29 Eylül 2010 Çarşamba

HANEFİ AVCININ TUTUKLANMASI VE SENARYOLAR

HANEFİ AVCININ TUTUKLANMASI VE SENARYOLAR

Emniyet Müdürü Sayın Hanefi AVCI’ya ilk önce geçmiş olsun der,nice kuru iftiralardan uzak kalmasını temenni ederim.

Geçmiş olsun diyorum.
Sayın Hanefi bey neden tutuklanmıştı?

Devrimci Karargah örgütü’nün kafalarından birisi ile sıkı fıkı gösterilen ilişkisi ve bu şahsın kullandığı cep telefonunun kendi adına kayıtlı olması dışında basında pek bir suçlamaya rastalayamadım.
Ha bir de yasak aşkı varmış,bir yerde de boşanacağını söylemiş.Bu ondan ve ailesinden başkasının sorunu olacak konu değildir.

Bu yönünü kullanarak saldırmak,saldıranın “ahlaksızlığını ve çaresizliğini” gösterir.
Gelelim telefon mevzuuna, bu durum suç ise AKP bütün terörle mücadele birimlerini lağv edebilir.
Çünkü terörle mücadele ve kaçakçılık konuları iç içedir,mücadele yöntemleri de öyledir.
“Polis falanca terör örgütünü çökertti,falanca fuhuş çetesini ortaya çıkardı,falanca kaçakçı çetesini mallarıyla ele geçirdi” gibi haberleri yazılı ve görsel basında hep beraber okuyoruz.
Bu yakalamalar,ele geçirmeler,tutuklamalar öyle yoldan geçerken görüp  de müdahale şeklinde olmuyor ne yazık ki.

Bunların önce varlığından devlet haberdar olur,içlerine adam koyar,onu besler,ihtiyaçlarını giderir,ailesine sahip çıkar,gizli haberleşme metotlarını öğretir,aralarında iletişim teknikleri  belirlerler,yani filimlerde bu böyle değil midir?

Ayhan Işık’tan Cüneyt Arkın’a onlardan Bruce Willis’ine kadar sayısız yerli yabancı filimlerde bu hep böyledir.

Hanefi AVCI müdürün tutuklanması için bu olay bahane bile olamaz.Terör,kaçakçılık,insan kaçakçılığı,beyaz kadın ticareti gibi organize suçları takip eden üst düzey bir yetkili için böyle şeyler doğaldır.
İyi bir bürokrat  ısmarlama olmuyor.

Devlet, evli bir çifte gidip de,şu bilgi düzeyinde,şu boyda, şu kiloda,şu sporları bilen,şu kadar dil bilen “bir terör uzmanı emniyet müdür,veya jandarma albayı ” doğurun diyerek adam yetişmiyor.
Bu adamlar,alt düzey memuriyetlerinden üst düzeye çıkıncaya kadar geçen yıllar içinde “üzüm üzüme baka baka kararır” örneği,karanlık işleri yapanlarla akıl almaz ilişkiler içinde bulunurlar.Her an ölümle kol kola gezmektedirler.

Bir devlet suçla mücadele edecekse böyle tecrübeleri ile yükselmiş adamlara ihtiyacı vardır.Bunlar da ısmarlama doğurulmadıkları gibi saksılarda da yetişmez.

Böyle adamları olmayan veya olanı beğenmeyenler de AKP’nin Milli (!) Savunmama  Bakanı Vecdi Gönül örneğinde olduğu gibi “anlık İstihbarat” arayışlarına muhtaç olur,terörün baş destekçileri olan ABD ve İsrail’den HERON görüntüleri için devletin milyarları akıtırlar,sonra da “devleti bölmek”  için masaya otururlar.

Sayın Avcı’nın bu şekilde suçlanarak tutuklanmasının ardında ya iddia edildiği gibi,Fethullah hoca cemaatinde nefret uyandıran  kitap olayı vardır ya da yakın gelecekte kendisini yeni bir başrol oynarken görebiliriz.
Bence cemaat bu işlere şerbetli olduğundan ikinci olasılık daha aklidir.

Bu günlerde unutulan bir konuyu hatırlatayım hemen,referandum öncesi,ABD’nin Yeni Dünya Düzeni  yapılanması gereğince orduların kaldırılması işleminin başlangıcı olarak,sınırların polis veya özel güvenlik kuvvetlerine devri konusu vardı.Sonunda polise bu görev devredilmişti.

Bizde halen var olan ve devam eden “telefon dinleme,e-postaların kontrol edilmesi” gibi konuların Amerika’da da olduğunu ve “polis devleti” manşeti ile Newsweeks dergisinin sayfasının kaplandığını görmüştüm.

Amerika bu konuya yıllardır zemin hazırlıyordu ve çok tutulan Zor ölüm gibi filimlerde “silah tüccarı,uyuşturucu kaçakçısı,teröristlerle işbirliği içinde kötü ordu” ve karşılığında “vatan kurtaran aslan polis” imajı işleniyordu.

                                          Kulenin üstünde "Hakların Faturası",uçakta "Vatansever Harekatı"  yazılı.
15 gün kadar önce İngiltere’den yayın yapmakta olan Ilımlı İslamcı Press Tv,Amerikan Senatosunda görev yapmış eski senatörlerin “İkiz kuleler olayı G.W.Bush’un işidir,bu suçlama nedeniyle yargılanmalıdır, Amerikan generalleri,askeri uçaklarla,diplomatik valizlerle uyuşturucu taşımakta ve ticaretini yapmaktadırlar,El Kaideyi Bush’un emri ile C.I.A kurdu,FBI arıyor”  gibi bir alay rezaleti ifşa eden açıklamalar yayınlandı.Program bir saatin üzerinde sürdü.

Çok kızdığımız R.T.Erdoğan’ın AKP hükümetinin icraatları sadece bizde değil başta ABD içinde de süren bir  “yeni dünya yapılanmasının” ön eşiğini oluşturmaktadır.
Ergenekon,yani  Amerika’nın Muhafazakar Cumhuriyetçi partisinin  yeni yapılanmasını temsil eden (Er-an Ge-orge Ne-o Con-servatist)  kelimelerinin kısaltmasından ibaret G.W.BUSH ve öncekilerinin yapılanmasına hizmet eden, NATO’nun ülkemizdeki “Operasyon timleri” nin,Silivri Tiyatrosunda,ABD + hükümet işbirliğinde sergiledikleri bu oyunun nasıl sonuçlanacağını yakın gelecekte göreceğiz.
Benim kuşkum şudur ki,biz de bütün dünya halkları da daima “mağdur” severiz.Bu yüzden daima “mağdur peygamberlerin” tebliğ ettiği dinlere inanırız.

Gene “mağdur dindarlar” olan,1946 Celal BAYAR-İsmet paşa arasında,ABD’nin NATO şartına dayalı Pembe Köşk’te  kurulan dümenin ardından sahneye konulan “Dörtlü Takrir” adıyla tarihe geçen Menderes Mağduriyeti ,1980 sonrası Turgut ÖZAL mağduriyeti, ve son olarak da 28 Şubat 1997 dümeni ile 12 Eylül’den beraat etmiş,Sincan’da yürütülen tanklarla iktidardan indirilmiş  Erbakan Mağduriyeti , “Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz” dediği için içeri tıkılarak her gün yazılı ve görsel basınla ruhumuza işletilen ,Erbakan'’ın öcünü alması için,koltuğu altından Amerikan büyükelçiliğine fırlatılmış “Tayyip Erdoğan mağduriyetine” olan sadakatimiz halen sürmektedir.

Ama,artık yeni dünya düzeni yapılanması gereğince  “yeni Türkiye yapılanmasının” da sağlam temeller üzerine oturtulması için daha çok sayıda “mağdurlara” ihtiyaç duyulmaktadır.
Daha bir yıl önce,eline tutuşturulan bir iki yolsuzluk dosyası ile televizyon ekranlarında halka tanıtılan Kemal Kılıçdaroğlu bu gün CHP’nin başında,buna en çok sevinen Manisa Milletvekilikökeni itibarıyla da hemşehrisi olan Bülent ARINÇ değil miydi?

