31 Aralık 2014 Çarşamba

DEMOKRATİKLEŞME İLE İŞBİRLİKÇİLER İKTİDAR EDİLDİ

Avrupa Roma Germen İmparatorluğunun siyasi telkinleriyle "Katolik Hristiyanlıkta" birleşmiş Avrupa milletleri, yer kürenin egemeni iken, ABD'de üslenmiş Mason sermayenin oyunu olan iki dünya savaşıyla sermayeyi ve egemenliği bu tezgahçı ailelere kaptırdılar.

A.B. ülkelerinde demokrasi bize göre oldukça ileri olmasına rağmen, kendi şartları içinde halklarını "işsizlik maaşı" dedikleri, harçlıklar, uyuşturucu ticaretini serbest bırakmalarıyla, cinselliği ve dindarlığı teşvik ederek uyutma yoluna gitmişlerdir. 

Demokrasi havarisi olan ABD ve A.B. ülkeleri bize gelince, mevcut devleti yıkacak örgütleri devlete kurdurmak, onların işlediği cinayetler, toplu katliamlar dahil her türlü adi suçları meşru saymayı sağlayan yasaları ve örgütlenmeleri salık vermekte ve dayatmaktadırlar. 

Buna ek olarak da devleti ortadan kaldıracak örgüte her türlü siyasi desteği kolaylaştırmak için de, örgütün siyasi emellerini her şeyiyle paylaşan gizli ve açık siyasi kişilikleri, bürokratları da kilit noktalara getirecek önerileri ve hatta "siyasi baskıları" yapmaktan çekinmemektedirler. 

AKP hükumetinin iktidara getirilmesi, BDP'nin meclise sokulması, ayrılıkçı diğer etnik ve dini yapılanmaların "sivil toplum örgütleri" gibi masum adlarla kurulup faaliyet göstermeleri, onlara verilen A.B. fonları hep bu emellerine hizmet etmektedir. 

"Belirgin millet özellikleri taşımayan, İranlıların ve Emevilerin bu anlama gelen Kürd adını verdikleri, değişik ırklara ve dillere mensup göçer İrani çoban kavimlerinden millet yaratmak" batılı devletlerin geçen 200 yıl içinde ısrarla takip ettikleri bir siyasettir. 

Bunun için başta Fransa, İsveç, Belçika gibi ülkelere, ABD'den Türkiye'ye kadar ülkelerde "Kürdoloji Enstitüleri" kurdurulmuş, kökeni olmayan harman topluluklardan millet yaratılmıştır. Dini ve ideolojisi, Arap yarımdası çöllerine sürülmüş, farklı kavimlerden oluşan, millet özelliği olmayan Hint-Pers-Arap-Türk harmanı Arap kırması kavimlerin uydurduğu dinlere dayalı olan Küresel sermaye, köklü milletlerin düşmanı olmakla kendi köksüzlüğüne sahip çıkarken, geçmişin eşkıya, harami, haşhaşi, farklı nedenlerle dağlara, çöllere, dağların ve çöllerin arkalarına, deniz aşırı yerlere sürülmüş topluluklardan millet ve devlet yapmaktadır. 

15.yy.da İskoçya'ya kaçarak kıyımdan kurtulan Şeytana tapınan, köksüz, sürgün Arap kırması kavimlere kökleri uzanan, şeytani bir topluluk örgütlenerek önce İskoç kralını öldürerek iktidar olmuşlar, 50 yıl içinde de İngiliz tahtını idare etmeye başlamışlardır. 

Keşifleri çağının sağladığı olanaklarla zenginleşen bu sürgün şeytani sürgün dini topluluk, son 200 yılda yeryüzüne hükmedecek güce erişmiştir. Japonya'dan İveç'e, SSCB'den Yemen'e, Avustralya'ya kadar bütün milletlerin başına o kavimlerin arasında sessizce yaşayan azınlıkları, iktidarla sorunu olanları başlarına getirmiş, onlarla da ters düştüklerinde yine millet özelliği göstermeyen kabilelerden birilerini bir şekilde iktidara getirerek o devlette ve coğrafyada çıkarlarını korumayı başarmaktadır. Bütün dünyanın ortak olarak yaşadığı ihanet, başıbozukluk, kıtlık, yokluk, hastalık, işgal, teslimiyetlerin sırrı buradadır. 

