitik Araplarda Sin olarak anılmıştır. Kuzeyde Harran’da, Mezopotamya’nın güneyinde Ur’da İ.Ö.2100’lere ait bir silindir mühürde Nanna-Sin’e oturarak ibadet(Namaz) eden iki başkan yüksek rahip resmedilmiştir.
Nanna’nın gerçek anlamı henüz çözülememiştir. Ur ve Uruk’ta bulunan bir heceleme metninde LAK-NA ifadesine rastlanılmış, “NA”nın sesi tamamlamak için kullanılan bir ek olduğu sanılmıştır. “LAK- UNUG- URİM- Kİ” ulamalarından LAK (Nanna), UNUG(İkamet), Lak (erkek kardeş anlamında düşen tonda söylenir.) SES sesli okunuşta NA-AN-NA olarak söylenir. Teknik terimde “hilal ay” demektir ve tanrı Dü Şakar’ı işaret eder. Ondan sonraki heceleme NANNA şeklindedir.
Bu çözümlemeden yola çıkarak “LAK-UNUG-URİM-Kİ” kelime dizisini “Erkek kardeş Nanna’nın Evi” olarak çevirebiliriz.
Semitiklerin tanrısı Su’en/Sin Sümer’in NANNA’sından farklı olsa da Akad imparatorluğu döneminde ortaya çıkan ayırımcılık dönemlerinde bu şekilde tanımlanmıştır. Asur dilindeki “NANNA-ar Suen” kelimelerinin Akadça okunuşu “na-an-na-ru” dur ve ay tanrısının lakabı olan “ilahi ışıkla aydınlatan-nur ve lamba” ile eş anlamlıdır. Asur’un ay tanrısının adı çoğunlukla EN-ZU (Anzu/Anka/Tavus-Şeytan)olarak okunur ve numarası da “30”otuz’dur.
En-zu veya An-zu Everenin yaratılışında var olan ve bütün mitolojilerde bulunan Türklerde de “Zümrüt-ü Anka kuşu” olarak bilinen kuşun da adıdır. Sümer tanrılarının bu kuşlar savaşları da kil tabletlerde
resmedilmiştir.
En-zu,”Aklın Tanrısı” demektir. İ.Ö.2600-2400’lerde Fırat vadisinin geniş alanlarında Sin tanrılar panteonunun en başında yer almıştır.
Bu panteonda Sin “tanrıların babası”, ”tanrıların başı”, ”bütün şeylerin yaratıcısı” adlarıyla anılmıştır. Akıl, yıldız biliminden yıldız falcılığına kadar her şeyde ay tanrısı ile kişileştirilmiş, ayın evrelerinin gözlenmesinde de kullanılmıştır.
Sin’in eşi, Utu/Samaş’ı (Güneş) ve İnanna /İştar’ı (Venüs) doğuran Ningal (Büyük hanım)’dı. “Teslis (üçleme” meyli yüzünden evrenin kurulması Sin/Nanna ve çocuklarından ibaretti.
Sin’in lapis lazuliden sakalı vardı ve kanatlı bir boğaya biniyordu. Üç ayaklı lamba kaidesinde hilal ay boyunca uzanan boğa, babası Enlil’inde (cennetin boğası) olduğu gibi remzlerinden birisiydi.
Önemli bir Sümer metninde (Enlil ve Ninlil) çocuklarına Enlil ve Ninlil’in düşüşlerini anlatırken Ninlil’in yeraltında Nanna/Suen’e hamile kaldığını anlatırlar. Orada Nanna/Suen’e üç şart koşulur. Aynen İnanna’nın düşüşünde olduğu gibi.
Nanna’nın en büyük tapınağı Ur’dadır ve adı da “E-giş-şir-gal”dir ve “Büyük ışığın evi” demektir. Sin’in Harran’da da bir tapınağı vardır ve adı da “E-kul-kul-Zevklerin evi’dir”. Ay tanrısı kültü buralardan Babil’in, Asur’un geniş şehirlerine yayıldığına dair tapınaklar bulunmuştur.
Kur’an’ın 52’nci suresi “Tur”
Suresidir ve “Dağ” demektir. Sina
yarımadasındaki Tur-u Sina (Sin’in
Dağı) demektir. Musa’nın kavminin kırk yıl dolaştırıldığı çöl de “Sin’in Çölü” demektir. Kur’an 52. Tur
Suresine, Tevrat’ta geçen peygamber Musa’ya gösterilen mucizeleri de kasten bu
dağa yeminle başlar. İşte ilk ayeti;
52:1. “Yemin olsun Tûra,”(Dağa)
Tur'u Sina Dağında Bakara Suresinde anlatılan Yahudilerin yaptığı Mısır'a ait Altın Apis Boğası heykeli. Temsili resim. 10 Emir tebliğ edilinceye kadar geçen sürede bu boğa inşa edilmiş, cinsel ilişkili Bereket Tanrısı ayinlerine geçmişlerdir.
Yine Kur’an’ın 95’nci suresi olan Tin Suresi (İncir Metni) ikinci ayeti
de “Tur’a yemin eder;
95 – Tin (İncir)
1. Yemin olsun incire, zeytine,
2. Tûr-i Sîna'ya,” (Sin’in
Dağına)
Bakara Suresi 2;63- Hani bir zamanlar sizden mîsak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze
kaldırıp demiştik ki; size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden
gafil olmayın, gerek ki, korunursunuz."
Tefsir 2;63-Burada İsrailoğulları'nın Hz. Musa devrinde millî varlıklarının ilk
teşekkülüne ve dinî geleneklerinin tarihî akışına ait bazı ihtarlar vardır. Tûr: Arapça'da genel olarak "dağ" mânâsına gelir. Süryanî dilinde dahi böyle
olduğu zikrolunuyor. Bazıları da bitki örtüsüyle kaplı olan dağ demek olduğunu
söylemişler. Tûr-i Sîna da Hz. Musa'nın vahye mazhar olduğu dağın özel ismidir.
Buradaki Tûr her üç mânâ ile tefsir edilmiş ise de burada açık olan ahit ve
misaktır ki, o da Tûr-i Sina'dır. İsrailoğulları'ndan söz konusu mîsak
alındığı zaman, onların, o dağın dibinde bulundukları söyleniyor. Bununla ilgili
olarak başka rivayetlere de yer veriliyor. Bununla beraber bu mîsak ile ta
başlangıçta Mısır'da İsrailoğulları'nın Hz. Musa'ya biatlarını anlamak da
mümkündür."
Kısaca, Sina yarımadasında, Sina çölünde Sina dağında Musa'ya ilk On Emir verilmiştir. İslami yorumunu okuduk.
Kur’an’ın 56’ncı Suresi “Ya Sin”,
“Ey Sin, Selam Sin” demektir. Elmalılı Hamdi Yazır "Ya=Ey" Arapçadan dilimize geçmiş haliyle "Elam" olarak açıklamaktadır ve de kolay anlaşılmakta olan bu ifadeyi “Selam Sin” diye açıkladıktan sonra, “İnsan” anlamına geldiğine dair İslâm
tefsircilerinden alıntı da yapmıştır.
36 - Yasin
1. “Yâ, Sîn.” (Ey Sin)
Kuran Tur Suresi
52-TUR:
Andolsun o Tûr'a. Yani Hz. Musa'nın, Allah'ın sözünü işittiği Tûr-ı Sînâ dağına. Müfessir Beydâvî diyor ki: "Tûr, Süryânice'de dağ mânâsınadır. Ayrıca madde âleminden mânâ âlemine veya gayb âleminden müşâhede (görünenler) âlemine uçan şey anlamını da ifade etmektedir."
Kur'an "TUR=DAĞ" adını bile Süryanilerin Arami dilinden almıştır. Burasının "Sin Dağı" olduğuna dair Tevrat kayıtlarına da bakalım;
Tevrat'ta da Sina dağına varışı anlatan ayet vardır;
MISIRDAN ÇIKIŞ BÖLÜM 16
Çık.16: 1 Bütün İsrail topluluğu Elim'den ayrıldı. Mısır'dan çıktıktan sonra ikinci ayın* on beşinci günü Elim ile Sina arasındaki Sin Çölü'ne vardılar.Aynı ayetin İngilizcesinde de "Sin Çölü" ifadesini okuyoruz;
Exodus 16;1 The whole Israelite community set out from Elim and came to the Desert of Sin, which is between Elim and Sinai, on the fifteenth day of the second month after they had come out of Egypt."