Geçen hafta Avrupa Sosyalistlerinden aldığı destekle dün de sayın R.T.Erdoğan ile mecliste görüşme yaptı,”akan kanın durdurulması” sloganı arkasında devletin bölünmesi senaryolarına ortak edildi.
Her akşam yandaş kanallarda yandaş basın mensuplarınca halk “başka çare yok” şartlaması altında bölünmeye ikna ediliyor.

Bu yüzden, “dün  cemaatçi bu gün itirafçı”  olan bir Hanefi Avcı ve diğer mağduriyet olayları,sabırla sonuçları beklenilmesi gereken olaylardır.Halk olarak az mı kazık yedik?
Tecrübe,”yenilmiş kazıkların bileşkesi”ise,hemen her şeye “sazanlama” atlamayı sürdürmemiz, tecrübe edinmediğimizi,aksine  “balık hafızalılığımızı”göstermez mi?

Muhakkak ki yapılan haksızlıklara anında tepki göstermeliyiz,ancak kimseyi de durduk yere kahraman etmeyelim.İşte saydığım örnekler memleketin daima sömürgeci devletlere teslim etmiş,bu ülkenin emeğinin sömürülmesine çanak tutmuş adlardır.

Yerlerine yenilerinin belirlendiği veya toplayabildiğimiz verilere göre onların sırtından milletin bedava sömürüldüğünü görmelerine verdikleri tepkileri de bazılarının ölümleri ile sonuçlanmıştır.
Yapılan haksızlıklara tepkiye “evet”,kişileri putlaştırmaya ise “hayır”.Bu yüzden,mağduriyete uğrayanlara verilen desteğe “alkış”  ama kişileri putlaştırmaya her zaman “yuh” çekmeliyiz.Bu ince çizgiyi ayıralım.
Türk milleti ve ezilen halkların bu konuyu artık öğrenmesi şarttır.Yoksa,kılavuzu karga olan örneği “burnumuz boktan”  kurtulmaz.

Adilyargic.

28 Eylül 2010 Salı

ABDI IPEKCI NIN USLER ARASTIRMASI

İSMET İNÖNÜNÜN EMRİ İLE ABDİ İPEKÇİ NİN ABD ÜSLERİ ARAŞTIRMASI

Sayın okuyucular,araştırmaya girmeden önce İsmet paşanın geçmişine alışık olunmayan bir tarzdaki görüşlerimi ortaya koymak istiyorum;
İsmet paşa,14 Mayıs 1919'da İzmir'in işgaline "karşı koymama" kararı alan Damat Ferit hükümetini protesto etmek için istifa eden Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Mustafa Fevzi Çakmak paşanın yaverliğini yapıyordu.

                                                    Okumak için tıklayarak büyütünüz;

Onun istifasından sonra,Damat Ferit başkanlığındaki heyetle,heyet başkan yardımcısı sıfatıyla gittiği Paris Konferansında,ileri sürdükleri istekler nedeniyle alay konusu edilip kovuldukları zaman,Churchil İsmet paşanın iyi bir işbirlikçi olduğunu keşfetmişti inancındayım.
Kurtuluş savaşına da sonradan katılmasında,Atatürk'ün daima koltuk altına itilmesinde İngiliz-Amerikan parmağının olduğunu,yukarıda yazdığım olaylardan öğrenmiş oluyoruz.
 
İsmet İnönü'nü,Atatürk'ün devrimlerini gerçekleştirmesine,Musul-Kerkük'ün alınmasına engel olan 1925 Şeyh Sait,Rize Pontus ve gerici,hilafet meskeli ayrılıkçı Rum,Ermeni, Grek isyanlarında,1937 Dersim İsyanlarında batı ile işbirliği yaptığına dair iddiaların gerçek olduğu,1937 Dersim isyanının ardından CHP'deki ve hükümetteki bütün yetkilerini alarak Atatürk'ün kendisini Büyükada'ya sürmesi,10.Kasım 1938 günü ölüm döşeğinde Atatürk'e yaptığı darbeden de bellidir. 



Sayın okuyucular,bu yazıyı Milliyet Gazetesi arşivinden kopyalamak mümkün olmadığı için,harf harf çıkarıncaya kadar haşat oldum.Ama okumak için değer bir araştırma. 

Amerika'nın 1958'de,SSCB'nin Hidrojen Bombasını yaptığını açıklamasının ardından,"Komünizm'e NATO'nun "top yekün karşı koyma" stratejisinden vazgeçerek, "esnek mukabele" adını verdiği saldırının olduğu bölgeye saldırı anlamına gelen bu savunma kavramına dayalı güvenlik stratejilerinden endişelenen İsmet İnönü,Kıbrıs konusunda yediği kazığında tecrübesi ile,bu araştırmayı ABD'nin kulağına kar suyu kaçırmak,gerekirse artık blogu değiştirme gibi endişelere sevk etmek için yaptırdığı anlaşılmaktadır.

İsmet Paşa'nın dış işleri bakanının "İngiliz Mandası" olduğumuzu gösteren beyanı.
Bu araştırma bana,İsmet paşanın adeta bir günah çıkartması,"ben hata yaptım,uyanın" der  gibi bir gayreti gibi görünmektedir.
Ama,1946'dan itibaren ülkemize giren ABD,devleti çoktan ele geçirmiş,1970'lerde ise artık o 1938 darbesinin diktatör İsmet paşasından pek bir şey kalmamıştır.


Abdi İpekçi'nin bu araştırmasından sekiz ay sonra "ABD,İsmet paşanın yerini almış ,yeni yetme işbirlikçilerine" meşhur 12 Mart 1971 muhturasını verdirdiğinde,yerini yeni yetmelere terk ettiğini de bu olayla iyice anladığında ömrü de zaten tükenmişti.

1971de,darbe ile geri aldığı,CHP başkanlık koltuğunu ve partiyi Bülent ECEVİT'e devretmesinden kısa bir süre sonra 1973 başında da vefat edecektir.
Ben,bu olayın İsmet paşa tarihinde bir milat olduğuna inandığım için,ölümünün bile yaşlılığından değil,Atatürk, Cemal Gürsel gibi esrarlı olabileceği inancındayım.
Aratırmayı dikkatle okuduğunuzda,yılların ABD-İngiliz işbirlikçisi İsmet İnönü'nün gitmiş,yerine yepyeni antiemperyalist bir İsmet İnönü geldiğini göreceksiniz.

Abd başkanı Truman,İsmet paşa,Churchill Kahire'de 1943Aşağıdaki araştırmayı yaptırdığında,"Devlet yönetmeye ehliyeti olmayanların",iktidar hırsları yüzünden devletin bağımsızlığını kaybettiğini,yani Atatürk'ün ölümü ile sonuçlanan,tasfiye hareketine verdiği desteğin ardından altı ay sonra 12 Mayıs 1939 İngiltere,ardından Amerika,Fransa ve Almanya ile yaptığı kredi antlaşmaları ile devletin bağımsızlığını teslim etmesindeki hatasını anlayabilmiş midir bilmiyoruz.

Ordu sevk etme kabiliyeti olmadığı Atatürk tarafından da dile getirilen,bu özelliğinden kaynaklanan güvensizliği yüzünden,ikinci dünya savaşının ayak sesleri hızlanınca devleti İngiliz mandası haine getiren antlaşmaları çatır çatır imzalayan diktatör İsmet paşanın hayatından tek cümlelik bir sonuç çıkarılacaksa,o da şöyle bir cümle olmalıdır;

"Devlet,ehliyetsiz kişilerin iktidar hırslarını tatmin aracı değildir."(adilyargic/alaeddin yavuz)

Bu söz aynı zamanda,emperyalist  güçlerin ülkemizdeki elleriyle yaratılan muhtelif "mağduriyet senaryolarıyla" gözümüze sokularak iktidar edilmiş,gelmiş geçmiş işbirlikçi hükümetleri de kapsamaktadır.

