9 Şubat 2012 Perşembe

CİN ve ŞEYTAN KÜLTÜ MASONLUK HERMETİZM

B-Şehvete Tapan Masonların Şeytani Simgeleri; (Çeviri yazı.)
1-Şeytana Tapan Putperestler;
İncil’in Romalılar Bölümünde “Pagan-Putperest” şöyle tanımlanmaktadır;
Putperest, tanrının gerçeğini yalanla değiştiren, gerçek tek bir yaratanı bırakıp birden daha fazla yaratıcıya ibadet edendir. Allah korusun Âmin” Romalılar-1:25


Putperestler, hayvanlara, böceklere, kuşlara, nehirlere, ormanlara ve daha birçok şeye tapınmışlardır ancak genelde
tek bir ibadet şekilleri vardır;
Kadın ve erkeğin cinsel ilişkisine tapınmak, kadının amına (vagina) erkeğin (Fallus) sikine ibadet etmektir”. (Hıristiyanlık öncesi Ortadoğuda yaygın bir inanıştı. Anadolu’da halen birçok kazıda oda dolusu pişmiş topraktan erkek cinsel organı heykeli çıkmaktadır. Toprağa bereket getirmesi için tahılla birlikte ekilirdi. Bilim insanları bu pişmiş toprak heykellerin içlerinde “su barındırdıkları” için toprağın nemini korumasında yardımcı olduğunu ve gerçekten berekete katkısı olduğunu belirtmektedirler. Uzun cinsel organı olan Ba’al/ Besheykelinin resmi ülkemizin turizmini tanıtmak amacıyla bir çok kartpostalda yıllardır yer almaktadır.)


Kendilerini şeytana tapanlardan ayırmak için Özgür masonların en sık yaptıkları şey kullandıkları remzlerdeki “cinsel anlamları” saklamaktır.
Yani takiyye yaparlar.

Carl Clauddy’i hatırlarsanız, o;“Masonların, onları anlamak için sürekli altını kazmanız gereken ve aynı anlama gelen kat kat remzleri vardır. Alt düzey Masonlara öğretildiği düşünülen ve “cinsellik içermeyen”  genellikle “kardeşlik” kavramı içinde öğretilen birçok remzin cinsellik çağrıştırdığı belirlenmiştir.

Yazıda belirttiğim kaynağa göre, “G” God (Tanrı),Geometry (Geometri),Gnosis (Ruhani Bilgi) anlamına gelen üç kelimeyi temsil etmektedir. Tanrı yaratıcı olduğundan “G”, evrenin mimarıdır Geometri’den “G”, her şeyi yaratan bilgiye sahiptir ve insanlarla paylaşmıştır, yani insanlar “ilahi bilgi ile aydınlandıklarından” yani “nurlandıklarından”  ve de bu şekilde bilgiye kavuştuklarından dolayı da “Nurcu” olduklarından dolayı “G” seçilmiştir.

Nurlanmak, peygambere vahiy gelmesi, dervişlerin “istişareye yatarak” ilahi bilgiye kavuşmaları inancı İslam’da da vardır. Akşemseddin’in istişareye yatarak Hz. Eyüp’ün mezarını tespit etmesi ve İstanbul’da bir “Eyüp Sultan” kültünün doğması aynı şekilde nurlanmayı anlatır.

33.Dereceden Mason Eliphas (Elifas)  Levi (Levililer Yahudi’dir.),” (G) harfi, Venüs’ü temsil eder, Venüs temsili ise erkeklik organı şeklindedir.” Demektedir.


Metnin İngilizcesi aşağıdadır;
Arthur Waite, Occultist and 33rd Degree Mason quotes Eliphas Levi who is also a 33rd Degree, tells us that the letter "G" stands for Venus, and that Venus' symbol is a lingam, a stylized phallis. [Masonic yazar, Arthur Edward Waite, The Mysteries of Magic (Sihrin Esrarları): A Digest of the Writings  (Yazılardan Bir Derleme)  Eliphas Levi , Chicago, DeLaurence, Scott, and Company, 1909, p. 217]
Masonlukta Büyü

Albert Pıke adlı yazar, “Morals and Dogma-Ahlak ve Nas” adlı kitabının 631 ve 632.s) sayfalarında, Monad-(Zerre, Birim) –erkek,” Dual-İkili” kadın demektir. Bunların cinsel birleşmeleri de “Triad-Üçlü” yü üretir. Bu da “Generation-Nesil” üretici ilke anlamına geldiğinden “Generative principle-Üreticilik ilkesi” de cinsel ilişkinin kodunu temsil etmektedir. Diye yazmaktadır..

Metnin İngilizcesi;
Albert Pike states within Morals and Dogma [page 631-32] that the Monad [#1] is male, and the Duad [#2] is female.  Their sexual union produces the Triad [#3], which is "represented by the letter 'G', the generative principle."  This term, "generative principle," is code for the sex act.

2-Kırık ve Kırılmamış Sütun;

Kırık sütun Masonlukta ve doğu yıldızını temsil etmekte kullanılır.Masonlar “kırık sütunun” tanrıyı temsil ettiğine inanırlar. [ Joseph Fort Newton, The Builders: A Story and Study of Masonry , Cedar Rapids, Iowa, The Torch Press, 1914,  p. 9]
Kırık sütunun gizemli anlamı daha sonraları bazı Masonlardan öğrenilmiştir.;
“Mısır mitolojisinde, tanrıça İsis, bazen kocası Osiris’in ruhunu yatıştırmak için kırık bir sütunun arkasında ağlarken, arkasında da Horus ayakta saçlarına yağ dökerken temsil edilmiştir.
İsis hem “bakire” hem de “annedir” ve en güzel bakire “ağlayan İsis’tir.
Kırılmış sütun ise, Osiris’in kayıp cinsel organıdır, fallus’tur. [Short Talk Bulletin, "The Broken Column," Feb, 1956, p. 6-7; also Edmond Ronayne, The Master's Carpet (Mah-Hah-Bone), 1879, p. 387-88, and several other Masonic authors]

Horus Şeytan’ın diğer adıdır.İsis ise Lucifer (tanrısal ışık-nur  getiren)’in eşidir. İsis’in ağlama nedeni ise kocası Osiris’i kaybettiğindendir. Osiris’in bütün azaları cinsel organı dahil yerinden çıkarılmış, küçücük parçalara ayrılmıştır.
İsis ce Osiris, Albert PIKE , “Morals and Dogma-Ahlak ve Nas” adlı kitabında “Evrenin etken ve dilgen ilkeleri”…kadın ve erkeğin üreme organları ile remz edilmiştir. Demektedir.
Resme dikkatli bakıldığında, kırık sütunun dibi yuvarlak bir kaide üzerine oturtulmuştur. Kadın cinsel organi içindeki halini temsil etmektedir. Kırık olan ve kaidenin dışındaki toprağa değen ve ayakta olan kısma da kırıldığı yerinden dayanan kısmı ise, “parçalara ayrılmış”  organ inancını göstermektedir.
33.Dereceden Mason yazar Albert Mackey, sağlam sütunun cinsel organ remzi olduğunu söylemiştir. Kolon erkeklik üreme organının taklididir, çoğunlukla daire şeklinde bir zemin üzerindeki sütun ile temsil edilir. [Mackey, A Manual of the Lodge, 1870, p. 56. Mackey also stated this in The Symbolism of Freemasonry , p. 60]


3- Çember Ortasındaki Nokta;
Çember ortasında bulunan bir nokta cinsel ilişkiyi çağrıştırmaktadır. Bir diğer Mason yazar, Güneşe Tapınma” işinde bu remzin kullanıldığını ifade eder ve;
“Dişi ilkesi ay ile remz edilmiştir ve lünette (küçük çembere benzer açılma) olarak veya Hilal olarak farz edilmiştir. Erkeklik ilkesi güneş ile o da lunettenin tam ortasına dikilmiş bir dikilitaş-sütun  olarak geminin ortasına dikilen seren direği gibi remz edilmiştir. ["Point Within A Circle," Short Talk Bulletin , August, 1931, Masonic Bulletin designed to read within the Lodges, p. 4]

4- Çemberde Halvet;

Çember sıklıkla kadın organını remz etmek için kullanılmıştır. Şeytana tapanlar,” Sekiz Adımda Aydınlanma (Nurlanma) Yolunu” severler. Bir insanın birbirinden ayrı sekiz adım gidince tamamıyla aydınlanmış, nurlanmış olacağına inanırlar. Sekizinci ve son adım ise “cinsel ilişkidir”. Çemberin merkezindeki çok küçük bir çemberin varlığına dikkat ediniz. Bu küçük çember kadınlık organını remz eder. Çapraz yerleştirilmiş iki haç ile ortasında küçük bir çember içeren büyük çemberi sekize bölünmüş şekil en üst seviyede dişiliği temsil etmektedir.
Yeryüzündeki dikilitaşların en ünlüsü bir çember içine yerleştirilmiş bulunan Washington anıtıdır. Mısır güneş tanrısı RA’nın ruhunun bu dikilitaşta olduğuna inanıldığından günde üç kes doğuya dönerek ibadet edilmekteydi. Dikilitaşlar, cinsel organı remz etmekte en çok kullanılan şekillerdir. Cinsel ilişki, bir çember ortasına dikilmiş bir dikilitaşla ifade edilirdi. Washington anıtı da bir çemberin ortasına dikilmiştir. Özgür masonların şeklini hesaplanıp, planlanmıştır.

5- Üçgende Halvet;
Mason yazar R.H.Mac Kenzie “Mısırlılar arasında üçgen zemin Osiris’i yani erkeklik organını veya erkeklik ilkesini, dikey-şakuli  çizgi ise İsis’i ya da dişilik ilkesini, hipotenüsü yani üçgeni dikey ucundan merkezine bölen çizgi ise Horus’u oğullarını temsil etmektedir. [Kenneth R.H. MacKenzie, The Royal Masonic Cyclopaedia of History, Rites, Symbolism, and Biography , New York, J.W. Bouton, 1877, p. 743] Bu yüzden, dikey çizgi ile zeminin  hipotenüse cinsel birleşme ile gebe kalındığını görürsünüz. Mason sembolizminde cinsel ilişki dikey çizgi ile zeminin birleşmesi olarak resmedilir.

