16 Şubat 2014 Pazar

İNGİLİZCE EĞİTİM REKLAMLARINA KANMAYINIZ

Bu yazımı yazma nedenim hangi televizyon kanalını açsam, hatta facebook sayfamda bile bir alay İngilizce eğitim kurumlarının akıl zorlayan reklamları var.Yok uykuda, yok bir ayda, yok üç ayda, yok altı ayda ve yıllara uzanan şekilde devam eder.Davamız ülkemin insanını siyasi, tarihi, dini konularda bilgilendirme davasıdır. Uyandırma davasıdır. Bu alan da en çok istismar edilen sömürü alanıdır.

ABD'ce düzenlenen eğitim Sistemimiz;"İnsan giren eşek çıkar"


Kısaca bunların tümü boştur. Aldanır, güvenirseniz sadece para ve zamanınızı heba etmiş olursunuz.


Tereddütünüz varsa kendi yaşamımdaki tecrübelerimi kıskanmadan sizler için yazdım. 1980 yılına kadar ülkemizde mektupla İngilizce eğitimi veren iki kurum vardı. Birisi Limasollu Naci diğeri de yaygınlığı olmamasına rağmen Gök Dil dersanesiydi.Ben Orta ve lise eğitimim Fransızca olduğundan İngilizce bilgim hiç yoktu.


Askerden geldikten sonra soruşturdum Limasollu Naci'nin eğitim setlerinden alıp öğrenemediğini söyleyenlerin çok olmasına bakarak, Gök Dil'in de verdiği reklamlardaki tanıtımını tatminkar bulup aldım. İki sene kadar okuma ve kaset dinleme ile bir ilerleme sağlayamadım ama fırsat buldukça okumaya gayret ettim. Bir yıl içinde de Polis memurluğu sınavını kazandım. Polis memuru olduktan sonra da çalışmama rağmen konuşmada hiç bir ilerleme sağlayamadım. 


1987 yılında Gök Dil'in Kadıköy şubesine gittim. Pazarlaması mükemmel bir müdürü vardı. Sıfırdan tekrar kursa başladım. Maaşımın 2/3'ünü dershaneye vermeme rağmen hiç bir ilerleme kaydedemediğim gibi dershaneye gelenlerin de boşta gezememek için geldiklerini onlarında benden farklı olmadıklarını görerek kursu bıraktım. Dershane müdürünün ısrarı üzerine tüm dersleri toptan aldım. Bana iki yıl çalış gel seni sınava alalım dedi. 


O zamanlar polis karakollarında çalışma şartları çok ağırdı. 24/24 tabir ettiğimiz çalışma saatlerimiz 24 saat görev 24 saat istirahat şeklindeydi. Terör olayları cunta önderi Kenan Evren'in, başbakanının İstanbul ziyaretlerinde aralıksız 48 ile 72 saat yani iki ile üç gün uykusuz olarak göreve devam etmek zorunda kalıyorduk.


Buna rağmen ben hem Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesindeki derslerime çalışıp sınavlara hazırlanırken her fırsat bulduğum gün dört saat uykudan sonra kalkıp üç saat İngilizce iç saat de derslerime ayırıyordum.

Tevrat'ta geçen ama Kur'an'da geçmeyen peygamberlerden birisi Allah'ın sözlerini aklında tutsun diye Allah ona kitap yedirir. Ama İngilizce kitapları Allah mamulu olmadığı için yenilmezler. Mecburen çalışacaksın...


İngilizce eğitimin setlerini altı ayda bitirdim. Testlerini de yaptığımdan emin olunca dershaneye gittim. Sınava aldılar 100 üzerinden 80 puanla sınavları verdim. Dershane bu defa dört ay yabancı öğretmenden ders almamı önerdi.Ona da devam ettim. Öğretmenim Robert çok iyi birisiydi. Benim azmime değer veriyordu. Nerede bir toplantı olsa, bu dili kullanabileceğim bir ortam olsa beni davet ederdi. Bunun çok yararı oldu.Sonunda haftada sekiz saat üzerinden dört ay süren bu kurs da bitti. Emniyet müdürlüğüne dilekçe verdim, verilen diplomamı da göstererek yabancı dilimi geliştirebileceğim bir şubede çalışmak istediğimi belirttim.


O zamanlar Sirkeci'de Sansaryan İşhanının müştemilatı sayılan bir yerinde faaliyet gösteren Turizm Polisi adıyla bilinen şubede göreve başladım.


Orada dili iyi bilen meslektaşlarım olduğunu da düşünerek dilimi geliştirebileceğim için belirsiz bir mutluluk hissediyordum. Göreve başladığımda gördüm ki, benden iyi İngilizce bilen yok. Artı olarak ta gelen turistin konuştuğu kelimelerin onda birini ancak çıkartabiliyordum. Turistler de resmen küfür edercesine "bilmiyorsan burada ne işin var? Git de bilen biri gelsin. Seni çekmek zorunda değiliz" gibi yakınmaları her turistten işitmekten gına geldi.


Beş ay sonunda şubeden tayinimi istedim. Ne yapsam öğrenemiyordum. Evet turist kağıda yazılı olarak döktüğünde sözlük yardımıyla tercüme ediyordum ama çoğu zaman da yanlış çeviriler yapıyordum. Çünkü deyim dili olan İngilizceyi kelimesi kelimesine çevirmeye kalkınca başka sonuç çıkıyordu.