Ginza d Rabba kitabının 494,140,142. bölümünde GÜNEŞ VE AY'a verilen görevler anlatılır. Bu dinlerde bütün gök cisimleri hem oldukları gibidir hem de insan şeklinde yaşar ve ölürler. Bu şekilde algılamak gerekir. Kur'an Necm suresi 19,20,21,22.ayetlerde geçen El Lat da Hicaz Araplarının güneş tanrıçasıydı.
Sin Sabilerin SİN MEZHEBİNİN tanrısıdır ve şeytan ibadetidir.
Sin, ay kayığındayken Karanlığın da Kralıdır. O (Melka d Uşuka) olduğunda insanları ve dünyevi varlıkları kötüye, karanlığa doğru çeker. O,geceyi gündüzü, karanlığı, aydınlığı tanrılara hizmet etmeleri için yaratmasına rağmen bunu yapar çünkü yapmalıdır. Ona, görünen ve görünemeyen çok sayıda adları olan bütün yaşayan varlıkların yaşadıkları dünyaların yaratıcısı Büyüklüğün Tanrısı tarafından bu emredildi.
Aydaki Işığın Melki’si (Melik-Bey-Tanrı) Sin’i ve Karanlığın Kralını engelleyerek insanların çocuklarını sersemletir. Bu iki etki altında olduklarında insanlar bir iş yapmak istemezler, dirençleri kaybolur. Ama düzgün bir imana sahip olan Melka d Uşuka kendisini iyi yönetir ve insanlara zarar vermez. Bir insan imanının doğruluğundan Melki ve Şems ile görüşebileceğinden şüphe etmemelidir. Asla “Onların olduklarına inanmıyorum ve korkuyorum!” dememelidir. “Onlar vardır!” demelidir.
Bir insan “Tanrı ve ruhlar yoktur!” derse, başlangıçta Karanlığın Kralı ve ona zararlı olanlarla oturur."
Sabilerin din kitabından bu kadar tanım yeterlidir. Kısaca Sin, "emir alan orta dereceli" bir tanrıdır. Sabilerde.
Güneşe de düşen görev ilginçtir;
Cinze Rabba 494; Şems’e (Güneş tanrısı) de bütün dünyaları ahmaklığa düşürüp aldatma görevi verildi. Ay Tanrısı Sin’e, üretilen bütün kusurlardan “kusur bulaştırma” görevi verildi.
GRRp. 140)
Manda d- Hay’a güneşi cezalandırıyor;
“Şemsi, cinsel organlarından tuttum ve onu kadın gibi yaptım”
GRR 142 Sin yaratılıyor;Ahzi mezhebi yaratıldığında bütün dünya onu, her yerde çirkin bir görünümde olduğundan Sin diye çağırdı.
1071; Agzi-İlSin’in adıdır (Ay Tanrısı (MD p. 5) Sin mezhebi yaratıldı, bütün acılar, hastalıklar ondan yayıldı.
GRR Sayfa. 143
Bunlar büyü ve büyücülükle uğraştılar, kalpleri büktüler, dünyaya tökezletecek engeller koydular.Bunların konuşmalarını kim dinlerse dünyanın sonuna düşecektir."
( Açıklama-Büyü ile uğraşan sadece Sabiler değildir. Yahudiler "KABALA" denilen alfabe harflerine sayısal, insan,hayvan şekilleri vererek bunları büyüde, muskada daha bir çok işte kullanırlar. Bunu yapan Müslümanlar da vardır bu işte kullandıkları alfabeye de aynı olmasına rağmen "EBCED ALFABESİ" derler.Tevrat ve Kuranda tamamen yasak olmasına rağmen yapılmaktadır. Fal ve muska düşkünlüğü olmayan benim gibi kaç kişi var bilmiyorum.
Her farklı alfabe kullanan milletin dininde vardır.Yahudilerin Mısır’dan Sina yarımadasına sürülmeleri, Tevrat’ın Sina yarımadasında Tur-u Sina’da (Tur Dağında-Siyon’da) indirilmesi Sabilerin iddialarını doğrulamaktadır. Tevrat’ın tanrısı Yahweh’in Filistin-Ürdün bölgesi Sabilerinin cüce şeytan tanrısı olması, Kur’anda İbrahim’in babasının adının Azer olması, Azer’in de beş İran cüce şeytanından biri olması ile Tevrat’taki Yerah olan adının da gene Filistin bölgesinde cüce tanrıya karşılık gelmesi tesadüf değildir. Bu konuda bu blogda “İslam Öncesi Arap Tanrıları” adlı yazımda bu konuda geniş bilgi bulabilirsiniz. İran konusu kısmen verilmiştir. A.Yavuz)
Buraya kadar Sina yarımadasında, Sina çölünde Sina dağında Tevrat'ın, İncil'in Kur’an’ın tanrısı Allah’ın İslam öncesi aynı zamanda “Sin” olduğuna
şüphe kalmadığını belirtelim. Ama bazı Müslüman kardeşlerim buna fena halde içerlediklerinden İslamiyetten yüzyıllar önce yazılmış, Kumran papirüslerinde bulunmuş en eski Sabi Kıpti Hristiyanlarının, Ay Tanrısı Sin'in "cennetten kovduğu düşmüş şeytan Er Ruha'nın "Sin'e ALLAH'IM, BABAM" diyerek yakarısını okuyalım.
AY TANRISINA TAPINAN SABİ DİNİNE İNANAN FİLİSTİN KIPTİLERİNDE İNANNA AŞAĞILANMIŞ DİŞİ ŞEYTANDI VE ALLAH’IN KIZIYDI.
“Universite des ciences Humaines de Strasbourg” Strasbourg Üniversitesi İnsan Bilimleri, Din ve Tarih Araştırmaları bölümünden Fransız yazar Jacques E. Menard’ın internette yayınlanan “Les Textes de Nag Hammadi” Nag Hammadi Metinleri adlı kitabının 102. sayfasında Sabilerin ve Sabilikten etkilenen Kenan/Filistin, Lübnan bölgesi ve İsa’nın memleketi Nasıra Yahudilerinin dini inançlarında “Tapınak Fahişeliği kültü” hakkında şu tespitlerini Türkçemize çevirdim;
Mandeanların (Harran Irak Sabileri) Kutsal Dua Kitaplarında yaşamın açıklanmasına Ruha’ nın, kendisini cennetten kovan babası Allah’a tepkisini okuyoruz;
Bereket tanrıçası İştar- Aşera veya Ruha
Allah’ım, beni uzaklara neden sürdün
Beni mahrum ettin ve yeryüzünün derinliklerine bıraktın
Ve karanlığın en alt karanlığına
Oraya çıkmaya gücüm olmasın diye?
Fransız yazar Jacques E. Menard, bu dua metninin İsa’nın doğduğu ve yaşadığı yıllarda yani Miladi “sıfır” yıllarında Filistin Kıptilerince yazıldığını tespit ettiklerini ancak dua metninin kökeninin birkaç bin yıl öncesine ait olabileceğini belirtmektedir. Irak, Filistin ve Harran Sabilerinin İbrahim peygamberden önce yani M.Ö. 2.000’lerden önce “La ilahe illallah (Allah’tan başka tanrı yoktur.)” dedikleri tespit edilmiştir. Zerdüştlerinde İsa peygamberden en az 600 yıl İran’lı tarihçilere bakılırsa 16.000 yıl önce “Ahura Mazda’dan başka tanrı yoktur” dedikleri yazılmaktadır.
Yukarıdaki dua metnine bakıldığında “Kutsal Ruh/Şeytan”, Baba “Allah” adlarına bakıldığında; “Kutsal Ruh, Baba ve İsa/kuzu” üçlemesi ile İsa’nın teslisinin de kaynağı açıkça görünmektedir.