Bu gün,"halkın oyu ile geldim,her şeyi yaparım,babalar gibi her şeyi satarım,pazarlarım" mantığında olan,cumhuriyetin birikimleri olan kamu kurum ve kuruluşlarının yok pahasına AKP hükümetince satılması olaylarında bu söz yerini bulmaktadır.
                
Şimdi araştırma yazısını okumaya başlayabiliriz.
adilyargic.

22.5.1970-
Abdi İpekçi’nin İncirlik Araştırması-
Her yerde “çift “ olan anahtar,İncirlik’te “tek”
..Ve bu durum kuşkulara yol açıyor.
Ülkemizde,NATO savunması ile ilgili olarak bulunan nükleer sialhlar,”çifte anahtar”  sistemine tabiidir.Yani,silahı,kullanma durumunda bulunan iki taraftan,birinin rızası olmadan silah ateşlenemez.Bu şu şekilde uygulanıyor;

Silah,ülkemizdeki Amerikan birliklerinde,silahı atma araçları ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin elinde.Böylelikle,Türk Genel Kurmayı istemedikçe nükleer silahların kullanılması mümkün değil.
Çifte anahtar sisteminin geçerli olmadığı istisnai durum İncirlik üssünde var.Burada,nükleer başlıklarla donatılmış ve her an harekete hazır bekleyen kısa menzilli Amerikan uçakları bulunuyor.NATO savunma planları gereğince,İncirlik’te üslenen bu uçaklar Türk ordusunun emir ve kumanda zinciri içinde değildir.Bu birlikler,doğrudan doğruya NATO’nun Avrupa Müttefik Kumandanlığına bağlı.
İşte kuşkular bu noktada beliriyor.Zira,bu kumandan daima Amerika’lı.Hem NATO’nun hem Amerikan ordusunun sapkasını taşıyor.Dolayısı ile Amerika istediği anda bu kumandan vasıtasıyla İncirlik’teki nükleer başlıklarla donatılmış filoları herhangi bir hedefe karşı,mesela SSCB’ye karşı harekete geçirebilir.Ve bu yüzden,ülkemiz bir Sovyet misillemesi ile karşılaşabilir,kendi iradesi dışında bir nükleer savaşın kuacğına düşebilir.


Gerçi burada bir engel ileri sürülüyor.Deniliyor ki;
Avrupa’daki ANATO kumandanı böyle bir kararı almadan önce NATO konseyine danışmak zorundadır.Türkiye’nin konseyde  veto hakkı bulunduğuna göre,Türkiye’nin iradesi dışında bu uçakların kullanılması düşünülemez.

Bu husus,Amerika’Nın istediği anda yapacağı bir emrivakiyi ne derece önleyebilir?
Soruya şöyle bir cevap veriliyor.;
Sovyetler Birliğinükleer bir saldırı ile karşılaştığında,bu saldırının nereden geldiğine bakmadan topyekün bir misillemeye girişecektir.Bu bakımdan Amerika İncirlik’ten kalkan uçaklar yüzünden kendisi de karşı saldırıya uğramaya ,en azından Avrupa’daki öteki üslerinin ve birliklerinin misillemeye hedef olmasına mahkumdur.Dolayısı ile Amerika’nın sadece Türkiye’yi feda eden bir emrivakiye girişmesi gerçek dışı bir ihtimaldir.

Bu teori,Türkiye için bütün kuşkuları giderecek nitelikte gözükmüyor.En iyisi öteki nükleer silahlarda olduğu gibi İncirlik’teki uçaklara çifte anahtar sisteminin uygulanması ve Türkiye’nin kendi iradesi  dışında bir nükleer savaşa sürüklenmesinin kesinlikle mnlenmesi.Ama bu yapılmamış,yapılamıyor.Konuyu tartıştığım hariciye yetkilileri,yukarıdaki teoriye dayanarak Türkiye için bir emrivakinin söz konusu edilemeyeceğini ileri sürdüler.Çifte anahtar sisteminin neden uygulanmadığı konusunda ise bence tatminkar olmayan cevaplar verdiler.İleri sürdüklerine göre,NATO savunma planları,baazı nükleer kuvvetlerin doğrudan doğruya Avrupa kumandanına bağlı olmasını gerektiriyordu.Bu şekilde kuvvetler,sadece bizde değil,İtalya,Holanda, Almanya’da,İngiltere’de de vardı.Ve bunlar NATO’nun caydırıcılık ilkesinin uygulanabilmesi için zorunlu idi.Ayrıca kullanılması ile ilgili kararın NATO konseyinden çıkması gereği  ve konseyde her iyenin veto hakkının bulunması yeter bir garanti sayılmıştı.

Bütün bunlara rağmen,çift anahtar sisteminin bu birliklerde uygulanmaması yeter bir şüphe uyandırmaya  ve haklı kuşkular yaratmaya yol açıyor.Hele,”esnek mukabele stratejisi”  ile “sınırlı savaş”  ilkesinin kabul edilmesi ve Türkiye’nin böyle bir savaşta akla gelen ilk ülkelerden biri olması bu şüpheleri ve kuşkuları arttırıyor.
İnönü’nün gerek İncirlik üssünün bu durumundan,gerek şimdi değindiğimiz “esnek mukabele “ stratejisinden dolayı yaptığı itirazları küçümsemek mümkün değildir.

Hem kuşkuları daha iyi anlamak,hem de ikinci önemli bir sorun olan “esnek mukabele “ meselesini açıklamak üzere yarınki yazımızda bu konuyu ele alacağız.

TÜRKİYE’Yİ FEDA EDİLMİŞ BİR ÜLKE DURUMUNA SOKTUĞU İDDİA EDİLEN
ESNEK MUKABELE NEDİR?

Amerika’nın ısrarı üzerine NATO’nun “Topyekün Mukabele” doktrininden vazgeçmesi ve “Esnek Mukabele” doktrinini kabul etmesi Türkiye’de bazı çevrelerin şiddetli tepkisi ile karşılandı.İddia edildiğine göre,bu değişiklikle,ülkemiz bir saldırı karşısında kendi kaderi ile yalnız başına bırakılıyor,adeta peşinen feda edilm iş oluyordu.CHP lideri İnönü de bu görüşü benimseyenler arasında idi.Ve İnönü,AP iktidarının buna rıza göstermekle ağır sorumluluklar yüklendiğini ileri sürüyordu.
Karşılıklı iddiaları değerlendirebilmek için önce iki doktrinin ne olduğunu genel hatları ile açıklamakta zorunluluk var:
“Topyekün Mukabele”,nükleer üstünlük Amerika’nın elinde iken benimsenmiş bir doktrindi.Buna göre,NATO ülkelerinden her hangi biri saldırıya uğradığı takdirde NATO’nun tümü elindeki bütün silahları ile –nükleer olanlar dahil,saldırgana cevap verecekti.Yani,bunun anlamı “bana dokunma seni mahvederim” idi.Ancak Sovyetler Birliği de nükleer silahlara sahip olup Amerika’ya yetişince bu doktrin geçerliliğini kaybetti.Çünkü bu durumda NATO’nun elindeki nükleer silahları kullanması karşı tarafın da aynı cevabını davet edecekti.Yahut Sovyetler Birliği bunu hesaplayarak,işin başında nükleer silahlar kullanmakla NATO’yu mahvetmeye kalkışacaktı.

