ESKİ MISIR DA EVLİLİK, SÜNNET, EĞLENCE
Bu yazıları yazma gerekçem, ülkemiz adice senaryolarla, halkın din konusundaki düşkünlüğü, hassaslığı istismar edilerek yavaş yavaş İran, Suudi Arabistan tarzı ir Yahudi Şeriatına doğru götürülmektedir. Bu şeriat da binlerce yıl önceki eski Mısır dini geleneklerinin bile gerisindeki çağlara insanımızı götürecek, yaşam kalitesini ortadan kaldıracaktır.
Akp hükumeti geçtiğimiz günlerde halktan gelen aşırı tepkiler ile muhalefetin yoğun tepkileri sonucu komisyona daha sonra yeniden görüşülmek üzere çektiği ve kamuoyunda "tecavüzcüsüyle evlendirme" yasası olarak bilinen yasa ile ilgili bu gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıklama yaptı.
"Bir ülkede erken evlenme geleneği var ise ne kadar yasaklarsanız yasaklayın önleyemezsiniz, onu düzenleyerek sorun olmaktan çıkarmak gerekir. Bu yüzden, aynı yasa daha kapsamlı ve uyumlu olarak meclise geri gelecektir" şeklinde açıklama ile muhalefet ve halka meydan okudu.
Cumhurbaşkanı temsil ettiği cumhuriyetin anayasasına da muhalefet etmiştir ki bunu hükumete geldiğinden beri yapmaktadır.
Peki erken evliliğin gerekçesi nedir?
Ülkemizin hangi kesimlerinde erken evlilik yaygındır?
Dünyadaki durumu nedir?Erken evliliğin tek gerekçesi dinlerdir.En eski Sümer, Babil, Hint, İran ve Grek dinlerinde sütten kesilmiş öz evlatlarıyla ana babaların yaptıkları sapık cinsellikler vardır. Bu gün de bütün dünyada yasaklanmasına rağmen azınlık gruplarca gizli olarak yapılmaktadır.
Ülkemizde, "Dinim yaşamak istiyorum, türbana özgürlük" kampanyalarıyla köktendinci AKP hükumeti, çeşitli tarikat koalisyonlarıyla ve derin Nato memuru olan Genelkurmay subaylarınca iktidar edilmiştir.
İslami tarikat görünümlü Ortodoks Yahudi, Hristiyanların kurdukları Nurculuk, Işıkçılık, Menzil, İsmailağa ve Arabistan da yaygın olan Vehhabilik İslamında peygamber Muhammet in karısı Ayşe ile altı yaşında cinsel ilişkiye girdiği, İran lideri Ayetullah Humeyni nin "Tahrir El Vesile" kitabında da peygamberin, Ayşe ye altı yaşında iken mufakatat denilen, uyluk kemikleri arasına sürterek boşaldığı iddiasıyla ALTI YAŞINDA kız çocuğuyla evlilik, Ayşe ile dokuz yaşında cinsel ilişkiye girdiğini kabul edenlerde da dokuz yaşında kız çocuğuyla evlilik bu devşirme Müslüman tarikatlarınca uygulanmak . Bunun yasala zemine oturtulmasını da isteyenler bunlardır.
Oysa aynı konu emredilmektedir. Tevrat ı İncil ile birlikte okuyan Hristiyan ülkeleri de bu hükme tabidir.
Bu sapkın geleneğin İslam adıyla uygulanmak istenilmesi hem İslamın adının kötüye çıkarılmasına, bunca İslamofobi faaliyeti arasında İslam düşmanlarının ellerine de iyi bir koz vermekten başka işe yaramayacağıdır.
Dünyada, Hinduluk,Brahmanlık, Budistlik, Jainstlik, Zerdüştlük, Zervanilik, Sabilik, Sabilerin Hristiyanları olan Süryani, Nasturi, Marunilerde, Avrupalı Hristiyan ülkelerde, Kürt ve İran Yezidiliğinde, Kürt Yahudiliğinde ve Yahudi din ve mezheplerinde bu sapıklık olmasına rağmen bütün dünyada yasaklanmıştır.