*Not=Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde ve diğer Osmanlı kaynaklarında Urfa adı geçmez. Urfa yerine Ruha veya Roha Sancağı adı geçmektedir. Ahmet Nezihi Turan tarafından Kültür Bakanlığı Yayınları arasında çıkan “XVI.Yüzyılda RUHA (Urfa) Sancağı” adlı kitaba baktığınızda Urfa’nın Sabilerin merkezlerinden birisi olduğunu ve okuduğunuz kaynağın boş olmadığını göreceksiniz! Bu delil sayesinde Sabilerin şeytanının babasının da “Allah (El Lah) olduğunu öğrenmiş oldunuz! http://e-magaza.ttk.org.tr/switch.php?file=ProductInfo&cat_id=82&product_id=3329
14 Nisan İran Mitra'sının da doğum günüdür. Seks bayramı olarak kutlanır. Tablonun sol üste At'la ilişkiye bak.
Er Ruha Kur’an’da 97’nci Sure olan Kadir suresinde, Kadir Gecesinin
faziletleri anlatılırken şöyle geçer. Bu ayette geçen “Ruh/Er Ruh” bağımsız
olarak geçtiğinden bunun Ruh/Ruha olduğuna şüphe yoktur.
97 – Kadir Suresi;
97:4. “Melekler ve Rûh,
Rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner!” (Bu yazıdaki ayetlerin
Türkçeleri, Yaşar Nuri Öztürk- Kur’an Meali’nden alınmıştır.)
Görüldüğü gibi ifade tartışılmayacak kadar açıktır. Ruh’un da öteki
meleklerle birlikte “Rablerinin izniyle”
indikleri ifadesi de Sabilerin kitabına uygundur.
Çünkü “Er Ruha” ya da “Ruh” en üstün tanrı değildir ve ondan büyük
babası Sin/Allah vardır.
Sin’in sembol hayvanı söylenildiği gibi “Öküz” yani ineğin boğası
değil, karanlığı andıran siyah derisi ve kıllarıyla ineğin vahşi türü olan
Manda’dır. Bütün Arami ve Sabi araştırmacıları bu hayvanın Manda olduğundan
şüpheleri yoktur.
M.Ö. 3.000 Ur ve Filistin'de bulunan bronz Manda/Sin heykeli
Bu yüzden Harran ve Irak Sabileri için kullanılan “Mandeizm” kelimesini
aynen Türkçeye daha uygun haliyle “Mandacılık” olarak çevirmekte bir sakınca
yoktur.
Kitabın adının ilk kısmı “Gin” Türkçe “Cin” okunur ve Cin demektir”.
İkinci eki olan “ZA” ise, Sümer’de Sin’in adının ilk hali olan “Suen” in “Zuen”
şeklinde telaffuzunun kısaltılmışı olan “Zu” dur ve Sin olduğundan şüphe
olmayan “Enzu” şeytan kuşunun adıdır.
Enzu ya da Suen veya Sin gök tanrısı Enlil’in oğludur. Onun Eridu’daki
sarayındaki odasına teklifsiz girer. Babasının yıkanmak için havuza girdiğinde
onun kader tabletlerini çalar ve çok yüksek dağlara kaçar. Sonunda tanrılardan Ninurta
onun gemisini vurur ve kader tabletlerini alıp Enlil’e teslim eder. Sin de
yeraltına gönderilir. (Tevrat’ın gökten düşmüş, kovulmuş şeytan miti)
Sabiler işte bu Sin’in, ya da Enzu-Şeytan Kuşu babasının kader
tabletlerini çalıp okuduğu için bilgedir. Bu yüzden ona “Bilge Tanrı” derler.
Kızı İnanna’da babasının yolundadır. O da amcası Enki’nin hatta babası
Sin’in de tabletlerini çalar. O da kovulur. Onun da Nag Hammadi metinlerinde
babası Allah’a af edilmesi için yakarışlarını okuduk.
Ba'alallah'ın kızı karısı güneş tanrıçası Aşera
Onun kızı olan İnanna, Babil’de İştar, Filistin’de Astarte, Greklerde
Afrodit, İran’da Anahita/Anita, Mısır’da İsis’e Urfa-Mardin’deki ve Irak’taki Sabiler
“Er Ruha/Er Roha”, Yemen’de Er Ruda, Kâbe’de El Uzza adıyla tapınırlar.
Âdem’i ve Hava’yı yaratanın bu olduğunu iddia ederler, onu yüceltirler.
Irak ve İran Sabileri olan Şubba’ların kutsal kitabının son
kelimesi“Rba/Rabba” ise “Öğretmen/Sahip”
demektir. Grek İncil’inin Allah’ı İsa’nın genel adı İncil’de “Rab/Öğretmen
Tanrı” olarak çevrilir.
Kur’an’ın Allah’ı da “Rabbülalemin” değil midir? Yani “Âlemlerin
Rabbi”, “Dünyaların Öğretmeni/Sahibi” değil midir?
Kur’an’ın ilk inen Suresi olan ama günümüze ulaşan
düzenlenmiş haliyle 96’ncı Suresi, “İkra/
Oku” ile başladığından “İkra Suresi”
adıyla da bilinen Alak Suresidir. Bu sure de şöyle başlar;
Böylece Sabilerin Sin’i, Yahudilerin Yahve’si, İncil’in Rab
Tanrı’sı ile Kur’an’ın Allah’ı aynı “öğretmen/sahip” tanrıdır (İsa konusu
farklı).
Böylece kutsal kitap Ginza d Rba adını “Öğretmen Za Cini” ya
da “Her Şeyin Sahibi Za Cin’i” olarak çevirmek mümkündür. Örnek olarak Sabilik
dininin farklı bir mezhebinden olan Macarların güzellik kraliçesi ve sonradan
Amerika’nın ünlü sinema yıldızı olan ülkemizde de bilinen Zaza Gabor’un adı “Zaza”
bu cini tanımlamaktadır.
Peki, ülkemizde doğu Anadolu dağlarının göçer kavimleri olan
Zaza’lara ne demeli?
Sabilerde okuryazarlık dinden çıkmak demektir. Bir Sabi,
ancak tapınağa doğduğu tarihten itibaren “ailesinin ilk doğan çocuğu olmak
şartıyla” adanmış olması ve tapınakta yetiştirilmesi, eğitilmesi, okuryazarlığı
yapılan ayinlerle çağrılan tanrıçaları Ruha’dan, öğrenmesi gerekir.
Okumayı öğrenerek 12 yaşında “Soferim/Okuyucu” olurlar. Peygamber
Muhammet’in “Ümmi/Cahil/ Okuryazar olmamasının nedeni de Sabi oluşudur.
İlk doğanlardan tapınağa bağışlanmış çocuklardan birçok aday
bu aşamayı geçemez. Ruh’tan yazı yazmayı öğrenenler ise yükselerek rahip
olurlar ve “Yazata/Yazıcı” adını alırlar. Beyaz elbiseler giyerler.
Güneydoğu Anadolu bölgesindeki okul yakma ve öğretmen
öldürme olaylarının arkasında halkın bu inancı yatmaktadır.
Sabilerin Sarık/Hale
ve Cübbe Suresi;
Şimdi Sabilerin “Beyaz
cübbe” ve “Sarık” giymelerinin
gerekçesi olan, Hıristiyanlığa, İsa, Meryem ve havarilerin başındaki çember ışık olarak gösterilen “Hale”geleneğinin gerekçesi olan ayeti okuyalım;
Bu kitaba Sabiler dahi yaklaşamazlar. Sadece Okuyucular ve
rahipler boy aptesi aldıktan sonra yaklaşabilirler. Piyasada bulmak zordur.
Çünkü basımı dağıtımı yoktur. İngiliz araştırmacı Leydi E.Stefania Drower, on beş yıl yaşadığı Irak ve Harran
Sabileri arasında yaptığı çalışmalarda Sabiler hakkında kitap yazmıştır.
Ülkesine döndükten sonra yani, Birinci Dünya Savaşından iki yıl sonra Irak’lı
Sabi bir gümüşçüden (gümüş ustası) bu kitaba ait 200 sayfalık bir el yazmasını
elde etmiş ve bunu İngilizce diline çevirerek Hollanda’nın Leiden şehrinde
bastırmıştır. Kitabın orijinal adı “Canonical Prayerbook of the Mandaeans, Leiden:
1959.” şeklindedir. Ben de İnternet’te bularak Türkçeye çevirdim.
