27 Şubat 2017 Pazartesi

AKP'NİN LGTB'LERİ KURUMLAŞTIRMASI ÜNİVERSİTELERE DOLDURMASI İFTİRA DEĞİLDİR.

AKP'li bir takım cahil troller, Avrupa Birliği baskısıyla AKP hükumetinin Üniversitelerde LGTB dernekleri açtığını, eşcinselliğini yaydığını yazarak AKP hükumeti ve cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iftira attığımı iddia edip mahkemeye vermişlerdir.
Bu konular, 2004'de A.B ile görüşmelerin tekrar başlatıldığı süreçte basında yeterince tartışılmış, LGT'lerin de haklarının verilmesi yönünde gerek hükumet üyeleri gerekse görsel yazılı basınlarının önde gelenleri buna destek olan yazılar yazmış, görüşler belirtmişlerdi.

Ben ve AKP'nin bu kararına muhalif olanlara daha sonra bazı AKP'liler de katılıp tepkilerini yoğunlaştırınca AKP bu kararından özellikle 2008'lerden sonra caymıştır ve bu konudaki olayları da ekleyeceğim.
AKP hükumeti ve reisleri o kadar çok hata yapıyorlar ki onlara iftira atmaya gerek kalmadığı gibi böyle bir şerefsizliği yapacak tıynette bir insan değilim.

LGTB'ler AKP döneminde 2003 yılında
 sivil toplum kuruluşu
NGO oldular.
AKP'liler çok sevdikleri saraylı cumhurbaşkanlarının ve yalaka basınlarının yıllarca Kabataş belediye otobüs durağında baş örtülü bir kadının üstüne işenmesi ve taciz edilmesi ve Gezi olaylarında polis saldırısında yaralananların sığındıkları ve tedavi edildikleri Dolmabahçe sarayı yanındaki camiye ayakkabılarla girildiği ve içki içildiği gibi aşağılık iftiraları televizyon kanallarında yıllarca utanmadan savundular.
Ben bu konularda geçmişte yazdığım her yazının linklerini verdim. Ancak kabul edilmelidir ki, İnternetten hizmet veren yayın kuruluşları zaman içinde bilgisayarlarında yer açmak veya hükumetin hoşuna gitmediği gerekçesiyle gelen baskılar sonucu bazı haberleri silmektedirler.

Bu gibi nedenlerle vermiş olduğum linklerin bazıları geçen 10-15 yıl içinde haliyle körelmektedir veya bu sitelerde yapılan güncellemeler nedeniyle linkleri değişmektedir.
Ama ortada bir link delil olarak kör de olsa vardır.
Yıllar önce yazılmış, linkleri körelmiş, güncelliğini yitirmiş konular hakkında yıllar sonra çıkıp birilerinin 1.660.000.000 blog içinde, samanlıkta iğne ararcasına gelip yazılarımı bulup şikayet etmesi de ayrıca manidardır.

Blogları ulusal yayın yapan blog değillerdir. milyarlarca blog içinde, blog tanıtın yazısında, "yazıları okumadan önce doktor bulundurun ve +40 yaş" uyarısı yapan tek blogdur. Hatta beğenmiyorsan okuma diye uyarılarım vardır.
Yazılarımın ulusal yayın yapan basın mensupları ile aynı değerde ciddiye alınması da hukuki ve akli değildir. Blog yazarlığı ve sosyal medya insanların içlerini döktükleri, kendilerince yazıp çizerek rahatladıkları bireysel rahatlama, içini boşaltma hizmeti vermektedirler.
Ben nası gidip muhalif sitelerin yazdıklarıyla ilgilenmiyorsam onlar da benden uzak dursunlar. İlgilen, düşünceleri benimle uyum sağlayan okur, beğenmeyen gider.
Ama öyle olmuyor.
Samanlıkta iğne ararcasına milyarlar blog içinde milyarlarca yazı didiklenerek rahatsız edilmekte ve yargıyla yüzleştirilmektedirler.
Avrupa Birliği LGTB resmi örgütü İLGA'nın 01 Ocak 2005 tarihli yazısı.

Resimdeki yazının Türkçesi; (Çeviren;Alaeddin Yavuz)

LGTB Hakları, Avrupa Birliği ve Türkiye Üyelik Görüşmelerinin Parçası Olmalıdır

17 Aralık 2004'de Avrupa Birliği liderleri Türkiye ile Üyelik Görüşmelerinin 2005'de başlaması kararı aldılar.

01 Ocak 2005'de yayınlandı.

17 Aralık 2004'de Avrupa Birliği liderleri Türkiye ile üyelik görüşmelerinin 2005'de başlaması kararı aldılar. 15 yıl süren görüşmelerde Türkiye'nin A.B'ye gireceğine dair herhangi bir güvence olmamasına rağmen bu karar A.B. ve Türkiye arasında gelişmedir.

İLGA- Avrupa, Türkiye'nin A.B'ye hazırlık sürecinde Avrupa Birliğini insan haklarını gözleme konusuna lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüel insanların haklarını dahil etmeye zorlamaktadır.

Mevcut Türk yasası, cinsel uyum ve cinsel kimlik konusundaki ayrımcılığa karşı bir koruma sağlamamaktadır. Türkiye, LGTB'lerin orduya alınmasını yasaklayan, tek NATO ülkesi olarak kalmıştır. Ordu hala, homoseksüelliğe ruhsal bir düzensizlik olarak bakmaktadır.

İLGA icra müdürü Patricia prendville, " Türkiye'nin A.B üyeliğine katılım görüşmelerinde, A.B'nin, Lgtb insanlarının genel haklarının, insan hakları olduğuna ciddi olarak ilgi göstereceğini umuyorum. Hatta, Türk yetkililerinin Lgtb hakları konusunda A.B. standartlarına uyum sağlamak için cinsel uyum ve cinsiyet kimliği üzerindeki yasaklamalar hakkında gerekli uygulamaları yapacağını da umuyorum."

Haberin İngilizcesinin aslı.

LGBT rights should be part of negotiation talks between EU and TurkeyOn 17 December 2004, leaders of the European Union agreed to start membership negotiations with Turkey in 2005.Posted: 1 January 2005


On 17 December 2004, leaders of the European Union agreed to start membership negotiations with Turkey in 2005. Although the negotiations might take up to 15 years and there is no guarantee that Turkey will enter the European Union, this is a significant development in relations between the EU and Turkey.

ILGA-Europe urges the EU to include the rights of lesbian, gay, bisexual and trans (LGBT) people in the human rights monitoring process and as a part of assessing Turkey’s preparedness to join the Union.

Currently the Turkish legislation does not provide protection against discrimination on the grounds of sexual orientation and gender identity. Turkey remains the only European NATO member state that bans LGBT people from joining the army. The army still refers to homosexuality as to a psychological disorder.

Patricia Prendiville, ILGA-Europe Executive Director, said: “I hope the EU will pay serious attention to the human rights situation generally and to the human rights of LGBT people in particular when negotiating Turkey’s accession to the EU. I also hope that the negotiations will stimulate the Turkish authorities to comply with the EU standards on LGBT rights and adopt necessary laws banning discrimination on grounds of sexual orientation and gender identity.”

KAOS GL , ADLI LGTB DERNEĞİNİN SİTESİNDEN ALINTI;
LESBIAN, GAY, BISEXUAL AND TRANSGENDER (LGBT) RIGHTS IN TURKEY
AN OVERVIEW OF ISSUES 


PREPARED BY Kaos GL
ANKARA, TURKEY
September 2005
European Union

Despite these difficulties, the prospect of EU membership has had a tremendously positive impact to the daily lives of all Turkish people including the LGBT community. It is essential to remember that Turkey is the only country with a Muslim majority that provides hope when it comes to LGBT rights. In a report prepared by Kaos GL previously, it was found that there are only six Muslim countries in which being a lesbian, gay, bisexual or transgender is legal and these countries are: Turkey, Albania, Bosnia-Herzegovina, Azerbaijan, Turkmenistan and Kazakhstan. It is no coincidence that of these Turkey, Albania, Bosnia-Herzegovina and Azerbaijan have strong ties with the rest of European community.

It is hoped that the prospect of membership talks between Turkey and EU will continue to have a positive impact on the struggles of Turkish LGBT people. Kaos GL along with Lambda Istanbul are hoping that during the membership talks, the demands of the Turkish LGBT (see “Part 1 – Our Demands”) people will be taken into account in order to spread the values of democracy to every Turkish citizen.

Yazının Çevirisi;

Türkiye'de Lezbiyen, Gay,Biseksüel ve Transcinsiyetlerin Hakları
Görüşlerin Bildirilmesi


Kaso GL tarafından
Aralık 2005'de
Avrupa Birliği için hazırlandı.

...Bütün bu zorluklara rağmen, Avrupa Birliği üyeliğindeki görünüm, Türkiye halkının ve Lgtblilerin günlük yaşamlarına büyük önemi olan vurgular yapmaktadır. Türkiye, Lgtb haklarının tartışılması umudu sağlanıncaya kadar Müslüman çoğunluğun olduğu vurgusunu hatırlamak gerekir. Daha önceden KAOS GL tarafından hazırlanan bir raporda, Türkiye, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan gibi ülkelerde gay, lezbiyen, biseksüel transseksüellik yasal olduğu tespit edilmişti.

Bu ülkelerin Avrupa birliği ile güçlü bağları oldukları rastlantı değildir.

Avrupa Birliği görüşmelerinin Türkiye Lgtb insanlarının haklarına olumlu olumlu vurgu yapacağını umuyoruz. Kaos GL ile birlikte İstanbul Labda, üyelik görüşmelerinde Türk vatandaşları ile Lgtb'lerin haklarının korunmasını, demokratik hakların ve değerlerin yaygınlaştırılmasını dikkate alacağını ummaktadırlar...."
https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKEwiY7sHm-rDSAhVGJ5oKHdFpBwMQFgghMAA&url=http%3A%2F%2Fold.ilga-europe.org%2Fcontent%2Fdownload%2F1326%2F7111%2Ffile%2FTurkey_LGBT_Report%2520(2).doc&usg=AFQjCNEdpEtWuNXLQpB9guLGgfW1XO8mqA&sig2=TI0VEtp5Ex6wbeeTJh_dUw
Görüldüğü gibi, LGTB liler demokratik haklarını elde etmeyi tamamen A.B desteklerine bağlamış durumdadırlar.
Bunda da olağan dışılık yoktur. Şu anda herkes ABD'den AKP'nin Vehhabi şeriatı dayatmasına karşı olumlu baskılar beklemektedir.
Yanlı olan, AKP'nin bu derneklere olan gizli açık desteklerini yıllar önce oluşmuş gündemler gereği sayfamda işlemişim, bunu Tevrat, İncil kaynaklarını vererek Vatikan merkezli dini dönüştürmeyi amaçlayan bir hareket olduğunu yazınca, dindar ve ülkücülerde bunlara karşı çıkanlara Atatürkçüler, solcular ile AKP'liler de eklenince AKP dönüş yapmak zorunda kaldı.
Bunu da anladık da, bunca gerçeğe rağmen bunu yazmayı İslam'a, cumhurbaşkanına ve AKP'ye hakaret olarak yorumlayıp mahkemeye vermek ne oluyor?







http://www.ilga-europe.org/resources/news/latest-news/lgbt-rights-should-be-part-negotiation-talks-between-eu-and-turke
Pazar, Şubat 24, 2008 - EŞCİNSELLİK VE DİN (yazımdan;keykubat.blogcu.com ve keykubat.blogspot.com)
Kategori: metafizik

