2 Nisan 2014 Çarşamba

YSK, YANDAŞ SEÇİM KURULU OLDU

YSK, YANDAŞ SEÇİM KURULU ÇIKTI.

30 Mart 2014 günü yapılan yerel seçimleri yapıldı. Üzerinden geçen üç güne rağmen açıklanan seçim sonuçlarıyla, sandık başlarında görevli siyasi parti temsilcilerinin tuttukları raporlar arasında uçurum sayılacak farklar yüzünden YSK’ya yapılan itirazlar sürmektedir.
CHP, YSK’nın açıkladığı bütün seçim sonuçlarına itiraz etme kararı aldığını açıkladı.

Seçim sonrası Hatay'dan  bir duvar yazısı.
Bazıları “CHP’nin her zaman yaptığı iş bunda şaşıracak bir şey yok” diyebilirler. Ama işin aslı öyle değildir.

Bu gün yani, 02.4.2014 günü Sokak Tv’de yayınlanan Mirgün CABAS’ın tekrar programında dinlediğim CHP milletvekili sayın Salıcı, yalnız İstanbul seçim sonuçları hakkında yaptıkları çalışmayı “65” sayfalık bir raporla sonuçlandırdıklarını, bu raporda, yalnız CHP’nin değil öteki partilerin oylarında da ciddi oynamalar yapıldığını tespit ettiklerini açıklamıştır.

Verdiği örnekler arasında sandık başında görevli memurların tuttukları raporlarda, CHP’nin “142” olan oyunun “42”, AKP’nin “45” olan oyunun “193” olması gibi çok sayıda örnekler vermiştir.

Bu tür rakam oyunlarıyla vatandaşın oylarını yok saymanın ya da iktidar partisine kaydırmanın olduğu da CHP’nin bu çalışmasıyla gözlerimizin önüne serilmiştir.

30 Mart 2014 günü saat 19:00 itibarıyla kalkan seçim sonuçlarının ardından başlayan oy sandıklarının sonuçlarının yazıldığı tutnakların, oyların AKP’lilerden korunması için facebbok, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden görevliğ memurlar sürekli AKP’lilerin saldırılarına karşı parti merkezlerinden gruplar halinde yardım çağrıları yaptılar.

Sayılan oyların sonuçlarının yazıldığı tutanaklarıyla birlikte İlçe Seçim Kurullarına selametle ulaştırılması olayı meydan muharebelerine dönüştürüldü.

Seçim sonrası oy sayımı süresinde büyük şehirlerdeki elektrik kesintileri böyle alay konusu oldu.

Her oy kullanma merkezinden İlçe Seçim Kurulu merkezine doğal olarak, sandık başkanlarınca teslim edilerek götürülmesi, ve bu merkezlerde “tarafsız” yargıç ve savcılardan oluşan kurullarca “tarafsızca” sayılıp açıklanması gereken sonuçlar, bu kurulların “taraflılıkları” yüzünden halkı iç savaşın eşiğine getirmiştir.

İnsanlar İlçe ve Yüksek Seçim Kurulları önünde gruplar halinde, silahlı, silahsız, kadınlı erkekli her an birbirine saldırmaya hazır savaşçılar haline getirilmiştir.

Bunun tek sorumlusu, hükumet olan AKP ve onun hırsız başçalanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. 03 Kasım 2002 seçimlerinden bu güne kadar iktidarını ayrılıkçı Kürtler, Süryaniler, Ermeniler ve Lazistan kurmak isteyen kripto Rumlardan aldığı oylar üzerine kurmuş ve söylemlerini de “kendinden olanlar ile olmayanlar” üzerine şekillendirmiştir.

Başbakan, başbakanı olduğu devleti tasfiye sürecine sokmuş, tasfiye gerçekleşinceye kadar da kendi dindaşları (Süryaniler), yandaşları köktendinci Yezidi, Yahudi Kürtler, Gregoryen, Ortodoks Ermeniler ile Rumlar ile birlikte yağmalamaya girişmiş havasında her türlü hırsızlığı, yolsuzluğu, yağmacılığın olağanlığını topluma kanıksatmıştır.

Başbakan, halkı, dini ve ırki kökenlerine göre bölmek, ayırımcılık, bölücülük yapmak, B.O.P projesi gibi varlığı tartışılmayan empeyalist bir projede, yabancı devletler ile gizli işbirliği yaparak “eşbaşkan” olduğunu açıklamasıyla da “anayasal” bir suç işlemektedir.

Başbakanın işlediği suçlar artık adliye raflarına sığmayacak kadar artmıştır. Halkın dini duygularını istismar ederek, “çarşaf-peçe/başörtüsü” siyasetinden, Kur’an’ın Bakara Suresine “makara diye alay eden (Egemen Bağış), başbakanı “Allah’ın sıfatlarının çoğunu barındırdığını” söyleyerek (Fevai Aslan) tanrılaştıran putperestlikleri kanıksatarak, dini değerleri alay konusu haline getirmesi de sosyal medyaya girmeyen, hükumet yanlısı Tv kanallarından başkasını dinlemeyen, eğitim düzeyi toplumun en alt kesimi olan halk kesimlerinin gözlerinden de kaçırılmıştır.



Demokratik rejimlerde, halkın verdiği oyların itina ile korunup, tarafsızca sayılıp, siyasi iktidarları belirleyecek Yüksek Seçim Kurulları (YSK) başbakanın diktatörlüğü döneminde “yalnızca başbakan ve siyasi partisi AKP’yi koruyan “Yandaş Seçim Kuruluna” dönüşmüştür.

Ankara YSK önünde bekleyen gruplar
Bu konuda ilgili yargı mercilerinden hala başbakan ve partisinden emir almadan mevcut yasalara göre dava açabilecek yargı mensupları varsa, bunların “intihar edercesine” göerevlerini, yapmaları gerekmektedir.
“İntihar edercesine” dedim, çünkü böyle bir işe kalkışan yargı mensubu, bu görevini yapmaya kalktığında, başbakan ve partisinin saldırıları, tehditleri sonucu başına geleceklerin yanında  intihar etmesi, onun için daha az sıkıntı verici olacaktır.

Ülkemiz, bizzat başbakan ve partisi AKP tarafından 12 yıllık hükumetleri boyunca, dini, ırki olarak bölünmüş, kutuplaştırılmış, birbirine düşman edilmiştir.
Devletin bütün kurum ve kuruluşları onların idaresine sokulmuş, devletin tasfiye sürecine sokulmasıyla da “batan geminin malları” misali devlet hükumet ve yandaşlarınca “yağmalama sürecine” sokulmuştur.

Ortada devleti koruyacak ne ordu-polis ne de yargı kurumu kalmamıştır. YSK’nın açıkladığı seçim sonuçlarıyla, sandık başı tutanakları arasındaki uçurumlar, hükumetin hesabına geçirilen halkın oyları, bunun yarattığı çatışma ortamının Ankara, İstanbul ve öteki illerde sürmesi de bu çürümüşlüğün delilidir.
Devletin varlığının sürdürülmesi ve korunması sadece vatandaşa kalmıştır.
Herkes üzerine düşen görevi yapmak zorundadır.

Takdir okuyucularındır.

Alaeddin Yavuz