Tevrat'ın Hezekyel peygamberi, Allah, meleği ve çarkı felek haleler içinde.
“Ginza d Rba
Konu 1
Yaşam Bilgisinin adıyla ve Yaşamın adıyla (Manda d Hayya) ve ışından,
ışıktan ve nurdan ve sulardan önce var olanın, sesiyle sözleri söyleyen,
bağıran varlığın adıyla!
Sesinin varlığıyla sözleri üzüm bağlarını yaratan ve büyüten, yükseklerde
İlk Yaşamı kurandır.
Ve O konuştu ve dedi, “ İlk Yaşam İkinci Yaşamdan altı bin çoklu yıl
öncedir ve İkinci Yaşam Üçüncü Yaşamdan altı bin çoklu yıl öncedir ve Üçüncü
Yaşam her Üstra’dan birçok altı bin yıldan daha eskidir. Her Üstra, bütün
yeryüzünden ve Yedi Tanrının Evinden yedi yüz yetmiş bin çoklu yıldan daha
yaşlıdır. O sonsuzluğu olandır.
(Evren Yaratılış Efsanesi)
O zamanlarda katı toprak yeryüzü, karanlık sularda yaşayanlar yoktu. Ondan,
şu karanlık sulardan kötü şekillendi ve ortaya çıktı, Bir olandan binlerce
bilinmeyen, kendi bilinmezliklerinden çok çok gezegenler oldu.
Yediler (İlk yedi gök cismi) bana
kızgındılar, hakaret ettiler ve dediler; “İnsan yola çıktı ve bize doğru
geliyor ve başının üstün de bir hale (ışık
çemberi) yok. Sonra yüzümü beni yaratan Büyüklüğün göksel tanrısı olan
yaratıcıma döndüm ve ona dedim; “Selam, beni yaratan yaratıcım, (Ey) Büyüklüğün
Yüce Tanrısı! Ben yolumda giderken Yediler
bana kızdılar ve dediler. Giden adam, başında
hale olmaksızın bize doğru geliyor!”
İsa'nın 12 Havarisi-Öğrencisi Haleleriyle
Sonra Yüce Yaratılışın Tanrısı nurdan
bir hale çıkardı, ışığı ve
nuru başıma koydu. Doğruluğunun ve ululuğunun eli olan sağ elini üzerime koydu ve bana
dedi; “ Sam Güfa ve Sam Güfa’dan Sam Pira- Hiwara’nın benzerliğinde üzerinde
kalacak olan şey, inanan ve kutsal varlıklar için sonsuz ikamette ve Işığın
evinde ışık yayacak parlayacaktır.
Ve Manda d Hayya, yiğit Utra düşündü, açıkladı ve dedi, “ İnanan ve haklı
olan her Nasıralı uykudan
kalkışında, galibiyetin, şöhretin, büyük nurun parlamasını temsil edenbeyaz bir sarık giyecek ve
ezberinden bu duayı okuyacaktır.
Ve sonra başının etrafında onu bükerek duayı gizlice okudu. Onun duası
Göksel Babasın evinde olacaktır. Ona ait olan bütün insanlar varlığına boyun
eğecekler (İslam), her çile çeken veya tahrik edilip kızmış olanlar
korkularından titreyecekler ve dizleri birbirine vuracaktır. Benim için,
Mahnus’un oğlu Âdem Yuhanna sadakatle bu duayı okudu, ”Bütün sözlerimde arınmış
olacağım ve günahlar bağışlanıcı olacaktır.” Ve Yaşam (Hay/Allah) galiptir!””
(Bu sarık duasıdır.)
Kutsal kitabın ayetlerinin başlangıcından bitişine kullanılan ifadeler Kur’an
ayetlerine ne kadar benzemektedir değil mi?
M.Ö.4000. Mısır Bereket tanrısı Min
Hindistan Kujarat'da Cn dini (Jain) tapınak duvarında eşcinsel ilişkiye giren tanrılar ile bizden olan insanlar (ayaklarının dibine bak) Tapınak Fahişe Kültü/Bereket sembolü.
Hindu dininde cinsel organ biçimle cennet ağacı ve çift cinsiyetli tanrılar, insanlar vampir Tanrı Şiva'nın önünde. Bedava beslemiyor. İşi biteni tanrı ve melekler yiyorlar. Bu yüzden yaşlı yok :)
Roma Mitracılığı Tapınak Fahişeliği dini bereket ayininde Keçi Tanrı Pan'ın Keçi ile cinsel ilişkisi-Napoli-İtalya
Yukarıdaki resimde gördüğünüz Grek Yunan Teke Tanrısı Pan, Tevrat ayetinde Danyal peygamberin rüyasında Büyük İskenderin temsili olarak karşımıza çıkıyor. Aynı çağlarda Mısır ve Arap yarımadasında TEKE TANRI İBADETİnin yaygın olduğunu Yunanlı tarihçi Herodot yazmaktadır.
Şimdi,adı Kuranda da geçen Danyal Peygamberin gördüğü rüyayı okuyalım ve bu Pan şeytanının ne olduğunu kavrayalım;
Koç ve Tekeyle İlgili Görüm BÖLÜM 8
Dan.8: 1 Kral Belşassar'ın krallığının üçüncü yılında, ben Danieldaha önce gördüğüm görümden başka bir görüm gördüm.
Dan.8: 2 Görümde kendimi Elam İli'ndeki Sus Kalesi'nde, UlayKanalı'nın yanında gördüm.
Dan.8: 3 Gözlerimi kaldırıp bakınca kanal kıyısında duran bir koçgördüm; iki uzun boynuzu vardı. Boynuzlardan daha geç çıkanıöbüründen daha uzundu.
Dan.8: 4 Koçun batıya, kuzeye, güneye doğru boynuz attığını gördüm.Hiçbir hayvan ona karşı koyamıyor, kimse onun elindenkurtaramıyordu. Koç dilediği gibi davrandı ve gitgide güçlendi.
Dan.8: 5 Ben bu olayı düşünürken, batıdan ansızın gözleri arasındaçarpıcı bir boynuzu olan bir teke geldi. Yere basmadan bütün dünyayı aştı.
Dan.8: 6 Güç ve öfkeyle, kanalın yanında durduğunu gördüğüm ikiboynuzlu koça doğru koştu.
Dan.8: 7 Öfkeyle saldırdığını, koça vurup boynuzlarını kırdığınıgördüm. Koçun tekeye karşı duracak gücü yoktu; teke koçu yerevurup çiğnedi. Koçu onun elinden kurtaracak kimse yoktu.
Dan.8: 8 Teke çok güçlendi, ama en güçlü olduğu sırada büyük boynuzu kırıldı. Kırılan boynuzun yerine, göğün dört rüzgarına doğru çarpıcı dört boynuz çıktı.
Dan.8: 9 Bu boynuzların birinden başka bir küçük boynuz çıktı;güneye, doğuya ve Güzel Ülke'ye*fı* doğru yayılarak çok güçlendi.D Not 8:9 "Güzel Ülke": "İsrail ülkesi".
Dan.8: 10 Göklerin ordusuna erişinceye dek büyüdü. Gökteki ordudanve yıldızlardan bazılarını yeryüzüne düşürdü, ayakları altına alıp çiğnedi.
Dan.8: 11 Kendisini Gök Ordusu'nun Önderi'ne*fi* kadar yükseltti.Tanrı'ya sunulan günlük sunu kaldırıldı, tapınak terk edildi.D Not 8:11 "Gök Ordusu'nun Önderi": "Tanrı".
Dan.8: 12 Başkaldırı yüzünden günlük sunuya karşı çıkıldı. Gerçek ayak altında çiğnendi. Küçük boynuz yaptığı her şeyde başarılı oldu.
Tevratta geçen TEKE ŞEYTAN EZAZİL.
YEZİDİ KÜRT DİN KİTABI MUSHAFI REŞTE
ALLAH DERLER.