Yukarıda resmini verdiğimiz üçgen remzi, TAU’ nun remzidir. Mason yazar R.Swinburne Clymer TAU’yu Mason sembolizminde tanımlarken, “ Fallus- Lingam, ve Yoni üremenin erkek ve dişi amblemleridir ve üçgen içindeki Tau şeklinde bulunurlar” demektedir. [Clymer, The Mysteries of Osiris or Ancient Egyptian Initiation, Quakertown, PA, The Philosophical Publishing Company, 1951, p. 131]
Mason yazar Albert Mackey, dikey ve düşey olarak iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan ehksagramın (altı gen) cinsel çağrışımını anlatır. “Ucu aşağı doğru bakan üçgen yoni’ye yani dişilik organına karşıt gelir, sivri ucu yukarı doğru bakan üçgen ise Lingam yani erkeklik organını remz eder. İkisi iç içe geçtiğinde ise tabiatın etken ve edilgen güçlerinin birleşmesini, erkek ve dişi elementleri temsil eder. [Mackey, The Symbolism of Freemasonry, 1869, p. 195, 219, 361; also Albert Pike, Morals and Dogma, 1871, p. 13; also Wes Cook, Editor, Did You Know? Vignettes in Masonry from the Royal Arch Mason Magazine , Missouri Lodge For Research, 1965, p. 132]

İç içe geçmiş iki üçgenin oluşturduğu altıgen yani Süleyman Mührü Masonlarda cinsel birleşmenin remzidir. Bu sembolizm paragrafın sonundaki katıksız, kadim şatanizm dönemine aittir.
Yin ve Yang günümüzün bir çok şirket, kurum ve kuruluşlarınca da en çok kullanılan remzlerinden birisidir. Yin sonsuzluğu, karanlığı, dişiliği, vücudun sol tarafını ve diğer olumsuzlukları temsil eder. Yang ise onu tersini  tarihi,ışığı,erkekliği, vücudun sağ tarafını  ve diğer olumlulukları temsil eder. Philip G. Zimbardo and Floyd L. Ruch, Psychology and Life , 1977, Ninth Edition, p. 317]

“Yang erkektir, olumludur ve güneş tarafından temsil edilir. Yin olumsuzdur, dişidir, ay tarafından temsil edilir.“ [Mackey, The Symbolism of Freemasonry, 1869, p. 195, 219, 361; also Albert Pike, Morals and Dogma, 1871, p. 13; also Wes Cook, Editor, Did You Know? Vignettes in Masonry from the Royal Arch Mason Magazine , Missouri Lodge For Research, 1965, p. 132Yin,Yang sembolü en azından İ.Ö.4.yy.a kadar uzanır, doğuda Konfüçyizm, Taoizm, Budizm kültlerinde yer alır. Batıya ise sonradan ithal edilen bu sembol mitlerde, sihirde, yıldız falcılığında ve büyücülükte uzun süre kullanılmıştır. [Claire Chambers, The SIECUS Circle: A Humanist Revolution , 1977, p. v]

Washinton Apronunda olduğu gibi Masonların zemin döşemesinde “siyah-beyaz” renkleri tercih etmelerinin nedeni de Yin ve Yang ilkesine uymalarına dayanır. Büyücülerin seçkin tercihlerinden olan Yin ve Yang  ilkesinin bu gün tamamıyla şeytani bir kavram olduğunu biliyoruz. Masonların bu gün heksagram (altıgen) yerine “yin-yang” kullandıklarını da biliyoruz. Yin-yang sembolü aynı zamanda heksagram-Süleyman Mührü olarak anlaşılmalıdır. Bunun cinsellikle olan bağıntısını da yukarıda açıklamıştık.
Günümüzün Yeniçağ Hareketinde Tin-Yang remzinin biseksüellik ve homoseksüelliği de temsil ettiğini biliyoruz. Ayrıca tanrısallığı da remz etmektedir. [Dr. C. Burns, Masonic and Occult Symbols Illustrated, p. 19-22]
Aldanmayınız; Özgür masonlar Yi-Yang’ı Yeniçağ Hareketi (New Age Movement) ,okültistler ( Doğa üstücüler) ya da Şatanistlerden çok az bir farkla kullanırlar. Siyah-beyaz zeminlerde Heksagramı (altıgen) kullanırlar fakat Yin-yang’a olan inançları Şatanistlerin esrarlı kimlikleridir. Böyle olunca niye şaşıralım ki Albert Pike bize, Özgür Masonluğun esrarlı olduğunu anlatmadı mı?

6-Mason Amblemi “Gönye ve Pergel Cinsel İlişkiyi Tanımlamaktadır;
Mason yazarları sembolleri olan gönye ve pergelin heteroseksüel ilişkiyi temsil ettiğini cesurca söylemektedirler. 32.dereceden Mason Albert Pike’ı dinleyelim;”-Pergel yaratıcı ilahiliğin Hermetik sembolüdür ve gönye, evren ve yeryüzünün üreticiliğini temsil eder.” [Morals and Dogma , p. 850-1
Bu yüzden Masonlar, pergele erkeklik timsali fallus ve gönyeye de dişilik organı vulva olarak bakmaktadırlar. Şatanistler ise gönye ve pergelin rollerini bir farkla tersyüz ederler.
Her nerede ve her nasıl bakarsanız bakın gönye-pergel hereroseksüel (erkek-kadın) ilişkiyi remzetmektedir.

7- En Kötü Sembol! Çifte Sütun ve Nar;
Mason remzi gönye ve pergel konusunu bırakmadan önce gönye-pergel sembolünün işaret ettiği kötü bir şeyi göstereceğim;
Bu gönye ve pergel olarak bilinen Mason amblemleriyle bağlantılı olan sahne apaçık bir Şatanik imajdır. İlk önce sayfanın uzak bir köşesine bir altıgeni not edin. Altıgenin kara büyü sembollerinin en kötüsü en kötüsü olduğunu hatırlayınız. Büyücüler onu insanlara kara büyü yapmak için asırlar boyu kullandılar. Birçok insan geçen birkaç bin yılda üzerlerine “altıgen” çizilmiş olarak öldüler.
İkinci olarak, bu resimde güneşi başınızın üstünde farz edin. Özellikle Masonların taptığı Mısır Güneş tanrısı Ra’ya ibadet ettiklerinden, tanrının Mısırlılara ve dinlerine güneş gününde lanet ettiğinde yaptıkları gibi yapın.
Son olarak da gönyenin keskin ucunun kutsal İncil’in sayfalarının altına derinlemesine sokulduğunu işaret edin.
Hıristiyan yazar Ralph Epperson “Masonry ;Conspiracy Against Christianity-Masonluk-Hıristiyanlığa Karşı Komplo”” adlı kitabında; “Masonluğun en önemli sırrının şeytan Lusifer’e tapmaktan çok “Çağların Sonunun Tamamlanması” bölümündeki kehanetlerde  anlatıldığı gibi Hıristiyanlığı kökünden halletmeyi planladıklarını yazmaktadır. Bu sembol mükemmel olarak bu amacı içermektedir.
 
a-Mason Tapınağında Cinsel İlişki ve Nar;
Mason Locasının sembolü olan “Çifte Sütun”, Hz. Süleyman tapınağında, yeniden doğmak için içine girilen “ana-dişi insan vücudunu” remz etmektedir. Tapınağın girişi olan sundurması da kadınlık organını temsil etmektedir. Sundurmanın sütunları da kadının yumurtalık tüplerini, ağ dokusu da kan damarlarına eşlik eden bağ dokularını, nar da bol miktarda yumurtalık tohum hücrelerini temsil etmektedir. [Rollin C. Blackmer, The Lodge and the Craft: A Practical Explanation of the Work of Freemasonry, St. Louis, The Standard Masonic Publishing Company, 1923, p. 249; Emphasis added]

Birinci olarak, “Yeniden Doğuş” sadece İncil’e ait olmayıp dine küfreden Şeytana tapanlarında başvurdukları bir şeydir. Şeytana tapanlar her zaman birbirlerine “yeniden doğmuş gibi yapma” sahtekârlığını öğretirler. Öğretiye yeni başlayanlar inisiye (başlangıç) ayinlerine katılırlar. Sarıldıkları kefenden ayaklarından tutularak çıkarıldıklarında “yeni doğmuş taklidi” yaparlar. Özgür Masonlarda ise Hz.İsa’nın dökülen kanından bahsedilmemekle birlikte kişiye tapınakta tekrar doğduğu öğretilir.

İkinci olarak, Masonik resmedilişinde narın cinselliği fazlasıyla aşikârdır. Özgür Masonluğun putperestliğine ikna etmek için sırasıyla aşağıdakileri belirteceğim;

Masonların narı ortasından yarma şekillerini gördüğünüzde onun kadının bacak arasını ve cinsel organını temsil ettiğini anlayınız. Bir mason tapınağın sundurmasına girdiğinde onun yeniden doğmak için bir kadının cinsel organına girdiğini düşündüğünden emin olabilirsiniz.

8- Özgürlük Heykeli ve Meşale;

Şeytana tapanlar daima meşaleyi Lusifer’in sembolüyle eş tutmuşlardır. “Lusifer, yeni yaratma işlerini yapabilmek, askeri birliklerini toplayabilmek, hükümranlığını ilan edebilmek için yıldızını yeniden kazandı. Göksel ruhların inmesi içinde de yanan meşalesini kullandı… ve yeryüzünün bilinmeyen göklerine habercilerini gönderecekti. Sonra Lusiferin meşalesi cennetten yeryüzüne işaret gönderecekti ve İsa Mesih te yeryüzünden cennete (New Age-Yeni Çağ akımı) ışıkla cevap verecekti.
[Occultist Edourd Schure, quoted by Texe Marrs, Mystery Mark of the New Age , p. 240]
Meşale Sembolizmi, Armageddon Savaşlarında Lusiferin ordularının İsa’yı bozguna uğratacağını ve cenneti ele geçireceklerine inanan Şeytan Lusifere tapanların inancıdır.
33.dereceden Mason Manley P.Hall;”Meşale,bilimleri,doktrinleri ve dogmalardan  oluşan okült sanatları gerçeğin ışığıyla görünür yapmayı temsil etmektedir.” Demektedir. [Hall, Freemasonry of the Ancient Egyptians to Which Is Added an Interpretation of the Crata Repoa Initiation Rite , Los Angeles, The Philosophers Press, 1937, p. 122; Emphasis added]
Bizler, bu meşaleli Özgürlük Heykelini bizlere, Fransız İlluminatici Özgür masonları 1876’da verdiğini biliyoruz. “O (kadın),yukarı uzanan kolundaki eliyle yanan meşaleyi ve ışığı tutmaktadır fakat yukarı çekildikçe sularla kirletilmektedir. Özgürlük heykeli, Paris Alsace-Loraine  Mason Locasından Frederic Batholdi tarafından günümüzün Mason düzeninin, Mason İlluminatici mirasçıları için yapılmış bir hediyedir. Heykel, “Yeni Dünya Düzeni” komplosunu kuran gizli toplulukların en belirgin işaretidir.
[Texe Marrs, Dark Majesty: The Secret Brotherhood and the Magic of a Thousand Points of Light , p. 212]
Özgürlük Heykelinin bir Mason heykeltıraş tarafından pişmiş lüleci çamurundan yapıldığını bir yerlere not ediniz.
Şatanizmde fallus dikilmiş herhangi bir şeyi remz etmektedir. Açıklamaların bize öğrettiğine göre kaldırılmış, dikilmiş meşalenin tanrının sembolü olduğuna okültistler inansa da o Lusiferin fallusudur. Bu yüzden Özgür Masonlar yılın her Allah’ın gününde elinde erkeklik organı tutan dişi bir tanrıça ile New York limanında cinsel ilişkiye izin vermektedirler.