Bu şeytanın çocuklarının örgütlendiği ABD ülkesi de zaten "din ile bir arada tutulan ama millet özelliği göstermeyen her ülkeden getirilmiş insanlardan oluşturulmuş halkı olan" bir devlet değil midir? Bu tespitler ışığında, ABD'de üslenmiş bu şeytani topluluk devrilmedikçe yeryüzü milletlerine asla barış, huzur, refah gelmeyecektir. 

Bütün milletlerin başındaki işbirlikçi iktidarları yürüten güç sahipleri de artık bu yapılanma ile "sadece iktidar gücüne sahip olabilmek uğruna" birlikte yaşadıkları halkları satmaktan vazgeçmelidirler. 
Kaddafi'nin, Saddam'ın başına gelenlerden dersler alarak, kendilerinin de günü birinde direnmek zorunda kaldıklarında ya da tehlikeli olabileceklerine karar verildiğinde aynı kaderi paylaşacaklarını unutmamalıdırlar. Köklü kavimlere düşmanlık etmemeyi de öğrenmelidirler. 

Çünkü bu gün varsalar, eski kavimlerin onlara tanıdığı yaşama hakları sayesinde var olduklarını bilmelidirler. 
Yok efendim çok aşağılanmışlarmış v.s. gibi gerekçelere boşuna sığınmasınlar, çünkü kendileri bile yer geldiğinde kendi evlatları arasında bile ayırım yaptıklarını hatırlamalıdırlar. 
Herkes, kendisine yapılmasını istemediği davranışları başkalarına yapmasın. 
Küçük, süreli iktidarlar uğruna milletlerini, komşularını satmasınlar. 
Bağımsızlık, özgürlük uğruna, emperyalizme karşı direnenleri susturmasınlar, onlara ve yakınlarına kıymasınlar, onları da bir dinlesinler, çocukların geleceklerini çalmasınlar ki, o çocuklar, evde dersleriyle uğraşmak yerine mitinglerde, yol boylarında başındaki devlet adamlarını saldırmak için beklemesin.

Takdir okuyanlarındır.

Bu arada yeni yıl kutlamayan birisi olarak, kutlayan herkesin yeni yılı kutlu olsun. Yeni yılda, sömürüler, işgaller, tutuklamalar, çocuk ölümleri, tacizleri, sömürüsü, pedofilik evlilikler, açlık, işsizlik, dolandırıcılık, sahtekarlık, devlet malını yağmalama, vatana ve aşka ihanetler, insanlar ve insanlık için kötü olan her şey ortadan kalksın!

Alaeddin Yavuz/

12 Aralık 2014 Cuma

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİTTİ


Bu gün,telefon ederek beni evimden alan arkadaşlarım, İstanbul Tuzla’da bir şirkette elektrik işi olduğu, oradan dönüşte benim işlerimi yapacaklarını söyleyerek beni evden aldılar.

Arabalarına bindim ve Tuzla Tepeören denilen mevkide bulunan sanayi yağı üreten bir şirkete gittik.
Elektrikçi arkadaşım, işlerini yaparken, şirketin sahibi olduğunu sonradan öğrendiğim Rıfat adlı şahıs geldi.

Oldukça entellektüel bir konuşma yaptık ve konu Ermeni soykırımına geldi.
Adam, Amasya’lıymış, annesi, Topal Osamn ve çetesinin gece gelerek, köylerinde sekiz Ermeni’yi evlerinden alarak bir derenin çukurunda öldürdüğünü sabah öğrendiğini bu şahsa anlatmış.
Böylece Ermeni soykırımı gerçekten olmuş oluyormuş.
Ben de ;
Ermeniler, Topal Osman’dan çok önceki yıllardan başlayarak 1916’başlarında Doğu Anadolu’nun Ruslarca işgali sırasında, Ermenilerin durumu fırsat bilip Türk ve Müslüman halkı topluca evlere ve camilere doldurup öldürmelerini, yakmalarını, bu coğrafyada yapılan kazılarda hala yüz  binlerce Ermenilerin toplu kıyım yaptıkları Türk ve Müslümanları dile getirince vatandaş;
-“Haklısını onu da yaptılar ama Ermeni kıyımı oldu, devlet yok diyerek yalan söylüyor!” demesi üzerine;
-“Hiç bir devlet, savaş esnasında düşmanla işbirliği yapan ve kendisini, erkeksiz ve silahsız köylüleri topluca katliama yani senin deyiminle tek suçları “Müslüman ve Türk olmak” olan insanları soykırıma uğratan hainlerine şans tanımaz. Ki, Ermeniler bu işten çok ucuz yırttılar” cevabıma da ;