Buna rağmen, İran, Suudi Arabistan, Afganistan, Pakistan, Bangladeş "İslami gelenek, peygamber sünneti" olarak uygulanmaktadır. Hatta buralarda peygamberin erkek köleleri bahane edilerek, erkek çocuklarla evlilik ve cinsellik de Kuranın yasaklamasına rağmen aynı gerekçe ile uygulanmaktadır. Aslında İslam öncesi bu kavimler dinleri olan Hinduluk ve Zerdüştlük dinleri nedeniyle zaten böyle yaşıyorlardı.
Günümüzden beş, altı bin yıl öncesi Eski Mısır dininde bile evlenme yaşının erkeklerde "On Altı ve yirmi" ama kız çocuklarında aynı Tevrata geçtiği gibi "ilk ay hali olmasıyla evliliğe hazır kabul edilmiş" olduğunu okuyacağınız çeviri yazımdaki bilgilerle tanıştığınızda, AKP hükumetini elinde bulunduran devşirme Müslümanların sapkınlıklarını yaşama arzuları yüzünden insanımız, sekiz bin yıl geriye götürülmüş olacaktır.
Millet olarak ilkelliği tercih ederseniz takdir sizindir ve "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" öz deyişine göre de "sapık bir millet olarak" anılmaya karar vermiş olacaksınız.
Şimdi yazıya geçiyorum;
Amerika İllinois Üniversitesi antropoloji profesörü, Spurlock Muzesi müdürü, Nil vadisi ve tarih öncesi, hanedan öncesi Mısır tarihi ve Nil vadisi doğal olayları hakkında on sekiz yıl araştırma yapmış, Douglas J.Brewer ile, Giza, Luksor, ve İskenderiye keşiflerine katılmış, Mısır dinleri ve tarihi hakkında akademik makaleleri olan ve Mısır hakkında beş kitap sahibi olan,Chicago Üniversitesi, Nubiya ve eski Mısır antikaları içeren Doğu Enstitü Müzesinde müdürlük yapan Emily Teeter ikilisinin yazdıkları Cambridge Ünv. Pres yayınlarına ait Egypte and Eguptians kitabının yedinci bölümünden alıntı olarak, “athom. Lib,uchicago.edu” internet adresinden okunarak tarafımdan dilimize çevrilmiştir.
Eski Mısır Toplumu ve Aile Yaşamı
Duoglas J.Brewer : Emily Teeter
Bölüm I:Evlilik ve Aile
Dilimize Çeviren; Alaeddin Yavuz
“Mısırlılar, insanlığın sıradan uygulamalarını tersine çevirenler olarak görülürler. Kadınlar Pazar yerlerinde, ticaretle uğraşırken, erkekler evlerinde oturur ve örgü örerler. Mısır erkekleri yüklerini başlarında taşırken, kadınları omuzlarında taşır.Kadınlar sudan ayakta, dik geçerlerken, erkekler çömelerek geçerler. Dinlenmek için içeri girerler ama yemeklerini dışarıda herkese göstererek yerler. Dışarıda yemek her ne kadar uygunsuz olarak kabul edilse de bu gerekli bir davranıştır, özel olarak yapılan şeyler uygunsuz olsa da aleni yapılmaldır. (Herdodot II.33-37)
Evlilik;
Bir genç erkek yetişkinliğe eriştiğinde evlilik için uygun sayılıyor ve kendi ailesini kurmak için ortak aramaya başlıyordu. Dişiler, ilk adetlerini gördükleri (9 Yaş) anda yetişkin ve evliliğe hazır sayılıyorlardı.Erkekler için evlilik yaşı biraz daha ileriydi. Ailesine destek olabilecekleri yaş olan 16-20 yaşları uygundu.
