25 Şubat 2019 Pazartesi

MÜMİN KÖLE MÜMİN CARİYE OLUR MU?

İSLAM'DA MÜMİN KADIN VE ERKEK KÖLELİĞİ

Bilgi paylaşıldıkça değerlidir.
Sadece siz biliyor başkası bilmiyorsa toplum sizi dışlar.
Siz toplumu, toplum sizi cehalet ve sapkınlıkla suçlar durursunuz.
Herkesin sizinle ortak görüşte olmasını istiyorsanız, paylaşınız.
Emirlerine ve peygamberine itaat etmeyen, inançsızlık eden herkese sapık, beyinsiz, kafir, müşrik diyen, resmen insanlık suçu olan köleciliği ve köleciliğin sonucu olarak pezevenkliği emreden tanrının da en büyük hatası budur inancındayım.
Alaeddin Yavuz

Müslüman’dan köle olmaz derler ama Kur’an Bakara 2:221; Nisa 4:25(E.H.Yazır Meall+Tefsiri)  hiç de öyle demiyor.
Mümin cariye=Köle Müslüman kadın demektir. Araplar, cariyelerini esir pazarında, tapınaklarda ve yakınlarında kurulan genel evlerde fuhuşta çalıştırıyorlardı. (E.H.Yazır) Nisa 4:25 ayet tefsirinde böyle olduğunu okuyacaksınız;

Osmanlı Sarayı cariyeleri
Bakara 2: 221- Müşrik kadınlarıiman etmedikçenikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdırMüşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfiret e davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.

2:221 tefsirinden E.H.Yazır
221-Nikâh, sözlükte bir şeyi bir şeye eklemek, katmak anlamından alınma olarak sözlük örfünde, sifah'ın yani zinanın zıddı olan ve cinsel birleşmeyi meşru kılan sözleşme anlamlarında kullanılır. Şer'an ise, "kadının kadınlığından yararlanma üzerine kurulan bir sözleşme" diye tanımlanır ki burada da söylenmek istenen budur.
Müşrik, Kur'ân dilinde iki anlama gelir ki biri zahirî, diğeri hakikîdir. Zahirî müşrik, açıktan açığa Allah'a ortak koşan, birden fazla ilâh olduğu kanaatinde olanlardır. Bu anlama göre, Kitap ehline müşrik denmez. Hakikî müşrik de gerçekten tevhidi ve İslâm dinini inkar edenler, yani mümin olmayan gayr-i müslimlerdir. Bu anlama göre, kitap ehli olan Yahudiler ve Hıristiyanlar da müşriktirler. Çünkü bunlar, dıştan tevhide inandıklarını ileri sürmelerine rağmen, gerçekte Allah'ın çocuğu olduğu kanaatindedirler. Hıristiyanlar, teslise (Allah'ın baba, oğul ve Rûhu'l-Kudüs olmak üzere üç olduğuna) inanırlar. Ve "Mesih, Allah'ın oğludur." derler. Yahudiler de "Üzeyr Allah'ın oğludur." demişlerdir. Böyle demekle birlikte onlar tevhide inandıklarını da iddia ederler. Demek ki her ikisi de dıştan dışa müşrik değillerse de, gerçekte müşriktirler....

.... Ey iman ehli, gerek dıştan dışa ve gerekse gerçek müşrik olan yani mümin olmayan kadınlardan hiç birini nikâhınıza almayınız. Onlarla evlenmeyiniz. Nihayet iman etsinler, o zaman evlenebilirsiniz.Ve şunu mutlaka biliniz ki mümin olan bir cariye, müşrik olan bir kadından daha hayırlıdır, isterse o müşrik kadın sizi büyülemiş ve hayran bırakmış güzelliği, hâl ve tavırları, terbiye ve nezaketi son derece hoşunuza gitmiş olsun.
İmanlı bir kadın evli bir cariye bile olsa, mümin olması bakımından, nikâh ve evlenmeye kendisi ile aile kurulmasına gerekli olan iffet, dürüstlük, sadakat ve bağlılık açısından, hür ve pek güzel görünen imansız bir kâfir kadından çok yüksektir. Bunun için imansız kadınlarla evlenip de aile kurmaya kalkışmayınız. Burada müşrik kadından mümin kadın karşılığı söz edilmesi, müşrik kadınlardan maksadın iman etmeyen tüm kâfir kadınlar olduğunu ayrıca gösteren bir nassdır (delildir). Gerek zahirî, ve gerekse hakikî müşrik olsun ve gerek Kitap ehli olsun, gerekse olmasın mümin olmayan kâfir erkeklerin hiç birine de nikâh etmeyiniz. Onları sizden hiç bir kız ve kadınla evlendirmeyiniz....