AB YOLUNDA  EŞCİNSELLİK VE DEVLET
Dini yazıları yazma nedenim aşağıda linklerini verdiğim haber yazılarıdır.Bu bölüme "devletin" yani hükümetin tutumunu aldım.Haber linklerini okuduktan sonra başlıkla ilgili konuya geçebilirsiniz.
AB’a uyum hızlı başladı… Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Gay ve Lezbiyen derneği tüzüğünü ahlaka aykırı bulmadı(!)
Peşinen kanunlara konmuş
Başsavcı kararında, 5253 Sayılı Dernekler Kanunu’nun, AB Siyasi Kriterleri, Katılım Ortaklığı Belgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve taraf olunan uluslararası insan hakları sözleşmeleri dikkate alınarak hazırlandığı belirtildi.
Kararda, 5253 Sayılı Dernekler Kanunu’nun, AB siyasi kriterleri, Katılım Ortaklığı Belgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve taraf olunan uluslararası insan hakları sözleşmeleri dikkate alınarak hazırlandığı belirtildi.
Yasanın temel felsefesinin derneğin özeline girmemek, resmi makamların veya kamuoyunun gözetiminden uzak serbestçe etkinlikte bulunmasını sağlamak olduğu anlatılan kararda, ”Yasa, devletin derneklere karşı baskıcı değil, kollayıcı tavrını göstermesi usulüne göre yapılandırıldı” denildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, KAOS Gay ve Lezbiyen Kültürel Araştırma ve Dayanışma Derneği’nin adında ve tüzüğünde ahlaka aykırı bir durum bulunmadığı gerekçesiyle, derneğe kapatma davası açılmasına yer olmadığına karar verdi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde kurulan gay-lezbiyen öğrenci kulübü, Türkiye’de bir ilke imza attı. 15 öğrenci tarafından bir ay önce kurulan ve üniversitede paneller düzenleyecek olan kulübün üyeleri “Heteroseksüeller de bize destek oluyor” dedi.
Bilgi Gökkuşağı Lezbiyen - Gay - Biseksüel - Transseksüel - Travesti Kulübü’nün kurucuları “Darısı diğer üniversitelerin başına” diyor.
BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
İzin vermememiz insan hakları ihlali olurdu;
Bilgi Üniversitesi Öğrenci Dekanı Yrd. Doç. Dr. Halit Kakınç, "Türk toplum yapısına ters düştüğü için 10-15 kadar veli tepki gösterdi. Biz liberal bir bakış açısıyla kulübün açılmasına izin verdik. Onları yok saymamız ve kulübün kurulmasına izin vermememiz, insan hakları ihlali olurdu. İyi bir yaklaşımda bulunduğumuzu düşünüyoruz. İnsan hak ve tercihlerine saygılı bir üniversiteyiz" dedi.
 “
http://www.genckolik.net/egitim-ogretim/47707-universitede-escinsel-kulubu-krizi.html
Üniversitelerde bilimsel görünümlü sinsi faaliyetler 3
Amaçları gençlerin ahlâkını bozmak
Türk gençliğini yüceltecek, ulusal ve kültürel değerlerine, tarihine sahip çıkmasını sağlayacak Gençlik Kulüpleri yerine, ahlaki değerleri yozlaştıran bir eşcinseller kulübü kurmak bir üniversiteye ne kazandırır ki? Bilimsel özgürlük adı altında düzenledikleri faaliyetlerle sık sık tartışılan üniversiteler arasında yer alan İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki ilk eşcinsel öğrenci kulübü, veliler ve eğitim camiasının da sert tepkisine neden oldu.
Bu icraatlara kim evet diyebilir? 

AKP iktidarının, son altı yılda, Avrupa Birliği’nin istek ve destekleriyle gerçekleştirdiği ve yapılmasına izin verdiği şu icraatları normal karşılayabilmek ve tasvip edebilmek mümkün müdür:

• DOMUZ ETİ SERBEST BIRAKILDI: AB’nin isteği üzerine Türk Gıda Kodeksi Tebliği’ni değiştirerek domuzu kasaplık et kapsamına alan hükümet şimdi de, Cumhuriyet tarihinde ilk kez üretimini teşvik etmek için domuz yetiştirecek olanlara kredi verecek.
Tebliğ Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. (Milli Gazete, 26.12.2006-http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/4716801_p.asp)
• ZİNAYI SERBEST BIRAKAN YASA ÇIKARILDI: “Zina suç olmaktan çıkarıldı.” (2004)
• SULTANAHMET CAMİİNDE EROTİK FİLM: İspanyol filmciler, ilgili yarlerden izin alarak Sultanahmet Camii'nde Türkiye aleyhtarı ve ahlaksız konulu bir film çektiler. “La Faison Turka” isimli filmde Türk insanı film boyunca aşağılanıyor. Filmde Türkler, camide sevişen, sevgilisini, sevdiklerini başka insanlara çıkar için peşkeş çeken insanlar olarak anlatılıyor. Türk oyuncuların da yer aldığı İspanyol filmde İstanbul'da camide sevişme sahnesi çekildi.

• OKULLARDA EŞCİNSELİK DERSİ: TAP Vakfı'nın hazırladığı cinsellik derslerine program öncesinde katılarak bir rapor yazan rehber öğretmenler, konuların öğrencilerin psikolojisini bozacağını vurguladılar. Programda homoseksüelliğin ve lezbiyenliğin normal bir yönelim olarak anlatıldığını naklettiler. (16 Mart 2007, Zaman Gazetesi)
• EŞCİNSEL OTELİNE İZİN VERİLDİ: Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli açıldı. (31.05.2007 – Posta)
• EŞCİNSEL FESTİVALİNE İZİN: AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali’ne onay verildi. (27.09.2004 –Vakit) “Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali”
• DÜNYA BANKASI’NDAN EŞCİNSEL HİBELERİ: Dünya Bankası'ndan geçen yıl (2006) aldığı hibeyle ebeveynler için eşcinsellik konusunda broşür hazırlayan Kaos Gay ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (Kaos GL) 2007 yılında da aynı kurumdan 5 bin 143 dolar dolar aldı. http://www.milliyet.com/2007/05/13/ekonomi/eko06.html
• KUMARDA ULUSLAR ARASI SERBESTİ GETİRİLDİ: 2 Mart 2008 tarihinde resmi gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile kumarda uluslar arası bir serbesti getirildi. (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7534)

• KİMLİKLERDE DİN OPERASYONU: AB’den nüfus kimliklerinde “din hanesi” kaldırılsın dayatması karşılığında değişiklik yapıldı. TBMM'ye sevk edilen Nüfus Hizmetleri Yasa Tasarısı'na göre, anne ve babanın istemi üzerine çocuklarının nüfus cüzdanlarındaki din hanesi boş bırakılabilecek. Çocuk 18 yaşına geldiğinde, kimliğindeki din hanesini mahkeme kararı olmaksızın, dilekçe vererek değiştirebilecek... (Birgün Gazetesi, 27.02.2006)
• EZAN SESLERİ KISILDI: Ezan Sesinin kısılması konusunda genelge yayınlandı (
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6767
• OKUL ÇEVRESİNDE İÇKİ SERBEST BIRAKILDI: Umuma açık içkili yerlerin okullara uzaklığını 200 metreden 100 metreye indirdi. Turizmi teşvik kapsamında olan yerlerde ise mesafe şartı aranmayacak. (4.4.2004 – Türkiye)
• APARTMAN KİLİSELERİ YASASI: 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli kanunla apartmanlarda kilise açılması resmen serbest hale getirildi. (25173 sayılı Resmi Gazete-Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi)
• CAMİLERDEN SU-ELEKTRİK PARASI: Camilerden elektrik ve su parası alınmaya başlandı. (Oysa kiliseler bu parayı ödemiyor) İlginç olan, önceki hükümetlerin çekindiği bu uygulamaya AKP’nin 2005 yılında başlaması.
• OKULLARDA İSLAMİ KAVRAMLAR YASAKLANDI: Okullara gönderilen genelge ile bazı İslâmî kavramların ve terimlerin kullanılması yasaklandı. Bu kelimeler şunlar: Cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kafir, medrese, mücahid, mümin, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid… Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı söz konusu genelgeyi göndermekle görevlendirdi. (http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html)
• DİN DERSİ KİTAPLARINDA HIRİSTİYANLIK: Milli Eğitim Bakanlığında AB’nin etkisiyle Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında değişiklikler yapıldı. Örneğin: İlköğretim 6. Sınıf Din Dersi kitabında “Kutsal Kitaplar” konusu işlenirken, Kur’an-ı Kerim’le birlikte Tevrat ve İncil de yan yana aynı resim karesinde gösteriliyor, aynı değerde ve aynı önemde tanıtılıyor. Kur’an’dan örnekler verilirken, Tevrat ve İncil’den de cümleler sıralanıyor. (1) Bu durumda çocuklar, söz  konusu kitapları Kur’an-ı Kerim gibi güvenilir ve inanılır olarak algılamış oluyorlar. Aynı kitapta ders düzeninde Tevrat ve İncil’le ilgili olarak şöyle değerlendirme yapılıyor: “Müslüman bir kimse kutsal kitapların Allah tarafından gönderildiğine ve onlarda yer alan bilgilerin doğru olduğuna inanır. Bu, İslam dininin başta gelen esaslarındandır.”
 “
http://gizligercek.com/haber/727/striptiz-kulubu-yapilan-camilerimiz.html

YENİÇAĞ gazetesinin konuyla ilgili haber. Üniversitelerde LGTB dernekleri açmaktan YÖK başkanı Teziç hakkında dava açılma haberi ve eğitimcilerin tepkileri.
Bu haber bile AKP'nin ne olduğunu göstermektedir, okuyunuz.

Kültürel değerlerimize ve aile yapısına aykırı olarak öğrenciler tarafından Bilgi Üniversitesi’nde kurulan ilk eşcinsel kulübü tepkilere neden oldu

Üniversitelerde bilimsel görünümlü sinsi faaliyetler 3


Amaçları gençlerin ahlâkını bozmak
Türk gençliğini yüceltecek, ulusal ve kültürel değerlerine, tarihine sahip çıkmasını sağlayacak Gençlik Kulüpleri yerine, ahlaki değerleri yozlaştıran bir eşcinseller kulübü kurmak bir üniversiteye ne kazandırır ki? Bilimsel özgürlük adı altında düzenledikleri faaliyetlerle sık sık tartışılan üniversiteler arasında yer alan İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki ilk eşcinsel öğrenci kulubü, veliler ve eğitim camiasının da sert tepkisine neden oldu.

Yönetime takılmadı
İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki 15 öğrenci LGBT (Lezbiyen Gay Biseksüel Transseksüel-Travesti) kulübü kurarak, daha önce hiçbir üniversitede görülmemiş çirkin bir faaliyet başlattı. Bilgi Gökkuşağı LGBT adıyla birkaç ay önce kurulan kulüp, üniversite yönetimine takılmadan faaliyetlerine başladı. Kampus içinde çeşitli etkinlikler düzenlemek için kolları sıvayan öğrenciler LGBT temalı film gösterimleri, söyleşiler, sempozyumlar, sorunlara dikkat çekmeyi planlayan paneller düzenleyeceklerini ve hazırlanan broşürleri okul içinde dağıtacaklarını belirttiler.

Böyle talep gelmez
Türkiye’nin ilk gay-lezbiyen öğrenci kulübüne velilerden tepki gelirken, üniversite camiasından da bu konuda farklı sesler yükseldi. Çeşitli üniversitelerdeki öğretim üyeleri uygulamayla ilgili olarak, “Üniversitelerde daha öncelikli sorunlarımız var. Her üniversitede böyle talepler olmaz. Örenciler genelde sosyal faaliyette bulunabilecekleri ve spor yapabilecekleri bir mekan isterler. Bu tür oluşumlarla pek ilgilenmezler. Öğrenci kulüpleri, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerin yürütüldüğü ve ortak ilgi alanlarına sahip öğrencilerin buluştuğu oluşumlardır. Cinsel, etnik, siyasal kimlikleri ön plana çıkaran oluşumlar kulüp anlayışı dışında kalır” şeklinde tepki gösterdiler.

YÖK’e suç duyurusu
Türk Eğitim-Sen yöneticileri, İstanbul Bilgi Üniversitesinde “gay kulübü” kurulması ve faaliyet göstermesine izin verdikleri gerekçesiyle YÖK Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Teziç ve üniversite yöneticileri hakkında, geçen aylarda Hatay’ın Dörtyol ilçesinde Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.

Yasaya aykırı
Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Yaşar Gürakan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Gökkuşağı LGBT (Lezbiyen-Gay-Biseksüel-Transseksüel-Travesti Kulübü) adlı öğrenci kulübünün üniversite bünyesinde kurulup faaliyet göstermesine YÖK tarafından izin verildiğini ifade ederek, bu kulübün kurulmasına ve faaliyet göstermesine izin verilmesinden dolayı YÖK Başkanı Teziç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aydın Uğur ile Öğrenci İşleri Başkanı Prof. Dr. Halit Kakınç hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını açıklamıştı. Söz konusu kulubün, Türk halkının asla tasvip etmediği aile yapısına aykırı, yasalarla belirlenen milli eğitimin amaçlarına uymadığını ifade eden Gürakan, tepkisini şöyle dile getirmişti: “Kulübün kurulması YÖK yasalarına ve amaçlarına aykırıdır. Anayasa’mızın 42. maddesinde, ‘Eğitim ve Öğretim Kurumlarında sadece eğitim- öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür.

‘Takipçisi olacağız’
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz’ denilmektedir. Yine Anayasa’mızda devletin temel niteliklerinden biri de genel ahlakın ve aile yapısının korunmasıdır. Bu gerekçelerle, öğrenci kulübünün açılmasına izin verenler hakkında suç duyurusunda bulunduk, bunun takipçisi olacağız.”