Bekaret evlilik için bir zorunluluk değildi;aslında evlilik öncesi cinsel ilişki veya evli olmayan çiftler arasında her türlü cinsel ilişki toplumda kabul edilebilirdi. Bir kez evlenildiğinde ise, çiftler, cinsel olarak birbirlerine sadık olacaklarına dair söz verirlerdi. Firavunlar hariç Mısırlılar tek eşliydiler ve bir çok kayıtlarda çiftlerin birbirlerine verdikleri sadakat sözleri yer almaktadır.
Dinlerinin temeli, bereket ve üreme üzerine olduğundan, yüksek derecede şehvete düşkünlerdi. Yeni Krallık döneminden kalan bir şiir metnindebu özellikleri vurgulanır; “Elin, benim elim; Bedenim zevkle titrer; Kalbim oldukça yükselmiştir; Seninle bilikte yürüdüğümden. Ve; “O, diğer kızlardan daha güzel; Doğan bir yıldız gibi...Güzel bakan gözleriyle;Öpen tatlı dudaklarıyla”(After Lichtheim 1976,182)
Evlilik, açık bir toplumsal anlaşmaydı ve mülkiyeti de düzenlemekteydi. Evlilik anlaşması metinlerine ne dini ne de devlet ideolojileri giriyordu, tamamen ekonomikti ve kayıt altında tutulmazlardı. Görünüşte birlikte yaşamaya başlayan çift evli olarak kabul edilirlerdi. Setne’nin bir hikayesinde “Naneferkaptah’ın evine bir eş olarak alındım, bana hediye olarak gümüş ve altın gönderdi.. O gece benimle uyudu ve beni memnun edici buldu. O benimle tekrar tekrar uyudu ve birbirimizi tekrar tekrar sevdik”(Lichtheim 1980.128)
Eski Mısırlılarda “evlilik” kelimesi “meni” idi ve “demir atmak, kayığı bağlamak” anlamlarına geliyordu. Evlilik düzenlemelerinde mallar birbirine geçebiliyordu. Metinlerde, damat daima kızın ebeveynine hediye veriyordu. Yasal metinlerde, her eş, evlenirken getirdiği mallarının idare hakkına sahipti ve evlilikte birlikte edindikleri malları da ellerinde tutabiliyorlardı. İdeal olan, yeni çiftin kendi evlerinde kalmalarıydı, bu imkansızsa, kızın veya erkeğin uygun olan ailelerinin yanında kalabiliyorlardı. Geniş aile düşkünlüğü yüzünden doğum kontrolu uygulamasının eksikliğine bakılırsa, kadınların çoğu evlenir evlenmez hamile kalıyorlardı.
Boşanma;
Evlilik kurumu ciddiyet üzerine kuruluydu ve boşanma yaygın değildi. Çiftlerden herhangi birisi, aldatma, zina, kadının kısırlığı, kötü muamele, uyumsuzluk nedenleriyle boşanma davası açabilirdi. Boşanma, elbette şüphesiz bir hayal kırıklığının yansımasıydı ama boşanmış çiftlerin tekrar evlendiklerine de rastlanırdı.
Boşanma elbette kolay bir sorundu ama, birlikte yaşamaktan elde edilen mallarınn paylaşımı, idaresi sorunu işi karmaşıklaştırıyordu.
Bir kadın “anlaşmalı boşanmayı” tercih etmişse, evlenirken getirdiği mallar yanında evlilikte edindiği malların da üçte biri veya üçte ikisini alabiliyordu.
Bir metinde, (Ostracon Petrie18) hasta olan kocasını terk eden bir kadının yapılan yargılamasında, kadının bütün edinimlerinden feragat etmesi istenilmiştir.Eğer, evliliği koca terk ediyorsa, benzer şekilde nafaka ödemekle yükümlü kılınıyor ve bir çok durumda da birlikte edindiği mallardaki hakkını ceza olarak kaybediyordu.