Müdürüm bir iki ay daha sabır et, sen iyi gidiyorsun, buraya gelen kimse senin kadar ilerleyemedi diye teselli edince dinlemedim. O da tayinimi engelledi.Şubede kaldım. O sıralarda Pakistanlı bir seyahat acentesinin sahibi ile tanışmıştım. O insan beni her akşam bir yerlere davet etti ve iki ay içinde ilerlediğimi, anında konuşmaya başladığımı fark ettim.


Buraya kadar çıkarılması gereken sonuç şudur;Dershaneler, eğitim setleri muhakkak ki bir şeyler öğretir. Ama asla konuşturamazlar. Ben mesleği İngilizce Öğretmenliği olup ta uğradığı mağduriyeti anlatamayan, çalınan çantamda şu kadar para, fırça, diş macunu, kalem v.b. eşyalarını, suçlunun eşgalini anlatmaktan acizdiler.


Ben o Pakistanlı turizmci arkadaşım çok iyi Türkçe bilen ve Türk bir bayanla evli birisi olduğundan büyük sabır göstererek bana yardımcı olmasaydı, bana adeta yabancı ülkedeymişim gibi ortam yaratmasaydı ben asla konuşmayı öğrenemezdim. Bu Pakistanlı arkadaşımın başta Pakistanlılar olmak üzere her milletten iş yaptığı arkadaşları vardı. Haftada en az üç, dört bazen aralıksız tüm hafta bir içkili restaurantta en az dört, beş kişinin olduğu sohbet ortamında iki ay içinde konuşma kolaylığını kazanabilmiştim. Bunu daha ileriye götürmem de bir yıl aldı.


İngilizce eğitimi özünde küresel sömürgeci devletlerin "Tek Dünya Dili Yaratma çabalarından başka şey değildir. Bu arada da eğitim bahanesiyle soyabildikleri kadar soyabilmeyi de ihmal etmezler.


Dil gelişmemi sağladığımda yabancı devlet misafirlerinin ağırlanma işi olan Mihmandarlık görevi de verilmeye başlandı. Aynı zamanda adliyelerde yabancıların tercümanlıkları için görev verilmeye başlandı. Bunlar da yararlı oldu.Ama nereye gitsem cebimde küçük bir sözlükle gidiyordum. O zamanlar elektronik sözlükler yaygın değildi.Bir gün Boğaziçi Üniversitesinde biri yabancı biri yerli iki öğrenci geldiler. Yabancı olan ikametgah belgesini kaybetmiş. Belge almak için gelmiş. Türk olan da ona arkadaşlık ediyordu.Yabancı öğrencinin müracaatını yazdıktan sonra ikisi de benim dil pratiğimi takdir ettiler. Çünkü İstanbul Emniyet teşkilatında benden iyi konuşanı hiç görmemiştim.Yabancı öğrenci hakkımda şöyle bir tespit yapmıştı;


"Dil bilginiz iyi, cümleleri düzgün kuruyorsunuz ama grameriniz zayıf. Ama az gramerinizi çok iyi kullanarak çok şey anlatmayı başarıyorsunuz. İnanın yanımdaki Türk arkadaşım Boğaziçi Üniversitesinin en iyi öğrencisi. Tam puan alıyor. Ben Gana'lıyım, ülkem İngiliz sömürgesi sayılır. Eğitimimizi, sokak dilimiz İngilizce olmasına rağmen ben daha tam not alamadım. Ama sizin konuşmanız çok gelişmiş, düşünmeden kendi dilinizdeki gibi hızlı konuşabiliyor ve anlayabiliyorsunuz. Yanımdaki mükemmel Türk öğrenci arkadaşım bunu yapamıyor ve dil pratiğini geliştirmek için benimle arkadaşlık ediyor.


Bu herkesin dikkat etmesi gereken bir tespittir. Dil öğreniyorsanız ya o dilin konuşulduğu ülkede yaşayacaksınız ya da o dilin sürekli konuşulduğu bir ortamda bulunacaksınız. Türkiye'de bu olanağı bulabilecek insan sayısı çok azdır.


Dil sürekli gelişen yaşayan canlı olduğundan ortamdan koptuğunuz anda gerilemeye başlarsınız.  Nankördür. Anında sizi terk eder. Tamamen unutmazsınız ama gerilersiniz hem de çok.

Bu adam Amerika'nın Ankara Büyük elçisi Riçi, bakın ne diyor? "Biz İngilizceyi emrettiğimizde bu Amerika'dır"


Hiç bir dil öyle kitaplı, kasetli, CD'li, yok doğru-yanlış anahtarlı, yok hem oku hem konuş, yok İnternetten iki yüz, beş yüz saat uygulama şansı veriyoruz. Şöyle yapıyoruz böyle yapıyoruz.Tümü yalan. Bu şekilde öğrenen kimse bulamazsınız. Dilin yaşadığı ülke neresiyse oraya gideceksiniz. Veya şanslıysanız böyle bir ortamda bulunacaksınız. Bu iki şartın birisinin olmadığı durumda dil öğrenmek için sadece boşuna para ve zaman harcarsınız.


İmkanınız varsa temel eğitim için dershaneye gidebilir arkasından o dilin yaşandığı ülkeye giderek öğrenebilirsiniz.


Bu şartlar dışında boşa para ve zaman harcarsınız.


Takdir sizlerindir.


Alaeddin Yavuzkeykubat /adilyargic/ adilyargicc