‘Çirkin oluşumlara göz yumulamaz’
Bir üniversitede eşcinsel kulübünün kurulmasının genel ahlaka uygun olmadığını belirten Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Hanefi Bostan, “Üniversitelerdeki kulüpler rektör ve fakülte dekanının izini olmadan kurulamaz. Bu tür bir oluşuma izin verilmesi, üniversitelerdeki üst düzey yöneticilerin ahlaki yapıya uygun olmayan gelişmelere göz yumduklarını gösteriyor. Üniversitede açılan bu kulüp için YÖK tarafından soruşturma açılması ve gerekli cezanın verilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Ancak bugüne kadar her türlü konuya müdahalede bulunan YÖK, bu konuda herhangi bir tavır göstermiyor. YÖK bu noktada yanlış davranıyor. YÖK’ün bu duruma göz yummasıyla ahlaksızlık yasal bir zemine kaydırılıyor” ifadesini kullanan Bostan, şöyle devam etti:

Manevi değerler
“YÖK’ün asli görevlerinden biri milli ve manevi değerleri korumaktır. Yükseköğretim kurumlarında bu doğrultuda öğrenci yetiştirilmelidir. Bu konuda YÖK üyeleri sorumlu olduğu gibi devletin başka kurumları da sorumluluk almalıdır. Ancak dünyanın hiçbir üniversitesinde görülmeyen bu tür bir uygulamaya gereken tepki gösterilmemiştir. Üniversitede böyle bir kulübün faaliyet göstermesine ses çıkarmamak ve bunu benimsemek kabul edilemez. YÖK bu konuyla ilgili olarak bir an önce harekete geçmeli ve gereken tedbirleri almalıdır.”


Ailelerin ve gençlerin bilinçlendirilmesi gerekiyor
Türkiye’deki bazı üniversitelerin gerçekleştirdikleri faaliyetlerle dikkat çektiğini belirten eğitimci Erol Altaca, “Sabancı, Boğaziçi ve Bilgi üniversiteleri sergiledikleri görüntü ile dış güçlerin emellerine alet olduklarını ortaya koyuyorlar. Bu üniversitelerde yapılan toplantılarda ve meydana gelen oluşumlarda George Soros’un ciddi etkisi bulunuyor. Üniversitelerdeki yetkililer Türkiye için sakıncalı olabilecek her türlü girişime izin veriyorlar. Bu hizmetlerin karşılığını da alıyorlar. Bütün bunlar olurken ülkedeki bir çok gelişmeye müdahale eden YÖK, bu konularda gerekli tepkiyi göstermiyor” dedi.

Yanlış yönlendiriliyorlar
En son Bilgi Üniversitesi’nde kurulan eşcinsel kulübünün bir eğitim kurumu için facia olduğunu söyleyen Altaca, sözlerine şöyle devam etti: “Tamamıyla ülkenin geleceği olan gençlerin ahlakını bozmaya yönelik bir girişimdir. Öğrencilerin yanlış yönde yönlendirilmesine ses çıkarılmıyor. Medya da bu konuya gerekli ilgiyi göstermiyor. Üniversitelerdeki her türlü oluşum hakkında ailelerin, gençlerin bilinçlendirilmesi gerekiyor.”

Hemen kaldırılmalı
“Hükümetin, YÖK’ün, sivil toplum örgütlerinin ve bireylerin şiddetli bir şekilde tepki göstermesi gerekiyor” diyen Altaca, “Bir üniversitede ahlaki değerleri ayaklar altına alan böyle bir kulüp bir an önce kaldırılmalıdır. YÖK’ün konuyla ilgili olarak bir an önce soruşturma açması ve önlem alması gerekiyor” şeklinde konuştu.

Eğitimci Erol Altaca, “YÖK Bilgi Üniversitesi’ndeki bu çirkin girişimle ilgili olarak soruşturma açmalıdır” dedi

’Üniversiteler milli değerleri dikkate almalı’
Asli görevleri bilim üretmek olan üniversitelerin demokratik, sivil ve özgürlükçü olması gerektiğini belirten Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, “Üniversiteler, eğitim ve sosyal faaliyetlerini yaparken ülkemizin ve milletimizin milli ve inanç değerlerini dikkate almalıdır” dedi.

Uyanık olmak zorundayız
Gündoğdu, “Bir üniversitemizde gay-lezbiyen kulübünün kurulması milli değerlerimizin çiğnendiğini göstermektedir. Böyle bir kulübün kurulmasını medya ve bazı çevreler yadırgamayıp teşvik etmişlerdir. Bu durum düşündürücüdür” diye konuştu. Türkiye’nin Batı’ya göre avantajının sağlam aile yapısı, sayıca sürekli büyüyen milli, manevi ve insani değerlerle donanmış gençliği olduğunu söyleyen Gündoğdu, “Ancak gerek bazı medya organları gerek bazı üniversitelerin yaklaşımları, bu sağlam toplumsal yapıyı yıkmaya yöneliktir. İçeriden ve dışarıdan Türk ailesi ve gençliğini yıkmaya yönelik her türlü tuzaklara karşı uyanık olmak zorundayız” uyarısında bulundu. “Yakın geçmişte bazı üniversitelerimizde ‘Ermeni Soykırımı’nı ispatlamak isteyen sözde aydınlara zemin hazırlanması şaşırtıcıdır. Üniversitelerimiz tam aksine Ermeni Soykırımı olmadığı tezini savunan aydınlarımıza uluslararası camiada tezlerini anlatma fırsatı sağlamalıdır. Bunun için akademisyenleri kitap, makale yazmaları için teşvik etmelidir” diyen Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu eserler yabancı dile çevrilerek uluslararası kütüphanelere gönderilmelidir. Tamamına yakınının ‘Ermeni Soykırımı olmuştur’ tezini savunan ulusal ve uluslararası katılımcıları üniversitede toplayıp Osmanlı ve Türkiye’yi eleştirtmek, üniversitelerimizin görevi değildir.”

YENİÇAĞ

Yayınlandığı link https://www.frmtr.com/guncel/1092179-universitelerde-sinsi-oyun-escinsel-klupleri.html
__________________

A.B'yi memnun etmek için KADIN HELASINA GİREN LGTB'liyi haklı bulduğuna dair 15 Şubat 2015 tarihli mahkeme kararı A.B parlamentosuna sunulmuş.



İyi de her kadın gibi giyinen LGTB'nin kadın olduğu ne malum. Her helaya girene de cinsiyet kontrolu yapılamayacağına göre bu karar sadece A.B'ye şirinlik yapmak için alınmış bir karardır. Bence hela işletmecileri LGTB'li kadın ve erkekler için ayrı hela yapsınlar.
Şimdi son vuruşa gelelim. Recep Tayyip Erdoğan'ın daha 2002'lerde, başbakan olmadığı yasaklı yıllarında bu işe bakışını belirtmiştir. Yoruma gerek de bırakmamaktadır.

Başbakan Erdoğan: Eşcinsellerin de yasal güvence altına alınması şart!
Başbakan Erdoğan, 2002'de konuk olduğu bir televizyon programda “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” diyor.


CHP ve BDP’nin yeni anayasa için gündeme getirdiği eşcinsellere eşitlik talebi, ”genel ahlaka aykırı” olduğu iddiasıyla AKP ve MHP’nin direnciyle karşılaştı. Eşcinsel hakları, yeni anayasa yazımına başlayan TBMM’deki Uzlaşma Komisyonu’nda hâlâ tartışma konusu olurken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 yıl önce bu konuda dile getirdiği taahhüdü içeren bir video kaydı internette dolaşıma girdi.

2002 yılında Abbas Güçlü’nün “Genç Bakış” programına konuk olan Başbakan Erdoğan, Ahmet Altın Işık isimli öğrencinin “Eşcinsellere haklar tanınmalı mı tanınmamalı mı?” sorusu üzerine, “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” diyor. 

Kaos GL’de yayımlanan “Erdoğan’dan eşcinsel açılım!” başlıklı haber şöyle:

2002 yılında Abbas Güçlü’nün hazırlayıp sunduğu "Genç Bakış" programına katılan Recep Tayyip Erdoğan’a, Ahmet Altın Işık isimli öğrenci;

“Bildiğimiz gibi Türkiye’de eşcinsel vatandaşlarımız var, eşcinsel vatandaşlarımıza Avrupa’da olduğu gibi evlilik hakkı gibi başka haklar tanımayı düşünüyor musunuz, kişisel olarak ne düşünüyorsunuz, eşcinsellere haklar tanınmalı mı tanınmamalı mı?” diye sormuştu.

Recep Tayyip Erdoğan ise bu soruya;

Eşcinsellerin de, kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde, yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz” yanıtını vermişti.

Videoyu izlemek için tıklayın


Şimdi biz iftira mı attık?
İftira AKP ve partililerinin tek değişmez, alçak siyasetleridir.

Sömürge ülkelerden Hindistan Müslümanları arasında gay evlilikleri, eşcinsellik Vehhabi mantığıyla İslam'a uyduruldu.


Bu yazı da ortak görüş, Avrupa Birliği'nin ve Soros fonunun özel destekleriyle ülkemizde LGTB hareketinin körüklendiğinde görüşler toplanmaktadır. Bu bir iftira değildir gerçektir.
Yazılarımın bundan öncekileri de LGTB'nin bir Vatikan bir kripto Müslüman hareketi, dini boyutu olan bir sinsi yaptırım olduğu yazılmış,ebeveyn ve çocuklardan oluşan klasik aile yapısının korunması önemle vurgulanmıştır.
Bir şekilde bu yaşantıya mecbur olmuş, edilmiş insanların bireysel hakları ve tercihleri sosyologların, ruh doktorlarının, toplum sağılığını koruma örgütlerinin ve hükumetin konusudur.
Takdir insanlarındır. Kimseye iftira atmam, belgesiz iş yapmam.
Dediysem, belgesi silinmişse mutlaka bir yerlerde gene bulur koyarım yeter ki sağlıklı olayım, imkanım olsun.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

25 Şubat 2017 Cumartesi

HANGİ ALLAH ÜÇ YAŞ ALTINDA OĞLANLA İLİŞKİ EMREDİYOR



Din kitapları çelişkilerle doludur. Bu da insanları sürekli ruhbanlara danışmak zorunda bırakır. Dini cemaatler, yaşadıkları yerdeki din adamlarının açıklama yetenekleri kadar dindardırlar. Çünkü onlara din kitaplarını okuma, anlama yorumlama kötü gösterilir.

Eğitimsiz insanlar için bu geçerli bir gerekçe olmasına rağmen, dini devlet rejimi olarak benimsemiş toplumlarda da cehalet ve okuryazarlık yasağı hakimdir. Böylece toplumlar devlet için sorun olmaz, din adamlarının verdikleri narkoz ile uyutulan toplumlarda devlet adamları çok rahat ederler.

Bu da o devletleri okuyan, gelişen devletlere köle yapar. Günümüzde bir tek gelişmiş, bağımsız Müslüman ülke yoktur.

Bu çelişkilerden birisi içki konusundadır.

İslam’ın çıkışında peygamber Muhammet’e koruyuculuk yapan Hz. Hamza’nın içki içtiği bilinir. O dönemde Kabe’de Allah için içki dökme geleneği de vardır ve bu Tevrat’ta da Yahudilere emredilmiş bir gelenektir.

Peygamberin soyu da zaten Mecusilerden ve Yahudi Nasturilerden oluşur. Nasturilerden bazılarında içki kötüdür ve içmezler. Hz. Ömer de bunlardandır.

Hz. Hamzanın sağılığında inen Nahl Suresinde içki övülür.

Nahl 16: 67. Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır.” (Yaşar Nuri Öztürk meali)

Hamza Hind’in kölesi Vahşi tarafından savaşta öldürülünce peygamberin koruyuculuğunu Hz. Ömer üstlenir.

Kısa süre sonra E.H.Yazır tefsirinde geçtiği üzere, Muhammet’e “Allah’a bir daha danış, içki aklı gideriyor, serhoş ediyor” der, takiben Bakara ayetinin içkiyi kötüleyen sözleri gelir;

Bakara 2: 219. “Sana uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: “Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür.” Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: “Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.” Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.”

Hz. Hamza zamanında Nah 67’de “kesin mucize vardır” diye görüş belirten tanrı Hz. Ömer sordurduğunda görüşünü 180 derece değiştirir. Bunu da ardında iki ayet daha indirerek “teslise/üçlemeye” bağlayarak önceki emrini çiğnediğini gösterir.

Bilim insanları, evrenin yaşını 15-20 milyar yıl olarak göktaşlarından yaptıkları ölçümlere göre söylüyorlar. Ezel-Ebed, her şeyden önce var olan ve her şey yok olduktan sonra da gene var olacak olan bir Allah, bunca yaşına rağmen içki konusunda anında kıvırıp görüş değiştirebiliyor.


HRİSTİYAN KAYNAKLARINDA ADEM VE HAVA CEBRAİL TARAFINDAN CENNETTEN KOVULURKEN

Be hey tanrı senin ezel ebed ömrün yanında bu zavallı insancıklar 50-80 yıllık ömürleri nedir ki?

Sen onca ömründe karar verememişsen biz bu kadar kısacık ömrümüzde nasıl karar verelim?

Allah’ın kararsızlığı cinsellik yönünde de kendini göstermektedir, okuyalım;

Eşcinsellik konusunda Lut peygamberin uyarmak için gönderildiği Sodom ve Gomora halkı ensest üreyen biseksüel yaşayan bir kavimdir.