Mısırlı kadınlar, Mezopotamya’daki çağdaşlarından, eski Yunanlılar ile Romalı kadınlardan çok daha medeni eşitlik haklarına sahiptiler. Yazılı yasal haklarının tümünden yararlanarak boşanma işlemini başlatabiliyordu. Ek olarak, mahkemelerde şahitlik edebiliyor, gayrimenkulleri miras olarak alabiliyor, istemediği çocuklarını mirasından mahrum edebiliyordu.
Köylü sınıfında, kadınlar tarlalarda erkekleriyle birlikte yan yana çalışabiliyorlar, yüksek toplum sınıflarında kocaları sanatları veya memuriyetlerinde çalışırlarken evlerinde kalabiliyorlar, cinsiyete dayalı rollerini oynarken haklarını sağlama alabiliyorlardı.
Firavunluk dönemlerinde, kadınların erkeklerle eşit olarak mirastan hak aldıkları görülmektedir. En yaşlı oğul, babasının işini, işindeki konumunu alabilme hakkına sahip olduğundan, babasının cenaze masraflarını da karşılamak zorundaydı.
Miras, aile üyelerince müşterek edinilmesi dışında mirasçılar arasında paylaşılmıyordu. Aile, mirasını umulan mirasçılar dışında birine bırakma istiyorsa, “imeyt per” yani “evin içinde olan” anlamına gelen bir belge ile ölenin istekleri güvence altına alınırdı.
Aile Yaşamı ve Çocuk Edinme;
Cinsel birleşme ve hamilelik arasındaki ilişki eski Mısırlılarca açıkça tanınmıştır. Örneğin, Geç Dönem Setna hikayesinde, “O kocasının yanına uzanıp yattı, hamilelik sıvısını ondan aldı.”ve bir Khonsu ilahisinde, “Mısır’da nesillerin artması ve dişi rahmin hamile kalmasına yol açan erkektir” der.
Mısırlıların tarafların üretim sistemlerinin özelliklerini anlamış olmalarına rağmen, taraflar arasındaki ilişki bazen açık değildir. Örneğin, testislerin üremedeki gerekliliğini biliyorlardı fakat dölün kaynağı kemiklerdi ve oradan gelerek testislerden geçerdi” inancı vardır. Dişinin iç anatomisinin daha az anlaşıldığı görülmektedir. Anatomik saflık bazı gerçeklerden derleme bilgilerle yorumlanmış, rahmin fonksiyonları hatalı olarak doğrudan beslenme kanalı ile ilişkilendirilmiştir. Bu yüzden, kadının üremeye uygunluğundan çocuğun cinsiyetini tespit etmeye buradan yapılan deneyler ile karar verilmiştir. Kadının vajinasına bir diş sarımsak yerleştirilir, nefesinde kokusu hissedildiğinde kadının doğurabilir, koku hissedilmiyorsa doğuramaz olduğuna karar veriyorlardı.Mısır’ın bütün sınıflarına ait ailelerde,iki cinsten olan çocuklar arasında dişi-erkek ayrımı yapılmazdı.(Çocuk öldürme geleneğinin uygulandığına dair deliller bulunamamıştır.)
Hamile kalan kadının doğuracağı çocuğun cinsiyetinin belirlenmesine dair de deneyler vardı.
Mısır tanrıçası İsis veya Aysis, oğlu Horus u emziriyor. İsa Meryem inancının kökenidir. Kıyafetine bakınız Arapları andırıyor mu hiç?
Deneylerden birisi arpa ve buğday nemlendirme işiydi. Hamile olduğu umulan kadının idrarı içine nemli arpa ve bugday konulurdu. Eğer arpa filizlenirse, çocuğun erkek, buğday filizlenirse, çocuğun kız olacağına hükmedilirdi. Eğer ikisi de olmazsa kadın hamile değildi.
Bu konuda yapılan bilimsel deneylerde, kadının muhtelif hormonlar üretebildiği, bunun idrarında bulunması ile, seçilen bu özel bitkilerin yeşermeleriyle çocuğun cinsiyetinin belirlenmesi arasında bir bağ tespit edilememiştir.
