30 Aralık 2015 Çarşamba

ŞATANİST ARAPLAR, DİNLERİNİ ZULÜMLE DAYATTILAR.



Arapların Şatanist olduklarını ben demiyorum. 1300 önce İslam öncesi inandıkları dinleri yazan ve İslam’ın kendilerini ne tür pisliklerden kurtardığını yazan İbni İshak, peygamberin arkadaşlarından ve onların çocuklarından derleyerek yazmış, ondan 70 yıl kadar sonra da İbni Hişam El Kalbi yazdıklarını bulup kitap yapmış. Ben de İngilizcesinden dilimize çevirdim.
Okuyalım;
Ürdün Petra'da Düşere ve üş kızı
Menat, El Lat ve El Uzza tapınağı

El Enazi Ebu Ali bize anlattı ve dedi ki ; Ali b. Aş Şebbah bize anlattı ve dedi ki; Ebu Münşir bize bildirdi. Dedi i; Babam bana Ebu Şalih’ten o da İbn Abbas’tan naklen dedi ki;

El Uzza, Batnı Nahle’de üç hurma ağacında yaşayan bir dişi şeytandı. Peygamber Mekke’yi fethettiğinde Halid b. Velid’i göndererek dedi ki;
-Batnı Nahle’de üç Semüre (hurma) ağacı bulacaksın! Birincisini kes!
Gitti, kesti. Döndüğünde peygamber sordu;
-Bir şey gördün mü?
-Hayır! Dedi.
İkincisini de kes! Gitti kesti. Döndüğünde sordu;
Bir şey gördün mü?
-Hayır! Dedi.
Üçüncüsünü de kes! Buyurdular.
Gitti, fakat ne görsün, önünde saçları karmakarışık, elleri ensesinde dişlerini gıcırdadıp duran bir cadı, arkasında da Dubeyye (B. Harami aş Şeybani) as Sulami bekçisi. Halid’i görünce dedi ki;
-Ey Uzza, bir saldırış saldır da beni yalancı çıkarma!
-Yürü Halid’in üstüne, eteklerini dola, örtünü kaldır!
-Çünkü bu gün sen Halid’i öldürmezsen,
Utanç içinde devrileceksin! Kendini koru!
Halid dedi ki;
-Ey Uzza, seni inkâr gerek, sana övgü değil!
-Gördüm ki Allah seni alçaltmış!

El Uzza'nın kazılardan elde edilen
değişik putları


Sonra ona vurdu, başını kopardı, o anda cadı simsiyah bir kömür oldu. Sonra ağacı kesti ve bekçisi Dubeyye’yi de öldürdü. Peygambere gelerek olanları anlattı.

Buyurdular ki;
-İşte Uzza! Artık Araplar için Uzza yok. Bu günden sonra ona tapılmayacak!”

Sabilerin din kitabı Cinze d Rabba(Öğretmen Ze Cin’i- Hazine) yaratılış efsanesinde geçtiğine göre, Müslümanların euzubesmelede lanetleyip Allah’a sığındığı dişi şeytan Er Ruha’dır.

O bu dünya hariç güneş sistemimizdeki ilk yedi gök cisminin ve 12 burç dahil 63 gök cisminin anasıdır. Evreni doğuran büyük Gök Ana’nın kızıdır ve “Küçük gök Ana’dır. El Uzza, Kâbe’ye M.Ö.600lerde bölgede yaşamış Sabi Nebatilerin Ay Tanrıları Düşara ve onun üç kızı Menat, El Lat ve El Uzza inancından gelmiştir. Allah adı da hem düşara’nın hem de Kâbe putu Hubel’in ululanmış adıdır. Peygamberin sağlığında Yemame, Yemen-Necran, Mekke’de Varaka, Busra manastırındaki episkopos Bahira (Bahira adı da Kabeye sokulan ilk dört puttan birinin adıdır, aynı kaynak) da Nasturi, namaz kılan Sünni Müslüman gibi ibadet eden Hristiyanlardılar ve Rahman ve Rahim Allah’a tapınıyorlardı.
Kendilerine de “Hanifler” diyorlardı.
Kâbe’deki o Hubel putu da insan bedenli, keçi başlı şeytandı ve Uzza’nın da hem babası hem de kocasıydı. 63 Gök cisminin de babasıydı.
Kâbe üzerinde El Uzza ve arkasında
Hubel-Allah, Soldaki siyahlı kadın Menat
(Merkür), sağdaki sarı kadın El Lat Venüs
Ortada putlar ve ibadet edenler, Kâbe
kapısı da ölen insan ve tanrıların gireceği
kutsal ebedi yaşam yeri cennetin kapısı,
Uzza'nın döl yatağı. Ortada diğer putlar
ve namaz kılan putpererstler

İbni Hişam Hubel ve kızlarını anlatmaya devam ediyor;”
“Kureyş kabilesinin Uzza’yı seçtiği gibi Şakif kabilesi de Lât’ı seçmişti.
Aynı şekilde Evs ve Hazreç de Menat’ı seçmişlerdi. Fakat hepsi de Uzza’ya büyük saygı gösterirlerdi.
“Vadd, Süva, Yegüs, Ye’ük ve Nesr’i bırakmayın!” ayetinde geçen Amr b. Luhayy’ın getirdiği beş puta ise buna verdikleri kadar değer vermiyorlardı. Sanıyorum ki bu putlara uzak olmalarından kaynaklanıyordu.
Kureyş gibi Gani ve Bahila kabileleri de Uzza’ya taparlardı. Peygamber Halid’i gönderdi, o da ağaçları kesti, evi yıktı, putu kırdı.
Hubel Putu Kureyş’in Kâbe içinde ve çevresinde de putları vardı. Onlara göre bunların en büyüğü Hubel’di.