Bu yüzden yok edildiğine inanılır.

Tevrat’tan eşcinsellik yasaklarını okuyalım;

Sodom ve Gomora’nın Yıkılışı

BÖLÜM 19

Yar.19: 4 Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodom’un her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler- evi sardı.

Yar.19: 5 Lut’a seslenerek, “Bu gece sana gelen adamlar nerede?” diye sordular, “Getir onları da yatalım.”



Yasak İlişkiler

BÖLÜM 18

Lev.18: 22 Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir;

BÖLÜM 20’de ;

Lev.20: 13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.

Yasak İlişkiler

BÖLÜM 18

Lev.18: 24 “Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önünüzden kovacağım uluslar böyle kirlendiler.

Kur’an’da Eşcinsellik Yasağı;

Nisa Suresi 4:15,16
Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.
Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb’dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm’dir, merhametine sınır yoktur. (Yaşar Nuri Öztürk Meali)


Yunan tapınağında erkek fahişeler

Şimdi buraya kadar Allah kadınlarda ve erkeklerde “eş cinselliği” yani lezbiyenlik ve homoseksüelliği yasakladı. Çünkü o zamanki dinlerde bu ilişkiler Bereket Tanrısı Dinleri olarak da bilinen Güneş-Ay Tanrıları ibadetlerine ibadetin temeliydiler. Bu şekilde yaşamak ibadetin ta kendisiydi. Daha iğrenç ilişkiler de vardır konumuz değil.

Sonunda bu yasaklara bakarak eski cinsel serbestlikten sıkılmış bir tanrı var ve insanlara bunları yasaklıyor.

O zaman bunlar ne oluyor? Bunlar da Allah’ın emirleri değil midir?

Hazreti Muhammet’in gördüğü rüyadaki kişinin Cebrail olduğunu söyleyen amcaoğlu Varaka Bin Nevfel de bir Nasturi keşişiydi ve Mekke Nasturi kilisesinin baş keşişiydi. Dokuz yaşındayken peygamber Muhammet’in sırtındaki mühürü keşfeden ve peygamber olacağını söyleyen rahip Bahira, Arabistan Nasturi Kiliselerinden sorumlu episkopostu. Bu ayetler de peygamberin nasıl bir toplumda yetiştiğini anlatmaktadır.

Nasturilerin İncilinden;

Aziz Tomas İncili

Bölüm 15-“Kadından doğmayan bir adam gördüğün zaman, yüzüstü kapan (secde) ve ona ibadet et. O senin babandır.”



Bölüm 37-

1-Öğrencileri dediler ki; “Bize ne zaman görüneceksin ve biz seni ne zaman göreceğiz?”

2-İsa dedi ki; “ Utanmadan bütün çamaşırlarınızı çıkartıp ayaklarınızın altına koyup küçük çocuklar gibi üstünde tepindiğiniz zaman”.

3-Sonra “Yaşayan Bir*”in oğlunu göreceksiniz ve korkmayacaksınız.”

*“Yaşayan Bir” Sabilerin Ginze Rabba kitabında, İlk Yaratılış Efsanesinde geçen Işık Kralı dedikleri Melki di Nura ya da Hayya (Hay, Hayat, yaşam veren) tanrılarının adıdır.

Bölüm 114

1-Simon Peter İsa’ya; Meryem’e bizden uzaklaşmasını söyle, kadınlar “Yaşam (Hay) için değerli değillerdir.

2-İsa dedi; “Bak, onu, erkek yapmak için ona yaklaşacağım ve böylece size benzer yaşayan erkek olacak.

3-(Fakat, size diyorum ki);” Kendini erkek yapan her kadın, cennetin krallığına girecektir.

YuhannaYa Vahiyler Kitabından;

İncil “Yuhanna Vahiy-Kuzu ve Kurtulanlar 1-5; Sonra Sion Dağında Kuzuyu (Allah-İsa) ve onunla birlikte 144.000 kişinin durduğunu gördüm…. Bunlar kadınlarla ilişki sonucu lekelenmeyenlerdirÇünkü kız oğlan kızdırlar.Kuzu her nereye giderse Onun ardı sıra gidenlerdir.İnsanlık içinden Tanrıya ve Kuzuya kurtulmalık karşılığında sağlanan ilk üründürler.

Grek İncil’inde İsa Allah’ın kendisidir. Kıyamette, insanlar diriltildiğinde, hesap günü için İsa gelir, haşmetinden dünya kaçar evrenin bir tarafına gider. Sonra İsa cebinden denizleri olmayan bir dünya çıkartır ve yukarıda sayılan seçilmiş günahsız 144.000 Yahudi’ye yeni dünyayı, doğuracakları 144.000 “3” yaşında erkek çocuklar karşılığında verir. Kıyamette yeni dünya, Yahudi kombine tesisi olacaktır. Ama Allah’ın “3” yaşında erkek çocukları köle alması onun homoseksüel olduğunu bize anlatmaya yetmiştir.


Baba Kutsal ruhun kollarında İsa ve kıyamette fidye olarak alacağı 144.000 Yahudi gılmanı. Kilise ressamları tasvir etmişler.

Kızmayın gene Tevrat konuşuyor;

Tevrat’ta Allah’ın “erkek çocuk” aldığını kanıtlıyor;

Say.8: 18 “İsrail’de ilk doğan erkek çocukların yerine Levililer’i seçtim”

Kur’anda da “cennet yaşamında verilecekler” farklı değildir;

Kuran Vakıa Suresi-17-“Çevrelerinde ölümsüzlüğe erdirilmiş gençler (vildanlar-oğlanlar) dolaşırlar.”

Vakıa Suresi Arapçası Ayet 17-“Yetufu ‘aleyhim veldanun muhalledune.”

Veldanun=Vildanlar-genç oğlan erkekler.

Tur Suresi-24;”Kendilerine ait sedefte saklı inci gibi civanlar dolaşır çevrelerinde”
Tur Suresi 24;”Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum keennehum lu’luum meknun”
(“Ğılmanil=Gılmanlar-eşcinsel,hizmetçi genç “sübyan” erkekler.”Aynı surede)
(Bilmiyorsanız açın sözlükleri araştırın ve öğrenin.)
Kur’an’ın tanrısı da cennet yaşamında müminlerine, hepsi Arapçada “cinsiyetsiz” adlarla anılan cennet insanları verecektir. Huri’nin dişili Huriye’dir. Vildan cinsiyetsizdir, Ğılman da köle erkek çocuktur. Kısaca cennette kadın göremedik.

Gene Tevrat’a Dönelim. Zebur’un verildiği Davut peygamber tam bir pasif eşcinseldir;

Tevrat 2Saul’un Ölümü 18:1

1:Saul’la Davut’un konuşması sona erdiğinde, Saul oğlu Yonatan’ın yüreği Davut’a bağlandı. Yonatan onu canı gibi sevdi.

2 O günden sonra Saul Davut’u yanında tuttu ve babasının evine dönmesine izin vermedi.

3 Yonatan, Davut’a beslediği derin sevgiden ötürü, onunla bir dostluk antlaşması yaptı.

Kral Saul’un oğlu çocuk Davut peygamberle olur ama baba kral rahatsızdır;

1SAMUEL 20:30
30 Saul Yonatan’a öfkelenerek, “Seni sapık ve dikbaşlı kadının oğlu!” diye bağırdı, “İşay’ın oğlunu desteklediğini bilmiyor muyum? Bu kendin için de, seni doğuran annen için de utanç verici.

1SAMUEL 20:33 Ancak Davut ant içerek, “Senin beni sevdiğini baban çok iyi biliyor” diye yanıtladı,…”
1Samuel 20:41

20:41 41 Uşak gider gitmez, Davut taşın güney yanından ayağa kalktı ve yüzüstü yere kapanarak üç kez eğildi. İki arkadaş birbirlerini öpüp ağladılar; ancak Davut daha çok ağladı.

Yonatan ın kölesi varken kayaların arasına saklanması güvenlik açısından olağan davranıştır. Ancak, yalnız kaldıklarında, arkadaşının yanına gelip tokalaşıp konuşmadan, doğrudan doğruya Davut’ın yüz üstü yere kapanması ve üç kez eğilmesi, öpüşmeleri, Davut’un pasif eş cinsel olduğuna işarettir kanaatini uyandırdı bende. Çünkü, acele etmektedirler ve bir an önce veda sevişmesi yapma arzusundadırlar. Kralın oğlu Yonatan ın kölesi olan Davut un aktif eşcinsel olmazı zaten beklenmemelidir. Ne de olsa Yonatan kralın oğlu, bir de pasif olursa babası öldürür.


Muhammetin Emevi, Abbasi, İran ve Osmanlı ailesine de bıraktığı sapık miras.

1Samuel 21:3,4,5,6.

3 Şu an elinde ne var? Bana beş somun ekmek ya da başka ne varsa ver.”
4 Kâhin, “Taze ekmeğim yok” diye karşılık verdi, “Ama adamların kadından uzak kaldılarsa kutsanmış ekmek var.”
5 Davut, “Yola çıktığımızdan her zaman olduğu gibi, kadından uzak kaldık” dedi, “Sıradan bir yolculuğa çıktığımızda bile adamlarım kendilerini temiz tutarlar; özellikle bugün daha çok temiz olacaklar.”

6 Bunun üzerine kâhin ona kutsanmış ekmek verdi; çünkü orada huzura konan ekmekten başka ekmek yoktu. Bu ekmek RAB’bin huzurundan alındığı gün yerine sıcak ekmek konurdu.

Davut Savaşta Öldürülen Erkek Aşığı Yonatan’a Şiir Yazıyor;
Tevrat 2Saulun Ölümü 1:26;

Senin için üzgünüm, kardeşim Yonatan.
Benim için çok değerliydin.
Sevgin kadın sevgisinden daha üstündü.

Burada Davut gerçekten bir “erkek aşık” olduğunu açıkça göstermektedir. Hani eşcinsellik yasaktı? Devam edelim bitmedi daha;

DAVUT VE HALKI ÇIPLAK DANS EDİYOR;

20 Davut ailesini kutsamak için eve döndüğünde, Saul’un kızı Mikal onu karşılamaya çıktı. Davut’a şöyle dedi: “İsrail Kralı bugün ne güzel bir ün kazandırdı kendine! Değersiz biri gibi, kullarının cariyeleri önünde soyundun.”
21 Davut, “Baban ve bütün soyu yerine beni seçen ve halkı İsrail’e önder atayan RAB’bin önünde oynadım!” diye karşılık verdi, “Evet, RAB’bin önünde oynayacağım.

Önce kadın ve erkek eşcinselliğini yasaklayan bir tanrı, sonra cennete sadece “eşcinsellerin” alınacağını, kadını kirli, cennet krallığına girmeye layık varlık olmadığını, Meryem’i bile erkek yapacağını söyleyen bir tanrı okuduk.

Şimdi de pedofilik evlilikler öğütleyen bir tanrı okuyacağız.

Tevrat’ı Yahudiler vahiy kitabı değil tarih kitabı görürler bu yüzden gizli kitapları denilen Talmud’da göre ibadetlerini düzenlerler. O da dört kitaptır.

Sanhedrin 55b R.Joseph said: “Gel ve işit, üç yaşında bir bakire, istenildiğinde bir günlüğüne cinsel ilişki gerektiren bir evliliği yapacak, ve kocası ölmüş ise ölenin erkek kardeşi onunla karı koca olacak ve kız onun olacak.”

Yebamut 57b: Üç yaşında bir kız bir günlüğüne cinsel ilişkiyle nişanlanacak….,

Yebamut 69a,69b ve 60’da tartışıldı; Üç yaşında bir bakire, cinsel ilişkili bir evlilik yapacak ve kocası ölmüşse erkek kardeşi onunla karıkoca olacak ve kız onun olacak.


İslam ve Hristiyanlığın Katoliklik mezhebi dışındaki mezhepleri ile Ortodoks Yahudilik tümüyle bu sapıklıkları içerir, tüm ekvator kuşağı eski dinlerde vardır

Tevrat Sütten Kesilince Tapınağa adanma;

Tevrat 1 Samuel 1:21
Hanna Samuel’i Tanrı’ya Adıyor

21 Elkana RAB’be yıllık kurbanını ve adağını sunmak üzere ev halkıyla birlikte Şilo’ya gitti.

22 Ama Hanna gitmedi. Kocasına, “Çocuk sütten kesildikten sonra onu RAB’bin hizmetinde bulunmak üzere götüreceğim. Yaşamı boyunca orada kalacak” dedi.
23 Kocası Elkana, “Nasıl istersen öyle yap” diye karşılık verdi, “Çocuk sütten kesilinceye dek burada kal. RAB sözünü yerine getirsin.” Böylece Hanna oğlu sütten kesilinceye dek evde kalıp onu emzirdi.
24 Küçük çocuk sütten kesildikten sonra Hanna üç yaşında bir boğa, bir efa un ve bir tulum şarap alarak onu kendisiyle birlikte RAB’bin Şilo’daki tapınağına götürdü. “”

Yebamut 60b; yasal İsrail toprağında sakinleriyle görüşülen bir kasaba vardı ve Rabbi, R.Romanos’u araştırma için gönderdi ve bir dönmenin (Yahudiliğe girenin) üç yaşın altında kızını buldu ve onun bir günlüğüne rahiple birlikte kalmasının uygun olacağını ilan etti.”