“-Haklısınız beyefendi, Ermeniler bunları da yaptılar” demesinden sonra konu Kürt hareketi ve PKK konusuna geldiğinde verdiği cevapla, bu iş adamı vatandaşımızın, aslında yurt  dışı kaynaklı siyasi fırtınaların etkisinde kalmış birisi olduğuna karar verdim.
Bana;
-“Biliyor musunuz, Amerika’da iş yaptığım çok zengin bir kişiden öğrendiğime göre, AKP hükumeti, ÖZERK KÜRDİSTAN’ı tanımış ve 2015 seçimlerini takiben Kürdistan  yasallaşacak, PKK ve militanlarına genel af çıkarılacakmış. Devlet bunu kabul etmiş” Deyince ben de;
-“Dün akşam başbakan Ahmet Davutoğlu yaptığı açıklamada, Kürdistan, özerklik ve af konularında açıklama yapmak sürece zarar vereceği için bir açıklama yapmıyorum” tarzında konuşmuştu ve bunu açıkça itiraf ettiğini ben Faceebook sayfamda “açık itiraf” diye paylaştım dediğimde;
2015 Genel Seçimlerinden sonra bu harita geçerli olmayacaktır.

“-Beyefendi, siz gerçekleri gören, çok iyi takip eden birisiniz ama yapılacak bir şey yok, devletimiz, resmen bölünmeyi kabul etmiştir. Birde bunu uzun yıllardır tanıdığım bu Yahudi iş adamı arkadaşımdan duyduktan sonra yüreğim parçalandı” demesiyle sekiz yıldır yazdıklarımın gerçekleşmiş olması beni kahretmiştir.

Bu ihanet sürecinde emeği geçen bütün vatan hainlerine lanetler olsun!
Türkiye Cumhuriyeti bitmiştir., Bu güne kadar yazdıklarım gerçek olmuştur. AKPKK koalisyonunu işleyen bütün vatanseverler haklı çıkmıştır. Milleti aldatan Süryani, Yezidi, Ermeni koalisyonu hükumet ve onu destekleyen sermaye takımı, devletin parçalanmasını desteklemiştir. İhanet büyüktür ve hesabı bu milletçe sorulmalıdır.

Bu güne kadar,vatan millet diye yazıp kendini parçalayan, 1.500TL emekli maaşının “1000TL” sini muhtaçlara dağıtan ben ve benim gibi insanlar bu kadar mücadele ederken, kılları kıpırdamadan, filmi seyreden, olacaklar konusunda yurt dışındaki bağlantılarından haberler aldıkları halde, devletlerinini birliği, bütünlüğü için kıllarını kıpırdatmayan zenginlere lanetler olsun!

Sizler tartışa durun;
Osmanlıca resmi dil olsun mu olmasın mı?
Şeriat gelsin mi gelmesin mi?

Şeriat İslami mi Yahudi mi olsun diye.... Yakında bunu da tartıştığınızda  şirketlerinizin, taşınır-taşınmaz mallarınızın, evlerinizin ellerinizden alındığını anlayamayacaksınız.

Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

11 Aralık 2014 Perşembe

BÜTÜN OKURLARIM BU YAZIMI MUTLAKA OKUSUNLAR


Yaptığım bir yoruma, bir arkadaşım şöyle yorum yapmış;

"Alaeddin Yavuz bey, memleketi satan... kaç tane Süryani Yezidi tanıdınız....?"
Cevabını verdim.