Keçi Şeytana ibadet hala sürmektedir


Duyduğuma göre bu kırmızı akik taşından yapılmış insan şeklinde bir puttu. Sağ kolu kırıktı. Kureyş onu bu şekilde almış, sonra ona altından bir kol yapmışlardı.
Onu ilk diken Hüzeyma b. Müdrike b. El Ya’s b. Muzar’dı. Bu yüzden ona “Hüzeyma’nın Hubel’i” diyorlardı.
O Kâbe’nin içinde bulunuyordu ve önünde yedi fal oku vardı.
Oklarını birisinde “Şarih=Saf) yazılıydı, diğerinde “Mulşak=Saf değil-iğreti” yazılıydı. Doğan çocuğun kendilerinden olup olmadığından şüphelendiklerinde, önce Hubel’e adak sunarlardı ve ardından fal oklarını çekerlerdi. “Şarih” çıkarsa çocuğu kabul ederler, “Mulşak” çıkarsa ret ederlerdi. Ölüm üstüne ve nikâh üstüne de bir ok vardı. Diğerini öğrenemedim.

Bir mesele, bir anlaşmazlık olduğunda, bir yola veya ticarete niyetlendiklerinde gelirler, onun önünde fal okları çekerlerdi. Ne çıkarsa ona göre hareket ederler, karar verirlerdi.
Abdülmutallip, onun yanında oğlu peygamberin babası Abdullah hakkında fal oku çekmişti. Ebu Süfyan b. Harb’in Uhud günü muzaffer olduğunda hitap ettiği put da budur.
-Yücel Hubel! (Yani, Dinin yücelsin!)
Peygamber de şöyle karşılamıştı.
-Allah hepsinden büyük, hepsinden yücedir!...”

Şimdi bir de iğrenç Arap adetlerini görelim,
“El Ukeysir Putu;
Kuzza’nın, Lehm’in, Cüzzam’ın, Âmila ve Gatafan’ın Suriye boylarında “El Ukeysir adlı bir putları vardı.

Şeytan ibadeti bütün kavimlere uzanır
Züheyr b. Ebu Sulma ondan şöyle bahseder;
-Ukeysir’in kutlu taşlarına and içtim,
Başların ve bitlerin kazındığı yere and içtim!”
Sabiler ve Yezidiler yıkanmazlar, putu, Kâbe’yi ziyaret edip hac yaptıklarına başlarını kazıtırlar ve günahlarından arınırlardı. Bunun dışında yıkanarak saçlarını kestirmek, tıraş olmak ise bağışlanmamış günahlarla yaşamaya razı olmak demekti. Bunlar da Kâbe’ye gidemediklerinde putlara kurban kesip tavaf eden, tıraş olan Yezidilerdir. Şiir’de anlatılan bu pisliktir.

İbni Hişam anlatmaya devam ediyor iğrençliği;

“El Enazi anlattı, dedi ki; Bize Ali b. Aş Şabbah anlattı, dedi ki, Hişam b. Muhammed şöyle dedi; Bana künyesi Ebu Bişr olan Amir b. Şibl adında bir adam anlattı. Adam Carm kabilesindendi, dedi ki;
“Kuzaa, Lahm, Cüzâm kabilelerinin “El Ukeysir” adlı bir putları vardı. Ona hac ederlerdi. Onlardan birisi ne zaman başını tıraş etse her saç demetiyle birlikte bir avuç unu sıkıştırarak atardı. (Ebu’l Münzir dedi ki, “El kurrata” bir avuç dolusu demektir.)
Yine dedi ki;
İşte Havazinliler onu tam bu sırada ziyaret ederlerdi. Eğer bir avuç una saçla birlikte atılmazdan evvel yetişirse sahibine derdi ki;
-Unu bana ver, ben Havazin’den bir muhtacım!
Eğer yetişemezse, saçı, bitleri ve unları ile birlikte alır, ondan bir ekmek pişirir yerdi.

Carm ve Cüzam oğulları, El Akik denilen bir su yüzünden peygamberin önünde kavga etmişlerdi. Allah’ın elçisi Carm lehinde hüküm vermişti. Bunun üzerine Carm’den Mu’aviye b. Abd el Uzza b. Zira şu beyitleri söyledi;
Gerçekten bildiğiniz gibi ben Carm’dan biriyim,
Topluluklar peygamberin yanında bir araya geldiklerinde,
Siz onun hükmüyle ikna olmadıysanız da
Ben peygamberin hükmüyle tamamen ikna olmuşum!
Carm’ı görmediniz mi? Nasıl yükseldi babalarınız?
Bitlerle birlikte Ukeysir’in kuyularına dalarlarken!
Bir avuç un atılırken der ki “Bitsiz at!”
Ben Havazin’li bir muhtacım!”
İslam ile kim şereflenmiş?
Araplar mı Türkler mi?
Bir insan bunu nasıl yiyebilir?

Keçi başlı Ay Tanrısı Hubel,
Ululanmış adıyla Allah


Keçi başlı insan bedenli Hubel "Tahıl, Bereket Ay tanrısı ululanmış adıyla Allah putu
Güneş tanrısının şefaatinden kovuldukları için cüce/Mecüc çöl cin ve şeytanlarından medet umanlar yiyebilirmiş.
Bunlar küçük erkek çocuklarına aşık olan kulamparalardı ve halen de bunları bize din diye dayatmaktadırlar;
El Muşakkıb el Abdi, Amr b. Hind’e bununla ilgili şu beyti söyledi;
“Küçücük oğlanlar taşlarını tavaf ediyorlar,
Kaşları henüz kararmamış küçükler
Hucn-Sübyan demektir.”
Bu El Muşakkıb el Abdi adlı Arap ta tam bir kulampara, sübyancı olmasa o çocuklara âşık olup beyit düzmezdi.
Arapların Roma’nın Hristiyanlık dayatmasıyla, Nasturi-Süryani Hristiyan mezheplerinden uyarladığı İslam ile millet olmaya çalıştıkları günlerden binlerce yıl öncesi Türkler yeryüzüne hükmeden kavimdi.
Bu yüzden, 1300 yıl önce Horasan’da Cürcan’da, İran’da İranlıların satışa getirmeleriyle biraz da dedelerimizin Arapları hakir görmeleriyle aldığı yenilgiler sonucu bağlandıkları direklerde, “Ya Müslüman olun ya da ırzlarına geçeriz, öldürürüz, köle pazarında satarız” tehditleri sonu Müslüman olan veya olmayıp ölümü seçen ŞEREFLİ DEDELERİNE KÜFÜR EDEN, Arap ırkçılığına kapılmış Müslüman veya Hristiyan ya da Musevi olmakla övünen hainlerden olmamakla övünüyorum.