Çocuğun doğması elbette büyük zevk veren bir olaydı ama, çocuğu doğuran anaların onların ölümlerine şahit olduklarında yaşadıkları üzüntü yaygın çocuk ölümlerinin sonuçlarındandı.
Çocuk doğumları doğal bir olay olarak görülürdü, hastalık olarak değil, doğumlarda da genellikle ebeler yardımcı olurdu. Derlenen bilgilere göre çocuk ölümleri bu günün endüstrileşmemiş toplumlarında olduğu kadar yüksekti.
Sağlıklı çocuk yetiştirme, hijyenik ortamlar yaratılmasından ziyade,ana sütü ile beslemeye dayalıydı.
Bu yüzden, çocuk ölümlerinin çoğu da sütten kesilmesinden sonra başlıyordu. Süte alışmış çocuğun sindirim sistemi yeni verilen yiyecekleri hazmedemeyince iç hastalıklar ortaya çıkıyordu. Eski Mısır’dan derlenen belgelerde, çocuk mezarlıklarının çokluğu ve çocukların dört yaşlarında sıklıkla öldüklerini belgelemektedir. Yeni krallık dönemlerinde bu yüzden çocukları üç yaşına kadar emzirme emredilmiştir.
Mısır çocukları beşinci yaşlarını başarıyla doldurduklarında ise genellikle yaşam dolu olduklarına inanılıyordu ve köy kesiminde, erkeklerin 33, kadınların da 29 yaşına kadar kemiklerinin geliştiğine inanılıyordu. İyi beslenmiş ve köylüler ve aşağı sınıftan olanlar gibi ağır işlerde ezilmemiş Mısırlıların altmış, yetmiş, seksen ve hatta doksan yaşlarını gördükleri metin kayıtlarında görülmüştür.
Yüksek sınıfa ait kadınların yaşam süreleri de kendilerinden alt sınıfta olan, ağır işler ve çok çocuk doğurarak ezilmiş olanlara göre yüksekti.
Çocukların boş vakitlerini değerlendirmek için oyuncaklarla oynamalarına izin verildiği, ancak, bebeklik çağının sütten kesilme ile bitmesiyle yetişkin hayat eğitimi almaya başlatılırlardı. Genç kızlar, evde annelerine yardım ederler ve tarlada birlikte çalışırlardı. Öteki dişi aile üyeleri de evde küçük kardeşlerine bakarlardı.Erkek çocuklar da babalarının yanlarında bulunur, onların işleriyle ilgili getir götür işlerinde görevlendirilerlerdi. Bunun yanında aileler, çocuklarına, ahlaki, dini ilkeleri öğretir ve tam nasıl davranılacağını gösterirlerdi.
Çocukluğun sona ermesi, kızlarda ilk adet kanı görmeleri, erkeklerde de sünnet törenleriyle belirlenirdi.
Sünnet törenleri, çocukluktan adamlığa geçişi simgeliyordu ve bir kaynakçada geçtiği gibi;” Sünnet derim benden ayrılmadan önce ben bir çocukken...” gösterilmiştir. Bilindiği kadarıyla firavunluk dönemlerinde sadece erkekler sünnet edilmişlerdir, ancak toplum genelinde ne kadar yaygın olduğu da tam bilinmemektedir. Kral Ahmose ve kral Amenhotep gibi sünnetsiz olduklarına rastlanmış mumyalara bakıldığında sünnetin genel olmadığı sonucu çıkmaktadır.
Yaşlılıklarında babalarının işlerinin varisi olan ilk çocuklar mesleklerini seçemezlerdi. Heredot ile Diodorus bu meslek mirasına dikkat çekmektedir. Bu babadan oğula intikal eden katı bir sistem olmamakla birlikte, o iş dalında,babanın yeteneklerinin oğluna geçtiğine inanıldığından uygulanırdı.
Çocuğu olmayan ailelelerin, Yeni krallık döneminde evlatlık alarak büyütmeleri emredilmiştir.