Başka bir deyimle,başlangıçte,Sovyetleri herhangi bir  saldırıdan caydırmak için benimsenen “Topyekün Mukabele”  doktrini,artık caydırıc olmaktan çıkmıştı.Başka bir caydırıcı yol bulmak gerekiyordu.
İşte,”Esnek Mukabele” doktrini bu ihtiyaç sonunda ortaya atıldı.Bu değişiklikle “Bana dokunma seni mahvederim” formulünün yerini,”Sen bana nasıl saldırırsan ben de sana öyle karşılık veririm” formülü alıyordu.Yani saldırı,nükleer silahlarla gelirse karşılık nükleer silahlarla olacak,konvansiyonel silahlarla yapılan bir saldırıya ise konvansiyonel silahlarla kullanılacvaktı.
Esnek Mukabele doktrinine göre,silahlı bir çatışma şu üç muhtemel dönemden geçecekti;
1-Çatışma konvansiyonel silahlarla başlayacak;
2-Saldırı püskürtülemezse savaş alanındaki hedeflere karşı taktik nükleer silahlara başvurulacak;
3-Taktik nükleer silahlardan da sonuç alınamazsa bu defa savaş alanının dışındaki hedeflere karşı stratejik nükleer silahlara başvurulacak.

Görüldüğü gibi doktrin bir tırmanma esasına dayanmaktadır ve konvansiyonel silahlarla başlayan bir çatışmanın ancak nihai dönemde topyekün bir nükleer savaşa dönüşmesi öngörülmektedir.
Bu doktrini ve öngörülen üç dönemi bir örnekle daha iyi anlayabiliriz;

Mesela,Türkiye Varşova Paktı üyelerinden herhangi birinin konvansiyonel silahlarla yaptığı bir saldırı karşısında,ülkemizde konvansiyonel silahlarla bir savaş başlayacak.Bu dönemde “Topyekün mukabele”  doktrininde olduğu gibi,öteki NATO üye ülkeleri otomatik olarak savaşa katılmayacaklar.Böylece başlayan “mahalli” savaşta saldırı püskürtülemezse o zaman taktik nükleer silahlar kullanılacak.Gerçi taktik silahlar savaş alanında kullanılan silahlardır.Ancak,örneğimizde savaş alanı aslında Türkiye olduğuna göre,bu durumda ülkemiz bir nükleer savaşın tümüyle içine girmiş bulunacak.Taktik nükleer silahlarla da sonnuç alınamadığı takdirde, sıra stratejik nükleer silahlara gelecek ki o zaman artık hedefler Sovyetler Birliğinin ve dolayısı ile ABD’nin torpaklarındadır.Yani savaş artık mahalli ve konvansiyonel olmaktan çıkmış,genel ve nükleer hale gelmiştir.

Görüldüğü gibi,”Topyekün Mukabele” doktrininde işin başında öngörülen durum “esnek mukabele” doktrininde son çare olarak saklanmış,böylece bir esneklik kazanılmak istenmiştir.
Bunu nükleer gücün asıl sahibi bulunan Amerika ile Sovyetler Birliği arasında örtülü bir pazarlık olarak yorumlamak mümkün gözükmektedir.

Amerika,NATO, ülkelerinden herhangi birine konvansiyonel silahlarla yapılacak saldırıda savaşı sınırlamakla Sovyetler Birliğine birbirlerinin topraklarına karşı nükleer silahların kullanılmasını adeta teklif etmiş olmaktadır.
“Topyekün Mukabele” yerine “ Esnek Mukabele”yi kabul etmek,anlaşılacağı gibi iki süper devletin çıkarları bakımından çok uygundur.Ama bu değişiklik,Türkiye’nin  de yararına mıdır?Yoksa,iddia edildiği gibi ülkemzi için son derece tehlikeli durumlar mı yaratmıştır?
Yukarıda esnek mukabele doktrininin uygulanmasını açıklamak üzere ele aldığımız örnek bize bir nebze fikir v erebilir.Ama meseleyi leh ve aleyhteki görüşlerle bi,rlikte daha etraflı incelemek gerkecektir.Bunu da yarınki yazımızda yapacağız.

ESNEK MUKABELE” YÜZÜNDEN TÜRKİYE’NİN FEDA EDİLECEĞİ İDDİASINI REDDEDENLERE İNÖNÜ’NÜN CEVABI;

“EEE NE OLDU POLONYA”

Dünkü yazımızda,belirtmeye çalıştığımız gibi,”Topyekün Mukabele” doktrininden “Esnek Mukabele”ye geçmekle herhangi bir NATO ülkesine yapılacak saldırıya karşı koyması esasından vazgeçilmiş,mahalli,savaş benimsenmiş,harbin sınırlandırılmasına çalışılmıştır.
Bu değişikliğin en büyük zararını Türkiye’nin göreceğinin ileri sürenler iddialarını şu görüşlerle destekliyorlar;
-Esnek mukabeleye geçişle NATO topyekün savaştan vaz geçip mahalli savaşı kabul edeceğini karşı tarafa bildirmiş olmaktadır.

Böyle bir savaşın en muhtemel cereyan alanı Türkiye’dir.Zira,Türkiye,coğrafi yönden, tecrit edilmiş durumdadır.Arkasında herhangi bir NATO ülkesi yoktur.Ortadoğu vardır.Oysa mesela,Almanya’ya yapılacak savaş mahalli kalmaz,Zira Almanya’nın hemen arkasında beş NATO ülkesi vardır.Norveç’in arkasında İngiltere vardır.Böyle olunca savaşın mahalli kalabileceği en tehlikeli kanat Türkiye’dir.

-Türkiye’ye yapılacak saldırı mahalli bir savaşın konusu olunca NATO’lu müttefiklerimizin büyük çoğunluğu  işe karışmamayı tercih edeceklerdir.O zaman topyekün savaş yerine Türkiye yardım edilen bir müttefik durumunda bırakılacak,böylelikle Anadolu’da Vietnam örneği bir savaş sürdürülecektir.
Bu görüşleri ret edenlerin cevapları şudur;

-Esnek Mukabelenin kabulü ile NATO’nun bir üyesine saldırı  karşısında,üyelerin tümünün savaşa katılmaları zorunluluğunun değiştirildiği gerçeğe uygun değildir.Böyle bir zorunluluk evvelce  de yoktu.Zira her ülke anayasalarının hükümlerine göre savaş kararını otomatıkman değil meclislerinin kararı ile almak durumundaydılar.

-Esnek mukabele ile mahalli savaş esasının kabul edilmesi,Türkiye’nin aleyhine olabileceği gibi lehine de olabilir.Böylelikle ülkemzi mesela Norveç’e,Almanya’ya  veya öteki ülkelerden birine yapılacak  saldırı sonucunda mahalli savaşa katılmak zorunda kalmayacaktır.
-Türkiye’ye yapılacak saldırının mahalli bir savaş olarak kalması Türkiye’nin yalnız bırakılması düşünülemez.Çünkü ülkemizin jeopolitik yönden önemi çok büyüktür.Türkiye’nin istilaya uğraması  genel stratejik  dengeyi değiştireceğinden ne Amerika ne NATO’nun öteki ülkeleri buna seyirci kalamaz,Türkiye’yi feda edemez.

Bu iddialar,karşı görüşü savunanları ikna etmemektedir.Onlara göre,yeni bir strateji hazırlanırken uzun bir ihtimaller listesi yapılır ve her ihtimalin riskini azaltacak tedbirlere başvurulur.
Amerika kendi ulusal çıkarları açısından bunu yapmaktadır.Türkiye’nin  de yapması en uzak gözüken ihtimalleri dahi dikkate alması gerekir.Bu onun tabii hakkıdır.
-
Şimdi, bir de meseleyi bu konuda ısrarlı itirazlarda bulunan İnönü’nün ağzından dinleyelim.Esnek Mukabele  doktrinini Türkiye açısından onun nasıl değerlendiridiğini öğrenelim;

İnönü diyor ki;
“Esnek mukabele” askeri olarak doğru bir tedbirdir.Askerlik kaidesi ...Düşmana mukabele ederken esnek mukabele tabii bir askerlik kaidesidir.Cephenin her yerinde ona faik olarak mücadele edemezsiniz.Netice almak için bazı yerlerde mutlaka savunmada kalacaksınız.Buna karşılık can alacak yerde büyük bir kuvvetle netive almaya çalışacaksınız.Harp böyle kazanılır.

