31 Mart 2011 Perşembe

AKP'NIN ILERI DEMOKRASISI YILDIRIYOR

AKP’nin İLERİ DEMOKRASİSİ YILDIRIYOR

Amerika ve Avrupa Birliğinin ortak projeleri ve yerli işbirlikçileriyle birlikte organize edilen ekonomik krizler ve sahte “İrtica Mücadeleleriyle” halk mevcut hükümetlere ve orduya karşı antipatik psikoloji içine sokuldu.
Kenan Evren’in diktatörlüğü döneminde, Turgut Özal'ın işbirlikçiliği ile Fethullah Gülen devletin en yüksek mevkilerinin koruması altında Amerika ve AB ülkeleriyle yıkılan SSCB’den bağımsızlığını kazanan Türk devletlerine önerildi, şişirildi, palazlandırıldı.

Halk tarafından pek de tutulmayan Nurculuk ve gelişmişi olan Fethullahçılık akımlarının halka nüfuz etmesine öğrenci yurtları deniz feneri gibi oluşumlarla kolaylık sağlandı.

Daha sonra da Necmettin Erbakan ülkeye başbakan yapıldı. 1950’lerde Adnan Menderes’in Amerikan desteğiyle yürüttüğü, Nurculuk sayıklamalarının bütün sömürge Müslüman ve Türk devletlerine aşılanması, “bağımsızlık, emekçi hakları, bireysel özgürlükleri” dışlayan, “bireyi köleleştiren dini ağırlıklı sosyal yaşamı teşvik eden” teslimiyetçi siyasetine geri dönüldü.

Siyasetin doğasına uygun olarak ortaya çıkan “İslam-Türk coğrafyasında birlik sağlama” çalışmaları da 28 Şubat operasyonuyla baltalanarak Nurcuların halka “mağdur gösterilmesi” sağlandı.

Mehmet Akif’in “Camiler kışlamız, kubbeler miğferimiz, minareler süngümüz… ” dizeleri okutularak “İrticacı” ilan edilen Necmettin Erbakan’ın koltuğunda büyütülmüş İstanbul Belediye Başkanlığına getirilmiş Recep Tayyip Erdoğan cezaevine gönderilerek yeni bir “mağdur”  Nurcu önderi yaratıldı.
Cuntacıların “Türban karşıtlıkları”, dini bilmeyen yasa koyucu ve yorumcularca ya da art niyetli olarak günümüzü hazırlayan ortamı yaratmak için Nurcuların “mağdur” gösterilmesini sağlamaya yönelik operasyonlarda, rahibe kıyafeti olan Türban halkın olağan baş örtüsüyle karıştırılınca, Nurcu olmayan asker-Polis ve diğer devlet memuru veya işçi anneleri, eşleri ve çocuklarının bile asırlardır kullanılan baş örtüleriyle hastaneler dahil kamu hizmetlerinden mahrum edilmelerine kadar uzanınca halkın tepkisi cuntaya karşı büyüdü ve 2002 seçimlerinde de halk doğal olarak, istihbarat masalarında hazırlanan projelere göre kurulmuş Tayyip’in partisi AKP,sandıklarda oyların büyük çoğunluğunu toplayıverdi.


12 Eylül darbesinde tutuklananlar
İşte o gün bu gündür mevcut hükümet, “konuşulmayanı konuşmak, fikir özgürlüğü,” gibi evrensel değerlerin ardına saklanarak yaptığı “etnik kökenleri kaşıyan açılımlar” ile  resmen bölücülük propagandalarını serbest bıraktı.

Devlet içinde yapılanmış, terörist, anarşist örgütlenmeleri destekleyen bir “Alevi yapılanması” sorgulamasına geçildi.

Diğer yandan, devletin rejiminin “şeriat” olmasından ülkenin “36” parçaya bölünmesine ve hatta, 1984’lerden beri süren ayrılıkçı terör örgütünün düşüncelerinin bile halka devletin basın ve yayın organlarından 24 saat yayınlanmasına izin verildi, askeri gücü önceki iktidar döneminde bitirilmiş terör örgütü palazlandı, terör örgütü mensupları sınır kapılarında kurulan “sözde” mahkemelerle matbu ifadelere imzalar attırılarak serbest bırakılırken, bu örgüte karşı savaşan Astsubayından Generaline kadar çok sayıda asker de “hükümete darbe yapmak için plan proje hazırlayarak darbe teşebbüsünde bulunmak” suçlarından tutuklanmaya başlandı.
Haydi, askerler darbeciydiler, emirlerinde ne de olsa bir ordu vardı ve silahlıydılar, geçmişte yaptıkları için darbe yapmaları da mantıklı olarak kabul edilebilir.

Ama gel gelelim, tutuklanan siyasi parti başkanları, doktorlar, gazete yazarları, üniversite öğretim görevlileri, emekli polis şeflerinden polis memurlarına ve yetmedi şimdi daha dün piyasaya çıkmış yaşları 25 ile 35 arasında değişen yeni parlamaya başlayan gazeteciler de mi darbeciydi?

Hatta Harp Akademisinden yeni mezun olmu,24-25 yaşlarında sıfır kilometre subay olan bir çocuk Teğmen de mi darbeciydi?