Misnah Babil Talmudu Soncine 1961 basımı s 309

Niddah 44b : ÜÇ YAŞINDA BİR KIZ,BİR GÜNLÜĞÜNE, CİNSEL İLİŞKİ İÇİN NİŞANLANABİLİR. BİRİ CİNSEL İLİŞKİ YAŞINDAN KÜÇÜK İSE KIZIN GÖZÜNE PARMAĞI BATMIŞ GİBİDİR. Babil Talmudu Ketubi 11b

GEMARA Babil Talmudu Soncine 1961 basımı s.20,21

…Rabbi Hişda itiraz eder; Henüz aybaşı kanı görme çağına gelmemiş bir kız evlendirilebilir. Beth Shamnai der ki; Ona dört gece verilir. Hillel in bir öğrencisi der ki; Yarası iyileşinceye kadar (cinsel organın). Aybaşı kanı gören evlendirilir. Beth Shemnai der ki; Ona bir gece verilir. Beth Hillel der der ki; Gece takip eden Şabbat/Cumartesi gününe kadar dört gecedir.”

Talmud’da göre, dokuz yaşın altında bir oğlan, erkek, üç yaşın altında bir kız, kız değildir.

Buraya kadar sütten kesilmiş “3” üç yaşında bir kızla cinsel ilişkinin dinen uygun olduğunu yazan vicdansız, insanlıktan, tanrılıktan çıkmış, merhametsiz bir tanrının ayetlerini okuduk.

Şimdi de “”3” üç yaşında ve “3” üç yaşın altında bir erkek çocukla kulamparalık etmeyi uygun gören sapık bir tanrı ile karşılaşıyoruz.


Sapık İslami karakterler, kişilikler

Kulamparalık, Oğlancılık Etmek;

Rabbilerimiz öğrettiler ki;

Rabbi dedi ki; Dokuz yaşın altında bir çocukla yapılan oğlancılık, oğlancılık olarak görülmez.

Samuel dedi ki; Üç yaşın altında bir çocukla oğlancılık etmek, yukarıda anlatılan çocuğa yapılan muamele değildir.

Kendi oğluyla “kulamparalık-oğlancılık etmek” İbrahim peygamberde de vardır;

Tevrat Yaratılış 21:8,9 Hacer ve İsmail Uzaklaştırılıyor;

21:8 Ve çocuk büyüdü, İshak’ın sütten kesildiği gün İbrahim büyük bir yemek verdi.

21:9 Ve Sara, İbrahim’in üstüne aldığı Mısırlı Hacer’in oğlunu gördü, eğleniyordu.”

Bir baba, oğlu sütten kesildi diye niye ziyafet verir? Kimin aklına gelebilir böyle bir şey?

Ama, Adem Hava ikilisinin baba-kız-ana-oğul ilişkisinden ürediği, Allah’ın Adem’e “sana, kızlar, oğullar, mallar verdik, zenginlik olsun diye. Onlar senin karıların ve kölelerindir” dediği Sabi din kitabında geçmektedir. Sabi din kitabı Cinze’de şeytan Er Ruha oğlu Ur ile ensest ilişkiye girer ve yedi gezegeni doğurur. İlk gök cisimleri böyle oluşur. Eskiler de tanrılarını taklit ettiğinden ensest üreme ve kulamparalık bu dinlerin emirleriyle günümüze kadar gelmiştir.İşte İbrahim de ziyafeti, oğlunu kendisine verilen “karı ve köle” sahibi olmasından ötürü vermektedir.

Bu ayet gereğince İsmail’in İshak’ı becerdiği yorumu yapılıyor. İbrahim’in ziyafet vermesi de Sabi geleneklerine göre karı olarak kullanmasıyla alakalı olduğu kesindir. Bu geleneği İran Humeyni İslamında da Sabilik ve Zerdüştlük kalıntısı olarak görmekteyiz. Sara’nın olayı takiben karalı, tavizsiz olarak, al bu kadınla oğlunu götür buradan demesiyle İsmail ile anası Haceri Mekke’ye götürmesi gerçekleşir.

Gen 21:9 “Perhaps Ishmael sodomized Isaac as a insult. What ever he did to ‘mock’ him, it was so bad that Sarah saw it and demanded for Abraham to expel him and Hagar from the house.”

Yaratılış 21:9 Belki İsmail, İshak’ı becerdi, İshak incinmişti, Eğlenmek(mock) için her ne yaptıysa Sara’nın gördüğü çok kötüydü ve İbrahim’den onu ve Hacer’i evden kovmasını istedi..”

İyi hoş ta bu Allah neden hem yasaklar hem de yasakladığı işleri yapanları cennetine kabul ettiğini söyler. Ya da Kur’an’da olduğu gibi bu dünyada yasak ama ahrette serbesttir.

Çünkü Kur’an defalarca Tevrat ve İncil’in doğrulayıcısı olduğunu, Yahudi Hristiyanlara da “Kitab ehli/Ehli Kitap” Kitap sahipleri demektedir.
Cathy obrien. Doğarken babasının
oral yoldan, sütten kesildikten
sonra her yoldan tecavüz ettiği
mağdure, malum kitabın da yazarı

Örnek Maide Suresi 5: 19. Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. “Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı” demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye Kadîr’dir.”

Ve Maide 5: 68. De ki: “Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz.” Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık.”

Maide 5:68. Ayetin “Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’anı) tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz.” Bu ayet, Tevrat, İncil ve Kur’an’ı birlikte okuyun diyor. Kaç Müslüman bunu biliyor?

Müslümanların en büyük yanılgılarından birisi budur. Belki de okumamakla iyi ediyorlar, bunca kitabın nesini aklında tutup da anlayacaklar ki? Herkesin kafaları devletlerin kötü yönetilmelerinden, ekonomik krizler, çoluk çocuk, iş güç dertleri ile meşgul. Gider tapınağa, ruhbanın dediklerini yaptıklarını becerebildiği kadar uygular sonra hayatın zorluklarıyla boğuşmaya devam.

Talmud Sanhedrin bölümünde sapıklıkların
anlatıldığı sayfa
Zaten okusalar benim gibi onlar da kafalarını ileri güçleri yetmezmiş gibi içki, cinsellik konusunda ve tanrının adları, sıfatları, tanımları, putlarla bağlantıları, neden günahkar yaratıldığı ve suçunun ne olduğu, doğmak için dilekçe vermediği halde neden doğuştan suçlu olduğu, halka yasak olan şeylerin neden zenginlere serbest olduğu veya tersi gibi durumların çelişkileri bitmez ki.

Eşcinselliğin ahrette verilmesi ile Tevrat ve İncil ayetleri örtüşmektedir. Bunları yalanlayan diyanetçiler sadece demogolardır. Ayetler gayet açıktır.

Dikkatinizi çekti mi bilmem ama, tanrı, kadın ve erkek eşcinselliğini yasaklıyor sonra cennete bunları kabul ediyor veya Yuhanna’ya Vahiyler kitabında cennete 144.000 erkek Yahudi doldurması, kendisinin o ayetin geçtiği bölümdeki ayetlerde “üç yaşındaki erkek çocukları kendine köle alması, ile Thomas İncilinde “kadından doğmayan” erkeğe secde edilmesi (ya şeytansa?) annesi Meryem’i cennete girebilmesi için erkek yapması, kendisini görmek isteyen öğrencilerini anadan üryan soyunarak ulu orta elbiselerinin üstünde çırpınmalarını istemesi, kendisini damat/güvey, erkek olan havarilerini gelin ilan etmesi günümüzde sapkınlık olarak görülmektedir. Kendisi de iki farklı emir vererek kendisiyle çelişmektedir.

Asıl can alıcı nokta da Yahudilere vereceği dünya karşılığında fidye olarak alacağı üç yaşındaki 144.000 erkek çocukla kulamparalık yapacağından da bunca ayetten sonra şüphe kalmamıştır. Çünkü Talmud ve onu oluşturan kitaplardaki ayetler kendisinin de tam bir bebek sevicisi kulampara ve sübyancı olduğunu, bunu bizlere öğütlediğinin kanıtlarıdır.

Bunları yasaklayan bir tek ayetin olmaması ise tam damar bir tespittir.

Hatırlayalım;

Kulamparalık, Oğlancılık Etmek;

Rabbilerimiz öğrettiler ki;

Rabbi dedi ki; Dokuz yaşın altında bir çocukla yapılan oğlancılık, oğlancılık olarak görülmez.

Samuel dedi ki; Üç yaşın altında bir çocukla oğlancılık etmek, yukarıda anlatılan çocuğa yapılan muamele değildir.

Dokuz yaşın altında oğlanla kulamparalık, etmek kulamparalık değildir diyor. Peki nedir bre sapık?

Talmud'un Türkçesi yok.
Basarlarsa iyi olur.
Samuel peygamberleri de ne demiş? “Üç yaşın altında bir çocukla” diyor. Yani sütte olan, kemikleri bile gelişmemiş bir erkek çocukla cinsel ilişkinin de kulamparalık olmadığını söylüyor. Ulan siz ne tür yaratıksınız yahu?

Bu kadar çocuğa, masuma nasıl bu gözle bakabilirsiniz?

Siz insan mısınız?

Siz ne tür yaratıksınız?

Lanet olsun sizlere. Kanı kurumuş yaratıklarsınız. Tanrınız da siz de aynı boksunuz.

Kim inanır, böyle bir tanrıdan medet umarsa o insanda da insanlığı yoktur.

Bunlar adına açılan tapınaklar yıkılmayacaksa insanlık nerede duracaktır?

Çünkü bu tanrı, bize iyilik değil, kılıç, kan, ateş ve ölüm getirdiğini söylüyor;

Tomas İncili

Bölüm 16

1-Belki, insanlar benim yeryüzünde barış getirmek için geldiğimi düşünüyor olabilirler.

2-Ama, bilmiyorlar ki, ben yeryüzüne, nifak sokmak, kılıç, ateş ve savaş getirmek için geldim.

3-Bunun için, bir evde beş kişi varsa üçü, ikisine karşı, baba oğula, oğul babaya karşı gelecektir.

4-Ve yapayalnız olarak kalacaklardır.”

Bu tanrının tanrı değil şeytan olduğunu ya da böyle bir tanrı olmadığını bunu antik çağın sapık, köleci, cahil ruhbanlarının uydurduğuna inanmak en doğru karar olacaktır.

İnsanın, sağlıklı ve hastalıklı hali olabildiği gibi, güçlü ve yardıma muhtaç halleri de vardır. Böyle durumlarda insanlardan üstün bir yaratıcıdan yardım ummak dinlerin bizlere 13.000 yıldır aşıladığı bir avuntudur. Bundan insan olarak kurtulmak da kolay değildir. Böyle durumlarda bir inanca sahip olmak doğaldır ama buraya kadar din diye okuduğumuz sapkınlıklar içinde yaşayan ve bizlere öğütleyen bir tanrıyı, kitabını, sapık peygamberlerini de ben ret ediyorum. Üstüne, fitne, kan, ateş, kılıç getiren bir tanrıyı ben ne yapayım?

Tevrat, İncil ve Kur’an’da sadece “kadın ve erkek eşcinselliğinin yasaklanmasını tekrar düşünelim. Bu siyasi olaydır.

Nedeni ise, M.Ö.225’lerden M.S. 540’lara kadar “Lex Sactinia” adını verdikleri ceza yasasıyla eşcinselliği sırasıyla asillere sonra tüm halka yasaklayan ve Yahudiler ile Sabilerin kurbanlarını yaktıkları ateş çukurlarında eşcinselleri Sodom ve Gomora halkına verdiği “sönmez kükürtlü ateş” ten esinlenip “yakarak öldürme cezası” veren Roma imp.Jüstinyen’in bu dinlere soktuğu emirler midir bunlar? Çünkü yasaklara rağmen bir şey olmamış gibi her türlü eşcinsellik ve kulamparalık, pedofili gırla hız kesmeden sürmektedir. Bu da dinlerin ilahi değil siyasi olduğunu kanıtlamaktadır. Aynı olay M.Ö.325’lerde Büyük İskenderin Yahudilerin günlük adaklarını yasaklamasını Tevrat’ın Danyal kitabında “Kara Gün” ilan etmesinde görüyoruz. Kısaca Roma eşcinselliği ve erkek çocuklarla kulamparalığı yasakladı diye, kulamparalığı örten ama eşcinselliği yasaklayan din kitaplarının ilahiliği yoktur bu açıktır. İncil ve Kur’an’ın bu yasakların başladığı 845 yıllık dönemde, 600 yıl arayla ortaya çıkmaları da bu dinlerin ilahi değil Roma işi siyasi olduğunu göstermektedir.