Mısır Firavunu Akeneton, üç bin beş yüz yıl önce çocuklarıyla. Tek tanrı inancın kuran firavun. Evlilik yaşı kızlarda ON ALTI
Genellikle köylü çocukları okullara alınmazlardı ve yüksek sınıfa ait yazıcıların çocukları erken yaşlarda okullara kayıt edilirlerdi. Kız çocukları ise okula alınmazlar, evlerinde tutulan öğretmenlerce okuryazarlıkta eğitilirlerdi. Orta Krallık dönemlerinde okullara rastlanılmasa da Ramasseum ve Mut Tapınağında özellikle eğitim görenler,bazı idari işler ile sarayda görevlere alınırlardı.
Asillerden olan bazıları, çocuklarına daha iyi eğitim verebilmeleri için ayrıca özel eğitmenler de kiralarlardı. Çünkü eğitim sistemi, pedagojik eğitim almış eğitmenler henüz yoktu ve çocuklarına daha iyi eğitim kazandırmak isteyen aileler de başarılı bilinen eğitimcileri tutarlardı. Eğitim, metinlerin hecelenmesi, imla kurallarına göre yazılması, ezberletilmesi ve metinlerin kopyalarının çıkarılması şeklindeydi.
Erkeklerin eğitimlerinde matematik derslerin başında geliyordu, ata sözlerinin ezberletilmesi, dini mitlerin öğretilmesi de temel derslerdendi..
Sürpriz sayılmayan meslek de elbette yazıcılıktı ve bir metinde “Olacaksan yazıcı ol, o her şeyin farkındadır, yazı işinde çalışır, vergi ödemez ve hiç bir iş için para ödemez” denilmektedir.
Eğitimin süresi geniş bir zamana yayılmıştır. Yüksek rahip Beken Khonsu, okula beş yaşında başladığını, dört yıl Kral I.Seti’nin ahırında çıraklık ettiğini, yirmisinde düşük düzeyde rahipliğe (wab) atandığını yazar. Bir başka metinde de yazıcılık eğitimini otuz yaşında tamamladığı geçse de bu yaygın değildir.
Eğlence ve içki bölümü tercüme edilmemiştir.
Mısır şehirlerinde yaygın olarak afyon katkılı içkiler, şarap imalatı, satışı,birahane, bulunduğu, yanlarında fahişelerin satıldığı genelevler de belirtilmektedir. Eski Yunanda da genelevlerin tapınaklardan başka limanlarda olduğu ve yeri belli olsun diye de önlerine erkek cinsel organının heykellerinin dikildiği de yazılıdır.
Dilimize çeviren ve yazan
Alaeddin Yavuz.
Antik çağların sapıklığını yaşayan ve bunu "dinimi yaşamak istiyorum" gibi masum bir bahane ile örten sapıkları da, onların sapkınlıklarını yasa ile kolaylaştıran siyasi iktidarı da lanetliyorum.
İsa peygamberin de lanetini ekliyorum;
İsa Yahudileri bu yüzden suçlamaktadır;
Matta İncil’i 23:27,28; “Vay sizin başınıza geleceklere Ferisiler ve yazıcılar. Hepiniz dışarıdan beyaza boyanmış mezarlar gibisiniz, dışarıdan güzel ama içinde ölü adamın kuru kemikleri bulunurcasına kirlisiniz (Cenabet). Dışarıdan bakıldığında doğru insanlar gibi ama içinden iki yüzlü ve günahkar görünüyorsunuz.”
Bakara yüz doksan sekizinci ayetin son cümlesinin de dediği gibi hepiniz sapıktınız, sapıklığınızda yetişmiş peygamberleriniz de sapıklık içinde büyüdüklerinden sizi adam edemediler, sizler de sapıklıkta ısrar ettiğinizden de sapık kalacaksınız.
Topunuza lanet olsun.
AlaeddinYavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Yazıda bazı tespitlerime katılmayanlar, geniş bilgilere bu linkten erişebilirler. https://keykubat.blogspot.com.tr/2016/11/mitolojiden-gunumuze-sapiklik-ayetleri.html