Bunun hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Hele hele, cuntacıların hakkında “ölüm kararı verdikleri” iddiasıyla bu konuda hükümetin yanında yer alan Uğur Dündar gibi bir gazetecinin rahlesinde yetişmeye çalışan Nedim Şener gibi bir gazetecinin tutuklanması hiç akıl işi değildir. Yasal olarak gerekçeleri varsa da bu gazetecinin nasıl bir “darbe eylemi” içinde olduğunu ben naçiz aklımla halen anlayabilmiş değilim.

Ahmet Şık adlı ve inanın bu güne kadar hiçbir yazısını okumadığım hatta adından bile haberdar olmadığım genç gazetecinin tutuklanmasını henüz yargıçların bile görmediği “kuluçka” aşamasındayken yayınevlerinin ve yakınlarının bilgisayarlarına el konularak aranması, olası kopyalarının da imha edilmesi, iki  askeri darbe, dört küsür muhtıra görmüş ülkemiz tarihinde yaşanmış bir olay değildir.

Olaylar bunlarla kalsa iyi dünkü gelişmeler de her şeyin üstüne tuz biber serpti. Zekeriya Beyaz gibi halkça çok iyi tanınan ve sevilen bir İlahiyat Profesörü de  “Misyonerlik” suçlamasıyla evinin, bilgisayarlarının incelenmesi olayıyla karşı karşıya kaldı.

F.Gülen-Papa II.J.Paul

Zekeriya Beyaz ve Misyonerlik yani “Hıristiyanlığı yayma gönüllülüğü” akıl alır iş değildir. Bu ülkede bu tutuklamaları yapan AKP hükümetinde misyonerden bol bir şey yoktur.
İslamiyet’in hiçbir döneminde yaşanmamış “kadınlı-erkekli namaz”  olayını başbakanın mali destekçisi ve “deliğe süpürülmesinden” kurtaran, Said-i Kürdi’nin en yakınlarından bir aileye mensup Cüneyt Zapsu yapmıyor mu?

Üniversitelere “Gay ve Lezbiyen kulüplerin kurulması için kanun çıkartan, “cinsel sapıklığı” yasalaştıran, gençlerimizi ilim irfan yolundan “bok yolu düşkünlüğüne” sevk eden AKP değil mi?
Ya İstanbul ve ülkemizin bütün illerinde ve ilçelerinde “apartman kiliselerini” açtıran kim?
-AKP değil mi?


Cüneyt Zapsu'nun eşi Beyza da burada
Ilımlı İslam” adı altında Bahailik (Murculuk), Brahmanizm, Hinduizm, Yahudilik, Hıristiyanlık karışımı saçmalıklar dizisini ülkemiz halkına ve bütün Türk ve Müslüman devletlerine dayatan, Vatikan’ın Papa’sını Sultanahmet Camilerinde ağırlayan, Fener patrikleriyle yemekler düzenleyen, avukatları Kezban Hatemi’den televizyon ekranlarından “emir alan”  kim?

-AKP değil mi?


-AKP değil mi?

Van gölündeki Aktamar (Ah Tamara) kilisesini onartarak Ermenistan’dan, Amerika ve Avrupa’dan Ermenileri getirerek ayin yaptıran kim?

-AKP değil mi?

Trabzon Sümela manastırına Yunanistan ve Rusya’dan getirilen, müze müdürünü “başbakanınız da bizden, sen bize karışamazsın” diye tehdit eden Ortodoks Hıristiyanlarına ayin yaptıran kim?
Müslüman maskeli Mason başbakan

-AKP değil mi?

“Ha Güneysu ha Potomya-Ha Norşin  ha Güroymak”  saçmalıklarını utanmadan halkın gözüne bakarak söyleyen, bölücülük yapan  kim?

-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan değil mi?

Gittiği her ülkede kilise gezerek rahiplere devlet bütçesinden hediyeler sunan kim?

-Tayyip Erdoğan değil mi?

Devlet bütçesinden ayrılan “2” milyar USD doları harcayarak Amerika’da düzenlenen “sözde “Türk Günlerinde, “Ermeni, Grek, Arap, Kürt halk oyunları” ekiplerini oynatan, onları oralara götürüp gezdiren, besleyen kim?

-AKP değil mi?

1958’de Vatikan’dan “takdirname alan Said Nursi’yi, Vatikan’a giderek taklit eden, papanın elini öpen, özel görüşen, Amerika Pensilvanya’dan olası İran Devrimi gelişmeyi sabırsızlıkla bekleyerek Türkiye’nin Humeyni’si olmayı bekleyen Fethullah Gülen ve cemaati değil mi?

Eğer bu ülkede misyoner, bölücü, darbeci aranıyorsa AKP’den ve Nurculardan başkasını bulamazsınız!

AKP’nin “ileri demokrasisi”  bölücülük, din değiştirme, ülkenin kurum ve kuruluşlarının yabancılara peşkeş çekilmesi, İslam ve Türk dünyasının “Haçlı-Mason ordularınca işgal edilmesi, halklarının köleleştirilmesi, sosyal hakların ve özgürlüklerin geri alınması, ülkemizin de olası yüzüncü yıllardan birinde “2014 ya da 2019’ da işgal edilmesini tanımlamaktadır.

Eğer bunlar “ileri demokrasiyse” ben bu “ileri demokrasiden” çocuğumun ve ülkemin nesillerinin geleceği adına korkuyorum.

Bu “ileri demokrasi” korkutuyor, yıldırıyor!

Olmaz olsun böyle “ileri demokrasi” !