Çünkü Yemennli Adnani kabilesine soyunu dayayan Bizans işbirlikçisi Yahudi Muhammet, Yemenli soydaşlarına da İslam’ı “kılıç ve tecavüzle” dayatır. İbni Hişam’dan okuyalım;

“Allah’ın elçisi Mekke’yi fethettiğinde Araplar Müslüman oldukları ve temsilcileri ona geldikleri zaman Cerir b. Abd Allah da Müslüman olarak gelmişti. 
(Peygamber Muhammet'in da babasının adı Ab Allah'tı, Cerir bin Abd Allah ta Muhammet'in babasının adaşıdır. Ve bu ad İslam öncesi döneme aittir. Çünkü İslam'a girişi ve peygambere biat edişi anlatılıyor. Allah adının İslâm öncesi put oluşuna en büyük deliller arasında bu adlar önemli yer tutarlar. Ayrıca bu cümle Allah’ın İslâm öncesi put olduğun, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tam olarak ifade etmektedir. )

19.yy. Rafi Bazil minyatürü. Beni Kureyza
Yahudi kabilesinin katlini resmetmiş
Peygamber;
-Ey Cerir, beni Zu’l halasa’dan kurtarmaz mısın?
-Hayhay! Dedi.
Peygamber de onu gönderdi. Gitti, Bacila’daki Ahmas oğullarını da beraberine alarak puta yürüdü. 

Haş’am ve Bahila putu korumak için savaştılar.
Bahila’dan o gün onu koruyanlardan 100 kişiyi, Haş’amlardan da pek çok kişiyi öldürdü. Banu Kuhafe b. Amr b. Haş’am’dan da 200 kişi öldürdü. Onları yendi ve bozguna uğrattı. Zu’lhalasa tapınağını yıktı, ateşe verdi, tapınak yandı. 

Olanlar üzerine Haş’amdan bir kadın şunları söyledi;
Ban’u Umame, el Veliyye’de yığın yığın döküldüler,
Hepsi de yaralarıyla inler halde!
En önemli işleri için gelmişlerdi,
Önlerine kılıçlarıyla kükreyen aslanlar çıktı,
Ahmas kahramanları, Haş’am kadınlarına da
Her yana dağılan hakaretten pay düşürdüler!

“Hakaret” ile kast edilen, Cerir’in askerleri kadınlara tecavüz etmişler.”” 

Hani insanlar akın akın büyük özlemle koşa koşa İslam'a girmişlerdi? 
Bu cinayetler, tecavüzler ne oluyor o zaman?

İslam'ın yayılmasındaki zalimlikler, Hristiyanlığın Roma halklarına dayatılmasındaki zalimliklerden hiç de aşağı değildir hatta üstüne bile çıkmaktadır.

İslam, Roma'nın Hristiyanlık dayatmasına Nasturi-Süryani Hristiyanlığından uyarlama bir dinden başka şey değildir.
Çünkü, 727'de İran'ı kesin yenilgiye uğratan Herakles, 627-28'de Şam'da Ebu Süfyan ile görüştü. İran kendini toparlarsa endişesiyle 630'a kadar Süfyan ile Muhammet danışıklı savaşlar yaptılar. İran'ın kendini toparlayamaması üzerine Ebu Süfyan Mekke'yi teslim etti ve Müslüman olduğunu açıkladı.
Geçmişte sapık ve zalimdiler bu gün de öyleler
Tayyip Erdoğan'a aşk ilan eden homolar.
Sonra diğer kavimleri İslam'a yanı Bizans'ın dayattığı Arap Hristiyanlığına sokmak için savaşlar başladı. 
Roma'ya sorun olan İran yandaşı isyanlar çıkaran Mecusi ve Yahudi-Musevi kavimlerin imhasına başlanıldı. Zul Hulasa putuna tapınan Yemenliler de diğerleri de Museviydiler.
Bu kıyım Yemmame'de, Mısır'da, Libya'da, Irak'ta, Umman'da, Libya'da sürdü.
Bu konuda geniş bilgi ve tarihi tespitler için "İslam Roma Tezgahı mı?" başlıklı "alaeddinyavuz@wordpress.com" ve "adilyargic.blogspot.com" bloglarımdaki yazımı okuyabilirsiniz.

Allah’ın peygamberinin, tecavüzleri yasaklamamasına bakıldığında pek de adaletli olmadığı anlaşılıyor. İslam Araplar arasında bile kılıç ve ırza geçmelerle yayılmıştır. Bu nasıl ilahi adalet?
Bu nasıl ilahi tebliğ ile şereflenme? Aksine şerefsizlik, zulüm, katliamdan başka şey değil.

Şimdi de Mısır'a nasıl girmişler, Kıptilerin kendi kalemlerinden okuyalım. Çeviri yorum bana ait.
Yazı çok uzun olduğundan kısaltarak aldım ve özetledim. Kolay gelsin;
""
İSLAM MISIR’DA SOYKIRIMLA YAYILMIŞ

Historyofjihad.org/egypt.html” internet sitesi Mısır’ın İslam’a geçişini anlatmış. Bizim bu güne kadar bildiğimiz gibi Mısır halkının İslam’a “akın akın gönülllü girdikleri” iddialarının saçma ve palavra olduğunu göstermektedir.

Mısır, aksine Roma’ya sorun yaratan, Arap milliyetçisi ilk Hristiyan Yahudi ve Arapların ülkesiymiş ve İslam’a hiç de hoş bakmamışlar. Hiç bir Mısırlı İslam’a “gel buyur” dememiş.

Mısır Kıpti Kilisesi 
Site önce “Cihat” kelimesini tanımlamış, şöyle; “Cihat, Arapça Cahada (Çabalamak) sözünden gelimektedir ve Müslüman olmayanları İslam’a ölüm acısıyla döndürmek için açılan saldırı savaşıdır.” Demektedir.

Mısır Romalılarca Kleopatra döneminde işgal edildikten sonra Romalılar Mısırlıların dinlerini değiştirmeyi düşünmediler. Sonra Büyük Konstantin Hristiyanlığı serbest bırakıp kucakladığında Mısır’da Hristiyanlık her yere yayıldı.

Ömer’in Mısır’ı fetheden komutanı Amr bin El Aas’ın yaşamından örnekler de vermiş.
 Uhud savaşında Kureyşlilerin yanında iken Mekke’nin fethinden sonra Halid b. Velid ile birlikte Medine’ye saldırarak Medine’li Yahudi ve Hristiyanları İslam’a zorladığını ve olmayanları kıyımdan geçirdiğine dikkat çekiyor.

Medinelilerin İslam’ı gönüllü olarak benimsemediklerini ancak öldürme, yağma ve tecavüzlerle ikna edildiklerini anlatıyor.
Medine olayından sonra Amr b. Aas ile Halid b. Velid’in bundan sonra Muhammmet’in gangster çetesinde birlikte hareket ettikleri tespitini yapıyor.

Bir gün Amr el Aas’in deve çobanlığı yaparken uzaktan yorgun gelişen bir yolcu gördüğüne ve yolcunun yanında gelip susuzluktan yığıldığını, Amr’ın ona su tulumundan su vererek hayatını kurtardığını, bir süre sonra uyuyan yolcunun, topraktan çıkan bir yılanın saldırısına açık haldeyken Amr’in okuyla yılanı vurarak yolcunun hayatını ikinci kez kurtardığını, yolcunun uyandığında durumu görerek, ona kan parasını ödemesi için Mısır’a davet ettiğini, orada Amr’ı kral gibi ağırladığını yazar.

Kahire'nin ele geçirilişi
Bu misafirlik esnasında Heliopolis şehrinde yapılan dini ayinde, tapınağın baş rahibi olan malum yolcunun, “Mısır’ı yok edecek adamı” belirleyecek bir altın top oyunundan bahseder. Herkesin önünde rahibin altın topa vurarak havaya fırlatmasını takiben, topun havada kavis çizerek Amr’ın yeninden içeri girmesiyle, onun Mısır’ı yıkacak kişi olduğunu, bir gün Mısır’a döneceğini ona bildirdiğinde  Amr daha Filistinli bir çobandır.
Rahibin hediyelerini hayvanlara yükleyerek alan Amr memleketine döndükten sonra da bu top olayını unutamaz ve aklına her gelişinde gülüp geçerse de Ömer’in orduları Suriye’ye geldiğinde kendisini Ömer’in ordusunda bulması da uzun sürmez. Sonunda Suriye Müslüman orduları komutanı olduktan sonra Ömer’in “küfür ülkesi olan Mısır’ın alt üst edilmesini, yağmalanmasını emretmesiyle” 40.000 askerle Mısır’ı işgal eden Arap ordularının komutanı ve Mısır’da eski Mısır dininden, Ortodoks Hristiyanlık ile Musevi olanların katliamlarını, yağmalanmalarını, tecavüzlerini Amr’in yapmasını bu kehanete bağlar.

Takiye, Müslüman olmayan Kafir AraplarınMüslüman görünerek başkalarını aldatmalarında bir köşe taşı olmuştur. Takiyeci gayrimüslüm Arapların onlara katılmasıyla başka yerlerin işgalleri için yapılan şizofrenik savaşlarda zafer kazanmak için bir aldatma tekniği olarak kullanıldı.

641’de Mısır Müslüman çetelerince işgal edildiğinde, eski Mısır dininin bazı uygulamaları bir yandan sürerken bile çoğunlukla bütün Mısır Hristiyandı
642’de Nubiye (Etiyopya-Sudan), Libya Tunus’un işgallerinin tamamlandığını kısa özetlerle açıklamışlar.

Amr b. El Aas, Kahire (O zaman Babilmiş), Heliopolis, İskenderiye şehirlerinin fetihlerinde din adamlarını, kale komutanlarını satın almada ustalık göstermiş ve girdiği yerlerde yağma, talan, ırza geme gibi zalimlikler yaptı diyen bu Kıpti Hristiyan sitesinin anlattıklarından bu güne kadar Mısırlıların Müslüman görünerek takiye yaptıkları ve inançlarını değiştirmedikleri, Müslümanlardan öç almak içinde Osmanlı’nın yıkılmasından bu güne işbirlikçilk ettikleri sonucu çıkmaktadır.
İslam orduları Heliopolis kapısında

Yazı, 1150 yıllık İslam idaresini “işgal” olarak tanımlayarak şöyle özetliyor;
640’tan 1798 Napolyon işgaline kadar Mısır Müslüman ve Türk hanedanlarınca yönetildi.
1798’de Napolyon idaresindeki Fransızlar, Osmanlı’nın kendisinden önceki Memlüklere yaptığı gibi onları bozguna uğrattı. Ama, 1150 yıllık Müslüman işgali tam bir tiranlık idaresiydi.
660-751- Emevi Arap hanedanı
751-880 Abbasi Arap hanedanı
880-904 Tolonoğulları
904-913 Aksidler
913-1171 Fatımiler- Şii Arap hanedanı. Onları Türkler takip ettiler.
1171-1250 Eyyubiler- Türk hanedanı
1250-1517 Memluk Türk idaresi
1517-1798 Osmanlı Türk idaresi.""

Burada yaptıkları bir iyilik, “Eyyubilerin Türk olduklarını geçmesidir. Bizdeki Ermeniliğini gizleyen Kürtçülerin Eyyubilerin Kürt olduklarını söylemlerini çürütmüş oldu. 

Bunun dışında 1798’den iki yıl sonra İngiliz amirali Nelson’un Fransız donanmasını İskenderiye limanına gömdüğünü ve Napolyon’un kayıkla Fransa’ya kaçtığını,  Fransızların ve işbirlikçilerinin iyice temizlendiği 15 yıl içinde de İngilizlerin idareyi Osmanlıya bıraktığını yazmayı unutmuş. İşin aslında bu tarihten sonra Mısır İngiliz ağırlıklı Osmanlı idaresinde yaşadı. Şeklen Osmanlıya bağlıydı.
Bu yazıyla Mısır Kıptilerinin, Muhammet ve Hicaz Araplarına olan kinini, Muhammet’i başlarına bela eden Roma imparatorlu Herakles’in düşmanlığı olduğunu görmeden, Araplar ile Türkleri aynı potaya koyup suçlamak, ancak Çingene (Kıpti) gerçek bir din adamının yapabileceği iştir. Oysa tarihi daha doğru yazıp, Türklerin nasıl İslam edildiklerini ve kullanıldıklarını yazarak puan kazanabilirdi. O zaman da Kendilerine soykırım yapan bu yüzden başlarına Muhammet’i musallat eden Roma’nın bu günkü şekli ABD+AB koalisyonuna “vatanını satan işbirlikçiler” olarak katılmak gibi ihanetlerinin ortaya çıkması söz konusu olurdu. Suriye Hristiyanları kadar onurlu olabilirdiler ama bu Mısırlılar kafalarına vuranı başlarına Allah yaptıklarından elbette beklenemez.

Araplar, Roma’nın başına bela olan Yahudi ve Ortodoks Hristiyanları öldürmüşler, mallarını yağmalamışlar, bakireleriyle evlenip ötekilerini satmışlar, mallarına el koymuşlar, bu gün de takiyeci Mısırlılar Müslüman Kardeşler, IŞİD bilmem ne gibi işbirlikçi örgütlerle Müslüman kanı dökerek 1400 yıl öncesinin öcünü almaktadırlar.
1919’da teslim olan Osmanlı ile onun toprakları üzerinde kurulan 36’dan fazla devletin başına da bu takiyeciler geçmiş, bu güne kadar İslam’ı kendilerine dönüştürmüşlerdir.
Hatta Vatikandan emekli kardinal Alberto Riviera’nın iddiasına göre, İslam’ın da başına takiye ile geçtiklerinden soğuk savaş döneminde Vatikan’a gidip “Komünizme karşı dinimizi koruyun” diye Müslümanlar adına dilenmişler, yetmemiş, İspanya ve Portekiz’de Solcu devrimcileri öldürmek için de “Dört Milyon” kişilik sivil silahlı ordu ile bu ülkelerde solcu kıyımında Müslümanları da kullanmışlardır.

Muhammet’in Arapları boyunlarına kılıcı dayayıp “Kelimei şehadet getirmesi” karşılığında Müslüman sayarak, “takiyeye sevk etmesinin iğrenç sonuçlarını bu şekilde görmüş olmaktayız.

Kıpti(Çingene) kilisesi'nin İslam ordusunu
"aşağı" gösteren özel tasarım resmi
Türk  milletinin bu kadar uyanıklar arasında hiç de akıllı olmadığını da acı da olsa tespit etmiş oluyoruz.
Ulen bu uydurma kaydırma, Türk’ü , kendi tapındıkları Kâbe şeytanları olan“Mecüclerin soyu/cüce şeytan soyu” gören ve aşağılayan bu dinde ne işin var ki?
Ki o Mecücler onların Allah’ıydılar. Yani biz onların Allah’larının soyuyuz, yani Allahları biziz. Bunlara kölelik etmenin salaklığını anlamanın olanağı yoktur.
Bir yorumla şeytanları evrenin ilki ve sonu olan bir tanrı yapıverdiler ve biz de bunu bal gibi yedik. 1200 yıl da bunların aptal dinlerine bekçilik ettik.
Bu gün Araplar o dini bıraktılar Vehhabi, Nurcu, Bahai, Afgani adları taşıyan yeni Mason dinlerine girdiler. Bizi de ilkel 6000 yıllık Sabilik şatanizmine “Ilımlı İslam” adıyla sokuyorlar hala kimseden çıt yok.

Oysa takiyeci Araplar, asla bu dine inanmamışlar, şimdi ise bölgeye bu takiyeci işbirlikçiler sayesinde “Haç’ın İşgali” başlamış, zevkten coşan takiyeciler, bu güne kadar yazamadıkları duygularını şimdi internet medyasından terör olaylarına kusmaya başlamışlardır.
Türklerin de kabahati bu Arap uydurma dinini 100 yıl yaşatmış olmak ve Arapları hak etmedikleri onurlu bir yaşamla onurlandırıp şımartmak, surre alaylarıyla onlar beslemek, ihanetlerine göz yummak ve kendilerinin de soykırımlara maruz kalmasına sebep olmaktır.
Roma’nın sinsi işbirlikçisi Muhammet ve yandaşı Arapların günahlarını bizim çekmemiz hiç de adil değildir. Kendini Rumlara adayan devşirme Osmanlı hanedanının Türk milletine yaptığı en büyük kötülük te budur. Muhammet’in Roma’nın isteği üzerine işlediği Yahudi ve Orotodoks Hristiyan soykırımlarının cezasını haçlı seferlerine karşı durarak üstlenme aptallığıdır.
Türk milleti hala TÜRK-İSLAM diyen başındaki devşirme Arap, Rum, Ermeni işbirlikçilerin sonu başından savaşlarda kendi soyunu tüketmesine son vermezse kaçınılmaz son gelecektir.


Türküm, komünistim, her türlü emperyalizme karşıyım, ABD-AB köpekliğini “solculuk-devrimcilik diyen anlatan NAZİ ARTIĞI Nasyonal Sosyalistlerden/Faşistlerden değilim. Roma köpekliğini "solculuk, demokratlık, liberallik, Orta solculuk, İsveç Sosyalistliği v.b. açıklayan, 2000 küsür yıldır Roma kölesi Araplardan da değilim.

Arapları sapıklıktan kurtarmak için Roma’nın dayattığı çakma din İslam ile şereflendiğine inanan ama ABD-AB köpekliğinde ısrar eden bu yüzden faşist Kürtlere “solcu-komünist” demeyi akıl zanneden salaklardan da değilim.

Önce Türk’üm ve insanım. Yeryüzünde her insanın, her canlı hayvan ve bitkinin yaşama hakkına saygı duyuyorum.

Her türlü zulmü lanetliyorum.

1300 yıldır ve bu gün de Roma'Nın kölesi olmayan bir tek Arap ve Müslüman ülkesi yoktur. Başımızda bunların devşirmeleri de bizi NATO çetesine bağlamışlar ve insanlarımız her gün kıydırmaktadırlar.

Bu zulme ortak olanları da lanetliyorum.
Roma tezgahı "kavim eritme dinleri" olan Hristiyanlık ve Müslümanlıktan her milletin kendilerini korumak için yapabileceklerinin en iyisini yapacak kadar uyanmalarını diliyorum.
(Üç vakte kadar olur umarım :) )

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

İSLAM ROMA TEZGAHI MI? http://adilyargic.blogspot.com.tr/2015/12/islamiyet-roma-tezgahi-mi.html
İSLAM ROMA TEZGAHI MI? https://alaeddinyavuz.wordpress.com/2015/12/09/849/
http://www.historyofjihad.org/egypt.html

20 Aralık 2015 Pazar

ŞERİ REJİMDE KADINA MİRAS SORUNU


Habertürk gazetesinde  Bangladeş'li bir hanım yazar vardı. 
Ülkesindeki şeriat rejimi, Vehhabi Mason İslam şeriatı olduğundan, kadına mirası yasaklıyormuş. Baba öldüğünde malı en yakın akrabasının erkek çocuğuna kalıyormuş. 
R.T.Erdoğan'ın Defne Donyeli (!) ile
ayyuka çıkan zina olayında Muta Nikahı
kıydıkları iddia ediliyor. 

Muta yollu fuhuş şimdiden yürürlüğe girmiştir.

Bu yüzden babası neyi varsa satmış ve Türkiye’ye yerleşmiş. Bu kadın, bu durumu dile getiren bir yazı yazmış ve Atatürk’e dualar, minnetler ettiği yazısı yüzünden Fatih Altaylı’ının uzun süre korumasına rağmen sonunda gazetedeki işini kaybetmişti. Şimdi ne yapıyor bilmiyorum.

Peki, baba öldüğünde malı karısına ve kızlarına kalmıyorsa, en yakın akrabalarından birinin de erkek çocuğu yoksa mal muhtemelen devlet kalıyor olmalı. Bizde de mirasçısı bulunmayanların malları devlete kalır, Milli emlak müdürlüğü anında işlemleri yapar ve sonra Bilal oğlanın, Sümeyye’nin vakıflarına kaydı yapılır.

Peki, erkek ölünce, ortada kalan kadın ve kız evlatlar ne yapar?

Belediyeye müracaat ederler, kayıtları alınır, şehre gelen yabancılara Müslüman olup olmadıklarına bakılmaksızın devletin belirlediği fiyat üzerinden “muta nikahı” kıyarak evlendirilirler.
Adamın işi bitip gittiğinde ise şehre yeni gelen bir başkasına nikahlanırlar. 
Bunlardan da devlet vergi de alır.
Yani devlet eliyle fahişelik yaparlar.
Cumhuriyet ile “kadın kimliğini kaybettiğini” söyleyen fahişelere kapak olsun.


14 Aralık 2015 Pazartesi

MUHAMMETİN MİRACI VE MESCİDİ AKSA


Muhtemel Süleyman Tapınağı
Peygamber Muhammet'in, miraca çıkma olayı, Elmalılı Hamdi Yazır'ın anlattığına göre, arkadaşlarıyla otururken bir an konuşurken susmuş ve birden "Bin miraca çıktım, bunları yaşadım" diye anlatmaya başlayınca tüm yanında bulunanlar şok olmuş, kafayı yedi diye o an dinden çıkanların olduğunu yazıyor Elmalılı hoca.
Bilim adamlarının da Aynştayn'ın (Albert Einstein) izafiyet teorisindeki "katlanabilir evren kuramı" ile bu tür olaylara açıklama getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu gün de yanınızda oturup duran ve sizinle konuşan birisi, gözünüzün önünde beş on saniye susup böyle bir iddiada bulunsa yapacağınız il iş onu kendi haline bırakmak durum vahimse psikoloğa götürmektir.
Mirac ile ilgili iddialarından birisi de defalarca Allah'ın katına çıkarak namaz vakit sayısını "50"den beşe düşürme çabalarıdır.
Oysa Muhammet zamanında Nasturi olan amca oğlu Nevfel namaz kılan Mekke kilisesinin baş keşişiydi. Peygamberlik alametlerini görüp amca oğlu keşiş Nevfel'e götüren karısı  Hatice'nin de Nasturi rahibesi olduğu iddiaları vardır. Peygamberlik mührünü gören Arabistan kiliselerinden sorumlu Büşra manastırı baş keşişi Bahira ve onun ardından gelen Nastura hep namaz kılan Hristiyanlardı ve bunlar Beş vakit kılarlardı. Süryaniler M.S. 57'lerde Hristiyan olmuş Sabilerdir ve Süryaniler o zaman da bu zaman da günde "7" vakit namaz kılarlar. Hiç bir tarihte günde "50 "vakit namaz hiç bir milletçe kılınmamıştır.
Muhammet zaten okuryazar değildi ve Kudüs'teki Mescid-ül Aksa dediği Süleyman Mabedi kendisinin doğumundan 500 yıl önce M.S. 70'te Romalılarca yıkılmış ve Yahudiler de oradan sürülüp Kuzey Afrika, Anadolu gibi imparatorluk sınırları içinde dağıtılmışlar, tehlikeli görülenler de hafiyelerce takip altında tutuluyorlardı.
Okuryazar bile olmayan Muhammet'in Süleyman Mabedi'nin halinden haberdar olmadığı kesindir. Bunu da yazıdaki tespitlerle göreceğiz.

Kudüs Yahudilerce kutsal bir yer iken Müslümanlar ile bağı ne olabilir?
Bilmeyenler için açıklayalım, Yahudiler de peygamber Muhammet’in kabilesi Kureyş de soylarını Hz. İbrahim’e dayarlar.

Yahudiler, İbrahim’in kız kardeşi olan karısından doğan İshak peygamberin soyundan olduklarını;
Muhammet de İbrahim peygamberin karısı Hacer’den doğan İsmail soyundan olduklarını iddia ederler.
İbrahim peygamber zamanında bu iki milletin de olmadığını böylece anlıyoruz.
Peki İbrahim kime, yani hangi millete peygamber gelmişti?
Harran Sabilerine gelmişti.

İbrahim ve babasının Babil’in Ur şehrinden gçöüp geldiği konusunda Kur’an ve Tevrat uyuşmakta ise de baba adı konusunda ufak bir sorun vardır.
Yahudilere göre baba adı TEHAR, Müslümanlara göre Kur’anda da geçtiği haliyle “AZER’dir. Bu konuda Müslümanların haklı olduğu kanaatindeyim.
Çünkü hala Ur şehrinin bulunduğu bölge “Aşağı Azerbaycan’dır. Bu günkü kuzey Irak- Türkiye sınırına yakın olan Ur şehri putperest Babil kavmi idaresindeydi. Daha sonra kurulacak İran Medya dinine de geçen AZER, Babil ve İranlıların idaresindeki köle kavimlerini tapınmaya zorladıkları, bir kulağını yatak, ötekini yorgan yapıp yatan beş cüce cin/şeytanın adıydı. İbrahim’in babası da put ustası olarak muhtemelen Arami bir köleydi.
Yahudi kaynaklarında adı TERAH ise, o da Filistin bölgesinde tapınılan aynı şekilde bir cüce tanrı şeytanın adıydı. Ve, şeytana tapınan Aramilerden olup Babil’den azad edilmiş, en son Urfa Harran gibi Aramilerin şeytan ibadeti merkezi olan şehirden ayrılıp Levant denilen Filistin bölgesine göçtüğünde de adını TERAH yapmış olabilir.
Çünkü bunlar, köle olduklarından ve şeytana tapındıklarından yalan söyleyerek hayatta kalabiliyorlardı. Nereye giderlerse o dinden görünüp kendilerini gizliyorlardı. Yoksa köleliğe talim etmek zorunda bırakılıyorlardı.
Vaat edilen vatan için 100 yaşında bulduğu 
oğlunu kurban edecek kadar gözü kara İbrahim.
Yahudilerin neden merhametsiz olduğunu 
anlayınız.

O çağlarda şeytana, Ay Tanrısına tapınanların en eskileri Keldaniler, bunu onlardan gören Aramilerdir.
Aramiler ya da onlardan kalan kutsal kitap Cin ze d Rabba (Öğretmen Ze Cin’i) din kitabının dışında yazılan öteki kitaplarını  bu gün Ortodoks Hristiyan İncil’i olarak takdim etmektedirler. Bütün Ortodoks hristiyan mezheplerinin kitaplarının gerçek temeli, hatta Grek İncilinin teslisi dahi bu kitaptan alınmadır. Tevrat’ın da temeli bu kitaptır. Çünkü İbrahim Aramilerin peygamberidir.
Bu gün bu kavmin din kitabından çıkan inanışlara baktığımızda Süryaniler, Nasturileri sayabiliriz.
Aramiler de soylarını Adem’in üçüncü oğlu Şit’e ve ondan gelen Nuh’a dayandırmaktadırlar.
İshak, Yakup, Musa ve ardından gelenleri peygamber saymazlar. Hatta İsa şpeygamberi de şeytan sayarlar. Muhammeti de aynı şekilde şeytan ilan etmişlerdir.
Onlara göre, Nuh’tan sonra İbrahim ve Vaftizci Yahya peygamberdir gerisi şeytana tapınan sapkınlardır.
Aramilere göre Kudüs te kutsaldır ama Süleyman mabedinin onlar için bir kıymeti yoktur. Namaz da hem Hindistan’dan İngiltere’ye kadar coğrafya’da ruhbanlarca kılınan bir ibadettir. Yahudiler ve Hristiyanlar  da kılarlar, Sabiler, Süryaniler yedi ile beş vakit kılarlar. Yani İslam’a ait değildir.
Şimdi,

Muhammet Mescidül Aksada Namaz Kıldı mı?

Kılması için önce mescid olması gerekir.
Önce adı öğrenelim.
Peki Mescid-ül Aksa nedir?
Yahudi sürgünlerindeki göç yönleri
Süleyman peygamberin  Allaha oturması, Musa’dan kalan kutsal emanetlerin korunması ve rahiplerin görevlerini yürütmesi için yaptırdığı meşhur Süleyman Tapınağıdır.
İbranice adı Bet HaMikdaş’tır (Kutsal Ev). Eski Kudüs’te Har HaBayit tepesinde bulunur.

Yahudilerin İbrani dilinde verdikleri mana tanrının zuhur ettiği göründüğü, tecelli ettiği yerdir. Yahudiler Aramice “gökte oturanlar” (Melekler, göksel ilahi varlıklar) anlamına gelen “shechina (Şekina) olarak ifade ederler.

Tevrat peygamberi Yeşeya;
“”Yüce ve görkemli Rabbi gördüm,
“Tahtta oturuyordu, giysisinin etekleri tapınağı dolduruyordu. (İşaya 6:1 Ayet)
Yeremya şöyle yalvarır; “Adın uğruna bizi küçümseme” (Yeremya 17:21 ayet)
Ve;
“Tapınağımızın yeri başlangıçtan yüceltilmiş görkemli bir tahttır” (Yeremye 17:12)
Yeşeya, tapınakta dua etmek kadar kurban kesmenin evrensel bir amacın öneminden bahseder;

“Kutsal dağıma getirip dua evimde sevindireceğim
Yakmalık sunularıyla kurbanları sunağımda kabul edilecek
Çünkü evime ‘Bütün ulusların dua evi’ denecek. (Yeşeya 56:7

İslam’a göre önemi;

Mescid-i Aksa’nın ilk defa inşa edilmesi hakkında sadece peygamber Muhammet’in görüşü vardır. Bu görüşe göre, kendisine “Yeryüzünde inşa edilen ilk yapı hangisidir?” diye soran Ebu Zerr el Gifari’ye;
-“Önce mescidi haram (Kâbe), sonra Mescid-ül Aksa. İkisinin arasında “40” yıl vardır.” Hadisi ile mescidi inşa eden Süleyman’ın bu binayı tekrar inşa ettirmesi ve öteki işleriyle Kur’anda yüceltilmesi, Muhammet’in kendi soyunu İsmail peygamber dolayısı ile soyunu İbrahim’e bağlayarak Yahudilerle kardeş olmaları gereğince yer kutsal kabul edilmiştir.
İlk inşaatını meleklerin, devlerin ve Adem ile çocukları tarafından inşa edildiğine dair çok sayıda rivayet vardır.

Bu mescidin kullanılan adları şöyledir;

Mescid-ül Aksa (Uzak mescid-Kâbe’ye uzaklığından)
Beytül Mukaddes (Kutsal Ev)
Beytül Makdis Mescid ül Aksa tanımlamasından önce kullanılan ad. Anlamı verilmemiştir. Mukaddes’in İbrani veya Arami şivesi olabilir.

Medine’ye hicretinden sonra Muhammet ilk inanan Müslümanları 17 ay kadar buraya döndürerek namaz kıldırmış, daha sonrai Yahudileri recm ile cezalandırması sonucu Muhammet’e kızıp Kureyşlilerle birlik olduklarında Müslümanların itirazları üzerine yön Kâbe’ye çevrilmiştir. Bu olay nedeniyle Müslümanlar Kur’an’da Tevrat ve İncil’in birlikte okunması emrine karşın peygamberin “okumasanız da olur” hadisiyle bu kitapları okumayı terk etmişlerdir.
 
Mecdi-i Aksa (Uzak Mescid Muhyammet'in
ölümünden "4" yıl sonra Ömer tarafından
inşa ettirildi.
Mescidi Aksa- Kudüs Morya tepesinin en yüksek noktasına halife Ömer zamanında M.S.636’da 1000 kişiyi alacak şekilde inşa edilmiştir. Ömer geldiğinde yıkık metruk bir yer olduğu kayıtlıdır.
Ömer, yeri gördüğünde “burası Muhammet’in tarif ettiği yerdir” demiştir.

Kutsallığı peygamber Muhammet’in “ Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur. Benim şu mescidime (Medine Nebevi camii), Mescidi Haram’a (Kâbe) ve Mescidi Aksa’ya

Bu binadan Muhammet İsra ve Mirac olayını anlatırken “Sonra ben ve Cebrail beyt-ül Makdis’e girdik ve her birimiz orada iki rekat namaz kıldık

Peygamber Cebrail ile nasıl bir mescidde namaz kıldı, namaz kılınacak yer miydi? Sorularını anlamak için bu binanın Yahudilerce inşaatlarından ebedi yıkılışına kadar geçen tarihleri inceleyelim.

Süleyman Mabedi inşaatları;

Süleyman M.Ö. 964-967 veya 957 Yahudilerce ilk inşaasıdır.
Kral Yotam M.Ö. 740-736 Tadilat.
Hizkiya ve Yoşiya M.Ö. 638-609 Tadilat
Bahtunnasr/Nebukadnezar M.Ö. 597 Yıkıldı
II.Babil saldırıs-586 tamamen yıktırıldı.

M.Ö.530’lerda İran şahı Büyük Krus, Yahudi eşinin isteğiyle Yahudileri Babil’den kurtardı.
Masraflarını da karşılayarak bağışladığı yırtlarında tapınaklarını yapmalarına izin verdi.

Zerubabel M.Ö.535’te başlanıldı, ara verildi 521-516 inşaat bitirildi, 515’te ibadete açıldı.
Kral Herod  M.Ö. 20-19 ek yapı eklendi, tadilat.
Zealot isyanı M.S.70 Romalı Titus yıktırdı. Yahudi sürgünü.
Simon bar Kohba isyanı M.S 132-135 Tümüyle yıkıldı. Batı-Ağlama duvarı kaldı
Bundan sonra Sinegoglar türedi.
635’te yapılan Mescidi Aksa caminin altında olduğu sanılan tapınak kalıntılarını bulabilmek için uzun yıllar arkeolojik kazılar yapıldı ve hala sürmektedir. 30 Ağustos 2007’de boru hattı döşenmesinde tapınağın kalıntılarına rastlanmıştır. Ekim 2007’de I.tapınağın kalıntılarına ulaşıldığı bildirilmiştir.
Kaynak wikipedya https://tr.wikipedia.org/wiki/Kudüs_Tapınağı

M.S. 570-571’de doğduğu belirtilen Muhammet’in doğumundan tam 500 yıl önce harap olmuş bir binada namaz kılması olanaksızdır. Diğer yandan Müslümanların namaz kılmak için özel bir ibadethaneye gereksinimleri yoktur. Namaz kılınacak yer temizlendikten sonra her yerde kılınabilir. Bu nedenle olsa olsa harabede kılmıştır.
Veya orasının kendisinden 500 yıl önce harap edildiğini bilmediği ve yalan söylediği ortaya çıkmaktadır. Çünkü, kendisinin, mabet harabesi içinde bulundukları yerin etrafını temizleyerek namaz kıldığına dair açıklaması yoktur ve sadece mabette kıldığını anlattığından yalan söylediği düşünülebilir. Çünkü gerçek peygamber olmadığını iddia edenler bunu da öne sürmektedirler.
M.S. 230'LAR HABEŞ (AKSUM) KRALI İNDİBİŞ'İN
BASTIRDIĞI PARA. BURALAR ROMA'DAN ÖNCE
HRİSTİYANDILAR. SEMBOLE İYİ BAKIN.
HİLAL-YILDIZ
MUHAMMET'İN DOĞMASINA 340 VAR.

Bu iş inanç işi olduğundan iş inanana göre değişir.
Diğer açıdan emekli Vatikan kardinali A.Riviera’nın, Roma ve Vatikan’ın İslam’ı Arap Hristiyanlığı olarak finanse ettiği iddiasına, Müslümanların Kudüs’ü işgallerine, eski Kartaca Valisi olan ve Kartaca'da Nasturilik mezhebinin kurucusu olan Aziz Agustin'in de adını almış olan Ermeni kökenli Herakles Agustin’in sessiz kalmasını dikkate aldığımızda, Vatikan’ın M.S.70’te Yahudilerden boşalttığı Kudüs’ü 1300 yıldır bekletmesi de epey kurnazca bir plan olsa gerek.

Buna destek olarak 1948’de kurulan İsrail’in bütün ekonomik siyasi gücüne rağmen 67 yıldır bütün bölge Müslümanlarını sindirdiği halde Mescid-ül Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman mabedini inşa edemediyse iddianın doğruluğunu düşünmekten başka ne yapabiliriz?
İstanbul'un Roma'daki sancağı da sizi
İslam'ın sembol kardeşliği hakkında
düşündürebilir

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

Aramiler ve Sabiler hakkındaki çalışmalarım;Tıkla- http://adilyargicc.blogspot.com.tr/2014/02/aramilerden-haramilere.html
İslam Vatikan Ürünü iddiası yazılarım Tıkla: https://alaeddinyavuz.wordpress.com/2015/12/09/849/