-"Başımızda yeterince var..." ve ilgili yazılarımın linkini de verdim.

Osmanlıda da, Atatürk sonrası da devleti yönetenler daima devşirmelerdir. Türkler, Fatih Sultan Mehmet tarafından devlet işlerinden uzaklaştırıldıklarıldan beri, göçer yaşamları içinde kaldılar ve sadece devşirmelerin işbirlikçi siyasetlerinde can vererek devlete hizmet ettiklerine inandılar ise de devletlerinin elden çıkmasına engel olamadılar.

Çünkü, Allah, Muhammed, Kur'an diyen devşirmeler onları daima sattılar.

Atatürk sonrası devletimizin halini düşününüz;

Bütün devlet adamları Müslümandılar, İsmet paşa dahil hepsi dinci yapılanmanın taraftarı ve uygulayıcısı oldular.

Bu kadar, dindar Müslüman siyasi, bürokratlarca yönetilmemize rağmen neden devlet hep geriye gitti?

Bu "kader ve fıtrat" kelimeleriyle açıklanamaz. Bu ancak ihanetle açıklanabilir.

Çünkü, bir insanın Müslüman ülkede siyaset yapabilmesi, bürokrat olarak çalışabilmesi için, halkın çoğunluğunun inancından olmaması düşünülemez.
Ama, her insanın davranışlarını o insanın kültürü yani dini inancı belirler.

Bir siyasinin, bir bürokratın davranışlarını da işlerini de ailesinin, geldiği toplumun dini inançları belirler. Kişi buna göre vatansever ya da işbirlikçi vatan haini olur.

Müslüman ve Türklükte bize meydan bırakmayan, adlarını bile Öztürk, Türkoğlu, Türk gibi adlardan veya İslam öncesi Türk mitlerindeki dini, siyasi kişiliklerden seçmiş insanların yanında, bu adları asla kullanmayan Türkler bile "Türk'üm" diyemediler ve çoğu da bu yüzden Yavuz Selim'den bu yana İran'a kaçtılar ya da Kürtler, Ermeniler arasında asimile oldular.

Ama, bu bizden çok "TÜRK" ve "Müslüman" olan devşirmelerin idaresinde olan devlet hep geriledi ve yıkıldı. Bu gün de son yıkılışını seyretmekteyiz.

Türk ve İslam sıfatlarını öne çıkartarak iktidar olan bu siyasilerin nedense işbirlikçilik ettikleri ülkeler ve milletler tarih boyunca hep aynıdır.

Kürt, Ermeni ve Süryaniler daima Gürcistan, Fener patrikhanesi, Vatikan ile birlikte olmuşlar.
Bu gün, AKP, iktidara gelir gelmez, Gürcistan'ın başına aynı şekilde monte edilen Sakaşvili ile birlikteydi. Fener patrikhanesi, Ermeni ve Süryani patrikhaneleri gibi Ortodoks Hristiyan cemaatlerin, kiliselerinin vakıf arazilerini, Osmanlı'dan çok çok önce Alpaslan zamanında camiye çevrilenlerini dahi bu cemaatlerin vakıflarına geri iade etmiştir.
Ülkemiz için hiç bir iyilikleri, hizmetleri olmamasına rağmen Cumhurbaşkanlığı köşkünde özel protokol ile karşılanıp ağırlanmışlardır.

Kaç-AKsarayın ilk yabancı konuğu, Vatikan'ın Papa'sı olmuştur.

Bunların evvelleri ne yapmışlardı?

Bitlis'i Ruslara teslim edecek işgali yürütecek Rus Kafkas orduları komutanı Nikolay Nikolaviç'e, Tiflis'te, Doğu Anadolu'nun askeri, demografik, coğrafi haritasını, akıl hocası olan İngiliz rahip ajan Robert Frew'dan alarak teslim eden Said-i Kürdi Deliüzzaman, Ruslar Bitlis'İ işgal ettiğinde, Seyit Rıza, Şeyh Sait gibi işbirlikçi, kripto Hristiyanlarla birlikte "sadakat madalyaları" takmışlardı.