.
Osmanlı harem
..Böyle bile olsa mümin olmayan kimseye hiçbir mümin ve Müslüman kadını nikâhlamayınız. O imansızlar erkek olsun, kadın olsun çıraları insan ve taş olan o belalı ateşe davet ederler, durumları ve sözleriyle ona çağırırlar. Allah ise, izni ve emri ile cennete ve bağışlanmaya çağırıyor. Âyetlerini ve hükümlerinin delillerini gafil insanlara açıklıyor ki, onları kafalarında canlandırıp akıllarını başlarına alsınlar...
Bedeni üzerinde dahi tasarrufu olmayan, sorgusuz sualsiz ırzına geçilen, bu amaçla başkalarına satılan, kiralanan bir “mümin cariye”, nasıl İslam’ın emirlerini yerine getirecektir? Özgürlüğü olmayan bir kölenin dinen de sorumluluğu olmayacağına göre “Mümin Cariye” kavramı tam bir dini sapıklıktır.
Nisa 4;25- “Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olanzina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).”

Tefsirinden;
Nisa 4:25
25- Burada muhsenat, sahip olma karşılığı olduğundan hür kadınlar mânâsınadır. Yani içinizden her kim hür kadın ve imanlı olan kadınlarla evlenecek fazla bir mali güce sahip değil ise sahip olduğunuz genç ve imanlı cariyelerinizden nikah etsin. Hür bir kadını yoksa veya hür kadın almaya mali gücü yetmiyorsa mümin cariye ile evlensin. Çünkü cariyenin masrafı azdır.
Fakat her zaman mümin kadını tercih etmelidir. Mümin kadın ve cariye nikahını mutlak surette bir alçaklık saymasın, çünkü Allah imanınızı en iyi bilendir siz birbirinizdensiniz; müminlerin hü r olanları ile olmayanlarınız bir dinden, bir cinstensiniz. İyi niyetle onlarla evlenmek, gerektiğinde bir erkek için alçaklık değildir. Zina tehlikesi, daha büyük bir alçaklıktır. Şu kadar var ki, cariyeleri hür kadınlara tercih etmek de hür kadınların ha k larına tecavüz etmektir. Bunun için nikahı altında bir hür mümin kadın bulunan bir adamın, onun üzerine cariye ile evlenmesi asla caiz olmayacağı gibi, bir mümin hür kadınla evlenebilme gücüne sahip hür bir erkeğin de cariye ile evlenmesi mekruh veya hara m dır. Ve o zaman cariye nikahı bir aşağılıktır. 


İmam eş-Şafiî hazretleri âyetin mefhum-i muhalifini göz önünde bulundurarak buna haram demiş ise de İmam-ı Âzam mekruh olduğunu söylemiş, haram olanın yalnız hür kadın üzerine köle kadınla evlenmeye kalkışmak olduğunu açıklamıştır.
Köle kadınla evlenmenin sahih olmasının şartına, hükmüne ve gayesine gelince cariyeleri sahiplerinin izni ile nikah ediniz ve mehirlerini veya nafakalarını kendilerine iyi şekilde güzelce veriniz ve bunları "Fuhuşta bulunmayarak, gizli dost da edinmeyerek namuslu yaşadıkları halde..." vasıfları ile vasıflanmış olmaları üzere, bu durumları yaşamaları maksadı ile onlarla evleniniz.
"Haden"in çoğuludur. Yani gizli dost tutmak demektir. 