Devlet, dini siyasi rejimini belirlemek için yapar.

Hristiyanlığı resmi din olarak benimseyen Roma imparatoru Konstantin’in hayat hikayesini yazan biyograficisi H. Dorries Hristiyanlığın yararının sorulmasında der ki; “Hristiyanlık, olayların kronolojik sıralanma hatasıdır. Siyaset din tarafından belirlenmiştir, din de siyasetin sonucudur”.

Kısaca din insan işidir.

Emek bizden, takdir sizden.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

19 Şubat 2017 Pazar

İKİ YÜZ ELLİ YILDA OSMANLI NASIL SATILDI?

1768-1829 BALKANLARDAN KIRIMA OSMANLI

KARADENİZ BÖLGESİNDE HASTALIKLAR VE SÜRGÜNLER

Aşağıda adını verdiğim kitabın daha başlangıcında dikkatimi çeken olayların bizim tarihimizde bize öğretilmediği dikkatimi çektiğinden halkımızla paylaşmayı uygun buldum.
Başımızdaki siyasi partileri ve bürokrasiyi ne yazık ki Atatürk sonrasından beri İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ile eski SSCB şimdiki Rusya Birleşik Devletler Topluluğu da tali etkisiyle tayin etmektedirler.
Bu olayın yeni olmadığını, bu kitapta 1829 Osmanlı Rus savaşında zamanın başbakanı olan Sadrazam Ahmet paşa tarafından savaşa giden ordunun hareket noktalarından, içeride çıkabilecek isyanlara karşı alınan tedbirlere kadar Rus Çarlık Ordusuna bildirildiği anlatılmaktadır.
Bunu daha önceden tespit ettiğimden blog başlıklarımı kendime ait olan "Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez" sözümle belirlediğimi hatırlatırım.
Bu kitap da 1700-1800 lü yıllarda Rus ordusuna geçmiş Osmanlı paşalarından, sayısız ihanetlerden bahsetmektedir.
Ben sadece bir kaç sayfanın resmini çektim ve onları kısmen dilimize çevirmeye çalışacağım.
Yazılarıma özellikle yandaş medyada iktidar yanlısı çakma profesörlerin, tarihçilerin ve cahil ilahiyatçı ve imamlarca çok itiraz ve yalanlama yapıldığından sayfa resimlerini çekerek yayınlama gereği duydum.

Kitabın adı: Migration and Disease in the Black Sea Region (Karadeniz Bölgesinde Hastalıklar ve Sürgünler)

Açıklaması;Ottoman -Russian Relations in Eighteenth  and Early Nineteenth Century. (Onsekizinci ve Erken Ondokuzuncu Yüzyıullarda Osmanlı-Rusya İlişkileri)
Yazarı; Andrew Robarts
Kitabın Yayın evi ve yayınlama tarihi;

Kitabın linki;https://books.google.com.tr/books?id=QSd7DQAAQBAJ&pg=PA33&hl=tr&source=gbs_toc_r&cad=3#v=onepage&q&f=false

Kitap görüldüğü gibi akademik bir araştırma kitabıdır.Yazar Andrew Robarts, Geogetown Üniversitesinde bir akademisyendir. öğretmenlerinin ve ailesinin teşvikleri, bazı yayıncı kurumların maddi destekleriyle gerçekleştirdiği araştırmasını, önce kendi Üniversitesi Georgetown'da başlatmış sonra ülkesinden ayrılarak Bulgaristan, Romanya, Rusya, Kırım Odessa ile Moldavya Kişinev, Türkiye Osmanlı ve İslam Araştırmaları devlet arşivlerinde belge tarayarak ve bazı adını verdiği tarihçilerimizle görüşerek bilgileri temin etmiştir.
Ülkemizde iktidar yandaşlığı yapan Osmanlıca bile bilmeden Osmanlıcılık yapan, ömründe bir A4 kağıdı dolduracak yabancı bir akademik çalışmayı dilimize çevirip öğrencilerine, halkımıza ulaştırmaktan aciz cahil çakma doçentler ve profesörlerin yanıltıcı, yanlış, saçma yorumlarına aldanmayınız.
Özellikle AKP döneminde yazılan ve yayınlanan bilgilere asla itibar etmeyiniz. Verdiğim bilgileri de yazarın bir yabancı olduğunu, azıcık Hristiyan toplumunu kayıracağını da unutmayınız. Gerçeğinde ben onları önce olduğu gibi yayınlayıp sonra bizdeki karşılığıyla size düzelterek vermeyi ilke edinmişimdir.
Büyük devletlerin yazarlarının da "kompleksi olmadıklarından" en az yalana başvuran araştırmacılar olduklarını da unutmayınız.
Siz de daima uyanık olun yeter.
Çeviriler sayfa takip etmeden seçilen kısımlardan yapılmıştır.
İyi okumalar;

Karadeniz Bölgesi ve Bölgesel Tarihi


Karadeniz Bölgesi, 1768-1829 tarihleri arasında geleneksel sömürgeci karakterli bir savaş tiyatrosuna göre şekillendirilmiştir.
Aslında bu dönemde Osmanlı ve Rusya, Karadeniz üzerinde Balkanlar, Kafkasya üzerindeki üstünlük savaşlarında dört silahlı çatışmayla ilişkilendirilebilirler.
Bu kitaba esas alınan Rus asilzadesi İvan İvanoviç  Veşniakov’un Kırım tatarlarını hacdan getiren bir gemi ve sonra Yunan bir ticaret gemisiyle Osmanlının başkenti İstanbul ile Karadeniz bölgesinde edindiği izlenimlerini yazdığı hatıralarıdır.
Veşniakov’a göre 18.yüzyıl ve erken 19.yy Karadeniz bölgesi savaşlarla sürekli el değiştiren, halkın çoğunun Osmanlı ve Rusya arasında ki değişiklikler yüzünden karşılıklı ticaretin yanında hastalıkların da yaygın olduğu bir bölgedir. Sayfalar 2,3,4)


Düzenleme öncesi Bir Not;


Karadeniz Bölgesi Tarihi, uluslararası Serbest Ticaretin açıklıklığı ile kapalı ekonomi arasında sarkaç gibi sürekli yer değiştirmiştir.  1768-1774 yılları arasında süren Osmanlı-Rus savaşları sona ermiş, s Kırım’ın Kaffa limanında imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşmasıyla (1774) Kırım Hanlığı Rusya idaresinde bağımsızlık kazanmış, Karadeniz sahilinde bulunan Kinburun, Yenikale ve Kerç limanları Rusların ağır baskıları sonucu Rusya’ya terk edilmiş, Osmanlı gölü olan Karadenizden Çanakkale boğazına kadar bölgelerde Rusya serbest ticaret yapma hakkı da kazanmıştı.
Bu serbestliğin getirdiği göçlerle birlikte de bölgede hastalıklar da hatırı sayılır ölçüde yayılmıştı. Bunları önlemek için 1768’de Osmanlı ile Rusya’nın aralarında Hünkar İskelesi anlaşmasını imzalayarak yakınlık kurmaları, Rusların İstanbul’da asker bulundurma konumuna ilerlemesi de İngiltere ile Fransa’yı telaşlandırmıştı. Karadeniz Sorununa  uluslararası statü kazandırılması ile 60 yılda Karadeniz ticareti ikili ekonomik konumunu yitirmişti. (S.9)

Göçler ve Yerleşimler


18. ve 19. Yüzyıllarda göçlerle gelen yer değiştirmeler siyasi, ticari, tarımsal faaliyetler gibi nedenlere bağlı olarak değişmekteydi ve bu göçler Karadeniz bölgesinde gurbetçiliğe dayalı göçleri hareketlendirdi. Bu göçler içinde Rusların Osmanlı’dan aldıkları yerlere yerleştirdiği göçmenler arasında Ermeniler önemli yer tutuyordu. Dynester nehri kıyısına 1792’de kurulan Grigoriopol şehrine kuzey Kafkasya’da Terek nehri civarından göç ettirilen Ermeniler Bender, Kilia ve İbrail, Nahçivan ve Mozdok yerleşimlerini kurdular. 1790’larda Grigoriopol şehrinde Ermeniler , 1000’rus nüfusuna karşın 2.800 ile nüfus çoğunluğunu ele geçirdiler ve Kızılyar ile Mozdok yerleşimlerinde çoğaldılar. 
Osmanlı’ya ait Tun Nehri vilayeti ve Rumeli kasabalarında önemli sayıda Ermeni nüfusu bulunuyordu. Rusların 1809’da Eflak’ı işgal ettiklerinde Rus askeri memurları Bükreş’te 801 Ermeni yerleşimci tespit ettiler.
Karadeniz bölgesinde 18. Ve 19. Yüzyılların erken dönemlerinde Yunanlı göçmenler de yerleştirildiler. 1780’lerde Yenikale,Kerç ve Taganrog kentlerinde Yunanlı tüccarlar da çeşitlendiler. Bu yüzyıllarda Güney Rusya’da önemli Yunan nüfusu bulunmaktaydı. 1820’lerde Yunan kaçaklar ile göçmenlerin gelişleriyle Tuna vilayeti şehri Dobruca’da Yunan nüfusu iyice artmıştı.

Rus çarı Dinyester nehri kıyısındaki geniş topraklarda Eflak ve Moldavyalı asillere geniş topraklar bağışladığından güney Rusya ve Besarabya’da Moldavyalı köylüler tarım yerleşimcileri olarak buralara göçtüler ve 19. Yüzyılın erken dönemlerinde Besarabya’da nüfus çoğunluğunu elde ettiler.
Bunların yanında Hristiyan Türkler veya Bulgarlara göre Türkleştirilmiş Hristiyanlar (Poturçeni Bulgarları)ile Gagavuzlar da Karadeniz boyunca Dobruca ve Besarabya’da nüfus yoğunluğu elde ettiler. 

18 ve 19.yüzyıllarda Gagavuzlar, Karadeniz civarında Balçık, Kavarna, Köstence, Mangalya, ve Varna şehirlerinde ve Silistre, Dobruca’da büyük ölçüde yerleştiler ve Dobruca’nın Vister kasabasında 1000 aile Gagavuz yerleşmişti.
Rus ve Bulgar yetkililerince yanlış değerlendirilen birkaç Sırp, Moldavyalı, Yunan azınlığın yanında Türkçe konuşan Gagavuz Türkleri 18.yüzyılın erken dönemlerinde Güney Rusya’ya yerleşmişlerdi.
1786-1792;1806-1812;1828-1829 Osmanlı Rus savaşlarında binlerce Gagavuz Türk’ü Osmanlı’nın Bucak, Bender ve İsmail şehirlerine göç etmişlerdi. 1830’ların ortalarında Besarabya’da 27.000 Gagavuz Türk’ü yaşmaktaydı.

1806-1812 Osmanlı Rus savaşında Tuna bölgesinden Rusya imparatorluğuna önemli sayıda Çingene göçleri olmuştur. 19.yy ortalarında Rusların yaptıkları nüfus sayımlarında Besarabya’da Romen nüfusu 12.000 olarak tespit edilmiştir. İngiltere’nin Bükreş konsolosu William Wilkinson’un tahminlerine göre Tuna vilayeti bölgesinde 150.000 Romen yaşamaktaydı ve çabucak yer değiştiriyorlardı.
Prusya (Almanya) Sarayevo konsolos yardımcısı Carl Von Sax’a göre Osmanlı’nın alt Tuna vilayetinde yarısı Müslüman yarısı gayrimüslüm 25.000 Romen yaşamaktaydı.
1768-1830 yılları arasındaki Osmanlı savaşları süresince Rumeli’den Tuna’ya Rus idaresine en çok göçenler 250.000 nüfus ile Bulgarlardı (Bulgar nüfusunun %15’i) ve kısa süre Rus idaresinden sonra bu göçmenler eski evlerine geri dönmüşlerdi….