Ne diyhorlar şimdi?... Avrupa cephesi var,yan cepheleri var.Düşman taarruz ettiği zaman merkezi cephede yenilmeyelim diyorlar.Türkiye dedikleri kanat,kendi toprakları olsaydı,bu gayet  tabii idi.Amna ittifak harbinde tali cephe dedikleri bir memleketin feda edilebilecek ,derdi sonraya bırakılabilecek  bir yeri değil....Bir devletin tamamı, bütün hayatı..”

Bana bu sözleri söyleyen İnönü’ye Washington’da bu konuda yaptığım görüşmeleri anlattım.Pentagon’daki  yetkililerin esnek mukabele  ile Türkiye’nin gözden çıkarılan bir ülke durumuna düşürüldüğü konusundaki iddiaları kesinlikle reddettiklerini söyledim.
“Türkiye’yi feda etmek bizim için delilik olur.Bizim için hayati stratejik değer taşıyan  Türkiye’nin işgaline göz yummamız  asla düşünülemez” dediklerini naklettim.
İnönü bunlara karşılık şu kısa ve anlamlı cevabı verdi;
“Eee,ne oldu Polonya...İkinci cihan harbine onun yüzünden girdiler.Polonya’ya rejim değiştirttiler.Eski Polonya’dan eser kaldı mı?”

Sonra şu sözleri söyledi;
“NATO içinde hiçbir memleketin bir diğerine feda edilemeyeceği nazari olarak doğrudur.Ama,NATO içinde bir memleket,evvela kendisi sonuna kadar yıpranıp,mahv olacak ve ondan sonra diriltilecek.Bir kısmı da hiç mahvolmadan çarpışarak başından sonuna kadar yerinde kalacak.Bu iki talih birbirinin aynı değil....”
Aslında esnek mukabele ye Türkiye açısından itiraz edenlerin  de kabul ettikleri bir husus var;Nükleer denge kurulduktan sonra topyekün mukabele doktrininde ısrar mümkün değildi.Zira böyle bir doktrin Sovyet Rusya’nın şimdi eriştiği nükleer güçten sonra karşılıklı intihar anlamına gelirdi.Esnek mukabeleye geçiş zorunluydu.
 
İtirazlar bu noktadan sonra başlıyor ve kabul edilen şekliyle esnek mukabelenin Türkiye için çok sakıncalı olduğu belirtiliyor.
Ne yapmalıydı veya ne yapılabilirdi?

Bu soruya konu üzerinde ötedenberi hassasiyetle duran duran bir yetkilinin NATO’da esnkek mukabele tartışmaları başladığu zaman Türkiye’yi temsil etmiş olan Amiral Sezai Orkunt’un verdiği cevap şudur;
“Esnek mukabele doktrini ile en tehlikeli duruma düşen,en büyük riskleri  yüklenen ülkelerin başında Türkiye geldiğine göre,katlandığımız risklere karşılık bazı tavizler istemek ,özel garantile beklemek hakkımızdı.”
Bu görüş makul değil mi?

İKİLİ ANLAŞMALARDA KALAN PÜRÜZLER;
25.5.1970
ABDİ İPEKÇİ’nin bir araştırması;

Amerika ile aramızdaki askeri ilişkiler de tartışma konusu  yapılan hususlar üsler sorunundan,Esnek Mukabele” doktrininin kabulü ile Türkiye aleyhine artan risklerden ibaret değildir.Bunların dışında ülkemizdeki Amerikan askeri personeline tanınmış haklardan doğan meseleler vardır.

Bilindiği üzere,evvelce yapılmış,anlaşmalarla Türkiye’deki Amerika askeri personeline hükümranlık haklarımızla bağdaşmayan tavizler verilmişti.Bunlar,zamanla Türk kamuoyunu rahatsız etmeye,Amerika’ya tepkileri kuvvetlendirmeye başlamıştı.Söz konusu tavizlerin başında suç işleyen Amerikan askerlerinini Türk mahkemelerinde yargılanmalarını önleyen imtiyaz geliyordu.Gerçi görev sırasında işlenen suçlardan dolayı mahalli mahkemelerin yetkisiz sayılması tüm NATO ülkelerinde kabul edilmiş bir ilke idi.Ama bizdeki, durum farklı idi.Amerika’lı kumanda sanık askeri için görev belgesi verdi mi buna karşı hiçbir itaraz,ret hakkı,hiçbir takdir hakkı işlemiyordu.Ve bu imkanın rahatlıklşa suistimal edildiği görülüyordu.

Mesela,hafta tatilinde trafik kazası yapan Amerikalı askerlerin görev belgesi alabildikleri,böylelikle yargılanmaktan  kurtulabildikleri görülüyor,bu durum haklı tepkileri yaratıyordu.Oysa öteki NATO ülkelerinde durum böyle değildi.Mesela İtalya’da,İngiltere’de hakimin takdir hakkı vardır.Gerçi mahkemeler aksi ispat edilene kadar görev belgesini karine oalrak kabul ediyorlardı.Ama görev belgesinin haksız olduğunu iddia ve ispat etmek imkanı da vardı.

Şimdi Türkiye’de  durum eskisine oranla değişmiş,Türk Genel Kurmayına Amerikalı kumandanın verdiği görev belgesini red etmek hakkı tanınmıştır.Ama,problem çözülmemiş ve bu noktada hükümranlık haklarımıza aykırı husus yine ortada kalmıştır.Zira,Türk Genel Kurmayının ret kararı kesin değildir.Bu karara itiraz mümkündür.Ve itirazı inceleyip sonuca bağlama yetkisi “İkisi Amerika’lı birisi Türk”  olan üçkişilik bir komisyona verilmiştir.

Yani son sözü Amerikalıların çoğunlukta bulunduğu heyet söylemektedir.Türk yargı organlarının takdir hakkı yine yoktur.Oysa yukarıda belirttiğimiz  gibi öteki NATO ülkelerinde takdir hakkı mahalli yargı organlarındadır.Bu durumu kabul etmek mümkün değildir.

Üzerinde durulabilecek noktalardan biri ötedenberi şikayet konusu olan PX’lerdir.Bilindiği gibi Amerikalıların Türk gümrüklerinden geçirmeden yurdumuza soktukları malların kaçakçılıklara yol açması ötedenberi tenkit edilir.Aynı şekilde posta hizmetlerinin de kendi şitketleri vasıtası ile  yapılması sayesinde Türkiye’den tarihi eşyaların rahatlıkla Amerika’ya kaçırılmakta olduğu ileri sürülür.Hariciyenin belirttiğine göre,yabancı ülkelerde görevde bulunan NATO birliklerinin ihtiyaçlarını gümrüksüz geçirmeleri NATO Kuvvetler Statüsünde öngörülmüştür. Ve her ülkede uygulanmaktadır.Bu hükümden karşılık esasına dayanarakm N ATO ülkelerinde bulunan Türk askeri personeli de yararlanmaktadır.Yine hariciyenin bildirdiğine göre,alınan son tedbirlerle gerek PX lerin gerek APO (Amerikan Ordusunun özel posta sistemi)  yolları ile yapılan kaçakçılık kesinlikle önlenmiştir.Genel Kurmay Yetkilileri de aynı kanaattadır.