Üç yıl, Rusya'da Türk ve Müslümanları, devrimcilere karşı kışkırtıp, Stalin döneminde soykırıma uğratılmalarını sağlamıştı.

Halifenin adamı sıfatıyla adına yazılmış bazı saçmalıkların Müslüman ülkelerde yayılmasıyla, İslami direniş sıfıra indirilmiş, tek kurşun atmadan Müslüman dünyası emperyalizme teslim olmuştu.

1952'de bu hizmetleri için Deliüzzaman'a Vatikan özel sadakat ödülü verilmiş, öldüğünde "Aziz" ilan edilip Vatikan'a gömülmesi sağlanırken, uydurma bir mağduriyet senaryosuyla cenazesinin kaybedildiği yalanlarıyla, halk devlete düşman edilmiştir.
Bu günlerin planlayıcısı Fethullah Gülen, 1992'de Paa II.Jean Paul'den sadakat madalyası almıştır, geçen yıllarda da "ölünce Vatikan'a gömülmek istediğini" resmen ilan etmiştir.

Recep Tayyip Erdoğan'ın 2008 Gürcü-Rus savaşında Gürcistan'a destek olamaması yüzünden, Gürcistan internete 2003 Gürcistan Azınlık raporunu sızdırmıştı. Ben de tesadüfen bulup dilimize çevirince, Tayyip Erdoğan'ın çok övündüğü dedesinin, Enver paşanın Ermeni tehcirinden kaçıp Gürcistan'a sığınan Süryani bir isyancı olduğu, 30 Ekim 1918 Mondros Anlaşmasından sonra da, Adana bölgesinde Fransız üniforması giymiş Ermeni asilere desteğe geldiği de ortaya çıkmıştı.

Bu yazım üzerine Tayyip Erdoğan, 2010 referandumuna 30 gün kala "adilyargic.blogspot.com" blogumu sildirmişti. Olaydan 45 gün sonra, başka blog açıp Google ile birlikte hükumeti suçlayan İngilizce yazımdan sonra Google, hükumetle ipleri kopartmış ve blogumu iade etmişti.

Bunların hepsi çok iyi birer Müslüman iken nasıl oluyor da, 1096'de başlayan Haçlı Seferlerinin merkezi olan Vatikan'a gömülme sırasına giriyorlardı?

Kendilerini bizden gösterip bizi satan işbirlikçileri tanımak için de onların kendileri hakkında bize verdikleri bilgileri kullanmak, atalarının dinlerini, kültürlerini tespit ederek, devletin nasıl elden çıktığını açıklamak benim gibi "vatanseverim" diyen herkesin görevidir.

Yoksa, yeryüzünde hiç bir hain yoktur ki boynuna "BEN HAİNİM" yaftasıyla dolaşsın!

Müslüman toplumlarda "ırkçılık" yapılmaz.

O halde, Kürtçülük akımını nasıl açıklayacağız?

Kürtçülüğün temeli 12. yy.da Şeyh Adi'nin kurduğu, Mushafı Reş (Kara Kitap, şimdi Kur'an-ı Kerimi Mushafı Reş diyorlar) ve "Cilvename" gibi iki din kitaplarına Talmud gibi iki de gizli kitapları olan "Yezidi Kürt dini" ile açıklayabiliyoruz. PKK kamplarında İslami dini ibadetlerle alay eden ama, Diyarbakır, Hakkari meydanlarında Yezidi imamları olan Mele imamlarının kıldırdıkları toplu namazlarda, Yezidi ibadeti yaptıklarında hiç alay konusu görmüyoruz.

Bunlar Allah'a inanır, Kur'anı ve Muhammed'i saymayan putperest, Allah'ın kızı, cennetten recm ile kovulmuş, düşmüş dişi şeytan olduklarına inandıkları şeytan Tavus'a tapınan bir dindir.

Süryani, Ermeni, Sabilerin de dinleri aynıdır ve onlar da aynı şeytana Ruha, Anahita, Ruda, NUR gibi adlarla tapınan, günde beş ile yedi vakit namaz kılan ama ne Muhammet'i peygamber ne de Kur'an'ı kitap sayanlardır. Aksine büyük kinleri vardır.