Roma Tapınakta fahişelik eden kadınlar
Cahiliyye devrinde iki çeşit zina vardı. Birisi herkesin gözü önünde açıktan genelev işletmek, diğeri de birini dost tutarak özel bir şekilde gizlice zina etmekti. Ve bu şekildeki zinalar, çoğunlukla cariyelerle yapılırdı. İslâm’da bunların ikisi de yasaklanmıştır. “ 

Tefsir alıntıları buraya kadar.

Nisa 4:25 ayet tefsirinin en ilginç ifadesi, peygamberin halkı “kavmi necip millet”in “CARİYELERİNİ SATTIKLARI GENEL EV İŞLETTİKLERİ” ifadesidir. Köle edinmenin de sebebi, onun pezevenkliğini yapmaktır zaten.
Adam, kölenin ırzına geçmedikten, Kabe çevresindeki veya öteki dini ibadethanelerin etraflarını saran genel evlerde satıp para kazanmadıktan sonra niye köle beslesin ki?
Araplar zaten çölde yaşayan insanlardır. Büyük toprak sahipleri değiller ki çiftçilik, hayvancılıkta kullansınlar. Bu yasağa kimse uymamıştır. Gerek halife saraylarında gerek bürokrat saraylarından hali vakti yerinde olanlara kölecilik ve tecavüz gelenekleri bütün İslam dünyasında varlığını sürdürmüştür.

Hayber Gazası denilen savaşta, Beni Nadir Kabilesinin reisi olan babası gözlerinin önünde öldürülen 13 yaşındaki kız çocuğunun göz yaşları akıp dururken, onu çadırına alıp gerdeğe giren ve adını “Cüveyriye=kölecik” koyan peygamber Muhammet, İnsan hakları savunucularından solculara, ateistlere ve Yahudi, Hıristiyan eleştirmenlere uzanan yelpazede “tecavüzcü, sapık” olarak değerlendirilmektedir. Çünkü 13 yaşında bir çocuğun tercih hakkı olamaz. Olsa bile o şartlarda hiçbir çocuk bu evliliği istemez demektedirler.

Peki, kendinizi Cüveyriye yerine koyunuz ve düşününüz, kendisine peygamber diyen bir adam, önce yurdu Medine’den sürmüş, ardından Hayber’e ordusuyla gelmiş, bir anda her yer kan gölüne dönmüş, feryatlar, alevler ortalığı sarmış, gözünüz önünde, tüm akrabalarınız, tanıdıklarınız, babanız kılıçla parçalanmış, onun acısına gözyaşları dökerken 13 yaşında bir kız evlilik düşünebilir mi?

Bu köleciliktir ve yapılan evlilik değil, zina olmasın diye Yahudilerin yüzlerce yıldır yaptığı “geçici nikah”tır. Rızası olmayan, bir çocuğa Tecavüzdür. Ama, Tevrat Levililer 19,20. kitaplarında Yahudi kızı “9” yaşında “ergen evlenilebilir” olarak geçer, adet gecikmesine bağlı olarak 12 yaşına kadar uzatılabilir. 13 yaşındaki ise kapıda kalmış bir gelindir. Bu gün de Yahudiler arasında bu gelenek maalesef sürmektedir. Yahudi geleneklerine göre özgür çocuk kadınların onayı alınır. Cüveyriye savaş esiri sayıldığından rıza=onay verme şansı elbette yoktur.
 Aynı şey peygamberin erkek kölesi Zeyd için de geçerlidir. Ahzap suresi tefsirlerinde Zeyd’in İslam’a inanan ilk kişi olduğu yazılıdır. Ama “ilk Müslüman” yıllarca peygamberin kölesi olarak yaşamıştır. Taa ki, ailesi arayıp, bulup, fidyesini verip özgür bırakmak için geldiklerinde peygamber Zeyd’i özgür bırakmış ve evlatlık edinmiştir, ailesine de yine teslim etmemiştir. “Ya beni ya aileni tercih et” ikilemine sokmuş ve kendisini tercih etmesini ima etmiştir. O da ailesine dönememiştir, peygamberin açtığı “cihat=sömürgecilik” savaşlarından birisinde kelleyi kaybetmiştir.