9-Mason Tokmağındaki Cinsellik;

Doğu ve Mason sembolizminde tokmak önemli bir yıldız sembolüdür. [Dr. C. Burns, Masonic and Occult  Symbols , p326]

Tokmak sembolünde dikkatimi çeken en önemli şey tokmağın baş aşağı tutulmasıdır. Tokmağın başının yukarı doğru tutulması gerektiğini düşünüyordum. Her neyse nasılsa putperestler gibi olası her şekilde cinsel ilişkiyi düşünüp durmadığımızdan ve büyük cinsel ilişkileri remz eden şeylere bir anda aklımızın kayıp gitmesine izin vermediğimizden olsa gerek.

Mason yazar George Oliver, eski zamanlarda tokmağın tanrı Tor’un tokmağı ile alakalı olduğunu belirtir. [Oliver, Signs and Symbols, Macoy Publishing and Masonic Supply Co., 1906, p. 14] Thor’un  Özgür Mason ibadetinde eski bir putperest tanrı olduğunu biliyoruz. Aslında, Tor İskandinavya’da putperest üçlemesinin bir parçasıdır. [Pike, Morals and Dogma, p. 552; also W.L. Wilmshurst, The Masonic Initiation , Trismegistus Press, 1980, p. 92]
Thor, parıldayan Sirius’un veya “Beşgen” olan Sirius’un diğer adıdır. Her nasılsa sayfa 381’de Pike bize Tor’un aynı zamanda Mısır’ın Osiris’i, Knef’i, Fenikelilerin Bel’i Ba’al’i ve Güneş olduğunu da anlatır. İncil Krallar 1.Bölümü  16.30-33 ; 22:53; 2.Krallar 17:16. ayetlerinde Ba’al’a ibadet’in Şeytana ibadet olduğunu anlatır. Tanrı Ba’al’a tapanları ölüme mahkûm eder ve bütün İsrail topraklarındaki rahiplerinin ve inananlarını kıyımdan geçirir. Burada hala Özgür Masonlar buna saygı duyduklarını gösterirler.

Mason yazar J.S.M Ward ;”Bu yüzden Gavel Tokmağı Tau ile orijinal birebir aynıdır, sembollerin doğal evrimleri sonucunda Tau Haçı fallustan evrimleşmiş yaratıcı tanrının remzidir.” Demektedir. [Ward, Freemasonry and the Ancient Gods , 1921, p. 238]
Bilinen “T” Haçlarının “baş aşağı” biçimde gösterilmiş halidir. Tau Haç’ı da Babil’in tanrısı Temmuz’un remzidir. İncil’de oldukça önemli bir şekilde buna tapınmak da yasaklanmıştır. Özgür Masonları daima İncil’in tanrısına karşı sıraya dizilirken putperestlerin tanrısı Şeytanın yanında yer aldıklarını görmemize rağmen durmadan yayıkta ayran çalkalar gibi Hıristiyan olduklarını tekrarlamaya devam etmektedirler.

10- Mason Gök Kuşağının Ucunda Halvet;
Mason yazar George Oliver ;”Mitolojinin bütün eski sistemlerinde Büyük Baba veya Erkek Üreme İlkesinin (Fallus) resmi olarak çember içinde bir nokta şeklinde resmedilmesi dikkate değerdir” demektedir. Bu amblem İskandinav rahipleri ve şairleri tarafından bir gökkuşağının merkezine konulmuştur. Anlamı ise yeryüzünden (vulva) cennete (Büyük Baba’nın Fallus’una) köprüdür. [Oliver, Signs and Symbols , Macoy Publishing and Masonic Supply Co., p. 14; also R. Swinburne, The Mysteries of Osiris or Ancient Egyptian Initiation, p. 185]
Bir Hıristiyan yazar, yukarıdaki  “gök kuşağının ucunda seks” gibi belirsiz ifadeleri açıklamaktadır;
“Eski Yahudi Kabalasında ruhban Rabbiler, gökkuşağının cinsel bir ayini remz ettiğini öğretirlerdi. Gökkuşağının yayı  olan Tanrının fallusunun, kraliçe tanrıçanın rahiminin krallığının içine inişini tasvir ettiğini sanırlardı. [Texe Marrs, Mystery Mark of the New Age , p. 97]

11- Haç’ta Halvet;
Buradaki Haç ve Taç sembolünden birçok Hıristiyan’ın kuşku duymayacağı açıktır. Her şeyden sonra tanrımız İsa, Haçın ızdırabını çektikten sonra cennette tacını almıştır. Özgür Masonların kafalarındaki ise beyinlerinde her şeye bir cinsel kulüp bulmalarından dolayı biraz farklıdır.
Mason raporlarında bu keşfi şöyle yapıyoruz;
Soru:
-Masonluğun amblemi olan Tac ve Haç neyin sembolüdür?
Cevap:
-Özgür Masonluğun Haçı psikolojik bir Haç’tır. Albert Pike 'Morals and Dogma', p. 771.
  Üreme ilkesi gereğince dikey olan şaftın (Fallus)  dişi üreme ilkesi gereği olan rahimi döllemesini temsilen eden psikolojik bir semboldür. Mason haçı bütünüyle psikolojik bir fallustur. Bu Mason haçının Tacı da Kabalistik Sefirotlardan doğmuş olup bütünüyle erkeklik organı ile ilişkilidir. [C.F. McQuaig, The Masonic Report , Norcross, Georgia, Answer Books and Tapes, 1976, p. 34]

Masonlar Hz.İsa’nın Haçını erkeklik organına dönüştürmüşlerdir. Buna nasıl cesaret edebilirler?
Aslında haç, heteroseksüel ilişkiyi remz etmek amacıyla, dikey olan şaftın-fallusun dişilik cinsel organına girer gibi yapmayı temsil etmektedir.
 Bundan emin olunuz ki Masonlar kesinlikle gerçek bir Hıristiyan değillerdir.  İkinci olarak Masonları gerçekten  “esrarlı bir kimlik” içinde görebilirsiniz. Aslında Mason yazar “Mystery Religion- Esrarlı Din” adlı kitabında da cesurca ifade etmektedir. Okuyunuz ; “ Aslında, Özgür Masonlar “3” sayısına diğer iyi milletlerin ve Mısır ayinlerinin geçit törenlerindekini aşan şekilde saygı göstermişlerdir.” [John T. Lawrence, The Perfect Ashlar, London, England, 1912, p. 196; Boldness added]

Özgür Masonluk esrarlı bir dindir. Esrarlı dinler bütün geçmiş tarihte genellikle birkaç şeye sahiptiler;

Onların çoğu açıkça şeytana hizmet ederler
Kutsal İncil’in Tek Gerçek Tanrısını inkâr ederler
Tanrı bütün bu esrarlı dinleri fiziki yargılama gününde önüne getirecektir. Özgür Masonlar kıyamet gününde Deccaldan farklı olmayacaklardır.
Masonluğun bu kadar bilgilendirici anlatımından sonra da sıra gene İngiltere’de çıkmış yeni bir “din” hakkında bilgi verelim.
Bu da “Masonluk” kokuyor;
Çünkü bütün Mason localarının en yüksek ustaları gerçek birer sihirbazdırlar, büyücüdürler. Yukarıda alıntı yaptığım kaynaklarda bu anlatılan bir gerçektir. Ben de onlardan öğrendim. Aşağıdaki Sihirbazın ad ve soyadlarının “G” harfi ile başlamasından kurduğu dinin içeriklerine kadar Mason kokusu taşımaktadır.
Buyurunuz;

WICCA

WICCA (Vikı okunur)-Wıtchcraft (Büyü işi-Büyücülük) ya da The Craft (İş-Zenaat) kelimelerine
195- Wıkka'cıların Gandalf'ı simgeleyen Beş köşeli yıldızı.
karşılık gelir. Genellikle Büyücülüğe veya büyü işine atıfta bulunur. 20.y.başlarında İngiltere’de ortaya çıkan yeni pagan inanış 1950-1960’larda bu inanışı “Büyü Kültü veya Büyücülük” olarak adlandıran Yüksek Vikka Rahibi Gerald Gardner tarafından sevdirildi.1960 sonralarında dinin adı “Wicca” olarak olağan haline döndü.
Vikka, tipik bir “ikicil tanrı” kavramına yani Tanrı ve Tanrıçaya ibadeti içeren bir din olmakla birlikte bir de “Boynuzlu Tanrı”nın eklenmesiyle “Triotheistic” Üç Tanrılı-Teslisli” bir inaçtır.

Böyle olmasına rağmen tanrı ve tanrıça Tao felsefesindeki “Yin ve Yang-Artı-Eksi-İyi-Kötü” ilkesi gibi kabul edilir, herhangi bir şekli şemali olan tanrılara tapınma yoktur. Bu yüzden Panteist bir inanıştır.
Pan=Hepsi,Theos=Tanrı Yani tanrıların hepsini “tabiatın görüntüsü” olarak kabul eder.
Boynuzlu Tanrı (Horned God) ise tabiat, vahşilik, cinsellik, avlanma ve hayat döngüsüdür. Hıristiyanlıkta kullanılan “Şeytan-Lusifer (Latince Işık getiren-Nurcu)” sembolü ile hiçbir alakası yoktur.
LUCIFER=Luc is Latin for "light"; ferre is Latin for "bearer." The planet Venus was called the Light Bearer because it appears in the morning sky just before the sun rises.

LUCİFER- “Luc” Latince ışık, “Ferre” getiren demektir, Gün doğumundan önce sabahları ortaya çıkan Venüs gezegeni de “Işığa Sahip Olan” olarak anılır.

Bir Vikka rahibi büyüden çok hastalıkları veya olumsuz enerjileri olumluya çevirme gibi işler yapar. Ancak, erken Vikka rahiplerinin “Beyaz Büyü ve Kara Büyü” gibi Şatanizmi andıran çalışmalar yaptıkları bilinir.

Boynuzlu Keçi tanrı Wicca
Vikka inancında “GREAT RITE-Büyük Dini Ayin” cinsel içerikli sihirdir ve cinsel ilişkiyi de içeren ayinlere sahiptir.
Çoğunlukla Yüksek Rahip ve Yüksek Rahibe tarafından yerine getirilir diğer katılanlar ise ayinde bu rahiplerce seçilir.
Yüksek rahip Asame adlı ayin bıçağını (erkeklik temsili) Kaliks adlı şarap dolu kaseye (dişilik temsili) daldırarak ayini başlatır. Bakire tanrıça ile aşık erkek tanrının ilişkisini temsil eder. Beltane İskoç’ça (Mayıs Ayı) bayramında bolluk ve bereketi temsil eden bayramdır. Bereket bayramı olarak da bilinir. Erkeklik organı şeklinde kekler, pastalar, şekerlemeler yenilir. Kuzey yarımkürede 01.Mayıs, Güney yarım kürede de 01 Kasım’da düzenlenir.