İşte size, bir türlü iyiye gitmeyen devlet işlerinin en mantıklı açıklaması. Bu yüzden;

"TACI HAİNE GİYDİREN MİLLETİN KANI DİNMEZ" dedim ve hala diyorum.
Vatan satan eşkıya torununun yükselişi

Kişi kendini ne veya kim olarak tanıtırsa tanıtsın, dini kültürüne göre hareket eder ve işlerini de ona göre yürütür. Hainleri bu şekilde tespit etmenin dışında deşifre etme olanağı yoktur.

Bu çalışma tarzım, sosyoloji biliminin de temel ilkesidir. Bir toplum incelenirken önce dini incelenir, sonra dini ile yaşam şekli incelenir ve komşularıyla bağları incelenir. Böylece bir toplum hakkında da karar verilir.

Benim yaptığım da sosyoloji biliminin teme ilkesini uygulamaktır.

Bu önemi yüzünden insanlarımız, yeni tanıştıklarında, kasabalarına misafir gidildiğinde ilk önce "Nerelisin", sonra, "Kimlerdensin?", sonra tatmin olmazsa din, mezhep, tarikat gibi sorular yöneltirler.

Bu sorularla, kişinin, dini/sosyolojik kimliği, ahlakı, dostluğu-düşmanlığı, ahlakı hakkında yorum yapılabilir.

Size de tavsiye ederim ki zaten bilerek, bilmeyerek her gün yaptığınız bir şeydir bu!

Takdir sizindir.
Alaeddin Yavuz

Sahte Müslümanları böyle deşifre ederler.
Sahte Müslümanları böyle deşifre ederler.

DİN VE DİNCİLERİN HAYVAN SİYASETLERİ


DİN VE DİNCİLERİN HAYVAN SİYASETLERİ
10 Aralık 2014, 23:24

Hayvanların da aşağıdaki videodaki gibi aralarında insanlar gibi iletişim kurdukları gerçektir.
Hayvanları takip eden insanlar buna şahitlik edebilirler.
Onlar da insani davranışlar gösterebilirler.

Aksi halde binlerce yıldır varlıklarını koruyamazlardı. Karıncalardan turnalara her hayvanın kendi varlığını sürdürmek için gerekli bilgi ve kudretle donatıldığı bir gerçektir.

İğrenç olan, hayvanların insanlara yiyecek olmaya razı oldukları inancını veren, kurban bayramlarında dünyanın 1/3ini kan gölüne çeviren, sonrada hayvanlardaki "örgütlü yaşamı" örnek vererek dincilik siyaseti yapan dinci sapkınlara izin veren dinlerdeki sapkınlıklardır.

İşte çok sık kullanılan karıncaların örgütlü yaşamlarından bir örnek de bana bu yazıyı yazdırdı.

Bence, Hint Can dini inananlarının süt, yumurta dahil hiç bir hayvani ürün tüketmemeleri, yolda rastladıkları bir karınca sürüsü akşam hava kararınca yuvasına çekilinceye kadar onların yolu boşaltmalarını bekleyerek yolculuklarını ertelemeleri gibi konuşlar düşünülmelidir.


Her canlı bir başka canlı türü için rakip ise de tümüyle yok edilmeleri, hayvanların yaşam alanlarının hem dindar hem de sermaye manyağı zenginlerce yok edilmeleri, gün onlarca canlı türünün soylarının tüketilmesinin sorumlularını cezalandıracak hiç bir kurum ve kuruluşun olmaması düşündürücüdür. İnsanlarda dini duyguları körüklemek için hazırlanmış bu videoda, neden bahsettiğim konulara yer verilmez?

Kendilerinden başkalarının düşünmelerine, eğitilmelerine, üretim yapmalarına tahammülü olmayan küresel sermaye,bizde İslam, batıda Hristiyanlık, başka yerde oranın dini değerlerini böyle videolarla körüklerken, kendilerinin yaptıkları doğa ve çevre katliamlarını neden insanlara göstermezler?

İştahına geldiği zaman, "insan yeryüzünün halifesidir, hayvanları yemesi, yiyecek olarak tüketmesi hakkıdır" diyeceksin, Kurban bayramı diye senenin belli bir haftasını hayvan katliamına ayıracaksın.