Alan Fisher’a göre 1768-1792 yılları arasında 150.000-200-000 Kırım Tatarı Rusya’dan Osmanlı’ya göç etmişti. Birian Willliams’a göre Rumeli’de on binlerce Kırım Tatarı yaşamaktaydı.
Güney Rusya’da Bulavin isyanını takip eden ayaklanmalarda Nekrosovitler olarak bilinen ve “eski imanlılar” da denilen Ruslar ile Kazaklardan oluşan çok sayıda göçmen Tuna nehir ağzı yatağına 18. yüzyılın erken dönemlerinde göçmüşlerdir. 1703-1730 yılları arasında hükümdar olan III. Ahmet onların Osmanlı ordusunda görev almaları halinde vergi muafiyeti tanıyan ferman yayınlamıştır. Bu yüzden 1768’den 1829’a kadar süren Osmanlı Rus savaşlarında bu Nekrosovitler Osmanlı askeri olarak savaşmışlardır. Bu sayede Tuna kıyısında Seriköy, Dunavets ve Beştepeler ile Osmanlı toprakları Dobruca, Babadağ, Maçin, Tulça, Hırsova ile Karadeniz kıyısında Balçık ile Varna’ya da yerleşmişlerdir. (s-14,15,16,17,18)



Kitap, 18.ve 19.yy.larda Trakya'dan Balkanlara Osmanlı Rus ilişkilerini incelemektedir.
S-18

Karadeniz Bölgesinde Hastalıklar;


İleri Küçük Kaynarça Anlaşması zamanında Osmanlı-Rusya arasında ticaret zenginleşti, Karadeniz bölgesinde ölçülebilir insan göçleri yaşandı, salgın hastalıklar nedeniyle kesintili savaşl halleri yaşand.
Bu arada önemle belirtmek gerekir ki virüse dayalı bulaşıcı hastalıklardan Sıtma, tifüs gibilerin yanında Veba (İng. Plague) hastalığı da yayılmıştı.
Özellikle kolera ve veba gibi hastalıkları yapanvrüslerin yayılması hakkında bilgi vermek gerekirse, bakteri bulaşmış bir böceği bir fare yer, fareyi sinek sokar ve gidip bir insanı da sokarak hastalığı bulaştırır.
Bun u engellemenin yolu da farelerin ve sineklerin üreme ortamlarını yok etmek ya da asker veya tüccarların üzerlerine ipekli, yünlü,  pamuklu kumaşlar giydirmek, hastaları bunlarla örterek sineklerin sokmalarını önlemektir.
Bu hastalıklar, depremler, sellerin olduğu zamanlarda 20C-25C sıcaklık ortamında çıkmakta ve insanların yetersiz beslendiği, bağışıklık sistemlerinin zayıfladığı zamanlarda yayılmaktadır.

Vebanın bu bölgede yayılmasının sebebi de 1817’de Hindistan’da Ganj nehri bölgesinde çıkan Veba salgınının Müslüman Hacılar ve onları taşıyan buharlı gemiler yoluyla yayıldığı bir gerçektir.
Hicaz’dan dönen Rus hacıların indikleri Karadeniz limanları ve Astrakan’dan Rusya’ya veba yayılmıştı. Bu yüzden 1820-1830’larda Rusya kolera ve veba ile mücadele eden tek Avrupa ülkesiydi.

1823’ten 1831’e kadar koleradan 250.000 Rus vatandaşı ölmüştü. Bunu önlemek için Osmanlı ve Rusya devletleri ortaklaşa çalışarak salgın hastalıkları önleyecek tedbirleri aldılar.
17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı Balkanlarında sıhhi şartların sağlanmadığı kasabalarda, ordu karargahlarında, mülteci kamplarında tifüs ortaya çıktı. Osmanlı idaresindeki Tuna nehri bataklıkları ile Karadeniz sahilleri boyunca da, soktuğu yeri kanatan sivrisinek sokmalarıyla da sıtma hastalığı Varna’ya kadar yayıldı.
Balkanlarda seyahat edenler, ateşli ağrılardan ve nefes yolu rahatsızlıklarından şikayet ediyorlardı.
Sam White’nın bahsettiğine göre, zayıf sıhhi şartlar, ilkel su sağlama sistemleri , dizanteri, ateş, bağırsak rahatsızlıklar, karın ağrıları, kızıl, tifüs, sıtma gibi yerel hastalıkların etkisi Osmanlı topraklarında iki katına çıkıyordu. (S-18,19)

Akışkan Kimlikler ve Şartlara Göre Bağlılıklar


Karadeniz leğeni çevresinde 18. Ve 19. Yüzyıllarda askeri karışıklıklar,siyasi rekabetler, fiziksel ve ruhsal yanlış yerleşimler göçlerle birleşince bir çok bireyin kimlik duygularında değişimler ortaya çıktı ve bağlılıklarını şartlara göre değiştirmeye başladılar.

1828-1829 Osmanlı Rus Harbinin sonuçlanmasıyla Rusların Zaporozian Cossackları dedikleri  Osmanlı ordusundaki Kazak ve Rus Hristiyanlar olan Nekrosovitler Osmanlı’dan aldıkları azadname ile ile Odesa kalesindeki soydaşları da hep birlikte Rusya tebaasına geçerek Rus ordusuna katıldılar ve Osmanlıya karşı savaşlarda yer almaya başladılar. Ruslar bunlara “Türk Zaporozhianlar (Turetskie Zaporozhtsy)” adını vermişlerdi. 19. Yüzyılın ilk onlu yıllarında Rusya’ya dönen Kırım Tatarları da Rus ordusuna yazıldılar ve Osmanlı ordusuna karşı savaştılar.

1828-1829 Osmanlı Rus savaşında esir alınan Osmanlı askerleri de Rus ordusunda savaşmaya, Rus Çarına bağlı kalacaklarına yemin ettiler.
Oysa 1806-1812 Osmanlı Rus savaşında bu Rus Kazaklar ile Kırım Tatarları, Osmanlı valisine karşı isyan edenlere karşı saldırmışlardı. (S-24)

Bu döneklerin Rus ordusuna kabul edilmelerine rağmen Rusya İmparatorluğu bunlara  “alçaklar (zlodei) ve “aldatanlar (obmanshchiki)” diyerek güvenilmemesi yönünde talimat verdi.
Bunun üzerine Zaporozyanlardan Osmanlı’ya geri dönenlerin de orduya katılmasına Osmanlı hükümeti fetva verdiyse de bazı paşalar kabul etmekte tereddüt gösterdiler.

Rus limanlarına girebilmek için birçok Osmanlı ticaret gemisi Rus bayrakları asarak Karadeniz de seyahat etmeye başladılar…
Karadeniz bölgesi terk edilmiş askerler ile ordudan atılmışlarla doluydu.
1768-1774 Osmanlı Rus savaşında bunlardan hiç biri Osmanlı Ordusuna katılmadılar ve başıboş kalmış leventler Virgina Aksan vilayetinde Rusların yanında Osmanlı’ya karşı savaştılar

1790’larda dönme Rus askerleri ve subayları Osmanlı ordusunda Ruslara karşı savaştılar.
18.yy. sonları ile 19. Yy başlarında muhalif Osmanlı ordusu hizmetkarları Rusya’ya sığındılar. Örneğin Novorossiya vilayeti Nikolayev kasabasının beş mil dışında Osmanlıdan atılanlar bir yerleşim yeri kurdular. Yerleşime bahriye subayı Salih ağa önderlik etti ve Rus ordusunda tuğgeneral olarak hizmet etti. 1786-1792 savaşında prens Potemkin tarafından Osmanlı’ya görüşmeci olarak gönderildi.

1808-1809 dönemlerinde çok miktarda Osmanlı subayı ve askeri (42 subay ve 155 asker) Osmanlı ordusundan kaçarak Rusya’ya sığındılar. Bunlar da Nikolayev kasabasında ikamet ettirildiler.

Yüksek rütbeli Osmanlı kaçağı olan Yusuf Siruzi paşa, 1828 Varna savaşında, astlarını Rus tebasına geçmeye teşvik etmek ve Ruslarla işbirliği etmekle (hıyanetini icra ederek)  suçlandığından kaçarak Ruslara sığınmıştı.

1821’de Yunan isyanını bastırmakta etkili görev yapmış bir çok paşa 1828-1829 Osmanılı-Rus savaşında Rusya tebasına geçmişti.

18. yüzyılda ve 19. yüzyılın erken dönemlerinde Karadeniz bölgesinde dinden dönmeler de hızla yaşanıyordu. 1808 Aralık ayında Ahmet bey adlı bir Osmanlı askeri, Rumeli’de Tırnova’da kuşatma sürerken  Osmanlı ordusundan kaçarak gönüllü olarak Kazakların tugayına teslim oldu.
Bükreş’teki Rus karargahına gönderilmesine karar verilmesi gerekirken Ahmet bey verdiği dilekçede Hristiyan olmak istediğini belirtti. Bükreş’teki genelkurmayın cevabında Tırnova’daki  Ortodoks kilisesinde Hristiyanlığı öğrenmesi uygun görüldü. Eğitimini bitirdikten sonra Odessa’ya yerleşti ve Rus İmparatoruna sadık birey olarak yaşamını sürdürdü.

Tersine olarak da 1828-1829 savaşında Rus askerlerden de İslam’a dönenler oldu. 1802 tarihli Osmanlı Hatti Şerif kayıtlarında Eflak bölgesinde çok sayıda Müslüman ve Hristiyanın dinden döndükleri kayıt edilmiştir.

Dönenlerin çoğunun gerçekte dönmedikleri, sürgünler yüzünden ellerinden çıkan evlerini arazilerini, miraslarını geri almak, evlenmek için bu yola başvurdukları da yazılıdır. (S-26)
25-26 sayfadan çeviridir.
Karadeniz Bölgesinde İstihbarat Toplama;
Ajanlar, Casuslar, Muhalifler ve Mahkumların Savaşları.
(S-26’dan başlıyor 32’e kadar.)
Geç 18.yy. ve erken 19.yüzyılda Rusya devleti Kırım, Besarabya, Tuna vilayeti ve Osmanlı Dobruca’sında yoğun istihbarat toplama faaliyetleri başlattı. İstihbarat toplamanın düğüm noktası Moldavya’nın başkenti Jassy şehri ve Romanya’nın başkenti Bükreş’ti. Askeri casuslar Prut ve Tuna nehirleri boyunca uzanan karantina bölgelerini gözlerken istihbarat polisleri de Odesa, Tulça, Oçakov, İsmail ve Akkerman’da konuşlandılar.
Bu memurlar, Polonyalı kaçakları, özgür masonları, Yunanlı asileri ve Rus muhalifleri izleyip raporlar yazıyorlardı.
Alıkonulan göçmenler ile sorgulanan şüpheli, göçmen grupları arasına gizlenen Türk suçluların sorgulanmalarına dayalı olarak görev yapıyorlardı. Rus casus ve ajanları resmi belgelerini, Osmanlı Rumeli’si ve İstanbul’un yan yana olması nedeniyle Saint Petersburg’da tutuyorlardı.
Rus ajan ve casusları, Osmanlı imparatorluğundaki gelişmeleri gözleyebilmeleri ve malumat ulaştırabilmeleri için güvenilir çeşitli gayri resmi kadrolarda istihdam ediyorlardı.
1814 ve 1815’de Rys çarı I.Aleksandre’nın güvenilir danışmanı ve Saint Petersburg’un güney Rusya’daki kilit adamı, Besarabya, Osmanlı Rumeli’sinden önemli bilgiler getiren Kişinev’de bir Ermeni’ydi.
Özellikle Osmanlı ile sözleşmesi olan Yunan, Ermeni ve Rus gemici tüccarlar Osmanlı ordusunun hacmi hakkında yeterli, güvenilir bilgiler verebiliyorlardı.
Kırım ve Besarabya’daki Osmanlı ajanlarına rehberlik eden Kırımlı bayan Tatarlar iki taraflı oynayarak Güney Rusya’daki Osmanlı istihbaratı hakkında güvenilir bilgiler veriyorlardı.
Para ödemek şartıyla Müslüman Türk Hacı Musa adlı bir şahıs da (her ne kadar tam tanımlanamamışsa da) Rus ordusuna yardımcı oluyordu.
Osmanlı devleti, Karadeniz bölgesinde Rus İstihbarat toplama kabiliyetinden daha fazlasına sahipti. Karadeniz bölgesinde Osmanlı –Rus istihbarat toplama faaliyetlerinde muhalif Jakobenler sayesinde Osmanlının Rusya’nın derinlerine kadar işleyerek operasyon yapabilme ve istihbarat toplama yeteneği daha fazlaydı.
Osmanlı ajanları, Jassy ve Bükreş’de Eflak’ta yerleşmiş Bulgar mültecilerden Tuna nehri boyunca ve Tuna prensliklerinden istihbarat dosyaları alabiliyorlar ve Rus ordusunun ilerleyişi, yerleşimini takip edebiliyorlardı.
Besarabya’da çok dilli Osmanlı ajanları geri dönüş için çıkış belgesi almak üzere Bulgar göçmenleri kışkırtmış, Osmanlı ordusunda çalışmış Zaporozyan Kazaklarını keşif işlerinde görevlendirmişti. Ruslar gibi Osmanlılar da ikinci sınıf vatandaşlardan ajanları işe alıyorlardı. 1809’da Rus yetkililer Rusçuk’tan Kristo İvasn ile Sviştov’dan Velizar Stoyanoviç adlı iki Bulgar ile Nikola adlı bir Eflaklı’yı               Osmanlı lehine ajanlıkla suçlamışlardı. Osmanlı ve Rus iki taraf da savaş suçlularını gerçek zamanlı askeri ve siyasi istihbarat toplamada kullanıyorlardı.
Örneğin, serbest bırakılan Türk esirler 1768-1774 savaşında güney Rsuya’da çıkarılan Pugaçev isyanı hakkında tam malumat getirmişlerdi.
1775’de, savaş esirlerinden toplanan Rusya’Nın ekonomik ve ticari durumu hakkındaki bilgiler Osmanlı büyükelçisi Abdülkerim paşaya iletmişlerdi. Bükreş İngiliz konsolosu William Wilkinson’a göre 1786-1792 Osmanlı Rus savaşlarındaki “İmanın Düşmanlarının Şartları ve Güçleri”  istihbarat yapılanması, birçok kişinin gayretli sorgulayarak kıymetli bilgiler elde etmişti.
1806-1812 savaşlarında sorgulanan bir Türk askeri Rus ordusundaki Osmanlı casuslarının adlarını vermiş, ek olarak Tuna nehri yakınlarında bulunan Rusçuk ve Svitov daki Osmanlı birlikleri ile İstanbul’dan Tuna’ya ve Anadolu’ya Osmanlı askeri birliklerinin hareket değiştirme yerlerini itiraf etmişti.
Aynı savaşta kaçmayı başaran bir Türk askeri “Rusya ahvaline tedariki harbiye” olarak adlandırılan Rusya’nın savaş hazırlıkları kadar Rusya’nın genel durumu hakkında bilgiler ulaştırmıştı.
1828-29 savaşında serbest bırakılan üçüncü sınıf bir Rus ajanı olan bir savaş esiri, Osmanlı ordusunun morali, birliklerinin hareketleri hakkında bilgiler vermişti.
Osmanlı-Rus istihbarat toplama çalışmalarında göçmenlerin alıkonulup sorgulanmaları önemli bir yer tutuyordu. Örneğin 1808’de İlia (İlya) adlı bir Moldavya’lı göçmenin mahkeme dışında uygun şekilde alınan ifadesinde Osmanlı birliklerinin Tuna boyunca yer değiştirmeleri hakkında Rus yetkililer bilgi temin etmişlerdi.