Şimdi AZAZEL veya Yezidi kitabındaki EZAZİL ayetlewrini iki kitaptan okuyalım;
Ezidiler ve diğer Çöl Araplarının “Azazel” adlı “Teke/Keçi” tanrılara tapındığını, M.Ö.VI.yy.da yani günümüzden “2.600” yıl, Hz. Muhammet’ten”1100” yıl kadar önce, Üzeyir peygamber, (Katip Ezra) tarafından yazılmış Tevrat’ın Levililer kitabında görüyoruz;
Lev.16: 10 Azazel'e düşen tekeyi ise halkın günahlarını bağışlatmak için canlı olarak RAB'be sunacak. Onu çöle salıp Azazel'e gönderecek.
Lev.17: 7 İsrail halkı taptığı teke ilahlara artık kurban kesmeyecek. Bu yasa kuşaklar boyunca geçerli olacak.
D Not 17:7 "Teke ilahlar" ya da "Teke görünümlü cinler."
Okuduğunuz ayetlerin kitabı Tevrat’ta “Teke Tanrı” ya tapınma kesindir.
Hica Mecusiliği/Yezidiliğinden, Emevi Halifelerinden Mervan’ın soyundan Şeyh Adi tarafından üretilen Kürt Yezidilik dininde de tanrı bu “TEKE TANRI AZAZEL” dir ve adı “Azazil ve Tavus” olarak geçmektedir;
“İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir.” Kitapları Mushafı Reş’in ayeti böyle demektedir. Aşağıda da okuyacağız.
İslam öncesi Kâbe’nin Hubel putu yani Allah da “Kadın memeleri olan keçi başlı bir tanrıydı.” Anadolu Rumları buna “Bafomet” adıyla tapınıyorlardı. Paflagonya, Bafra, Bafa Gölü, Kıbrıs Baf şehirleri adını bu şeytandan alırlar. Bunlar, namaz, oruç, kurban her şeyi günümüz Müslümanları gibi yapıyorlardı.
Bazılar iki, üç, bazıları beş vakit namaz kılıyorlardı.Günümüz Yezidi Kürtleri işte bu tanrıya yani Keçi Şeytan Azazel’e tapındıklarını kitaplarıyla ifade ediyorlar. Hem de , Yahudiler, Hristiyanlar ile Müslümanların tanrılarına “küfür ettiklerini” de belirtiyorlar. Burada biraz düşmanlık yok mu sizce?
Yezidi (Şeytani) Kürtlerin Kutsal Kitabı;
MUSHAF-I REŞ (KARA KİTAP)
Başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci'yi yarattı ve bir kuş yarattı ki adı Angar’dı. Ve İnci'yi onun sırtına koydu, ve orada kırk bin yıl oturdu.
İlk gün, yani pazar günü, Azazil adlı meleği yarattı; işte o, hepsinin başkanı olan Ta'us Melek (Tavuskuşu Melek) 'tir.
Melek Taus veya Bafomet veya Azazel
Pazartesi günü Tanrı, Darda'il adlı meleği yarattı, ki o, Şeyh Hasan'dır.
Salı günü, İsrafil'i yarattı ki, Şeyh Şems'tir (Şemseddin) .
Çarşamba günü, Cebrail adlı meleği yarattı; o da Abu Bekr'dir.
Perşembe günü, Azra’ili yarattı ki, Secaeddin'dir.
Cuma günü, Şemna’il adlı meleği yarattı; o da Nasir'ed-Dindir.
Cumartesi günü, Nura’il adlı meleği yarattı, ki o [.Yedin-Fahr-ed-din’dir.] .
Ve, Melek Ta'us (Melek Tavus)'u onların başkanı yaptı.
Ondan sonra Tanrı, yedi göğü, yeryüzünü, ve güneşi ve ayı yarattı Fakat,Fahreddin İnsanı, kuşları ve canavarları ve tüm hayvanları yarattı.
Ve onları kumaştan elbisesinin cebine yerleştirdi, ve meleklerin eşlik ettiği İnci'nin üzerinden çıktı.Sonra yüksek sesle İnci'ye doğru haykırdı, bunun üzerine o da düşüp dört parçaya ayrıldı, içinden su fışkırdı ve okyanus oldu. Dünya yuvarlaktı ve bölünmemişti. Sonra Tanrı, bir kuş biçiminde Cebrail'i yarattı, ve evrenin dört bucağının yönetimini ona emanet etti.
Sonra bir tekne yarattı ve onun içinde otuz bin yıl kaldı, ondan sonra Laleş'e geldi ve orada oturdu. Dünyanın içinde haykırdı, ve deniz katılaştı ve kara ortaya çıktı ama sallanmaya başladı.
Bu esnada Cebrail'e, Beyaz İnci'nin iki parçasını getirmesini buyurdu, parçalardan birini yeryüzünün altına yerleştirdi, öbürünü de Göklere kapı olarak kaldı. Sonra onların içine güneşi ve ayı yerleştirdi, onların kırpıntılarından da yıldızları yarattı, ve onları göğe süs olarak, astı. Ayrıca yeryüzünü süslemek üzere meyveleri olan ağaçları, bitkileri ve dağları yarattı. Halı'nın üzerine Taht'ı yarattı.
Sonra, büyük tanrı dedi ki Ulu Tanrı: «Ey Melekler, Adem'le Havva'yı yaratacağım, onları insan yapacağım, ve ikisinden, Adem'in özünden Şehar bin Cebr olacak; ve ondan tek bir halk türeyecek yeryüzünde; Azazil'in, yani Ta'us Melek’in Yezidi soyu olacak.
Sonra,Laleş dağında oturmak için gelmiş olan Şeyh Hadi Bin Musafir’i gönderdi.
Sonra Tanrı, Kara Dağ’a indi ve 30 bin melek yarattı.Onları üç sınıfa ayırdı.Melek Tavus’a teslim edilip ,onlarla göğe yükselinceye kadar kırk bin yıl ona ibadet ettiler.
Bu sırada tanrı kutsal şehir Kudüs’e indi ve Cebrail'e, dünyanın dört bucağından toprak,yani dört temel element olan toprak, hava, ateş ve su getirmesini buyurdu:. Onu yarattı ve kendinden içine bir ruh koydu. Sonra Cebrail'e, Adem' Cennet'e kadar eşlik etmesini,orada meyveyle bütün yeşil bitkileri yiyebilmesini,ancak buğday yememesini söylemesini emretti.Adem burada yüzyıl kaldı.
Mushafı Reş'in İngilizce baskısından bir
sayfa resmi
Bunun üzerine Tavus Melek, Tanrıya “-Adem’e tahıl yemesi yasaklanırsa nasıl üreyip çoğalacak ve nesilleri olacak diye sordu? Tanrı ona “-Bütün meseleyi senin ellerine bırakıyorum” dedi. O zaman Melek Tavus, gidip Adem'e sordu: “-Hiç buğday yedin mi?
O da yanıtladı: “-Hayır; Tanrı bana yasakladı!” dedi.
Melek Tavus onu cevapladı.”-Buğdaydan yersen her şey senin için çok daha iyi gidecek.!”
Adem yedi ancak karnı yedikten hemen sonra şişti, ve Ta'us Melek onu Cennet'ten çıkarıp, bıraktı, ve göğe çıktı. Adem, vücudunda çıkış yeri olmadığından karnının şişkinliğinden rahatsız oldu ve acı çekti.Bu yüzden Tanrı bir kuş gönderdi, anüsünü gagalayarak bir çıkış deliği açtı, böylece Adem içindekini salıverdi.
Vatikan geleneğinde İsa'nın sağ kaburgasından Adem'in yaratılışı temsil edilmiş
Böylelikle Cebrail yüz yıl uzak kaldı,ve Adem üzüldü,ağlıyordu. O zaman Tanrı; Cebrail'e Adem'in sol koltuk altından Havva'yı yaratmasını emretti.