Müslüman’dan köle olmayacağı kavramı da burada çökmüştür. Peygamber dışında İslam tarihinin ilk Müslüman’ı olan Zeyd, her işe koşulan, ırzına geçilen bir köle olarak yıllarını geçirdiyse, peygamberin ve getirdiği dinin “köle azadı” konusunda hiç de istekli olmadığı ortadadır.

Arapların seks kölelerine bir örnek
Köleliközgürlüğü kendisini satın almış veya, savaşta esir ederek köleleştirilmiş bir sahibe ait olan ve ücretsiz çalıştırılan, ahırlarda hayvanlarla birlikte yatırılan, iaşesi, sağlık sorunları sahibinin keyfine bırakılmış, insanın insanı aşağıladığı bir yaşam şekli olmasının yanında, köleliğe geçirildiği anda, ulu orta eşi ve çocukları ile birlikte dövülerek ırzına geçilmiş kadınlar, erkekler ve çocuklar da demektir.

İnsanın insanı ve insanlığı aşağıladığı en şerefsiz yaşam şekli olan köleliği emreden bir tanrı, “kölelerinizi azad ediniz” ayetine rağmen azad etmeyen bir peygamberin dininde, insanlık, onur, şeref, haysiyet, adalet yoktur.


Eski krallar, imparatorlar hepsi “Tanrılarından vahiy alan ve onların soyundan geldiğine inanılan” kimselerdi ve çok dindarlardı. M.Ö 6. yy. da yaşamış İran Pers kralı Büyük Krus, 539’da Babil’i fethettiğinde “yaşadığım sürece yeryüzünde köleciliği ve köleliği yasaklıyorum” demiştir.
Ondan 300 yıl sonra gelen Hint kralı Aşoka da köleliği yasaklamıştır.

Kölelerin azadını teşvik Roma medeniyetinin başından beri tüm yasalarında vardır. 527’de Roma Anayasasını, Allah/İsa’dan aldığı vahiyle yaptığını yazan Büyük Jüstinyen, köle azadını teşvik için toplu halde kölelerini özgür bırakanlara devlet yardımı sağlamış, sahibinin insanlık dışı eziyetlerinden kaçıp zamanın vakıfları, sosyal yardım kurumlarından biri olan tanrı ve imparator heykellerinin vakıflarına sığınan köleleri, askerleriyle baskın yaparak kölelerini alanlara korku salmıştır.

Buna rağmen, köleliği kaldırmak da istememiştir. İslam’ın da Roma imparatoru Herakles desteğiyle ortaya çıkışı, köle azadının teşvik önerisinin öneri olarak kalması, Roma hukukuyla akrabalığını göstermektedir. İslam da Herakles’in 610’da imparator olmasından bir yıl sonra Mecusi ve Sabi Yahudilerden oluşan Arap yarımadası halkını Hıristiyanlaştırma projesi kapsamında başlatılmış, 628’de Herakles’in Mezopotamya Ninova savaşlarında Sasani ordusunu Ocak ayı sonunda mutlak mağlubiyete uğratıp, İran’I iç karışıklıklara, taht kavgalarına bırakmasının ardından, Herakles’in Şam’a gelip Ebu Süfyan ile görüşmesinden sonra yayılmıştır. Beş yıl içinde Herakles’in siyasi ve askeri yardımlarıyla Arap yarımadası Muhammet zamanında büyük ölçüde birleşmiş, Ebubekir döneminde Necran şimdiki Riyad şehri çevresi ve Yamame bölgesi haritaya dahil edilmiştir. Ömer zamanında kendisini toparlamayı başaramayan Sasani/İran ülkesine hiçbir askeri direniş olmadan, Roma’nın askeri ve mali yardımlarıyla oluşturulan Arap orduları girmiş, 641’de Libya’dan Horasan’a uzanan bir coğrafya Arap işgaline uğramıştır.

