14 Kasım 2016 Pazartesi

ELVEDA İNSANLAR

Çobanın Kavalı Uyutur Andavalı!


Kendi kendine yeten dokuz tarım ülkesinden biri olan ülkemizi, geçen 15 yıl içinde, Gürcistan'dan saman ithal eder hale getirmiş, Recep Tayyip Erdoğan, 14 Kasım 2016 günü sadece laf üretmek için düzenlettiği, uydurma Milli Tarım Projesi toplantısında, kendine yakışır şekilde, sınırsız sorumsuz konuştu;

"Peygamberlerin mesleği olan çiftçilik ve çobanlığı ülkemizde hak ettiği konuma getirmeliyiz. Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım" dedi.

Bir düşünelim önce, çoban nedir?

Coban, ücretle sürüye sahip cikan, güden işçinin adidir. İşvereni ise sürünün sahibi şahıs veya köylü, kasabalıdır.

Ancak, bu çoban, sürünün başında görevlendirildiğinden beri önce, hayvanları, boylarına, poslarına, renklerine ve sair özelliklerine göre yıllarca ayırmış ama ne hikmettir sürü dağılmamış, birbirine düşman olmamıştır.

Yetmemiş, çoban, sürüyü sürekli kurda çakala teslim etmiş, her gün oluk oluk kan dökülmüş, sürü zayiat rekoru kırdıysa da sürü sahipleri işi oluruna vermişlerdir.

Tepkisizlikten cesaret alan çoban, bu defa sürünün koruyucu köpeklerini kovalamış, açlığa ölüme terk etmiş, yetmemiş sonunda bir kulübeye hapsetmiştir.
Bu da yetmemiş, çoban sürüyü peyderpey satmış,merayı önce kiraya vermiş, sonra ne varsa başkalarına satmıştır.

Ama sürü sahiplerinden gene ses çıkmamış hatta sürü sahipleri bile çobanın kavalına o kadar kapılmışlar ki, sürüye dahil olup, otlamaya başlamışlar.


Çoban kavalı çaldıkça onu alkışlayıp uyumuşlar, ama çoban şimdilik otlarını, sularını veriyormuş.

Sonunda, çoban olarak hepsinin sahib olduğunu ilan etmiş ve kavalını üflemiş, yeni otlaklar, pırı pırıl akan derelerin içinden geçtiği Osmanlı meraları hayallerini de anlatan çobanın kavalının büyüsü köylüyü gene uyutmuş ve çobanı çılgınca alkışlamışlar.

Dün alkışlanan çoban, merayı, sürüyü satmıştır.


İnsanlar hain bir çobanı alkışladılar.

Yeni meralara götürecek çobanlarını dün alkışlayanlar yakında otladıkları mera da gidecek haberleri yok.

Ege'de 18 ada 157 kayalık gitti, Kıbrıs zaten umutsuz vaka, başkan olunca federasyon hesabına doğu ve güneydoğu Anadolu da gidince Karadeniz'de de Pontus olacak,
15 yıldır Güneysu'ya Potamya dense ne olur? diye bağırıyor çoban.

Mera gittiğinin farkına varıldığında çoban da kovulacak ama yükü tuttu çoban. İsviçre'den Endonezya'ya kadar ülkelerde şirketler, banka hesaplarını doldurdu çoban. Devletin bütün kamu arazilerini, karısının, çocuklarının, damatlarının, dünürlerinin ve partili arkadaşlarının vakıflarına tapuladı çoban.

Merayi da sürüyü de sattı, ama, sürü de sahipleri de hallerinden memnun mu memnun.

Ne sürüsü ne de köyü, toprağı kalmayan sürü sahiplerini üzerlerine ölü toprağı serpilmişçesine uyudukları uykudan uyanacaklarına dair henüz hiç bir işaret belirtisi yoktur.

Kazara uyandıklarında olacak olan, kombine kesim tesislerinde ayılırlar belki ama geç olur.


Kasap reyonunda cümleten görüşürüz.


Çobanın kavalı uyuttu andavalı.


İyi uykular.

Bu güne kadar yazdım, çizdim ve en kusursuz insanları arkadaş grubumda bıraktım, tabi kendime göre.

Hepinize sonsuz teşekkürler ediyorum. Umarım sizlerin bana olduğunuz kadar ben de size faydalı olabilmişimdir.

Bir insan neden yazar?

Vatanı için; Yazdım;

Ailesi için;Yazdım,

İnsanlık için, yazdım.

Yazacağım mutlaka daha çok şey vardır ve bir çok da yayınlamadığım yazılarım hala vardır hem de ciltler dolusu.

Ama, beni bitiren artık kendi aile ve akraba çevrem olmuştur. Buna, sonradan edindiğim çevrem de etkilidir.

İnsanların bunca lakayıtlık ve kaypaklığına bakınca, onları tehlikeler konusunda uyarmak yerine, felaketlere maruz kalmaları için bir şeyler yapasım gelmeye başladı.

Benim dengemi bozdular.

En azından bir süre belki asla yazmayacağım. Bu karşıtlarımı sevindirecek, dostlarımı üzecek bir durumdur. Ölünceye kadar bu davayı sürdürmek istiyordum ama, kale içeriden yıkılmışsa, düşmanın kabahati yoktur misali, bu yazı işine son veriyorum.
Herkes her şeyi en iyi tartıyorsa, bana gerek yoktur. her ne kadar sürçü lisan ettiysem affola.

Saygılar sunarım.