Havva ve bütün hayvanların yaratılışından sonra Adem ile Havva,insan neslinin hangisinden geldiği konusunda anlaşamayıp tartıştılar durdular.Her birisi insanların kendinden ürediğine inanmak istiyordu.Bu tartışma hayvanların çiftleşerek saygın soylarını üretmelerine tanık olmalarından kaynaklanmıyordu.Bu tartışmaların sonunda Adem ve Havva tohumlarını bir kavanozun içine boşaltmaya,üstünü kendi mühürleriyle kapatıp, ve dokuz ay beklemeye karar verdiler.Sürenin tamamlanmasından sonra kavanozu açtıklarında biri erkek biri kız iki çocuk buldular.
Bu iki kişiden Yezidiler türemişlerdir.
Havva’nın memelerinde çürümüş pis koku yayan kurtlardan başka hiçbir şey yoktu.Ve tanrı çocukların uzanarak emebilmeleri için Adem’de büyüyen meme uçları bitirdi.Erkekte meme ucu olmasının sebebi budur.
Bundan sonra Adem Havva’yı bildi (Cinsel İlişkiye girdi) ve biri erkek diğeri kız iki çocukları oldu.
Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar ve diğer milletler bu ikisinden oldu.
Adem’den olan ilk babalarımız,Set (ŞİT), Nuh ve Enoş’tu (Adil olan).
Aynı baskıdan bir başka sayfa
Kadının kocasının-erkeğin bir parçası olmasının inkâr edilmesi üzerine tekrar bir tartışma çıktı.Erkek kadının karısı olduğunda ısrar ediyordu.Her nasılsa tartışma yatıştı ve soyumuzun “Adil Bir’i” yasal olarak yapılan her evliliğe şahitlik için boru ve davul çalınmasını ferman buyurdu.
Sonunda melek Tavus,yarattığı soyumuz (Yezidiler ) için yeryüzüne indi ve birilerini bizler için kral ilan etti.
Bu krallar eski Asur Kralı Nisruç (ki o Nasır-ed-din’dir) ve Kamuş (o da, Sultan Fahr-ed-Din'dir) ve Artemus (ki, Sultan Şems-üd- Din'dir) adını taşıyorlardı. Bundan sonra iki kral tarafından yönetildik; birinci (224-272) ve ikinci Şapur (309-379) adlı. bu kralların yönetimi yüz elli yıl sürdü ve onların soyundan gelen Amir'lerimiz bizi bugüne dek yönetmişlerdir. Ama biz dört tanesinden nefret ettik.
İsa yeryüzüne indiğinde dinimiz “paganizm’di” (Çoktanrıcılığa dayalı putperest inanışlar).
Kral Ahab aramızdaydı. Ahab’ın tanrısı Baalzebub adıyla anılıyordu.Günümüzde biz onu “Pir Bap” olarak anıyoruz. Babil’de Bahtunasar adında bir kralımız vardı,diğeri olan Ahşuraş da İran’daydı bir diğeri de İstanbul^’da Agrikalus adındaydı.
Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar bize karşı savaştılar ve tanrının izniyle de boyun eğdiremediler ve onlara galip geldik.O bize ilk ilmi öğretti.Bu öğretinin ilki;
Yeryüzü ve cennet yokken resmen size yazdığımız gibi tanrı denizin üstündeydi.Kendisine bir tekne yaptı ve onun içinde Kunsiniyatta (Sır söz, muhtemelen sulardan olan evren),kendi kendisinden hoşlanarak seyahat etti.
Sonra bir Beyaz İnci yarattı ve onun üzerinde “kırk yıl” hükümranlık etti.Zamanla inciye kızdı ve onu tekmeledi ve onun çığlığından dağlar şekillendi,tepeler onun harikalarından, gökler ise dumanındandır.Tanrı göklere indi ve onu sağlamlaştırdı,sütunsuz inşa etti.Sonra yere tükürdü,eline bir kalem aldı ve bütün yaratılışı yazmaya başladı.
Başlangıçta,kendisinden ve kendi ışığından altı tanrı yarattı,yaratılışları bir ışıktan bir ışığın doğması gibiydi.Ve tanrı dedi ki;-“Ben,şimdi gökleri yarattım ve sizler de kalkın içinde bir şeyler yaratın!”
SÜRYANİ, YEZİDİ KARDEŞLİĞİ
Bunun üzerine ikinci tanrı,indi ve güneşi,üçüncü ayı,dördüncü, göklerin kubbesini,beşincisi farg’ı (Venüs,sabah yıldızı),altıncı, cenneti, yedinci de cehennemi yarattı.Daha evvel söylediğimiz gibi bundan sonra da Adem ile Havva’yı yarattılar.
Ve bildiklerimizin ötesinde Nuh tufanından önce dünyada bir başka tufan daha vardı.Şimdiki soyumuz barışın kralı,onurlu bir kişi olan Naumi’den gelir.Onu Melek Miran diye çağırırız.Diğer bir soyumuz,babası tarafından horlanan Ham’dan gelir.
Gemi Musul’a beş fersah (30 km) mesafedeki Ayn Sifni köyünde durdu.İlk tufan Adem,Havva ve diğerlerinin soyundan olan Yahudiler,Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından alaya alındı.
Diğer yandan önceden de söylendiği gibi biz de yalnız Adem soyundandık.İkinci tufan soyumuz olan Yezidilerin üzerine gelmiştir.Sular kabarıp gemi yüzdüğünde,karaya doğru gitti ve bir kaya tarafından delindiği Sincar dağı üzerine geldi.Yılan,bir kek gibi şekil alarak deliği kapattı.Sonra gemi hareket ederek Cudi dağı üzerinde durdu.
Derhal yılan türleri arttı,insan ve hayvanları sokmaya başladılar.Sonunda yakalandı ve yakıldı. Küllerinden pireler oluştular.Tufandan bu güne kadar yedi bin yıl geçmiştir. Her bin yılda bir tanrının oturduğu yerden yedi tanrıdan biri dünyaya inerek devletler,yasalar ve kurallar koydular,sahip olduğumuz her kutsal yerde bizimle kısa süreli olarak kaldılar.
Son kez olacak bu gelişinde,önceki gelen tanrıların kaldığından çok daha uzun süre tanrı bizimle kalacak.Azizleri takdis edecek ve Kürt diliyle konuşacak.
Hatta O,Muaviye adlı hizmetçisi olan İsmail oğullarının peygamberi Muhammed’i,aydınlattı, O geldiğinde Muhammed doğru biri değildi ve ona baş ağrısı ile eziyet etti.Sonra peygamber, tıraş etmesini iyi bilen kölesi Muaviye’den başını tıraş etmesini istedi.O da aceleyle zorlanarak onu tıraş etti.Sonuç olarak tıraş ederken başını kesti ve kanattı,yere düşeceğinden korkan Muaviye,kanı diliyle yaladı.
Bunun üzerine Muhammed ;
“-Ne yapıyorsun Muaviye?” diye sordu.O da,”-Yere düşeceğinden korkarak kanı yaladım” dedi.
O da;
-“-Günah işledin Muaviye,senden sonra benim soyuma karşı çıkacak bir millete sahip olacaksın.”
Muaviye cevapladı;
“-Öyleyse dünya evine girmeyeceğim ve evlenmeyeceğim!”
Bir süre sonra tanrı Muaviye’ye bir akrep gönderdi ve onu ısırttı,yüzü yerinden çıkacak gibi şişti ve doktorlar ona “ölmesin” diye evlenmesini söylediler.Bunu işitince rıza gösterdi.
Ona çocuğu olmasın diye seksen yaşında bir kadın getirdiler. Muaviye karısını bildi ve sabahleyin bu kadın tanrının gücüyle yirmi beş yaşında bir kadın olarak ortaya çıktı.Sonra hamile kaldı ve tanrımız Yezid doğdu. ( İslam halifesi I.Yezid)
Fakat yabancı soylar,bu gerçekten habersiz olup,tanrımızın büyük tanrı tarafından horlanıp sürüldüğüne ve cennetten geldiğine inanırlar. Ona bu nedenle küfretmektedirler. (Küfür dediği, Müslümanların Euzubesmelesidir)
Evren doğumu ile
ilgili bir sayfa
Bunda hatalıdırlar. Ama biz Yezidi soyu,yukarıdaki yedi tanrıdan biri olduğunu bildiğimiz için öyle olmadığına inanıyoruz.Bu kişinin görüntüsünde ve biçiminde olduğunu biliyoruz.O sahip olduğumuz bir horoz şeklindedir.
Hiç birimizin onun adını,adını andıran Şeytan, Kaytan, Şer (kötü), Seth*ve benzeri sözleri ağzımıza almaya izni yoktur.
* (Şit peygamberin adı/nehir)
Ne de küfür anlamında Melun,Lanet,Nal (at nalı) ve benzeri sesleri veren kelimeleri,sözleri telaffuz etmemiz, tanrıya olan saygımız yüzünden yasaklanmıştır.
Bize hass (marul) haram kılınmıştır, çünkü kadın peygamberimiz olan Hasiye’nin adını anımsatmaktadır; kuru fasulye de haramdır, koyu mavi boya kullanmamız yasaktır;
Yunus peygambere saygısızlık etmiş olmamak için, balık yememiz haramdır; Ceylanları da yemeyiz, çünkü onlar peygamberlerimizden birinin sürüsü olmuşlardır. Ayrıca, Şeyh ve müritleri, tavus kuşuna saygısızlık etmemek için, horoz da yemeyiz; çünkü tavus kuşu daha önce sözü edilen yedi tanrıdan biridir ve biçimi horozu andırır.
Yine, Şeyh ve müritleri, helvacıkabağı yemekten sakınırız. Bundan başka, ayakta işemek, ya da oturmuş haldeyken giyinmek, ya da Müslümanların yaptığı gibi helada taharetlenmek, ya da onların hamamlarında gusül etmek, bize yasaklanmıştır.
Her kim bu yasaklara uymazsa kafir ilan edilir.
Ba'elzebub.(Nahl) Yezidi
Şeytanı. Kuran'da
Nahl Suresi vardır.
Diğer soylardan gelenler Tavus Melek’i sevmedikleri için bunları bilmezler.Bu nedenle O onları ne eğitir ne de ziyaret eder.
Fakat O aramızda oturur,(Şeyh kılığında) öğretilerini,kurallarını ve babadan oğula sürüp giden gelenekleri bize
Teslim etti.Sonra Melek Tavus göklere döndü.
Yedi tanrıdan birisi bilge Süleyman’a bir sancak yaptı.Ölümünden sonra krallarımız onu teslim aldılar.
Tanrımız barbar Yezid (Emevi Halifesi Yezid) doğduğunda bu sancağı büyük bir saygı ile aldı ve soyumuza bağışladı.
Bundan başka çok eski ve kabul edilebilir olan sancaktan önceki bir dilde söylenilen Kürt dilinde iki şarkı besteledi.
Bu şarkının anlamı;
“Elhamdülillah kıskanç tanrı” dır. (Tevrat tanrısı YAHWEHin adıdır. Ben kıskanç tanrıyım der.)
Onu söylerken yürümeden önce zilli tef eşliğinde zurna çalınır.Sancak Yezid’in tahtında oturan emirimizde kalır.Uzağa gönderildiklerinde Kavvallar,eski Asur tanrısı Nisruç-Şeyh Nasıreddin’i temsilen şey,büyük general ve emirin yanında kalır.
Sancakları kendi yöresinden olan Kavval eşliğinde biri Halataneye,biri Halep’e,biri Rusya’ya ve birisi de Sincar’a gönderilir.
Said-i Kürdi Ermeni'si de aslında
Yezitti ve Şafilik adına dediği her
şey bu kitapta karşılık bulmaktadır.
Bu sancaklar,kavvallara antlaşma yapılarak teslim edilir.Sancaklar gönderilmeden önce Şeyh Hadi’nin türbesine,ilahiler ve danslar eşliğinde vaftiz edilmek üzere gönderilirler.Sancağı teslim alan herkes Şeyh Hadi’nin türbesinden bir miktar toz alır.
Onu nohut büyüklüğünde yuvarlak parçalar haline getirerek yolculuk esnasında karşılaştığı insanları kutsamak için onlara verir.
Bir kasabaya yaklaşıldığında kavval ve sancağı karşılayarak onurlandırmak için önden bir çığırtkan gönderir, iyi elbiseler içinde buhurlar taşıyarak hepsi etrafında dönerler.Kadınlar hep birlikte hoşa giden şarkılar söylerler.Kavval onu durduran kimseler tarafından eğlendirilir. Geri kalanları durumlarına göre gümüş hediyeler verirler.
Bu dört sancağın dışında tümünü yediye tamamlayan diğer üç sancak daha vardır.Bunlar kutsal yerde iyileştirmek amacıyla tutulurlar.Bunlardan ikisi Şeyh Hadi ve üçüncüsü de Musul’dan dört saat kadar uzakta olan Bahazeni köyünde kalır.Her dört ayda bir bu kavvallar seyahate çıkarlar.Birisi emirin nezaretinde seyahat eder.Her yıl birbirine benzemeyen bir düzen içinde seyahat ederler.
Her dışarı çıktıklarında gezginler kendilerini sumakla ekşitilmiş bir su ile yıkayıp yağ ile vücutlarını yağlarlar. Kendisine ait bir odası bulunan her put için bir lamba yakılır.Bu sancağa yakışan bir yasadır.
Yeni yılımızın ilk günü olan Sersalie yılın başlangıcıdır.Nisan ayının ilk haftasının ilk Çarşambasına denk gelir.O gün her evde et bulunmalıdır.Zengin olanlar öküz veya kuzu keserken fakir olanlar bir piliç veya benzerini kesebilirler.Bu etler yeni yılın ilk günü olan Çarşamba gününün akşamı pişirilmelidir.Gün bozulursa yiyecek kutsanmalıdır.
Yılın ilk günü ölmüşlerin ruhuna mezarları başında sadakalar verilir.
Bu günlerde küçük ve yetişkin kızlar toplanarak kırlardan kırmızı renk içeren çiçekler toplarlar.Üç gün boyunca evdeki insanların kutsandıklarını göstermek amacıyla kapılarına asarlar.Sabahları bütün kapılar kırmızı zambaklarla süslenmiş görünür.Kadınlar kapılarının önlerinden geçen ihtiyaç içindeki insanları mezar başında yapıldığı gibi doyurur. Kavvallar,ellerinde teflerle Kürtçe şarkılar söyleyerek mezarlığa giderler.Böyle yaparak para kazanırlar.
M.S.325 öncesi Araplar, Anadolu, Rusya,
Almanya bu şeytana tapınırdı.
Yukarıda bahsedilen Ser Saile gününde (her yıl emirle ayarlanan),tanrıya komşu olacak kumanda eden bilgelere ilahiler ve şarkılar eşliğinde doğrulacak ondan önce her üzerine kabak fırlatılma bayramından hoşlanacak olan tanrı tahtında oturduğundan müzik aletleri çalınmaz.
Tanrı onları kendi mührüyle mühürler.Ve büyük tanrı,aşağıya inen tanrıya mühürlü kararını verir.Bundan sonra ona takdir ettiği kadarıyla güçlerini bahşeder.Tanrı,ibadet,oruç ve yardımseverlik gibi şeyleri tercih eder.
Seyideddin gibi putlardan birisine ibadet etmek oruçtan daha iyidir.Oruca uygun olmayanlar, kış veya bahar aylarında oruçtan kırk gün sonra bir Köçeğe (*1) ziyafet verirler.Eğer köçek,”bu eğlence,sancağa verilen bir zekattır” derse, ona oruçtan muafiyet verilmez.
Eğer,herhangi bir vergi mükellefi yıllık aşar vergisini zamanında ödemezse, hasta oluncaya veya ölünceye kadar kamçılanır.Halk,köçeğin parasını,Yezidilerin soylarını korumaya yemin etmiş yılın adamının Roma ordusuyla savaşması için ödeyeceklerdir.
Her Cuma günü bir puta sunar gibi hediyelerini getireceklerdir.Bir hizmetçi,köçeğin evinin çatısından “Peygamberin oruca çağrısıdır” diye zamanında bağıracaktır.Herkes çağrıyı işittikleri an saygı ve hürmetle ve saygıyla dinleyecek,oldukları yerdeki toprağı veya taşı öpeceklerdir(Secde).
(Çatıdan yapılan çağrı-Bilal-ı Habeşi’nin çatıdan okuduğu ilk Ezan ve onu hürmetle dinleme ve secde ile toprağı öperek ibadet.Hepsi İslam’ın şartlarıdır.)
Kavvalın yüzünden jilet geçirmemesi için bu bizim yasamızdır.Evlenme çağında olanların, Koçağın (Köçeğin) evinden alınan bir somun ekmeği gelin ve damat arasında tam ortasından kesilerek bölünüp paylaşılmasıyla yapılan evlilik geleneğimizdir.
Polis ve askerlere etekle saldıran PKK Köçekleri(Koçak)
teröristlerin kadın kılığına girdiklerini sanıyorlar.
Çift,evliliklerinin kutsanması için ekmek yerine Şeyh Adi’nin türbesinden bir parça toz yerler. Yılın ilk ayı olan Nisan ayında evlilik yasaklanmıştır.
Bu kural kavvallara uygulanmaz.
Uygun olmayan kişi kavvalın kızıyla evlenemez.(Kast sistemi) Herkes kendi sınıfından olanla evlenmek zorundadır.
Fakat emirimiz istediği sınıftan sevdiği herhangi birisiyle evlenebilir.
Uygun olmayan kişiler 10 ile 80 yaşları arasında evlenebilirler.Bir yıl bir kadınla evlenen gelen yıl bir başka kadınla evlenebilir.
Damat ve gelin arzularına göre geçtikleri yerlerde kutsal emanetlerin bulunduğu bir yeri,herhangi bir putu,eğer Hıristiyan kilisesinden geçerlerse orayı ziyaret edebilirler.
Damadın evine gelindiğinde,damat hakimiyeti altında olan kadına küçük bir taşla vurmalıdır.
Bundan başka bir somun ekmek gelinin başı üzerinde kırılmalı,yoksulluğu ve düşkünlüğü sevebilmesi için azar azar yemelidir.,
Hiçbir Yezidi Cuma ve Çarşamba akşam ve sabahlarında eşiyle yatamaz.
Bu emre karşı gelen herkim olursa olsun kafirdir.
Bir adam Komşusunun karısını, veya eski kendi karısını veya Kız kardeşini veya Annesini çalarsa ona başlık ödemek zorunda değildir.Çünkü o bir ganimet sayılır.
(Bir adam, annesiyle, yengesiyle kız kardeşiyle evlenebilir ve kendine karı yapabilir. Bu sapıklık değilse nedir? Bu ganimet oluyor. Aşağıdaki Diyanet fetvası şimdi okuduğunuz Mushafı Reşe göre verilmiştir. Sakala jilet gibi şeyler de okuduğunuz gibi bu din kökenlidir. Bu da Zerdüştlük, Sabilik, Tevrat karışımı dindir. Bu fetvayı veren Mehmet Görmez sizce Müslüman mıdır. Yezidilerin kitabının adı da "KURANI KERİMİ MUSHAFI REŞ" tir ve Cizre de Mushafı Reş cami vardır. Bunlar bizde Adeviye tarikatı, Vatiakan a göre de Hristiyandırlar.)
1915'de Ermenilerle bir olup askerlerimizi öldürdükleri için Cizre Mushafı Reş camisinde Askerlerimizin yaktığını iddia ettikleri ceylan derisine yazılmış kutsal kitapları Mushafı Reş kalıntısı parçalar. Burasının imamı diyanete bağlı hocadır. Cizre Adeviye tarikatı camisidir. Bunların öteki mezhepleri de Suriye, Lübnan ve Mısır Derezileridir.
Dengir yani Allah Mehmet Fırat da Yezididir. Saklamaz da .
Kızlar babalarının miraslarından yararlanamazlar.(İslam, Yezidi Emeviler ile 635'de İran'a girdiğinden hala İran Sünnileri, Hint Müslümanları, Afgan Müslümanları arasında bu gelenek vardır. Selçuklu, Osmanlı Müslümanları da İslamı Emevilerden İranda aldıklarından bu gelenek neredeyse tüm mezheplerde vardır.) Genç bir kadın bir dönüm arazi fiyatına satılabilir. (Kürtlerin başlık parası dedikleri, uğruna töre cinayetleri işledikleri dini emir)
Eğer evliliği ret ederse,kendi emeğiyle kazandığı bir miktar parayı babasına fidye olarak ödemek zorundadır.
Aslında bir çok gizli-açık anlatılan hikayelerle sürüp giden . Kitab-ı Reş’in burada sonu gelmiştir.
Suudi Arabistanda homoseksüellik bekara kırbaç evliye idam.
Ama istatistikleri farklı. Çocuk tecavüzleri %23 erkek öğrencilerin %46sı gay.
Bu yazıda bahsetmediğim "Mufakatat" yani "Bebeğe ırz donu denilen ince don giydirerek uyluk kemikleri arasına masturbasyon yapmak. Peygamber sünneti olduğunu tartışan Araplar.
Humeyni Irz donu giydirin diyor Küçük Yeşil kitabında ama bunlara dikkat ediniz
Yezidi inancı Arapların İslam öncesi inancıydı. Peygamber Muhammet ile Muaviye efsanesini Alevilerden de dinlemiştim. Bunu bilmeyen sadece Sünniler galiba ben bile geç yaşta öğrendim.
Nepal Budist tapınağında Tanrıça Kali, biseksüel tanrı Beyrava'nın cinsel organına oturmuş. Kali ilişki sonrası eşini yer.
Siz hala taş devri kabile büyücülerinin yazdıkları dinlere mi
tapınıyorsunuz?
Bunlar da tanrılarını taklit eden öküzbaşlı yılan tarnılara tapınan Mason Vehhabi, Evancelist Hristiyanlar
Hale'li Suudi kralı Abdullah ile ABD başkanı G.W.Bush
Dubai prensi ile Fransız yahudi Sarkozy mi?
Suudi Evlendirme Bakanı Ahmet El Mubi ne diyor?
Muhammet Ayşe ile altı yaşında evlendi. Ebeveyni izin verirse bir günlük çocukla bile evlenilir!
Bu kadar gözü dönmüş olan bir insan mı yoksa din mi?
Siz karar veriniz!
İnsanlık ne güne duruyor?
Bu yazıdan bir gün sonra bu haber basınımızda yer aldı; Dinler Cinsi Sapıklığın Temelidir! Dinler
cinsel sapıklığın temelidir diye yazıyoruz. Kızmayınız. İşte güncel bir
delil. Bursa'da bir tekke şeyhi, dergâhına gelen müritleriyle cinsel
ilişkiye girmeme lüksüm olamaz ! Demiş ve yaptığı din istismarcılığından 182 yıl hapis almış.
YETMEDİ, YAZIDAN ÜÇ YIL SONRA DİYANET DE TV.DEN SAPIKLIĞA FETVALI ONAY VERDİ. 3.300 YILLIK TEVRAT'IN, 2000.YILLIK İNCİL'İN, 1400 YILLIK KURAN'IN YASAKLADIĞI "BABA-KIZ" ENSEST EVLİLİĞİ VE CİNSELLİĞİNİ UYDURMA BİR HADİSL İLE ONAYLAYAN DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMIZ; 08.0cak. 2016
"Diyanet İşleri Başkanlığı, internet üzerinden yöneltilen, "Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?" sorusuna, "Babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur" ve "Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir" ifadelerinin yer aldığı skandal bir yanıt veridi."
Haberin yayınlandığı ilk haberde geçen açıklama metni şöyle;
“ Akıl almaz ifadeler
İşte o, “Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşür mü?” sorusuna verilen kapsamlı cevap: “Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü’l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü’l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır.”
Öğleden sonradan itibaren paylaşılmaya başlanılan bu haberin doğruluğunu test etmeye karar verdiğimde arkadaşlar aşağıdaki linki paylaştılar.
Bunlar nasıl insanlar artık takdirlerinize bırakıyorum.
Bu adamlara kim nasıl Müslüman diye itimat edip oy verdiyse, demek ki bu sapıklıkları onaylayan sapıktır, sapıklardır. Alaeddin Yavuz
Haberin linki için tıkla; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...
Diğer ilk haber metni; http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/...