Nihayet kendi milli kanunlarımıza aykırı bir husus da Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan radyo ve televizyon istasyonlarıdır.Bu husus yetkili makamlarımızca fazla önemsenmemekte,söz konusu yayınların yedi millik bir alanda sınırlandığı ileri sürülmektedir.Görüldüğü gibi yapılan değişikliklere rağmen hükümranlık haklarımızla bağdaşmayan bütün pürüzlerin ortadan kaldırılması mümkün olmamıştır.Bunlardan bazıları belki ihmal edilebilir.Ama,özellikle yargı yetkisi ile ilgili hususun mazur görülmesi güçtür.

adilyargic

SOGUK SAVASTA AVRASYA DA ABD ISGALLERI


  • ABD'NİN SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEKİ AVRASYA'DAKİ SAVAŞLARI

  •  1919 I.Dünya Savaşı sonrası dünyayı paylaşan İngiliz-ABD imparatorlukları kendi aralarında birleşerek,kazara meydana gelmiş SSCB'yi destekleyerek güçlenmesini sağladılar.
  • V.İ.İ.Lenin'in 1924'de feci bir hastalık sonucu ilaçlanarak öldürülmesinin ardından sosyalistliği ortadan kaldıran Stalin SSCB'si,Sabetayist Yahudi Masonlar ile milliyetçi sosyalist Rus subaylarının eline geçmişti.Bunun açık örneği de II.Dünya savaşında da aynı safta savaşmalarıdır.
  • İkinci Dünya Savaşından sonra ABD ile gizli entrikalar çeviren SSCB'li faşist yönetim,sözde sosyalizm ihracına girer ve bu anlamda da ABD ve işbirlikçileri olan batı dünyasına "Sol İle Savaş" şansı çıkar.
  • SSCB,bu girişlimleri ile bütün dünyayı ABD-İngiliz işbirliğinin işgaline açmış olur.Sosyalizmden korkan feodal yapılanmalar kolayca ülkelerini ABD-İngiliz koalisyonuna açar.


  • ·        Kore Savaşı

  • ·         Kore,Çin’in doğusunda bulunan bir yarımadadır.1637-1895 arasında Çin’e bağımlı olan Kore,Şimonoseli (Shimonoseli) antlaşması ile bağımsızlığını kazandı. 
  • İngiltere-Fransa-Osmanlı  imparatorluklarının Rusya’ya  birleşerek 1853-186 I-II Kırım savaşları ile Osmanlı toprakları üzerinden Akdeniz-Süveyş Kanalı yolu ile,İran,Afganistan-Hindistan’ın İngiltere,Fransa,Hollanda idaresinde olması yüzünden de Hürmüz körfezinden   Hint okyanusuna kadar olan “sıcak sulara” inemeyeceğini  anlayan Rusya İmparatorluğu,Kore yarımadasını ele geçirerek bu amacına ulaşma çabasındadır.
  •  
  • Bu çabasını çok iyi bilen İngiltere,1903’de Japonya ile işbirliği yaparak donanmasını güçlendirir.Bu işbirliği,02.Şubat 1905’de 27 Mayıs 1905’de Mançurya paylaşımı yüzünden çıkan Rus-Japon savaşı sonunda, Tsushima savaşında Japon Amirali Togo ani bir baskınla, bütün Rus Donanmasını yok etmesi ile Rus çarlığı büyük bir yıkıma uğramıştır.

  • ·         Bu savaş,Rus imparatorluğunun ekonomik ve askeri çöküşüne sebep olur,Bolşevik ve Menşevik sosyalist yapılanmaların devrim yapmalarından korkan Çar II.Nikola ABD başkanı Theodore Roosevelt’in önerilerini kabul ederek savaşı  sonlandırır.Bu savaş,1908 ve 1917 Rus devrimlerinin ortamını oluşturan Saint Petersburg-Kanlı Pazar ve Potemkin Zırhlısı olaylarını yaratır.
  •  
  •  1950 Kore Savaşı-Kırmızı "Kuzey",Mavi "Güney Kore-NATO" işgallerini gösterir.

  • ·         Kore’nin idaresini ele geçiren Japonlara karşı 1932’de Kim II.Sung,antiemperyalist mücadeleyi başlatır ve gerilla tipi savaşla Japon işgalcilere karşı savaşırlar.II.Dünya savaşı sonrasında, Japon ordusu çok sayıda Kim yanlısını ve önder Kim II Sung’u Sovyetler Birliğine sürgüne gönderir.

  • ·         II.Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeni antlaşmasında Rusya ve ABD Kore’yi birlikte işgal etmeye karar verirler.Kore yarımadası 38.paralelden ortaya bölünür.SSCB  Kuzey Kore’yi almak zorunda bırakılır.Rusya (SSCB)nın güneye geçişini engellemek için bu defa Güney Kore’de ABD vardır.

  • ·         Amerikan yanlısı siyaset güden Syngman Rhee 1947’de Kore’de otoriter bir yapılanma kurar ve ABD’nin güvenini kazanması üzerine ABD ülkeden çekilme kararı alır.1948’de S.Rhee,Kore’nin ilk devlet başkanı olur.1949’da,General Douglas Mc.Arthur ve Dean Acheson’un “Kore’nin ABD için birinci dereceden önemli bir yer olmadığı şeklindeki kanaatlarını açıklamalarının ardından ülkeden çekilmeye başlarlar.General  Acheson “Kore’ye saldırı olursa,Kore,B.M.Antlaşmasına göre medeni dünyanın koruması altındadır” yorumunu da eklemeyi unutmaz.

  • ·         SSCB’ye bırakılan Kuzey Kore’nin de başına getirilen Kim II.Sung,ilan ettiği Komünist rejimde Güney Kore’nin de yaşamak istediğine malum müttefikince ikna edilmiştir.Bunun üzerine,25 Temmuz 1950 safağında Güney Kore’ye beklenmedik bir anda saldırır.Üç gün içinde Güney Kore’nin başkenti Seoul işgal edilir.
  • ·         Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Kore’ye birliklerini gönderme kararı alır.15 ülke birliğe katılarak asker verir.Mac  Arthur birliklere komuta edecektir.

  • ·         Başlangıçta Kuzeye doğru ordusunu sevk eden Mac Arthur 200 km kadar içeri girmesine rağmen asker kaybetmeye başlar.Savaş uzar,başkan general arasında suçlamalar ve mahkemeler başlar.
  • ·         Onlar kavga ederken,Seul’u ABD’den tekrar geri almak isteyen Kuzey Kore’ye Çin 180.000 asker yardımı yapar.27 Temmuz 1953’de Panmunjom’da imazalanan ateşkes antlaşması ile Kore tekrar ikiye bölünür.
  • ·         Savaşın faturası B.M.25.600 asker kaybına 17.000 kişi de diğer zayiatlar olmak üzere,42.600 ölü vermiştir.
  • ·         Kore halkının kaybı ise 4.000.000’dur.Rusya işgal etseydi de bu insanlar yaşasaydı olmazmıydı? Ama ABD ve memuru olan BM.Güvenlik Konseyi’nin çıkarları hepsinden önemli olsa gerek.

  • ·         İzmir Amerikan Koleji mezunu,sol açık-kaleci başbakan Adnan Menderes’in eğitim aldığı okulun verdiği kültürün de etkisi ile olsa gerek “Amerikan hayranı ve Amerikan manda taraftarı" olduğunu bilmeyenimiz yok artık.Truman planı,Marşal yardım projesinden “büyük paylar” alarak “süper Türkiye” hayali ile,katılan 16 ülkenin “sembolik sayıda asker gönderdiği”  Kore savaşına başlangıçta 4000. asker göndermekle ABD yanında savaşa ülkemizi soktuğu bu maceradan ,bir yıl içinde gönderilen diğer birliklerin de eklenmesi ile  5000 şehit verdiğimizle kaldık. 

  • ·         Bu olayla Atatürk’ün “ülkemize saldırı olduğunda savaşa girme” ilkesine dayalı “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”  ve “Türklerin başkaları için dökecek kanı yoktur” ilkeleri çiğnenmiş oluyordu.
  • ·         İsmet İnönü’nün Milli Şef iktidarını “Diktatörlük” olarak yorumlayan ABD’nin İsmet Paşanın Churchill tazyiki ile müracaat ettiği “NATO”dan aldığı “ret” cevabı üzerine gene Churchill’in tavsiyesi üzerine 1946’da “dörtlü takrir dümeni”  ile kurulan İngiliz hayranı İsmet paşa-Celal Bayar-Adnan Menderes’in,İngiliz parası ile Kürt ve Sapka Devrimi isyanlarını çıkarıp, 200.000 vatan evladının iç savaşlarda ölmesine,Kerkük-Musul’un  kaybına  sebep olan işbirlikçileri bünyesine dolduran DP’si,1950 seçimleri ile iktidara getirilir getirilmez,” Biz "birleşme" derken, bir KUVVETLİ ile bir ZAYIF'ın birleşmesini kastetmiyoruz. Zira böyle bir birleşme, ZAYIF'ın KUVVETLİ'ye esir olması ile sonuçlanır!” ilkesini görmezden gelerek Türkiye’yi bir İngiliz-ABD sömürgesi haline getiriyorlardı.Arkasından da ABD’nin tavsiyesi ile sömürge olmayı Atatürk’ün tercihi gibi gösteren ve o zamana kadar da olmayan bir ideoloji yaratıyorlardı.”ATATÜRKÇÜLÜK ve KEMALİZM”

  • ·         I.Dünya Savaşında,Alman ordusu komutasına teslim edilen Polonya cıvarında bulunan  Galiçya'da Rus-Alman çarpışmalarındaki TÜRK kayıplarını Almanların vermemesi gibi, Amerika da Kore’deki Türk kayıplarını “askeri bültenlerine” sokmayarak Menderes’in aşırı yıpratılmasını engellemiş,daha sonra yapılan düzmece kayıtlarda Kore şehitlerimizin sayıları “720” gibi gülünç rakamlarla açıklanacaktır. “Küçük Amerika “ hayalleri ile çıkılan yol “Kişiliksiz,fakir,itilip kakılan,iftiralar atılan,36 parçaya bölünmek istenen uydu Türkiye” ile sonuçlanacaktır.

  • ·         (Bence,askerler vatan için gittiyseler de İnönü-Menderes Şehitleridirler.)
  • Bu gün de Bosna’dan Pasifikteki Filipinler’e ve Aden Körfezinde korsan bekleme görevi yapandan, PKK olaylarında ölen askerlerimize kadar hepsi aynı  kapsamda değerlendirilmelidirler.12 Mayıs 1939 İngiltere-Türkiye Kredi Antlaşması ile zaten İngiltere’ye sadakat belgesini İsmet İnönü imzalamıştı. Bundan dört ay sonra Fransa ve 1947 NATO müracatı ile de ABD-İngiliz Mandasına (idaresine) girmiştik.
  • Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın “Kelle” tanımlaması bu açıdan doğrudur.Atatürk’ün “bağımsızlık ilkelerinin” ve “Müslümanın Haçlı ile işbirliği yapmaması” kurallarının çiğnendiği bu ilişkiler bize asla bir şey kazandırmamıştır.

  • Ancak başbakanın kendisi de destekçisi olan aynı devletler uğruna  katılınacak ,yeni “kellelerin” kurban edileceği gizli ittifakların da adamıdır.İnönü az da olsa “anti emperyalist,Menderes de az da olsa milliyetçi” ruhlara sahiptiler.Kendisini “Semitik ırka mensup” olarak tanımlayan RE.T.Erdoğan ise 8 yıldır “Türk” lafını ağzına almamıştır.2008 Rus-Gürcü Savaşı senaryosuna ordunun destek vermemesi, ile kurtulan bu memleket büyük badireyi atlatmıştır.Gürcistan için savaşmayan NATO-ABD’nin Türkiye için Rusya ile savaşacağını kim garanti edebilir?

  • o   Başbakan Tayyip mi?
  • o   Cumhurbaşkanı Gül mü?
  • o   Onlar devleti yüceltecek ise,2001 İkiz Kule Operasyonu ile “Haçlı Seferi” ilan eden ABD-AB neden onları desteklesin ki?
  • o   Evlatlarını kaybedecek olan da, evlatlarınızı emperyalist projelerde harcayacak olan siyasileri seçen de sizlersiniz.
  • o   Karar ve tercih de sizlerin olacaktır.

  • ·         Sonunda Rusya’ya bu kapı ikinci kez kapanmış oluyordu.
  • ·         http://www.spartacus.schoolnet.co.uk/USAkorea.htm

  • ·         Vietnam Savaşı

  • ·         Vietnam,1945-54 yılları arasında Fransa’dan bağımsızlıklarını kazanmak için verdikleri savaşta Rusya ve Amerika’dan destek alırlar.Amerika 2.6.milyar USD yardımda bulunur.
  • ·         Fransa’nın geri çekilmesi ile bölgede Laos,Kamboçya,Kuzey (Komünist) ve Güney (Amerikancı) Vietnam olarak Genevre Konferansından sonra 1956’da yeni devletler kurulur.

  • ·         1958 halk oylamasında Güney (Amerikancı Vietnam Kuzey (Komünist) Vietnamla birleşmeyi ret edince,Kuzeyli  “Viet Kong” adlı Komünist gerillalar Güneyi topraklarına katmak için savaş başlatırlar.
  • ·         Amerika,Güneylileri desteklemek için 2.000 ile başlattığı asker desteğinini 16.000’eçıkartır. Güneylilerin savaşı kaybetmeleri  üzerine Amerika'nın artan desteği, savaşı Amerikan-Kuzey Vietnam savaşına çevirir.1973 Ocak’ında sonuçlanan savaş,1975’de Güney Vietnam’ın Kuzeye katılımı ile sonuçlanır. 
  •  
  •  Vietnam Haritası
  •  

  • ·         Vietnam Savaşı,Amerikanın katıldığı en uzun süreli savaştır.60.000 ölü,350.000 yaralı vererek Amerikanın yenilgi ile çıkmasına sebep olan savaşta 1.5-2.000.000 Vietnam'lı Amerikan Napalm (Yangın-tahrip) bombaları altında yaşamlarını yitirmiştir.

  • ·        Kıbrıs Savaşı ve Ermeni Konusu

  • ·         Kısa bilgi;
  • ·        1571′de Kıbrıs Osmanlı yönetimine katıldı. Daha önce Ada’da Venedikliler egemendiler. Osmanlı yönetimi, Venedikliler’in elindeki mülkü Rum Ortodoks Kilisesi’ne aktardı. Kiliseye geniş yetkiler verdi. Böylece Rum kilisesine ve toplumuna güç geldi. Giderek bu güç Türkiye’den gelip yerleşen Türkler’e karşı kullanılacaktı.
  •      Kıbrıs/Cyprus
  •  

  • ·         1878’de Rusya karşısında zor durumda kalan Osmanlı, Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak İngiltere’ye verdi. I. Dünya Savaşı’nda da İngiltere, Kıbrıs’a el koydu.
  • ·         Kıbrıs adası resmen 1924′ de Türkiye nin kuruluş anlaşması olan Lozan antlaşmasında Büyük Britanya toprağı olmuştur. Türkiye o günün şartları gereği Kıbrıs adasının üstündeki İngiliz egemenliğini resmen kabul edip altına imza atmıştır.

  • ·         1949 Nato müracaatımızdan önce,ülkemize Amerikan birlikleri gelmeye başlamış, İncirlik üssü,Samsun radar üssü inşaatları başlatılmıştı bile.Bu arada,1946’da Churchill-Stalin arasında,Yalta antlaşması ile SSCB Rusya-NATO arasında paylaşılan dünyanın mülkiyetlerine geçirilmesi (!) için tapu işlemleri de başlamıştı.Görünürde,ABD, Alman işgalinden kurtardığı koskoca Avrupa ve Afrika kıtalarında bir karış yere “Wilson İlkelerine göre toprak işgali” yapmamıştı.Ancak,SSCB’nin de “sıcak sulara inmesini “ engellemek için de tedbirlerini alıyordu.