Çeviriler;
Alaeddin YAVUZ



10-Düşüncelerim;

1308  sonrası Anadolu
1096’da Bizans İmparatoru Aleksus Komnenos’un korkusuna engel olamadığından Vatikan kapılarında askeri yardım için dilenmesi Hıristiyanlık dininde olmayan bir ibadetin doğmasına ve bu bahaneyle de Doğu Roma/ Bizans’ın da işgaline neden olmuştur.
Masum “Hac İbadeti” özrünün arkasına sığınılarak, sivillerin örgütlendirilmesiyle başlatılan ilk Haçlı Seferi ardından “askeri Haçlı Seferini” doğurmuş ve Bizans’ın da yağmalanmasıyla sonuçlanmıştır.

Bu yağmalama furyasında ilk kez Kudüs ve Doğu Anadolu bölgesine yerleşen Haçlılar Urfa’da Edesa Ermeni Krallığını, Adana ve Hatay’da Klikya Ermeni Krallığını ele geçirmişler ardından da Kudüs’te Haçlı krallığı kurmuşlardır.
M.Ö.335-100 arasındaki Grek kültür emperyalizmi sayesinde Babil’in Nabu’su, İran’ın Hürmüzü ve Mısır’ın Thoth/ Tut/ Tat’ı ve Müslümanların da İdris peygamberi olan bu ilahi kişiliğin kültünden oluşturulmuş “Tut Kültü, Greklerin onun kişiliğinden kendi tanrıları Hermes’i üretmişlerdi. Hermes’in kişiliğinde oluşturulan Hermetizm öğretisi ise bölgedeki gibi “adalet ve tek tanrıcılığa dayanmaktan çok aldatıcı, yanıltan, hile ve düzenbazlığı öne çıkaran bir “tüccar kavim felsefesiydi.
Grekler Pers İmparatorluğunun topraklarına sahip olduktan sonra bu “Hileci Tanrı Kültü” olan Hermetizm’i dayatınca, Thoth kültünden doğmuş Sabilik, Yahudilik kültleri de Grek Hermetizmi ile birleşmek zorunda bırakıldı.
Hatta bölgede resmi dil Grek dili ilan edildiğinden Roma döneminde dahi Araplar eserlerini hep Grek dilinde verdiler. Mısır tarihini yazan Maneto bile Mısır tarihini (M.Ö.350’ler) Grek dilinde yazdığından Mısır tanrılarının adları bile Grek dilinde yazıldığından bu gün “Urisa” yerine “Osiris” ya da “İdris” yerine “Horus”  “Şit” yerine “Seth/ Set” olarak okumak zorunda kalıyoruz.

Hıristiyanlığın doğuşunda da İncil felsefesine bu yöndeki inanışlar geçtiğinden İncil ve Hıristiyanlık inancı da, onu takip eden İslamiyet de  Hermetizm’den nasiplerini almıştır. Bu güne kadar bütün İslam ulemaları da Hermes’i İdris Peygamber olarak anmaktadırlar.
 Oysa bu kült, Grek işgaliyle Grekleşmiş Harran, Babil/ Bağdat, Basra, Bahreyn, Katar ve güney Arabistan’ın Necd (kum tepelikleri) Araplarını haliyle Muhammed’in kabilesini ve kendisini de etki altında bırakmıştır.

Grek İncil’ini benimsemiş Roma İmparatorluğu ile “yarı Grek yarı Arap” olan bölge Sabilerinin Vatikan ile işbirlikçiliklerinin ardında işte bu “İnanç ve Soy” kardeşliği yatmaktadır.
M.S. 1200’lerde Cengiz Han akınlarıyla işgal edilen İran, Anadolu, Irak, Suriye bölgelerindeki Sabi ( Her dine dönen- Yıldızlara ve şeytanlara tapan) büyücüleri batıya kovulmuşlardır. Bunların bir kısmı Bizanslılarca çarmıha gerilmiş, yakılmış, öldürülmüş bir kısmının da Almanya ‘ya göçmelerine izin verilmiş ve orada hoş karşılanmışlardı.
Almanya’da yurt tutanların ve göçenlerin bir kısmı da Fransa’ya yerleşmişlerdi. Fransa’ya yerleşen bu Sabi büyücüleri, Haçlı Seferleri ile geldikleri Urfa, Kudüs, Adana bölgelerinde Sabi inancını öğrenen bu Tapınak Şövalyeleri kısa zamanla “Cizvit Rahipleri” olarak anılmaya başlanıldılar ve Bunlar, Fransa ve Almanya’daki Sabi büyücülerle işbirliği yaptılar.
Devletleri tehdit etmeleri üzerine Papalık ve Fransa Kralı IV. Lui bunları işkencelere tabi tuttular, yaktılar, kovdular kaçanlar İskoçya Keltlerince kabul gördü. Yüz yıl içinde İskoç Kelt kralını öldürüp tahtı ele geçirdiler ve bunu İngiliz Kraliyetini ele geçirmeleri izledi.
Masonların kazıklara bağlanarak yakılmaları

Şeytan veya cinlerle işbirliği yapan, onlara insan ve hayvan kurban ettiği yazılıp çizilen bu Sabi/ Yezid/ Mason tarikatları dünya idaresini ele geçirdiklerinden ve tanrılarına “şükretmek” için iki dünya savaşı çıkardıklarından Hıristiyan, Müslüman ve öteki inançlardan olan aklıselim insanları halkı uyandırarak yardımlarını almaya mecbur bırakmıştır. 

Arnold Leese’in özellikle yazının sonunda yaptığı tespiti halen içinde yaşadığımız yeryüzü insanlık ailesinin dramını yansıtmaktadır. Bu eseri okuduktan sonra, kapitalizm, demokrasi, sosyalizm, komünizm, liberalizm (özgürlükçü serbest ticaret) gibi siyasi ve ekonomik ideolojilerin, her türlü soykırım iddialarının “Mason-Yahudi Tuzağı” olarak kabul edildiğini görüyoruz.
 Özellikle Müslüman ülkelerde “Demokrasi istemiyorum, tek yol İslam”  sloganlarıyla başlatılan “gerici İslam köktendinciliği” hareketlerinin 2011 yılı başlangıcından beri de Müslüman ülkelerde, ABD-AB-NATO Haçlı ordusunun  “demokrasi getirmek-İnsani müdahale (Humanitarian Actions) ” kavramı arkasında yapılan “haçlı işgallerine” kapı açan bir fikir olması da ilginçtir.

Demokrasinin işlevsizleştirilmesinin”  bahanesiyle  “tanrı ile kan bağı” olduğunu iddia eden, KRAL, PADİŞAH, PAPA, PATRİK, SEYH-ÜL-İSLAM  veya  her ne ad adı altında olursa olsun feodal ve ruhbanların sömürgeci “haçlı ordularınca” tekrar devletlerin başına getirilmesi ve emeği ile geçinen ezilen emekçi halkların son iki yüzyıl içinde elde ettikleri, grev, toplusözleşme, emeklilik, sağlık sigortası, ücretsiz eğitim vb. özgürlüklerin elden çıkarılmasında ve köleleştirilmelerinde bu bahanenin  demokratik özgürlüklerden vazgeçirilmek istenilen kitlelere “esas unsur, çözülemeyen sorun” olarak kabul ettirilmesinde kullanılmasını da hiç bir aklıselim insan kabul edemez ve de etmemelidir.
Arnold Leese’nin yıllar önce “yeryüzünü masonların işgal ettiğini göstererek ülkeleri tedbir almaları konusunda uyarmak uğruna” yaptığı bu tespit, gene aynı Yahudi-Mason Küresel Sermaye sahiplerince, kitleleri “demokratik hakların vazgeçirmekte ve ortaçağın köleciliğine geri dönmeye razı etmekte” kullanmaktadırlar.

1318’de Tapınak Şövalyelerinin imhaları esnasında baş üstat Jack de Molay’ın öldürülüşü esnasında “Bütün feodallerin yeryüzünden silineceğine dair” yapılan “Mason Yemini” olayı ile önce küçük burjuvazinin ortaya çıkışı, Magna Carta, Fransız Devrimi, Napolyon işgallerine karşı milliyetçilik akımlarının desteklenmesi, sanayi devrimi ile körüklenen “işçi eylemleri, kadın hakları ve sayısız özgürlük” hareketlerinin başarıya ulaşmalarını takiben I.ve II. Dünya Savaşlarının “Almanya’ya Avrupa’nın idaresinin verileceği” vadiyle Siyonist mason sermayece körüklenmesini bütün Avrupa’nın yıkılması ve sömürgelerinin elden çıkması izlemiştir. Birinci Dünya Savaşını Rus Çarlığının yıkılarak yerini sözde sosyalist SSCB’ye bırakması ile 20.yy. “Komünizm geliyor, din ve saltanat gidiyor” kaygısının Avrupa ve geri kalmış diğer ülkelerde pompalanması ile yaratılan “soğuk savaş” ortamında “Sovyet Tehdidi” yalanıyla geçmiştir. Bu olaylar sonucunda gerçekten feodaller yıkılmışlardır, yerlerini uydurma cumhuriyetlere, diktatörlüklere bırakmışlardır.

1991’de işbirlikçi ajan Mihail Gorbaçev’in çabalarıyla SSCB yıkılmış ve bir tehdit olmaktan çıkarılmıştır.
Deliüzzaman-ı Said- Kürdi'nin hocam
dediği Mason Cemalledin Efgani
19. ve 20. Yüzyılları “Demokrasi İhracı” ile geçiren mason sermaye, 21.yy. başlarken Afganistan ve Irak işgallerini Libya işgali ve Müslüman ülkelerde bu iki yüzyılda kendi çıkarttığı, Arabistan’da Vehhabilik, İran’da Bahailik (Nurculuk), Hindistan’da Ahmediye- Kadıyanilik, Türkiye’de bunların toplamı olan Nurculuk ve Fethullahçılık = Ilımlı İslam konseptleriyle “kendi kurduğu dinler ve feodaller üzerinden “feodal köleci toplumu” dayatmaktadır. İlan ettiği Haçlı Seferiyle de hedef kitleleri ve ülkeleri “karşı koyamaz” hale getirmektedir.

“Yeryüzünü Mason Tapınak Şövalyelerinin yönettiğini iddia eden J. Douglas Kenyon’un “Forbidden Religion-Yasak Din” eserinden yukarıda yaptığım çeviriyi okudunuz. Eğer, gerçekten yeryüzünü yöneten böyle güçlü mistik değerleri üstün tutan son derece güçlü-örgütlü bir tarikat var ise ki öyle görünüyor, bu durumda son 600 yılın tarihinin yeniden yazılması gerekir. Çünkü örgütlü mistik tarikatların icraatları “materyalist bakışla” yorumlanırsa insanlar asla özgürleşemeyecek demektir. Bu “şeytanın şeytanlığı kendisinin olmadığına insanları inandırmaktır” deyişini haklı çıkarmaktadır.

İnkaların kertenkele tanrısı
Ketzalkoal- Tüylü yılan tanrı
Şeytanı görüp tedbir almadıkça yeni şeytanlıkların kurbanı olacak yeryüzü insanlık ailesi bu mistik tarikatın “kertenkele tanrılarını doyuracak kurbanlar” olmaya devam edecektir. Her gün yıkılan yeni devletler, kurulan yeni rejimler, köleleşen emekçiler ile yeryüzü daima “kötüye yönelen yüzünü” asla doğruya, iyiye, güzele çeviremeyecektir.