*1828’de Varna’da güvenlik şartlarının kötüleştiği, Varna ve Odesa’da Rus gemilerinin batırıldığı bir zamanda, İstanbul’da,  Ahmet Ağa adlı bir Sadrazam *(Baş vezir-BAŞBAKAN) iltica ederek bilgi getirdi.--------------------------------------------


1828-29 savaşı başında üçüncü sınıf bir ajan, adı gizli bir Bulgar göçmenden Osmanlı birliklerinin hareketleri ve Tuna önlerinde tedarik merkezleri hakkında bilgi getirmişti.
Osmanlı ve Rus istihbaratçılarının bilgi toplamada yaşadıkları zorluklar elbette şaşırtıcı değildi.
1778’de, İstanbul Rusya büyük elçisi, İstanbul Anadolu yakasında bulunan Üsküdar’da bir Ermeni ajanın sokak ortasında öldürüldüğünü rapor etmişti.
Görünüşte, Margoz’un saldırganı, henüz Kırım’dan dönmüş bir Müslüman Türk’tü.

Ermenilerin birçok suçlamalarına rağmen bu yüzyılda Osmanlı parası Rusya Karadenizindeki karantina bölgelerinde geçerli olarak kaldı.
1820’lerde Prut ve Tuna kıyılarına yerleşen nüfuslar arasında Osmanlı parası uzun zaman kullanımda kaldı.
 I.I.Dibich- Zabalkansky adlı Rus generali ve sözcüsünün dediğine göre, Eflak bölgesindeki prensliklerde Osmanlı parasının kaldırılmasında bir türlü başarı sağlanamamıştır.

Bu yüzyıllarda karşılıklı göçlerin sıklıkla yaşanması yüzünden Osmanlı parası Rusya Besarabyasında yürürlükte kalmayı sürdürmüştür."

Bu kadar çeviri umarım, önce "Osmanlı Düşkünü" vatandaşlarımızın akıllarını başlarına almaya yetecektir.
Çünkü, başbakanından, bakanına, paşasından erine Osmanlı ihanetler ile çökmüştür, çökertilmiştir.
Bu gün Türkiye cumhuriyetin bir Osmanlı kurmasını bırakalım hayali bile mevcut devletin paramparça edilmesiyle sonuçlanacaktır.

Ki bu "Yeni Osmanlıcılık kavramını" 2006'larda şimdi kapalı olan "Geliyor yeni Osmanlı Geliyor başlıklı yazımdan sonra Ahmet Davutoğlu o zaman danışmandı aldı ve günümüze kadar getirdi. AKP'nin hiç bir kişisinde o zamana kadar  bu yoktu. Bu yazıyı yazma nedenim de o zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "36 parçalı Türkiye'den bahsediyordu". Öyle değil böyle yapsınlar bari deyip yazdım ve hala bu iddiayı, gerçekleştirmek gibi hedefleri olmadığı halde oy avcılığı için hükumet kullanmaktadır.
En sevdiği ortakları Fethullah Gülen'in derin Ermeni yapılanmasını hala temizleyememiş hükümetin daha bunun 36 etnik gizli yapılanması yanında en az 50 seneyi temizliğe ayırması gerekecektir.
Kısaca bu iş böyle yürümez, böyle devlet yönetilmez. Camide namaz, evde zikir ile devlet yönetilseydi Osmanlı yıkılmazdı, yukarıda kısa çeviri yazıda okuduğunuz gibi 300 yıl sürekli oluk oluk kan akıtmazdı.

TEK ADAM anayasası oylamasında EVET çıktığı takdirde ilk yapılacak iş, Türkiye federasyonlara bölünecektir ve bir dönem belki Kürdistan, Batı Ermenistan, Potomya ve Megalo İdea kurulmaları gerçekleşinceye kadar "FEDERE ANADOLU CUMHURİYETİ" sürebilir ama en geç 15 yıl içinde devleti otonom "36" parçaya bölünecektir. Ardından bırakın Osmanlı'yı, herkes iç savaşlarla birbirine kırdırılarak nüfus 1/4 oranında azaltılacaktır.
En iyi ihtimalle, başımızdaki kripto Rum yapılanma  İran'ın işgalinde etkin askeri rol alarak devleti savaşa sokacaktır. Bu da, ABD-RUSYA-ÇİN birlikte anlaşamadığı sürece dünya savaşı demektir ki ülkemiz yıllar boyu savaş alanı olacaktır.
Çünkü, asırlardır devlet hayali kuran bu devşirme azınlıkların devlet olma umutlarını 1915'de İttihat ve terakki ve ardından Atatürk bitirmiştir.
Şimdi bunlar onun öcünü alıp devleti yıkmaya yemin etmiş "1915 travmacılarının çocukları" sizleri sonu belirsiz maceralara sürüklemekten kaçınmayacaklardır.
Aslında, büyük devletlerin 1915 travmacılarını travmaya sokan Enver paşa ve Atatürk'e izin vermeleri, Bakü-Tiflis ile Musul-Kerkük petrollerini güvenceye almak içindi.
Zamanın İngiltere ve Amerika'sı diretseydiler Cumhuriyet kurulamayabilirdi de. Bazı Ermeni yazarların yazdıkları gibi 1915'de devlet olma izni balkanlara verildi ama doğu Hristiyanlarına uygun görülmedi. Bunun hesabını da Atatürk ve Türk milletinden değil, 1000 yıldır köleliğini ettiğiniz ve hala etmekte olduğunuz batılı din kardeşlerinden sorsanız daha iyi edersiniz.
Sizi asırlarca devlet hayaliyle coşturup koşturdular, yukarıdaki gibi sayısız ihanetler yaşattınız, kanlar akıttınız ama efendileriniz size devlet olmayı çok gördü ve inanın gene de görmeye devam edeceklerdir.
Bu yüzden, geçmişin acılarını analım ama siz de kilisede namaz kılarken kimse gelip sizi bir yere sürmedi. Suçunuzu kabul edip, şu topraklara birlikte sahip çıkalım.
Birlikte ayaklarımızı bastığımız toprakları, sırayla el değiştiren azınlık iktidarlarının sinsi hesapları uğruna batıya sömürtmeyelim, birlikte sahip çıkalım.
Bastığın toprağa, özgürlüğüne, demokratik haklarını korumaya sahip, emperyalizme karşı çık!
Ne Osmanlı ne Bizans, ne Kürdistan ne Lazistan/Pontus, en iyisi mevcut durumu korumak ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" demektir.
Takdir sizlerindir.

Dilimize çeviren ve yayınlayan;
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

*RUSYA'YA İLTİCA EDEN BAŞBAKAN AHMET PAŞA KİMDİR?

(Özellikle II.Mahmut döneminde yapılan 1808-1809; 1806-1812; 1828-1829 Osmanlı Rus savaşlarında yüksek rütbelilerin ihanetlerinde büyük bir artış var.
II.Mahmut döneminde adı geçen ve saraydan istihbarat gönderdiği yazılan Baş vezir Ahmet paşa adına istinaden iki paşa kaydı vardır.
Birisi Gürcü diğeri de Lazdır. Laz'ın da "aziz" olan adına bakarsak Ortodoks Gregoryen Ermeni dininde olduğunu söylemek zor olmayacaktır.Bunun yanında Gürcistan Avurpa Parlamentosuna verdiği 2003 Gürcistan Azınlık raporunda Osmanlı'yı yıkmak için, 1768'lerden itibaren Ermeni, Süryani, Nasturi, Yezidi Kürtlerle birlikte ortak hareket ettiklerini açıkça yazmıştır. Başımızdaki de "Ben Gürcüyüm, karım Kürt" diye daha başbakan olduğunda 2004'lerde bağırmaya başlayan birisidir.Evliya Çelebi Seyahatname kitabının Tiflis bölümünde "Ne zaman Moskof çarlarının soyu tükense, gelirler Gürcistan'dan bir papaz alıp Çar yaparlar" demiştir. Lenin'in son Rus Çarı ve ailesini öldürmesinin ardından Lenin zehirlenerek öldürülmüş ve yerine Gürcistan Tiflis papaz okulu mezunu, ablası da Tiflis kilisesinde rahibe Josef Stalin getirilmiştir.
Tesadüf mü sizce?
Yine aynı Evliye Çelebi daha 1658'lerde, Gürcüler ile Kürtlerin aralarında kız alıp verdiklerini, birbirlerinden köleler satın aldıklarını yazmıştır. Bu konuda geniş alıntı bilgileri "Evilya Çelebiye Göre Doğu Anadolu" başlıklı adilyargic blogspot.com blogumda bulabilirsiniz.
Ancak Lazların Gücüleri pek sevmemesine rağmen Osmanlı'nın yıkılış döneminde güçlü olan ve dinen kendilerine yakın Rusya ve Gürcistan'a yaklaşmaları kadar doğal bir şey olamaz.
Çünkü Osmanlı padişahları Türk geleneğinde olmayan "soya dayalı devlet ilkesini" benimseyip, Fatih ile Türkleri devletten çıkarmışlar ve Kanuni'den sonra da bu paşaların hamam oğlanları olmuşlardır.
Sonunda bunlar da batının yani soydaşlarını çıkarlarına uygun olarak devleti bitirmişlerdir.

“HURŞİT AHMET PAŞA”
30 Kasım 1822’de ölm, Gürcü asıllı paşadır. 05 Eylül 1812-01 Nisan 1815 yılları arasında Sadrazamlık (Başbakan) yapmıştır.
Laz Aziz Ahmet Paşa
(Ö.1819 Erzurum)  1811’de  asker sevkiyatında görevli asker olarak orduda görev aldı. Bundaki başarısıyla Hacı Mustafa Ağa, İbrahim Rafet Efendi’nin padişaha anlatmalarıyla Sadrazam olmuştur. 1811’de Rusçuk’u Ruslardan almış, bir yıl sonra 28 Mayıs 1812’de Besarabya'nın tamamını Ruslara kaybetmiştir.
Laz Ahmet paşa tamamen devlet torpil ile gelmiştir ve dış güçlerin parmağı olduğu birden başbakanlığa yükselmesinden bellidir.
Alaeddin Yavuz

























İMPARATORLUKLARDAN ŞİKAYET EDENLER, ONLARIN ÇOK DİNLİ VE ÇOK IRKLI DEVLETLER OLDUKLARINI, O İMPARATORLUKLAR ÇAĞINDA İMPARATORLUK GELENEKLERİNİ DE HESAPLAMALIDIRLAR.

BUNLARI HESAPLAMADAN YAPILAN HER TÜRLÜ YORUM, İDDİA,TEZ SONUNDA BOŞA ÇIKACAKTIR.

SADECE EN GALİP, EN BÜYÜK, MEVCUT EGEMENİ YAĞLAMAYA YARAR.

OSMANLI HAKKINDA DA YAPILAN YORUMLARIN ÇOĞU BÖYLEDİR.

AMA GÜNÜMÜZDE OSMANLICILIK YAPANLAR, ONDAN, TÜRK VE MÜSLÜMANLARDAN ÖÇ ALMAYA YEMİN ETMİŞ HAİNLERİDİR.

AKP VE VEHHABİ, HUMEYNİ ANLAYIŞLARI BUNLARIN İKTİDAR OLMUŞUDUR.
AlaeddinYavuz