İbni İshak’ın Siretül Resüllullah kitabında, İshak, Sasani imparatoru II.Hüsrev’in “ Mekke’de tanrısından vahiy aldığını söyleyen bir sapık peygamber çıkmış, onun kellesini bana getir” diyen bir fermanı Yemen valisi Bazan’a yollamış, ileriyi gören Bazan, Muhammet ile “İranlıları da Arap sayması, onlara soykırım yapılamaması” konusunda Muhammet’den söz alması karşılığında emri yerine getirmedi demektedir.
İslam ordularının işgal ettiği sayılan coğrafyada Sami toplumları, Hıristiyan, Yahudiler ehli kitap mensupları, Farslar da Arap sayıldıklarından Herakles’in soy kırım emri Türklerin başına patlamıştır. İranlıların Arap ordularıyla işbirliği yaparak Türk kardeşlerini satmaları sonunda, İran coğrafyasındaki Türkler soykırıma uğratılmışlardır. Oysa, 613’deki Sasanilerin Roma’yı büyük yenilgiye uğratmalarında Türklerin katkısı büyüktür. Bütün dünya tarihçileri bunları yazmaktadır. 628’deki Ninova savaşlarında Roma ordusu ile anlaşarak Sasanilere savaşan Kafkaslardaki Kıpçaklar, Avarlar ve paralı Türk askerler son anda Roma ordusundan ayrılmışlardır. Bu bir vefa olmasına rağmen İranlılar Türkleri satmaktan çekinmemişlerdir.
Böylece köle edilen Türklerden Müslüman olanlar 100 yıl içinde Mürcie mezhebindeki Müslümanların çabalarıyla Türkler azad edilip “Mevali=Azadlı köle=Mümin köleler” ilan edilmişlerdir.

Asla Müslüman olmamış Ebu Süfyan’ın peygamberin ölümüyle ortaya çıkmış Hariciye mezhebinden Mecusi Arap dini olan Yezidilik İslam diye öğretilmiştir. Gerçek İslam’ı temsil eden Mürcie mezhebi ise Araplarda egemen olamamıştır. Irkçı, köleci, yağmacı, talancı, sömürgeci Hariciye görüşü günümüz Eşari İslam, Maliki, Hanbeli, Şafilik mezhepleri olarak ortaya çıkmış ve en son olarak Osmanlı halifelerinin tarikat bile saymadığı Vehhabi dini haline gelmiştir.

Ülkemize Nurculuk akımı olarak sokulan Vehhabi dini, İran’da Yahudi şeriatına dönüşmüş
Dinde olmayan geçici nikah, bebekler ve çocuklarla nikah, oğlancılık içerikli sapık, kendinden olmayanı öldürüp yağmalayan, Müslüman’ı da köle eden büyük bir tehlike haline gelmiştir.

Müslüman ülkelerin tümünde dini yobazlığın, ona bağlı cinsel sapkınlıkların artması, eğitim kalitesinin düşürülmesi, öğrenci yurtlarının tecavüz olaylarıyla anılır hale gelmesi, çocuk pornografisinin ve fuhşunun tavan yapması, ekonomik krizler arttırılarak işsizliğin sefaletin körüklenmesi, çocuk evliliklerinin, imam nikahlarının yasallaşması, şeriat vaatlerinin revaç bulmasındaki amaç cahiliye devri geleneklerinin hakim kılınarak, gelişmiş batı dünyası için “tehdit unsuru olmaktan çıkarılarak köleleştirilmemiz sağlanmaktadır.
Devletin bütün sanayi, teknolojik,sermaye kurumları yabancılara satılmış, tarım ve hayvancılık kısmi yasaklar ve hükümet uygulamalarıyla engellenmiş,resmen bitirilmiştir.
Halka cahiliye devrindeki gibi fahişelik ve pezevenklik dışında yapacak bir iş kalmamıştır.
Bunları en yaygın olduğu otoyollar, duble yollar ve tarikat, cemaat yurtları “dini ağırlıklı bir fuhuş rejimi” için yakın zamanda inşa edilmiştir.
Sadece ülkemiz değil tüm İslam ve Türk dünyasındaki gelişmelere bakarak çıkardığım fikirler, edindiğim kanaatler bunlardır.
Ben Müslümanım benden köle olmaz demeyin, şu andan itibaren köle olduğunuzu sorgulamaya başlayınız.
Zira hepimiz köleyiz.
Takdir insanlarındır.

AlaeddinYavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc