18 Aralık 2012 Salı

CARLOS SANTANA AMERİKA'YI SALLADI


CARLOS SANTANA AMERİKAYI SALLADI

Geçtiğimiz günlerde Amerika’da Connecticut eyaletinde meydana gelen ilkokul cinayetleri olayının ardından Amerika’da başlayan “şiddet” konulu tartışmalar bizim ülkemizin basınında da kendi sorunumuzmuşçasına tartışıldı.

Ancak birçok televizyon kanalında, Amerika’da, 20’li yaşlarda gençliğini eve kapanarak geçirmiş, bilgisayar oyunlarından hayatı öğrenmiş ve beyninde nasıl bir yaşam tarzı kişilik geliştiyse bir gün çıkarak eski okuluna gitmiş, önce geçici öğretmenlik yapan annesinden başlayarak yaşları 5-6 arasında değişen 20 çocuğu ve altı yetişkin eğitim görevlisini öldürmüş olan Adam Lanza’nın cinayetleri tartışıldı.
26 kişinin katişli Adam Lanza'nın 2005'teki resmi

Amerika’da bu olay elbette yeni değildi. Bize ulaşabildiği kadarıyla bazen yılda birden fazla benzer olayların bu ülkede yaşandığına şahit olmaya alıştık.

21.’nci yüzyılın başlarında yeryüzünde tırmandırılan terör, öğrenci olayları, adi suçlar, aile içi şiddet, askeri ve eğitim kurumlarında uygulanan örtülü şiddet, tehdit olaylarına bir de maddi sıkıntılar nedeniyle isteklerini gerçekleştirememenin yarattığı hayal kırıklıkları da eklenince bir yerlerde patlamaya neden oluyor.

Ben, Amerika’daki okul cinayetlerinin şahsi geçimsizlikten ziyade cinayeti işleyenin, işsizlik ya da iş beğenmeme gibi nedenlerin yanında ekonomik olarak anne-babasına bağlı olan yaşam biçiminin sonucunda eve kapanmışlığın yarattığı “ruhsal bunalımların” çocuk denilecek yaşta hayata küsmesine ve “bunlar da benim gibi olacaklarına ölsünler daha iyi” fikrine sabitlenmiş olabileceğine bağlıyorum.

1980’li yıllarda ülkemizdeki Kürtçü terör örgütünün kendisine eleman olarak çocuklarını vermeyen mezra halkını toptan kurşuna dizdikten sonra kundaktaki çocukları da “sahipsiz perişan olacaklarına ölsünler daha iyi” düşüncesiyle öldürdük savunmalarıyla ilişkilendiriyorum.
Çünkü Amerikan toplumu her ne kadar zıtlıklar içinde yaşayan bir toplum olsa da bir şekilde sosyal konulara duyarlı bir toplumdur. 
Kendisinin ve yaşıtlarının çoğunu benzer yaşam biçimi içinde gören bir gencin yaşama bağlılığını yitirmesinin verdiği umutsuzluğun toplumsal bağlılığın verdiği endişelerin ve bunlara bağlı olarak bilinçaltında büyümüş, umutsuzluklarla beslenmiş çaresizliklerin eklenmesi ancak böyle bir canavar yaratabilir diyorum.
Çocuk denilecek yaşta insanları canavara dönüştüren şartları oluşturn şey başka ne olabilir sizce?
Elbette Amerika’da olan ve kolonisi olan ülkemizde de devlet ve sermaye kurumlarınca yaratılan ağır yaşam koşulları ile devletlerin siyasetlerine uygun vatandaş yetiştirme teknikleridir!
Cinayetin işlendiği Newtown- Sandy Hook ilkokulunda bekleşen öğrenciler.

Nedir bunlar?

Devleti oluşturan bürokratların ve siyasilerin sermaye gruplarınca belirlenmesidir. Sermaye grupları daima daha çok para, daha çok üretim, daha geniş Pazar, daha ucuz işçilik, daha ucuz hammadde üretimi-temini istemektedirler.

Bunları gerçekleştirebilmek için de daha güçlü ordu, daha çok silah satışı gerekir. Daha çok silah satmak için daha çok terör, daha çok iç savaş, daha çok anarşi, karmaşa çıkartmak gerekir.
Bunları oluşturmak için hedef ülkeler ve toplumlar ya işgal edilir ve ardından birbirine düşürülmüş etnik-dini gruplar kendileriyle savaştırılarak bunlara başta silah, mühimmat, askeri malzeme, lojistik ve her şeyin sınırsızca ve sorumsuzca dayatılması da mümkün hale gelir.

Devlet kurumları dağıtılan veya işbirlikçilerinin ellerine teslim edilmiş kukla devletlere her türlü terör, anarşi, etnik, dini mezhep savaşları aşılamakla birbirine düşürülen insanlardan ibaret kendi halini göremeyecek duruma getirilmiş bu toplumları sömürmek, soymak, dinlerini değiştirtmek, köleleştirmek ise çocuk oyuncağıdır.

Asırlar boyunca Asya içlerine uzanan uzun ömürlü egemenlik kurmayı başaramayan batılı devletler, topun ordularda yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla birlikte gelişen “keşifler çağında” Asya kıtasını doğudan da çevirmeyi başarmıştır.

Kutsal Roma-Cermen imparatorluğu olarak topyekûn hareket etmiş, her kâşif ülke, ele geçirdiği sömürgesine öteki Avrupa ülkelerini de ortak etmiş böylece yeryüzünde “Avrupa Egemenliği” ortaya çıkmıştır.

Avrupalı böyle köle kırbaçlayarak, beleş emekle modern (!) oldu.
Sömürgeleştirdikleri devletlerde kendileri ile işbirliği yapan azınlıkları iktidara taşımışlar, onların aracılıklarıyla halkları uyuşturucu müptelası ederek daha kolay soymuşlardır. Bu da yetmemiş, küçük ırki, dini ve mezhep azınlıklarını silahlandırarak sürekli isyanlarla işbirlikçilerine teslim ettikleri devletlerin milliyetçi duygulara kapılarak beklenmedik başkaldırılarını da önlemişlerdir.

Altı kıtaya beş yüz yıldır, ölüm, bulaşıcı hastalıklar, iç savaşlar ihraç eden, halkları uyuşturucuya alıştırıp soyan, köleleştiren batılı koalisyon devletleri (NATO-AB) hâkimiyetlerini baki kılmak için kendi halklarına da rahat vermediler elbette.
Keşifler çağında Afrika yerlileri kendi ülkelerindeyken

Onları da sürekli çıkabilecek karışıklıklarda gönüllü olarak savaştırabilecek siyasetler güttüler. İçlerinden uyguladıkları siyasetlere karşı olanları susturacak, ortadan kaldıracak şekilde hem zorlayıcı hem de eğitim yoluyla ikna edici toplum idare-uyutma bilimleri geliştirdiler ve buna sosyoloji adını verdiler.
Direnen işçilerini, savaşlara çocuklarını vermek istemeyen ailelerini sindirmek için her yolu denediler. Öyle ki, her kim hakkını arasa ya da haklı olarak hükümetlerini eleştirip suçlasa hemen “komünist, vatan haini” gibi suçlamalarla onları hapsettiler, sürdüler veya öldürdüler.

Bu yüzden emperyalist ülkelerin halkları sıradan sosyal olaylarda bile görüşlerini belirtmeye başlamadan önce yaygın olarak şu tabiri kullanırlar. Müslümanların bir işe başlarken çektikleri “Besmelenin” yerini almış olan bu tekerleme ise “Ben devlete vergi ödeyen bir vatandaşım. Vergi ödüyorsam nereye harcandığını sorma hakkım vardır!” dedikten sonra görüşlerini yazabilmektedirler. Hatta Amerika’nın en ünlü kişilerinden bile olsanız bu “besmele” tarzı düsturu söylemeden konuşmak size pahalıya patlayabilir.
Hatta bunu söyleseniz de yazdığınız veya söylediğiniz, küresel sermayeyi ve onun sadık hizmetkârlarını hedef alıyorsa size pek faydası da dokunmaz.

1947 doğumlu Meksika kökenli Amerikalı gitar ustası, Amerika’nın dünyaca ünlü müzik guruplarından birinin solisti ve gitaristi olan Carlos Santana da aşağıdaki son Connecticut Newtown okul cinayeti ile ilgili olarak facebook sitesinde yayınladığı yazısı nedeniyle birden bire, küresel sermayenin taşeronluğunu yaparak Amerikan halkını artlarından sürükleyen, Amerikalıları dünyanın en zalim insanları olarak tanıtan G.W.Bush yanlılarından Obama savunucularına kadar herkesin hedefi olmuştur.

Gelen ağır suçlamalar ve eleştiriler karşısında yazısını facebook sitesinden kaldırmak zorunda kalmıştır. Ancak zamanında paylaşanlar bu yazıyı çoğaltarak dağıtımını yapmaktadırlar.

İşte sömürgeci, işçi, emek düşmanı Amerika’nın “vergi ödeyen” bir vatandaşının, müzisyen gitar ustası, bluuz sanatçısı, kırk yılını müziğe vermiş namı Amerika’dan altı kıtaya yayılmış, ezilen dünya halklarının çocuklarına destek çıkmayı da ihmal etmemiş idealist sanatçı Carlos Santana’nın, yazımın başında belirttiğim Connecticut eyaletindeki Newtown’daki (Yeni şehir) okul cinayeti ile başlayan ve Amerika’nın kıtalararası cinayetlerini de çaktırmadan eleştiren çok beğendiğim 14.Aralık. 2012 tarihli yazısını okuyalım;

““Biz sert bir ülkeyiz; bu bizim varlığımız ve tarihimizdir. Hepimizce benimsenmiştir. Para için, güç için, nüfuz için, dikkat çekmek için öldürüyoruz. “Biz” diyorum çünkü ben de bir vergi ödeyenim ve param dışardaki savaşlara olduğu kadar yoğun şekilde ev içine hapsedilmeyi desteklemektedir.
Kendi ülkemizdeki Amerikalılar çocukları öldürdükleri zaman şaşırmış görünmeyi bırakma zamanıdır. Bunu “terörizm karşıtlığı”, “dış yardımlar”, “demokrasi adına her gün yurt dışında yapıyoruz. Her kıtada, yerli çocuklar, varlıkları Amerika’nın üstünlüğüne meydan okuduğu için sıklıkla saldırı altındadır.
Kültürümüz, insan hayatının güçten, dövizden üstün olduğunu öğreninceye, bunun bizim gerçeğimiz olduğunu kavrayıncaya kadar.
Gerçek, bir ülke şiddet çemberini döndürmek, insanlıktan çıkarmak üzerine kurulmuştur. Kültür taşa işlemese bile gene de bir ümit vardır.
Buna bağlıyız ve bunu şekillendiriyoruz. Silahları yasaklamak kültürü şekillendirmek değildir sadece hukuktur.
Amerika'da dilenen bir kız çocuğu
Kültürü şekillendirmek ise anavatanda, kendi yerimizde topluma nasıl davranacağımıza, gençliğimizi nasıl eğiteceğimize karar vermek ile başlar.
Ve kendi tarihimiz hakkında gerçekleri konuşmalıyız. Umudumuzu kaybetmemeliyiz. Şiddete neden olan konularda eğitilelim.
Obama’nın “terörist bölgeler” ve çevrelerinde orduya, onlu yaş gruplarındaki gençlerin, yetişkin erkeklerin öldürülerek temizlenmeleri, imha edilmeleri için yasak çıkarttığını biliyor muydunuz?
Yurt içinde bile daha okumayı öğrenmeden, boyları bir buçuk metreye erişmeden gençlerimizi suçluyoruz ve kaderlerini belirliyoruz.
Yaşam boyu aynı değeri veriyor muyuz?
Nesnelerin eşya değeri dışında değeri olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Ölmeyi hak sayan Amerika’nın şiddet politikalarını anne-babaların sevmediklerini mi düşünüyorsunuz?
Haydi, gelecek nesillerimize öğreteceklerimizi değiştirelim böylece her sabah birçok yeni savaşın ortasında uyanmak zorunda kalmayalım.
Bütün hepsi birbirimize nasıl davranacağımız ile kendimizi nasıl algıladığımıza bağlıdır. Yaşam, çocuklarımızın geleceklerini soyup durmaktan çok daha güzeldir.
Barış!
Carlos Santana!”” Türkçeye Çeviren- Alaeddin Yavuz

Bu yazı bana, emperyalizmin merkezinde büyük çatırtılar olduğunu, aşağı yukarı 450.000.000 nüfusa sahip Amerika Birleşik Devletlerinde 50.000 kadar okuryazar olmayan, 2.800.000 evsiz insan olduğunu, dünyaya hükmeden büyük sermayenin sadece 100.000 kişi arasında paylaştırıldığını, gerisi olan halkın günlük yaşayanlar, orta halli küçük esnaf ile çiftçilerdir.
Amerika'da sokaklarda yaşayan 10'lu yaşlarda çocuklar

Vizesiz kaçak işçi-göçmenlerin yasa dışı istihdamları yüzünden, sokaklarda işsiz, evsiz aç Amerikalılara her gün yüzbinlerce memnuniyetsizlerin eklendiği de apaçık ortadadır.

Yeni yetişen gençlik atalarına dayatılan kültürü benimsememekte, direnmekte, isyan etmektedir. Bu gün anne babalarına, öğretmenlerine, arkadaşlarına isyanla başlayan sert tepkiler, sert Amerikaların yakında kendileriniz ezen, sömüren, aşağılayan küresel Yahudi sermayesine karşı “örgütlü direnişe” dönüşecektir.

Böyle yazıların yazıldığı bir Amerika her an kendisini bir iç isyanın içinde bulabilir. 

Amerika'da iş arayan Meksikalı işçiler

Uyguladığı ekonomik tasarruf siyasetleriyle de Avrupa Birliği ülkelerinde yaygın halk hareketlerine sebep olmuş, Amerikan sermayedarlarının Avrupa halklarını karşılarına aldıkları ortadadır. Yüzyıllardır, vahşi kapitalizme dayalı sömürgeci siyasetlerden oldukça iyi bir refah payı alarak zenginlik içinde yaşayan batılı halklar sermaye gruplarının idaresindeki küresel yapılanmaya posta koymaya başlamışlardır. Böylece 1000 yıldır süren Roma-Cermen ittifakının ABD başkanlığındaki son yapılanması çatırdamaya başlamıştır.

Ayrıca Sudan, Libya, Tunus, Mısır’da kurdukları “sahte demokrasi” rejimlerinin diktatörlükleri de şimdiden kendisini gösterdiğinden önceki diktatörlerini deviren Arap halkları yeni diktatörlerine karşı direnişe geçmiştir.
Bitlisli büyücü Said-i Kürdi Deliüzzaman’a, İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew tarafından yazdırdıkları ve kaldırılmış halifeliğin emirleri olarak kendi matbaalarında basıp dağıttıkları teslimiyeti öğütleyen sahte hilafet fetvalarının etkilerinin geçen 70 yılsonunda Araplardan kalktığı görülmektedir.
Tersine dönen Arap Baharı

Ortadoğu ve Afrika sömürü projelerinde Rusya, Çin, Vietnam, İran, Suriye koalisyonunun karşı durması ile sıkıntılar yaşayan ABD-AB koalisyonu her gün karşılarına dikilen devletlerin, halkların kalabalıklaştığını görmektedirler. Buna kendi halkları da dâhil olduğunda varın gerisini siz düşünün!

Bu şartlarda beklenmedik bir anda Amerikan imparatorluğunun çökebileceğini de kabul etmek gerekmektedir.
Asırlar boyunca yeryüzüne kan ve ölüm ekenlerin ektiklerini biçme zamanı gelmiştir.

Ne derler?
 ”Rüzgâr eken fırtına biçer!”
Dünyaya demokrasi dağıtan Amerika bir gitaristin iki satır yazısından korkmuştur. Nerde bu demokrat Amerika?

Gericiliğin, köktendinciliğin, adaletsizliğin, sömürgeciliğin merkezi Amerika nasıl demokrasi havarisi olabilir?
Gördük ki olamıyor. Tapındıkları şeytanı yalancılıkta geçmişler ve şeytana utancından yeryüzünü terk ettirmişlerdir.

Amerika varken şeytana ne gerek var ki?

Amerika kiiim demokrasi getirmek kim?

Carlos’un yeli biraz buralara da essin dedik işte.

Takdir okuyucunundur!

Carlos Santana’nın hayatı; https://www.facebook.com/carlossantana/info

3 Aralık 2012 Pazartesi

FETHULLAH GULEN OLDU MU

FETHULLAH GÜLEN ÖLDÜ MÜ?

Son zamanlarda Facebook medyasında ülkemizde yetişmiş Süryani Ermeni dönmesi olduğu yazılıp çizilen, Kenan Evren-Turgut Özal ikilisinin bütün dünyaya tanıttıkları, en büyük Vatikan ve Amerikan işbirlikçisi olan bu zatın öldüğü yazılıp çiziliyor.
Gülen öldü mü?

Ben de biraz yabancı basına çıkayım dedim. Dolaşırken Amerikan hükumetinin C.I.A,F.B.I gibi istihbarat örgütlerinden tutun da Afganistan operasyonlarından Irak, İran gizli operasyonlarına kadar birçok projede görev aldığını gururla yazmış olan bir zatın yazısının bulunduğu “Commentary” adlı haftalık bir derginin internet sitesine girdim;

Dünya vatandaşı, makale yazarımız, ABD ajanı türdaşımızın adı Michael Rubin’miş. O6 Haziran 2012 tarihinde bu haberi yazmış.
Haberde kesin olarak öldüğü ifade edilmiyor ama delilini ortaya koyuyor,  yazısına; “Çileci* (reclusive)  İslâm filozofu Fethullah Gülen’in yaşamına yakınlarda ışık tutuluyordu…” Diye başlıyor ve; 

“- Geçen aylarda Türk Polisi, Fethullah Gülen’in bazı yazılarını ve kitaplarını şakirtlerinin kurduğu hücrelerden toplayarak zapt etmiştir. Bazı Gülen takipçileriyle yaptığı görüşmelerde Gülen’in Sufi tarikatına ait olmadığından yerine şeyh bildiremediğini, ölümü halinde Gülen’in üstüne kayıtlı olan milyarlarca ABD Dolarlık servetin nasıl paylaşılacağının hareket içinde büyük sorun olduğunu açıkladıklarını, ancak Semitizm karşıtı görüşleri yüzünden kendisine yeterli bilgiyi vermediklerini dile getirmiştir. Bu yüzden Gülenin ölümünden sonra yerini alacak kişinin de adını vermediğinden bu kişinin kim olacağının da tartışmalıdır!” Diye yazmıştır. http://www.commentarymagazine.com/topic/fethullah-gulen/

Bundan sonra aklımda kalan bir haberi araştırıyorum ve onu buluyorum. Gülen’in ölüm haberinden beş ay sonra 17 Ekim 2012 tarihli “Başbakan Erdoğan Gülen’i neden aradı?” başlıklı haberde, Gülen’in kardeşi Hasbi Nidai Gülen’in ölümü nedeniyle cenazesine katılamadığını da ifade eden taziyelerini ilettiği geçmektedir.

Hatta Fethullah Gülen’in başbakan ve  Abdullah Gül’e verdiği cevabın metni de bu yazıda yer almaktadır;
Erdoğan-Gülen

“En başta devlet işlerinin onca mükellefiyetine rağmen lütfedip taziyelerini ileten Cumhurbaşkanı’mız Abdullah Gül Beyefendi’ye” ifadelerine yer verdi. Gülen, Başbakan Erdoğan’a teşekkür ederken, “En başta yoğun gündemleri ve yorucu programlarına rağmen bizzat telefon ederek yaralı gönlümü teselli eden ve o berrak sedasıyla kadim dostluğumuzun sarsılmaz olduğunu bana bir defa daha hatırlatan vefa insanı Başbakan’ımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’ye” http://www.haberturk.com/gundem/haber/786069-basbakan-erdogan-fethullah-guleni-neden-aradi

Gülen cemaatinin servetleri sayılamayacak kadar büyük olduğundan ortaya çıkan tepkileri, gizlice sürdürülen cinayetlere uzanacak sinsi kavgaları bastırmak için mi bu haber üretildi? Sorusunu da sormadan edemiyorum.

Buna bir başka neden de HOCA'NIN ÜÇ YIL ÖNCE ÖLDÜĞÜ  ve yerine Hollywood'dan dublör getirtildiği iddiaları da vardır.

Neyse, ölene rahmet kalana ömür dilenir. 

Öldüyse insanlık bir işbirlikçiden kurtulmuş demektir. Bunun da arkasından çıkacak gürültü yakında hepimizin gözlerini ve kulaklarını usandıracak kadar aratacaktır.

Takdir sizlerindir!

keykubat /adilyargic/ adilyargicc


*(Çilecilik, Sabi, Hıristiyan ve Yahudi tarikatları ile Hindular arasında yaygın olan “bekâr yaşamayı” öğütleyen dindarlık şeklidir. Muhammed, damadı Osman’a bunu yasaklamıştır. Ancak Emeviler bu kuralı çiğnemişler ve Yezidiliği İslâm diye uygulamış olduklarından özellikle Irak, Suriye ve Arabistan’da bekâr dervişler çoktur. Bana sorarsanız Müslümanlıkları da tartışılır!)