Yahudilerin “ataları/ babaları” olduğunu iddia ettikleri İbrahim’e vaat edilen Kenan Toprakları onlar için hedef olmaktan çıkmış, dünya ellerine geçmiştir. Şimdi ise sıra “yalnız Yahudilerin yaşadıkları yeryüzü” özlemine gelmiştir.



Araştırmacı yazar Bertan Onaran Cumhuriyet Gazetesine yolladığı 06.Mayıs.2009 tarihli yazısında Siyonist Yahudilerin değişmez ilkelerini şöyle sıralamaktadır:

-Vaad edilen topraklarla sınırlı kalmayacak olan Yahudi devletinin sınırları sonsuza dek kesinleşmeyecektir!
 (Demek ki dünyayı verseniz yetmeyecek!)
- Hiçbir ülkenin toprak mülkiyeti savı kabul edilemez.
- Terörün bir savaş yöntemi olarak kullanılması engellenemez.
- Yahudi dininin temel ilkesi, ‘Haşmadet goyim’dir, yani Yahudi olmayanların ortadan kaldırılmasıdır.”

II. Bayezit döneminden bu yana Avrupa’da meydana gelen Yahudi kıyımlarının arkasında Tapınak Şövalyeleri içinde örgütlenen Siyonist yapılanmanın Bir İsrail kurmak amacıyla bunları gerçekleştirdiği ortaya çıkmaktadır.

Sömürgeci mason küresel sermayenin son iki yüzyılda uydurduğu dinler, içimizdeki Müslüman ve Solcu maskeli dönme, devşirmelerin başa geçirilmeleriyle halka kabul ettirilmiş ve halk farkında olmadan eski dini inançlarından ve tarihi değerlerinden uzaklaştırılmış, bağımsızlık, özgürlük, vatan, adalet kavramlarından uzaklaştırılmış, darbelerle de sindirildiğinden, dayatılan “kendini kurtar gerisini boş ver” mantığına dayalı olarak ahlaki değerlerini kaybetmiş, hileci, yalancı, bencil, toplumsal değerlerden uzak, haksızlığı sineye çekmeye alıştırılmış, adalete güvenini kaybetmiş, sermaye şirketlerince dayatılan teknoloji, sömürülmeyi doğallaştıran kültürel ürünleri takiple uğraşan, cinsel yönden sapıttırılmış, eşcinsel ve aile içi “ensest” ilişkilerin “olağanlaştırılarak” kabul ettirildiği, kadın ve çocuk hakları ve daha nice olmadık “hak ve özgürlük” emperyalizmi, azınlıkların isyanları ve eğitim kurumlarında insanları uyutan dayatmaları başımızdaki şerefsizlerce sürdürmektedir.

Bağlılıkla sürdürülen bu siyasetlerin en günceli kampanyasını yürüttükleri “Üçüncü Dünya Savaşı’nın” eşiği olan Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projeleri çalışmaları milletleri birbirlerine kırdırarak yeryüzünde yalnız Yahudilerin yaşadığı bir toplum yaratmaktır.

Şimdi Zerdüştlük konusunu Türkçeye çevirdiğim yazıda bulduğum büyüleri anlatan bir konuyu da ekliyorum ki neredeyse her yazıya kısa bir özet ve sonuç olsun;

BÜYÜ- KISA BİR HİKÂYE

Shelag Mc Kenna’nın yazısı.

Eski zamanlarda bütün Ortadoğu boyunca “magi=büyü ustası”  terimi özel ibadet ile birleştirilmemiştir ama tercihan rahiplerce uygulanmıştır. Kelime köken olarak “magoi” den kaynaklanmaktadır ve ‘Hediyeyi elinde bulunduranlar/Hediyenin sahipleri’  anlamına gelmektedir. Bu tür ayinler yaygındı ve sadece Kalde’lilerce yapılmadılar.
Büyünün sembolü Kabala
Kaldeliler ayrıca  ‘kasdiym’ adıyla da bilinirler ve Tevrat’ta Nuh’un oğullarından Sam peygamberin oğlu Arpakşad’ın torunlarından oldukları için “Arpakşadiym” adıyla anılırlar.
Bu birleşik ifade ilk kez M.S.I. yüzyılda Yahudi tarihçi Josefus (Jewish Antiquities- Yahudi Antikaları 1.4.6’da) tarafından dile getirilmiştir. Kaldelilerin muhtemelen rahipleri olan Arpakşadlar’a göre ‘Kalde’ adı ‘Tanrının Hizmetçisi’ demekti. David Skelly “Eyüp 1:17’de”  Kalde adının geçtiğine ve yaşadıkları zamanın tufan öncesi zamana ait olmadığına işaret etmektedir. Eyüp peygamber Arpakşad’ın erkek kardeşi Aram’ın oğlu Uz’un ülkesinde yaşadı. Kaldelerin Ur’u, bu günkü Mezopotamya’nın bilinen Ur’u değildi ve daha çok “şehir” demekti. Böyleyse İbrahim peygamber de bir Arpakşad’tı ve her neredeyse bu Kalde şehrinden yola çıkmış olması da şaşırtıcı değildir.

Katolik Ansiklopedisi, Kalde’nin  Zerdüştlük öncesi büyücülüğün adı olan Mitra olarak da bilinen Ba’al’a ibadet ettiğini ifade ederse de bu malumat Yahudilerin Babil Esaretleri dönemine özellikle işaret etmektedir. Genelde bu sıfat rahiplere uygulanan dinin hiçbir özel bölümüne atıf yapmamaktadır. Diodorus Siculus, Medes’in şehre zorla girmesinden sonra  (Bibliotheca Historica II.31;Efrayim Sirus II.48) de Magi/büyü Babil’in tapınağında kontrol edilirdi demektedir. Ve batı Avrupa’da İnanna rahipleri “magi” olarak adlandırılırdı. Tufandan sonra altıncı bin yılda Pelek zamanında güney Kalde’den ayrıldılar. Açıkça görüldüğü gibi “Mage” rütbesi farklı dinlere bahşedilmiştir.

Ateş tapınağında Zerdüşt'ün ölümü resmedilmiş
Hatta “mage/Maji” olarak tanımlanan Zerdüştlüğün kurucusu Zerdüşt Spitama’nın yeri yoktur. Cennetten gelen vahiyleri uyguladıktan sonra öldürüldü. Mitra rahipleri kendilerine verilen Mitra öğretisinin Spitama’nınkisi ile değiştirilmesini, “dinin değişimle” tehdit edilmesi olarak gördüler ve öldürülmesinin “Büyü” (Mitra) tarafından emredildiğine inanıldı. Spitama’nın öldürülmesinden sonra “büyü/magi” onun vahiylerine dayalı olan ve rahiplerin yerini koruduğu Zerdüştlük adlı yeni bir din yarattı.
Les Gosling Zerdüştlük Büyüsü hakkında şunları yazar;
“Eski dünyada etkileri bilinen birinci derecede astrologlar vardı. Kült, Medli Persler ve Babiller tarafından elde edilmişti (Strabo XVI,762;Çiçero, De Divin,1:41) ve büyü eski Yahudilerce koloni kurdukları Keşmir’e (Kuzey Hindistan) akın etmişti.

 M.Ö.VI. yüzyıllarda hükümetleri devirmek için güç elde etmeyi başarmışlardı (Heredot III.61.sq).
“Geçenlerde adı Olaf Hage olan ve “The Chapel Perilious-Tehlikeli Şato” adlı web sitesi olan birisine mektup yazdım. “Zerdüşt Büyücülüğü” üzerine bir site açmak istediğini planladığını söylüyordu ve Efrayimlerden olduğunu söylemesiyle tam şoka uğradım. Bay Hage’den aşağıdaki cevabı aldım;
“Eski ‘G’KİM’  yani Yakup ve Danyal peygamberler zamanındaki Tevrat tamamen İran kökenlidir. Danyal’ın ilişkilendirdiği gibi Persler onu Babil’den aldılar, Babil de M.Ö.612’de Asur’dan aldı. Asur da onu tabletlerinde yazdığı gibi İsrail’den aldı. İsrailliler onu Yaratılış Bölümünde yazdığı gibi Mısır’da başlarına getirdikleri Yusuf’un varisi büyük oğlu Efrayim’e dayandırdılar”.

Medes Babil’e girdiğinde Efraim soyu Kalde’lilerin ibadet ettikleri Bel ile ilişkilendirilerek Danyal’ın kitabına bağlanmıştı. Bu Kaldeliler Zerdüşt Büyücüleri oldular ve İsrailliler Zerdüştlükle iç içe girdiler.
İran Nakşi Rüstem'de Keş-i İbrahim dini Kâbesi
Hac yapılmayan Kâbe- Büyük Dara/ Daryus
 zamanı inşa edildiği sanılmaktadır.
 Martin Hauge, “The Sacred  Language, Writings and Religions Of Parsis- Parsis’in Kutsal Dili, Yazıları ve Dini S.16” adlı yazısında “Büyü/Magi Keş-i İbrahim Dini olarak adlandırıldı.
“Onu cennetten aldığına inandıkları İbrahim’e kadar izlediler”. İsrail toplulukları, bir Yahudi mezhebi olan Esseneleri Zerdüşt öğretilerinin üyeleri olarak onları tanımlarlar.

İsa bir Essene’ydi ve Zerdüşt büyüsü Hıristiyanlıkta çok derin olarak yerleşmişti. Büyü Efrayimlilerin mirası olarak Hıristiyanlığa dönüşmüştü. Büyücü Hıristiyanlar inançları Zerdüştlüğe ters olan Maniheistlerdi. Bumin Han zamanlarından önce orta çağ büyü kültü aşağıdakilerle ilişkilidir;
Sasaniler döneminde bunların bütün sadık bağlıları ve yandaşlarına acılar çektirildi ve bazıları idam edildiler. Büyücüler hiyerarşisini yeniden kurma ve bir araya getirme çalışmalarının açığa çıkarılmasıyla üzerlerine askeri saldırılar başlatıldı İran ve Pers ülkesi sınırlarının dışına göç ettirildiler. Bizans imparatorluğunun uç sınırlarına vardıklarında ise kendilerini Bizans askerlerince sarılmış buldular.
Kaçmak için her nereye giderlerse gitsinler onlara eziyet çektirecek Zerdüşt ve Hıristiyanlar karşılarına çıkıyordu ve dereceli olarak yok ediliyorlardı. Anadolu’da Bizans ordularınca 100.000 tanesi çarmıha gerilmişti ve Balkanlarda 200.000 tanesi nesilleri tükensin ve ölsünler de bir daha çıkmasınlar umuduyla vebalıların yaşadığı bir şehre yerleştirilmişlerdi. Fakat ne olduysa şehirden veba kalktı ve sürgünler yeni bir şehre sahip olmuşlardı.

Geleneksel kilise yetkililerine göre Balkan yarımadası Hades’in (Cehennemin) ağzına yakındı ve kilisenin bünyesine eziyet veren bu kötü öğretiler cehennemin geğirmesiyle çıkmışlardı. 12.yy.da imparator Aleksius onları yeryüzünden kazımaya karar verdi. Ancak Balkanlarda dini temizlik geri tepti. Çok uzak değil Almanya’daki Katolik rahipler Aleksus’un ağından kutsal Roma İmparatorluğunun içine yürümeye başlayan göçmenlerin akınını çaresiz gözlerle seyrediyorlardı. Onların büyülenmiş halleri, Almanların kendilerinden geçmiş halde gelip geçen göçmenleri alkışlarla karşılamalarından kaynaklanıyordu.
Onların İsrailli Yahudi ‘G’KİM’ Efrayim’in torunları Kabalacı oldukları ve “kara büyü” ile uğraşan Şeytana tapanlar olarak ilan edilmeleriyle süren bir kampanya başlatıldı.
Masonları yaktıran Fransa Kralı
IV.Filip

Müslümanların İran’ı işgal etmeleriyle bunların bir kısmı Rusya’ya göç ettiler. Peygamber Muhammed’in ölümünden sonra geçen 20 yıl içinde Müslümanlar M.S. 642 ile sekizinci yüzyılın ilk on yılında İran’da ve güney Türkistan’da Yörük Türk kabilelerinin yaşadığı Öküz nehri kıyısında bu İranlı büyücülerin birçoklarını karın altlarından deldiler. 712’de Müslümanların eline düşen Harezm Zerdüştlüğün iyi korunduğu bir yerdi. Büyü Asya’nın geniş bölgelerine kadar uzanmaktaydı, Çin’de, Hint’te, Mısır’da, Roma’da, Yunanistan’da rahip ve rahibeler ile filozoflar arasında çalışılıyordu. Eskilerce mahvedilmesinden sonra bu bir din olarak şöhret yapabilir miydi?
Bumin Han zamanlarından önce Harezm üzerine yapılan saldırılarla ellerinde kitaplarını getirenlerce büyü Rusya’ya uçtu. Onlara Rusça Kalde anlamına gelen “Kolduni” adı verildi ve “kara büyü” ile eşleştirildiler.

İşte bu olay bizi tarih boyunca küçük azınlıklarca benimsenmiş “büyücülük” olarak bilinen sevimsiz Şeytana Tapınma konusuna (Şatanism) getirmektedir. Eğer “magi/büyü” terimi farklı dinlerin rahiplerine uygulanabiliyorsa Şeytana Tapanlara da uygulanabilir. Şatanisler kesinlikle kendilerini “magi/büyü ustası” olarak tanımlarlar. Sir Laurence Gardner onları Kaldelilere bağlar. Onların Ham’ın karısından olan Kabil’in torunları ve Nuh’un oğlu Sam’dan Arpakşad’ın torunları olduklarına inanır.
Onların Hıristiyanlığa dönmelerinden sonra kuzey Avrupa’da büyü bütün kitaplarını yaktı. Bu astrolojinin Yeni Ahit’te mahkûm edilmesinden ve büyücülüğün Hıristiyanlıkla uyuşmamasındandı.
 Magi/büyücü olan astrologlar henüz kurban olmadığı zamanda çocuk İsa’yı ziyaret ettiler. Hristiyan öğretisine göre kurban dünyayı değiştirdi ve kuzey magi/büyüsü anlaşmış göründü.

Bernard Clair Vaux'un Mason Locası Toplantı Salonu
resmi.Altta Şeytan'a dikkat ediniz!
Zerdüşt öğretisinde İsa’yı büyücülerin ziyaretleri konusunda bir kayıt yoktur. David Livingstone, “Dying God- Ölen Tanrı” adlı kitabında bu büyücülerin İran’ın Arami dili konuşan Mecusileri, Zurvanileri olduklarını vurgulamaktadır. İsa’yı ziyaret eden magi/büyücülerin I. Antiochus Ephiphanes’in okulundan olan Mecusi öğrenciler olduklarına inanıyorum. Onlar küçük Asya’da üslenmiş, Zerdüştlükten döndükleri onaylanmış dönek bir tarikattılar.

Bay Livingstone, “Ölen Tanrı”, ölen ve tekrar doğan ve on yılda bir doğumu kutlanan, eski yakın doğu boyunca hürmet edilen bir tanrıdır. Ve, M.Ö.6.yy’da Babil’de tanrı, Kalde Büyü Kültü olarak tanıtılıyordu.
Din ulemaları Ortodoks Zerdüştlüğün rahiplerini “bu magi/büyücüler” olarak tanımamaktadırlar. Kabalaya yakınlığı ile bilinen kültlere sahip panteizm (bütün varlıkların tanrı oldukları görüşü), magi/büyü, astroloji ve reenkarnasyona inanan sayılı mistik inanışlarda kabul edilen dört elementi ve ilahi üçlemeyi (teslis) içeren çeşitli doktrinlerle kıyaslanabilen inançlar aynı yüzyılda ve aynı şehirde vardılar.
Aslında Yahudi halkının başlangıçtaki nüfusu Babil sürgününde Yeremya’nın Mısır’a rastlantı eseri gitmesiydi.  Öne çıkan birçok noktalarda Danyal bile kendisi “akıllı adam/magi”  olarak başlarına tayin edilmişti.

“Kalde büyücülüğünün beşiği çeşitli unsurlarıyla Pers işgali sırasında Greklere tanıtıldı ve bölgede çağırdığımız adıyla bir felsefe ortaya çıktı. Sonra İskender’in işgaliyle bu öğretiler özellikle İskender’in Mısır’da olduğu dönemde bilinen dünyanın diğer yerlerine yayıldı ve Neoplatonizm (Yeni Platonculuk), Gnostizm (Bilinircilik-Akılcılık), Hermetizm (Büyücü Hermes/İdris peygamber öğretisi) ve eski esrarlı öğretilerin şekillenmesine sebep oldu.

Sonra Arapların İslam’ı geldi, bu geleneği yerinden yükseğe kaldırdı ve Sufi İslam olarak bilinen ezoterik (Gizli) İslam’ın ve sapık İsmaili inancının biçimlenmesine yöneltti. Sufilerin şiir aşkları ve Haşhaşilerin İsmaili öğretisi haçlı seferleri sırasında şövalyelik çağında Kutsal Kâse efsanesinin öğretildiği dönemde Avrupa’ya tanıtıldı.

Tapınak Şövalyeleri Sufilikten etkilenen Haçlıların en şöhretli örnekleridir. Fakat Haçlılar elbette bu tanıtımlardan bütünüyle sorumlu değillerdir. Bumin Han zamanından önce Mani dininde olan Kaçarlar ilk önce tanıtanlardı. Onlar İran’dan Balkanlara ve oradan da Almanya’ya göçen Maji Hıristiyanları arasındaydılar (Hıristiyanlar Manileri Hıristiyan olarak saymazlar). Onlar daha sonra diri diri yakıldıkları Fransa’nın güneyine yerleştiler. Bu Tapınak Şövalyelerinin sonuydu. Keltler, zamanında kaçarak kıyımdan kurtulanlarına sığınma sağladılar. Şimdi kendiliklerinden Hıristiyanlığa dönmüş olan kendi Dravid rahipleri kendi kendilerine “maji” oldular.
Tapınak Şövalyeleri Mason yüzüğü

Kuzey Büyücüleri Hıristiyanlığa döndüklerinde bütün maji/ büyü kayıtlarını kendi kendilerine imha ettiler. Çok iyi bildiğim artık Zerdüşt rahipleri kendilerini “maji/büyücü” olarak çağırmamaktadırlar ve bunu da asla anlayamamışımdır. Belki kendi sıfatı olan “Hediyenin Sahibi” adı içinde yalanın bir ipucu olabilir. Büyücü hangi hediyeye sahiptir?  Sıfatlarının anlamı her ne olursa olsun büyü/maji artık meşru değildir ve geçmişin bir şeyi olan rahiplik fonksiyonları şeytani çemberin dışındadır.

Türkçeye Çeviren
Alaeddin Yavuz


Çeviri Yazı Hakkında Düşünceler




Takım yıldızlar Köpekler, orion, Avcı ...Necm 49.ayet
"O ŞİRA yıldızının rabbidir"- İşra- Büyük ve
Küçük Köpek takımyıldızlarıdır. Köpek şekilli küme Allah'ın bölgesidir.
Buraya kadar okuduğumuz dinlerden Hindu, Cincilik, Mitracılık, Zerdüştlik dinlerinde hoş bir kelime oyunu yapılmaktadır. Yeryüzünde ve gökyüzünde benzer- farklı adlarla anılan insanüstü güçlere sahip her şekle girebilen, her cisme geçebilen, insanlara zarar verebilenleri olduğu gibi okuryazarlıktan büyücülüğe kadar bilgileri öğreten Can/ Cin/ Fatih/ Anunna/ Nefil/ Tanrı/melek gibi adlarla anılan cinler vardır.
Bu cin kavimleri de Büyük ve Küçük köpek takımyıldızlarındaki tufan nedeniyle gezegenlerinden göç etmek zorunda kalmış ve güneş sistemimize gelerek bu gezegenin özellikle ekvator çizgisi boyunca yengeç ve oğlak dönenceleri arasındaki bölgelere ve güneş sistemine geçici yerleşenlerdi.

Onlar gelmeden önce yeryüzünde başka gezegenlerden göç gelmiş veya bu gezegende üretilmiş insan ve çeşitli akıllı türler de yaşamaktaydı.
Misafir olarak yerleştikleri yeryüzünde de güç sahibi olabilmek için yeni gelen bu göçmenler kendileri üreyemiyorlardı bazılarının da üremeleri çok uzun zaman alıyordu. Güç elde etmek için yeryüzündeki türlerden kendi genlerini karıştırıp Âdem türünü ve cinleri ürettiler, güneş sistemi ve ötesine sahip olmak istediler.
Sümer metinlerinde geçtiği gibi göksel kavimler ilk köle insanı Adapa/ Adamo/ Adem’i yarattıklarında cennet bahçesinde (Dilmun) denedikten sonra “yasak meyve senaryosu”  ile istedikleri işleri yapabilecek bilgi düzeyine ulaştırdıkları prototip insanı “suçluluk duygusuna” sokup toprağı işlemeye yönlendirdiklerinde insan/ âdem soyu belki günümüz biliminin bizlere öğretemediği bir çok pozitif bilgiyle donatılmıştı.
 Binlerce yıl insan bu gezegen ve başka gezegenlerde onlara askerlik dâhil her alanda hizmet etti.
Ancak, Âdem soyu ve cinler bunların ırkçılıklarından, aşağılamalarından ve zalimliklerinden bıkıp öteki insanların safına geçtiler.

Sırasıyla Güneş, Merkür, Venüs, Dünya, Mars,
Jüpiter, Saturn, Uranüs, Neptün, Pluto

Cinlere karşı bağımsızlık savaşı verildiğine dair göksel savaşlar bütün dinlerde az çok geçmektedir. Bunları da “insanın tanrısına karşı görevini yapmadığı ve nankör olduğu” suçlamalarının ardında ve “Nahl Suresi 16:4. Ayette “İnsanı bir atımlık sudan yarattık. Ne de çetin hasım kesilirmiş” ayetinde ve birçok ayette İslam’da bulabileceğimiz gibi, Tevrat Babil’in Yıkılışı, bölümünde İncil’de Vahiyler bölümünde kıyamette yaşanacak Armageddon savaşlarının da geçmişteki yarım kalan savaşın son evresi olduğunun vurgulanmasında bulabilmek mümkündür.

Çünkü savaş onlarla biz insanlar arasında olmuştu ve onların kuyruklu yıldız yörüngesine sahip gezegenleri olan Neberu/ Nibiru/ Marduk’un yarısı Bermuda Şeytan Üçgenindeki Bimini adasındaki ve kutuplarda bulunan piramitlerdeki “anti madde silahları” ile yok edilmişti. Onlar da karşılık olarak Mu ve Atlantis kıtalarını yok etmişlerdi. Evren hukukuna göre bir gezegeni içindeki canlı türleriyle yok etmenin cezası da çok ağırdı ve bize biçilen ceza da bu cezaydı. Savaşın sonucu yenilgi ile değil göklerdeki hâkim güçlerin kararıyla belirlenmişti.

Bu karara göre insanlara belli bir dönem için “ topraktan oluşup doğmak ve ölümle toprağa dönüşle süren bir çember içinde hayat ceza olarak verilmişti. Kararın ardından “Kavimlerin Helakı” olarak geçen, insan türünün “daha aşağı modelleriyle” değiştirilmesi insan türü olmayanların da yok edilmeleri olayları başladı. İnsanlara “göklere/ cennete çıkmak” yasaklandı. Bu olaylar Kur’an Cin Suresi 72:56,57,58. ayetlerinde, aşağılanması ise Tin Suresi 95:4. ve 5. ayetlerinde apaçık ifade edilmektedir.

Bu ceza çok uzun bir zamanı kapsıyordu ve tabiatın herhangi bir şekilde son bulmaması için de insanlar tabiatı korumak ve ömrünü uzatmak zorundaydılar. Bu yüzden, yeryüzündeki yaratılmış insan türlerine idarecilik yapan geçmişin egemen kavimlerinin değiştirilmiş türleri de tabiatın korunmasından sorumlularıydılar. 
İşte “gözcüler” olan melekler, cinler, şeytanlar aynı zamanda da düşmanlarımızdı. Adaleti sağlayacak olan tarafsız gözcüler yeryüzündeki aşağılanmış türlerin haklarının koruyucularıydılar.

Takdir edilen ceza bittiğinde insanlık eski günlerine hiçbir şey olmamış gibi yeniden başlayacaktı. 19. Yüzyılda yaşamış Rus kâhin Madam Balavatski’nin bu yöndeki fantezileri günümüzde bile oldukça rağbet görmektedir..
Tufan sonrası bu kavimler göklerdeki yerlerine çekildiler. Bu yüzden Tevrat’ın Nefiller ile Anaklar bölümünde geçen “Devler Savaşının ilendiği ayetlerde “onların koruyucuları gittiler” ile Kuran’ın “Uydukları ve uydurdukları putlar onları bırakıp gitmişlerdir”  ifadelerinin kaynağı bu olaydır.

İşte bu şeytanlar, koruyucuların gitmesiyle kendilerine köle yarattıkları Âdem soyundan kendilerine işbirlikçiler ürettiler. Onlara güç peşinde olanlar da eklendi.
Göksel işgalciler olan cinlere karşı mücadeleden umudunu kesmiş ve bunlardan yararlanarak öteki türdeşlerine “üstün olma sevdasına” kapılan işbirlikçiler bizleri onların “köleleri olduğumuza” inandıran dinleri kurmuş oldukları ortaya çıkmaktadır.



Şeytan'ın İşbirlikçisi Hermes-
Mısır bilimcisi Belzoni'nin çizdiği haliyle.
İşte bu güç peşindeki insanların bazıları bunlardan büyü dâhil bazı bilgileri, onlara sundukları adaklar, kurbanlar, yakarılar ile elde etmişler ve öteki insanlara karşı üstünlük sağlamaya çalışmışladır.
198- Hint Cinleri Asuralar ve Devalar savaşta!
Büyünün de özellikler Sümer, Akad, Babil, Medya (Eski İran), Asur, Mısır, Yahudiler, Hintliler ve Çinliler (adlarını Cin’den almışlardır. Eski adları Katay’dır.) tarafından kullanıldığını bu yeteneklerine de “Tanrının hediyesi” dediklerini okuduk.

Buraya kadar okuduğumuz dini kaynaklar bize böyle anlatmaktadırlar. Zamanla devletleri yıkan ve dünyaya kendi arzularına göre şekil vermeye kalkan bu büyücülerin devlet adamlarınca nasıl tasfiye edildiklerini de okuduk. Osarsif/ Musa’nın beraberinde sürülen Mısırlılardan Kaldeli, Babil’li, İran’lı büyücülerin sürgünlerini ibretle okuduk. Bunlar günümüzün küresel sermayesini elinde bulunduran Mason dini mensuplarıdır. Bu bilgiler bize Masonların sadece Yahudi olmadıklarını da öğretmiştir.
Büyü günümüz pozitif bilim anlayışına göre bilimsel sayılmamaktadır ve öyledir de.

Çünkü bu büyüler gerçekten işe yarasaydı tarihte büyücülerin devlet ricalini oluşturduğu geçmişte ne bu devletler yıkılırdı ne de onlar sürülmek, çarmıha gerilmek, işkencelerle, kazıklara bağlanarak yakılmakla ve vücutlarının üyelerinin tek tek sökülmelerinden bazı hassas cinsel organlarının diri diri kaynatılmasına varan işkencelerle öldürülmeye maruz kalmazlardı.
Öte yandan hiç etkilerinin olmadığı da söylenemez çünkü işe yaramasaydılar onlar da herkes gibi asker, çiftçi, hayvan bakıcısı gibi işlerde istihdam edilenler olurlardı.
Bunların bazı bilgilere sahip oldukları kesindir. Bunların başında da tarih, dinler tarihi, simya /kimya, o zamanlara ait fizik, matematik, geometri, mimari gibi pozitif bilimler yanında telepati, gözbağcılık, hipnoz gibi yeteneklerini de geliştirdiklerinden etkili olabiliyorlardı diyebiliriz.

Sonunda, “insanları köle eden” göksel kavimlere kendi türü olan insandan hayvana kurbanlar sunarak, kendi çıkarına dayanışma içinde bulunması gereken türlerini güç uğruna satan, işbirlikçi köleler oldukları da ortadadır.
Çünkü din adına uydurdukları saçmalıklar dizisi ile insanlık ailesini göksel varlıklara “köle olmaya” ikna etmişlerdir. Bunlar ne kadar üstün yeteneklere, güçlere ve zenginliğe sahip olurlarsa olsunlar sonunda bu gezegendeki insanları satan, özgürlük mücadelelerini baltalayan hatta körelten satılmış karakterli varlıklardır.
Din mantığı içinde bile bu insanların tam tanımlaması budur ve hepsi bencil şerefsizlerdir.

Oysa ilelebet köle yaşamaktansa özgürlük için savaşmak hatta savaştığın gün boyunca yaşadığın özgürlük için bile uğruna ölünecek kadar kutsal olan “özgürlük” kavramı bu işbirlikçi kölelere çok uzaktır.


Arap Şeytan/ Cin tanrısı
Sonuç


Bütün dinlerdeki yaratılışın özünde, “kendi yaratılışına engel olamamış” olduğundan, can sıkıntısından kendini parçalayıp “amip” gibi çoğalan, yiyip içen, köle/ kul emeğine ihtiyaç duyan, yarattığına güvenmekte korkak olan, kötüyü engelleyemeyen, aşağı derecede hayvanıl duyguları ve hırsları olan, asılsız astarsız sonsuz gelecek/ ahret/ topraktan yeniden yaratılış vâdiyle insanları aldatan göksel köleci, sömürgeci, iyi polis/ kötü polis oynayan insan biçimli, sorunlu, kıskanç tanrı tanımlarını okuduk. Bütün dinlerdeki tanrı tanımlarını da birleştirdiğimizde şunu çıkarabiliriz;


Kendi yaratılışına engel olamayan, doğanın veya başka güç ya da güçlerin ürettiği “yaratıcı” bir tanrı, benzerlerini ve işine yarayabilecek bilmediğimiz türlerini yarattı. Zamanla çoğaldılar, yaratılanlar da genetik kopyalama veya daha ileri teknolojiye ulaşarak yaratmaya başladılar ve böylece yaratılanlardan bir grup da geldi bizleri yarattı. Biz de “yaratılışından sorumsuz yaratılmışların yarattığı varlıklarız”. Kim bilir bir kısmımız da göklerde yaratılıp bu gezegene gelmiş, göksel bir savaş sonuç yenilmiş ve sahip olduğumuz yaşam tarzına zorla itilmişler de olabiliriz. Bizlere biçilen bu yaşam tarzına ya katlanmalıyız ya da çok çalışmalıyız. Önce mutlak adaleti kurmak için çalışmalıyız. Evrenin dengelerine uygun, güçlünün zayıfı ezmediği, varlığından habersiz olduğumuz en küçük canlıdan en büyüğüne her canlıya tabiatta “yaşam ortamı” sağlamayı da ilke edinmeli ve tabiatı korumalıyız. En azından teknoloji ile kirletmeden önceki haline döndürme gayretine başlamamız gerekir.
Öte yandan evrenin tabiatının da nasıl oluştuğu konusu dinlerde bir sorundur. Ama bunu bilim ile yavaş yavaş zaten çözmekteyiz.
Kardeşçe, düşmanlık, din, dil, ırk, soy, sop kavgası yapmadan, herkesin razı olabileceği bir adalet sistemi kurarak, yok olmakta olan tabiatı, değişen iklimleri, her saniye açlıktan ölen sefilleri bir an önce kurtarmak ve tabiatı eski haline getirmek için bir şeyler yapmak varken, kötü emperyalistlere uşaklık ederek gerçekten kendi neslinin ve komşularının yok oluşuna hizmet etmenin hangi akılla bağdaştığını anlamak imkânsızdır.

Adilyargicc/adilyaric/keykubat


Bu kitabın telif hakları ©/ adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz'a aittir. Copyright © of this article is belong to adilyargic/adilyargicc/keykubat/Alaeddin Yavuz.