  •  ABD,İngiltere ile ortak olarak idare bölgesinde bulunan ülkelerden Yunanistan’a %90,Yugoslavya ve Arnavutluk’a %50,Bulgaristan’a da %25 karışabiliyordu.
  • ·         Bu durumda,zaten kendi bölgesinde kalan Türkiye ile Yunanistan ile olası Yugoslavya-Arnavutluk veya Boğazlar,Anadolu üzerinden SSCB'nin aşağı inmesini engelleyebilmek için daima SSCB’nin “Güneyini” kollama stratejisi güdüyordu.
  •  
  •  Rusya-İngiltere arasında imzalanan "Yüzdelik-Percentage" antlaşması metni.
  • Yunanistan resmi sitesinden alıntıdır
  •  

  • ·         Türkiye bu iş için biçilmiş kaftandı,Müslümandı ve Komünizm’e iyi bakmıyordu.İktidarda ise yüzuıllardır kendileri ile işbirliği yapmış ve yapmakta olan Kürt İslamcıları ile dönme Süryani-Arami, Ermeni, Yahudi,Yezidi Kürtler ile Rumlar vardır.
  • ·         Ya Yunanistan,Yugoslavya,Arnavutluk,buralarda 1850’lerden beri her türlü sol-cumhuriyetçi anarşizm kol geziyordu ve Yugoslavya,Arnavutluk,Bulgaristan, Romanya çoktan Sosyalizm sistemini ilan etmişlerdi.Yunanistanda ise halen sosyalist bir devrimci savaş sürmekteydi.
  • ·         Ne yapılmalıydı da Yunanistan “Adam Smith kapitalizmi uygulayan,sömürgeci ABD-İngiliz tarafına geçirilmeliydi?

  • ·         Bu asla mümkün olmayacaktı ve başlangıç olarak 1949’da,Yunanistan halkına “iyi bir sopa çekmek” için İngiliz birlikleri Yunanistan’a girer ve devrimci gerillaların icabına bakıverirler.
  • ·         Buldukları bir takım “kralcı” artıkları olan feodal askerleri,sivilleri iktidara geçirirlerse de Yunanlılar bu müdaheleyi sevmemişlerdir.

  • ·         Acilen Yunan halkı kazanılmalıdır ama nasıl?
  • ·         I.Dünya Savaşında,11.Kasım.1918’de Almanya’nın teslim olmasının ardından 56 gün sonra 05 Ocak 1919’da Almanya Nasyonal Sosyalist (Faşist ) Partisini,kurduran ABD,6 gün sonra Berlinde Komünist grupların direnişlerini de  11 Ocakta  Berlin’de bastırır.Böylece,Rusların,Baltık Denizine geçiş yolunu kesen ABD-İngiliz koalisyonu,her ihtimale karşı Balkanlar-Yugoslavya,Arnavutluk-Yunanistan üzerinden Rusya'nın aşağı’ineceğini hesap ederek de  23 Şubat  1919’da İtalyan faşisti Benito Mussolini’ye İtalya’da Faşist Partiyi kurdurarak Akdeniz çıkışını da sağlama aldığında, II.Dünya Savaşının sebeplerini yaratacak olan “emperyalist paylaşım kavgasının” da fikri temellerini çiğneyerek Türkler’e saldırılarda bulunmuş ve 1963 yılında fiilen Kıbrıs Cumhuriyeti yıkıldı.

  • ·         Zürih Antlaşması (11 Şubat 1959) [değiştir]Ana madde: Zürih ve Londra Antlaşması
    Atina Yüksek Mahkemesi 21 Mart 1979 tarihinde aldığı kararla Türkiye’nin müdahalesinin, Garanti Anlaşması’nın IV. maddesine göre yasal olduğunu onaylamıştır.Avrupa Konseyi de 29 Temmuz 1974 tarihinde almış olduğu 873 sayılı karar ile Türk müdahalesinin yerinde olduğunu kabul etmiştir.
  • ·         http://www.hayta.net/tarih/kibris-harekati

  • ·         ABD-İNGİLİZ-RUSYA (SSCB) ÜÇGENİNDE ŞÜPHELERİM.
  • ·         1984 14 Aralık Çernenko'dan sonra SSCB Lideri olacağına kesin gözle bakılan Sovyet Diplomatı Mikhail Gorbaçev İngiltere'yi ziyaret etti.

    05 Kasım 1903'de Rus RSDİP (
    Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi)nin,sosyalizm kurma amacı ile başlayan İngiliz Destekli Komünizm" çalışmaları bu ziyaretle evrimini tamamlamıştır.
  •  

  • 1985 11 Mart Ölen Sovyet Lideri Çernenko yerine 54 yaşındaki Mikhail Gorbaçev seçilerek en genç Sovyet Devlet Başkanı olur.Andropov ve Brejnev döneminde belirlenen siyasi yapının süreceğini taahhüt eder.
    1991 19 Ağustos Rusya'da Gorbaçev'in başlattığı Glasnost akımının zararlarını ortadan kaldırmak,ülkeye yeni bir açılım kazandırmak için yapılan darbe ile SSCB tarihe karışır.1903 yılında İngiltere Londra'da Rus Sosyal Demokrat Partisinin toplantısı ile başlayan Sosyalizm 14 Aralık 1984'de Gorbaçev'in İngiltere ziyaretinin ardından başkan olması ile "son yoluluğuna çıkmış" ve 19 Ağustos 1991'de bu yolculuğunu tamamlamıştır.

     
  •  
  • Obama ve Medvedev 2009 Temmuzunda Rus-Amerikan ilişkilerine bir bilgisayar terimi olan "reset" yani geçmişi bir yana bırakıp sıfırdan ilişkileri düzenleme kararı alırlar.
  • Yani,I.Dünya Savaşı sonrası oluşturulan İncil'in "Kıyamet Ayetlerinde belirtilen" Kıyamet Öncesi Yerden Çıkacak Melekler"in tarifine göre oluşturulan "İncil'e uygun Yeni Dünya Düzeni" gerçek kimliğine,yani "İncil'e dayalı amacına" döner.

  • İnsanların günümüzden geçmişe uzanan tarihi bilgileri "din,milliyetçilik" gibi efsunlardan ayırarak "serbest mantıkla" gözden geçirmesi,her toplumu da "değerleri ile yargılaması" ilkesine bağlı kalarak değerlendirmesi sayesinde ,"falcı olmadan geleceği görme olanağına" kavuşur.
  • Tarih biliminin de amacı budur.

  • ·         KIBRIS –ERMENİ SİYASETLERİ İLE İLGİLİ SONUÇ;

  • ·         Bu alıntı yazılara da dikkat edildiğinde,Türkiye’yi Kıbrıs adasında “İşgalci” ilan edip,ambargolara boğan ABD-AB koalisyonunun verdiği kararlarda “Türkiye’yi haklı bulduğu” görülmektedir.Sonuç,Yunanistan bu olayla ABD-AB saflarına çekilmiş,AB üyesi yapılmıştır.Türkiye de vatandaşlarını bile bütün masraflarının üstüne kaldığı,hiçbir devlet tarafından da tanınıp bağımsız devlet statüsü kazandırılmamış masraflı bir Kıbrıs’a razı olmuştur.

  • ·         SSCB çökmüş yerini BDT almıştır.Ama,eski gücünü toparlayan Rusya gene 2008 Gürcü-Rus savaşı ile ABD’nin Kafkasya’ya yer etme projelerini bozmuştur.Gürcistan ve Ermenistan’a yerleşmek isteyen ABD bu girişiminden hava almıştır.2010 yılında muhtemelen “Ermeni Soykırım tasarısını” onaylayarak Ermenistan’ı saflarına çekme çabalarını beklemekteyim.Ama Rusya’nın koyacağı sert tepki ile gene hava alacağı kesin olsa da,50 yıldır yeniden hortlattığı “Ermeni Soykırım Suçlaması” ile hak etmediği iftiranın altında ezilen bir Türkiye bırakacaktır.
  •  
  • adilyargic