İslamiyete kadar bütün dinlerde, Allah ve göklerden gelen halkı, insan, hayvan, tahıl yiyen, insan ve hayvanlardan kurban, tahıllardan adaklar, meyvelerden şaraplar istiyorlardı.

Kesilen kurbanların kanlarıyla taş, ağaç veya her hangi bir nesneden yapılmış putları yıkanır, etleri de ilahiler eşliğinde, tapınak rahipleri tarafından, en küçük parçası kalmayıncaya kadar yakılırdı.

İbrahim peygamberin yaktığı koçun yakılmasını baykuş kılığında izleyen Allah, yakmalık sunuyu çok sever,kokusunu içine çekerdi. Kendince kıvamına geldiğinde, elinde mangalıyla gözle görülemeyecek bir hızla gelir, kurban parçalarını alır uzaklaşırdı.

Bu tür kurbanlar hala yeryüzünde vardır ve sürmektedir. Müslümanların en medeni din inananları olarak bu putperest geleneği olan "tanrılarına kanla ibadet etme" ilkelliğini sürdürmeleri Kur'an'a bile yakışmamaktadır.

Dinciliği, "hayvanların da aklı olabileceğini, korunmaları gerektiğini öğütleyen dini emirlerini doğrulamak, toplumu dindar köleler haline getirmek için de" hayvanların örgütlü, akıllı yaşamlarını kullanacaksın.

Her canlı, bu güne kadar gelebildiyseler, bu onların belirli bir aklı ve irade tarafından yönetildikleri ya da kendilerinin de yaşamlarını sürdürebilecek akli yetileri olduğu anlamına gelemez mi?

Bir insanın gelişmesi, bağımsız hareket yetisi kazanması için en az 6-15 yıl gerekmektedir. Oysa, bir çok hayvan daha doğarken avlanmaya başlarlar. Yılanlar buna en büyük örnektir. Kobra gibi bir kaç yılan türü, bir hafta kadar yavrularına ebeveynlik ederlerken, diğer yılan türlerinin ise yumurtalarından çıkmalarını bile beklemeden yavrularını terk ettikleri, bu yavruların, yumurta kokusuna gelen sinekleri ve böcekleri yiyerek karınlarını doyurdukları sayısız belgeselde yer almaktadır.

Otobur hayvanların da hiç bir botanik eğitimi almadan otları tanıyarak beslendikleri ortadadır.

Doğuştan, yiyeceklerini bilen hayvanların bunca üstünlüklerine rağmen, insan gibi tabiata karşı en dirençsiz bir varlığın kendilerini yiyecek olarak tüketmelerine izin verdiklerine inancını yayan, zenginlik hırsları için hayvanların ve insanların yaşam alanlarını yok eden dinciler ile, hayvanların üstünlükleriyle din bezirganlığı yapma çelişkisine düşmüş din tacirlerini anlamak imkansızdır.


Batılı ülkelerde, İncil Mucizeleri olarak yayınlanan bu tür dini aldatmaca, kandırmaca, soymaca mantığına hizmet eden belgesellerin ülkemizdeki temsilcisi, kendisinin Yahudi olduğunu saklamayan ve İsrail'den para ödülleri alan Adnan Hoca'nın "harunyahya.com" adlı internet sitesidir.

Yeryüzünde, bu güne kadar akan kanların nedenlerini incelediğinizde karşınıza tek şey çıkar. O da, "Din Savaşlarıdır".

Bu gün yaşadığımız, 2001 11 Eylülünde açılan Haçlı Seferinin getirdikleri ile, Müslümanlar arasındaki kriptoların bu güne kadar yüzlerine giydikleri "mezhep, tarikat maskelerini" çıkartarak, gerçek yandaşları, soydaşları olan Hristiyan batılı devletlerle olan din ve soy kardeşliklerine dayalı ihanet süreçleridir.

Bu tür yayınların etkisine kapılmış, dini duyguları yoğun vatansever insanımızın da bu tür aldatmaca, kandırmacalara alet olmamalarını diliyorum.

Takdir sizlerindir.

Alaeddin Yavuz