KİTABI  SIRAYLA OKUMAK İÇİN TIKLA
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16-17-18-19

Kaynakça

Yararlanılan kaynaklar;
Tevrat,Kuran (Elmalılı 1989),muhtelif ansiklopediler,aşağıdaki linkler
(*)http://en.wikipedia.org/wiki/Biblical_Cush
http://keykubat.blogcu.com/,http://keykubat.blogspot.com/
adilyargicchttp://www.blogger.com/profile/10707426717826916801alaeddinyavuz@gmail.com0tag:blogger.com,1999:blog-8864798439285243084.post-90778836127867503342009-02-13T02:23:00.007+02:002010-08-20T10:45:35.433+03:00
                               
Londra Kolej Üniversitesi (University College, London)Asur Bölümünde ders veren Prf.THEOPHILUS G. PINCHES, LL.D.’nin “THE RELIGION OF BABYLONIA AND ASSYRIA” ASUR VE BABİL’İN DİNİ”
Kaynakça;
Wikipedia-The Egyptian Book of the Dead: The Book of Going Forth by Day, The First Authentic Presentation of the Complete "Papyrus of Ani", Introduction and commentary by Dr. Ogden Goelet, Translation by Preface by Carol Andrews, Featuring Integrated Text and Full Color Images, (Chronicle Books, San Francisco) c1994, Rev. ed. c1998. Contains: Map Key to the Papyrus, Commentary by Dr. Ogden Goelet, Selected Bibliography, and "Glossary of Terms and Concepts".
Eternal Egypt: Masterworks of Ancient Art from the British Museum, Edna Russmann.
The Egyptian Book of the Dead: (The Papyrus of Ani), (Dover Ed., New York), c1895, Dover ed., 1967. Egyptian Text Transliteration and Translation, Introduction, etc. by
Kynk-Joseph CAMPBELL-İlkel Mitoloji S-231-239
Kaynak;Dictionary of deities and demons in the Bible DDD- Yazar: K. van der Toorn,Bob Becking,Pieter Willem van der Horst http://books.google.com/books?id=yCkRz5pfxz0C&pg=PA141#v=onepage&q&f=false
(Kynk. Temel Britanica Ansiklopedisi.1992).
. Routledge, London and New York.
Matsushima, E. (1987) Le Rituel Hierogamique de Nabu, Acta Sumerologica 9:131-75.

Kaynaklar;Tapınak Şövalyeleri
(Forbidden Religion-Yasak Din- J.Douglas Kenyon’dan yararlanılmıştır)
Kyn- Aharonson, Ran (2000). Rothschild and early Jewish colonization in Palestine. Israel: The Hebrew university Magnes Press, Jerusalem. p. 54
 Paranın Yükselişi: Dünyanın Mali Tarihi, (Londra 2008), sayfa 91.
Kynk- F. Kazemzadeh. The Struggle For Transcaucasia: 1917—1921, The New York Philosophical Library, 1951, p. 75”
Arnold Leese “The French Connection” Gentile Folly:The Rotschild’s.”
Cinsel Masonluk Konusunda Yararlanılan Kaynaklar;
[Masonic yazar, Arthur Edward Waite, The Mysteries of Magic (Sihrin Esrarları): A Digest of the Writings  (Yazılardan Bir Derleme)  Eliphas Levi , Chicago, DeLaurence, Scott, and Company, 1909, p. 217]
Albert Pike “Morals and Dogma-Ahlak ve Nas” adlı kitabının 631 ve 632.
[Short Talk Bulletin, "The Broken Column," Feb, 1956, p. 6-7; also Edmond Ronayne, The Master's Carpet (Mah-Hah-Bone), 1879, p. 387-88, and several other Masonic authors]
[Mackey, A Manual of the Lodge, 1870, p. 56. Mackey also stated this in The Symbolism of Freemasonry , p. 60]
["Point Within A Circle," Short Talk Bulletin , August, 1931, Masonic Bulletin designed to read within the Lodges, p. 4]
[Kenneth R.H. MacKenzie, The Royal Masonic Cyclopaedia of History, Rites, Symbolism, and Biography , New York, J.W. Bouton, 1877, p. 743]
[Clymer, The Mysteries of Osiris or Ancient Egyptian Initiation, Quakertown, PA, The Philosophical Publishing Company, 1951, p. 131]
[Mackey, The Symbolism of Freemasonry, 1869, p. 195, 219, 361; also Albert Pike, Morals and Dogma, 1871, p. 13; also Wes Cook, Editor, Did You Know? Vignettes in Masonry from the Royal Arch Mason Magazine , Missouri Lodge For Research, 1965, p. 132
Philip G. Zimbardo and Floyd L. Ruch, Psychology and Life , 1977, Ninth Edition, p. 317]
[Claire Chambers, The SIECUS Circle: A Humanist Revolution , 1977, p. v]
[Dr. C. Burns, Masonic and Occult Symbols Illustrated, p. 19-22]
Ralph Epperson “Masonry ;Conspıracy Against Christianity-
Rollin C. Blackmer, The Lodge and the Craft: A Practical Explanation of the Work of Freemasonry, St. Louis, The Standard Masonic Publishing Company, 1923, p. 249; Emphasis added]
[Occultist Edourd Schure, quoted by Texe Marrs, Mystery Mark of the New Age , p. 240]
Mason Manley P.Hall -[Hall, Freemasonry of the Ancient Egyptians to Which Is Added an Interpretation of the Crata Repoa Initiation Rite , Los Angeles, The Philosophers Press, 1937, p. 122; Emphasis added]
[Texe Marrs, Dark Majesty: The Secret Brotherhood and the Magic of a Thousand Points of Light , p. 212]
Tokmak- [Dr. C. Burns, Masonic and Occult  Symbols , p326]
[Oliver, Signs and Symbols, Macoy Publishing and Masonic Supply Co., 1906, p. 14]
[Ward, Freemasonry and the Ancient Gods , 1921, p. 238]
[Oliver, Signs and Symbols , Macoy Publishing and Masonic Supply Co., p. 14; also R. Swinburne, The Mysteries of Osiris or Ancient Egyptian Initiation, p. 185]
[Texe Marrs, Mystery Mark of the New Age , p. 97]
[C.F. McQuaig, The Masonic Report , Norcross, Georgia, Answer Books and Tapes, 1976, p. 34]
[John T. Lawrence, The Perfect Ashlar, London, England, 1912, p. 196; Boldness added]





KİTABI  SIRAYLA OKUMAK İÇİN TIKLA
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15-16-17-18-19




6 yorum:

Unknown dedi ki...

Bir adam ancak bu kadar saçmalar. sen kafayı yemişsin dostum sadece iyilik-kötülük kavramına bile baksan yaratıcının uydurma olmadığını anlardın ama sen sözde beyin fırtınası derken ebenin amında bulmuşsun kendini. zibilyon tane seçenek varken neden temel iyilik ve kötülük senin gibi mallar düşünmede sorgulamada akıl ve kalp ölçüsünü tutturamadıklarında bu gibi zırva fikirlerle kafayı yeme aşamasına geliyorlar. sana ciddi anlamda acıyorum demeyi isterdim ama neyse ki insanları nasıl kavram kargaşalarına sürüklemekte olduğunuzu biliyorum sen bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde sadece o andaval iblise hizmet eden bir kölesin. köleliğinin gereği kafirliğini yapıyorsun kafir demişken kelime anlamı gerçeği gizleyen demektir. islam ise teslimiyet demektir teslim olamayan kibir yüklü her organizmanın sonu bu gibi sapkınlıklardır. Allah hidayet versin.

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez dedi ki...

İnsanların ne dinlerinden ne dinler tarihinden haberi olmadığını bu yazımda da yazdım. İşte bu yorum bu konudaki bilgisizliğin, salaklığın ne boyutta olduğunu göstermektedir. Bana hakaret etmesine rağmen dindarların incir çekirdeği kadar beyinleri olmadığını göstermek için bu yorumu yayınladım! Bana İblisin kölesi diyen bu cehalet abidesi vatandaşımız, peygamberin babasının adının Abdullah (Allah'ın Kölesi" olduğunu, Allah'ın da Kâbe'de ve Taif Nahle ovasına toplam 360 şeytanın başı olduğunu bilseydi İblis'in kölesinin kendisi olduğunu anlardı.
Ama insanlarımız asırlardır başka kültürlere kapatılmış, kutsal kitabını bile kendi dilinde okuması yasaklanmış olduğundan niye inandığını bilmeyen, dini inançları istismar edilmiş zavallı Türk ve Müslüman toplumunun iman gerçeğini yorumlayabilseydi yazdığı bu yorumdan utanırdı. Ne diyelim?
Cehaleti asdırlardır benimsemiş insanları kurtarmak kolay değil.
Bunları da topluma hizmet için hazmedeceğiz.

Düşünce özgürlüğünü korumak, dinlerin de tartışıldığı bir toplum olmak uğruna bu insanlara da sabır ve anlayış göstermekten başka yapılacak yoktur.
Kur'an'daki Yasin suresinin "Ey Sin, Selam Sin demek olduğunu, Tevrat'ın Tur-u Sina'da yani Sin Dağında Musa'ya indiğini, Yahudilerin Sin çölünde 40 yıl dolaştıklarını, Allah'ın adlarından birisinin de Sin olduğunu Kur'an'ın yazdığını anlasa, eski Yunan ve Roma dinlerinin, Tevrat'ın, İncil'inve Kur'an'ın kaynağının Sabilerin kutsal kitapları "Cİn Za d Rabba (Öğretmen Za Cin'i)" kitabı olduğunu bu kitapta Sin-Allah'ın orta derecede, büyük tanrılardan emir alan bir şeytan olarak yazıldığını, Sabilerin 5.500 yıldır "La ilahe İllallah" ve "Allahüekber" ile "Bismillah" dediklerini bilse bu yazıları kim yazabilir di ki?
İşte bu kitap bunları yani dinlerin tarihlerini yazmaktadır. Tabii ki anlayana!

mehmet dedi ki...

selamün aleyküm.bilgine hayran kalmamak elde degil yazını baştan sona okudum.bir çok soru soru soru.neyse sonuç itibari ile neye inanıyorsun.üzüm müsün?yoksa yer(arz) ile gök(arş)arasın da kendine bir ilah mı arıyorsun ve yahut nesin.saygılar

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez dedi ki...

Bu kadar mı eleştirin Mehmet bey?
Bu kadar basit, bilgiden, araştırmadan yoksun lafı yazıp, kalitenizi göstermek için mi boş blog açma zahmetine girdiniz?

Sorunuzu çağrıştıran bir talebim de yok ama demek ki siz öyle bir özlemin peşine düşmüşsünüz. Kolay gelsin.

Unknown dedi ki...

Konudan konuya atlıyorsunuz. Nerede alıntının başladığı nerede yorumunuzun başladığını kestirmek zorlaşıyor bazen. Konuları dağıtmadan biraz daha derli toplu yazabilirsiniz. Ve yazdıklarınızı kitap olarak niteliyorsanız en azından pdf olarak da indirmek mümkün olsaydı iyi olurdu.

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez dedi ki...

Bu yazıyı PDF formatında yayınlayamamın nedeni PDF formatında Türkçe karakterleri kullanamamam yüzündendir. Konudan konuya atlama konusuna gelince bu ne roman ne de belirli bir din üzerine kurgulanmış yazı olmamasındandır.
Yazının amacı, herkese nasıl kitap yazılır diye göstermek için değil, günümüzde din istismarı yapan siyasiler yüzünden aşırı siyasileşmiş dinler ve içlerine karıştırılmış hurafelerin, yalanların,sapkınlıkların mitolojik kökenleri hakkında okura genel bilgiler vermektir. Eleştirinize de teşekkürler.